Jump to content

Vampirler Ve Vampirizm!


MurKy

Önerilen Mesajlar

inananların olması var oldukları anlamına gelmez.

inanmayanların inançsızlıkları da onları var olmamış sayamaz.

günümüzde popüler olması,kurgulanıp satılıyor olması, onları fantastik yapmaz.

uzaylılar da kurgulanıyor, filmlere konu oluyor, ki hep popülerler. innaçların resmedilişi hayal/ inanç dünyamızı sınırlandırıyor gibi hissettirse de , "neden olmasın ? "sorusuna yanıt bulamadığım her konu inanılası..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben Kimseyle Ağır Konuşmadim Sadece Açıklamada Bulundum Burasi Bir Form Formun Gereği Olarak Bilgi Paylaşimi Yapdim Benimle Aynı Fikirde Olup Oldmadiğin Zaten Beni İlgilendirmez Ben Zaten Vampirler Var Yada Yok Demiyorum Sadece Bilgi Paylaşimi Yapdim Dikkatli Oku Bu Arada Geç Bunlari Derken Ben İstediğim Paylaşimi Form Kurallari Çerçevesi İçerisinde Paylaşirim !

 

'Bu arada Türkçe'ye Dikkat! Dilimizi Kirletmemeye Özen Gösterelim Gösterebildiğimiz Kadar'

 

Meleni Bana Hitap Şekline Dikkat Et Geç Bunlari Gibi Kelam Yapamazsin Bana Benim Ahbabim Değilsin Akranim Bile Değilsin Kim Olduğumu Da bilmiyorsun Ben Sana Saygısızlık Yapmadiysam Sende Bana Yapamazsin Sorunun Varsa Gelirsin Antalya ya Konuşuruz Güzel Güzel

 

Karşılıklı Konuşmaya Çevrilmemesi İçin Yorum Dişinda Yazi Yazmayalım Verdiğim Rahatsizlik İçin Özürdilerim

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bak Kardesim Benim Kim Olduğumu Bilmiyorsun Derken Beni Tanimiyorsun Anlaminda Dedim Ve Tanimadiğin İnsanlar Hakinda Böyle Konuşamazsin Anlaminda Dedim Daha Fazla Uzatmaya Gerek Yok

 

Ben Kimseye Ağır Konuşmadim Kimseyle Bir Alıp Veremediğim De Yok Lütfen Daha Fazla Uzatmayalım Saygılar İyi Günler

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"Karpatyalılara hoşgeldin arkadaşım .Seni sabırsızlıkla bekliyorum.Bu gece iyi uyu .Sabah 3'te Bukoniva için parti başlayacak;senin için hazırlanmış o yerde. Borgo Pass'de at arabam senin için bekliyor olacak ve seni bana getirecek.Umarım Londra'dan başlayan yolculuğun iyi geçmiştir ve umarım ki benim güzel evimde kalmaktan hoşlanacaksın.

Dracula, Bram Stoker

 

KAN YAŞAMDIR

 

Vampirleri nasıl açıklayabiliriz? Efsane mi yoksa sadece bir söylence mi, bir romantiğin veya gotik yazarların yazdığı bir hikaye mi?Ya da vampirler gerçek mi?

Vampirlerin kökeni hakkındaki genel kanı çoğunlukla ,1931 yapımı klasiklerden biri olan ve Bela Lugosi'nin oynadığı "Dracula" filmiyle ortaya çıktığıdır. Kafamızdaki vampir imajı her zaman kültürlü bir Avrupalıdır, soylu sınıfın yaratığıdır,büyük ve kasvetli bir şatoda yaşar ve görkemli eşyalara sahiptir.Ama asla şarap içmez. Değişik bir damak zevki vardır ve bu da bizi ondan ayıran şeydir. Kan! Vampir kendisi sahip olmadığı için yaşayan bir canlıdan taze kan içmek zorundadır.

Son yıllarda Vampir kavramı Amerika'ya kadar yayılmıştır. Özellikle New Orleans çoğu zaman bu nedenden dolayı Amerikalıdan çok Avrupalı gibi görülebilmektedir. Anne Rice'ın Lestat'ı ve diğer filmlerdeki vampirler yada vampirle Görüşmenin verdiği vampirler hakkındaki bilgiler Kont Dracula'dan farklı değildir. Örneğin vampirler aynı şekilde bilgilidir, kültürlüdür, şıktır ve aynı zamanda canavar ruhludur. Ek olarak şehvetli ve baştan çıkarıcıdır. Bu da bizim modern Vampir görüşümüzün bir diğer unsurudur. Aynı zamanda Vampiri diğer kötü ruhlardan ve hortlaklardan ayıran unsurdur. Vampirler cinsel bir çekime sahiptir.

Ama kan tutkusu ve erotiklik vampirin tek özelliği değildir ya da anahtar kelime bu değildir. En önemli özellik vampirin ölü oluşudur.Bu da kafamızdaki ölümle ilgili tüm düşünceleri ve soruları bir anda ortaya çıkarır. Böylelikle ölüm hakkındaki kaçınılmaz korkularımız ve kabuslarımız, vampir hikayelerini beslemiş olur.

 

"Kan yaşamdır," der Bela Lugosi'nin Dracula'sı (orijinal olarak İncil’de geçen bir sözcedir); daha sonra şöyle ekler ,"ölmek ,gerçekten ölü olmak ..Gerçekten görkemli bir şey olmalı.. "Ve bu eski zamanlardan gelen ölümün,yaşamın ve kanın önemini anlatan sözler vampirin çok eski çağlara dayanan gizemini de aynı şekilde açıklamış olur. İlk vampir Kont Dracula değildi. İlk vampirlerin kökeni İsa'dan asırlarca öncesine ,modern zamanlardaki sözde şeytansı vampirlerin büyük düşmanı olanlara kadar gider.

Vampir efsanesi ilk uygarlıklardan olan Asur ve Babillilere kadar dayanmaktadır. Asıl vampir bugün bildiğimiz kültürlü nazik Avrupalı aristokratlardan değildi. Vampir başlangıçta sadece bir canavardı!

 

 

http://www.hermetics.org/images/vampir33.jpg
TARİHTEKİ VAMPİRLER

 

Vampirler ne zaman başladı? Diğer bir çok efsane gibi başlangıç tarihi tam olarak bilinmiyor;ama vampir hikayesinin kanıtı Mezopotamya’daki Tigris (Dicle) ve Euphrates (Fırat) nehirlerinin yakınındaki Kildani’de, kil yada taş tabletlerin üzerine yazılmış Asur yazıtlarında bulunmuş olabilir. Kildaniler diyarına, İncil’de geçen Abraham'ın asıl evi olan "Ur of the Chaldeans" da denir.

"Lilith", İbranilerin kutsal kitabında geçen muhtemel vampirlerden biridir ve kitapta tasvir edilmiştir.İsaiah'ın kitabında geçiyor olsa bile Lilith'in kökleri daha çok Babillilerin "demonolojisine" benzer.Lilith geceleri bir baykuş görüntüsüne bürünerek dolaşan bir canavardı.Avlanmak için yeni doğmuş çocukları ve hamile kadınları arardı. Lilith, geleneğe uygun olarak Adem'in,"Adem ve Havva" olmadan önceki karısıydı, ama daha sonra şeytanın tarafına geçti çünkü Adem'e itaat etmeyi reddetti.Bir takım olağandışı tutkuları vardı ve doğal olarak kötünün gözüyle bakıyordu.Ve sonuç olarak Adem 'in ve Havva'nın çocuklarına (yani tüm insan soyundan olanlara) saldıran bir vampire dönüştü.

http://www.hermetics.org/images/lilith21.jpg
Vampirlerle ilgili söylenceler Akdeniz’deki Mısır, Eski Yunan ve Roma uygarlıkları boyunca süregelmiştir. Eski Yunanlılar, çocuklarını yiyen ve kanlarını içen strigae veya lamiae'ya inanırlardı. Lamia mitolojide Zeus'un aşığı olarak geçer, fakat Zeus'un karısı Hera ona karşı savaşmıştır. Lamia delirmiş ve kendi dölünü öldürmüştür. Daha sonra da geceleri diğer insanların çocuklarını da aynı şekilde öldürmek için avlanmıştır.

