Jump to content

-Gnoxis Diyarı-


PiaA

Önerilen Mesajlar

Ahhahaha cici bir bölüm olmuş değil mi? Eheheh :D eline sağlık : )
Teşekkürler Şıpıdık Dostum :) Ama bir türlü oturup rahat rahat istediğim gibi yazamıyorum.. Bu uzun soluklu araların özrünü sağlam bir bölümle dileyeceğim. Şöyle olacak, zamanım olduğunda bir bölümü taslak gibi değil de tam halini yazacağım.. İşlenmiş ve hazır halini.. :rolleyes:
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Teşekkürler Şıpıdık Dostum :) Ama bir türlü oturup rahat rahat istediğim gibi yazamıyorum.. Bu uzun soluklu araların özrünü sağlam bir bölümle dileyeceğim. Şöyle olacak, zamanım olduğunda bir bölümü taslak gibi değil de tam halini yazacağım.. İşlenmiş ve hazır halini.. :rolleyes:

 

Vaay. Haydi bakalım piaa, bekliyoruz en kısa zamanda. : )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

--Sen böyle karamsar ve gizemli biri değilsin, neden burası böyle bir odadan çok bir mağara gibi söyler misin sevgili kardeşim!

 

--Sen de pek çiçekleri böcekleri seven tatlı bir kadın değilsin Zayin. Sen söyle öyleyse, neden evin bir ormanın ortasında mide bulandıracak kadar renkli ve canlı.

 

Pia, bu bölümde bu kısım ayrıca hoşuma gitti bu arada. Belirtmek istedim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BÖLÜM XXV- ÖFKE

Karakterler:

Sirius

Aurora

Yuntes-HolyBoy

Julie-masal perisi

Kinuha-ArpiA

Carlo-Paradoks

Boreadlar-Rain

Zayin-Ilith

Nevinost-electronicalev

Soil-Arec

Siren-Anafiel girl

Hayalet-Lethal

Holborn-Palyacho

Heretik-Cici Heretik

Hanne-adEda

Cubido-Sidar

George-PiaA

Taht salonu her zamanki ihtişamıyla şarkısını söylüyordu, yüksek pencerelerden sızan parlak güneş ışıkları salonun zemininde uykuya dalmıştı ve uçuşan toz taneleri konacak bir yer arıyordu avare avare bir oraya bir buraya uçuşup. Gnoxis Diyarı flamaları tatlı tatlı kıpırdanırken salon duvarlarında, sessizliği Sirius un işlemeli deri çizmelerinin sert ve parlak zeminde çıkardığı tok sesi bozdu. Sakin görünüyordu ancak endişeli oluşu ellerini arkada birleştirmiş oluşundan ve volta atarken arada bir sakallarını düzeltmesinden anlaşılıyordu. Bir gariplik olduğunu düşünüyordu tüm bu olanlarda, diyarın başına geçmeden önce kazandıkları savaş çok daha farklıydı.. O zamanlar Siren güçlerini toplayıp doğrudan saldırmıştı ve güçlü olan kazanmıştı lakin bu kez bir çok şekilde oyunlar oynamaya kalkışıyordu.. Anlaşılan mağlubiyetinden oldukça güçlü dersler çıkarmıştı ve bu durum Sirius u oldukça korkutuyordu... Korkutuyordu çünkü Sirius iyi biliyordu ki en ustaca büyülerle güçlendirilmiş bir duvarı aşmanın en kolay yolu, daha ustaca bir oyun oynamaktır. Siren bu oyunlarıyla insanları bıktırıp yanlış hamleler yapmalarını sağlayabilirdi ve eğer öyle olursa savaşı kolaylıkla kazanıp zulmünü tüm diyarlara taşıyabilir, güzel olan ne varsa hepsini karanlığa boğabilir. Tüm bu düşüncelerle var gücüyle savaşırken kadim kral Sirius, düşünceli halini George, Hanne ve Cubidonun içeri girişiyle sakladı ve mağrur bir duruşla ona doğru yaklaşmalarını izledi. Üçü de aynı anda eğilip krala saygılarını sundular ve meraklı gözlerle bir şey söylemeden beklediler, zira Sirius fazla sorulmasından hoşlanmazdı ve Sirius u kızdırmak hiç bir zaman akıllıca olmamıştır. Sirius

George un farklı bir duruşu olduğunu Sirius hemen fark etti. Öfkeli ancak kendisini kontrol etmeye çalışan birinin yüz ifadesine sahipti George. Öfkeliydi çünkü şehirde bir çarpışmanın yaşandığı oldukça aşikardı ve Sirius un bilerek onu uzaklaştırdığını düşünüyordu.. Ona hala güvenmiyordu, hala inanmıyordu savaşabileceğine... Sireni öldürme şansını bir kez daha elinden almıştı. Tüm bunları haykırarak söylemek istiyordu...

