Jump to content

Voodoo


seth

Önerilen Mesajlar

cok yakin guney afrikali kiz arkadasim ve ailesi, kizlarinin suanda yasadigi ulkede kalip, ve o ulkenin vatandadsi bir cocukla evlenmesi icin oanda en uygun pozisyonda olan sahsa vodoo buyusu yaptilar, kiz gercekten de eylul ayninda o cocukla evlendi ve o cocuk buna kul kole...

 

kiz evlenmeseydi sinir disi edilecekti, vize sorunu vardi, vize vermiyorlardi...

 

kizi iyi biliyorum, ve agziyla yaptik demesede .... aile buyuklerinin ve ailesinin zamaninda babasina yaptiklarini ibir kere icikilyken agzindan kacirdi, sonra her nekadar yok desede, inandiramadi...

 

zaten oglanin ablasi ve annesi de supheleniyormus, kiz arkadasim kayinvalidem supheleniyormus voodo yaptigimdan ama oyle bir yok biggang dedi...

 

o anda bende supheleniyorum diyemedim, tabii canim sen hic oyle seyler yapmazsin demekle gecindim ama tek suphelenen ben yada esinin ailesi degil, ortak arkadas cevremizde ayni seyi dusunuyor ve inaniyor..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Vodoo (Vudu) Dini

 

http://thesituationist.files.wordpress.com/2007/02/vodoo-doll.jpg

 

Voodoo, müritleri için "korku"nun ve "zafer"in iç içe girdiği bir yaşam tarzı... Afrika'nın Benin Cumhuriyeti'nde konuşulan bir etnik dil olan "Fon" dilinde "voo" içe bakış, "doo" ise "bilinmeyen" anlamına geliyor. Voodooistler Tanrı "Djo"ya inanıyorlar. "Evrensel nefesin efendisi" olan Tanrı Djo, dolaysız olarak insanların kaderiyle ilgilenemeyecek kadar büyük bir varlık... Bu nedenle her insan, Voodoo dininde, potansiyel bir hayvandan farksız olarak dünyaya geliyor. Başlangıçta, her insana rehber olarak bir ruh, yani "loa" veriliyor. Böylece, potansiyel olarak hayvandan farksız olan "insan", "ruhsal bir varlığa" dönüşüyor. Bu ruhsal varlık "birer küçük melek" olan üç ruhsal parçadan oluşuyor. İnsanın yaşamı boyunca bu ruhsal parçalarını kendi iradesiyle geliştirmesi ve mükemmelleştirmesi gerekiyor. Böylece "savunmasız" bir yaratık olan insanın yeniden "tanrı"ya dönmesi sağlanıyor. Voodoo dini, animist inançlarla da yakından ilişkili... Nitekim başlangıçta "birer küçük melek" olan üç ruhsal parça, tapınaklardaki özel odalarda, kilden yapılmış kavanozlar içine konuluyor. Amaç, onları kötü ruhlardan, büyücülerden korumak... Kişi öldüğünde, bu kavanoz kırılıyor ve serbest kalan ruh parçaları, cansız bedenin etrafında yedi gün boyunca dolaşıyor. Voodoo dini, tektanrılı dinlerin aksine, ruhun fiziksel olarak tekrar dirileceğine inanmıyor. Ama, ruhun bedenden ayrılıp yeni bir serüvene başladığını kabul ediyor. Ruhun bedenden ayrılma işlemi ise, ölümün üstünden 7 gün geçtikten sonra yapılan"asıl ölüm ayini" ile gerçekleştiriliyor. Bu ayinin sonunda bedenden ayrılan ruh, suların altında yaşamaya gidiyor. Derinliklerde bir yıl bir gün kalan ruh, daha sonra "Wete Mo Nan Dlo" töreni sırasında yeniden geri çağrılıyor ve bir kavanoza konup ormana bırakılıyor. 16. yeniden doğuştan sonra ise bu ruh, Tanrı Djo ile birleşiyor ve her yeni doğan insana rehber olarak verilen "loa"ları üretiyor. Böylece voodooistler, ölümle sadece tanrılarına hizmet etmekle kalmıyor, onun yeniden doğmasını da sağlıyorlar. Tabii, böyle bir dini anlayışta, ölüm bir "son" değil, tam aksine "kutsal" bir göreve dönüşüyor. Voodoo dini, Afrika'nın batı sahillerindeki Benin (eski Dahomey), Nijerya ve Kongo bölgelerinde yaygın bir dinken, nasıl oluyor da 20. yüzyılda Karaibler'de, Amerika'nın kuzey sahillerinde ve Kanada'da ortaya çıkıveriyor ve giderek Haiti'nin resmi, ulusal dini haline geliyor ?

