Jump to content

Deniz Gezmiş


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

1965'ten sonra, Türkiye'de gelişen gençlik hareketinin en önemli önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)'nun kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, 27 Şubat 1947'de Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğdu. Öğretmen bir ailenin çocuğu olması sebebiyle ilk ve ortaöğrenimini Sivas'da, liseyi İstanbul'da okudu. Gezmiş, henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu. 1965'de Türkiye İşçi Partisi (TİP)'nin Üsküdar ilçe başkanlığına üye oldu. İlk kez 31 Ağustos 1966'da Ankara'dan İstanbul'a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin Taksim Anıtı'na

http://img527.imageshack.us/img527/122/perincek7kk5.jpg

 

6. Filo eyleminden sonra denizden çıkarılan Amerikan askerleri.çelenk koymaları sırasında işçileri destekleyen ve Türk-İş yöneticilerini protesto eden gösteri sırasında gözaltına alındı. 7 Kasım 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Ardından 19 Ocak 1967'de Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) binasının yedd-i emine verilmesi sırasında çıkan olaylarda yakalandı ve bir gün sonra iki arkadaşıyla çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967'de öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağını yaktıkları gerekçesi ile gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan Deniz Gezmiş, Hukuk Fakültesi'nde birlikte okuduğu arkadaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968'de Devrimci Hukuklular Örgütünü kurdu. 7 Mart 1968'de İÜ Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen AIESEC genel kurul toplantısında konuşma yapan Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettiği için tutuklandı. 2 Mayıs'a kadar tutuklu kalan Gezmiş, 30 Mayıs'ta 6. Filo'yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci eylemleri içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti. İşgal Konseyi adına İÜ Senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı; öğrenci haklarının elde edilip işgalin sona erdirilmesinde etkili oldu. İşgalden kısa bir süre sonra İstanbul'a gelen 6. Filo'yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz'da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20 Eylül'de serbest bırakıldı.

 

TİP içinde yoğunlaşarak, ayrılıklara ve tartışmalara yol açan ideolojik sorunlarda Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşünü benimseyen Deniz Gezmiş, bu görüşün özellikle devrimci öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. Ekim 1968'de eylemlerde birlikte olduğu Cihan Alptekin, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Cevat Ercişli, M. Mehdi Beşpınar, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Ömer Erim Süerkan'la birlikte Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB)'ni kurdu. 1 Kasım 1968'de TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) , AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi. Ardından 28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisi Kommer'in gelişi sırasında Yeşilköy Havaalanı'nda düzenlenen protesto gösterileri nedeniyle tutuklandı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.

 

İstanbul Üniversitesi'nde sağcı güçlerin 16 Mart 1969'da girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş, bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart'ta yeniden tutuklanarak 3 Nisan'a kadar hapis yattı. Ardından 31 Mayıs 1969'da İÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti. Üniversitenin kapatılıp, polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hakkında gıyabi tutuklama kararı olmasına rağmen hastaneden kaçan Gezmiş, Haziran'ın sonunda Filistin'e gitti. Filistin'e gitmeden önce 23 Haziran 1969'da TMGT'nin topladığı 1. Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı'na kendisi gibi haklarında tutuklama kararı olan FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir mücadele programı gönderdi. Eylül'e kadar Filistin'de gerilla kamplarında kalan Deniz Gezmiş,1 Eylül 1969'da, 10 Haziran'da "üniversiteyi işgal" ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakültesi'nden ihraç edildi. Hakkında tutuklama kararının olduğu bu dönemde gazetecilere gizlendiği yerden demeçler verdi. 23 Eylül 1969'da Hukuk Fakültesi'nde olduğu sırada haber verilen polislerin de fakülteye gelmesi üzerine teslim olan Gezmiş, 25 Kasım'da serbest bırakıldı. Ancak Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi'nde Battal Mehetoğlu'nun sağcılar tarafından öldürülmesinden sonra okulda yapılan aramada, ele geçirilen dürbünlü bir tüfeğin Gezmiş'e ait olduğu öne sürülerek hakkında yeniden tutuklama kararı alındı. 20 Aralık 1969'da yakalanan Gezmiş, kendisiyle birlikte tutuklanan Cihan Alptekin'le birlikte 18 Eylül 1970'e kadar tutuklu kaldı. Bundan sonra öğrenci eylemlerinden uzaklaşarak, mücadelesini değişik alanlarda sürdürdü. Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte THKO'yu kurdu. 11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununu gerçekleştirenler arasında yeraldı. 4 Mart 1971'de dört ABD'li erin Balgat'taki Tuslog Tesisleri'nden kaçırılması eyleminde de bulundu. Kaçırılan erler daha sonra serbest bırakıldı.