Sirius konuşmaya başlamadan önce bir şey bekliyor gibiydi. Sonunda Julie içeri girdi. Ellerinde bir tepsi taşıyordu ve tepside ahşap bir sürahi ve dört tane şarap kadehi vardı. Öyle güzel görünüyordu ki bir saray hizmetkarından çok bir prensese benziyordu. Saçlarını başının tepesinde dağınık bir halde toplamıştı ve dudaklarına şehrin en güzel mor meyvelerinin özleriyle yapılmış bir çeşit boya sürmüştü. Hafif kırmızı yanaklarıyla ahududu renginde dudakları adeta bir görsel şölen sunuyordu ona bakanlara. Sirius un büyülenmiş bakışları hepsinin dikkatini çekti ve şaşkınlıkla birbirlerine bakıp tekrar önlerine döndüler. Julie usulca masaya yaklaştı ve akıcı bir şekilde şarap servisini yaptı, Sirius a kar rengi dişlerini göstererek gülümsedi ve hiçbir şey söylemeden gerisin geriye gidip taht odasını terk etti.

Sirius şarabını havaya kaldırdı ve Hanne ile Cubido da aynı şeyi yaptılar lakin George kadehini kaldırmadı. Sirius sağ kaşını hahih kaldırdı ve şarabından bir yudum alıp nihayet lafa girdi;

 

---Anlatacaklarıma başlamadan önce seni dinlemek isterim George, yüreğinde ki öfkeyi görebiliyorum, susman gerekmez.

George kadehini kaldırdı ve tek yudumda bitirip usulca masaya koyduktan sonra gözlerini Sirius a dikti;

--- Eğer bana güvenmiyorsanız bu birlikteliği daha fazla uzatmanın bir anlamı yok. Görev vereceğinizi söylediniz ve bizi kervanla birlikte gönderdiniz lakin anlaşılan işin aslı kervanla ilgili değilmiş. Bizi buradan bilerek uzaklaştırdınız, şehrin tehlikede olduğunu biliyordunuz, hazır olmadığımızı düşündünüz.

 

--- Yüreğindeki öfke mantığını ele geçirmiş sevgili evladım. İlk olarak kesinlikle yanlış düşüncelere kapılmış olduğunu belirtmeliyim. Evet, şehrin tehlikede olduğunu biliyordum ancak bu durumun bu kadar erken gerçekleşeceğini tahmin edememiştim. Siren bir şaşırtmaca ile elimizde tuttuğumuz bir gücü ele geçirmek istedi lakin bunu beceremedi. İkinci olarak size güvenim sonsuzdur ancak söylediklerindeki doğru payı şu ki, gerçekten de hazır olmadığınızı düşünüyorum. Bir kaç büyü öğrendiğiniz için ve kılıç sallayabildiğiniz için hazır olduğunuzu düşünmen beni yeterince haklı çıkarıyor. Fiziksel güç kadar ruhani güç de bu savaşta yanınızda olmalı, görüyorum ki yüreğiniz öfkeyle ve acıyla dolu. Eğer bu zehirden arınamazsanız içinizde cesarete yer kalmaz. Cesaret sandığınız şeyler ise aptallıktan öteye geçemez.

 

George, Sirius un sözleriyle daha da öfkelenmeye başlamıştı. Hazır olduğuna emindi. Sirenle yüzleşmeli ve intikamını almalıydı. Yumruğunu sertçe masaya vurdu ve ayağa kalktı. Hanne onu kolundan tutmaya çalıştı ancak gücü yetmedi, Cubido ise tepki vermedi çünkü az çok George ile aynı şeyleri düşünüyordu. Sirius şarabından küçük bir yudum daha aldı.

--- Sizleri sevdiğimi biliyorsun George ancak bana, benim masamda saygısızlık yapmana müsaade edemem. Hemen yerine otur ve beni dinle aksi halde bedelini ödersin.

