Jump to content

Vejetaryen Beslenme


mistik

Önerilen Mesajlar

1-TANIM:

 

Vejetaryen kelimesinin kökeni latince “vegetus”tan gelir. Zannedildiği gibi “vegetable”: sebze kelimesinden türememiştir. Vegetus; canlı, sağlıklı, hayat dolu anlamındadır. 1842’de oluşturulan tanımda; et, balık ve kümes hayvanlarının tüketilmediği, süt ürünleri ve yumurtanın ise tercihe bağlı olarak tüketildiği beslenme tarzına vejetaryen beslenme denilmiştir. (Encyclopedia Brittannica)

 

 

2-TARİHÇESİ:

 

Bir çoğumuza sürpriz gibi gelebilir ama, atalarımız milyonlarca yıl boyunca yarı-vejetaryen bir diyetle beslenmişlerdir. Bazı antropologlar atalarımızın yaman birer avcı olduğunu düşünseler de; son yapılan çalışmalarda bu görüş değişmiş, avcı-toplayıcı oldukları görüşü ağırlık kazanmıştır. Nitekim günümüzde hala benzer ilkel şartlarda yaşayan Avustralya aborijinleri veya Afrika'daki Kung toplulukları, yemiş, tohum, meyve ve sebze ağırlıklı beslenmekte, diyetlerinin sadece dörtte birlik kısımları hayvani gıdalardan oluşmaktadır.

 

Vejetaryenlik, Batıdaki pek çok güzel fikrin esin kaynağı olan eski Yunan'dan gelişmiştir. Pisagor tanınan en meşhur vejetaryen idi. Onun dışında Diyojen, Plato ve Epikür gibi filozoflar da vejetaryen beslenme tarzını benimsemişlerdi. Daha sonra Romalılar, her ne kadar düşmanlarını aslanlara yem yapmakla ünlüyseler de, Yunanlardan aldıkları "vejetaryen beslenme" tarzını benimsediler. O devirlerde ağırlıklı olarak etle beslenen Germen ırkı, Yunan ve Roma kültürlerince "barbar" olarak değerlendirilirdi.

 

Roma'nın düşüşü ve Hıristiyanlığın yayılışı, vejetaryenlik açısından karanlık bir dönemin başlangıcıydı. Hıristiyanların büyük bir kesimi için, hayvanların kullanılması, öldürülüp yenmesi tamamen mubah sayıldı; çünkü onların inancına göre Tanrı hayvanları, sırf insana hizmet etsinler diye yaratmıştı. Sadece bazı keşişler, insandaki hayvani tutkuları bastırmak amacıyla et yemekten kaçınılması gerektiğini düşünüyorlardı; onlar et yememekle manevi açıdan gelişeceklerine inanıyorlardı. (Et yemenin saldırganlığı artırdığı konusunda, günümüzde bazı bilimsel tezler mevcuttur.)

15. yüzyılda klasik felsefe,sanat ve bilimdeki gelişmelerden sonra Avrupa, vejetaryenliği yeniden keşfetti. Leonardo Da Vinci dönemin en ileri gelen vejetaryenlerindendi.

 

18. ve 19. yüzyıllar vejetaryen Rönesansı kabul edilebilir. Zira Darwin'in buluşları, hayvanların insanlardan temelde tamamen farklı yaratıklar olmadıklarını, sadece daha az gelişmiş olduklarını ortaya koydu. Hayvanların uzak akrabamız oldukları fikri, o dönemin diğer insani reform hareketlerinin içinde yerini aldı: Artık vejetaryenler ve hayvan hakları savunucuları, aynı anda kölelik aleyhtarlığı ve çocuk hakları konularında da birlikte mücadele etmeye başladılar. Avrupa'da vejetaryenlik üzerine ilk kitapların ortaya çıkması da bu döneme rastlar. Leo Tolstoy ve Percy Bysshe Shelley gibi yazarlar etsiz beslenme tarzının avukatlığına soyundular.

