Jump to content

Karalama Defteri


KATA

Önerilen Mesajlar

bırakıyorum orda kalsın,bırakıyorum oldugu gibi kalsın..kendi haline.unutmam çokta zor olmamalı..sadece anlam veremediğim neden her seferinde benim başıma geldiği...ve evet yine geldigim yer nefretle sevgi arasındaki en hassas nokta.bir adım atsam ve o adım yanlışsa ve uçurum varsa..ya olanlar gerçekse ve bir mazereti yoksa...?? en iyi çözüm saymak yine;bir,iki üç...milyar basamaklılara kadar...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

''iki ucu boklu degneğe toplamda hep aynı mesafe ıle yaklaştıgımızda,bacak boylarımız arasındakı farkı es gecerek, ve şöyle bir tur cevırdıgımızde

işte karşınızda absurtluğun elipsi!

tüm düzlemlere yansıttıgımızda gerçeği her seyın yumurtadan ibaret kaldıgını ıddia edebılır mıyız?

bu yumurtanın dışına cıkmadıkca hocam,teorinin uygulanılabılırlıgı bana durumu idare etmek olanla yetinmek dısında bır sey ıfade etmıyor öyleyse merakımı celbeden ne sizin yaşlı hatlarınızda ne de emek sarf ettıgınız yerde

doğrusu bırakalım sevdıgım ıstedıgım seylerden bahsetmeyi de bu yumurta ıcındekı absurtluğe geri dönelım,vaktiniz ne de olsa değerli''

demek geldi içimden....

iyi ki dememişim akşama ev ödevimden anladım

''branşına akşama seç''

öhhhhh

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben R.,

sarhoşun nefesınden cıkan alkolun

vurdumduymaz ucuculuğunda

uzakta beliren bır görüntü ardına saklanmış

karşınızda duruyorum sınırlı ve kararlı

bu kadar oldugu ıcın tehlıkelı,

acık bır tehtıd varlığınıza,keskin bıcak gibi

nufuz edıyorum ve hatta taciz inandıklarınıza.

 

tanrım nasıl olabılır,nasıl olabılır tanrım!

 

yaratmıyorum,yenı bır sey sunmuyorum önunuze,

zekı sayılmam ya da yeteneklı.

kaçamak bakıslarımla fark ettiriyorum es gectıklerınızı.

korkuyorsunuz daha önce korkmadıklarınızdan.

bunu bılıyorum ve aslında bıldıgım sadece bu.

savunmaya gecmıs beklıyorsunuz

bu sefer ben korkuyorum

korkunuz,korkum....

haz duyuyorum dikilirken karşınıza

 

ben R,

parlak bir ışıkta kaybetmiş kendini...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

küçük kırmızı kutumun içinde sakladığım sırlarım vardı onlara öyle özenle bakardım ki başkaları görmesin incitmesinler diye... zaman ilerledikçe sırlar arttı kutunun rengi soldu... ben soldum... sırlarımın içinde boğuldum.. kutumun içinde hayal kırıklıklarım birikti zamnla... şimdi bi kutu kaldı eskilerden siyaha dönük içi bana ait ama solmuş zaman sisleriyle dolu... ellerim beyaz yüzüm beyaz içim kararmış küçük kırmızı kutu devasa siyahlığa bürünmüş benden ayrılmış....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

su gelmiş su gidiyordu...ve ben uyuyordum

tuzak bır düşe takılmış eskı zamanları anıyordum

batan güneşe bir özlem türküsüydü rüzgarınkı

sessizce cözülücek rüzgara bir saygıyla eğiliş güneşinki

su gelmiş su gitmiş....gözlerim kapalı....