Örneğin, Yunanlılar ve Romalılar tarafından bilinen bir hikaye Mennipus adında genç bir adamın düğününden bahseder. Düğünde tanınmış bir filozof olan Tyana'li Apollonius çok güzel olduğu söylenen gelini dikkatlice inceler. Apollonius sonunda gelini vampir olmakla suçlar ve hikayeye göre (daha sonra bu hikaye MS 1. yy’da Philostratus isimli bir akademisyen tarafından anlatılmıştır) gelin "vampirizm"i kabul eder. İddiaya göre Menippus ile evlenmesinin sebebi elinin altında içecek taze kan bulundurmak içinmiş.

http://www.hermetics.org/images/vampir11.gif
Vampir hikayeleri canavarların kiang shi. diye adlandırıldığı eski Çin'de de yer almaktadır. Aynı şekilde eski Hindistan ve Nepal'de de vampirlerin yaşadığı öne sürülmektedir (en azından efsanevi olarak . Mağara duvarlarındaki eski çağlara ait çizimlerde bir takım yaratıkların kan içtiği gösterilmiştir. Nepal’e ait "Ölümün Efendisi" elinde kanla dolu, kafatası şeklinde bir kadeh tutuyor ve kanla dolu bir havuzun önünde duruyor halde betimlenmiştir. Bu duvar resimlerinden bazılarının i.ö. 3000 yıllarına kadar dayanan bir geçmişi olduğuna inanılmaktadır. Rakshaslar, Vedas adı verilen eski kutsal Hindistan yazılarında tarif edilmiştir. Bu yazılarda (tahminen i.ö. 1500) Rakshaslar (yokediciler )vampirler gibi betimlenmiştir.Eski Hindistan hakkındaki bilgilere göre bir başka canavar daha vardı. Bir ağaçtan baş aşağı asılmış, yarasaya benzeyen ve kendi kanından yoksun bir canavar. Bu yaratığa 'Baital' deniliyordu.

Diğer eski Asyalılar Malezyalılar gibi "Penanggalen" adındaki bir çeşit vampire inanıyorlardı.Bu yaratık insan başına sahipti ama bütün organları dışarıdaydı. Ve diğer insanların, özellikle de küçük kurbanlarının kanını içerek yaşardı.

Tanınmış vampir yazarı Montague Summers'ın 1928'de yazılmış ve bir klasik olan "Vampir - akrabaları ve Yakınları” nda, İspanyol gezginlerin gelişinden önce vampirlerin Meksika'da yaşamış olabilecekleri söylenir. Ayrıca Arabistan'ın da vampirden haberdar olduğunu yazmıştır. Agul diye hitab edilen "Arap Geceleri Hikayeleri"nde vampir benzeri yaratıklar olduğunu yazmıştır; bu insan eti yiyen bir hortlaktır.

http://www.hermetics.org/images/master.gif
Temeli ruhlara dayalı olan Afrika inançlarında da vampir efsanesine dair işaretler vardır. Caffre kabilesi bir ölünün tekrar geri dönebileceğine ve bir canlının kanıyla yaşayabileceği inancını benimsemiştir.

Bir çok vampir hikayesinin olduğu eski Peru'da ,genç birinin kanının içilerek şeytanın müritlerinden biri olunacağına inanılırdı.

Çok eskilere dayanan ölüm korkusu, büyü, hayat veren kan gibi olgular egzotik diyarlardan ve eski çağlardan günümüze kadar gelmiştir. Bugün ise vampirlerin evrimi hala sürmektedir.

 

 

 

http://www.hermetics.org/images/dracula3.jpg
VAMPİRLER VE CEHALET ÇAĞI

 

Vampir efsanesi her zaman doğal bir fenomen olarak açıklanmıştır, diğer bir şekilde bu durum ilkel ve ilmi bilgiden yoksun insanlara açıklanamazdı. Belki de en hayret verici inanç Orta Çağ Avrupası’nda bir çok insanın ölümüne sebebiyet veren “Black Death”(Kara Ölüm) denilen hastalığın aslında vampirlerin işi olduğuna inanılmasıdır.

“Black Death” bildiğimiz kadarıyla pireler ve farelerden yayılan bir çeşit vebaydı ve 1300’lü yıllarda Avrupa nüfusunun neredeyse 1/3’ünün ölmesine neden olmuştu.O zamanın insanları nasıl olduysa bu ölümlerden bir çoğunu vampirlerin yaptığı fikrinde birleşiyorlardı. Belki de vebanın vampirlerden yayıldığını düşünmüş olabilirler. Bazı durumlarda ise ölen bir akrabanın geri dönüp bir kurban aldığına inanılırdı (aslında vebadan ölen bir kurban). Bir diğer şekilde ölü bir düşmanın vampire dönüşmüş halde geri dönüp birilerini öldürebileceğine de inanılırdı. Bu yüzden bir çok mezar kazılmış ve vampir olduğundan şüphelenilen insanların vücutları tekrar öldürülmek üzere çıkarılmıştır.

Vampirlerin mezarlarını belirlemek için bir takım ahmakça metotlar kullanılıyordu. Örneğin bir bakire atın üzerine çıplak yerleştirilip, mezarlığın içinden geçirildiğinde eğer at belirli bir gömüt üzerinden yürümek istemezse bu yerin bir vampirin mezarı olduğu varsayılırdı ve ölü mezardan değişik şekillerde öldürülmek üzere çıkarılırdı.

http://www.hermetics.org/images/coffin.jpg
En saçma vampir inanışları vampirleri öldürmek ve vampirizmi durdurmak için kullanılan metotları kapsar. Şunu hatırlatmak önemlidir ki, bugün bize bu denli saçma gelen inançlar nasıl bir cehaletin hüküm sürdüğü bir çağda insanların umutsuz bir şekilde batıl inançların bu denli etkisi altında kalmasına neden olmuştur!

Ölüler kimi zaman yüzleri güneye bakacak şekilde gömülürlerdi. Eğer ölü bir vampire dönüşmüşse mezarın yeri ölünün kaçma girişime tedbir olarak daha derin kazılır ve dış yüzey ters olacak şekilde yerleştirilirdi. Tahta kazıklar bazen mezarın üzerine dikilirdi .Böylelikle eğer vücut mezardan kalkmaya yeltenirse kendini kazığa saplamış olurdu. Kalpten saplanması umut edilirdi.

Cesetler bazen ölümden geri dönüşlerini zorlaştırmak için halıyla yada bir takım kumaşlarla sarmalanırdı bazen de kolları ya da bacakları halatla bağlanırdı. Ölünün dönüşünü önlemek için genellikle mezarın üzerine büyük kayalar yerleştirilirdi (Bu belki de mezar taşı yapımcılığının başlangıcı olabilir mi?!) ve şunu eklemek gerekir ki bir takım insanlar vampirlerin ölümden sonra da yaşayan bir çeşit hayalet olduklarını düşünüyorlardı. O zaman bir hayaleti mezarında tutmak için taşa mühürlemekten daha iyi bir yol olabilir miydi?!

http://www.hermetics.org/images/STAKE.jpg
Ölümden sonraki doğal bedensel çürüme süreci insanları aslında ölülerin gerçekten de vampirlere dönüştüklerine inandırmıştır. Saçın ve tırnakların uzamaya devam etmesi, yaşamın da devam ettiğinin, ölünün bedeninde gazdan dolayı meydana gelen normalden fazla şişkinlik, hala beslendiğinin göstergesi sayılıyordu. Kan bazen bedensel bozulmanın bir sonucu olarak ağza yakın bir yerde bulunuyordu bu da ölünün kan içtiğinin belirtisi olarak algılanıyordu ve genellikle cesedin soluk teni ve garip görünüşü,vampirin kana ihtiyacı olduğunun bir göstergesiydi.

Cahil insanlar vampir saldırılarının önüne geçmek ve bunları engellemek için de yine aynı şekilde batıl inançları izlediler. Bunlardan çoğunlukla en çok bilinen iki tanesi vampirleri korkutup kaçırmak için kullanılan bitkiler, “wolfsbane” (kurtboğan) ve tabii ki sarımsaktı. Ortaçağ boyunca insanlar, ölünün korkunç kokusunun – özellikle veba salgını süresince – ölüm nedeniyle bağlantılı olduğu teorisine inanıyorlardı. Ve bu ölümler bir şekilde vampirlerle ilişkilendiriliyordu. Muhtemelen ölüm kokusuna karşı, etkisini gidermek için sarımsağın güçlü kokusu kullanılıyordu. Bunun dışında sarımsak eski Romalılarda dahil olmak üzere çağlar boyu ilaç tedavisinde kullanılan bir bitki olmuştur. Çok ciddi olmasa da modern bilim bile sarımsağın bazı durumlarda insan sağlığında önemli yeri olduğuna inanmaktadır.