 

1800 yıllarının başında bazı Hıristiyan toplulukları da vejetaryen beslenmeyi benimseyerek, ona bazı dini anlamlar yüklemeye başladılar. Örneğin İsa'nın merhamet öğretilerinin hayvanlara karşı da uygulanması gerektiğini, Tanrıya olan görevleri yerine getirebilmek için sağlıklı olunması gerektiğini ve bu şekilde daha sağlıklı yaşayacaklarını ileri sürdüler. Böylece, dindar kişilerden oluşan bir grup, 1847'de ilk Vejetaryen Derneğini kurarak; dünya kardeşliğini sağlamak; mutlu, barışçıl ve uygar yaşamak için vejetaryen beslenmenin yaygınlaşması gerektiğini öne sürdüler. (Bu dernek "Vegetarian Society of the United Kingdom" adı altında halen faaliyetlerine devam etmektedir.)

 

20.yüzyıla gelindiğinde vejetaryen dernek sayısı arttı. George Bernard Shaw ve Mahatma Gandi gibi kişiler öncülüğünde bu beslenme tarzı yayılmaya devam etti. 1908'de kurulan ve halen faaliyette olan "Uluslararası Vejetaryen Birliği" konferanslar tertipleyerek dünyanın tüm vejetaryenlerini bir araya getirmekte ve bilgi alışverişini sağlamaktadır.

 

1960-70'li yıllarda, sosyal hareket ve evrensel bilinçlenmenin artmasıyla (diyetin sağlık üzerindeki etkisinin anlaşılması, Doğu felsefelerine karşı uyanan ilgi, insanın çevreye yaptığı zararların yarattığı endişe, barış hareketleri, baskı görenlere destek hareketleri ve mükemmel topluma kavuşma arzusu ...gibi), vejetaryenlik daha da önem kazanmaya başladı.

KAYNAK:

 

"The Origins of Modern Vegetarianism" Amato & Partridge

 

 

 

4-NEDENLERİ:

 

Vejetaryen beslenmeyi seçenler, bu tercihlerini pek çok nedene bağlarlar:

 

a-ETİK: Günümüzde ne yazık ki, aşırı et tüketimini karşılayabilmek için; birer hayvan fabrikasına dönüştürülmüş çiftliklerde; kesilecekleri ana kadar hayvanlar, bir gram doğal yem, temiz hava, toprak kokusu nedir bilmeden, gün ışığını görmeden, yaşamı boyunca hiç hareket edemeden, sıkış sıkış, berbat şartlar altında yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Yaşayan her türlü canlıya karşı saygı duyanlar, merhamet duygularının sadece insana değil hayvanlara da yöneltilmesi gerektiğini düşünenler, hayvanların da en az insanlar kadar özgür ve mutlu yaşaması gerektiğine inananlar vejetaryenliği "etik" nedenlerle seçen kişilerdir.

 

 

b-SAĞLIK: Et yemenin sağlığı tehdit eden birçok tehlikesi vardır. Bunları maddeler halinde inceleyelim:

 

1-Kanser Riski: Hayvanların bir çoğunun eti toksik kan, artık yan ürünler ve kimyasal maddelerle doludur. (Amerikan Beslenme Enstitüsü)

 

Eti için beslenen hayvanlara, çabuk büyümeleri ve hastalık kapmamaları için hormonlar, aşılar, antibiyotikler verilmekte, kimyasal besin karışımları yedirilmektedir. Otlaklar ise böcek öldürücü ve DDT benzeri kimyasallarla zehirlenmiştir. Kesilen hayvanın etinde bu zehirler konsantre olarak depolanmış vaziyettedir. Örneğin et, sebzelere oranla 13 kat fazla DDT taşımaktadır. Tüm bu zararlı maddeler pişirmeyle yok olmaz ve zamanla insan bünyesine yük olmaya başlar, özellikle de karaciğer ve böbreklere. Bu toksik maddelerin hayvanda çeşitli habis tümörlere yol açtığı da bilinmekte, ne yazık ki, kesimden sonra tümörleri ayıklanan hayvanın hastalıklı eti tüketiciye sunulabilmektedir.

