Jump to content

Yazını Paylaş


sidarta

Önerilen Mesajlar

Yanıtlama zamanı:

i?id=d3e9caca93e1b1a29a16c9b82d661896d7ad5153-4457909-images-thumbs&n=13


KARAGÖZ İLE HACİVAT:  AYAKLI KÜTÜPHANE
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Karagöz:  "Hacivat, evi taşımışsın? "
Hacivat: " Doğru taşıdım. "
Karagöz: " Nereye taşıdın? "
Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. "
Karagöz:  " Kilis'e mi taşındın? "
Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. "
Karagöz:  " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. "
Hacivat: " Konya da nereden çıktı? "
Karagöz:  " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. "
Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? "
Karagöz:  " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. "
Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? "
Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. "
Hacivat:   " Eee? "
Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. "
Hacivat: " Göl  deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. "
Karagöz:  " Marmara Denizi, Ege Denizi. "
Hacivat: " .... "
Karagöz:  " Karadeniz, Akdeniz. "
Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? "
Karagöz:  " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz:  " Üç, iki, bir. "
Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? "
Karagöz:  " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. "
Hacivat: " Belli, sondan birinci. "
Karagöz:  " Okumam da iyidir. "
Hacivat: " Şu dükkanın levhasını oku bakalım. "
Karagöz:  " Kem küm. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz:  " Ham hum. "
Hacivat: " Senin neden üçe gidemediğin belli. "
Karagöz:  " Üçe gidecektim ama evden göndermediler. "
Hacivat: " Neden? "
Karagöz:  " Çok şey öğrenmiştim, beynim dolmuştu. "
Hacivat: " Yapma ya? "
Karagöz:  " Bana ayaklı kütüphane diyorlardı. "
Hacivat: " Ayaklı kütüphane ha? "
Karagöz:  " Sen de bir şey bilmiyorsun Hacivat? Sen kaça kadar okudun? "
Hacivat: " Beşi bitirdim. "
Karagöz:  " Beşi  mi? Ben senden çok okumuşum. "
Hacivat: " Vay  vay! Üç mü büyük, beş mi? "
Karagöz:  " Sen de amma cahilsin be Hacivat. Tabi ki üç büyük. "

SON

Yanıtlama zamanı:


KARAGÖZ İLE HACİVAT: KOCA KAFALI BİR KELEŞ        
Hacivat: " Gökyüzünde yıldız var, ay var. "
Karagöz: " Yeryüzünde baldızımın yaptığı çay var. "
Hacivat: " Gökyüzünde bulut var, güneş var. "
Karagöz:  " Yeryüzünde unutma keleş var. "
Hacivat: " Karagözüm, keleş mi var? "
Karagöz:  " Var tabi, koca kafalı bir keleş var. "
Hacivat: " Acaba kim  bu keleş? "
Karagöz:  " Kim olacak tabi ki sen. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, kafan benimkinden büyüktür. "
Karagöz:  " Çaresiz kaldığın için, şu attığın çığlıktır. "
Hacivat: " Senin denizin bitmiş, çırpındığın sığlıktır. "
Karagöz: " Sığır sana derler, benden fışkıran sağlıktır. "
Hacivat:   " Sığır bana mı derler? Ben sığır falan değilim. "
Karagöz: " Sağır değilsin ama sığır olduğun muhakkak. "
Bana nasıl sığır dersin diyen Hacivat, Karagöz'ün yüzüne sert bir tokat vurur. Karagöz yere yuvarlanır, ayağa kalkar. Sol eli sol yanağının üstündedir.
Karagöz:  " Aman Hacivat, bana vurdun. "
Hacivat: " Sen de dayak istedin durdun. "
Karagöz:  " Zalim Hacivat, bana vurma. "
Hacivat: " Senin uçarken gördüğün telli turna. "
Karagöz:  " Hamama gittim, yoktu boş kurna. "
Hacivat: " Ben seni bilirim, çalar durursun zurna. "
Karagöz:  " De git Hacivat, alırım seni ayağımın altına. "
Hacivat: " O biraz zor, bugün üzüm şerbeti içtim. "
Karagöz:  " Tarlada buğday, başak mı biçtin? "
Hacivat: " Karagözüm, bugün çok saçmaladın. "
Karagöz:  " Hacivatım, seçmeyi bilemedin. "
Hacivat: " Yanlışta olan ben değilim, sensin Karagözüm. "
Karagöz:  " Tepeni delerim, budur son sözüm. "
Hacivat: " Karagözüm, barış yapalım, sun bana bir salkım üzüm. "
Karagöz:  " İki karış uzakta dur, bir bardak zıkkım çözüm. "
Hacivat: " Nasıl olur, bir bardak zıkkım çözüm? "
Karagöz:  " İç zıkkımın kökünü, titrerken gör  çözümü. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, zıkkım zehir olmasın? "
Karagöz:  " Zehir,  tehir olmasın, bardağa dolsun. "
Hacivat: " Dur Karagözüm, zehir bardağa dolmasın. "
Karagöz:  " O zaman Hacivat sessiz kalsın. "
Hacivat: " Ağzıma fermuarı çektim, işte bak sustum. "

SON

Yanıtlama zamanı:


KARAGÖZ İLE HACİVAT: MATİZ 
Hacivat'ı gece uyku tutmaz. Sabah erkenden kalkar, giyinip dışarı çıkar. Karagöz'ün evinin kapısını çalar. Bir daha çalar. Karagöz uykulu gözlerle pencereye çıkar. Bakar kapıyı çalan Hacivat'tır:  " Hacivat, sabahın seher vakti neden kapıyı çalarsın? " diye sorar.
Hacivat: " İn aşağı Karagözüm, yarenlik edelim. Ben söyleyeyim, sen dinle. Sen söyle ben dinleyeyim. "
Karagöz: " De git Hacivat, başka işin yok mu senin? Alırım ayağımın altına. "
Hacivat: " Gel aşağı Karagözüm, gece uyku tutmadı. "
Karagöz: " Seni uyku tutmadı ama benim uykumu kaçırdın. "
Hacivat: " Uykunu mu kaçırdım? Uykun nereye kaçtı? "
" Uykum sana kaçtı, " diyen Karagöz, pencereden Hacivat'ın üstüne atlar. Boğuşmaya başlarlar. Karagöz'ün elinden kurtulan Hacivat: " Dur Karagözüm, sana bir hesap sorusu sorayım, bilirsen hemen giderim. " der. 
Karagöz: " Sor bakayım, benim hesabım kuvvetlidir. "
Hacivat: " İki iki daha kaç eder? "
Karagöz: " Hı.. "
Hacivat: " Yani ikiyle ikiyi toplasan kaç olur? "
Karagöz: " Kaç mı olur? İkiyle ikiyi toplasan kaç olur? "
Hacivat: " Tamam işte Karagözüm, ben sana soruyorum. İkiyle ikiyi topla kaç buldun? "
Karagöz: " İki iki daha şey eder. Ya Hacivat, bu soru kolay, daha zorunu sor. "
Hacivat: " Sen bunu bil, daha zorunu sorarım. "
Karagöz düşünürken, aradan zaman geçer. Sağa sola bakınıp bir kurtarıcı ararken, Tuzsuz Deli Bekir çıkagelir. Hacivat'tan çok Karagöz'le haşır neşirliği vardır: " Vay Karagöz, arpacık kumrusu gibi ne düşünürsün? Karadeniz'de gemilerin batamaz, kayığın olsa Marmara'da batardı. Bilmem anladın mı? "
Karagöz bu matizden oldum olası hoşlanmamıştır. Onun olduğu ortamda dut yemiş bülbüle döner. Matize korkuyla karışık saygı duyar. Her zaman, matizin belindeki bıçak olmasa ben bilirim yapacağımı, der. Ama ufaktan da olsa racon kesmeden duramaz: " Ya matiz, Hacivat beni gece rüyasında görmüş. Sabah erkenden kapıma üşüştü. Soru soracağım, dedi. Şimdi sen söyle: İki iki daha kaç eder, ben bilemem mi? "
Matiz: " Bilemezsin. Bilirsen seni sokak sokak sırtımda gezdiririm. " Der ve belinden bıçağını çıkarır, aha bak şuraya yazıyorum, diyerek çömelip toprağı eşeler. 
Bunun üzerine Karagöz sadece küçük değil, büyük dilini de yutar. Sus pus olur ve gözlerini aşağı indirir. İçinden, matiz geldi, beni Hacivat'ın elinden kurtardı ama rezil etmese bari, diye düşünür. 
Karagöz'ün süngüsünün düştüğünü gören matiz Hacivat'a döner: "Bak Hacivat, ben ilk mektebin birinci sınıfına giderken, sınıfın en tembeliydim. Arap hoca bize dua öğretirdi. Evde kitaptan iyice çalışın, ezberleyin, gelin. İşte şu, şu duaları okutucam, derdi. Ben evde tastamam duaları ezberlerdim ama Arap hoca karşıma dikilince duaları unuturdum.. Bana kızardı, bağırırdı. Senenin ortasına doğru bu Karagöz bizim sınıfa geldi. Arap hoca beni bıraktı, buna yöneldi. Karagöz araptan çok azar işitti. Üçe gitmedi. Daha sonra başka mahalleye taşındılar, bu da araptan kurtuldu. Arap hoca tekrar bana döndü. Bir sene sonra ben de araptan kurtuldum, dörde gitmedim. "
Matiz derin bir iç geçirir, hal ve gidiş böyle  Hacivat kardeş. Haydi, kalın sağlıcakla, der ve yürüyüp gider. Karagöz ile Hacivat ise, az sonra selamlaşıp dostça ayrışırlar. 

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
 

Yanıtlama zamanı:

i?id=970543dc80e7090760096788690a959337d3c38a-10850463-images-thumbs&n=13


KARAGÖZ'ÜN KARGASI                
Karagöz:  " Hacivat, bak karga aldım. "
Hacivat:  " Ne?  Karga mı? Ne kargası? "
Karagöz:  " Karga kargası. Nasıl şaşırdın ama? "
Hacivat:  " Çok şaşırdım!  Aman Karagözüm, nereden aldın bunu? "
Karagöz:  " Pazardan. "
Hacivat:  " Pazardan mı? Kaça aldın? "
Karagöz:  " Dört akçeye. " 
Hacivat:  " Nee? Dört akçe mi? "
Karagöz:  " Evet, dört akçe. " 
Hacivat:  " Sen ne yaptın Karagözüm? Hiç bu karga dört akçe eder mi? "
Karagöz:  " Etmez mi? Ya kaç akçe eder? "
Hacivat:  " Bırak dördü, üçü, ikiyi, bir akçe etmez. "
Karga söze karışır: " Bir akçe etmez miyim? Karagöz kim bu ya? "
Karagöz:  " Hacivat, çok iyi arkadaşımdır. "
Karga, Karagöz'ün kolundadır. Hacivat'tan yana döner. Sesi tok, duruşu ciddidir. Sert bakar. Hacivat bir adım geriler.
Karga: " Senin adın Hacivat mı? "
Hacivat: " Evet Hacivat. "
Karga: " Nerelisin? "
Hacivat: " Buralı."
Karga: " Burası neresi? "
Hacivat: " Şey, yani Bursa. "
Karga: " Bursa'nın adı ne zamandan beri şey yani Bursa oldu? "
Hacivat söyleyecek söz bulamaz. Renkten renge girer.  Başını hafifçe öne eğer. Gözlerini kısar. Karagöz'den yana döner. Bakışları, imdat, beni bu kargadan kurtar, Karagöz, der gibidir. Karagöz durumu hemen kavrar. Hacivat'ın süngüsü düşmüştür. Bu bulunmaz fırsatı değerlendirir: " Hacivat korktu. Karga, parçala onu. " diye bağırır. 
Karga: " Sen sus Karagöz, " der.  Karagöz susar. Gözlerini kapatır. Bir imparatorluğun çöküşünü dinlemek için, kulaklarını on altı açar. 
Karga, Hacivat'a döner: " Seni kanatsız, tüysüz yaratık seni. Kendini ne sanıyorsun? Beni dört akçeye Karagöz aldı. Sen kendini pazarda sat bakalım. Bırak akçeyi kuruş veren olmaz. Yolarım sakallarını sonra sokağa çıkamazsın. "
Bunun üzerine Hacivat bir kaçış kaçar ki sormayın. 
Aradan günler geçer. Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. 
Hacivat sorar: " Vay Karagöz, karga yok mu? "
Karagöz: " Yok. Sattım kargayı kurtuldum. Ne belaymış be. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, bela dedin. Sana ne yaptı bu karga? "
Karagöz: " Ne yapmadı kİ? Geçen gece sabaha kadar uyutmadı. Hayatını anlattı. 200 yaşındaymış. Dünyanın pek çok yerini gezmiş, dolaşmış. Saraylarda yaşamış. Krallarla, prenslerle dost olmuş. Gençliğinde göklerin hakimiymiş. Kartallar, bundan korkarmış. Daha neler, neler..  Sabah olunca yarı uykuluyum ya, sus da biraz uyuyayım, dedim. Sen misin bunu bana diyen. Bana bir daldı. Yere yıktı. Kanatlarıyla vurdu, gagaladı. Ama elinden kurtuldum. Pencereden atlayıp kaçtım. Sokaklarda uzun süre dolaştım. Ağaçlık bir alan gördüm. Oraya girip saklandım. Kendimce hafiften söyleniyordum. Karagöz, ne vızırdayıp duruyorsun, diyen bir ses duydum. Kafamı kaldırıp baktım. Ağacın dalında karga?  Ağzım açık bakakaldım. Karga, beni pazara götür, on akçeye sat, dedi. Onu pazarda on akçeye sattım. Bu işten epey karlı çıktım. " 
Hacivat: " Desene bu kargadan ben ucuz kurtulmuşum.. Kargayı kim aldı? "
Karagöz: " Kilimci Ahmet. Beni yerlerde sürükleyen karga kilimciyi ne yapar? "
Hacivat: " Halı gibi dokur. Dörde böler, on ikiyle çarpar. "
Karagöz: " Hal ve gidiş böyle. Bana güle güle " der. Böylelikle iki arkadaş evlerine gitmek üzere birbirinden ayrılırlar. 