İnsanlar vampirlere dair inançlarını meraklı bir şekilde geliştirmişlerdir. Bazıları siyah bir kedi ya da köpeğin herhangi bir cesedin üzerinden atlamasını, ölünün vampire dönüşebileceği şeklinde yorumlarlardı. Bukovinian bilgilerine göre kül ağacından yapılmış bir kazık intihar ederek ölenlerin göğsünün arasından çakılmalıdır çünkü intihar etmenin vampirizmin nedenlerinden biri olduğu varsayılırdı. Eski İngiltere’yi de kapsayan bazı kültürlerde intihar edenlerin vampire dönüşmelerine engel olmak için, dört yolun kesiştiği yerlere (yolların haç işaretini oluşturması nedeniyle) gömülürlerdi.

http://www.hermetics.org/images/devil.jpg
Bir çok insanın vampirleri yok etmek için kendilerine has değişik metotları vardı. Bazı İslav milletleri, kül ağacından yapılmış bir kazığın vampirin göğsünden saplandığında onu öldürebileceğine inanırdı. ---- Bu bir çoğunun gözde metodudur, kalpten çakılan bir kazık. Her nasılsa bir çok farklı yerde kazıkların yapılacağı belirli ağaçlar seçilmiştir. Örneğin Silezya’da meşe ağacı bu işi görürdü, Sırbistan‘da ise alıç ağacı gerekli görülürdü.

Bunun dışında vampir olduğundan şüphelenilen ölülerin kafaları, balta ile kesilirdi. Bazen de cesetler su göletlerine atılmış yada yakılmıştır.

Bu inançların temelinde halkın genel cehaleti yatıyordu ama vampir efsanesinin en büyük trajedisi vampir söylencesine olan inancın, iyi yada kötü din kuruluşunu etkilemesiyle gerçekleşmiştir.

Orta çağ Avrupası’nda kilise, vampirlerin varlığını onaylamış ve bir inanca bağlı olmayan mitlerden alıp vampir kavramını şeytanın yaratıklarından biri olduğu yönünde değiştirmiştir. Vampir açıkça kötülüğün ve dinsizliğin bir parçası olsa bile, ölümden sonra hayat, bedenin dirilişi, maddesel değişim (ekmekle şarabın İsa peygamberin etiyle kanına dönüşmesi) gibi Hıristiyanlık öğretilerini destekleyen bir inanılabilirliğe sahipti. Ekmek ve şarap kavramı İsa’nın son yemeğine dair genel bir kavramdır ve Hıristiyanlar arasında İsa’nın kanı ve bedeninin paylaşımının bir simgesidir. Bu inancı benimsemiş ve İsa’nın kanını içen insanlar, kendi kanlarını içen şeytanlara yani vampirlere karşı daha güçlü olurlardı.

http://www.hermetics.org/images/vampire3.jpg
Orta çağ boyunca kilise vampirlere olan inancın doğruluğunu kabul etti ve vampirizmi yalnız başına sona erdirmek için gereken yetiyi kazandı.Bu durum giderek güçlenecek ve 2 yüzyıl sonra 1489’da bir dönüm noktası olan “Malleus Maleficarum”adındaki kitap ortaya çıkacaktı. Bu aslında cadıların zulmünü anlatan bir kitap olarak tasarlanmış olmasına rağmen aynı şekilde kötü kalpli vampirler içinde uygulanmış olabilir. Ne yazık ki bir çok cahil insan yazılanlar nedeniyle boş yere işkence görmüş ve hiçbir iyi neden olmadan idam edilmişti. Bu kitap İngilizce’de “The Hammer Against Witches” olarak biliniyor ve sözde şeytanla işbirliği içindekileri tanımak, zulümlerinden korunmak için yol gösteriyordu.

Tanrı bilimci olan Leo Allatius’un 200 yıl sonra bulunan yazıları, kilisenin hala vampirlere karşı olan inancını sürdürdüğünün bir kanıtıdır. Allatius kilisenin öğrencisi olarak Yunanlılardaki vampir kavramı üzerinde çalıştı. 1645’te yaptığı “On The Current Opinions Of Certain Greeks” isimli çalışmasında vampirlerin sık sık aforozun sonucu olduğu kararına vardı. Vücudun çürümemesi ve bedenin maddesel olarak dünyayı terk edemediği görüşü Yunanlılarda vampirizmin ispatıydı. Şişmiş bir vücut da aynı şekilde olası vampirizmin bir kanıtıydı. Bazı vücutlar yeteri kadar hızlı bir şekilde çürümeyebiliyordu.Bu da aslında toprağın kimyasal tipiyle ya da soğuk hava derecesiyle bağlantılıydı. Bedensel şişkinlik ise tümüyle ölünün doğal olarak ürettiği gazların bir sonucuydu. Birçok insan haksız yere vampir olmakla suçlandı. Bedenin çürümemesinin bir eksiklik olarak nitelendirilmesine karşın bu durum aynı zamanda kutsallığın ve azizliğin işaretiydi. Aralarındaki fark ise vampir olarak varsayılan bedenin tam anlamıyla bozulmamış olsa da garip, soluk ve şişkin bir şekle dönüşmesiydi .Oysa azizin kutsal bedeni neredeyse mükemmel, el değmemiş ve sanki hala yaşıyor izlenimi verirdi. Ayrıca vampirler çürümenin olmadığı süre içinde bile kutsanmış bedenlerin aksine kötü kokarlardı, sarımsağında bu kokunun üstesinden gelmek için kullanıldığını hatırlatmakta fayda var.

http://www.hermetics.org/images/drac.gif
Daha gerilere bakacak olursak ilk Hıristiyan Yunanlılarda aforoz etme yetkisi olan rahip yada piskopos, aynı şekilde günahkarın vücudunun çürümesine engel olunmak içinde izin verebilirdi. Böylelikle günahkarın ruhu cennete gitme özgürlüğünden yoksun olacak ve günahları affedilinceye kadar yeryüzünde kalacaktı. Görünüşe göre batı kilisesi de bu inancın aynı şekilde etkisi altındaydı.

10. yy’da Bremen’in başpiskoposun St. Libertius’un da buna benzer bir yetkisi vardı. Ona göre; bazı korsanları aforoz etmek için; iddiaya göre içlerinden birinin vücudunun yıllar sonra bile hala bozulmamış olduğunun tespit edilmesi gerekmekteydi. Görünüşe göre bedenin küllere dönüşmeden önce, günahları için piskopos tarafından bir bağışlanma isteğine inanılıyordu. Bu nedenle rahip, olası vampirleri aforoz etmek ya da bu kararı bozma gücüne sahipti.

Leo Allatius belki de, vampirlerin şeytanın hizmetinde olan ve geceleri av peşinde koşan yaratıklar olduğunu resmen ilan eden ilk bilgindir.

Kilisenin vampirler üzerindeki gücünün kanıtlarının (vampirleri korkutmak için kullanılan kutsal haç vb.) hepsi en azından Ortaçağ İngiltere’sinde belgelenmiştir. Newburgh’lu William adı verilen yazar M.S. 12. yy’da ölen bir adamı ele almıştır. Söylendiğine göre bu adam karısına eziyet etmek için ölümden geri dönmüştür. Bu olayın yerel halk ve rahip üzerinde oluşturduğu dehşet nedeniyle bölgenin piskoposu, ölenin geçmişte işlediği tüm günahları affetmiştir. Mezar açılmış ve gerçek yazılı bağışlama, “vampir”in vücudu üzerine yerleştirilmiştir. İnsanlar cesedin vücudunun çürümeye dair hiçbir iz taşımaması ve oldukça iyi bir durumda olması nedeniyle şaşırmışlardı – ya da tam tersi - ama neyse ki yazılı bağışlama herkesin iyiliği için bir kez daha mezarın içine yerleştirilir, bu şekilde vampir bir daha kimseyi ziyaret edemeyecektir!

http://www.hermetics.org/images/Demon11.jpg
Şunu not etmek gerekir ki, vampirleri yok etme metodu – resmi kilisede belgelendiği şekilde- köylülerin mezarda bulunan vampirlere uyguladıkları olağan metotlardan (cesedi yakma, kalbini çıkarma,kafasını kesme ya da kalbine kazık çakma vb.) daha uygar ve yasalara uygundu.

1700’lü yılların başlarında Paris’teki Sorbonne Üniversitesi, toplumsal uygulamalardan biri olan, ölünün vampire dönüşmesini engellemek için bedenin biçiminin değişmesi fikrine resmi olarak karşı çıkmıştır. Bunun ardından Sarbonne Üniversitesi belirgin bir şekilde temelinde mantıksız batıl inançların yattığı bir uygulama olan, vampir olduğu varsayılan cesetlerin şeklinin değiştirilmesi fikrine karşı koyarak radikal bir pozisyon almış oldu. Bunun dışında vampirlere inanış hakkında akıllı eleştiriler de yapılmıştır. Örneğin Fransız rahip olan Dom Augustine Calmet 1746’da “A Treatise On Apparations Spirits And Vampires a.k.a The Phantom World” – Hayaletler ,Ruhlar Ve Vampirler hakkında bilimsel bir kitap – Hayali Dünya – adında vampirlerin varlığını sorgulayacak kadar cesur bir kitap yazmıştır. Calmet o günlerde kol gezen, vampirler hakkındaki tüm söylencelere meydan okuyarak bir inancı benimseyebilmesi için ilk önce kanıta ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Calmet özellikle vampirlerin ölümden geri dönme gibi insanüstü işler yapabilmeleri konusuna şüpheyle bakmıştır. Bunun yanı sıra Avrupa’nın her tarafında, varsayılan vampir salgınının gerçekte neye dayandığı hakkında analiz ve kritikler yapmıştır.