 

Ayrıca, et çürüdükçe, kırmızı rengini kaybeder; renk, kahverengimsi bir hal almaya başlar. Ne yazık ki, günümüzde kanserojen olduğu kanıtlandığı halde, rengini korumak için nitrit, nitrat ve diğer koruyucular etlere eklenebilmektedir.

 

Tüm bunların dışında, kesim öncesi başına gelecekleri gören hayvan, aşırı korku ve acıdan çok miktarda adrenalin hormonu salgılar ve et tüketimiyle bu salgılar insan bünyesine geçer.

 

Ette bulunan virüs, mikrop ve parazitlerin de insan geçebildiği bilinmektedir. Sebze ve meyvelerin aksine çok hızlı bir bozulma ve çürüme sürecine girebilen et, sindirim sistemimizden de çok yavaş geçmektedir; bu bazen 5 günü bulabilmektedir! Çürümenin bağırsaklarımızda da devam ettiğini unutmamalıyız.

 

Etle beslenmenin bir çok kanser türüyle yakın ilişkisi olduğu ispatlanmıştır. (Tamamen bitkisel ağırlıklı beslenen Afrika yerlilerinin kolon kanserine hiç yakalanmamaları ya da Japon kadınlarının göğüs kanseri vakalarının düşüklüğü bilim adamlarının dikkatini çekmiş; önce genetik olarak açıklanmaya çalışılan bu durumun, aslında beslenme alışkanlıklarına bağlı olduğu ortaya çıkmıştır. Zira bu insanlar ABD'ye göç edip, beslenme alışkanlıklarını değiştirdiklerinde hastalıklara yakalandıkları görülmüştür.)

 

2-Kalp Hastalığı: Et yeme ile kalp hastalıkları arasında kesin bir ilişki kurulmuştur. Ette bulunan doymuş yağ ve kolesterol insan bedeninde çözülemez ve damarların iç duvarlarında birikir. Tıkanmış, daralmış damarlardan kanın pompalanması için kalbe ağır bir yük biner. Sonuçta yüksek tansiyon, çarpıntı ve kalp krizleri meydana gelir.

 

3-Böbrek hastalığı, gut, arterit: Etle birlikte, insan bedenine üre ve ürik asit gibi nitrojen bileşikleri geçer. Böbrekler yıpranıp, bu ağır yükü taşıyamaz hale gelince ürik asit birikir, kaslarda kristaller oluşur; eklemlerde birikme sonucu gut hastalığı, arterit ve romatizma; sinirlerde ise siyatik ve sinir iltihabı oluşur. Özellikle hareketsiz hayat sürenlerin üre, ürik asit gibi zehirleri bedeninden atması daha zordur. Etoburların karaciğeri, insanınkine oranla 10-15 kat fazla ürik asiti bedenden atabilmektedir.

 

4-Konstüpasyon (Kabızlık): Et, sebzelerin aksine lif açısından çok fakirdir, bağırsaklara adeta yapışır. Et yiyen kişilerde kronik kabızlık çok yaygındır.

 

5-Şişmanlık: Yapılan istatistikler, et yiyen kişilerin vejetaryenlere oranla daha kilolu olduğunu göstermiştir. Bunun nedeni, hayvani proteinlerin taşıdığı yüksek orandaki doymuş yağlardır.

 

6-Diş çürükleri: Et yiyenlerde vejetaryenlere oranla daha çok görülmektedir.

 

7-Osteoporosis: Et, içerdiği yüksek proteinden dolayı, kalsiyum kaybına ve kemik incelmesine; yaşlılıkta kemik erimesine yol açar.