Serdar Yıldırım

Yanıtlama zamanı:


KARAGÖZ İLE HACİVAT: İŞKEMBE ÇORBASI         
Hacivat evden çıkar, bir koşu gidip Karagöz'ün evinin kapısını çalar. Karagöz kapıyı açar.
Hacivat: " Karagözüm, koş, hanım işkembe çorbası pişirdi. "
Karagöz: " Hanım işkence çorbası mı pişirdi? "
Hacivat:  " İşkencenin çorbası mı olurmuş? İşkembe çorbası: Bol sirkeli, sarımsaklı. "
Karagöz: " Beni evine götürüp işkence mi yapacaksın? "
Hacivat:  " Aman Karagözüm, ne işkencesi? Seni çorba içmeye çağırdım. "
Karagöz: " Demek bana işkence yapmaya kararlısın? Seni kolculara söyleyeyim de falakaya yatırsınlar. "
Hacivat:  " Aman Karagözüm, etme eyleme. Beni kolculara teslim etme. "
Karagöz: " Sakın buradan ayrılma. Tabanlarına on sopa ye de aklın başına gelsin. "
Karagöz gidince Hacivat evine döner ve samanlığa saklanır. Karagöz ile kolcular, biraz aradıktan sonra, Hacivat'ı samanlıkta bulur.  1. kolcu Karagöz'e sorar: " Bu sana ne yaptı? "
Karagöz: " Beni evine çağırdı. İşkence yapacakmış. Sonra da pişirip çorbamı içecekmiş. On sopa vurun da akıllansın. "
2. kolcu: " Yüz sopa vuralım "
1. kolcu: " O kadarı fazla. Elli sopa yeter. "
Çaresiz kalan Hacivat, Karagöz'ün boynuna sarılır: "Aman Karagözüm, sen büyüksün. Suçum azdır. On sopa yeter. " 
Karagöz'ün demesiyle  kolcular on sopa vurup gider. Karagöz Hacivat'ı ayağa kaldırır, sırtına biner, çevrede dolaştırır. Böyle yapmasının sebebi, Hacivat'ın tabanlarının şişmesini önlemektir. Yoksa Hacivat yürüyemez hale gelirdi. 
Karagöz'den ayrıldıktan sonra Hacivat ağır aksak evine doğru giderken, düşüncelere dalar: " Söylediklerimi yanlış anlayan Karagöz'e mi kızsam, beni dinlemek zahmetine katlanmayan kolculara mı kızsam bilemedim. Belki her üçüne kızmak daha doğru. Bu dünyada niye böyle haksızlıklar, adaletsizlikler olur, onu da çözemedim. Gel de isyan etme. "
 

Yanıtlama zamanı:

 

  i?id=de6d27e400042dcfa53ae88e84fe96118327185f-4913784-images-thumbs&n=13         

                                                                 
KARAGÖZ İLE HACİVAT: KABAK PİŞTİ, TABAĞA DÜŞTÜ              
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Hacivat: " Aman Karagözüm, ben de seni arıyordum. "
Karagöz: " Buldun işte ne olacak? "
Hacivat: " Hanım evde kabak pişirdi, bir tabak kap da gel. "
Karagöz: " Senin hanım tabak mı pişirdi? "
Hacivat: " Tabak değil, kabak pişirdi. "
Karagöz: " Tamam gelirim. "
Hacivat geri dönüp giderken, Karagöz arkasından söylenir: " Hanımı evde tabak pişirmiş. Ben evden kabak getirecekmişim. Pişmiş tabağı kabağın içine koyacakmışım. Şu Hacivat hekime bir uğrasa iyi olacak. "