 

 

 

 

Bunu anlamak için 500 yıl kadar geriye, Batı ve Orta Afrika'nın günlük yaşamına kadar gitmek gerekiyor... O çağlarda bazı kabileler, kendilerini temiz tutabilmek için, belirli zamanlarda binlerce kabile üyesini zehirleyerek kurban ediyordu. Bu, temel olarak belirli bir nüfus planlaması gereğiydi ama, Goa adasında demir alan ilk köle gemileri bu geleneğe daha temiz ve karlı bir yol getirmişti... Tarihler 1503 yılını gösterdiğinde, Atlantik Okyanusu'nu aşan bu gemiler, o zamanlar adı San Domingo adası olan Haiti'ye ulaştılar. Köle ticareti böylesine karlı bir hale gelmişti ama, siyahi Afrikalıları köleliğe ikna etmek pek de kolay olmuyordu... İşte tam bu sırada "Zombi"ler de ortaya çıktı... 18. yüzyıla gelindiğinde, Haiti adasındaki köle sayısı 400 bini geçmişti. Başını Dahomey Kraliyet Ailesi'nin çektiği bu köle ticareti sonucu, büyük Afrika krallıkları bir bir yıkılmış, ve kıtanın nüfusu hızla azalmaya başlamıştı. Ancak, köle olarak satılan Afrikalıların çoğu zehir ve zombiler hakkında çok şey biliyordu ve tüm bu bilgileri kendileriyle birlikte Yeni Dünya'ya taşıyorlardı... Haiti'ye getirilen bu köleler arasında "Fon" ve "Yoruba" kökenli Voodoo inanışları da hızla yayılmaya başlamıştı. Bu Afrika dini, farklı dil ve inançlardaki Afrika'lıları birbirine bağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bağımsızlık hareketinin de "motoru" haline geliyordu. Afrikalı köleler giderek "Ougan" denen şeflerin etrafında gizli cemiyetler biçiminde örgütleniyorlardı.

 

