Jump to content

˙˙˙züʎ sɹәʇ


adEda

Önerilen Mesajlar

Aşağı yukarı aynı yaştayız.Şunu demek isterim ki hissettiklerini,yaşadıklarını bu derece kağıda dökebilmen,hayat tecrübesi kıt olan biz çocuklar için oldukça olağanüstü.Yazdıklarını parça parça okudum,çünkü bilgisayardan okumayı ve yazmayı sevmiyorum.Ama okuduğum parçalardakiler kesinlikle zorlama değildi.Bende yalnız hayal gücü var,ama sen hissediyorsun.Ki bu bence daha önemli.i.

 

Hissetmeye devam et...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aşağı yukarı aynı yaştayız.Şunu demek isterim ki hissettiklerini,yaşadıklarını bu derece kağıda dökebilmen,hayat tecrübesi kıt olan biz çocuklar için oldukça olağanüstü.Yazdıklarını parça parça okudum,çünkü bilgisayardan okumayı ve yazmayı sevmiyorum.Ama okuduğum parçalardakiler kesinlikle zorlama değildi.Bende yalnız hayal gücü var,ama sen hissediyorsun.Ki bu bence daha önemli.i.

 

Hissetmeye devam et...

 

Çok teşekkür ederim Deniz Feneri.

Hayal gücü de en az hissetmek kadar önemli. Ki hayal gücündekileri kağıda geçirirken yeterince rahatsan eğer, hissediyorsun. Sen yazarken tedirginlik duyuyormuşsun gibi hissediyorum, ne kadar doğru bi varsayımdır onu sen bileceksin elbette.

Şimdilere kadar elim kaleme gittiği zamanlarda yazdıklarımı biri bulur mu, aman iç dünyamı mı ifşa emiş olurum diye kalemi bıraktım ya da imha ettim yazdıklarımı. ( Elimdeki kitabın satırlarının altını çizmekten alı koyan, beni insanları kitaplığımdan türlü bahaneyle uzak tutmaya iten tedirginlik bu.) Lanet olsun bana ki kim bilir neler çöpe gitti. Patlamış mısırlara duyduğu sevgiyi bile şiire döken çocuğun tekiydim çünkü.

Bu yüzden iç dünyamı ele vermeyecek şekilde hayal gücümdekilere dayanıp hikayeler yazmaya başladım bi kaç kere, ama onları da ruhsuz bulmuş olduğumdan olsa gerek devam ettirmedim, sıkıldım.

Önerim, dışarıda ne var ne yok unutmaya çalışarak yaz. Kendin için. Kendine anlatmak için. Rahat ol. Aklından ne geçiyorsa onu yaz; belki de en canice, en akıl ermez, en beklenmedik. O zaman hissetmeye başlıyorsun işte.

Ben de yeri gelmişken burdan gnoxis'e teşekkür edeyim, kendimi ifade edeceğim bir ortam sunduğu için.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çok teşekkür ederim Deniz Feneri.

Hayal gücü de en az hissetmek kadar önemli. Ki hayal gücündekileri kağıda geçirirken yeterince rahatsan eğer, hissediyorsun. Sen yazarken tedirginlik duyuyormuşsun gibi hissediyorum, ne kadar doğru bi varsayımdır onu sen bileceksin elbette.

Şimdilere kadar elim kaleme gittiği zamanlarda yazdıklarımı biri bulur mu, aman iç dünyamı mı ifşa emiş olurum diye kalemi bıraktım ya da imha ettim yazdıklarımı. ( Elimdeki kitabın satırlarının altını çizmekten alı koyan, beni insanları kitaplığımdan türlü bahaneyle uzak tutmaya iten tedirginlik bu.) Lanet olsun bana ki kim bilir neler çöpe gitti. Patlamış mısırlara duyduğu sevgiyi bile şiire döken çocuğun tekiydim çünkü.

Bu yüzden iç dünyamı ele vermeyecek şekilde hayal gücümdekilere dayanıp hikayeler yazmaya başladım bi kaç kere, ama onları da ruhsuz bulmuş olduğumdan olsa gerek devam ettirmedim, sıkıldım.

Önerim, dışarıda ne var ne yok unutmaya çalışarak yaz. Kendin için. Kendine anlatmak için. Rahat ol. Aklından ne geçiyorsa onu yaz; belki de en canice, en akıl ermez, en beklenmedik. O zaman hissetmeye başlıyorsun işte.

Ben de yeri gelmişken burdan gnoxis'e teşekkür edeyim, kendimi ifade edeceğim bir ortam sunduğu için.