--------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: DOST ACI SÖYLER                    
Karagöz: " Hacivat, biz eski dostuz, değil mi? "
Hacivat: " Aman Karagözüm, tabi ki eski dostuz. "
Karagöz: " Mesela ne kadar eski? "
Hacivat: " Çok eski. Yılları üst üste toplamak zaman alır. "
Karagöz: " Dost acı söylermiş, doğru mu? "
Hacivat: " Doğrudur. Yanlışta olan dostuna acı söylersin. Onu uyarırsın. "
Karagöz: " Gel o zaman şu kebapçıya girelim. Bana acı söyle. "
Hacivat: " Karagözüm, neden acı söyleyeyim? Yanlışa düşmedin ki. Acı konuşamam. "
Karagöz: " Bre Hacivat, acılı Adana söyle. "
Hacivat: " Ha şu mesele. Olur söylerim. Benim dostumsan sen de bana bir acılı söylersin. "
Karagöz: " Söyledim gitti ama hesabı ödemen şartıyla. "
Hacivat: " Olur Karagözüm, hesabı ben öderim. "

----------------------------------------------------------------
                                                                               
KARAGÖZ İLE HACİVAT: HERKÜL                                                       
Hacivat kurbanlık koyun seçmektedir: 
" Karagözüm gel, şu koyunu kucakla. Bakalım elli okka çeker mi? "
Karagöz koyunu kaldıramaz. Etrafına toplananların bakışlarından etkilenir ve başını öne eğer. 
Hacivat böyle bir fırsatı kaçırmaz: " Yazık sana Karagözüm, bir koyunu kaldıramadın. Oysa bu alanda bir tosunu kaldırdığına ben şahidim. "
Karagöz başını kaldırır, derin bir iç geçirir: " Doğru o zaman yirmi beş yaşındaydım. Herkes bana herkül demişti. "
Hacivat: " Şimdi yaşın elli oldu. Herkülün heri gitmiş, külü kalmış. Bir yirmi beş yıl sonra külün de kalmaz. "
Seyredenlerden gülenler olunca Karagöz Hacivat'ın alay ettiğini anlar. Hacivat'ın üstüne hamle yapar. Yakasından yakalar. Hacivat gömleğini çıkarıp, Karagöz'ün elinden kurtulur ve kaçmaya başlar. Karagöz Hacivat'ı kovalar ancak yakalayamaz. 

------------------------------------------------------------------

KARAGÖZ İLE HACİVAT: DEVE ÇORBASI                             
Hacivat: " Karagözüm, yanında torba var mı? "
Karagöz: " Hı.. "
Hacivat: " Torba, torba. Şuradan biraz ot yolalım. "
Karagöz: " Sabah içtiğim mercimek çorbası. "
Hacivat: " Çorba değil, torba dedim. "
Karagöz: " İşkembe çorbası, yayla çorbası. "
Hacivat: " ? "
Karagöz: " Tavuk çorbası, deve çorbası. "
Hacivat: " Ötekiler neyse de deve çorbası ne alaka? "
Karagöz: " Deveyi yatırırsın falakaya. "
Hacivat: " Hani deve nerede? "
İşte diyen Karagöz hamle yapınca Hacivat kaçar. Arkasından koşan Karagöz, dur kaçma, elli sopa hediyem olsun, diye bağırır. 

Yanıtlama zamanı:


                                                                                
KARAGÖZ İLE HACİVAT: BİR KÜP ALTIN            
Karagöz kuyu açmak için, bahçeyi kazarken bir küp altın bulur. Çok sevinir. Bir saat sonra Bursa'da Karagöz'ün altın bulduğunu duymayan kalmaz. Halk, kapının önünde uzun kuyruklar oluşturur.  Karagöz sıradan gelene on altın verir. Altınlar giderek azalmaya başlar. Hacivat Karagöz'ün altın bulduğunu ama bu altınları dağıttığını duyunca soluğu Karagöz'ün yanında alır. 
Hacivat: " Aman Karagözüm, altın bulmuşsun, iyi, güzel de bulduğun altınları neden  dağıtıyorsun? "
Karagöz: " Altınların yarısı bana yeter. Diğer yarısı fakir fukaranın. Onlar da sevinsin. "
Hacivat: " Karagözüm, sen ne kadar altın buldun? "
Karagöz: " Bir küp altın. Küp benim boyumdan daha uzun. "
Hacivat: " Fakir fukaranın diyorsun da kalabalık arasında servet sahibi çok zengin gördüm. Bunların içinde sabahtan beri üç dört defa kuyruğa girenler varmış. Elbise değiştirip tekrar kuyruğa girerlermiş. " 
Karagöz: " Vay köftehorlar? Boşuna değil şapkasını gözlerinin üstüne kadar indirip bakışlarını kaçıranlar vardı. "
Hacivat: " Bu zenginler daha zengin olursa halkı çok fazla ezer. Zenginleri şımartma. Dağıtımı kes. Kalan altınları sayalım. Kendine yetecek kadarını ayır gerisini yarın ben senin yanında gerçek ihtiyaç sahiplerine veririm. "
Karagöz: " Tamam Hacivat, dediğin olsun. "
Karagöz halktan yana dönerek, bugünlük dağıtım bitti. Yarın altınları Hacivat dağıtacak deyince homurtular artar, kalabalık dağılır. 
Hacivat Karagöz ile birlikte bahçeye çıkar. Karagöz küpte kalan iki avuç altını Hacivat'a verir ve başka altın kalmadığını söyler. Hacivat düşer, bayılır. Daha sonra ayılan Hacivat, bu altınları da dağıtır korkusuyla Karagöz'ün verdiği altınlarla birlikte evinin yolunu tutar.
Ertesi sabah küpteki altınların sıfırlandığını duyanlar, Karagöz'ün evinin önünden uzaklaşır. Karagöz  bakkala peynir, ekmek almak için gider ama borç bini aştı, dün neden ödemedin borcunu diyen bakkal veresiyeyi kestiğini söyler. Karagöz başı önde evine döner.
Daha ertesi sabah Hacivat eve gelir. Karagöz üzgündür. Keşke altınları dağıtmasaydım, seni çağırsaydım. Böyle aç- susuz kalmazdım, der. 
Hacivat: " Yani artık akıllandın. "
Karagöz: " Akıllandım ama gitti altınlar, tükendi. "
Hacivat, Karagöz'ün verdiği altınları çıkarır. Altınlar tükenmedi Karagözüm, bunlar bana verdiğin altınlar. Al, hepsi senin der ve altınları verir. Karagöz altınları alır ve gözlerinden iki damla yaş akar. Hacivat'a sıkıca sarılır. İşte gerçek dost böyle olur, der.
Hacivat: " Bir küp altın daha bulsan yine dağıtır mısın?     " diye sorar. 
Bunun üzerine Karagöz: " Bir daha yanlışa düşmem. Kimseye haber vermem. Altınları bozdurur  harcarım. " der.