 

 

İstanbul Üniversitesi'nin 12 Haziran 1968'de devrimcilerin eline geçmesine önderlik etti. İşgal konseyi adına üniversite senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı.

1 Kasım 1968'de TMGT, AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi.

11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununu gerçekleştirenler arasında yeraldı.

4 Mart 1971'de Ankara'daki Balgat Amerikan Üssü'nden dört ABD'li erin kaçırılması eyleminde bulundu. Bu eylemden sonra, Sivas'ın Gemerek ilçesi girişinde yakalandı.

 

http://img527.imageshack.us/img527/4483/hc3bcrriyet6mayis1972gw3.jpg

Yakalanışı ve İdam Edilişi

Hürriyet gazetesinin 6 Mayıs 1972 tarihli yıldırım baskısının ilk sayfasında bulunan idam haberi12 Mart darbesinin ilk günlerinde Yusuf Aslan ile birlikte Sivas'a gitmekte iken motorsikletleri bozuldu. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Aslan ile birbirlerini kaybettiler. Aslan o esnada, Gezmiş ise 16 Mart 1971 salı günü Sivas'ın Gemerek ilçesinde yakalandı ve Kayseri'ye getirildi. Buradan Ankara'ya zamanın İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu'nun makamına götürüldü.

 

Mahkemesi 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası'nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no'lu Mahkemesi'nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO-1 Davası'nda TCK'nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de idam cezasına çarptırıldı.

 

İdam cezaları o zamanlar senato tarafında onaylanmak zorundaydı. İsmet İnönü "siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır" diyerek Bülent Ecevit ile birlikte red oyu kullanır. AP genel başkanı Süleyman Demirel ise infazdan yana oy kullanır. Olaydan 15 yıl sonra, Süleyman Demirel bir gazeteciye verdiği demeçte idamlar için:soğuk savaşın talihsiz olaylarından biri yorumu yapar. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ise idamları onaylayarak özür dilemeyi reddeder.[1]

 

Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde, gece 1:00-3:00 arası, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi. İdama giderken imam istemedikleri bilinmektedir, fakat definlerinde bir imam bulunmuştur.[2]

http://img518.imageshack.us/img518/6300/fadspv1.png

 

 

 

 

Son isteği hakkındaki iddialar [değiştir]Deniz Gezmiş ve diğerlerinin idam edilmeden önce son istekleri üzerine farklı iddialar vardır:

 

Örneğin; Deniz Gezmiş'in Joaquín Rodrigo'nun Aranjuez konçertosunu (muhtemelen Adagio'sunu) dinlemek ve bir bardak demli çay içmek istediği söylenir. Yazar Erdal Öz'ün Gezmiş'le yaptığı görüşmelerde tuttuğu ve Gülünün Solduğu Akşam eserinde bulunan notlara göre Gezmiş idamını bu şekilde düşünmüştür.[3] Fakat yine aynı eserde bulunan notlara göre avukatının anlattığı idam anında bu istek geçmemektedir.