Gizli cemiyetler, Batı Afrika'nın en önemli sosyal gücüydü. Kölelerin gözetim olmaksızın toplanmasına izin vermeyen acımasız sömürge sahiplerine karşı direniş başlatabilmek için gizliliği de sağlamaları gerekiyordu. Bu nedenle, gizli şifreler, değişik el işaretleri geliştirdiler. Köle'ye talep arttıkça, sıradan Afrika'lıların yanı sıra iyi eğitim görmüş Afrika soyluları da bu kalabalığa eklendi. Bunlar, Arap öğretmeler tarafından askeri disiplin, tıp, büyü ve fizik konularında eğitim görmüş kişilerdi. Sonuçta da, eğitimli köleler içlerinden ayaklanma liderleri, gizli cemiyet başkanları ve Voodoo büyücüleri çıkardılar. Ne var ki, 1985 yılında, zencilerin bu faaliyetlerinden kuşkulanan beyazlar, "zenci toplantılarını ve danslarını" yasaklamakla kalmamış, "davul çalınmasını"da suç olarak kabul etmişlerdi. Köleler, batı ordularında görülen liderlerle kıyaslanabilecek güçlü kişilikler çıkaramadılar ama, bu ordular karşısında yenilmelerinin asıl nedeni başka bir unsurun yokluğuydu: Zehir... Ancak, Fransız Devrimi'nin dünyaya yaydığı bağımsızlık rüzgarları, bir süre sonra Haiti'de de ağırlığını hissettirmeye başlamıştı. Köleler önce şef Haalaou'nun önderliğinde isyan bayrağını açtılar. Haalaou, savaşa giderken kolunun altında beyaz bir tavuk taşıyor ve bu tavuğun ona tanrının isteklerini ilettiğini söylüyordu. Haalaou'nun öldürülmesinden sonra isyanın bayrağını devralan Toussaint Louverture'e de halk arasında "Siyah Spartaküs" adı takılmıştı... Kuşkusuz bu ayaklanmaların sonunda, Haiti hemen bağımsızlığını kazanamadı ama, beyazlar da önemli ödünler vermek zorunda kaldılar... Örneğin, köleler katolik kiliselerinde vaftiz olmaya hak kazanmışlardı. Bir köle için vaftiz olmak, günlük eziyetlerden az da olsa uzak bir hayat anlamına geliyordu. Kölelerin birçoğu vaftiz olmanın kendilerine rahibinkine benzer güçler kazandıracağını sanıyordu ve bunun için de vaftiz kuyruğuna giriyorlardı. Ancak, kısa sürede Fransızca'yı Batı Afrika dilinin kesik ritimlerine uyarlayan köleler, Katolik dinini isyan dinleri olan Voodoo ile özdeşleştirmekte gecikmediler. Örneğin, cennetin anahtarını elinde tutan Aziz Petrus'u Voodoo dininin "Legba"sı olarak kabul edip, her Voodoo ayininin başında onu çağırıyorlardı. "Syncretism" denilen ve "farklı din sistemlerinden alınan parçaların birleştirilmesi" demek olan bu uygulama, aslında maske takmaktan farksızdı ve köleler, geçerli olan bir dinin örtüsü altında kendi dinlerinin kurallarını uygulamayı sürdürüyorlardı.

 

 

 

 

 

Voodoo dini özellikle 1915-1934 yılları arasında adayı işgal eden Amerikan Deniz Piyadeleri döneminde kanlı bir baskı altına alınmıştı. Bu dönemde binlerce Voodooist, Amerikan askerleriyle işbirliği yapan yerli şefler tarafından öldürüldü. Voodoo dini ancak, 1957 yılında iktidara gelen Diktatör Duvalier döneminde yeniden soluk almaya başladı. Bu din Duvailer döneminde kağıt üzerinde yasaktı ama, diktatör, halkı baskı altında tutmak için Voodoo liderleriyle işbirliği yapıyordu. 1986 yılında Duvalier'in devrilmesinden sonra, iş başına geçen rejim Voodoo şeflerinin etkinliğini azaltmak için bu dini resmen yasallaştırma yoluna gitti.Ancak, arka planda "Bizango" adıyla örgütlenen gizli cemiyetler, bu dinin "resmi olmayan"kimliğini hala kontrol altında tutuyor ve sürdürüyorlar. Haitililer'in dedikleri gibi, bugün ülkenin yüzde 85'i Katolik ise, yüzde 110'u da Voodoo dini mensubu...

 

Günümüzde 2004 yılında Bağımsızlığının 200. yılını kutlayan 8 milyon nüfuslu Haiti'de Vodoo resmi din oldu. Başta Benin olmak üzere Güney Amerika'da mensupları bu

 

BAZI VODOO İNANÇ UYGULAMA VE BÜYÜLERİ

 

GELENEKSEL YÖNTEMLERLE BİR "ZOMBİ" YAPMAK

 

MALZEME

 

Bir yıldırımtaşı... Bu, yıldırım çarpması sonucu bir tepeden kopmuş ve bir yıl bir gün bekledikten sonra bir "houngan" tarafından dokunulmuş bir taş olmalı. (Eğer bu bulunamazsa, Kolomb öncesi dönemlerde Sarawak kızılderililerinin yaptığı bir balta sapı.)

Bir adet insan kafatası ve çeşitli kemikler.

Sebze yağı

İki adet mavi agamont kertenkelesi

Büyük bir kurbağa, (Bufo marinus)

Bir deniz yılanı (Polychaete solucanı)

Gülibrişim filizi

Bir çeşit ısırgan

İki adet (dişi olursa iyi olur) kirpi balığı, (Spheroeroides testudineus)

Tarantula, kırkayak ve beyaz ağaç kurbağası.