 

SON

Yanıtlama zamanı:


KARAGÖZ İLE HACİVAT: ÜZÜM ÜZÜME BAKAR            
Karagöz: " Sana bir atasözü söyleyeyim, Hacivat. "
Hacivat: " Söyle bakalım Karagözüm. "
Karagöz: " Üzüm üzüme baka baka conki. "
Hacivat: " Bu ne biçim atasözü? "
Karagöz: " Yanlış mı söyledim. "
Hacivat: " Tabi yanlış söyledin. "
Karagöz: " Üzüm üzüme baka baka Karagöz. "
Hacivat: " Yine yanlış. "
Karagöz: " Neresi yanlış. "
Hacivat: " Sonu yanlış. Atasözünde adının işi ne? "
Karagöz: " Karalı bir şey vardı sonunda. "
Hacivat: " Doğru. Üzüm üzüme baka baka kara.. " 
Karagöz: " Buldum. Kara kara. "
Hacivat: " Hayır. "
Karagöz: " Karabiber. "
Hacivat: " Olmaz. "
Karagöz: " Belki şöyle olur. Ben kendi aklıma göre söylesem. "
Hacivat: " Söyle bakalım. "
Karagöz: " Hacivat Karagöz'e baka baka Karagöz. "
Hacivat: " Hayda? Bu ne demek? "
Karagöz: " Yani sen bana baka baka Karagöz oldun. "
Hacivat: " Ben Karagöz olduysam sen de bana bakarak Hacivat oldun. "
Karagöz: " O zaman gel yer değiştirelim. Ben oraya sen buraya. "
Hacivat: " Şimdi ne oldu? "
Karagöz: " Ben Hacivat oldum, sen Karagöz. "
Hacivat: " Öyle olsun. Senin sohbetine doyulmaz.  Bir yere uğramam gerek. Sonra görüşürüz. "
Kendini Hacivat zanneden Karagöz Hacivat'ın evine gider. Kapıyı çalar. Kapıyı açan Hacivat'ın hanımına ben Hacivat oldum der ve içeri girmeye kalkar. Hacivat'ın hanımı, seni kendini bilmez, diye bağırır ve mutfaktan kaptığı oklavayla Karagöz'ün kafasına vurur. Aklı başına gelen Karagöz kaçıp gider. 
Akşamüstü eve gelen Hacivat'a hanımı olanları anlatır. Hacivat ise, bugün Karagöz'le konuştuklarını nakleder. Karagöz'ün ikisi arasındaki konuşmaların etkisinde  kaldığını söyler. Böylelikle Karagöz evleri şaşırıp bizim eve gelmiş, der. 
Hacivat'ın Hanımı: " Şu senin gözü kara başka birinin daha evine  girmeye kalkmasın? "
Hacivat: " Yok daha neler? Dersini almış. Karagöz aynı yanlışa iki kere düşmez. " 

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
Misket Dergisi  1. Sayı - Şubat 2021 - Sayfa: 4

Yanıtlama zamanı:

i?id=056db361d96e89138b96ffdf5ace2efa7833a341-5873534-images-thumbs&n=13


                                                                                   
KARAGÖZ İLE HACİVAT:  İNEGÖL'E ON İŞÇİ             
Hacivat: " Haydi, son bir kişi araba kalkıyor. Vay Karagözüm, hoş geldin. Araba kalkıyor. "
Karagöz: " Hı. "
Hacivat: " At arabası kalkıyor. İşçi gideceksin. İnegöl'e patates toplamaya. "
Karagöz: " Dişim ağrımıyor ki, İnegöl'e dişçiye niye gideyim? "
Hacivat: " Dişçiye değil, işçi gideceksin. "
Karagöz: " Piştide çok iyiyimdir. Geçen gün nasıl seni kahvede yenmiştim. Herkesin içinde ağlamıştın. "
Hacivat: " Ah Karagözüm, benim ağlamam yenildim diye değil. "
Karagöz: " O zaman neden ağladın? "
Hacivat: " Benim aldığım sayıları kendine yazmışsın. Senin zavallı haline acıdım da ağladım. "
Karagöz: " Doğru, yenilince zavallı durumuna düşmüştün. Bak ısrar etme yine ağlatırım seni. "
Bir işçi gelir, araba dolar ve gider. İkinci bir at arabası gelir, kenara yanaşır. 
Hacivat: " Haydi, İnegöl'e on işçi. Günübirlik iş. Gündelik iki akçe. "
Karagöz: " Az önce kalkan araba nereye gitti, Hacivat? "
Hacivat: " İnegöl'e gitti. Patatese. Gündelik iki akçe. Çalışan kazanır. "
Karagöz: " Yazıklar olsun sana Hacivat. Bana neden söylemedin? O paraya ihtiyacım vardı. "
Hacivat: " Aha? Söyledim ya. Son bir kişi dedim. İnegöl'e patates toplamaya dedim. İşçi gideceksin dedim. "
Karagöz: " Öyle söylemedin. Dişçiyle, piştiyle kandırdın beni. "
Hacivat: " Dur Karagözüm, bu arabaya bin. Aynı yer, aynı iş. Atları biraz kırbaçlarsınız, onlardan önce varırsınız. "
" Demek beni adamlara kırbaçlatacaksın? Bir daha seninle konuşursam iki olsun, " diye yürüyüp giden Karagöz'ün arkasından Hacivat bakakalır. 

