Jump to content

Etkilendiğiniz Şiirleri, Dörtlükleri Yazın


illuminator_25

Önerilen Mesajlar

Karıma Mektup

 

Bir tanem!

Son mektubunda:

"Başım sızlıyor

yüreğim sersem!"

diyorsun.

"Seni asarlarsa

seni kaybedersem;"

diyorsun;

"yaşayamam!"

Yaşarsın karıcığım,

kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;

yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı

en fazla bir yıl sürer

yirminci asırlarda

ölüm acısı.

Ölüm

bir ipte sallanan bir ölü.

Bu ölüme bir türlü

razı olmuyor gönlüm.

Fakat

emin ol ki sevgili;

zavallı bir çingenenin

kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli

geçirecekse eğer

ipi boğazıma,

mavi gözlerimde korkuyu görmek için

boşuna bakacaklar

Nâzım'a!

Ben,

alaca karanlığında son sabahımın

dostlarımı ve seni göreceğim,

ve yalnız

yarı kalmış bir şarkının acısını

toprağa götüreceğim...

Karım benim!

İyi yürekli,

altın renkli,

gözleri baldan tatlı arım benim;

ne diye yazdım sana

istendiğini idamımın,

daha dava ilk adımında

ve bir şalgam gibi koparmıyorlar

kellesini adamın.

Haydi bunlara boş ver.

Bunlar uzak bir ihtimal.

Paran varsa eğer

bana fanila bir don al,

tuttu gene bacağımın siyatik ağrısı,

Ve unutma ki

daima iyi şeyler düşünmeli

bir mahpusun karısı.

Nazım Hikmet Ran

11-11-1933 Bursa Hapishanesi

-Üstad'a saygılar...Mekanı cennet olsun..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

44. SONE

 

Eğer düşünceden yoğrulmuş olsaydı şu hantal bedenim

Zalim uzaklıklar alıkoymazdı beni yolumdan ;

Çünkü o zaman, aramızda mesafe olsa da bizim,

Sen nerdeysen oraya gelirdim en uzak sınırlardan.

Yeryüzünün senden en uzak köşesi neresiyse,

Orası olabilir bir an ayaklarımın bastığı yer;

Ama, deniz kara dinlemez, aşar geçer düşünce,

Bir yerde olması için, orayı düşünmesi yeter.

Ah, düşünce olmadığım düşüncesi öldürüyor beni,

Bizi ayıran mesafeyi bir sıçrayışta aşardım oysa;

Ama bunca toprak ve su varken hamurumda, yazık ki,

Zamanın keyfine uymak zorundayım yana yakıla.

 

WILLIAM SHAKESPEARE

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

uyandım

ikimizden biri ağlıyordu …

bilmiyorum yüzümü üst üste kaç defa yıkadım

kirpiklerim aktı ömrüme diken

düşlerim incecikti, sızdı

ama nasıl bir gece sürdüysem gözlerime

bir türlü çıkmadı …

uyandım

ikimizden biri uzaktaydı …

bu kırlangıç yüreğinde bu kuzey kışıyla çok yaşamaz demiştim ben

yanılmadım

yaşamadı …

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili.

O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.

Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.

Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.

Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,

anneler ve korkular yoktur.

Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.

İnsan bir başka ışığa teslim olur...

Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil,

içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir.

Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur.

Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.

 

Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın

hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de...

Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının

çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir

sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...

 

Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili,

kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı

hakikatlere daha yakınızdır, inan...

Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye.

Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda,

gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri,

o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim.

Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...

 

Aşk çok eski bir şeydir sevgili.

Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer.

Sevdiğimiz insanların çocuklukları da...

Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer.

Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider,

hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...

 

İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır.

Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır...

Bazen denizler, kıyılar çeker insanı.

İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde

yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu.

Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara...

Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...

 

İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda

umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler,

kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının

korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...

 

Birazdan sabah olacak...

Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,

anneler ve korkular başlayacak...

Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve

hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...

 

Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış.

Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını,

cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri

alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...

 

Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...

 

Aşkta yarın yoktur sevgili...

 

cezmi ersöz

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

YALNIZLIK..

 

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

Ne tuhaf, vaktim olmazdı

yalnızlığı bunca bilirken

kendimi hiç yalnız sanmazdım

çevremde hep birileri vardı,

ben hep birilerinin yanındaydım

günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı

aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla

kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat

bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı

bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza

bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları

sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık

elde olmayan nedenle

sudaki halkalar gibi genişleyen

küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara

vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar

birbirimizi çok sevdik hep

yıllarla azala azala

 

şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem,

yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime

eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım,

şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara

telefonun başına geçiyorum

alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası

gün ölüyor meşgul numaralarla

şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem,

şimdi ne kadar yalnız...

yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız.