 

Bir başka iddiada ise son isteği sorulduğunda idamını kendi gerçekleştirmek istemiş ve tam idam edileceği sırada altındaki tabureyi kendi itmiştir. Öz'ün eserindeki avukat notlarında bu da geçmemektedir. Aksine son sözleri olan "Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!" şeklinde bağırırken taburesine vurulmuş ve "emperyalizm" kelimesinin 'izm'ini söyleyemediği kaydedilmiştir. Yalnız Hüseyin İnan'ın kendi taburesini tekmelediği belirtilmektedir.[4]

 

Bir başka iddia da ise idam edilecek olan diğer iki arkadaşıyla vedalaşmak istediği söylenir. Hoşçakal Yarın filminde de böyle gösterilmektedir. Fakat bu istek aslında Gezmiş'in değil Yusuf Aslan'ındır.[5]

 

İdam kementi boynundan geçirilirken, hücresinden alınıp apar topar darağacına götürülürken giymesine izin verilmeyen botlarının askerlere bırakılmamasını, ailesinden birinin almasını istediği doğru değildir. İdama giderken postalları ayaklarındadır, sadece bağcıklarını bağlamaya fırsatı olmamış, ve idamdan önce asıldığında ayaklarından düşmesin diye görevlilerden birine bağlatmıştır. Yalnız parkasını giyememiş ve onun babasına verilmesini istemiştir.[6]

http://img111.imageshack.us/img111/7020/denizlerfd0.jpg

Öz'ün eserindeki avukat notlarına göre, Gezmiş'in son istekleri, avukatlarının idamı gözlemleyip sonraki kuşaklara "doğru" anlatmaları, cezaevindeki devrimci arkadaşlarını onun adına "tek tek öpmeleri", 1969'da öldürülen devrimci arkadaşları Mustafa Taylan Özgür'ün yanına gömülmeleri ve cezaevindeki parkasının ailesine verilmesi olmuştur.[7]

 

 

Ölmeden önce ailesine yazdığı mektup

http://img111.imageshack.us/img111/6959/96918645rc6.png

 

 

Deniz Gezmiş’e idamda işkence etmişler

 

Bugün 87 yaşında olan, 5 yıldır kanser ve astım tedavisi gören, bir dönemin tanığı Avukat Halit Çelenk, Ankara Bahçelievler’deki evinin kapılarını AKŞAM’a açtı. 68 kuşağının önderleri, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın, 6 Mayıs 1972 sabahı Ankara Ulucanlar Cezaevi’nin avlusunda darağacına gidişlerine avukat Mükerrem Erdoğan’la birlikte tanıklık eden Çelenk, “İdam Gecesi Anıları” adlı kitabında dahi söz etmediği önemli bir olayı AKŞAM’a anlattı. Çelenk’in “Bir türlü gözümün önünden gitmiyor” dediği saatler şöyle:

 

YUSUF PENCEREDEN İZLEDİ

 

Ulucanlar Cezaevi’nin avlusunda kurulan darağacı, başgardiyanın odasının penceresinden net bir şekilde görülüyordu. Biz cezaevine geldiğimizde Deniz bu odaya alınmıştı ve pencerenin tam karşısındaki koltukta oturuyordu. Deniz’in biraz sonra can vereceği darağacı, tam karşısında duruyordu. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Deniz’i darağacına çıkardılar. İnfaz sürerken, odaya Yusuf’u getirdikler. Yusuf, pencereden Deniz’in son nefesini verişini izledi. Yusuf infaz edilirken de, Hüseyin’i odaya getirdiler ve o da, Yusuf’un infazını saniye saniye gördü. Bunu kitabımda bile yazmadım, sadece Yusuf Aslan’ın, “Duydum Deniz’in sesini” sözlerine yer verdim. Biraz sonra aynı darağacında ölecek birine, arkadaşının infazını seyrettirmekten daha ağır bir işkence olabilir mi?

 

25 DAKİKA CAN ÇEKİŞTİ

 

İnfaz kesinleşince darağacında can vermenin ne kadar süreceğini düşündüm. Hukuk Fakültesi’nde okuduğumuz “Adli Tıp” kitabında, asılarak ölümün birkaç dakika içinde gerçekleşeceği yazıyordu. Deniz’in infazını unutamıyorum. Deniz’in can vermesi tam 25 dakika sürdü. 87 yıllık yaşamda geçirdiğim en kötü zaman dilimi olan o dakikalardaki çaresizliğimi anlatamam. Avukat arkadaşım Mükerrem Erdoğan’la birlikte cezaevi doktoru ile tartışmaya başladık. Bunu fark eden cellat yanımıza yaklaştı ve “Deniz çok ağır olduğu için ip kopmasın diye çift ilmik kullandım. İnfaz çift ilmik kullandığım için uzadı” dedi. Birkaç dakika içinde sona erecek olan infazın, çift ilmik atılarak 25 dakika sürmesinin adı da, “işkencedir”. Cellatın açıklamasından sonra duruma itiraz edince, Yusuf ve Hüseyin’in infazlarında tek ilmik kullanıldı.