------------------------------------------------------------------------

EN AKILLI KARAGÖZ                         
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır. 
Hacivat: " Karagözüm, bal almak ister misin? "
Karagöz: " Hı.. "
Hacivat: " Şu köşede bal satıyorlar. Kilosu dört akçe. Al istersen. "
Karagöz: " Zaten eskiden beri benim hayalim. "
Hacivat: " Hayalin mi? Ne hayali? "
Karagöz: " Sal satıyorlar dedin ya. Bir sal alıp dünya turuna çıkmak. "
Hacivat: " Sal değil, bal satıyorlar. Hey koca kafalı, sağır kulaklı. "
Karagöz: " Doldururdum çoluk çocuğu sala, kürek çeker, okyanusa ulaşırdım. "
Hacivat: " Okyanusu bırak, herkes bal alıyor. "
Karagöz: " Herkes fal bakar ama kimse benim gibi fal bakamaz. "
Hacivat: " ... "
Karagöz: " Geçen gün kahve falıma baktım. İyi yerdeydim. " 
Hacivat: " Nasıl yani? "
Karagöz: " Çıkmışım kavağın ucuna, yukarıdan akıl dağıtıyorlar. Ben yüksekteyim ya en çok aklı ben aldım. "
Hacivat: " Sorması ayıp olmasın, ne yaptın o akılları? "
Karagöz: " Kaybolmasın diye beynime doldurdum. "
Hacivat: " Senin beynin akıl dolu da, sen çok akıllısın da ben mi fark edemedim? "
Karagöz: " Boşuna akıllıyım deme Hacivat, akıl dağıtılırken sen orada yoktun. "

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Psikoeğitim Programı - Milli Eğitim Bakanlığı - 2024 - Sayfa: 125 - 126 

 

Yanıtlama zamanı:

i?id=b2c1589afc5b65a9b14e017a0ccf5bac87b942e0-5367291-images-thumbs&n=13

 

KARAGÖZ İLE HACİVAT: MANDA              
Hacivat: " Karagözüm, sana bir bilmece sorayım da bil. "
Karagöz: " Sor bakalım ama kolay olsun. "
Hacivat: " Canı kaymak isteyen, neyi yanında taşır? "
Karagöz: " Parayı yanında taşır. "
Hacivat: " Olmaz. "
Karagöz: " Parasız kaymak nasıl alacak? "
Hacivat: " Bilmeceyi sulandırma. Olmaz dedim. "
Karagöz: " Süthaneyi yanında taşır. "
Hacivat: " Olmaz. "
Karagöz: " Mandırayı yanında taşır. "
Hacivat: " Olmaz Karagözüm, olmaz. Bu şey bir hayvan. "
Karagöz: " Hayvan mı? "
Hacivat: " Evet, büyükbaş bir hayvan. "
Karagöz: " Buldum. Fil. "
Hacivat: " Fil değil. "
Karagöz: " Filin de sütü var. Sütünden kaymak olmaz mı? "
Hacivat: " Karıştırma şimdi fili. Bu bir ahır hayvanı. Çamura yatmayı çok sever. "
Karagöz: " Çamur hayvanı. "
Hacivat: " ... "
Karagöz: " Hayvan çamuru. "
Hacivat: " ... "
Karagöz: " Tamam buldum. Öküz. "
Hacivat: " Öküzün sütü nerede? "
Karagöz: " O zaman inek. "
Hacivat: " İnek benzeri, manda gibi. "
Karagöz: " Şimdi aklıma geldi: Manda. "
Hacivat: " Doğru Karagözüm, bildin. "
Karagöz: " Bilirim tabi. Benim adım Karagöz. Her sorunun cevabını şıp diye bilirim. "

SON

Yazan: Serdar Yıldırım
 

Yanıtlama zamanı:


ÇAYDANLIK İLE ÇAY BARDAKLARI 
Bursa'da bir evde çaydanlık ile çay bardağı sandalyelerine oturmuşlar, önlerindeki masanın üstünde bulunan zaman makinesini bilinen yer ve tarihlere ayarlayıp, ekranda görmek istedikleri görüntüleri netleştirmeye çalışıyorlardı. Görüntü net olursa değer kazanırdı. Görüntünün bulanıklaştığı bir ekranda görülenler çaydanlıkla çay bardağının umurunda değildi. Onlar bir taraftan zaman makinesinin zaman ayarını yaparken  diğer taraftan konuşuyorlardı:
---- Gerçekleştirilmek istenen iş çabucak olmaz da  giderek gerilerse yani umut kıvılcımları ümitleri gerektiği şekilde aydınlatamazsa ve belki de binlerce olan bu kıvılcımlar birer birer sönmeye başlarsa, sence bu durum gerçekleştirilmek istenen işi gerçekleştirmeye çalışanda birtakım düş kırıklıklarına yol açar mı?

---- Çaydanlık, senin sorduğun soru bende birtakım çağrışımlar uyandırdı. Bu çağrışımları dilersen yeri geldikçe kısım kısım vereyim. Sorduğun sorunun cevabı şimdilik  kısa ve öz olacak. İrade düş kırıklığını engeller.

---- Bak çay bardağı, işi gerçekleştirmeye çalışanın umut kıvılcımları birer birer sönüyor  yani kıvılcımlar giderek azalıyor. Ümit yavaş yavaş da olsa sonunda yok olabilir. Ümidin azalması düş kırıklığına kadar gidebilir. Sen diyorsun ki, irade en azından umut kıvılcımlarının sönmesini yavaşlatabilir veya belki de durdurabilir ve yine veya yeni umut kıvılcımları üretebilir. Bu üreme de, bir an gelir ki, ümitleri eskisinden daha iyi bir pozisyona getirebilir. Peki, sence iradenin başarıdaki pay yüzdesi ne olabilir?

---- Yüzde yüz olmasa bile yüzde yüze yaklaşır. Yalnız irade başarı için yeterli olmayabilir. Yeterli bile olsa yetersiz kalacağı düşünülerek irade giderek güçlendirilmeli. İradenin güçlendirilmesi, bilgi dağarcığı genişletilerek, ilgi alanları çoğaltılarak mümkündür. Bu suretle zeka gelişir, zeki olunur ve eğer varsa gerçekleştirilmek istenen işi engelleyen birtakım faktörler aşılır. İrade, bir bakıma dayanma, direnme gücüdür, işte devamlılık sağlayabilmektir. Sözün özü: İrade güçlü olacak.