 

--- Sana hazır olduğumu göstereceğim Sirius! Bizi oyalayıp durmandan bıktım usandım.!

George masandan bir kaç adım geriye gitti ve kollarını iki yana açıp sessizce mırıldanmaya başladı. İki elinin arasında alev rengi ince bir halka oluştu. Saçları dalgalanmaya başladı ve ayakları bir kaç santim yerden kesildi. Açık kahverengi gözleri şimdi alev tuğlası gibi içinde kor ateş taşıyordu. Alev rengi halka iyice kalınlaşmaya başladı ve sonunda George un kolları etrafında dönüp duran ateşe dönüştü, git gide tüm vücudunu sardı.

0538f9374de5824bc3cffa354842ac4d.jpg

Hanne korkuyla ona yaklaşmaya çalışıyordu ama etrafı sarmış alevler buna izin vermiyordu. George un ailesine olan özlemi ateşle can bulmuştu adeta. Sirius hala istifini bozmamıştı. Sonunda işaret parmağında ki zümrüt bir yüzüğü çıkardı ve Cubidonun masada duran elinin üzerine koydu. Yüzük Cubidonun tenine değer değmez Cubido kaskatı kesildi, göz bebekleri bile hareket etmiyordu. Ardından yavaşça ayağa kalktı ve George a doğru yaklaştı. George vücudunu sarmış alevleri hızla kollarını çevirip Sirius a doğru yönlendirdi ancak Sirius rüzgara karşı yürürmüş gibi alevlerin içinde yürümeye devam edip George un bir karış yakınına kadar geldi, sağ eliyle boynunu kavrayıp George un bedenini iyice kendine yaklaştırdı. Alevler git gide zayıflıyordu, George un nefesi kesildikçe ateşin kaynağı da nihayete eriyor gibiydi. Alevler tamamen söndüğünde George nefes alamadığı için mosmor kesilmişti. Hanne hemen Siriusun kolunu kavradı ancak o kadar sıcaktı ki hemen elini geri çekti ve öyle yüksek sesle bağırdı ki sesi geniş taht odasının her köşesinde yankılandı;

-- Bu kadar yeter onu öldüreceksin!

Sirius, Hannenin çığlığı üzerine George un boynunu kavramış olan elini gevşetti ve suratını George un suratına burun buruna gelene kadar yaklaştırdı;

--- Siren i bir avuş saman aleviyle mi yeneceğini düşünüyordun taşralı?

George durumun ağırlığı altında zaten yeterince ezilmiş olsa da bu sözün karşısında yaşaran gözlerini tutamadı. Sirius un artık onu bırakacağını düşünüyordu ki Sirius tüm gücüyle George u bir kum torbasıymı gibi savurdu ve savrulan bedeni bir kaç metre yükselip büyük bir şiddetle zemine çarptı. Kraliyet muhafızları kapıda hazır ve panik halinde bekliyorlardı lakin araya girmeye ve hamle yapmaya korkuyorlardı, gözleri Siriusdan gelecek en ufak bir komuttaydı. Ancak bu komut gelmedi, Sirius hiçbir şey olmamış gibi pelerinini düzeltti ve masada donup kalmış Cubidonun yanına gidip yüzüğünü geri aldı. Yüzükle teması kesilir kesilmez Cubido kendine geldi, yaşanan her şeyin farkında olduğu için gözleri yaşarmıştı. Hızla kalkıp öfkeyle Sirius un gözlerine baktı;

--- Sende aynı yanlışa düşmeyeceksin öyle değil mi Cubido?

 

Cubidonun öfkeyle kasılmış yüzü gevşedi ve mağrur bir ifadeye büründü,

 

--Ha..Hayır efendim...

 

---Güzel... George u buradan götür ve aklı başında biri gibi düşünmeye başlayana dek onu benden uzak tut. Bu kesin bir emirdir. Şimdi gidin buradan.

Cubido istemeye istemeye selam referansını yapıp George un yanına gitti ve arkadaşının acı içinde ki bedenini kaldırmasına yardım etti. George bayılmak üzereydi o yüzden tüm ağırlığını Cubidoya verdi ve yavaşça taht odasının çıkışına ilerlediler... Hanne de onlara katılmıştı ki aniden geri dönüp Sirius a doğru yürüdü, masaya yaklaştı ve utanır halde kısık sesle konuştu;

--- Onun adına özür dilerim Sirius. Kervanla olan yolculuğumuzda çok kayıp verdik ve hala bunun için çok üzgün. Onunla konuşacağım...