 

 

http://www.youtube.com/watch?v=kOdTfS_0jp0

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

garip birşey bu.. yok olacağını bilmek , yeniden doğacağını bilmek

kendinle vedalaşır gibi. bir anda herşeyi silebileceğinden yeniden planladığın şekilde başlayabileceğinden emin. sana yakın aama senden çok uzak. yıllardır kendini hazırladığın şey olmaya yakın. her zamakinden daha uçta

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

geceye akan sessiz uğultular

cıglıklar altında egilmis

aglar agac yaprakları benzeri olmayan bir kacıstır benimkisi....

zaman durmustur sanki ellerim titrer yazarken...

kalemim sarhos olmustur acıyla...

yıldızlar tek tek kayar gokyuzunden her düsüş bir parcalanıs ....

bas edemzsin yazarsın kalemin yalan soyler harflerin silinip gider celisirsin icinde yetmedimi...

karanlık bu kadar acımasız olmamıstı yalnızlık bu kadar koseye sıkıstırmamıstı....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sırılsıklamım şu anda,ve yazılan kömür parçası ellerimde hala.Dökülen kan damlaları gözden mi düştü acaba?Yoksa ilahi planın küçük parçalarının küfürü müydü bana?

 

Soluğum ayazdır,soluğum hakikattir insanoğlu

Kırçıllaşmış tüylerim bunun kabahatinden gelmekte

Kan damlayan dişlerim yeni avını beklemekte

Ölüm bana yaklaşsın,parçalar kimliğini

Bense ölümün ölümüyüm düşünde

Düşsende beslensem artık be iki ayaklı

 

Rüzgar lanet yağdırıyor yüzüne,duymuyor musun?

Gökyüzü binlerce tükürük bıraktı suratına,hissiyatın bu kadar mı senin?

Toprak bile almadı,tükürdü seni dışarı,hani senin anandı?

Sular Styx kabul etmez diye çığırdı,bu kadar mı kirli ve ağır varlığın?

 

Söz gider,yazı kalır demişler

O halde kanımla yazarım ben bu taşa

Kili içerim,betonlaşırım özümde

Sertleşirim,ki kırılmak namümkün ola bana...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

yalnız ölülerin fotoğraflarının ellerde taşındığını yada duvarda asılı olduğunu çok geç fark ettim. yalnız onların resimleri ellerde dolaşır. yalnız ölüler resimlere sığınırlar. ölüm çerçevelere yerleşir ve peşimizi bırakmaz!

 

derdim vardı belki ama seninle unutabildim

her nefesi yaşamak için derinden umutlar indi

elimde pusula şimdi herşey karmakarısık

belkide karanlıkta sadece yanlıs aradık

 

masamda bi fotoğraf ve sensiz olmak duygusuz

sigaramın külü artı eren oldu uykusuz

yüzüm asıktı o zaman derdi zorla duydum

mutluluğa ulaşırken yarı yolda durdum

 

o merdiveni hatırlarım vaktim oralarda geçen

ordasın sanki rüzgarın sokağında esen

ismine kafiyeler yazdım beni anlarmısın

yoksa dinlerken gülüp geçer sallarmısın

 

biliyorum zamanımı sana ayıramadım

fazlasıyla hakettiydin ama ayılamadım

gözlerim kapalıydı açtığımdaysa sen yoktun

aptalın teki yalnız. çünki sen yoksun!

 

ellerimde yazılan son satırlarım

beni sıkıntıya boğan anlarımı hatırlarım

derin nefes al yolun acık olsun

mutluluğu paylaş sorunların solsun

 

kimi zaman bir isim oldun aklımdan cıkmayan

kimi zaman bir bokal kulağımda cınlayan

gözlerimde bir resim ellerimde bin zehir

yaşlı bir adam odada seslenince kimdir

 

8 tane 4lük bu kadar zor değildir hiç

yazarken ellerim titrek sor bi kim titiz

yaşlar akar elbette onlarda yoruldu

ilerlemek istemiyorum yollarda uçurum

 

yapıcak birşey varsa emrinde ordayım

bu senin için yaptıgım belkide son kayıt

bana kilitle kapıları ve zaman içinde kasılırız

geçici bi duygu vardı evet ama içince yaşatırız

 

sigaralar söner ve yeniden yanar yangın misali

duygularsa kömür olur kralın hali

hayat bana itici geldi kötü olay olmasın

ömrü zor geçiyorsa ölüm kolay olmalı!