 

87 YILIMIN EN ZOR ANI

 

Halit Çelenk idam gecesini “87 yıllık yaşamda geçirdiğim en kötü zaman dilimi olan o dakikalardaki çaresizliğimi sizlere anlatamam” sözleriyle ifade etti. Çelenk idamın üzerinden 35 yıl geçmesine karşın o geceyi dair her şeyi çok net hatırlıyor.

 

MAHKEME BAŞKANI SİGARA İÇTİ

 

Denizlerin idamı sırasında gözümün önünden gitmeyen bir başka sahne ise, idam cezasını veren mahkemenin başkanı Ali Elverdi’nin, bir ağaca dayanarak sigara içmesidir. Deniz, Yusuf ve Hüseyin darağacına doğru yürürlerken Elverdi, sigarasını tüttürüp havaya üflüyordu. Ben bu davranışı da, bir işkence olarak tanımlıyorum. Çünkü o sigara acı değil, bir keyif sigarasıydı.

 

DENİZ’İN AYAKLARI MASAYA DEĞDİ

 

Deniz, sehpaya çıkarıldıktan sonra ayaklarının altındaki tabureyi kendisi tekmeledi. Tabure masanın üzerinde bir süre döndükten sonra düştü. Ancak Deniz boşlukta asılı kalmadı. Çünkü boyu uzun olduğu için ayakları masaya değiyordu. Bu durumu gören Savcı Yardımcısı Veysi Sami, cellatı uyararak, “masayı çek, masayı çek” diye bağırdı. Bu süre içinde Deniz’in bilinci büyük bir ihtimalle yerindeydi. Darağacındaki kişinin o saniyelerde neler yaşadığını düşünebiliyor musunuz? Deniz’in boyunun uzun olduğunu bile bile, ayaklarının değeceği bir masa konulması, “işkence”den başka hangi sözle açıklanabilir?

 

YASSIADA’DA BABAMA AKTÖR GİBİ ROL YAPTIRDILAR

 

Adnan Menderes’in, idamına saatler kale prostat kontrolünden geçirilmesine ilişkin tartışmalar sürerken, Menderes gibi idama mahkum edilen, ancak yaşı nedeniyle cezası infaz edilmeyen 3’üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a, tutuklu bulunduğu Yassıada’da rol yaptırıldığı ortaya çıktı. Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy, yıllardır gösterilen Bayar ve Menderes’in Yassıada’ya getiriliş sahnesine ilişkin filmin, bir mizansen olduğunu söyledi.

 

1960 İhtilali’ne ilişkin belgesellerde de kullanılan görüntülerin, Bayar, Menderes ve gözaltındaki diğer siyasilerin Yassıada’ya getirilmelerinden çok sonra çekildiğini belirten Nilüfer Gürsoy, “Babamın ve Menderes’e aktör gibi rol yaptırmışlar.

 

Babamın intihar girişimine, rol yapmaya zorlanması neden olmuş” dedi. Gürsoy, idam cezası infaz edilen Adnan Menderes’e ilişkin görüntülerin çoğunun gerçekleri yansımadığını belirtti. Menderes’in, odadan odaya geçişini gösteren filmin de mizansen olduğunu vurgulayan Gürsoy, “Gerek babamın, gerekse Menderes’in ayrı ayrı tutuldukları odalardan çıkmalarına izin dahi verilmiyordu. Menderes’e zorla rol yaptırıldığı gibi, filmde sevimsiz görünmesi için makyaj yapılarak kamera karşısına geçirildiğini de biliyorum” dedi.

 

Akşam

 

 

http://img527.imageshack.us/img527/6715/tsokurken3fmhj6.jpg

Türkiye’nin bağımsızlğından başka bir şey istemedim. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün. Ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armğan etmekten onur duyuyorum. Bu bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz.