 

--- Kendini üzme sevgili kızım. Onu anlamıyor değilim. Hala biraz zamana ihtiyacı var. Şimdi evine git,baban döndüğünde seni gördüğüne çok sevinecektir. Senin için yeteri kadar endişelendi. Bir daha ona haber vermeden ortalıktan kaybolmasan iyi edersin.

 

---Pekala efendim. Hoşça kalın..

 

 

Hanne de taht odasını terk edince, Sirius muhafızlardan birine eliyle gelmesini işaret etti;

 

- Emirleriniz efendim?

 

--- Ishak, gidip kız kardeşimi bul ve buraya gelmesini söyle. Acele etsin.

 

- Hemen efendim.

Sirius, Aurorayı beklerken kadehinde kalan şarabı da bitirdi. Yenisini doldururken Aurora yorgun bir halde içeri girdi ve ağır adımlarla masaya yaklaşıp referansını yaptı. Sandalyelerden birini çekti ve yığılır gibi sertçe oturum gözlerini ovuşturmaya başladı. Hanne nin yarın kalmış kadehini önüne çekip bir yudum aldı ve isteksizce dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı;

-- Kaybettiğimiz askerlerin aileleri ile konuşmak beni gerçekten çok yordu ve bir o kadar kahretti. Emrettiğin gibi tüm ihtiyaçları karşılanacak.

 

--- İyi iş çıkardın.

 

-- En az benim kadar yorgun görünüyorsun abi. Neyin var?

 

--- George... Hala küçük bir aptal gibi davranıyor. Yüreğindeki öfke onu kör etmiş. Ama seni bunları konuşmak için çağırmadım. Kinuha hala bulunamadı. Başka bir yol denemeliyiz, eğer bizden önce Siren onu bulacak olursa her şey biter.

 

Aurora tam cevap verecekti ki yüksek pencerelerden birinden gelen tıkırtı dikkatini dağıttı. Kıpkırmızı bir kuş pencereden geçip onlara doğru süzüldü ve Sirius un omzuna kondu. Aurora nın şaşkınlığı yüz ifadesinden belli oluyordu. Heyecanlı bir sesle tepki gösterdi;

--- Heretik! Tanrım... Ondan haber almayalı çok uzun yıllar olmuştu. Bize ulaşmak istemesi için ne olmuş olabilir ki..

 

-- Sanırım bunu öğrenmek için şu notu okumalıyız önce...

Aurora biraz utanarak gülümsedi ve sonra tekrar merak ve heyecanla izlemeye koyuldu. Sirius kuşu avucuna aldı ve notu küçük bacağından koparıp aldı. Not kopar kopmaz ' puff ' diye bir ses duyuldu ve minik kuş Sirius un avucu içinde tek bir gül yaprağına dönüştü. Bu Siriusa her şeyi anlatmaya yetmişti zaten. Notu açtı ve okumaya başladı. Okudukça gülümsemesi tüm yüzüne yayılıyordu;

'' Dostum Sirius.

Umarım Kral olduğundan beri bir kaç büyü öğrenmişsindir. Tatlı ufaklık benim yanımda. Aslında senden gelip almanı isteyecektim ancak sonra, rahat tahtından kalkmayı pek sevmediğini hatırladım. İki gün sonra, ilk ışıkla beraber seni ziyarete geleceğim. Ve merak etme kızı da getirmeyi unutmam. Görüşmek üzere..

Heretik ''

 

 

Sirius gülümseyerek notu katladı ve gülerek kız kardeşine dönüp nazikçe saçını okşadı,

 

--- Kinuha güvende ve Heretik de buraya gelecek. Hemen git ve Boreadlar ile Soil e haber gönder, geri dönsünler. Nevinost,Zayin ve Carlo aramaya devam etsin çünkü bizim aramayı bıraktığımızı iblisler Siren e haber verecektir. Bizim hala aradığımızı düşünmeleri bize zaman kazandırır.

 

-- İyi bir haber almak gerçekten harika oldu. Hemen gidiyorum. Seni seviyorum abi.

 

Sirius kardeşine gülümsedi ve Aurora yorgunluğunu tamamen unutmuş şekilde hızla taht odasından çıktı.