 

ellerimde yazılan son satırlarım

beni sıkıntıya boğan anlarımı hatırlarım

derin nefes al yolun acık olsun

mutluluğu paylaş sorunların solsun

 

ve sonra geriye ne kalırki?...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Üçüncü katta bulunun bir dairenin penceresinden kendini dışarı savuran perde.. Zemin katı sayarsak dördüncü kat. Saymazsak üç. Sayıları hissetmeyen biri için önemi yok. Saymayı bilmiyorsan o daire hiç yoktur.. Rüzgarın etkisiyle perdeye el sallayan bir poşet.. Öyle bir poşet ki içine defalarca suni teneffüs yapılmış; sayısızlar tarafından.. İnsan sayısının pahalılığı.. Kaç beden var gün geçtikçe zam gelen? Borçlu yaşıyorsunuz yaşadığınız ''an'' ı.. Bir dakika önceki geçmişinize.. Geçen zamanın ücreti artıyor! Her ''an'' zam olarak biniyor saniylerinize.. Zam-an.. Perde kapanır, poşet yerdedir artık.. Kusursuz bir savaş.. Mükemmel bir kusur.. Septisizm ile sarsılmış bir Tanrı.. ''O''nun can sıkıntısından varolan bir varoluş.. Biraz gergin çünkü rahatsızlığı artıyor.. Ne yapmalı?..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Saymayı biliyorum ben! ama yerimde... ne ileri ne de geri.. Dizlerim katlanıp açılıyor,ayak sesleri de var ama,manzara aynı manzara.. minik beyinli,minik bir kızım ben.. 49 kiloluk bir et parçası.. kaç gramı düşünce? Sevgi vardır içimde.. yerçekimine karşı koyduğu için tartamadım daha onu ama.. neyse işte.. Geceler boyu boş duvarlarda oynattığım filmler demode oldu sanki.. bir ileri bir geri hayır ne ileri ne de geri.. ah sevgi..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

geceler uzun sürüyor artık burada...

yani nerdeyse hep gündüzün içinde bir küçük nüanslar....

bitmesinler....

bitmesinler diye kitaplar devrilen....kahveler tüketilen..

 

(her zaman süt tozu yerine süt)

 

ayığım bakma bu sıralar.....kafamı kahveden kaldırdım mı...

uyumayı özlüyorum....

uzun zamandır çalar saatimin üstü örtülü....

kafesinde kuş gibi ötmemenin bir yolunu buluyor...

sanki her sabah bekliyorum

ama yok hayır ötmüyor.....

sabah diyorum ya sabah....

her gece optimist olmak için koyuyorsun yastığa başını....

bir sabah pollyanna olacaksın kararlısın....

ama hepte o sabah.....

sinmiş oluyor insanların leş gibi düşünceleri yatağına...

yatağınla başlıyor gün....

uzun ortopedik bir travma....

 

ardından bir sigarayla güne başlamanın o iç burkan keşke başlamasaydım sorgulamaları...

yo hayır aslında.....

ben hiç demezdim keşke başlamasaydım diye...

her gece bırakır her sabah keyifle başlardım belkide

(annem duymasın üzülür kadıncağız....tamam biliyor hep biliyorda.....en azından

sevgiyle bağlı olduğumu bilmiyor...zaten aşk neyi hedef alsa...sapıtmayla iştigal)

 

ne yazıktır ki tekel tütünüde bitti ....

şimdi elleriyle zehirliyor amerika...

bırakacağım canım bırakacağım sigarayıda.....hatta belki...

bundan sonra sana sadece duman...

bilirsin

duman haberleşmek için en etkisiz yol yordam

en azından bu yüzyıla hiç ait olmasada....

kaldımı başka çaremiz bundan?