 

*SONUÇ:

 

Aşırı et tüketiminin zararları bilimsel olarak kanıtlanmasına karşın, et endüstrisi çıkarları gereği; etin elzem bir besin maddesi olduğu yanlış inancını körüklemektedir. Neredeyse her öğün ete dayalı bu bozuk beslenme geleneği, alışkanlık ve şartlanmadan ötürü yaygın olarak devam etmektedir.

 

Vejetaryen beslenme hakkındaki en yanlış görüşlerden biri de, et yemeyenlerin zayıf, soluk benizli ve güçsüz olacağına dair fikirlerdir. Oysa tam tersine, ette asıl enerji kaynağı olan karbonhidratın bulunmaması, kişiye sadece kısa süreli bir enerji sağlar ve ardından yorgunluk ve halsizlik belirir. Oysa, dengeli beslenen bir vejetaryen çok daha kuvvetli, dayanıklı ve hareketlidir. Belçikalı bilim adamı Dr. H. Schouteden, vejetaryenlerle etle beslenenler arasında, karşılaştırmalı dayanıklılık, kuvvet ve çabukluk testleri yapmıştır. Bu testler, vejetaryenlerin her üç kategoride de üstün olduğunu kanıtlamıştır. Ayrıca Yale Üniversitesinden Dr. Fisher ve Michigan'dan J.H. Kellog yaptıkları testlerde benzer sonuçlar elde etmişlerdir.

Zaten hayvanlar alemine baktığımızda en güçlü, dayanıklı ve uzun yaşayanların otoburlardan çıktığını görüyoruz. Değişik insan topluluklarını incelediğimizde ise; en kısa ömürlülerin sürekli etle beslenmek zorunda olan Eskimolar olduğunu görürüz. Hareketli bir yaşam sürmelerine karşın ortalama yaşam süreleri 27,5 yıldır. En uzun ve sağlıklı yaşayan insanlar ise Hindistan'ın kuzeyinde yaşayan vejetaryen Hunza'lardır. Bu topluluklarda 110 yıl ve daha uzun yaşayan sağlıklı bireylere rastlanmaktadır.

 

c-EKOLOJİK:

 

Gerçek bir çevrecinin hamburger yemeden önce iki kere düşünmesi gerekir. Sebepleri, kısaca geçiştirilemeyecek kadar uzun bir yazı konusudur. Bu yüzden sadece ana başlıklarla; bugünün aşırı et tüketiminin ekolojik olarak nelere mal olduğunu görelim.

 

Aşırı artan et tüketimini karşılamak için kurulan modern "hayvan çiftlikleri" gezegenimizde nelere mal olur:

1-Yaşamın dayandığı yağmur ormanlarının, hayvan yemi yetiştirmek ya da otlak olarak kullanılmak üzere, giderek yok edilmesine,

 

2-Hayvan dışkılarının nehir ve içme sularına karışmasıyla ortaya çıkan çevre kirliliğine,

 

3-Tatlısu kaynakları ve toprağın verimsiz kullanımına. (Yapılan hesaplarda, 1 kg. et elde etmek için 7 kilo yeme ihtiyaç vardır, -pek çok aç insanı doyurabilecek mısır, soyadan...vs. yapılan yemlere-; ve bu miktarda et elde etmek için ise, 7000 kilo su harcanmaktadır! -Kaynak: Cumhuriyet Bilim Teknik, 673/19-)

 

d-EKONOMİK:

 

Ekolojik nedenlerde de gördüğümüz üzere, etin elde edilmesi hem doğal kaynakların kullanılması açısından, hem de maddi açıdan çok pahalıya gelmektedir. Bugün dünyamızın pek çok köşesinde maddi olanakları elvermediği için mecburen vejetaryen olan kişilerin sayısı da oldukça fazladır.

 

Bazı insanlar ise dini inançları gereği et yemekten kaçınmaktadır.