 

George, Hanne ve Cubido nehir kıyısında ki eve varmışlardı. Nehir, diyarın en ilginç bölgesiydi. Şehre yakın tarafı aydınlıktı ve kuşlar uçuşuyordu, ağaçlar yemyeşil görünüyordu. Lakin diğer tarafı karanlık ve korkutucu bir görünüme sahipti. İnsanlar oraya baktığında sessizliğin sesini duyuyormuş gibi oluyorlardı, ne gökyüzünde bir kuş görünüyor ne de cırcır böceklerinin sesleri duyuluyordu... Mutlak sessizlik ve karanlık...

George kendine gelmeye başlamıştı, uzandığı yerden doğruldu ve pişmanlık içinde kıvrıldı. Hanne ve Cubidonun gözlerine bakamıyordu,

 

--- Özür dilerim dostlarım. Öfkeme kapıldım. Nasıl...Nasıl oldu bilmiyorum, kendime hakim olamadım. Size bunu yaşattığım için çok üzgünüm...

 

Hanne şefkatle elini George un yanağına koydu,

 

--- Üzülme, hepimiz seni anlıyoruz. Ve özür dilemen gereken kişi biz değiliz. Sirius her şeyi halkı ve bizim için yapıyor.

 

---Ama neden kendini kaybeden hep ben oluyorum. Cubido da benimle aynı acıları paylaşıyor. Neden hep ben hata yapıyorum?

 

----Çünkü sen küçüklüğümüzden beri fevri bir aptaldın kardeşim.

 

Cubido bunu gülümseyerek söylediği için Hanne küçük bir kahkaha attı ve George da kendini tutamayıp sırıttı,

 

-- Şimdi gidip nehirde yıkan ve kendini topla. Benim eve gitmem gerek, babam döndüğünde onu karşılamak istiyorum ve seni öldürmemesi için yalvarmalıyım. Kendinize dikkat edin çocuklar..

 

George ve Cubido ona gülümseyerek el salladılar ve Hanne orayı terk edip kendi evine doğru yürümeye başladı.

 

 

Siren, ormanın en uzak ve en karanlık yerlerinde yavaşça ilerliyordu. Buralara hiç bir insanoğlu daha önce ayak basmamıştı çünkü hiçbiri buraya gelebilecek kadar çok yaşamamıştı. Ya gölgeden çıkan yaratıklar tarafından parçalanmışlardı ya da yollarını kaybedip açlıktan ölmüşlerdi.

Siren tek başınaydı ve düşünceli görünüyordu. Biraz daha yürüdükten sonra büyük bir gölün kıyısına vardı. Göle vuran ay ışığı olmasaydı, onu fark etmek imkansız olurdu. Siren suya iyice yaklaştı ve bir süre gökyüzüne baktıktan sonra yavaşça pelerinini çıkardı. Şimdi üzerinde yalnızca uzun, mat, siyah renkli bir elbise kalmıştı. Elbisenin omuz askılarını iki yana sıyırdı ve elbise özgür bırakılmış gibi süzülerek Siren in vücudundan kayıp yere düştü. Sirenin kalbi ne kadar kötülükle doluysa bunun tam zıttı şekilde bir o kadar güzeldi. Bembeyaz bir teni ve kusursuz vücut hatları vardı. Gecenin karanlığı Sirenin beyaz teni üzerinde akıp gidiyor ve onu etkileyemiyordu adeta. Saçlarının siyah rengi geceden daha karanlıktı ve bir kuzgunun kanatları gibi hayat doluydu. Rüzgar esmese bile kendi kendine hafifçe dalgalanıyordu. Çıplaklık Sirenin hep hoşuna gidiyordu çünkü şehveti de hırsları kadar sınırsızdı. Sertleşen meme uçlarına dokunup gülümsedi ve gölün derinlerine doğru yürümeye başladı. Su göğüslerine dokunana kadar yürüdü ve sonunda kollarını öne doğru kaldırıp parmaklarını birbirine kenetledi ve zarif bir hareketle dibe daldı. Yaklaşık bir dakika kadar dibe yüzdükten sonra bir mağara ağzına benzeyen dar bir geçidin içine girip yüzmeye devam etti ve bir yer altı mağarasına çıktı. Vücudunu sudan çıkardı ve bir kaç adım ilerleyip derin bir nefes aldı. Saçlarından süzülen su damlaları inatla vücudundan ilerleyip ayaklarından zemine yayılıyordu. Saçlarını sertçe iki yana savurdu ve durduğunda hiç suya girmemiş gibi kupkuru bir hal almıştı. Ellerini omzundan başlayarak vücudunda gezdirmeye başladı ve elinin değdiği yerlerde ilk olarak ince bir karaltı belirdi ve saniyeler içinde karaltı siyah parlak bir elbiseye dönüşüverdi. Şimdi ıslak mağara tabanında çıplak ayaklarıyla öylece duran şık bir kadın vardı.

