Jump to content

Ahmed Arif ve şiirleri


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

Üstadın eklediğiniz şiirlerini inceledim ...Güzel paylasımları mısra tadında bir kez daha yineledik ...Eksik bir kaç şiiriini de ben buldum ...Her güzeliği şiir tadında ve özünde paylaşılması dileğiyle ...

 

 

 

ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSİ

 

Doğdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

Adiloş Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü...

 

 

 

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

 

 

 

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü.

 

***

 

AKŞAM ERKEN İNER

 

Akşam erken iner mahpusaneye.

Ejderha olsan kar etmez.

Ne kavgada ustalığın,

Ne de çatal yürek civan oluşun.

Kar etmez, inceden içine dolan,

Alıp götüren hasrete.

 

Akşam erken iner mahpusaneye.

İner, yedi kol demiri,

Yedi kapıya.

Birden, ağlamaklı olur bahçe.

Karşıda, duvar dibinde,

Üç dal gece sefası,

Üç kök hercai menekşe...

 

Aynı korkunç sevdadadır

Gökte bulut, dalda kaysı.

Başlar koymağa hapislik.

Karanlık can sıkıntısı...

"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,

Bense volta'dayım ranza dibinde

Ve hep olmayacak şeyler kurarım,

Gülünç, acemi, çocuksu...

 

Vurulsam kaybolsam derim,

Çırılçıplak, bir kavgada,

Erkekçe olsun isterim,

Dostluk da, düşmanlık da.

Hiçbiri olmaz halbuki,

Geçer süngüler namluya.

Başlar gece devriyesi jandarmaların...

 

Hırsla çakarım kibriti,

İlk nefeste yarılanır cıgaram,

Bir duman, kendimi öldüresiye.

Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,

Ama akşam erken iniyor mahpusaneye.

Ve dışarda delikanlı bir bahar,

Seviyorum seni,

Çıldırasıya

 

***

 

BU ZİNDAN, BU KIRGIN, BU CAN PAZARI

 

Gördüler

Yedi cihan,

İn, cin Kaf dağının ardındakiler,

Kıtlık da kıran da olsa

Gördüler analar neler doğurur

Aman aman hey...

 

Dünyalar vardır elvan,

Bir su damlasında, bir kıl ucunda,

Meyvalar vardır, meyvalar,

Ağacı, omcası yok,

Sana vurgun, sana dost.

Beride Kabil'in murdar baltası

Ve kan değirmenleri,

Kader kahpesi.

Beride borazancıları o puşt ölümün,

Hazır ırzını vermeğe

Yiğitler vuruldukça.

Timsah kısmı çünkü yavrusunu yer

Akarsu duruldukça.

Cadı, yalan hamurunu dağ - dağ yoğurur

Aman aman hey

 

Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı,

Macera değil.

Yaşamak, sade "yaşamak"

Yosun, solucan harcıdır.

Öyle açar ki murat.

Susuz, güneşsiz de kalsa, koparılsa da

Şavkı, bulut güllerinden daha bir suna,

Daha bir burcu - burcudur.

 

Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı

Macera değil

Sardığım toprağımın altın sabrıdır.

O sert, erkek hüznüdür lahza başında

Cıgara değil.

Ve sevgilim uykusunda bağrır

Aman aman hey...

 

Meltemin bir tadı, ustura ağzı

Biri, kız memesi, tılsım,

Yağmurun bir damlası süzülmüş küfür,

Bir damlası, aşk.

Senin uykuların hayın,

Düşlerin kardeş.

Duyar mısın, anlayıp sızlar mısın ki?

Gece, samanyollarında rüzgar çıkıncaya dek,

Mısralarım kardeş - kardeş çağırır

Aman Aman hey...

 

Serabın bir sonu vardır,

Ufkun, sıradağın sonu.

Uçarın, kaçarın bir sonu vardır

Senin sonun yok.

Mandaların, kavakların pazarı olur,

Senin pazarın olamaz.

Sensiz nar çatlamaz, bebek gııı demez.

Beni böyle şair, divane etmez,

Kızımın çatal göğsü.