 

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

her zaman yalnızdım, bunu biliyorum

büyücü ellerimin kara sanatı yazı

en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu

bağışlamasız sanarken kendimi

en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını

tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini

denenmemiş başlangıçları göze aldım,

hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı

mutfağı beklemek hep bana kaldı

bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp

her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata

hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim

odalarınıza, ruhlarınıza

buraya

 

eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim.

Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana,

yalnızca, Merhaba, deseniz,

o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz,

bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size

sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun

sanki beni yeniden sevdiniz

ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda,

yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de

isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna

ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki

bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım

o yıkanmış zamanlara...

 

yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler

her zaman yalnızdım

kitaplar kadar yalnız

yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım

herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına

 

her zaman yalnızdım

yanardağlar kadar yalnız

ey kafiye sevenler,

şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız!

 

nankörlük etmeyeyim gene de,

yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız

 

evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı

gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni

yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde

yalnızlık için çalar telefonlar kapılar

İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok

iş var

 

Murathan Mungan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun

Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın

Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi

Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor

Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde

 

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada

Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık

Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda

Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide

Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor

Ya da erteletiyorum biletimi son anda

 

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam

Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin

Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık

Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek

Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi

'Eylül' diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık

 

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için

Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara

Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr

Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada

Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı

Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü

 

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor

Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde

Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu

Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa

Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın

Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

YAĞMUR KAÇAĞI

 

 

elimden tut yoksa düşeceğim

yoksa bir bir yıldızlar düşecek

eğer şairsem beni tanırsan

yağmurdan korktuğumu bilirsen

gözlerim aklına gelirse

elimden tut yoksa düşeceğim

yağmur beni götürecek yoksa beni

 

 

geceleri bir çarpıntı duyarsan

telâş telâş yağmurdan kaçıyorum

sarayburnu'ndan geçiyorum

akşamsa eylül'se ıslanmışsam

beni görsen belki anlayamazsın

içlenir gizli gizli ağlarsın

eğer ben yalnızsam yanılmışsam

elimden tut yoksa düşeceğim

yağmur beni götürecek yoksa beni

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Attila İLHAN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Akşam Erken İner Mahpusâneye

 

Akşam erken iner mahpushâneye

Ejderha olsa kâr etmez.

Ne kavgada ustalığın,

Ne de çatal yürek civan oluşun,

Kâr etmez, inceden içine dolan,

Alıp götüren hasrete.

 

Akşam erken iner mahpushâneye.

İner, yedi kol demiri,

Yedi kapıya.

Birden, ağlamaklı olur bahçe

Karşıda duvar dibinde.

Üç dal gece sefâsı,

Üç kök hercai menekşe...

 

Aynı korkunç sevdâdadır

Gökte bulut, dalda kaysı.

Başlar koymaya hapislik.

Karanlık can sıkıntısı...

Kürdün Gelini'ni söyler maltada biri

Bense volta'dayım ranza dibinde

Ve hep olmayacak şeyler kurarım,

Gülünç, acemi, çocuksu...

 

Vurulsam kaybolsam derim,

Çırılçıplak, bir kavgada.

Erkekçe olsun isterim,

Dostluk da, düşmanlık da.

Hiçbiri olmaz, halbuki,

Geçer süngüler namluya.

Başlar gece devriyesi jandarmaların...

 

Hırsla çakarım kibriti...

İlk nefeste yarılanır cıgaram,

Bir duman alırım, dolu.

Biliyorum, "Sen de mi?" diyeceksin,

Ama akşam erken iniyor mahpushâneye.

Ve dışarda delikanlı bir bahar,

Seviyorum seni,

Çıldırasıya...

 

 

Ahmed Arif

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben seni hiç sevmedim ki

Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim

Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim

Birde yıldızları sevdim

Eylül akşamlarında gelip,

Gözlerinde durdular.

Ben seni hiç sevmedim ki

Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim

Kurşunları sevdim beni vurduğunda

Ağlamayı sevdim unuttuğunda

Yalnız olduğumu anladığımda

Ayakta kalmamı sevdim

Yıkılmamı sevdim seni hatırladığımda

Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği

Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini

İkindide yağmur gibi

Geceleyin yağan yağmur gibi sevdim seni sevdiğimi

Ben seni hiç sevmedim ki

Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ve gittin...

Gidene Üzülme Sevseydi Gitmezdi, Gelene Sevinme Oda Başkasından Geldi Öncesini düşünmek istemedigim sonrası ise meçhul bir aşktı yaşadığımız...

 

Ve aşk bitti...

Giderken geride bıraktığıniçinden seni de almayı unttuğun bir kalp...