Sonuç olarak cehalet çağları ve buna bağlı batıl inançlar, bilimsel metotların kullanıldığı akıl ve aydınlanma çağına yol vermiştir. Tıp bilimi “Black Death” gibi vebaların şeytan ve metafiziksel vampirler tarafından yayılmadığını kanıtlamaya muktedir olmuştur.

 

 

 

http://www.hermetics.org/images/MarieLaveau.jpg

Marie Laveau

 

Romantik Şeytan

New Orleans’lı 19. yy’ın ünlü Voodoo kraliçesi Marie Laveau bir keresinde kendisinin vampir olduğunu söylemişti, değildi ama 1800’lerin sonunda, New Orleans’ta tanınmış yazar Lafcadio Hearn Laveau’nun vampir olduğunu düşüncesine katılmıştı. — en azından böyle tahmin ediyordu.

Muhtemelen Hearn bir zamanlar yaşamış olan Laveau ‘un kızıyla konuşuyordu ve kızının ismi de Marie’ydi. Hem sonra Bay Hearn bir romantikti .Yunanistan’da doğmuş ve aşina olduğu Voodoo topluluğunun bulunduğu New Orleans’da gazeteci yazar olarak ün yapmıştı. Daha sonra egzotik Japonya’ya gidip evlenerek oraya yerleşmişti. Lafcadio Hearn emin olmak için vahşi tarafta yürüdü ama Marie Laveau hakkında ileri sürdüğü iddia tamamen inanılmaz değildi.

19. yy. New Orleans büyücülüğünde horoz kanının çıkarılıp içildiği söylenmiş ve aslı olmayan vahşi hikayelerle, büyü dinine inananların, çocukları kazanlar içinde pişirip yedikleri söylentisi yayılmıştır. Bunlar gerçek olmamasına rağmen bazı insanlar “Black Death” ve benzeri vebaların vampirler tarafından yayıldıklarına inandıkları gibi, büyücülük hakkındaki bu söylencelere de inanmışlardır.

http://www.hermetics.org/images/maria.jpg
Fakat büyüleyici Marie’yi vampir olarak adlandırmanın başka bir sebebi de olabilir.Yoksa ona “Vamp” mı demeliyiz ?! O hem şehvetli hem de doğaüstü güçlere sahipti ve Laveau Eski Avrupa’nın, cinsel mesaj taşıyan ve bununla beraber gece ölümden geri dönerek kan arayan vampirlerden farklı değildi.

Kraliçe Viktorya döneminde vampirlerin, bilinçaltı şehvet dürtüsü, uydurma Dracula yoluyla yüzleştirilmiş olmalı. Ama eski bilgiler,gece ziyaretlerinin amaçları çok da belirsiz olmayan iki şeytandan bahseder. Belki de onlar vampirler hakkındaki inançları desteklemişlerdir. Bu romantik şeytanlar hem erkek hem de mitolojiye göre erkeklerin rüyasına giren ve onlarla cinsel ilişki kuran dişi şeytanlardır. (incubus, succubus)

Kabusları, Freud’un bilinen ve modası geçmiş, korku ya da cinsel dürtülerin bastırılması analiziyle bağdaştırarak açıklayabiliriz.Ama Ortaçağ’da birinin yatak odasını ziyaret eden şeytan görüntüleri su götürmez şekilde incubus (erkek), succubus (dişi) ifritlerin işleriydi. Bunlar insanlara uyku sırasında saldıran yaratıklardı (bu aynı zamanda modern çağda
http://www.hermetics.org/images/vLover72.jpg
“uzaylıların adam kaçırma “ inancının da ortaya çıkmasına neden olabilir mi?).

Bu, gece ortaya çıkan şeytanlar, kurbanlarını uyku esnasında geçici olarak felç eder ve onların istemleri dışında kurbanlarıyla cinsel ilişkiye girerlerdi. Bu romantik gece yaratıkları günümüzde, baskılardan,bunalımlardan dolayı ortaya çıkan bastırılmış cinsel duygular ve din kurumu tarafından aşılanmış suçluluk duygusunun sonucu olarak açıklanmıştır — Bu en azından bir görüştür. Vampir efsanesi incubus ve succubus masallarından, kurbanlarıyla ilişkiye girmek yerine kan içmeleri dışında çok da farklı değildir. Bunun dışında gerçek bir Freudçu’nun davranış analiziyle, bu olaylar hakkında söz alabileceği şüphe götürmez.

Bazıları dişi cinlerin (succubus) aslında çok parlak olduğunu ve istediğinde kılık değiştirip bir kadın şekline bürünebildiğini, amaçlarının da yeni küçük şeytanlar yavrulamak için bir erkekle çiftleşmek olduğunu söylerler.

 

 

 

http://www.hermetics.org/images/bathoryT.jpg

Elizabeth Bathory

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KAN EMİCİ KONTES

Vampir miti,"Blood Countess" olayı gibi birkaç olağandışı bilgiden yola çıkılarak ,tarihsel bir olgu gibi gösterilebilir.

16. yy Macar Kontesi Elizabeth Bathory'nin yaptıkları ,korku hikayelerine rakip olacak cinstendi. Bazıları O'nun şeytandan daha kötü olduğunu söyleseler de ,işlediği suçlar "kötü" kavramının çok ötesindeydi.Bram Stroker, vampirler hakkındaki romanının araştırmasını yaptığı sıralarda Sabine Baring -Gould'un "The Book Of Werewolves " adlı kitabına rastladı.Bu çalışmada "Blood Countess" denilen merhametsiz bir kadının yaptıkları anlatılıyordu.Görünüşe bakılırsa bu hikaye Stroker'ın Kont Drakula'yı yaratmasında esin kaynağı olmuştur. Gerçekte Elizabeth'in kuzeni Stephan Bathory bir gün Transilvanya'da bir prens olacaktı.

Elizabeth iyi eğitim görmüş,akıllı bir kadın olmasına rağmen çok acımasız ve zalim bir kişiliğe sahipti. Anlaşılan kocasının ölümünden sonra ortaya çıkan ölüm korkusuyla ,uşaklarına ve kölelerine karşı sadist davranışlar içersine girmişti. Sonsuzluk ya da uzun hayat olmazsa bile en azından kan banyosu yaparak genç görünümlü bir ten elde etme çabasındaydı. Kocası bir asker olarak, savaşta esir düşmüş Türk askerlerine duygusuzca işkence ederdi ve Elizabeth aslında, nasıl zulmedileceği hakkında bilgileri kocasından almıştı.

http://www.hermetics.org/images/bloodCountess.jpgSöylendiğine göre Bathory, çok sayıda kadın öldürmüş ve yaptığı insanlık dışı eylemlerinde kendinden mevki olarak aşağıdaki kimseler tarafından yardım görmüştür.

Bathory, kurbanlarını dövmeyi alışkanlık haline getirdiği gibi aynı zamanda onları sakat bırakırdı. Yine söylentilere bakılırsa Castle Csejthe adlı evinin yakınlarında kurbanlarından bazılarını kışın karlı ve soğuk havasında üzerlerine buzlu su dökerek dondururdu. Bunun dışında olası yamyamlık davranışları da sergilemekteydi. İddiaya göre Bathory bir defasında, yaşayan hizmetçi bir kızın vücudundan bir çok ısırık almıştır. Blood Countess 'ın genç kalma umutları için bakire genç kızların kanıyla banyo yaptığı gibi efsanevi hikayelerde vardır. Başka bir kaynağa göre de 650 kızı öldürüp kanlarını içtiği söylenir.Yine de kesin olan tek bir şey vardır ki, o da Elizabeth Bathory gerçekten varolmuş ve şeytanca işler yapmıştır.

http://www.hermetics.org/images/bathory.gifÖlü sayısı arttığında Bathory'nin uşakları cesetleri şatonun dışına attılar. Kan içindeki ölü vücutları bulan köylüler doğal olarak onların vampirler tarafından öldürüldüğünü düşündüler dedikodular böylelikle yayılmaya başladı.

Bathory 1610 yılında, genç yaştaki kızları öldürme teşebbüslerinden sonra tutuklandı. Büyücülükle ilgisi olduğu iddiası tutuklama nedeni olarak gösteriliyordu. Söylentilere göre, kurbanların cesetleri kanlar içinde şatosunda bulunmuştu.1611 yılında yapılan 2 duruşmada Bathory'nin işlediği suçlar hakkında tek ve gerçek ifadesi alındı.Kendisi bizzat mahkemede ortaya çıkmadığı halde ,uşakları orda bulunuyordu. Mahkemenin ardından Kontes'in sadık uşakları yetkililer tarafından öldürüldü ve Elizabeth, Karpatya dağlarında bulunan şatosundaki yatak odasına ,ölümünden yıllar sonrasına değin hapsedildi. O'nun hakkında anlatılan efsaneler hala devam etmektedir. Bugün bile bazı insanlar Bathory'nin hayaletinin ,anavatanı olan Karpatya'da geceleri etrafta dolaşarak kan aradığını söylerler.