Senin yüzün suyu hürmetinedir

Buğdalara, cevizlere yürüyen

Kara toprağın ak südü...

 

Bir bilsen kimlere tasa, kedersin,

Anlar mısın, şaşırıp ağlar mısın ki?

Bir bilsen kardeşlerim ne can çocuklar

Ve bilsen nasıl vurur beni bu duvar.

Akşam - akşam, kara sevdam ağarır

Aman, aman hey...[/color]

 

***

 

 

DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR VE ADILOŞ BEBE

 

1.

 

Varamaz elim

Ayvasına, narına can dayanamazken,

Kırar boynumu yürürüm.

Kurdun, kuşun bileceği hal değil,

Sormayın hiç

Laaaaal...

Kara ferman çıkadursun yollara,

Yarin bahçesi tarumar,

Kan eder perçem

 

Olancası bir tutam can,

Kadasına, belasına sunduğum,

Ben öleydim loooy...

Elim boş,

Ayağım pusu.

Bir ben bileceğim oysa

Ne afat sevdim.

Bir de ağzı var dili yok

Diyarbekir Kalesi...

 

2.

 

Açar,

Kan kırmızı yediverenler

Ve kar yağar bir yandan,

Savrulur Karacadağ,

Savrulur zozan...

Bak, bıyığım buz tuttu,

Üşüyorum da

Zemheri de uzadıkça uzadı,

Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,

Seni, Diyarbekir gibi,

Nelere, nelere baskın gelmez ki

Seni düşünmenin tadı...

 

3.

 

Hamravat suyu dondu,

Diclede dört parmak buz,

Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa,

Çayı kardan demliyoruz.

Anam sır gibi saklar siyatiğini,

"Yel" der, "Baharın geçer".

Bacım, ikicanlı, ağır,

Güzel kızdır, bilirsin.

İlki bu, bir yandan saklı utanır

Ve bir yandan korkar

Ölürüm deyi.

Bir can daha çoğalacağız bu kış.

Bebeğim, neremde saklayım seni?

Hoş gelir,

Safa gelir,

Ahmet Arif'in yeğeni...

 

4.

 

Doğdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

Adiloş Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü...

 

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

 

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü.

 

 

***

 

KARA

 

Çarpmış,

Paramparça etmiş,

Kara sütü, kara sevdayla seni...

Ve kara memelerinde dişlerin asi,

Karadır, upuzun yattığın gece,

Felek, ah ettirir, boynun kıl-ince...

Cihanlar, çocuklar, kuşlar içinde

Sızlar bir yerlerin

Adsız ve kayıp

Sızlar, usul-usul, dargın

Ve kan tadında bir konca,

Damıtır kendini mısralarınca...

 

De be aslan karam,

De yiğit karam,

Hangi kalemin yazısı,

Zorlu yazısı,

Belanda?

 

Anadan doğma nişan mı,

Sütlü barut damgası mı,

Bir gece parçası mı kaburgandaki?

Kız kakülü, ne hal eylermiş teni,

Ellerin, deli hoyrat,

Ellerin, susuz, yangın.

Ellerin ooooy alarga...

 

De be aslan karam,

De yiğit karam,

Hangi güzelin diş yeri,

Mavi diş yeri,

Sevdanda?

 

Vurmuş,

Demirlerin çapraz gölgesi,

Alnın galip ve serin.

Künyen çizileli kaç yıldız uçtu,

Kaç ayva sarardı, kaç kız sevişti,

Gelmemiş, kimselerin...

 

De be aslan karam,

De yiğit karam,

Hangi zehirin meltemi,

Saran meltemi,

Hülyanda?

 

Hakikatlı dostun muydu,

Can koyduğun ustan mıydı,

Bir uyumaz hasmın mıydı,

"Ooooof" de bunlar olsun muydu?

 

De be aslan karam,

De yiğit karam,

Hangi kahpenin hançeri,

Saklı hançeri,

Yaranda?

 

***

 

MERHABA

 

Gün açar,

Karın verir yağmurlu toprak.

İncesu Deresi, merhaba.