Biraz hasarlıürkekbi o kadar da beceriksiz...

Seni unutmayı bile beceremedi bu kalp...

Aşk bitti...

Sensiz uyuyamadığım gecelerkaranlıktan korktuğumda çevirdigim numara

sabah kalktıgımda huzur verici sesin yokgözlerin yok...

Dedim ya gittin...

Sen gittin gideli bu ilk ve son mektubum sana...

Artık seninleyken yazdığım şiir ve mektupları düzeltiyorum ve düzeltecegim...

Seni seviyorumları 'seni ne cok sevdim' yaptım

meğer ne çok seni seviyorum yazmışım

seni öpüyorumları 'seni özlüyorum ' yaptım...

Yaptım da bir 'seni unuttum' yapamadım...

'Seni unutmalıyım'da kaldı hep...

Seni unutmalıyım...! ! !

 

Ve gittin...

Sadece bitti dedin...

Fazlasına gerek yoktu zaten...

Herkes anlamak istediğini anlardı degil mi...

Ama inan hiçbir şey anlamıyorum...

Sana lanetlermi yağdırmalıyımyoksa yolun açık olsun mu demeliyim...

Yok bu çok fazladilerim Allah'tan bensiz gittiğin hiç bir yol açık olmasın...! ! !

Sensiz aldığım nefes nefes değilkenbensiz aldığın nefes nefes olmasın...

Yok bu da çok fazla...

Ben kıyamam ki sana...

Ben sadece geride bıraktıgın bu beceriksiz kalp için yalvarıyorum...

GEL UNUTTUR BANA SENİ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Baktım göğe hep gelsin diye babam..

Onu çalıların arkasında değil

Arşa yakıştırdım diye

Sadece sabret dedi yıldızlarıyla..

Ölüyoruz baba.....

Bir bildiğin var yine ama..

Bak yerde kalıyor zaten

Her daim kanımız..

Onları affet dediğimiz halde..

Biz nerdeyiz baba?

Bir bildiğin var mı yine..?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

dur bi dakka gözlerimi geri ver

sözler hançer gönlüme doğru

yüreğe derman olmasın bu keder

çıkarıp at beni terk et nolur

 

buse kattım senin yokluguna

kendini çekme gönlüme bağla

gittiğinde son bahar yaz olur

çıkarıp at beni terk et nolur

 

şimdi hangi şarkı benim acımı dindiren ilaç

bigün bu şarkı seni yakalar gülüm hadi kaç

öyle anda gelir belki acını tazelerse içini alevlendirir

istememki eski yareni

.....

jb şişesi elde kulaklarımda raplerimde

aklımdaysa gülüşün kaldı lanet olası emeklerimde

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gittin

Ayrılırken buz tutmuş bıyıktı gözlerin

Kaçamak ellerimiz komutsuz sallandı

Dudaklarımızda sıradan sözcükler

Vedalaşmayı bile beceremedik

Son bir bakış kaldı arkanda

Kalabalığa karışan

Her şey düzmece bir dinginliğe gömüldü

Gittin.

 

İçimde

Yığınlarca kitap kaldı uçuşan

Sözcükler beynimin köşelerinden

Çıkıp korkuttular gecelerimi

Peşimden geldi gölgeler

Aynalara bakamaz oldum

Hiçbir oyun avutmadı beni

Yaşamıma sığmayan bir şey kaldı

İçimde.

 

Kaldı

Yeni bir kent işkenceye hazır

Ödeşemedim gittiğin mevsimlerle

Belleğimi silkeleyip anılardan

Tik tak çaldın uzun zaman

Alışamadım yarımlığa

Düşlerimde intihar tutkuları

Sırtımda hançerinin oyduğu boşluk

Kaldı.

 

Ayrılık

Çoğalarak giriyor günlerime

Senden başka kim bilebilir

Geçmişin dökümünü yaptığımı

Ağır ağır pulsara dönüşürken güneşler

Sonbahar hüznüne benziyor pencerede

Artık konuk beklemeyen gözlerim

Sayfalar da bitti ışık da her yanı kapladı

 

A.Kadir Bilgin

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

I

nehirler yarışır, çağıldar gözlerinde

o nehirler benim nehirlerimdir

aşk

ki azar azar benim yerimdir

üşüyorsam, sokaktaysam, yalnızsam

gözlerin ey yâr benim evimdir

 

/vurulup düştükçe, düştükçe seni sevmekten caymayacağım

gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/

 

iyi ki bu sestesin

dünyayı ısıtan nefestesin

bir haydut gibi gezinirim kapında

kalbimde tutuşan ateştesin…

 