---- Evet, çay bardağı, dikkat edersen görüntü giderek netleşiyor. Zaman makinemizin ekranında gördüğümüz çay bardağı 20-5-1988 tarihini yaşıyor. Bu tarih, onun işe başlama tarihidir. Görüntü şu anda net olarak gözüküyor. Zaman ayarı tamam ve istersen atlamayı gerçekleştirip, onun yanına ışınlanırız. Biliyorsun on dakika orada kaldıktan sonra buraya döneceğiz. Hazır mısın?

---- Hazırım çaydanlık, ışınlama düğmesine basabilirsin.

Çaydanlık ile çay bardağı dört yıl önceye döndüler ve çay bardağının yanına ışınlandılar. Çay bardağı aniden karşısında beliriveren çaydanlık ile çay bardağını görünce şaşırmadı. Sanki onların geleceğini biliyormuş, sanki onları bekliyormuş gibi bir hali vardı. Çaydanlık konuya şöyle bir giriş yaptı:

---- Bugün değişik bir işe başlıyorsun. Seni kutlarım çay bardağı. Beklentilerini alabilir miyim? Ne bekliyorsun bu işten?

---- Öyle ahım şahım bir beklentim yok canım. Sadece neden bu işi beceremeyeyim diye düşünerek bir başlangıç olsun diye bugün işe başlıyorum. Bir özenme benim ki  fakat bir şeyler verebileceğime inanırsam tutku halini alabilir. Tutku oluşursa, inan ki, tüm benliğimle sarılırım bu işe.

---- Sanırım bu işe ayıracak yeteri kadar boş zaman bulacaksın.

---- Muhakkak çaydanlık, muhakkak. Zaten boşa geçen zamanı görüp de, zaman boşa geçmesin, boş zaman dolsun, dolu dolu olsun diyerek ve boşa geçen zamanı değerlendirmek isteğiyle bugüne geldim.

---- Bugün yarına ulaşacak diyorsun yani sen yarın da bu işle uğraşacaksın, bu belli. Peki, yarın kaç tane yarına ulaşacak? Yarınlar için ne söyleyebilirsin?

---- Yarınlar için bu işle ilgili pek bir şey söyleyemeyeceğim. Henüz ortada gözle görülür, elle tutulur bir şey yok. Yarınlar yarınlarda belli olacak.

---- On dakikalık görüşme süremiz doldu. Teşekkürler çay bardağı.

---- Ben teşekkür ederim.

Çaydanlık ile çay bardağı tekrar zaman makinesinin başına geçip biraz önce konuştukları çay bardağının yarınlarındaki bir zamana  yani 13-4-1990 tarihine ışınlanmak için zaman ayarına başladılar. Görüntü yine bulanıklaşmıştı:

---- Çay bardağı, dilersen görüntü netleşinceye kadar konuşmamıza kaldığımız yerden devam edelim. Son olarak iradenin nasıl güçlendirileceğini anlatmış ve irade güçlü olacak demiştin. Bu da herhalde zamana bağlı kalınarak olur. İradenin güçlendirilmesini zaman yaymak nasıl olacak? Güçlenmeye başlanıldığı nasıl farkedilinecek? Gücün yeterli olduğu ne bilinecek?

---- Herşey belli bir plana, programa bağlı kalınarak olmalı. Plansız, programsız olmaz. Bunu yaparken de, yetersiz kaldığın ne varsa hepsi meydana çıkar. Yetersiz kaldığın konular üzerinde biraz daha fazla durursun, yeterli olduğun konuları boşlamamak şartıyla. Yetersiz yeterli olmaya mı başladı, işte iraden güçleniyor, zekan gelişiyor. Yetersizlikler azaldıkça, arada bir, zirveyi yoklarsın. Bu yoklamalar yeni yetersizlikleri ortaya çıkarır. Hepsini aştın, artık hazırım, zirvedeyim dediğini farzet; işte o zamanda zirvede beklemesini bileceksin, zirvede kalmasını bileceksin. Zirvede ne kadar kalacağın belli değildir. İradeni güçlendirmeye devam edeceksin. Dayanacaksın, direneceksin ve sonunda başaracaksın.

---- Çay bardağı, söylediklerine göre şu sonuç ortaya çıkıyor. Bütün çaba zirve için olacak. Zirveye mutlaka çıkılması lazım. Zirveye çıkarken de, çıktıktan sonra da, irade devamlı olarak güçlendirilecek. Böylece umut kıvılcımları çoğalır ve ümit artar.

Çaydanlık sözlerini tamamladığı anda görüntü netleşmişti. Ekrandaki çay bardağı hızlı bir çalışma temposu içindeydi. Çaydanlık ışınlama düğmesine basarak, çay bardağı ile birlikte 13-4-1990 tarihini yaşayan çay bardağının yanına ışınlandılar. Onların geldiğini gören çay bardağı işini bırakıp ayağa kalktı ve hoş geldiniz dedi. Çaydanlık ile çay bardağı hoş bulduk dedikten sonra diğer çay bardağının yanına gittiler.

Çaydanlık:  ---- Çay bardağı işe başlayalı neredeyse iki yıl oluyor. Bu sürede neler yaptın? Kısaca anlatır mısın?

---- İşe başladıktan birkaç ay sonra belli bir seviyeyi tutturduğumu anladım. Bu, şahane bir şeydi. Beni çok mutlu etti. Tabii ki, yıllarla oluşan bir birikim söz konusuydu. Birikim olmasa iş zaten olmazdı. Zaman zaman şöyle bir dönüp bakıyorum geçmiş yıllara sanki yaşadıklarım bana bu iş için çalışma ortamı hazırlamış gibi geliyor. Bir iki üç derken on üç, on dört tane oldu ve altı ay kadar önce, bunlar bende kalmasın, başkalarına da ulaşsın diyerek çözüm yolu aramaya başladım. Öyle böyle derken buldum da. Ne yapacaksam kendim yapacaktım. İşte bu gün de o aşamanın başladığı gündür. Pek yakında işimden başkalarının haberi olacaktır diyorum.