 

5-ETOBURLARLA FİZYOLOJİK FARKLILIKLARIMIZ:

 

İnsan anatomisini incelediğimizde, fiziksel yapı ve sindirim sistemi açısından etobur hayvanlara hiç benzemediğimiz ortaya çıkar. Örneğin:

 

a- Etobur hayvanların parçalayıcı dişleri ve pençeleri insanda yoktur. Etoburların keskin, et parçalayan ön dişleri vardır.

 

b-Etoburların ağzında ön sindirim için gerekli olmadığından az miktarda tükürük bezi bulunur; oysa tohum ve meyvelerin ön sindirimi için insanda tükürük salgıları çok gelişmiştir. Ayrıca etoburların asidik tükürük salgılarına karşın, insanın tükürük salgısı alkaliktir ve tohumların ön sindirimi için pityalin enzimi içerir.

 

c-Etoburların besini öğütmesi için, insanlardaki gibi düz arka dişleri yoktur.

 

d-Etoburların midesinde sert hayvan kaslarını ve kemiklerini sindirebilmesi için çok kuvvetli hidroklorik asit salgısı vardır. Oysa insanın mide asidi etle beslenenlerden 20 kat zayıftır.

 

e-Etoburların bağırsak uzunluğu kendi beden boylarının sadece 3 katıdır; böylece çürüyen et çok çabuk dışarı atılır. Otoburlarda bu oran 1'e 15'tir. İnsanda ise bağırsak uzunluğu bedenin 10 katıdır; ot ve lifli gıdalar çabuk çürümediğinden bedende daha uzun kalabilirler.

 

Görüldüğü gibi insanın anatomik yapısı ve sindirim sistemi, sebze, meyve, yemiş ve tohumlarla beslenmeye daha uygundur. Fiziksel eğilimlerimizi bir yana bırakırsak, doğal eğilim ve içgüdülerimiz de etoburlardan farklıdır: Örneğin bir tavşan gördüğümüzde saldırıp, dişlerimizle parçalamak, iç organlarını kanlı kanlı yeme ihtiyacı duymayız. Rengarenk meyve ve sebzelerin sergilendiği bir manav dükkanı, hayvan leşlerinin çengellere asıldığı bir kasap dükkanından çok daha fazla gözümüzü okşar. Haşlanan et ve kan kokusuna pek çoğumuz dayanamayız. Biz etoburlardan çok farklıyız!

 

6-UZMAN GÖRÜŞLERİ:

 

1-AMERICAN DIETETIC ASSOCIATION (ADA, Amerikan Diyet Birliği): Position paper on vegetarianism (1993), http://www.vrg.org/nutrition/ada 1993.htm

 

“Bilimsel bulgular; vejetaryen beslenme ile; bir çok kronik dejeneratif hastalıkların (aşırı şişmanlık, koroner kalp ve damar rahatsızlıkları, yüksek tansiyon, şeker ve bazı kanser cinsleri… gibi) risklerinin azaltılması arasında olumlu bağlantılar tespit etmiştir. Amerikan Diyet Birliği, iyi planlanmış bir vejetaryen diyetin sağlıklı ve beslenme yönünden uygun olduğunu düşünmektedir.”

 

2-ABD. TARIM BAKANLIĞI ve SAĞLIK BAKANLIĞI ORTAK BİLDİRİSİ, ARALIK 1995 (http://www.nal.usda.gov:80/fnic/dga/dga95/variety.html)

 

“Süt ürünleri ve yumurta tüketen vejetaryenler, mükemmel bir sağlık sergilerler. Vejetaryenler, Amerikan Diyet Kılavuzuna uygun beslenmektedir ve Tavsiye edilen Günlük Tüketim (RDA) miktarlarına da uyum gösterebilirler. Çeşitli ve yeterli beslenildiği takdirde, gerekli protein alınabilir… Veganlar, sadece bitkisel gıdalarla beslendiklerinden, hayvani gıdalarda bulunan B12 vitaminini almaya dikkat etmeliler.”