Elizabeth Bathory'nin hikayesi bize, vampir efsanelerinin, akli dengesi bozuk bir katilin gerçek hayatta yaptıklarının yanlış yorumlanmasıyla ne kadar fazla desteklenebileceğini ve cahil insanların inançlarını nasıl beslediklerini göstermektedir.

 

DRAKULA

 

http://www.hermetics.org/images/stoker.jpg

Bram Stoker

 

Bram Stoker'ın anıtsal eserinin yanı sıra,19.yy.'da vampirler hakkında yazılmış başka eserlerde vardır.1819 yılında Dr. John Polidori "Vampyre"'indeki kahraman/suçlu vampir Lord Ruthven karakterini ünlü şair Lord Byron'un etkisi altında kalarak yaratmıştır. Polidori, temelinde Lord Byron'dan aldığı önerilerle bir vampirin ürkütücü hikayesini ortaya çıkarttı. Bazı insanlar bu hikayeyi aslında Lord Byron'un yazdığını düşünseler de, durum böyle değildir. Hikayenin yazarı Polidori'dir. Mary Shelley'in yazdığı "Frankenstein"adlı eseri ise,o dönemin rekabet halindeki aynı tür vampir hikayelerinin dışında yer almaktadır.

Daha sonra 1872'de Stoker'ın İrlandalı bi yurttaşı olan Joseph Sheridan Le Fanu tarafından "Carmilla" yazılmıştır. Bu eserin Stoker'ın çalışmasını etkilediğine şüphe yoktur.Yine de La Fanu'nun eserindeki vampir dişiydi. Biraz daha geriye bakacak olursak 1847'de yazılmış "Varney The Vampyre" adındaki esere rastlarız. Döneminde popüler bir korku hikayesi olmasına rağmen,kalitesi tartışılır.

Yazılmış bütün hikayeler arasında Bram Stoker'ın "Drakula"sı en iyi vampir hikayesidir. Bir yüzyıldan daha fazla zaman sonra bugün bile 1897'de yarattığı Drakula en çok bilinen vampir imajıdır. Yine de aslında 2 Drakula vardı. Biri Stoker'ın uydurma yaratığı,diğeri ise gerçekte yaşamış olandı. Gerçek olan Vlad Tepeş, kazıklı Vlad ya da şeytan anlamına gelen Drakul olarak biliniyordu. Aynı zamanda O'na "Drakul'un oğlu"anlamına gelen Drakula da deniliyordu.

 

http://www.hermetics.org/images/Vlad.jpg

Vlad Drakula

 

Vlad Drakula 15.yy'da yaşamış gerçek bir Romanya prensiydi. Ordusunu Türklere karşı kışkırtmakla ünlüydü. Romanya'da bugün bile O'na bir kahraman gözüyle bakılmaktadır.(Örneğin Romanya ordusu, modern bir saldırı helikopterine AHO1-RO Drakula ismini vererek O'nu onurlandırmışlardır.) Kahraman olmasının yanı sıra Vlad bir seri katil ve en favori öldürme şekli kazığa geçirmek olan canavar ruhlu bir adamdı.Bu bir çeşit çarmıha germe işlemiydi,ama kurban çarmıha asılmak yerine uzun,sivri bir sırıkla alttan kazığa geçiriliyordu. Diğer bir şekilde söyleyecek olursak kazık vücudu dikey bir şakilde geçerdi. Daha sonra bu bir orman dolusu vücut,onları seyretmekten ve kulak tırmalayıcı seslerini dinlemekten zevk alan Vlad Drakula için sergilenirdi. İddiaya göre Vlad bir keresinde 20.000 Türkü bu şekilde öldürüp düşmanlarını korkutup uzak tutmak için kazığa geçirilmiş tüm bedenleri bostan korkulukları gibi sıra sıra dizmişti. Vlad caniliğini sadece kurbanlarını kazığa geçirmekle sınırlandırmıyor aynı zamanda onları pişirip doğramaktan da zevk alıyordu.

Vlad Drakula gerçek bir vampir olmadığı gibi yine de modern vampir hakkında en inanılabilir tanıma sahipti. Vlad Drakula yemeklerinde kurbanlarının kanlarını çorba gibi ekmeğini batırıp içerdi.Bu söylenti 1463'te bulunan en kurallara uygun ve dürüstçe hazılanmış belgelerden biri olan "The Story of a Bloodthirsty Madman called Dracula of Wallachia"ile uygunluk göstermektedir. Yani Vlad'ın insan kanı içmekten gerçekten zevk alıyor olması oldukça mümkündü.

 

http://www.hermetics.org/images/impaler.jpg

Kazıklı Voyvoda (Vlad)

 

Vlad Drakula'nın etkisi altında kalan, Bran Stoker'ın yarattığı vampir daha esaslıydı ve oldukça açık bir şekilde bilinen film versiyonlardaki kötü karakterden çok daha çirkindi. ---1922'de yapılan Alman filmi Nosferatu'da Stoker'ın tam olarak istediği gibi betimlenmiş olduğu söylense bile--- Şunu hatırlatmak gerekir ki;efsaneye uygun olarak vampirler esasen çirkin,kokulu,çürümeyen cesetlerdi. Stoker ve 1922 filmi Nosferatu,modern,nazik ve kibar versiyonlarından çok farklı olarak grotesk bir vampir geleneğini izlemişlerdir.

Paranormal dünyada, vampirlerin geceleri dolaşması ve gündüzleri de mezarlarında kalması, astral projeksiyon fenomenlerinden biri olabilir. Bunu a fiziksel bedenden ayrılan ruhun astral uçuşa geçmesi ve üç boyutlu maddesel dünyadan ayrılması olarak açıklayabiliriz. Astral beden fiziksel bedenden ayrılarak –inançlara göre- beden dışı tecrübelerle seyahat eder. Eski dini inançlarda yoğun olarak bahsi geçen bu tecrübe vampirlerin kan ararken kullandıkları bir yöntem olarak algılanmaktadır.

 

Bunlara ilaveten, vampirizm de geçen kimi psiko cinayetlerin işlenmesinde modern tıpta açıklanan bazı bilimsel temellerin sonuçları görülmektedir. Bu açıklamalar 1990 yılında Daniel C. Scavone’un kabataslak üzerinden geçerek yazdığı “Vampires” kitabında yazdığı senaryolarla bağlantılıdır.

 

http://www.hermetics.org/images/nosferatu.jpg Son yıllarda bazı yazarlar, geçmiş zamanda vampir olduğu iddia edilen insanların aslında medikal hastalıklarının pençesinde oldukları teorisini öne sürmüşlerdir. Bunlardan bir tanesi de günümüzde ‘porfiri’ olarak anılan hastalıktır. Bu hastalıkta kırmızı kan hücrelerinin (alyuvar) yeteri kadar üretilememesi söz konusudur ve bu belirti karanlık çağlarda bilgisiz insanlar tarafından vampirizm vakaları için çıkardıkları bir sonuçtu. Söylemek burada gereksiz olsa bile hala bir çok inananının bulunduğunu farz edersek o insanlar aslında vampir değillerdi. Porfiri teorisini açıklamamızın sebebi sadece şu anki vampirlere inananların irrasyonel inançlarının ne olduğunu göstermek içindir.

 

http://www.hermetics.org/images/lagusi.jpg Bir başka hastalık çeşidi olan ve yine vampir vakalarında insanların şüphesini uyandıran günümüzde kansızlık hastalığı olarak bilinen anemidir. Kandaki alyuvarların sayıca azalması ya da yetersiz hemoglobin(demir elementi içeren ve oksijeni taşıyan) içermesiyle ortaya çıkan bir hastalık olan aneminin belirtilerinden biri derinin soluklaşması ve soluk darlığıdır ki bu da vampirizmin kesin işaretleri sayılırdı.