 

 

http://img518.imageshack.us/img518/3170/kpekler7acow4.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Mevlananın bir sözü derki ; herşeyi zıddı ile anla..

 

Bugüne kadar vatan hayini sıfatı yada o gözle idam edilmişlerin aslında gerçek vatanperver insanlar olduklarına idrak edeli...bildiklerimin çoğunu terk edip yeniden sınayarak geri aldım düşünce olarak..dilim kesildi bu süreçte izledim..hayelet..gibi

 

Atatürkten sonra birzaman atatürk geri gelse emin olduğum bişey verki o da vatan haini olarak ruku bulurdu..buna adım kadar da eminim..

 

Emeğine sağlık..Teşekkürler

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

En uzun koşuysa elbet

Türkiye'de de devrim

O, onun en güzel yüz metresini koştu

En sekmez luverin namlusundan fırlayarak ...

En hızlısıydı hepimizin,

En önce göğüsledi ipi...

Acıyorsam sana anam avradım olsun

Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun.

Can Yücel

-onlar tam Atatürk'ün görmek istediği gençlikti.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

türkiye devrimci mücadelesinde önemli bir yeri olan deniz gezmiş, yaşamının çok büyük bir bölümünü halkı adına savaşarak geçirmiştir. hayatlarının hiçbir yerinde yalan olmayan, halkı ve savunduğu ideoloji ve yoldaşları için yaşamını gözünü kırpmadan veren insanların başında gelenelrden biriydi deniz gezmiş. savunduklarının sonucunun ne olduğunu bilerek sonuna kadar gitti. onun ve arkadaşlarının öldürülmesini engellemek için ne yapıldıysa da egemen güç tarafından ya görmezden gelindi ya da kızıldere'de ki gibi katledildi. Ama o günden buraya, denizi asan cellat ya da idam kararına evet diyenler değil deniz kaldı...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

DEVRİM

 

Temiz kalan tek yerdir devrim

bütün bir yıl

kirlenen duvarda

ama görebilmek için

asıldığı çividen indirilmelidir

yaprakları biten takvim

 

Zorbalara direnmektir devrim

bir çocuğun

annesinin çantasından aldığı paraları

altına gizlediğini

söylememiştir dövülen

hiçbir halı

 

İçinde yaşamaktır devrim

dikiş kutusunun

ve topluiğneler gibi

bir arada olmayı gerektirir

karşı koyabilmek için zulmüne

makas denilen patronun

 

Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim

ateş böceklerini

yakalamak isteyen çocukların

peşine takılır gün gelir

yanıp sönen mavi ışıkları

polis arabalarının

 

Kağıt bir gemidir devrim

bütün gemiler

hurdaya çıksa da sonunda

taşıdığı özgürlük şiiriyle

batmadan yüzer nicedir

dünya sularında

 

Kim bilir kaç yunus görmüş

kaç deniz gezmiş...

 

 

Sunay AKIN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ne zaman konusmasını dinlesem icim bir hos olur boyle kisilerin olmus oldugunu bilmek beni mutlu eder bir yanımda paramparca dır o bazı degerler icin savastı gencligini feda etti atatürk ün emanet ediyorum dedigi genclerden kastettigi kisilerdendi...boyle kisiler unutulmaz verdikleri mücadele unutulmamalıdır ugruna oldukleri unutulmamalıdır onlar canlarını feda etti bu unutulmamalıdır belkide ihtiyacımız olan o ve onların gibilerin ruhlarıdır konuya ilgi icin ben tesekkür ederim

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

* Sayın Savcı,

 

1. Amerikan emperyalizmi gayrı millîdir.

 

2. Ona ortaklık edenler ulusumuza ihanet etmişlerdir

 

3.Emperyalizme karşı mücadele suç değildir, silâhlı mücadele ise anayasa’yı ihlâl değildir.

 

4.Gayri millî olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü, anayasaya aykırıdır.

 

* Buna göre iki şey var:

 

1. Eğer belli bir hata sonucu, iddianame ve mütalaayı hazırladınızsa, dikkatli olunuz; idamını istediğiniz kişiler kasaplık koyun değildir ve siz savcısınız...