 

 

 

 

 

HAZIRLAMA

 

Zehir ya da "coup poudre", dişi kirpi balığının bol miktarda tetrodotoksin içerdiği Haziran ayında hazırlanmalı... Denizyılanı kurbağanın bacağına bağlanır ve bir kavanoza koyup gömülür. Kurbağa öfkeden ölür ve böylece zehirin yoğunluğu artar. Kafatası ile yıldırımtaşı, okunmuş yağ ile birlikte ateşe konur ve kararana dek yakılır. Tarifteki bütün hayvanlar kızartılır ve pişirilmemiş sebzelerle birlikte bir havanda ezilir. İnsan kemikleri yontulup sıyrılarak bu karışıma eklenir. Karışım ezilerek toz haline getirilir ve bir kavanoza konularak (tercihen kullanılan insan iskeleti ile birlikte bir tabutun içine koyarak) üç gün gömülü tutulur.

 

"Coup poudre" artık hazırdır...Seçilen kurbanın kapısının eşiğine bir haç şeklinde serpilmesi gerekir. Daha kesin bir yol ise, karışımı kişinin arkasına ya da ayakkabısına dökmektir. Kurbanınız o anda bir ölüden farksız olarak yere yıkılacaktır... Kurban gömülüp cenazeye gelenler dağıldığında, gece olması beklenir ve karanlıkta mezara gidilir. Davul çalarken ölen kişinin adı söylenir. Tabutun gömülü olduğu yer kazılır. Ceset, hemen cevap verecektir.

 

Şimdi, kurbanın biraz dövülmesi gerekecektir. Zombi, çok sakin bir yapıda olsa da, kabaca uyandırıldığı için aniden çıldırabilir. Ayrıca, kurbanın kontrolünü tamamen ele geçirmek için, "ti bon ange"sinin, yani kişisel ruhu ya da iradesinin hiçbir zaman onun vücuduna geri dönmeyeceği anlatılmalıdır... Dövme sırasında bazı "houngan"lar, "ti bon ange"yi cam bir kavanozun içinde alı koyabilirler. Aynı kavanoza bir böcek koyulması, kurbanın acısını daha da arttırır. Daha sonra zombi bir haçın altına getirilir ve yeni bir isimle -tercihen onu aşağılayan- vaftiz edilir. OOna zorla tatlıpatates püresi, böğürtlen şurubu ve "Datura stramonium" (Zombi salatalığı-Tatula) yedirilir. En sonuncusu, sanrılara neden olan ilaçların en kötülerinden biridir. Böylece, zihin karıştırma işlemi tamamlanmış ve zombi tamamen itaatkar hale gelmiş olur. Tatula, ruhsal çılgınlığa neden olduğu gibi, "atropin" de (hekimlikte de kullanılan bir uyarıcı madde) içerir. Bu madde tetrodotoksinin tek bilinen panzehiridir. Zombi artık işe gitmeye hazırdır. Günde ona sadece bir öğün yemek yedirilir ve asla tuz verilmez.

 

 

 

 

 

VOODOO TÖRENLERİNDEKİ TRANS, DANS ve RUHLAR...

 

Voodoo'da iyi ve kötü hep yan yana bulunuyor. Ancak, bunların birbirinden iyi ayırt edilmesi, birine ulaşmak için diğerini uzaklaştırmak gerekiyor. "Houngan" ya da "mambo"nun (eğer dişiyse) ruhsal bilgisi, ahlaki yönden bozuk doğaları düzeltiyor ve dengeyi sağlıyor. Bu doğrudan karşılaşma ise seremoni şeklinde yapılıyor. Voodoo ayinlerinin bazen doğaya hakaret eder bir tarzda olmasının nedeni de bu... Tıpkı, yenmesi güç buğdayın ezilerek, ekmek yapılacak un haline getirilmesi gibi. Bir voodooist için horozun başını koparmak, gerçek yüzü ortaya çıkarmak için maskenin çıkarılması ile aynı anlama geliyor. Voodoo seremonisinin sonundaki şarkı söyleme ve dans etme, bilerek doğallıktan çıkarılıyor, hatta çirkin bir hale getiriliyor. Başlangıçta, ritimler dinleyicileri transa geçmeye ve günlük kişiliklerinden kurtulmaya hazırlayacak şekilde ayarlanıyor.Ancak, gerçek sahip olma (possession) başladığında, davul, aynı kızgın bir gücün ani saldırısı gibi, son derece ritimsiz ve kontrapuantal bir şekilde çalmaya başlıyor...