 

Katelepsi ise vampirizm vakalarında yapılan hatalarda görülen bir başka hastalık türüdür. Bu hastalıkta hasta kendiliğinden hareket etme yeteneğini yitirerek bir kez aldığı duruşu değiştirememesi ve bazen tam olarak edilgen duruma gelmesidir. İlginç olan hastanın, normal bir insanın rahatsız olacağı konumlarda hareketsiz olarak uzun süre kol ve bacaklarını tutabilmesidir. Bu da tarihte bazı insanların nasıl diri diri gömüldüğüne ilişkin bir neden sayılabilir. Duyma ve görme yeteneğine sahip olan çevresindeki olanları algılayabilir ve bilinci yerindedir. Kaslarını hareket ettiremediği için yardım çağrısı yapması imkansızdır. Bu psikomotor hastalık vampirizm ile ilgili yaratılan kafa karışıklığına ve insanların vaktinden önce kefen giymesine dair ciddi bir analiz ve hayal gücü üretmemize yardımcı olacaktır. Ortaçağ Karanlığında bu tür belirtiler gösteren insanlardan korkan halk onların vampir olduğunu ve derhal gömülmesini talep etmiştir.

 

http://www.hermetics.org/images/carmillal.jpg Bu hastalıklar gibi bir çok başka kan hastalıkları ya da fiziksel veya mental rahatsızlık gösteren insanlar vampir veya şeytan özelliklerine sahip oldukları için yargılandılar. Derisi bozulan veya gitgide çirkinleşenlerin de ilkel insanlar tarafından vampir olduklarına inanılırdı.

 

Burada psikolojik faktörlerde büyük rol oynamaktadır. Eğer kitlesel olarak bir vampir inancı var ise, onlar bunun gerçek olduğunu düşünmeleri normaldi ve bilim dışı inançların etkisinde olan bir kitleden nasıl gizemli veya doğal fenomenleri açıklanması beklenebilir ki? Vampir inancı da bu şekilde açıklanamayan şeylerin dayatıldığı bir kültür olarak günümüze kadar gelmiştir. Cehalet ve korkunun, hurafelerin kuvvetlendirilmesinde ve yayılmasında çok önemli katkısı olmuştur. Ve günümüzde ya da gelecekte olan olaylarında önümüze bakmak için, insan ruhsal yapısı değişmedikçe vampirizm olgusundaki meydana gelen sonuçların başka varyasyonlarının üretilmesinin an meselesi olduğunun aşikar olduğunu söylemek gerekir

 

ALINTI

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Vampir inanışı dünyanın çeşitli mitoloji ve kültürlerinde yer alan bir inanıştır.Bulunan tüm arkeolojik ve etnografik buluntular bunu göstermektedir.Mesela Sikkim'de,eski bir Tibet manastırı'nın duvarlarında,ikibin beşyüz yıl evvel yapılmış duvar resimlerinde,kan emen,sivri dişli,vampiri andıran yaratıklar tasvir edilmiştir.Tibet Lamaizm inancın'da,Varja rahipleri kan emen,sivri dişli,köpek dişlerinden kan damlayan kişiler olarak resmedilmişlerdir.Tarih öncesi bir Asur çömleğinde,kafası kopuk bir vampir ile sevişen bir adam resmi bulunmuştur.İlk yazılı destan olan Gılgamış'ta vampir(Utnapiştim) temasına rastlarız.Hint dilinin ilk yazılı kaynaklarını oluşturan"Atharva Veda"nın bir bölümünün adı"Baital Paischisi" yani "Vampir Öyküleri"dir.(Baital=Sanksritçe Vampir).

Vampir inanışının kaynağı ise hep tartışılmıştır.Genelde yaygın kanı vampir inanışının batı kaynaklı olduğunu söylesede,aslında doğu kaynaklıdır.Zira yapılan araştırmalar şunu göstermiştirki,vampir efsaneleri,Avrupa'ya,Moğol istilasından kaçıp Anadoluya sığınan ve Osmanlı Devleti tarafından Balkanlara yerleşitilen Rumeli Trükleri tarafından yayılmıştır.Netekim vampir efsanelerinin ilk yazıldığı tarihlerle,Avrupa'ya Türk İskan'ı aynı tarihe rastlar.Yani bu inanç Asya'dan alınmış ve İran,Anadolu,Rumeli,Bulkgaristan,Romanya,Macarista n ve Almanya üzerinden tüm Avrupa'ya yayılmıştır.Hatta Türklerin,Avrupa'ya ilk gelişindende önce,Asya üzerinden Avrupa'ya gelen Keltlerin inandığı,Gal ulusunun"dragdul",İrlandalılar'ın"deargdull" denen kan içici canavar efsanesi buna örnektir.

Yarasa Efsanelerinin Vampir İnancı İle İlişkisi

Aslında vampirlerin yarasalarla bir alaksı yoktur.Efsanelerde bunu gösterir.Bu yeni çıkmış ve Amerikan ve Avrupa edebiyatı ve sinemasıyla yaratılımış bir şeydir.

Böyle hikayeler var isede yeni çıkmıştır.

Asya ve Avrupa'da yaşayan yarasalar genelde ufak ve böcek yiyen türden yarasalardır.Kan emmezler.Ama kan içenleride vardırki bunlar Güney Amerika'da yaşarlar.Bu acaip hayvan hem ilk karşılarına çıktığı Avrupalıların inançlarını,hemde onlardan evvel Maya ve Azteklerin inançlarını büyük ölçüde etkilemiştir.Mesela Mayalar kan emen vampir tanrılara inanmış,Güneş ayinlerinde kurbanlarının kanlarını içen Aztekler Yarasa tanrılara tapınmış ve yarasa Azteklerin totemi olmuştur.Bunun dışında başka ilkellerde özellikle Afrika ve tropikal bölgedekiler'de bu tip inançlar geliştirmiş,ölen düşmanın kanın içerek ölümsüzlüğe ve sihirli güçlere sahip olunacağına inanılmıştır.Yamyamlık(fr.Cannibalisme) inancı burdan türemiştir.

Peki Avrupa'da hiç bulunmamış olan bu hayvanlar ve külltler(keltler hariç zira onlarda öldürdükleri düşmanları yiyerek onların gücüne kavuşacaklarına inanırlarmış)

nasıl olmuşta birden bire ortaya çıkmıştır.Bunun gene doğu ile alakası vardır uzaktanda olsa.

Şöyleki 1400'lü ve 1500'lü yıllarda Avrupa'daki siyasi boşluğu fırsat bilen Osmanlılar,gün be gün Avrupa'da ilerlemektedir.Hatta 1453'te İstanbul'u alırlar.Daha sonrada kısa sürede tüm ticaret yollarını ele geçirirler.Bunlar İpek yolu ve Baharat yoludur.Kırım ve Kafkas seferleriyle Karadeniz ticaretine,Kuzey Afrika'nın fethiylede Akdeniz ticaretine Türklerin ele geçirmesi batıyı ürkütmüş ve hristiyan Avrupa yeni ticaret yolları aramaya başlamış ve coğrafi keşifler bir diğer söylemle sömürgeleştirme seferleri başlamıştır.Eskiden kilise'nin ve din adamlarının baskısıyla ve bilgisizlik yüzünden köylerinden burnunun ucunu çıkaramayan Avrupalılar,Bizanstan kaçan Rum bilginlerin,yeni çevrilen kitapların ve matbaa'nın sayesinde bilgilenmiş,gözünü açmış ve gemilere binerek daha önce hiç gitmedikleri diyarlara gitmişler ve burdaki harikalr karşısında hayrete düşmüşler ve yeni şeyler keşfetmişlerdir.Cristof Kolomb Antilleri,Ameriko Vespuçi Amerika'yı,Balboa Büyük okyanusu,Macellan ve Del Cano dünyanın yuvarlaklığını,Vaskoda Gama Ümit Burnu'nu keşfetmiştir.Bunların içerisinde İspanyollar atak davranmış ve keşfetmekle yetinmeyerek,kanlarındaki Vizigotluktan ötürüitıpkı ataları olan Vizigotların,gemilerle Kuzey Afrika ve İspanya'yı ele geçirmeleri gibi tekrar gemilere binmişler ve Cortez'in önderliğinde Güney Amerika'yı fethetmişlerdir.Cortez ve askerlrinin burda keşfettikleri tek şey Aztek altınları değilmiş.Bununla beraber,vampir yarasalarıda keşfetmişlerdir ve hem Avrupa'nın inaçları hemde Amerika'nın ekolojik

dengeleri alt üst olmuştur.

Çünkü vampir yarasalar canlı hayvanlardan emdikleri kanla beslenirlermiş.(Günde iki yemek kaşığı kadar)Ayrıca insanlarıda ısırdıklarıda olur ve ısırdıkları hayvan veya insan olsun onlara kuduz bulaştırırlarmış.Vampir yarasalrın kan emdikleri genelde o bölgenin vahşi hayvanları olduklarından avlandıklarıda olurmuş.Bu onlar için zor bir durumuş ama açlık dürtüsüymüş söz konusu olan.Bir yandanda ekolojik denge sağlanıyor,vampir yarasalar insanlara zarar verebilecek kadar ve doğanın dengesini bozabilecek kadar fazlalaşmıyormuş.

Taki Latin Amerika'ya kurulan göçmen kolonileri zamanına kadar.