 

Haklısın,düzelteyim.Hayal gücü ve hissetmek,bir araya gelince harika şeyler oluyor.Fakat birinden biri eksik olunca iş değişiyor.

 

Hayal gücü yeterli düzeyde.Ama duygu...kesinlikle değil.Ve tabii,heveste öyle.Bazen yazıyorum,ondan sonra aylarca aklıma bir şeyler karalamak gelmiyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yanlış bir çağda yaşayan delisin sen.

Ebatları, yaşı küçük, ama içeriği bir çok ömre bedel.

 

Anlatmaya çalışayım.

Minik canlıları ele alalım örneğin. Bir kedi belki. Düşünsene 500 m2 koca bir dükkanda yaşıyorsun ve sen minnacıksın. 'İşte dünya burası diyorsun, vay canına ne kadar da büyük.' Yatıyor, kalkıyor kısaca yaşıyorsun ve her hali sana yetiyor. Fazlasına ihtiyaç duymuyorsun. Neden? çünkü dışarı çıkmana izin yok. Zaten haberin bile yok. Sonra bir gün minicik bir pencere kırılıveriyor ve sen sokaklarla tanışıyorsun. Pencereden ilk adımını atıyorsun dışarı ve 'şimdiye kadar yaşadığım yer dünya ise bu nedir?' diye soruyorsun kendine.

Anlatmaya çalıştığım, aslında beceremediğimi düşündüğüm ama anlatmak isteğimin önüne geçemediğimden dolayı bütün bu laf kalabalığı aslında. Hatta çok daha kolay, kısa, anlaşılır, daha insancıl bir yolu elbette vardır. Ancak ne yazık ki bende yok.

Hikayede bahsettiğim sen değilsin aslında sen. Bahsi geçen yer 500 m2 görünen, ancak kırıklarından ortaya çıkan, insanın dimağının alamadığısın sen. Hala yazıyor ancak anlatabildiğimi düşünmüyorum. Daha fazla uzatmıyor ve anlatamadığımla kal istiyorum. Beceriksizliğimden demiyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dünyadan kaçmadık mı?

İnsanlardan

Kimse bizi tanımıyordu

Biz de kimseyi tanımıyorduk...

Boş kasetler taktık zihnimize, her anı kaydetmek üzere...

Kalabalığın içinde, kalabalıktan kaçtık

Daracık bir yer bulduk kendimize

O kirli zihinler arasında, henüz herkes tarafından keşfedilmemiş bir renk bulduk

Gürültünün üstünü örttük ezgilerle, elimizden gelenin en iyisini yaptık

Nereye doğru yola çıktığımızın, nereye vardığımızın bi önemi yoktu özünde

Hissettik biraz

Duydun mu?

Hissettik...

Hey, sessiz ol

Yaşamak suç bu günlerde

Bu günler...

Bu günler...

Uzun sürmedi mi,

bu günler?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şuraya bakınca aklıma aygaz anonsu geldi

 

"Dırırım dım dım dırırım dım dım dırırım dırım dım dırırırırırıım

Aaaygaaz dırırımm"

 

ben yokmuşum gibi davranın ben hiç gelmedim

 

Agzima saglik ne guzel yazmisim be. Bir de simdiki halimi yazayim;

 

Ben Kalender Meşrebim, güzel çirkin aramam! Gönnlüme bir eğğleennce isssterim ollsun! saççları karaa, gözzleri elaa, biraz da caadı oolsun!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Serbest salınımlar.

 

Bazen öyle gülünç hatalar yapıyorum ki... Tekrar tekrar hem de. Öyle çok büyük, kötü sonuçlar doğuran şeyler değil ama... Tekrar tekrar. Dalgınlıklar. Tekrar tekrar dalgınlıklar... Nerde benim aklım? Kaç karış havada? Aşktan falan mı acaba? Yok yok o başka...

 

Her şey ne kadar yoğun... Her şey ne kadar da yoğun! Her şey o kadar yoğun ve o kadar boş ki! Ne dönüyorsa etrafımda, batmaya başlıyor bir anda. Çatalın sesi, odanın aralık kalan kapısı... Dikkat dağıtan lakin haklı eylemler; birden gelen, bi güzel geren, anlamsız eylemler... Kalabalıklar.

Hepsi göz pınarlarımı dolduruyor sanki hışımla. Bir batıyor... Bir batıyor... İki batıyor. Üç batıyor. Dört batıyor. Ta dibine kadar batıyor işte...

 

Kalabalık...

"Bir Karabalık mı, şu kalabalık mı?" diye sorsalar, ne derim hiç bilmiyorum. Yoksa biliyor muyum?..