 

Ritim bozulduğunda, yeni üyelerden biri veya daha fazlası ya da "hounsis", transı andıran bir şekilde dans edenlerden ayrılıp sallanarak doğal olmayan hareketler yapmaya başlıyor. Voodooistler bu durumu, "üzerine binilme" olarak açıklıyorlar; tıpkı, bir atın binicisi tarafından ele geçirilmesi gibi... Örneğin, eğer o ruh "Ogou Feray", yani ateşle ilgili bir savaşçı ruhuysa, kişi sıcak kömürleri eline atıp ağzına atabilir. Bu durum sona erdiğinde, üyeler gittikçe daralan daireler halinde dansa devam ederler ve en sonunda yere düşer ve bayılırlar. Bayılanlar, iyileştirilmek üzere tapınağın ana bölümünden dışarı götürülürler... Tüm bunlar, gecenin asıl gösterisinden önceki küçük bir gösteri (seremoniler her zaman karanlıkta yapılıyor) olarak yapılır. Bu, teker teker birkaç "loa" tarafından binilecek olan "houngan" ya da "mambo"nun törenidir. Bu olay sona erdiğinde, ruh toplananlara uyarılarda ve önerilerde bulunur.

 

Bazen, öbür taraftan gelen mesajlar, orada toplanan kişilerin sorularına cevap niteliği taşır; konular, ev inşasından ürünlerin ekilmesine kadar geniş bir yelpazeye yayılabilir. Ancak voodoo takvimi, yapılması gereken özel ayinlerle de dolu oluyor; örneğin, ruhların ıstırap yerinden kurtarılması gibi...Bu da bittikten sonra, dans ve rom içilmesi gün ışıyana kadar devam ediyor...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ya paylaşım için teşekkürlerde bişi sorucam sen bunları kopyala yapıştırdan yapıp kendin hiç yapmadan sayfayamı koydun?Sen hiç voodo yaptınmı?Yada nerden biliim başka tür büyüler?:confused:kötü amaçlı sormuyorum yanlış anlama merak:/

--------------------

Bide ben hiç yapmadım çok merak ediyorum ama g.tüm yemio bi kaç kere bu konuyu annemlerede açtım günah falan ded,ler merak ettim günahmı diilmi die?:confused:merak

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Berke ARkadaşım yemiyosa girmicen bu işe. Öle girersen bişi elde edemezsin... Ezoterik öğretilerde inisiyeler sürekli sınav halindedirler. Kiminle mi? Kendileriyle.. Çelişkiye düşmemek için kendileri ile savaşırlar. Mantık dışı olmayı öğrenirler. Dünya üzerinde ve çevresinde olabilirliği kavrarlar...

Daha sonrasında ÜSTAD olur arkadan gelen inisiyeleri eğitirler...

 

Sen daha bu gibi şeylere inancı ve güveni yakalayamayıp bakış açısını kavrayamadıysan. MErak etme boşver gitsin.

 

Ve BlueBoy bencede direk kopyala-yapıştır yapmasaydın be üstad... Ben o zombi diriltmek için yapılan kremin tarifini defalarca kez internette gördüm. Ama gende emek emektir. Kızma bana. :D Ellerine saglık...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

vodoo buyusunu w.c andrews ın kitaplarında tanıdım ve çok fazlada etkisinde kaldım diyebilirim açıkcası bir gun yurt dışına çıkma durumum olursa mutlaka new orlansa gideceğim ve yerel kültürüyle ilgili bbir araştırma yapacağım inanıyorum ki bu araştırmayı yaparken bi rçok olayın içind ebulunacağım ama güzel ama kötü yine de unutulmayacak anılarla döneceğime inanıyorum..

her türlü büyüye inanıyorum ve hayranlık duyuyorum yapılan şeyelr çoğu zaman kötü de olsa o hakimiyet korkunc derece de güzel bir duygu olsa gerek

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

zombi yapmak için ne yıldırım taşına ne de baska büyülü pek bir şeye ihtiyaç yoktur.

ihtiyacınız olan şey tetrodotoxin adlı, japon kirpi balığından elde edilen kuvvetli zehirin etkisini bilmek ve ona sahip olmaktır.