Bir kaç dakika oracıkta hiçbir şey yapmadan bekledi ve sonunda pürüzlü mağara duvarlarından biri erimeye ve şeffaf bir hal almaya başladı. Duvar ortadan kalktıkça arkasında iki devasa silüet belirmeye başladı. Sonunda duvar tamamen ortadan kayboldu. İki yeraltı muhafızı şaşkınlıkla Siren i süzüyordu. Muhafızların gözleri yeraltında ki gazlara dayanabilmelerine yönelik gelişmişti, gözlerinde göz kapaklarından ayrı şefaf bir zar vardı ve yüzleri bir yılanınki gibi pullarla kaplıydı. Tüm bunlara rağmen korkutucu görünmüyorlardı. Daha çok güçlü ve yenilmez görünüyorlardı. Sivri kenarları olan kaya rengi füme zırhlar giyinmişlerdi ve ellerinde normal bir insanın taşıması çok zor olan büyük baltalar taşıyorlardı. Siren onlara küçümser bir bakış fırlattı ve geçide doğru yürüdü;

--- Gelmeniz neden bu kadar uzun sürdü aptal sürüngenler.

 

--- Üzgünüz efendim, geleceğiniz bize bildirilmemişti.

Siren inanılmaz bir çeviklikle muhafızın boğazını kavradı ve muhafız içi havayla doluymuş gibi sönmeye ve küçülmeye başladı. Gözlerinde ki dehşet ifadesi yok olana kadar söndü ve sonunda bir tutam toza dönüşüp ıslak zemine yayıldı.

--- Ya sen muhafız? Senin söylemek istediğin bir şey var mı?

 

Muhafız hiçbir şey söylemeden kafasını iki yana salladı ve korkuyla geriledi,

 

---Güzel...

Siren, yeraltı kralı Yuntes in evine gelmişti. Yuntes, Sirenin en eski ve en güçlü yandaşıydı. Çok büyük bir çıkarı olmadan asla savaşlarda taraf tutmazdı. Siren buraya geldiğine göre ona verecek çok değerli bir şeyi olmalıydı. Yuntes in krallığı tüm diyarlardan ve tüm kadimlerden kendini ayrı tutardı çünkü görülmemeiş bir kibir taşıyorlardı yüreklerinde. Yaptıkları tüm kötülükleri çıkar uğruna yaparlardı ve son derece güçlü bir orduyu bünyesinde barındırıyordu. Üst dünyada Yuntes in adını duyduğunda korkmayan kimse yoktu. Herkes bilirdi ki, Yuntes bir şeyi isterse onu alırdı...

http://fc07.deviantart.net/fs37/f/2008/268/8/6/Ice_Cave_by_Zen_Master.jpg

 

 

 

 

 

--Okuduğunuz için teşekkür ederim arkadaşlar... Şimdilik bu kadar...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

abi süper. ben heyecanlandım okurken yuntes-holy nin de dahil olması iyi olmuş olaylar iyice kızışıyor şimdi. benim girişimi yine çok sevdim ayrıca :D devam devam ilk fırsatta yine bekliyorum kalemine sağlık hakiki frp öyküsü işte süper :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

abi süper. ben heyecanlandım okurken yuntes-holy nin de dahil olması iyi olmuş olaylar iyice kızışıyor şimdi. benim girişimi yine çok sevdim ayrıca :D devam devam ilk fırsatta yine bekliyorum kalemine sağlık hakiki frp öyküsü işte süper :)
Teşekkür ederim dostum :D
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir kaç gündür kendim için pek doğru zamanı bulamıyordum bölümü okumak için. Bu gün bir takım kötü haberlerden bir nebze de olsa zihnimi uzaklaştırmak adına iyi bir tercih olmuş okumak. Bizleri bundan mahrum etmediğin için teşekkürler, hayal gücüne ve ellerine sağlık.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...