 

parmaklarımla birşeye dokunur gibi yaşıyorum artık...

yani her an bir yerlerden örselenmeye müsait....

natıonal geographıc bir dram...

bir monogram...

biraz itiraflarım gecenin ilerleyen saatlerinde Tolstoydan...

 

bana bak.....evrensel bir tarihi vardır diyorum bütün aşkların....

bütün ardışık sayıların birbirleriyle arasında ensest bir karmaşa vardır...

çok ahlaksız bir sayı sistemimiz var....

bir de takım yıldızımız......büyük ayı küçük ayı...

sevgilinle izlerken ismi söylenmemesi gereken gruplardan...

yani bilirsin romantizm ve kıllı bir post...

şömine olmadıkça yakşmıyor birbirine....

biri birine biri birine derken yayılıyor giderek...

sana ilk dokunduğum günü hatırlıyorumda...

morg da bir kleptoman olsam ne çalardım acaba?

buz gibi tenine dokunduğum o nadide günü düşünüyorumda...

evet evet.....morg ve kleptomanlar....

cebimde belki bir parmak....belki bir kaç ceset.....

otostaksi bunun adı...bir otopsi gündüz tarifesinde*

kimbilir belki sayaç bozulacak göz kararı sayılacak bir kaç kilometre...

 

evet! Hala diyorum evrensel bir tarihi vardır bütün aşkların...

senfoni orkestrası toptan erekte*

şef arkası dönük izleyiciye kıçını göstermekte...

hayır hiç gülünç gelmiyor bana...

5 dakikalık bir zevk...bir keman yayı belki...son nefesini vermekte...

 

renk körü kelebekler araba kullanamaz diyorsun oysa sen....

oysa ...oysa kelebekler ehliyetde alamaz aptal.....

baston kullanamaz...

regl olamaz...

hatta kelebek dediğin nedirki.....onlar bazen uçamaz!

 

kelebekler bir yana

yani diyorum ki.....gel beraber kahve fln...

belki filim fln...

belki ateş barut fln....

falan filan...

 

bana bak! evrensel bir tarihi yoktur bütün aşkların...saçmalama!

senfoni orkestrası toptan gelmekte...

dinleyici nefes nefesse....

şef arkası dönük...meşgul....göremiyorum tam olarak....

5 dakikalık bir zevk...bir plak hala çizilmekte*

 

renk körü kelebekler keman çalamaz....saksafon çalamaz......

vurmalılarda başarısızlar...

 

bitmesin diye kitaplar kahveler devrilen gece.....

bitiyor....

 

sayılar ensest... takım yıldızlar bir garip...

cebimde bir parmak

bozuk sayaç....

 

aşk yarı evrenseksüel bir muhabbet.....

 

ve şef sanırım gay.....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sirk gelmişti kasabaya.Çocuklar ayak altında ordan oraya koşuşturuyodu.Bi tanesi hariç.O cambazı bekliyodu ve ölümü düşünüyodu.Cambazlara hayrandı.Bir ipin üstünde ya yürünmeliydi ya da ucunda ölünmeli.Cambaz dalıp gitmiş çocuğa gözlerinden yaş gele gele gülen çocuğu gösterdi ve " Ağladığını görebiliyorum.Sende görebiliyo musun? " diye sordu.Çocuk bi anlam verememişti ve o çocuğun bedeninde buldu kendini.Gülüyodu ama içi kan ağlıyordu.Eğer gülmeyi bir kesebilirse feryat figar ağlayacaktı ama bi türlü gülmeyi kesemiyodu.İnsanlar suratına anlamsız bakıyodu.O güldükçe gülmeye başlamışlardı.O ise bir toz bulutu bile bırakmadan yok olmak istiyodu.Gitmek...Çok uzağa..Kendinden uzağa.