 

tetrodotoxin verilen kişinin nabzı hassas aletler ile bile anlaşılamayacak kadar yavaş atmaya başlar ve vücudu buz gibi olarak taş keser.

ama kişinin bilinci yerindedir. herhangi bir harekette bulunamaz fakat uygun dozda verildiği takdirde tam anlamıyla bir uykuya dalmak yerine tüm bedeni felçli olur ama duyu organları çalışmaya devam eder.

 

böylece çevresi tarafından öldüğü sanılan birey çevresinde gerçekleşen tüm konuşmaları duyabilir ancak yanıt veremez. bu da yaklaşık olarak bize anlatılan dini motifler ile süslü ölüm şekline bir nebze benzer. kişi de kendisinin öldüğünü sanmaya başlar. çevresindeki ağlayan yakınlarına, ölüyü gömmek icin yapılan hazırlıklara karşı herhangi bir tepki veremeyen birey, henüz gömülmeden yavaş yavaş aklını yitirmeye başlayacaktır.

 

öldü sanılarak kefene sarılan ve canlı canlı gömülmeye başlayan kişi buz gibi toprağa yatırılıp bir de üstu örtülünce iyice kendisinden geçer. ne akıl kalır ne fikir. toprağın altında rezil bir bekleme sürecine girer. korkudan çılgına dönmesi ile birlikte şuuru bir süre kapanir, kişi bayılır. (ölü bayılır, bildiğin bayılır işte!)

 

ilaç doğru dozda verildiyse bir süre sonra bedeni yavaş yavaş hareket edebilecek hale gelecektir, bunu bilen zombi üreticisi (tercihen voodoo büyücüsü) bir rituel düzenleyecek şekilde hazırlanarak davullar ve çeşitli kostüm ve araç gereç ile mezarlığa gider.(tırstık mı ne?) mezarın başında durup davul çalmaya ve gömülü kişinin ismini bağırmaya başlar. mezarda yatan bu sesleri duyar ve iyice ürperir.

mezar yavaş yavaş açılır ve gömülü kişi topraktan çıkartılır, soğuk toprakta çıplak bir şekilde ya da sadece bir kefen veyahut tabut ile yatan kişi çarpılmış gibi yamuk duran bir bedene sahip olur. (hollywood zombie efekti) zaten zehirin etkisi halen devam etmekte ve mesela tek kolunu, bir ayağını rahat hareket ettirememektedir.

 

kurtarıcısına ve kendisine yöneltilen telkinlere büyük bir minnet duyan zombi kendisini mezardan çıkartan adama bağlanır, her dediğini yapabilecek hale gelir. bağın artmasını zombinin daha da korkmasını istiyorsa kurtarıcısı onu mezardan çıkardığı ilk an iyi bir sopadan geçirir.

 

kişinin kendisi de kendisini öldü zannettiği için dirilticisine körü körüne bağlanmış sanrı yaratan ilaçlar ile de iyice aklı karışmıştır. zaten bu deneyimden sonra ne matematikçi olabilir ne de isviçreli bilim adamı.

 

artık o noktada ister iki ekmek bir maltepe almaya gönder zombiyi, ister adam öldürt, tam olarak senin paşa keyfine kalmış. zombinin olayı da budur.

 

 

 

ßusted ßy Mythßusters

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir yıldırımtaşı... Bu, yıldırım çarpması sonucu bir tepeden kopmuş ve bir yıl bir gün bekledikten sonra bir "houngan" tarafından dokunulmuş bir taş olmalı. (Eğer bu bulunamazsa, Kolomb öncesi dönemlerde Sarawak kızılderililerinin yaptığı bir balta sapı.)

 

 

Aman Tanrım:blink: nerden nasıl bulunur mantığa sığar mı?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...