Saçakta serçeler daha çılgındır,

Bulutlarda kartal,

Daha çalımlı.

Koparır göğsünden bir düğme daha,

Tezkere bekliyen biri.

İncesu Deresi, merhaba.

 

Genç bayraklar vardır,

Barış düşünür,

Kuyularda işçi mavilikleri.

Ben hepsini düşünürüm,

Yirmidört saat

Ve seni düşünürüm,

Karanlık, hırslı...

Seni, cihanların aziz meyvası

İlan-ı aşk makamından bir mısra,

Yeşerip, kımıldar içimde,

Düşer aklıma gözlerin...

 

Oysa murad alamam.

Oysa akdan-karadan

Bilirim, payım bu kadar...

Unutmuş gülmeyi gözbebeklerim.

Unutmuş dudaklarım öpmeyi.

İncesu Deresi, merhaba...

 

***

 

NUR DA AĞLAR

 

Gözlerinin pınarında

Bir bulut,

Boşandı boşanacak

Nerdeyse.

Aklımdan geçenleri

Okuyorsun su gibi.

Dünya gördü

Bizi boğazladılar...

 

Tutma gözyaşlarını

Onur da ağlar...

Bırak yıkansın gökyüzü,

Lacivert, yeşil, altın

Işıkları günbatımın.

İşte şafaktayız gene

Çırılçıplak

Ve mavi.

İşte sanki dağ yeli

Ve işte sanki meltem...

 

Kimse toz konduramaz

Kesip attığımız tırnağa bile.

Sen en güzel kızısın

Bütün galaksilerin

Bense tözüyüm artık

Akkor tözüyüm

Prometheus'u yakan

Kara sevdanın...

 

Ne alnımızda bir ayıp

Ne koltuk altında

Saklı haçımız

Biz bu halkı sevdik

Ve bu ülkeyi.

İşte bağışlanmaz

Korkunç suçumuz..

 

***

 

ÖYLE YIKMA

 

öyle yıkma kendini

öyle mahsun, öyle garip...

nerede olursan ol

içerde, dışarda, derste, sırada,

yürü üstüne üstüne

tükür yüzüne celladın

fırsatçının, fesatçının, hayının...

dayan kitap ile

dayan iş ile

tırnak ile, diş ile

umut ile, sevda ile, düş ile

dayan rüsva etme beni!

 

***

 

RUSTEMO

 

Modan yaylasına eşkin almadan

Maktela üzerinde sağımız

Karbeyaz Çermik Dağları

Solumuz kan kırmızısı Fırat'tır

Dört mevsim yeşildir orman

Ve toprak çetin

Baharları aşiretler iner Dersim üstünden

Sürü otlatır.

Odunda

Kömürde

Pamukta

Gönlü bir akarsu gibi alıp götüren

Irzdan ve ekmekten yana

Bir kara sevdadır

Yeşil murattır

Ve bundan ötürü tutmuş dağları

Ve almış yürümüş sulardan öte

Kıl çadırlarda maceramız

Yasak bundan böyle zulüm;

Ve öşür

Ve haraç

Ve angarya

Ve katil

Ve şirkat

Ve talan

Ve küfür kıza kısrağa

Yasaktır, emreder Dağlar Paşası

Elinde, affetmez Fransız üçlüsü...

 

Gayrı malumunuz olsun halım

Hayrola encam

Malum ola

Ayan beyan

Dosta ve düşmana serencam

 

Önce şeyhülislam fetva buyurur

Katlim dört mezhepte vacip görülür

Sonra saray ferman eyler

Ve kaltak vurulur ordugahlarda

Dar vakit yetiştin tatar ağası

Bir elimde kana batmış hamaylim

Bir elim derman eyler

Dostooo

Buncasına kavga demezem

Kızanlar idman eyler

Hele sarılmasın dört bir yanımız

Tamam cümle dağlar mevzi almıştır

Ve yatmış pusuya patikalar

 

Salavat getirir dağ dağ taburlar

Narlı bahçe üzre kanlı bir akşam

Gelen elçi değil

Azrail olsun

Anam avradım olsun kaçarsam.