---- Buraya kadar çok güzel... Peki, bundan sonra ne olacak?

---- Bunları başkalarına ulaştırayım, o heyecanı yaşayayım da, daha geniş kitlelere ulaşmak için bir çare düşüneceğim. Bu çok zor fakat imkansız değil. Bütün mesele kapıyı bir defa aralayabilmekte.

---- Süremiz ne yazık ki doldu. Sana işinde başarılar dilerim. Teşekkürler çay bardağı.

---- Ben teşekkür ederim.

Çaydanlık ile çay bardağı geri döndükten sonra konuyu açık olarak konuşmaya başladılar. Tarih: 9-10-1992

---- Çay bardağı iş yani senin yazı yazma çaban halen devam ediyor. İlk ışınlanmamız yazıya başladığın gündü. İkinci ışınlanmamız ise, yazdığın hikaye ve masalları kitap olarak hazırlayabilmek için bir daktilo satın aldığın gündü. Sonra neler yaptın?

---- Yazdığım hikaye ve masalları kitap olacak şekilde hazırladım. Bunları fotokopi makinesinde çoğalttırdım ve kitapları okuyucularıma ulaştırdım. Şimdi yirmi değişik kitabımda yirmi üç ayrı hikaye ve masal var ve tüm yazdıklarım elli tane oldu. İstanbul ve Ankara'daki beş yayınevine onar tane hikaye ve masal kitabımı gönderdim daha geniş okuyucu kitlesine ulaşmak için, fakat sadece ikisinden cevap geldi. Biri yazdıklarımı beğeniyor, çok güzel diyor, şimdilik hazırlayamayacaklarını söylüyor. Diğerinin iki yıllık programı dolu olduğundan şimdilik imkansız diyor. Ötekiler bir cevap bile yazmaya tenezzül etmedi. Bu durum beni şaşırtmadı. Arayışlarım sürecektir.

---- Vakit epey geç oldu. Artık yatalım istersen. Her şey için teşekkür ederim, çay bardağı.

---- Ben teşekkür ederim.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım  ( 9-10-1992 Bursa )

Bu hikayem 24 yıla yakın bir süre kimse tarafından okunmadıktan sonra okunmasını sağlıyorum. Sadece ben okudum. Yıllar boyunca. Yazı yazma uğraşısındaki yalnızlığın labirentlerinde, çıkış yoluna ulaşmak için, verdiğim olağanüstü gayretin tükendiğini hissettiğim anlarda okuyup bana manen büyük destek olan hikayelerimden biridir.

O zamanlar internet yoktu. Cep telefonu yoktu. 14-6-2006 tarihinde internette hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı. Şu an itibarıyla 170 tane site ve forumda yazdıklarım okunuyor. Ayrıca gençler, alıntı yapıp site ve forumlarda okunmasını sağlıyorlar. Bu da beni sevindiriyor. Demek ki diyorum yazdıklarım unutulmayacak. Ya internet olmasaydı? Bu kadar kesinlikle yayılmazdı yazdıklarım ve onları çok az kişi okurdu.

Okuduğunuz hikayede ne anladıysanız onu anlatmışımdır. Sağlıklı ve mutlu kalın.

Yanıtlama zamanı:


Portekiz'in Başkenti Lizbon'da 13-14-Temmuz-2022 Tarihinde Yapılan 5. Uluslararası Piri Reis Kongre Kitabında Hikayelerim Çıktı

Karagöz İle Hacivat: Parayı Kim Buldu?        Sayfa: 7-8 
Karagöz İle Hacivat: Hacivat'ın Atı        Sayfa: 9-10
Ben Serdar Yıldırım. Hikayelerin üstünde 7. sayfada adım yazmaktadır.
KAYNAKÇA: MAARİF VAKFI. 2019. Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi Programı.
(YILDIRIM, SERDAR (Bağımsız Yayıncı/Araştırmacı)  11.sayfada.

YAZDIĞIM BU HİKAYELER PORTEKİZ'İN BAŞKENTİ LİZBON'DA 13-14-TEMMUZ-2022 TARİHİNDE YAPILAN 5. ULUSLARARASI PİRİ REİS KONGRE KİTABINDA ÇIKTI.
5. INTERNATIONAL
PİRİ REİS CONFERENCE ON LINGUISTIC, HISTORY & GEOGRAPHY 
5. ULUSLARARASI
PİRİ REİS DİLBİLİM, TARİH VE COĞRAFYA KONFERANSI
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Ana CAMPINA  - Universidade Fernando Pessoa, Porto
Prof. Dr. Carlos RODRIGUES  - Universidade Fernando Pessoa, Porto
Prof. Dr. Álvaro Campelo – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal
Prof. Dr. Elsa Simões – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal
Prof. Dr. Vitor Teixeira – Universidade Fernando Pessoa, Porto, Portugal
Prof. Dr. M. Salih MERCAN - Bitlis Eren Üniversitesi
Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK - Kırıkkale Üniversitesi
Dos. Asif Cavadov - Rektorun baş müşaviri
Elsevər Nağıyev - Rektorun müşaviri
Dos.Vasif Həsənov - İnnovasiyalar Departamentinin direktoru
Ruslan Məmmədov - Beynəlxalq əlaqələr şöbəsinin müdiri
Assist. Prof. Dr. Amira AMOURI- University of Sfax, Tunisia
Assist. Prof. Dr. Hamza Khalifa Ibrahim- Higher Institute of Medical Sciences, Libya
Assist. Prof. Dr. Ethar Abdul Mohsen Qasim Al-Mayahi- University of Kufa, Iraq
Assist. Prof. Dr. Mohamed Ahmeid- Newcastle University, United Kingdom
Assist. Prof. Dr. Reham Ershaid Nusair- University Science Islam Malaysia, Malaysia
Assist. Prof. Dr. Ismail Kakaravada- PVP Siddhartha Institute of Technology, India

https://www.izdas.org/_files/ugd/d0a9b7_f42edd7f6c7347ada2ed52f537dd50cb.pdf?


 

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...