 

~ Rüyam - Ben o çocuktum ~

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Soyulur anlamsızlıkların ucu yırtık geçmişi mazime kalın harflerle yazılan her yaranın ardından... Ben mi çok çabuk pes ettim bunca zaman boyunca, yoksa doğru muydu kaçışlarım? Kendimi ezip geçmekten korkarcasına, ezdim geçtim etrafımda her kim varsa... Her yıkım bir felaket... Her felaket yıkım oldu içimde... Geçmişin harabelerine bakıp durmaktan, baktıkça durmaktan, durdukça kendimden kaçmaktan başka ne çarem vardı ki?

 

Güzel günlerin geleceği umuduyla yeşillenir bahar, yanar gider acılar - ıstıraplar - kederler... Kötüye dair her ne varsa yanar gider içimde... Tek kötü ben kalırım... Çirkefinin içinde debelenen domuz misali ne paylaşırım kendimi, ne de bırakırım... İşte bu yüzden baharlar çabuk geçer bu şehirde... Yeşiller bozuşur ellerim değdiğinde... Elimin değdiği yerde ölüm biter... Kurur - solar yapraklar... En mutlu çiçekler bile büker boyunlarını değdiğim anda... Ölümler ölümüm olur... Karanlıklar mezarım... Kaç punto yapmak gerek yaraları? Daha ne kadar kalınlaştırmalı bu anlamsızlığımı...

 

Kış misali yağar karanlık lapa lapa yalnızlığıma... Yalnızlığım yağar, karanlığım yağar, sonum yağar... Gömülürüm kendime... Gömülürüm içime... Geride sadece bir labirent kalır... Kendime kurduğum tuzak misali Ölüm Labirenti...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sınırlar çizilmeden önce burada bir tane köy vardı ve köyün insanları birbirleriyle çok iyi anlaşırdı. herkesin kendine ait görevleri vardı.ve hepsi bilirdi birisi o görevi yapmazsa muhakkak bir diğeri zor duruma düşüyor olurdu.birisi hasta olduğunda doktorda vardı o köyde.doktor bir an önce iyileştirirdi hastasını ve tekrar ilk haline dönerdi.ama hergün bir yerlerde bir hareket olurdu.köylü bundan hiç sıkılmazdı.Taki o gelene kadar.

- Kavak diyorlar bu ağacın adına. çabuk büyümesi köklerinin derinliğiyle doğru orantılıdır.bize odun lazım ısınmak için.kavak çok dikersek fazla odunumuz olur.bize ayrı ayrı odalar lazım.bize her odayı ısıtmak lazım.bize her şey lazım.

karşısındaki ikna olan saf çocuk doğru diyorsun abi dedi.ben diğer yavaş büyüyen ağaçları söker yerine kavak ağacı dikerim.ama bana nasıl çelik yapıldığını öğretirsin değimli?

-bir şartla öğretirim. çelik yapmayı senden başka kimse bilmeyecek tamamı evlat.

-tamam.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

coğaltılmıs ve etiketleniş bir cöp yıgınından bahsedıyoruz

ve sayı saymaya başladı çocuk...1,2,3,4,5,6....

havada asılı kalmıs toz zerreciği kadar rahatsız edici ...öylece durmus bakıyorlar ve tedirginlik okunuyor gözlerinde ve bu sefer atılan çöpün kızgın bakışları meydan okuyor....

tek olana sahip cıkma tutkusu ile ve bazen de tersine hareket etmekle suçlanıyoruz

-1,-2,-3,-4,-5....

ve sunulan her alternatıfin peşinde aç gözlerle koşuşurken,geri dönüp baktıgımız bir anda yenilenmiş bir eski ve yeni bir o cıkıyor karsımıza

agzından bir sır sıkacakmıs gibi enerjisini sömüren bir merakla ıncelıyoruz ....1.....

belkı derin bir uçurumla yarsak,daha haz veren bır sey cıkar?...1/2...küçük bir kesi ya da?...1/3...tanrım 1/6 farkla gılgamısın ınsanı parcasını mı yakaladık yoksa?Özeli paylaşılır kılmak da anlamsızlasıyor bu sefer,saklı bir espiri olmalıydı oysa peşisıra

 

1/2,1/3,1/4,1/5 .....

azalırken varlık,uzanır sonsuzluga

karıncaların aralarında üşeltiğinden kalanların kalanları,işte karşınızda hiçin umarsız duruşuna kavruk çaresiz yıkımlar!