 

***

 

ŞİİR -1

 

Ve güneş yasak

Duvarlar vardır

Ve korkunçtur yalnızlığı ranzaların

Sen yatağında yanüstü düşmüşsün

Dudaklarında dost cıgaran

Kaysılar belki bu gece çiçek açacaktır

Çalmış kışlaların yat boruları

Kalmışsın en güzel kavgaların haricinde

Kalbin, Zonguldak'ta çökmüş bir kuyu

Kafan, sokak çarpışmasıdır Çin'de

 

***

 

ŞİİR-2

 

Bir mavi gül bahçesi yorganım

Uyku saçlarımın meçhul şarkısı

Sonra yastığımda ilk gölgen kızlık

Ve ilk unutuluş hürriyet raksı

 

Yumuşaklığında köpükten öpüşlerin

Mukaddes günahlar cenneti oda

Dikişsiz beyazlığında tüllerin

Bir ay süzülecek buluta

 

Ve bir mavi şarap gözlerindeki

Musiki gölgelerinde yorgun

Sen hep öylesine güzel sevdalım

Ben sana Alahsızcasına vurgun

 

***

 

TOGLİATTİ

 

Palmiro, Palmiro şanlı işçi

Sıcak yaralarındaki barut kokusu

kesik, anaların sütü

Ve kaçmıştır bebelerin uykusu

Koku katedrallerinde yarımadanın

Gün görmüş meydanları Roma'nın

Bizimledir

Mavi mavi eser deniz meltemi

Sicilya'nın güneşli kalçaları

Bizimle kartpostal dalgınlığında Napoli bahçeleri

Bizden yanadır hava

Bizden yanadır su

Bizden yanadır Sinyor de Gasperi'nin

Ve bütün sinyorların korkusu

Ürkmüştür manastır fareleri.

 

***

 

YALNIZ DEĞİLİZ

 

Bir ufka vardık ki artık

Yalnız değiliz sevgilim.

Gerçi gece uzun,

Gece karanlık

Ama bütün korkulardan uzak.

Bir sevdadır böylesine yaşamak,

Tek başına

Ölüme bir soluk kala,

Tek başına

Zindanda yatarken bile,

Asla yalnız kalmamak.

 

Şafakları ben balığa çıkarım

Akan akmayan sularda

Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden

Bir bahar akşamı dünyada.

Ben dört duvar arasında değilim

Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,

Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.

 

Zehirli kör yılanları

Ve sıtmasıyla

Gün yirmidört saat insan avında

Karacadağda çeltikler.

Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi

- Ayak bileklerinde bir dizi boncuk,

Sol omzunda nazarlık,

Dağ başında unutulmuş üşümüş,

Minicik bir aşiret kızının -

Damla-damla, berrak olur pirinci.

Kamyonlarla, katır kervanlarıyla

Beyler sofrasına gider...

 

Çukurovam,

Kundağımız, kefen bezimiz

Kanı esmer, yüzü ak.

Sıcağında sabır taşları çatlar,

Çatlamaz ırgadın yüreği.

Dilerse buluttan ak,

Köpükten yumuşak verir pamuğu.

Külhan, kavgacıdır delikanlısı,

Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun

En çok Çukurovalılar mahpustur,

Dostuna yarasını gösterir gibi,

Bir salkım söğüde su verir gibi,

Öyle içten

Öyle derin,

Türkü söylemek, küfretmek,

Çukurova yiğidine mahsustur...

 

Tütünü bilir misin?

"Kız saçı" demiş zeybekler,

Su içmez her damardan,

Yerini kolay beğenmez,

Üşür

Naz eder,

Darılır

Iki parmak arasında kıyılmış,

Bir parçası var kalbimin

İncecik, ak kağıtlara sarılır,

Dar vakit yanar da verir kendini.

Dostun susan dudağına...

 

Sokaklardan,

Kıyılardan,

Gök mavisinden,

Ekmeğinden,

Canevinden ayrı düşmeye

Yani bütün hasretlerin kahrına

Ve zehrine çaresiz kalmaların,

İlk nefesi Hızır gibi yetişir

Cibalide sarılan cıgaranın...