Çünkü o güne dek vahşi hayvanlardan muzdarip olan yarasalar,Avrupa'lıların getirdiği evcil kümes hayvanlarına musallat olmuşlar ve ekolojik denge bozulmuş.Böylece vampir yarasalar öyle çoğalmışlarki sonunda hem hayvanların hemde insanların başına bela olmuşlardır.Göçmenler Avrupa'ya döndüklerinde bu gerçek kan içme hikayeleriyle 1730'ların Avrupa'sı çalkalanmıştır.Rönesans ve Reform ile batıl itikadı rededen akılcı batılılar,bu kez bu olaylar karşısında şüpheye düşerken kimileri akılcılığı sürdürmüş,kimileride buna inanıp yeni efsanelerin türmemesine sebep olmuşlardır.Bunların arasınd agotik edebiyat yazarlarınıda sayabiliriz.Yani ufacık bir hareket bir anda Avrupa'nın inanç yapısını ve Amerika'nın ekolojik dengesini altüst etmiştir.O zamana dek vampir efsaneleri bir anda ortaya Rönesansın akılcılığını ve Ortaçağın dogmatikliğini bir arada tutan çelişkili bir Avrupa kültürü yaratmıştır.Bu olay günümüze dek uzamıştır.Yani sizin anlayacağınız bugün Romanya'da ölen birinin vampir sayılıp yakılması,Fransa'da bir rahibin büyücülüğü özendiriyor diye Harry Potter kitaplarını yakması,inanç ve maneviyat boşluğunu neo-paganizm yoluna saparak atalarının izinden "gerileyen" Avrupa'nın bu halinin sorumlusu Cortez ve İspanyol askerleridir!

Vampirleri Bu Denli Gerçek Kılan Nedir?

Kiliseyi ve hristiyanlığı eleştiren,filozof ve düşünür,Avrupalı ünlü aydın,Voltaire 18.Yüzyılı aydınlanmacı ortamında "Felsefe Sözlüğü"adlı eserinde demiştir ki "Vampirler en iyi kanıtlanmış batıl inançlardır."Bu vampir inancını gerçekçi hale getiren şey nedir?

Çoğu araştırmacıya göre bu inancın çıkış sebebi "Erythropoietic Porphyria" adlı bir hastalıktan ileri gelmektedir.Peki bu hastalık nasıl bir şeydirki vampir söylencelerine kaynaklık etsin?Ortaçağ'da,özellikle Doğu Avrupa'da soylu aileler arasında akraba evlilikleri yaygındı.Bu hastalık akraba evliliği sonucu oluşan genetik bir hastalıktır.Bu hastalığa yakalananların bedeni aşırı derecede porfirin salgılar.Bu madde fazla salgılanınca deride,gözlerde ve dişlerde aşırı kızarıklığa,üst dudağın yukarı doğru çekilmesine ve ışığa maruz kalındığında deri üzerinde çatlak ve kanamalara yol açan bir hastalıktır.

Eski zamanlarda bu hastlar bu yüzden gündüz dışarıya çıkmasınlar diye odalarına kilitlenirlermiş.Kaybettiği kanıda yerine koymaları için bol bolo hayvan kanı içirirlermiş.Bunlar ancak geceleri sokağa çıkabiliyordu.Hastalığın ileri süren safhalarında manik-depresif ataklara rastlanıyordu.İngiltere kralı 3.George'ta bu hastalığın muzdariplerindendi.Pek çok insan bu yüzden onun delirdiğini sanıyordu.Bunun dışında birde"hirsutizm" adıyla anılan horman eksikliği sonucu çıkan bir hastalık vardı.Buda aşırı tüylenmeye gözlerde ışığa karşı aşırı duyarlılığa sebep oluyordu.

Anlaşılan kilsenin baskısıyla ve bilgisizlikle debelenen orta çağ insanı,bu hastalıkları ve hastaları şeytanın işi sanmış ve bu durum vampir efsanelerinin,gerçek sanılmasına yol açmıştır.Cahil orta çağ insanları,hastalar ölünce korkunç yaratıklara dönüşecejklerine inanmış ve onları yerleşim birimlerinden uzak yerlere gömmüşler ve bunu yaparken kafalarını kesip,kalkmasınlar diye göğüslerine kazık saplarlarmış.Bu inanç bir Kelt ritüelidir.Ölen hastaların genelde ölmediğine inanılır,geri kurt olarak dönecekleri sanılırdı.Neden kurt?Çünkü kurt Avrupa folklarundaki ve masallarındaki en uğursuz ve korkunç hayvandır.Kırmızı Başlıklı Kız,Yedi Keçi Yavrusu,Üç Küçük Domuz masalı buna örnektir.Kültürler değiştikçe karanlık hayvanlarda değişir.Laponlara göre ren geyikleri,Afrika yerlilerinde gündüz zombi,gece leopar adam olan"wengwa"lar,Farslılar'da baykuşlar ve örümcekler (ör."Perdedari miküned der kasrı kayser ankebut,bum nevbet mizened ber tarımı afrasiyab" yani anlamı"Kayserin sarayında örümcek kapıcılık etmede,Afrasiyabın harabelerinde baykuş nöbetini tutmada" manasına gelen Farsça beyit.),Türklerde yılan ve akrep,Eski Mısr toplumunda deve v.s,Örnekler böyle çoğaltılabilir.

Bu inanışın üç büyük din'de,kan içmenin ve insan eti yemenin günah olduğu biçimiyle yansımasıda,bu inancın ne denli yaygın olduğunu ve gerçekçiliğini kanıtlar.

Türklerde Vampir İnancı,Cadı ve Hortlak

Yaygın kanı Türk inanç ve kültür tarihinde vampir inancının olmadığı yolundadır.Aslında bu inançta bizim kültürümüze girmiştir.Yukarda'da belirttiğim gibi,Keltler'den sonra,kıtaya bu inancı getiren Türklerdir.Lakin folklorumuzda vampir adıyla değil,daha çok şamanlığın etkisiyle "hortlak" ve Fars kültürünün etkisiyle "cadı,cadu veya cazu" olarak dilimize ve kültürümüze girmiştir.İkiside farklı kavramlardır ama vampirlik inancı ile ilintilidir.

Ölen bir kişinin,mezarından çıkıp dolaşmasına "hortlaklık",bunu yapana ise "hortlak" denir.İnanışa göre yaşarken kötülük edenler,başkalarının ağız tadını kaçıranlar,arabozucu ve dedikoducu,geçimsiz insanların ölünce hortlayacağına inanılır.İnanışa göre hortlak çoğunlukla yaşlı kimselerden olur.Gömüldüğü gece mezarından kalkar.Peki neden yaşlılar?Çünkü eski Türklere göre eğer insan savaşta değilde yaşlılıkta ölürse onun Gök Tanrı tarafından Uçmag'a alınmayacağına inanılmıştır.Gene inanışlara göre hortlak gece mezardan kalkan,sırtında kefenle ortalıkta dolaşan bir yaşayan ölü'dür.Bunlar kızdıkları kimselere sataşırlar,hızlı koşarlar,ata binebilirler,silah kullanabilirler,insana kızabilirler,istediklerini döverler,sevdiklerini kaçırırlar,ev basarlar,yol keserler,sözün kısası tıpkı efsanelerde geçen vampirler gibidirler.İnanışa göre,mezarlık yakınlarından geçerken dua okumak hortlağın nsakdırısından korunmak için etkili bir yoldur.Söylentiler hortlakların genelde çirkin ve ürkütücü olduğunu,sırtında kefen yada tabut taşıdığını söyler.Anadolu halk inançlarına göre bir kimsenin hortlaması uğursuz bir olaydır.Hortlayan kişinin ahiretten kovulduğuna inanılır.Hortlaklar dişide olur,erkekte.Kimi hortlaklar"hayvan"kılığında gezer,çoklukla ıssız kalmış evlerde,tekin olmayan yerlerde,mezarlıklarda bulunurlar.Görüldüğü üzere vampir inancı ile hortlak inancı arasında pek çok benzerlik vardır.Birde gene bu inaçla ilintili cadı inancı vardır.

Cadı genellikle insanlar arasına dargınlık,kırgınlık sokan,eli günü bir birine düşüren,ortalık karıştırıcı,ara bozucu,boş boğaz kötü bir varlıktır Anadolu halk inanışlarına göre.Cinlerle,perilerle konuşabilir.Gizli nesnelerin yerini bilir.Korkulu ürpertili yerlerde gezer.Geceleri evlere girerek küçük çocukları kaçırır.Genç sevgililerin işine engel olur.