 

2. Yok eğer yaptığınızın bilincinde iseniz: yolunuz açık olsun.

http://www.hurriyet.com.tr/_newsimages/2946300.jpg

 

DENİZ GEZMİŞ (THKO Davası Savunma, Sonuç Bölümü)

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/ku/thumb/8/85/Yusuf_aslan.gif/180px-Yusuf_aslan.gif

 

* Yusuf Aslan:

"Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu uğrunda şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımıza hizmet ediyoruz. Siz Amerika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun Faşizm."

http://www.ozgurgundem.org/resimler/huseyin_inan.jpg

* Hüseyin İnan:

 

"Ben hiçbir kişisel çıkar gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için savaştım. Bu ana kadar bu bayrağı şerefle taşıdım. Bundan böyle bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm."

 

 

 

* Toplumumuzun bir ferdi ve bir vatandaş olarak düşünmek zorundayız... Başlarımızı ellerimiz arasına alarak ciddi ciddi düşünelim ve kendimize şu soruyu soralım...

 

``Türkiye neden kalkınamıyor?´´

 

Deniz Gezmiş

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kendilerini milliyetçi olarak adlandıranlar 6.filo geldiğinde Deniz Gezmişlere saldıranlar, genelevleri boyayanlar o gün olduğu gibi bugün de Amerikaya bu ülkeyi peşkeş çekmektedirler, vatan haini olarak suçladıkları insanların ne için mücadele ettiğini idrak edememiş geri beyinli zavallılar yüzünden, uğruna binlerin kanı dökülmüş bu topraklar bugün tamamen yabancılar tarafından yönetilmekte ve müsait olan olmayan heryer onlara verilmektedir!!!!

 

onlar milliyetçi, abd yanlıları, ceplerinde silah, ellerinde tesbih, şehit cenazelerinde ve mafya hesaplaşmalarında manşet olanlar....

 

biz vatan haini...

 

var mı gerisini anlatmama gerek....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu insanların kahraamanların ruhuna bölesine hakret edercesine ülkeyi sömürge yapan kendi çıkarının kurbanı olmuş kendini insan sanan zavallılar hala onlarla aynı havayı içime çekmekten nefret ediyorum... ama bizde suçluyuz yapan değil yapanı görüp susanda suçlu....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu insanların kahraamanların ruhuna bölesine hakret edercesine ülkeyi sömürge yapan kendi çıkarının kurbanı olmuş kendini insan sanan zavallılar hala onlarla aynı havayı içime çekmekten nefret ediyorum... ama bizde suçluyuz yapan değil yapanı görüp susanda suçlu....

 

Evet çok haklısın ve örgütlenmedikçe de kendimizi yemekten başka hiçbirşey yapamayacağız ve böyle devam edersek aynı havayı soluyor olmaktan utandığımız o kendini insan sananlar eğer izin verirse nefes alabileceğiz....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Nihat Berham'ın 1976 yılında yazdığı ve 1996 yılına kadar yasaklı olan "Darağacında Üç Fidan" isimli kitabından

idam gecesini aktaralım: "Saat 01.25'i gösteriyordu.

 

Gardiyan, imam ve sivil personel, gelenek gereği saygı duruşuna geçmişti. Avukatların yüzlerini derin bir hüzün doldurmuştu. Denizgili ölüme mahkûm eden 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesinin Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi, elleri arkasında, ağzında sigara Deniz'i seyrediyordu. Ankara savcısı Fazıl Alp, Tevfik Türüng, Sami Uğur, yüksek rütbeli birçok subay, gardiyanlar, sivil görevliler, imam, avukatlar, doktor infazda hazır bulunmuştu. Özellikle imamın aşırı derecede duygulandığı görülüyordu. İnfaz savcısı Sami Uğur, kendince espriler yapıp yine kendi gülüyordu.

 

Deniz'in göğsüne karar özetini içeren bir beyaz karton astılar. On dakika kadar sonra, görevli doktor, gömleğini sıyırıp nabzına baktı. Deniz'in nabzı çarpıyordu. Beklediler.

 

On beş dakika sonra nabza tekrar bakıldı. Deniz'in nabzı durmamıştı. Bekliyorlardı. Deniz ipin ucunda bir dal gibi, alaca havada ağır ağır dönüyordu. Sadece başı ve postalları, uzun ince beyazlığın iki ucunda, iki gri noktaydı.