 

Tütün işçileri yoksul,

Tütün işçileri yorgun,

Ama yiğit

Pırıl - pırıl namuslu.

Namı gitmiş deryaların ardına

Vatanımın bir umudu..

 

***

 

VAY KURBAN

 

Dağlarının, dağlarının ardı,

Nazlıdır.

Uçurum kıyısında incecik bir yol

Gider dolana dolana,

Bir hastan vardır, umutsuz,

Belki Ayşe, belki Elif

Endamı kuytuda başak,

Memesinin, memesinin altında,

Bir sancı,

Bir hayın bıçak...

 

Ölüm bu,

Fukara ölümü

Geldim, geliyorum demez.

Ya bir kuşluk vakti, ya akşamüstü,

Ya da seher, mahmurlukta,

Bakarsın, olmuş olacak.

Bir hastan vardır umutsuz,

Hayreti uykularda,

Hayreti soğuk sularda.

Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,

İki mavi, kocaman korku çiçeği,

Açar, derin kuyularda...

 

Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.

Hiç akıl edip de düşünen var mı?

Gün kimin hesabına tutar akşamı,

Rahmetinden kim demlenir bulutun,

Hayırlı evlat makina

Nasıl canavar kesilir.

Kurdun, karıncanın rızkını veren

Toprak nasıl ayartılır,

Yüz vermez topal öküze,

Ve almaz koynuna kara sabanı.

 

Sepetçioğlu'm bir kömür işçişidir,

Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif

Mal, haraç-mezattır,

Can, pazar-pazar.

Kırmızı, ak ve esmer,

Yumuşak ve sert buğdayları

Yaratan ellerin sahibidir bu,

Kör boğaz, nafaka uğruna,

Haldan düşmüş, tebdil gezer...

 

Dağlarının, dağlarının ardı,

Nasıl anlatsam...

Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.

Çırılçıplak,

Vay kurban...

"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda."

Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile

Fedayı kabul etmektir,

Cennet yapabilmek için seni,

Yoksul ve namuslu halka.

Bu'dur ol hikayet,

Ol kara sevda.

 

Seni sevmek,

Felsefedir, kusursuz.

İmandır, korkunç sabırlı.

İpin, kurşunun rağmına,

Yürür, pervasız ve güzel.

Sıradağları devirir,

Akan suları çevirir,

Alır yetimin hakkını,

Buyurur, kitabınca...

 

Gün ola, devran döne, umut yetişe,

Dağlarının, dağlarının ardında,

Değil öyle yoksulluklar, hasretler,

Bir tek başak bile dargın kalmayacaktır,

Bir tek zeytin dalı bile yalnız...

Sıkıysa yağmasın yağmur,

Sıkıysa uykudan uyanmasın dağ.

bu yürek, ne güne vurur...

Kaçar damarlarından karanlık,

Kaçar, bir daha dönemez,

Sunar koynunda yatandan,

Hem de mutlulukla sunar

Beynimizin ışığında yeraltı.

 

Her mevsim daha genç, daha verimli,

Sunar, pırıl-pırıl, sebil,

Ömrünün en güzel aşk hasadını,

Elimizin hünerinde yeryüzü.

Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,

Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe

Şafakla doğan işgücü.

Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,

Ol kitapta böylece yazılıdır,

Ol sevda, böyledir çünkü..

 

***

 

TUTUKLU

 

Birden

Kurşun yemiş gibi susar

Gözbebeklerine karşı

Susar da

Açılıp yol verir şehir

Sade radyolarda bir gamlı hava

"Elaziz uzun çarşı"

 

Firarda gözüm yok

Namussuzum yok

Yok pişmanlık bir halim

Yaslanıp bir cigara yakmak isterim

Dumanı cevahir değer

 

Mağlup mu desem mahçup mu

Ama ikisi de değil

Ben garip sen güzel

Dünya umutlu

Öyle bir tuhafım bu akşam üstü

Sevgilim

Canavar götürür gibi

İki yanım

İki süngü.

 

 

 

 

 

...AHMED ARİF ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...