 

Karabalık...

Canım balık.

Biraz alık

ama en azından ruhu var!

 

Kalabalık?

Ka-la-ba-lık!

Kalalalababbarabbalık...

...

Neyse.

...

Neyse'ler.

...

Heves'ler, Neyse'ler, Keşke'ler...

Burda biter mi?

Biter.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İç içe olup uzakta yaşamak var

Sevdiklerinden bile uzak bir yerde

Acısını paylaşırken

Dokunup parmaklarınla hafifçe severken bile

bi noktada uzakta yaşamak var.

 

Uzaklık kadar da uzaklık korkusu...

 

 

Bi' dünya var

Duyuyorsun seslerini

Görüyorusun olup biteni

Ulaştırıyorsun belki sesini

Ama sindiremiyorsun bir türlü

duyduğunu, gördüğünü, hatta kendi ağzından çıkan kelimeleri...

 

 

•••

 

Var olan tek yön kavramı içerisi ve dışarısı aslında

Biraz daha derine baksa ikisinin rengi de birbirine karışırdı

(Ama o bu kadarını yapmadı tabi

Midesine dokunurdu bu kadarı)

Bu yüzden çekti gözlerini bu dünyadan

İndirdi göz kapaklarını

Kendi içindeki karanlıkta bir ışık yaktı

Ve o zaman gördü olan bitenleri

Tıkadı kulaklarını

Nabzıyla titredi hücreleri

Kendi şarkısını dinledi!

 

 

Burada farklıydı renk paleti, frekansı, tüm huyları...

Ya ne neşe vardı ne hüzün

Ya da hem neşe vardı hem hüzün

 

Bunun üzerine pek de düşünmedi

Ne olursa olsun çok farklıydı zevki

Tadını çıkartmayı bilmeliydi

 

Ama bir de kendisine has derdi vardı buraların

Zevkin hafifliği tasanın ağırlığıyla yarışır dururdu

Bazen sevişirdi,

Bazen savaşır dururdu

 

Kabul etti sonunda

Her şey zıttıyla var olurdu

 

 

Kimi zaman yoruldu içindeki bu yarıştan

Dışarıdaki dünyaya verdi kendini

Lakin bilirdi bu dünyanın yarınını, bugününü, dününü

Ezberlemişti artık

Sabit bi' kuralı vardı

Sabit bi' formülü

Belli ki aynı kişiydi yazan her bölümü

 

Sıkıldı.

 

 

İçeriden dışarıya

Dışarıdan içeriye

Gitgeller yapıp durdu

İki kere gidip bi' kere geldiği de oldu...

 

Yordu tabi onu bu gitgeller

Oynadı sayılarca kez yerinden

Cevap dilendiği bile oldu bilgenin birinden

 

Bilge cevap verdi tabi

Ama o emin olamadı alıp almadığından

Anlayıp anlamadığından

 

Düşünüp durdu

bilge, neden "düşünme" dedi diye...

 

Şaşırdı ne yapacağını

Oo piti piti...

Açtı gözünü. Kapattı gözünü. Bazen açı ağzını, yumdu gözünü. Bir bile etmedi iki ettiğini kimi zaman. Bir türlü dili dönmedi. Gözü hiç bir şey görmedi. Bir bildi, bir bilmedi. Belki de bilemedi.

Böyle geldi,

...

böyle gider mi ki?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İçten içe

"içim bunalıyor benim" demek.

Hatta belki biraz dışarı taşırmak.

Sadece aynalara değil

artık suratlara da yansıtmak.

Bulantılar yaşamak

...

derken

başka bulantılara karışmak.

Kusmuklara bulanmak.

Unutmak içeriyi

ya da

belki sakınmak gözlerden

belki rafa kaldırmak

orada sararmak...

 

Belki çekip çıkmak kapıyı

ve pencerelerinden

başkalarıyla konuşmak.

Onlara nisanda açan çiçekleri anlatıp da

cesaretlendirmeye çalışmak.

İyi gelmez mi biraz koşmak?

Gerçi yordu bizi durmadan yazı kovalamak...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Öhm! Öhmm... (bi süredir sustuğumdan)

...

 

Ne diyeceğimi bilmeden başlıyorum söze. Ne hakkında konuşacağıma dair bi fikrim yok. Daha beteri, konuşacağım. Konuşacağım ama konuşacağım şey hakkında bi fikrim yok.

 

Direnmek.

Direnmek ve gizlemek. Bi köşeden ifşa olmak ve sonra sökülmek. Yaşlara boğulmak.