 

sonrası,bir hiç...

çekilmek sulara,çıplak ve korunmasız

eşelemek ve anlam yüklemek olana

ruhların göçüne azık...

ah farkındalık ve affalayış,

tamamlanış ve parçalanış

bir bütün ya da parça olarak...

iki yüzlü ya da iki ceset içinde uzanmış

anlamsız sorular,

ve sorulara ilgili görünen cevaplar

tükürür gerçekliği...

aydınlanma için şu kırmızı halılı beklentiler!!!

başarmak zor kavramayı ve tapmayı

körlemesine bir nokta atışıysa

seni ayakta tutan???

sonrası bir hiç...

 

ipin kopmasıyla artık aynadakı zahiri görüntüye tutkun bir cambaz

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Duvarların sıvası dökülmüştü dökülmesine ama bu çatlak ne zamandır oradaydı ve bu kadar adi miydi bu duvarın karışımı ki dokundukça eşeleniyordu, kum olup bir toz bulutu bırakıp ardında etrafa saçılıyordu. Aslında ne öyleydi ne de şöyle. Sağlamdı..Öyle sağlamdı ki içeri zaman sızamıyordu. Zaman yüzüme çiziklerini atamıyordu. Duvarlar ve ben bekliyorduk. Neyi mi? Ne önemi var bekliyorduk işte. Zamanın yokluğunda zamanın geçmesini beklemekti bizimkisi. Bu yüzden biz zaman olduk. O işte böyle ele avuca sığmaz oldu. Ardında bıraktığı toz bulutuyla ciğerlerimi yaktı ve ben ....... Bende artık bir başkayım işte!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gölgemden taşmıştı sanki ruh ve bir cezanın hafifletici sebebi olmaya aday birkaç kelime gibi ötelere itilivermiş belli belirsiz kargaşaları gizliyordu.Var olunan an, nasıl bir hiçliğin geride bıraktığı dokunulmamış yahut önemsenmeyip unutulmuş hazinelerini gizleyebilirdi ki?Bu aptalca bir iyiniyetten başka bir şey olamazdı gecenin intikamsı yalnızlığını rahatsız etmeye tenezzül eden…

Katlanarak çoğalan karartılı düşünceler arasında süzülen bazı ehemmiyetler,anlamsız ifadelere kasıtsız anlamlar yüklemeye can atarken ;sevimsizlik değil de nedir gecenin içinden gelen?

Belirli yalnızlıklar belgisiz zamirlerime dokunurken nasıl da çığırtkanlar.Gecenin ayazında yitirilmiş mazi ile bir araya geldiklerinde düzensiz bir düzen tutturan kelimelere dönüşüyorlardı.

Şimdi bir hayat amacı süsü verilmiş şiirsi intiharları nereye sığdıracağını bilemeden istifleyen,cama vuran damlaları zaman zaman ahenkli, zaman zaman da sinir bozucu bulan,içinde küflenmiş kelimeler biriktiren,anlamları gizlendikleri yerden değil de istedikleri yerden anlayan bir beyin benimkisi…

Kendi kendine oyun oynayan bir akıl…

Sadece sadelik isteyen lakin yakın zamanda idrakinin inşaatine meyil verdiği üzre sadeliğin yasak olduğu,sade olamayacak kadar sade bir topluluğa kayıtsız şartsız sade bir şahitlikle aitliği ve bu aitliğin seçimsizliğini keşfetti…

Gerisi doldurulmuş koca bir boşluk!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İçimle oyalanıyor şimdi. Dıştaki beni içeri alamıyorum, horlanıyor.. İçerisi dışa dönük.. Geçirgenliği belli belirsiz, müphem bir deri.. Dökülmeyi bekleyen çatlaklar.. Çatlamayı bekleyen deri.. Zamanı geldiğinde birlikte yere serilmiş olucak derileri bekleyen dökükler..