 

3-MICHEL MONTIGNAC (Yedikçe Zayıfla, sayfa:62, Güncel yayıncılık):

 

“Bazılarının özellikle tercih ettiği,yalnız bitkilerden oluşan yemekler vücudun dengesini bozar. Buna karşılık yumurta ve süt ürünlerini içeren vejetaryen bir rejim, vücut için tamamiyle uygundur.”4-MICHEL MONTIGNAC (Kadınlara Özel, sayfa:67, Güncel yayıncılık):

 

“Eğer vejetaryenseniz? Eğer hayvanlara duyduğunuz sevgiden dolayı vejetaryen olmuşsanız ve hiç et yemiyorsanız size saygı duyarız. … Et, tavuk, balık ve şarküteri yemeyen vejetaryenlerin, yeterli miktarda hayvansal yan ürünler (süt, yumurta gibi) alarak beslenmelerini dengelemeleri gerekir.”

 

5-DR. ANDREW WEIL (8 haftada ideal sağlık, sayfa: 98, Sistem yayıncılık)

 

“Bana kalırsa insanların yapabileceği en sağlıklı beslenme değişikliklerinden birisi, şu anda yeme alışkanlığınızın olduğu hayvansal besinlerinin bazılarının (ya da hepsinin) yerine soya fasulyesi yemeye başlamanızdır.”

 

6-Dr. BENJAMIN SPOCK (Bebek yetiştirme konusunda kitaplarıyla ünlü) http://www.geocities.com/RainForest/4954/3A.HTM

 

"Neyse ki çağımızda bitki ağırlıklı beslenmenin faydalarını kanıtlayan yeterli bilgilere ve aynı zamanda bir çok atletin itiraflarına sahibiz. Dünyanın en ünlü triatloncusu kabul edilen Dave Scott idman psikolojisi üzerine bir dereceye sahiptir. Scott; "Atletlerin hayvani proteine gereksinim duyduğunu ileri sürmek saçma bir yanlış inanıştan başka bir şey değildir", demektedir. Onun bu fikirleri; 8 sene boyunca 400 m. engellide altın madalya kazanan Edwin Moses ve 17 yaşında olimpik yüzme yarışlarında 3 altın madalya kazanan Muray Rose gibi sporcular tarafından da paylaşılmaktadır. Bu sene memnuniyetle gördüm ki, olimpiyat şampiyonu Carl Lewis dokuzuncu altın madalyasını kazandığı son uzun atlayışıyla yeni bir rekora imza atarak kariyerini taçlandırdı. Lewis, ahlaki ve dini inançları doğrultusunda, vejetaryen (vegan) beslenme tarzını uzun zanmandır uygulamakta olan bir sporcudur. Bundan bir kaç sene önce Carl Lewis, diğer bir vejetaryen atlet olan Leroy Burrell ile birlikte dünyanın en hızlı koşucuları ünvanını geri kazanmışlardı. Şimdi artık biliyoruz ki; ister dünya çapında bir atlet olalım, ister hafta sonu koşan bir amatör, isterse de eğlence olsun diye idman yapan biri; sağlığımızı iyileştirmek ve performans hedeflerimize ulaşmak için, enerji gereksinimimizi karşılayacak bitkisel bir diyet yeterli olacaktır. Ben bile, şu anda 93 yaşımda olmama rağmen, bitkisel diyete geçmemle birlikte sağlığımın çok büyük ölçüde iyiye gittiğini keşfettim."

 

7-Dr. JOSEPH E. PIZZORNO Jr. (Bastry Üniversitesi başkanı, "Total Wellness" -Tam Sağlık- kitabının yazarı) http://www.geocities.com/RainForest/4954/3A.HTM

 

"Bazı araştırmalar açık kanıtlar göstermektedir ki; vejetaryenler daha uzun yaşamakta ve evcilleştirilmiş hayvan etlerini yiyenlere oranla, kanser ve kalp hastalıklarına daha az yakalanmaktadırlar."