II

rüzgârlar savrulur, uğuldar gözlerinde

o rüzgârlar benim rüzgârlarımdır

aşk

ki azar azar benim yerimdir

suskunsam, bozgunsam, bulutsuzsam

gözlerin ey yâr benim evimdir

 

iyi ki bu düştesin

her sabah ışıyan güneştesin

iyi ki yoksuluz bulutlar gibi

soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi

 

/vurulup düştükçe, düştükçe sana koşmaktan caymayacağım

gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/

 

Yılmaz Odabaşı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Özdemir Asaf - Her Neyse

Türkiyede istanbul ne ise

istanbulda gece ne ise

gecede yürümek ne ise,

yürürken düşünmek ne ise,seni unutamamacasına düşünmek

ne ise,

unutamamanın anlamı ne ise,

seni sevmek ne ise,

saklayayımmı yok söyleyeyim

derken

birden aşka düşmek ne ise.

herneyse...

OZDEMIR ASAF

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır

Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım

Bu gece dağ başları kadar yalnızım

 

Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından

Dudaklarımda eski bir mektep türküsü

Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim

Gözlerim gözlerini arıyor durmadan

Nerdesin?

 

ATİLLA İLHAN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gözlerin alabildiğine uzağı görebilmeli baktığında.

Şehrin her bir köşesini ve her köşesinde başka bir hayata dönüşen gölgeleri farkedebilmeli.

Sahici olan ne varsa ve içinde yaşamak adına bir giz taşıyan ne varsa farkedebilmelisin.

Böylece zaman senin kollarında uzamalı senin tutsağın olmalı.

Bazende akrebi sımsıkı avuçlarında tutmalısın.kimi zamanda bir yelkovanın sırtında savaşmalısın ara sokakların içinde...

Alıntıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Islığımı denesen hemen düşürürsün,

gözlerim hızlandırır tenhalığını

Yanlış şehirlere götürür trenlerim.

Ya ölmek ustalığını kazanırsın,

ya korku biriktirmek yetisini.

Acılarım iyice bol gelir sana,

sevincim bir türlü tutmaz sevincini.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim.

Ümitsizliğimi olsun anlasana

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.

Sevindiğim anda sen üzülürsün.

Sonbahar uğultusu duymamışsın ki

içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,

uzak yalnızlık limanlarına. ..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

``Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’

Öyle değildi bu türkü bilirim

Bir de içime

-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-

Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek

Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen

Haberler bilirim mektuplar bilirim.

 

Gamdan dağlar kurmalıyım

Kayaları kelimeler olan

Kırk ikindi saymalıyım

Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma

Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından

Baştan ayağa ıslanmalıyım

Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.

 

İçimde kaynayan bir mahşer var

Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar

Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde

Ya da çamaşır sererken bahçelerinde

Birden alıverirler kara haberini

Okul dönüşü bir trafik kazasında

Can veren oğullarının.

 

Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim

Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş

Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine

Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin

Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan

Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde

Örneğin Hint Okyanusu gibi derin

İsyanın kapkara sularına dalan.

 

Nice akşamlar bilirim ki

Karanlığını

Bir millet hastanesinde

Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda

Başını kalorifer borularına gömmüş

Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden

Haber sormaya korkan

Genç kızların yüreğinden almıştır.

 

Bir de baharlar bilirim

Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği

Anadolu bozkırlarında

İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru

Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen

Cesur otobüs pencerelerinden

Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen

Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında

Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının

Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken

Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.

 

Yazlar bilirim memleketime özgü

Yiğit köy delikanlılarının

İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları

Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan

Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan

Diğeri kan ter içinde yayla yollarında

Mavzerinin demirini alnına dayamış

Yüreği susuzluktan bunalan

İçinden mahpushane çeşmeleri akan

Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp

Apansız silahına davranan

Nice delikanlıların figüranlık yaptığı

Yazlar bilirim memleketime özgü

 

Güzler bilirim ülkeme dair

Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir

Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha

Kalbim gibi

Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri

Titreyen kenar mahalle çocukları

Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için

Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

 

Kadınlar bilirim ülkeme ait

Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak

Göğüsleri Çukurova gibi münbit

Dağ gibi otururlar evlerinde

Limanlar gemileri nasıl beklerse

Öyle beklerler erkeklerini

Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.

 

İsyan şiirleri bilirim sonra

Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden

Harfler harp düzeni almıştır mısralarında

Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır

Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda

Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.

 

Müslüman yürekler bilirim daha

Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet

Eller bilirim haşin hoyrat mert

Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır

Her kırışığı sorulacak bir hesabı

Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

 

Bütün bunların üstüne

Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim

Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim

Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli

Adın kurtuluştur ama söylememeliyim

Can kuşum, umudum, canım sevgilim.

Erdem Beyazit

 

Etkileyici..!!!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...