 

Gemerek'te yakalandığı gün kalbi ve beyni arasında dolaştırdığı ölüm duygusu, onu darağacında, boynunda bulmuştu.

 

Elli dakika öylece kaldı.

 

02.15'de ipi kestiler."

 

1947 doğumlu, Erzurum Ilıca Mahallesi, Öznü köyü nüfusunda kayıtlı, İ. Ü. Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi, Cemil oğlu Deniz Gezmiş idam sehpasına çıkıp, ilmiği boynuna geçirerek son sözlerini haykırmıştı: "Yaşasın Türkiye halkının bağımsızlığı, Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi, Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi, kahrolsun emperyalizm!.."

 

Deniz'in son sözü henüz bitmemişti ki, cellat birdenbire tabureyi altından çekti. Ancak uzun boyu nedeniyle ayakları masaya çarpıyordu, masayı da çektiler!..

 

Saat 02.25'i gösterirken Yusuf Aslan sehpaya çıktı. Tabureyi tekmelemeden önce tıpkı Deniz gibi son sözlerini haykırdı: "Ben halkımın bağımsızlığı ve mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler, kahrolsun faşizm!.."

 

02.50'de ipi kestiler... 1947 doğumlu, Yozgat Çekerek ilçesi, Kuşsaray köyü nüfusuna kayıtlı, ODTÜ Fizik Bölümü 2'inci sınıf öğrencisi, Beşir oğlu Yusuf Aslan'ı indirdiler...

 

Sıra Hüseyin İnan'a gelmişti. Sehpaya çıkan Hüseyin, arkadaşları gibi tabureye çıkmadan son sözlerini söylemek istedi. Saat 3.00'ü gösterirken Hüseyin İnan'ın son sözleri gecenin karanlığında asılı kaldı: "Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar, şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türkiye halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler, kahrolsun faşizm!.."

 

1949 doğumlu, Kayseri Sarız ilçesi, Bozhöyük köyü nüfusuna kayıtlı, ODTÜ İdari Bilimler Bölü-mü'nden ayrılma Hıdır oğlu Hüseyin İnan, tabureye çıkarak ilmiği boynuna geçirdi ve tabureyi tekmeledi...

 

18 Temmuz 1971'de başlayan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) Davası'nın Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Ali Elverdi, 16 Ekim 1974'de Adalet Partisi'ne girerek milletvekili oldu... Süleyman Demirel'in yanında politika yapmaya başlayan, sadece Deniz'lerin idamını sigara içerek seyreden mahkeme başkanı değildi. Aynı mahkemenin savcısı Baki Tuğ'da 1991 seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nden milletvekili olacaktı!

--------------------

ve o gün İnönü Demirel'i ziyaret eder.Bu çocuların hiçbir suçu yok.Bir silah bile çekmemişlerdir der.

Demirel'in cevabı:Biliyorum;hiç suçları yok.Ama 3 bizden gitti.3 de sizden gidecektir.Yorum sizin...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu dar ağacında üçfidan bu kitap uzun zamandır aklımda ilk fırsatta almıcam mutlaka.. bu gençlerin uğruna hiç çekinmeden canlarını feda ettiği değerler hiç unutulmaz umarım konu için bende çok teşekkür ediyorum keşke hala yaşayıp mücadeleleri için sawaşıyo olabilselerdi keşke....bir kağıt gemidir dewrim kim bilir kaç yunus görmüş kaç DENİZ GEZMİŞ..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

sağ sol kavgası abd nin kedi fare oyunuydu türkiye üzerinde kardeşi kardeşi kırdıranlar doymadı halkı korkutabilmek için kurbanlar aradılar onlarda üç kişiyi seçti deniz bunlardan biri dağ gibi yağız delikanlıydı ölümden korkmadı darağacında bile ipi kendi geçirdi boynuna ama tam yerine oturmadığından ip ve boyu uzun olduğundan denizin ölümü çok acılı oldu senin öldüğünü asıldığın gün bittiğini düşünenler sadece kafasını topraga gömen deve kuşlarıydı devrimciler ölmez

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...