 

8-Dyt. MURAT ve AYSUN GÖKÇEN (Diyet Zamanı, sayfa: 164; Vejetaryen beslenmesi ve yemek tarifleri; Remzi Kitapevi)

 

“Et, diyetlerden; ekonomik, felsefi veya dinsel nedenlerden çıkartılmakta veya kısıtlanmaktadır. Hayvansal protein kaynaklarının üretim yöntemlerinden endişe duyan bazı bireyler, yeterli beslenme için bitkisel proteinlere dönmektedirler. Etlerdeki doymuş yağa karşı oluşan bilinç ve endişe, insanları kandaki lipit ve kolesterolü düşürmek için daha az et tüketmeye yöneltmektedir… Hayvansal protein içeren besinlerdeki katkı maddelerinden endişe duyan bazı bireyler bitkisel protein içeren öğünler planlamaktadır. Az et yemek veya hiç et yememek geçici bir moda değildir. Mönü planlamasında bazı kılavuz bilgileri takip ederek hazırlanan etsiz öğünler etli öğünler kadar besleyici olabilir. …Öğün planlamasında, bitkisel proteinleri bir hayvansal proteinle (süt, yumurta, yoğurt vb.) veya eksik elzem aminoasitleri karşılayan diğer bir bitkisel protein kaynağıyla birleştirerek sağlıklı beslenme sağlanmalıdır.” (Baklagilleri tahıllarla beraber yemek gibi, örneğin: kuru fasulye-pilav..D.K.)

 

9-Prof. Dr. AYSEL KAVAS (Sağlıklı Yaşam için Doğru Beslenme, sayfa:1, Literatür Yayınları)

 

"Eski Yunan düşünürleri Pisagor ve Platon da sağlığı insan mutluluğunun temel parçası olarak tanımlamışlar ve sağlıklı yaşamak için vejetaryen bir diyet önermişlerdi. Vejetaryenlerin kalp ve kanser gibi hastalıklara hayvansal gıdaları yiyen kişilerden daha seyrek yakalandıkları ve daha uzun yaşadıkları da bilimsel olarak kanıtlanmıştır."

 

10-SİBEL SEZER (Sağlıklı ve Uzun Yaşama Kılavuzu, sayfa 183-191, Vejetaryenlik: Alternatif Bir Diyet; Remzi Kitabevi)

 

"Son birkaç yıl öncesine kadar, vejetaryen deyince, çoğumuzun aklına sıska, kansız, sağlıksız ve biraz değişiklik peşinde koşan insanlar gelirdi. Oysa ki, vejetaryenlik, doğru uygulanması koşuluyla çok sağlıklı bir yaşam biçimi haline dönüşebilir…

 

…Vejetaryenliği savunan bir çok insana göre et, insanoğlu için elzem bir gıda değildir. Bazıları, bu iddialarını eski çağlarda yaşayan insanların beslenme alışkanlıklarını örnek göstererek destekler. Bilimsel olarak desteklenebilen bu sav, yeryüzünde yaşamış ilk insanların diyetlerinin bitkisel kaynaklı besinlerden oluşmuş olduğudur. (Diets of Early Miocine African Hominoids, Nature 268:628-30, 1977) Üretim açısından bakıldığında da, tarım, hayvancılıktan çok daha önce başlamıştır.

 

…Bazı vejetaryenlerin görüşüne göre ise, et tüketimi ekolojik dengeyi bozmaktadır… Hayvanlara gerekli olan besinleri kullanmak için, aslında son derece kısıtlı olan verimli tarımsal alanlar kullanılmakta ve ayrıca bol miktarda su tüketilmektedir. Bunun dışında, mezbahalardan, toprağa ve yakındaki su kaynaklarına sürekli zararlı atıklar karışmaktadır.