Noktadan sonra boşluklar koymak, derin bir nefes alır gibi. Ne söyleyeceğini bilir gibi. Boşluk. Sil. Boşluk. Sil. Boşluk. Sil...

Sil... Silmek. Çünkü vazgeçmek işte.

Çünkü dediğim gibi, ne diyeceğini bilememek. Anca 'bir şey demeliyim'de kalmak.

 

Susmak...

* Ben sana kızamam

Ben kendime de kızamam

Çünkü suçlu aramam

Ben sadece susarım bi' noktada

Sen afallarsın,

Çünkü korkutur bi' geveze sustuğunda

Ama geveze ne zaman çok konuşsa,

Düşmedi mi pişmanlığa?

Düşünden düşüp de pişmanlığa,

Yara almadı mı?

Daha da beteri

Yaralamadı mı?

Gün,

Güneş,

Gece,

Ay...

Ardında bir anlam var

Var ya da yok

Ya da yok

Yok

Bazen,

Söylenebilecek bir şey yok.

Anlaşılabilecek bir şey yok. *

 

 

Dalgalar...

Benim dalgalarım

Benim, beni usandıran bulantılarım!

İster miyim senin karalarına çarpsın...

 

Dökebilsem...

İçimdekileri dökebilsem...

Yapamıyorum!

Ardımda bir döküntü bırakmaktan,

ölmekten korktuğumdan daha çok korkuyorum.

Gerçi ölmekten de yalnız bu yüzden korkuyorum.

Ardımda bir döküntü... bırakmak.

Belki bir de değil,

Bir kaç.

Kaç?

Çoksa...

Çoksa,

Kaç!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

...

 

 

Nihayetinde uykusundan uyanmış,

 

tutku dolu huzuru hissediyorum.

 

Neyi kutluyorum? Bilmiyorum.

 

Bu, damarıma basan gerginliğin ileri süreçteki getirisi

hayatın adalet mekanizmasının pek de irdelenmemiş bir hamlesi olabilir mi?

 

Ne umudum; gözlerimi diktiğim bir ufuğum var

ne de ardımda bıraktığım patikanın toprağına sitemli bir tekme vuruşum.

 

Nereye varmayı hedefleyip de yola çıkmıştım?

 

Hatırlamıyorum.

 

Yol var, ben varım, adımlarım…

 

Bir de dualarım

 

hepsini de sonsuzluğa adadım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

​Serbest Salınımlar II

Bir şeyler yapmam lazım.

Daha uzun yürüyüşler, daha çok müzik, konuşacak, okunacak, merak edilecek daha çok şey lazım. Değişmekten korkmayan duygularımı diri tutmam lazım tekrar. Kalabalığın dışına çıkartabildiğim insanlar lazım. Neşem her nerdeyse şuan bana lazım. Saçmalamam lazım biraz rahat rahat. Mutsuzum. Uzak kaldım bir şeylerden. Ve bu yüzden acı çekiyorum. Toparlamam lazım. Şimdi.

 

Duruşumu, hislerimi, ruhsal durumumu sabitleme çabasına nasıl girdim, aptallık bu! Değişimden korkmaya ne ara yeltendim? Kırılgan şeyleri ne ara dizdim sağıma soluma...

 

İnsan sevecekse, hayatta neleri sabitlediğine dikkat etmeli. Hele ki hareket etmeyi seviyorsa!

Kanımız sıcak kalsın diye, yani yaşama duyduğumuz hevesi kaybetmememiz adına, gereken soğuk kanlılığı göstermemiz gereken zamanlar oluyormuş. Göze hoş gelen şeylerin, ruha saplanıp kaldığı olur...

Ve o mutluluk yüreğime saplanıp kalacaksa sonsuza dek, inanın istemiyorum.

Sahiden mutlu olmaya mı geldik buraya? Sanmıyorum. Mutluluk gelip geçen bir ruh hali. Bir meltem, bir esinti... Denizin kokusunu ciğerlerine çekeceksin ve serbest bırakacaksın onu. Tadacaksın sadece. Zaten mümkün değil elinde tutman!

 

Memnun olmak için geldik buraya. Yummadan gözlerini, "ahh evet bunu yaptığım iyi oldu; yaşadığım" diyebilmek için. Hatta "o gün ne çok kırgındım ama... nasıl da yakışmıştı o ana" diyebilmek adına.

Ahh, ne diye karıştırdım ki aklımı. Ne diye bulandırdım içimi? Kusmuuk! Kusmuk.

Haydi, uyan! Şimdi. Kahven de hazır.

Günaydın...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...