Jump to content

Nazım Hikmet Ran Şiirleri


falco x

Önerilen Mesajlar

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN !

 

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına

inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat

olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve

yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme

yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

 

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya

hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı

neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile

karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.

Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her

zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi

halin cezanda indirim sağlamaz.

 

 

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu

yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen

karşılığında mutlaka başka bir iddiayla

karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması

gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın,

güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.

"Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur

aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine

engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik

yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak

için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?

Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o

lüksü sonuna kadar yaşasın.

 

 

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak"

yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,

yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu

hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir

eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken

de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin

sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif

verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında.

Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de

çabası…

 

 

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun

asıl olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip

de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın

sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter

ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda

duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o

zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler

değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

 

NAZIM HİKMET

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

üstlerine yoktur gerçekten vatan millet aşığı insanları türkiye'den nefret ettirme çabalarında

 

bu hürriyet hazin şey yıldızların altında....

 

 

 

Vatan Haini

 

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,

bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un

66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali

Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.

"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt

hainiyim, ben vatan hainiyim.

Vatan çiftliklerinizse,

kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,

vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,

vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,

fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,

vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,

vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,

ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,

vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,

vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,

ben vatan hainiyim.

Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

 

28.07.1962

 

Nazım Hikmet Ran

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

NERDEN GELİP NEREYE GİDİYORUZ?

 

Başlangıç

 

Doğrultup belimizi kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,

kolumuzu uzunlaştırdığımızdan beri bir lobut boyu

ve taşı yonttuğumuzdan beri

yıkan da, yaratan da biziz,

yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.

 

Arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,

arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin,

toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte.

 

Kanlı ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?

Bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?

 

1

 

Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,

günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,

çocukların avuçlarında yeşerecekler.

 

Çocuklar ölebilir yarın,

hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,

düşerek de değil kuyulara filân;

çocuklar ölebilir yarın,

çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,

çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında

arkalarında bir avuç kül bile değil,

arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.

Negatif resimcikler boşluğun karanlığında.

Kırematoryum, kırematoryum, kırematoryum.

Bir deniz görüyorum

ölü balıklarla örtülü bir deniz.

Negatif resimcikler boşluğun karanlığında,

yaşanmamış günlerimiz

çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.

 

2

 

Bir şehir vardı.

Yeller eser yerinde.

Beş şehir vardı.

Yeller eser yerinde.

Yüz şehir vardı.

Yeller eser yerinde.

Yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,

şair kalmayacak ki.

 

Pencerende bir sokak bulvarlı.

Odan sıcak.

Ak yastıkta üzüm karası saçlar.

Adamlar paltolu, ağaçlar karlı.

Penceren kalmayacak,

ne bulvarlı sokak,

ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,

ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.

Ölülere ağlanmayacak,

ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.

Eller kalmayacak.

Negatif resimcikler dalların altındaki

yok olmuş olan dalların altındaki.

Yok olmuş olan dalların üstünden

o bulutlardır geçen.

Güneye götürmeyin beni,

ölmek istemiyorum...

Ölmek istemiyorum,

Kuzeye götürmeyin beni...

Batıya götürmeyin beni,

ölmek istemiyorum...

Ölmek istemiyorum,

Doğuya götürmeyin beni...

Bırakmayın beni burda,

götürün bir yerlere.

Ölmek istemiyorum,

ölmek istemiyorum.

O bulutlardır geçen

yok olmuş olan dalların üstünden.

 

3

 

Tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,

kadın, erkek, çoluk çocuk.

Ekmek hepimize yetmiyor,

kitap da yetmiyor,

ama keder

dilediğin kadar,

yorgunluk da göz alabildiğine.

Hürriyet hepimize yetmiyor.

Hürriyet hepimize yetebilir

ve sevda kederi,

hastalık kederi,

ayrılık kederi,

kocalmak kederinden

gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.

Kitap hepimize yetebilir.

Ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.

Yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların

avuçlarıyla birlikte,

boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,

yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.

 

 

Çağırı

 

Tanrı ellerimizdir,

Tanrı yüreğimiz, aklımız,

her yerde var olan Tanrı,

toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte

ve bestecisi sayılarda ve satırlarda ulu uyumların.

 

İnsanlar sizi çağırıyorum :

kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,

buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,

üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.

 

Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,

günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,

çocukların avuçlarında yeşerecekler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin

yorulmuşsundur;

nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını

ne gül suyum ne gümüş legenim var,

susamışsındır;

buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim

acıkmışsındır;

beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam

memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin

ayağını basdın odama

kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi

güldün,

güller açıldı penceremin demirlerinde

ağladın,

avuçlarıma döküldü inciler

gönlüm gibi zengin

hürriyet gibi aydınlık oldu odam…

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

altı kadın vardı demir kapının önünde,

beşi toprağa oturmuş, ayakta biri;

 

sekiz çocuk vardı demir kapının önünde.

besbelli henüz öğrenmemişler gülmeyi.

 

altı kadın vardı demir kapının önünde,

ayakları sabırlı, ellerinde keder,

 

sekiz çocuk vardı demir kapının önünde,

cin gibi bakıyor kundaktakiler.

 

altı kadın vardı demir kapının önünde,

sımsıkı gizlemişler saçlarını,

 

sekiz çocuk vardı demir kapının önünde,

biri kavuşturmuş avuçlarını.

 

bir jandarma vardı demir kapının önünde.

ne dost ne düşman, nöbet uzun, hava sıcak.

 

bir beygir vardı demir kapının önünde,

nerdeyse ağlayacak.

 

bir köpek vardı demir kapının önünde.

burnu kara, tüyü sarı,

 

kamış sepetlerde yeşil biber vardı,

torbalarda kömür, heybelerde soğan sarmısak.

 

altı kadın vardı demir kapının önünde

ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı efendim;

altı kadından biri sen değildin, ama

beş yüz erkekten biri bendim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Akrep gibisin kardeşim,

korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim,

serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,

midye gibi kapalı, rahat.

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.

Bir değil,

beş değil,

yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,

gocuklu celep kaldırınca sopasını

sürüye katılıverirsin hemen

ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,

hani şu derya içre olup

deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.

Ve bu dünyada, bu zulüm

senin sayende.

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin,

— demeğe de dilim varmıyor ama —

kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...