Nihai olan zeminin soğukluğu çatlayan his duygusudur.. Yanında korumalarıyla gelen adamın -düşüncenin- koruduklarını öldürtmesi gibi. Alkışlanan hareketin kaç el tarafından ve kaç el varsa on katı kadar parmak tarafından takdir edildiğine değil sese kulak veririz. Kulak verin yahu! Ben ellerimi çırptığımda artık ses çıkmıyor.. Retoriği sınıf atlamış bi kekeme.. Savunduğum bedenim vucudunla yer değiştirirse, o zaman içimle oyalanan ben olacağım...

 

Birkaç metre ötede dönen bir toz parçası

Kül gibi..

Pencerenin hizasında rüzgarında etkisiyle yüksekliğini koruyor

Aynı hava boşluğunda, karşımda..

Takip etmeye çalışıyorum, gözden kaçırmamaya..

Yükseliyor, alçalıyor.

Bunları kendi yapabilir mi? diye soruyorum rüzgar tanrısına..

Ayıramıyorum savrulan toz parçasından gözlerimi

Gittikçe uzaklaşıyor, görmekte zorlanıyorum..

Ama orada olduğunu hissediyorum.

Artık yok, peşinden atılan bir adım için neler vermezdim..

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İçimle oyalanıyor şimdi. Dıştaki beni içeri alamıyorum, horlanıyor.. İçerisi dışa dönük.. Geçirgenliği belli belirsiz, müphem bir deri.. Dökülmeyi bekleyen çatlaklar.. Çatlamayı bekleyen deri..

 

Birkaç metre ötede dönen bir toz parçası

Kül gibi..

Pencerenin hizasında rüzgarında etkisiyle yüksekliğini koruyor

Aynı hava boşluğunda, karşımda..

Takip etmeye çalışıyorum, gözden kaçırmamaya..

Yükseliyor, alçalıyor.

Bunları kendi yapabilir mi? diye soruyorum rüzgar tanrısına..

Ayıramıyorum savrulan toz parçasından gözlerimi

Gittikçe uzaklaşıyor, görmekte zorlanıyorum..

Ama orada olduğunu hissediyorum.

Artık yok, peşinden atılan bir adım için neler vermezdim..

 

 

harıkasın , her zamankı gıbı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ılık bir rüzgar eşliğinde dans eden iki çift göz için karanlıklar aşkın büyülü zamanlarıdır..

titreyen ellerin heycanla o gözlere sahip vücudu ararken kelimelrle vedalaşılır

anlatmadan konuşmadan anlaşabilmek gözlerde başlar yolculuğa

eski hatıraların açtığı yaralar kapanır büyülü el sana dokunduğunda

heycandan titreyen eller buluşana dek

gözler anlamları birleştirene dek..

buğulu zamanların ortasında sewgiyle başlayan her cümle

gözyaşı ile biten her aşk masalı

gibi sonu belli olmayan bir öykünün içinde yanmayı kül olmayı beklersin...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gecenin bosluguna atarsın yıpranmıs ruhunu...

rüzgarda savrulur bir kagıt parcası gibi....

ona sahip olamadın sen....

seni terketti bedenini bos bir oda gibi bırakıp gitti...

zincirlerin saglam degildi...

yasama istegin güçlü degildi...

düsüncelerin karanlıktı...

hayallerin sana ait değildi.....

lanetlenmistin artık ...

o eski sen yoktu o eski ben yoktum

yeni ufuklarda yoktu senin icin...benim icin....

düsündüklerin yasamını etkiledi

ruhunu caldı sızlan dur artık:ermm:

 

tamamen dogaclamaydı:) gercekten rahatlatıyo:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...