Hortlak ve Cadı farklı şeylerdir.Hortlak,öldükten sonra,tabutuyla ve kafeniyle mezardan çıkaniarada bir yer yüzünde dolanan kimsedir.Cadı ise yer yüzünde yaşayan,kılık değişitren yaşlı kadındır.Kötü cinlerin yaşadığı dağlarda,kırlarda,ormanlarda,su kıyılarında,göllerde,ev yıkıntılarında,dolaşır,Çocukları hastalar.KAdınları doğum yaparken öldürür.Cadı'nın elinde bir değnek vardır.Beli kambur,yüzü kırışıklarla dolu iğrenç bir koca karıdır.Gözleri oyuktur amam ışıl ışıldır.

Anadolu inançlarında böyle iken Avrupa'da bambaşkadır cadı.Ortaçağ Avrupasında çok yaygın bir inanıştır.Papa 11.İnnocent,Avrupa'daki cadı olaylarını inceletmek üzere bir kurul oluşturmuştur.Bu kurulun hazırladığı rapor,15.yüzyılın inanç tarihi açısından çok önemli bir belge sayılır."Cadı Tokmağı"(lat.Malleus Maleficarum,1487) adlı bu rapora göre,aşırı cinsel istek duyan kimi yaşlı kadınların geceleri cadılık yaptığı yazılmıştır.Ayrıca bu yaşlı kadınların insanlar arasında yaşadıkları ve geceleride cadılık yani yaşayan ölülük ettiği de bu raporda yazılmıştır.Cadılar hep büyücülerle karıştırılsada kelime yanlış kullanılmıştır ama aslında cadı inancı vampir inancının bir uzantısıdır.Hristiyanlık tarihinde büyücü avları gibi cadı avlarıda ünlüydü.Hatta Avrupa'da bulunan engizisyon kayıtlarına göre cadılıkla suçlananlar büyücülükle suçlananlardan fazladır.Cadı sayılıp yakılanların sayısı milyonu aşmıştır.Hatta bir seferinde İspanya'da kadın,çocuk karışık otuz bin kişi yakılmıştır!

Hristiyanlıkta bir insanın cadı olup olmadığını anlamak için ilginç metodlar uygulanmıştır.Mesela cadı olduğuna inanılan kişiler vaftiz suyuna atılır,batanların masum,batmayanların ise vaftiz suyunun onları kabul etmediği gerekçesi ile cadı sayıp yakarlarmış.Suyun kaldırma kuvvetinden haliyle bihaber olan papazlar yüznden bu yöntemle pek çok masum ölmüştür.Cadı inancı ilk insandan günümüze dek süregelmiş bir inançtır.Mağara duvarlarında bulunan ilk cadı resimlerinin,milattan önce 30.000 yıllarından kalmadır.Bir ölümlü'nün nasıl cadı olabileceği ise ayrı bir inanç konusu.

Anadolu inançlarına göre eğer bir ölü,karanlık bir oda'da bekletilirse yalnız başına veya üstünden kedi atlarsa,hortlayıp cadı olacağına inanılır.Yaşıyor ise insan yada köpek eti yiyerekte cadı olabilir.Cadılar inanışa göre toprak ve ceset yiyerek beslenirler.Gece mezarından çıkarak evlere girip yağ,bal,un gibi yiyecekleri birbirine karıştırır.Yatak,yorgan,şilte gibi şeyleri delik deşik edip dağıtır,insanların üzerine taş,toprak gibi şeyler atar.Cadıların bazı olağanüstü güçleri vardır.Bu güçlerini kullanarak insanlara istediğini yaptırır.Anadolu'daki Alkarısı(Albastı) inancıda bir tür cadı(vampir) inancıdır.Yozgat yöresinde ise Karakoncolos yada Congoloz adlı bir tür cadıya inanılır.İnanışa göre bunlarla mücadele edilmezse giderek daha çok kötülük yapar,topuklarından kanını emerek çocukları öldürürler.Cadılarla ancak "cadıcı" denen kişiler mücadele edebilir.

Çeşitli yöntemlerle cadıları yok ettiğine inanılan kişilere cadı denir.Cadıcı denen kişiler bir anlamda "ocaklı"sayılır.Cadıları kovmak için yapılan yöntemler,büyülü sözler ve dualar babadan oğula geçer.Cadıcılar cadıları kovmak için ilginç yöntemler uygularlar.Mesela bunlardan en çok uygulananı,Türklerin henüz şamanistken Çin'deki Wudan büyücü kültüründen aldıkları ve Anadoluya kadar taşıdıkları bir yöntem olan bir kağıda gerekli duayı yazıp yakmak ve sonra küllerini çevreye üflemekibüyük parçaların gittiği yönde ana cadıların,küçük parçaların gittikleri yönde yavrularının bulubduğuna inanılır.Cadıcı sonra bu yönlere doğru uzunca bir şiş saplarmış gibi yapar ve böylece cadıları yok ettiğine inanılır.Aynı yöntem Çin'in Wudan bölgesinde uygulanır ama kılıçla.

Batı Trakya Türklerinin yaygın bir inanışına göre cadılar cumartesileri mezarlarından çıkmazlar.Bu yüzden cadıcılar o günlerde cadıların mezarı üzerinde ateş yakarak onları etkisiz hale getirirler. Gene bu yöredeki yaygın inanışa göre cadıları öldürmenin en etkili yolu mezarı açıp,cesedi çıkarıp,karnına kazık çakmak ve yüreğini kaynar suda haşlamaktır.Buda etkili olmazsa cesed tümüyle yakılır zira ateşin cadılara karşı en etkili silah olacağına inanılır.

Ünlü tarihçi Ali Rıza Seyfi'nin yazdığı "Kazıklı Voyvoda" (Drakula İstanbul'da) adlı eserde konu ile ilgili enteresan bilgiler vardır.Eser 1997 yılında,Kamer yayınları tarafından,1997 yılında,Drakula İstanbul'da adıyla ve Giovanni Scognamillo'nun önsözü ile birlikte yeniden basıldı.Ordada çeşitli bilgiler bulabilirsiniz.

Çeşitli Vampir İnançları

Bunun dışında Avrupa'da da bu tür inançlar yaygındır.Mesela özellikle Doğu Avrupa inançlarında Walpurgisnacht(30 Nisan),

St.George Günü(23 Nisan) ve St.Andrew Gecesi(30 Kasım) gibi uğursuz oldupuna inanılan zamanlarda,vampirlerin,lanetlilerin ve kötü cinlerin,insandan uzak yerlerde Şeytan için kutlama yaptıklarına inanılır.Vahşi bir şekilde öldürülenlerin veya intihar edenlerin vampir olacağına inanılır.Bu yüzden bu kişiler geldiği yeri geri bulup insanlara zarar vermesin diye yolların kesişim noktalarına,kavşaklara ve uzak mezarlıklara gömülürlermiş.Ayrıca bir çok kültürde kötü bir varlığın adını anmak onu çağırmak manasına geldiğinden dolayı genelede isimler zikredilmez.Mesela İslam inancında olan biri cin demezde "o" der.Bir Doğu Avrupa'lı vampir demez direkt.Balkan folkloründe bir vampirin kurtlara hükmettiğine inanılır.Romen folklorunda kurtadamlarla vampirler arasında bir bağlantı olduğuna inanılır.Örneğin derlerki yaşarken kurtadam olan biri öldüğü vakit vampire dönüşür.Sarımsağın vampirleriikurtadamları ve şeytanları kovacak gücü olacağına inanılır.Romen ve Macar folklorunda vampirlerin toz kütlesine dönüşebileceğine inanılır.Romen folklorüne göre vampire dönüşenlerin cesedi çürümez.Vampirlik bir anlamda yer yüzündeki cehennem gibidir.Bu cezanın çekilmesi Doğu Avrupa inanışlarına göre yedi yıl sürer.Bundan sonra vampir ya içinde doğduğu ülkenin toprağı olan bir tabuta koyularak başka yere gider yada ölür.Doğu Avrupa folkloründe bir vampiri ortadan kaldıracak çeşitli kazıkların tarifi yer almaktadır.Sert bir tahtadan mümkünse diş budak yada gül ağacından bir kazık yada kızgın demirden bir kazık bu iş için uygundur.Tam kalbe yada karın bölgesine saplanmalıdır.Balkan folklorüne göre ise başı kesildikten sonra baş,bacakların arasına konulur yada baş ve ceset haçaa bağlanarak yakılırdı.Vampir tabutundan çıkamasın diye lahitin veya mezarın üstüne yabangülü dalı konulurdu.İnanışa göre vampirler yabancılara değil tanıdıklara musallat olur.Ortaçağ'da bir yarasanın çarptığı kişinin yedi zaman içerisinde vampirin saldırısına uğtayacağıma inanılırdı.Asur inançlarındaki Nedular yani yer altı bekçileri vampir gibi azı dişleri sivri,göz bebekleri çok büyükve parlak,uzun ve keskin tırnaklı" olarak tarif edilir.İran'ın ünlü

destanı "Şehname" de Dahhak bir vampir gibi tasvir edilir ve kan içer

Alıntıdır...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...