 

…Vejetaryen olan bazı kişiler ise eti hijyenik bulmadıkları için tercih etmemektedirler. Aslında, yetiştirilen hayvanların içinde bulunan koşullar elbette meçhul. Bir arada, sıkış sıkış beslenen hayvanlara, birbirlerinden hastalık kapmasınlar diye antibiyotik içeren ilaçlar veriliyor olabilir. Bu hayvanları yiyince biz de ilacı vücudumuza geçirmiş oluruz. Ayrıca, hayvanların kasaplara gelene kadar hangi hastalıkları geçirdikleri, hangi tedaviyi hangi ilaçla gördüklerini veya kesilince parazitli olup olmadıklarını bilemeyiz.

 

…Son olarak, insanları vejetaryen olmaya iten en belirgin neden olan sağlık kriterini unutmayalım.”

 

 

 

11-Dr. ENDER SARAÇ (Ayurveda, Sağlıklı ve Uzun Yaşamanın Sırları, sayfa:138-142, Milliyet yayınları)

 

"Hekimlik deneylerimden izlediğim kadarıyla, en iyi beslenme türü lakto-vejetaryenliktir. Çünkü lakto vejetaryenlik sadece meyve, sebze, baharat, kuruyemiş değil; süt, süt ürünleri ve bal gibi bazı temel gıdaları da kapsamaktadır. Bu beslenme tarzıyla protein eksikliği olması söz konusu değildir. Vücut için gerekli bütün vitamin ve mineraller de alınmış olur."

 

12-BRITISH MEDICAL JOURNAL 1996; 313:775-779

 

“Uzun ve sağlıklı yaşamın sırrı nedir? Yeni bir çalışma bizi tek bir cevaba yönlendiriyor. Dr. Dean Edell; "Birisinin sadık dostu köpek, bir başkasının tabağında yemek olabiliyor. Bizim tabağımızdaki dana eti akşam yemeğimizi oluştururken, 1 milyardan fazla Hindu kültüründe bu hayvan kutsal olarak kabul ediliyor. Oysa milyonlarca vejetaryen tüm hayvanları mönülerinden çıkardı" diyor. Seneler boyu, vejetaryen bakış açısını destekleyen pek çok araştırma yapıldıysa da, yeni yapılan çalışmalar, vejetaryen diyetin uzun yaşamanın yanı sıra güzel görünmenin de sağladığını ispatlar nitelikte. Çalışmalardan biri, 10 000 kadar vejetaryen arasında 20 senelik bir araştırma sonucu, et yemeyenlerin diğerlerine oranla ölüm oranının yarı yarıya düşük olduğunu gösterdi. Özellikle çok bol meyve yiyen vejetaryenlerde bu oran daha da düşük çıktı.”

 

13-JO-ANN HESLIN, M.A., R.D.; Diyetisyen, Journal of Nutrition for the elderly in NYC’nin yardımcı editörü. (1996 Medical Tribune News Service, 07/08/1996)

 

“Amerikan Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı Gıda Piramidinde, sağlıklı beslenme için sebze, meyve ve tahılların bolca tüketilmesi; kolesterol ve doymuş yağ içeren hayvani gıda tüketiminin ise azaltılması önerilmektedir. Et, balık ve tavuğun diyetten çıkarılarak, bunların yerine baklagil, fındık, ceviz gibi yemişler, tohumlar, tofu ve yumurta gibi gıdaları eklendiğinde, bu vejetaryen diyet, en az et içeren diyet kadar, hatta çoğu kez daha da sağlıklı kabul edilebilir. Birdenbire vejetaryen diyete geçiş zor olacaksa, öncelikle et türevlerini ana yemek şeklinde değil, yemek içinde garnitüre dönüştürerek başlamak tavsiye edilebilir. Bazıları vejetaryen diyetin protein eksikliğine yol açtığını düşünebilirler; oysa ki normal ölçülerde tüketilen baklagil, tahıl ve sebzelerle asla protein eksikliği yaşanmayacaktır. Zaten şu an ortalama bir Amerikalının aldığı günlük protein miktarı, ihtiyacının iki kat üstündedir. B12 alamayan veganların ise zenginleştirilmiş kahvaltılık tahıl ve soya sütü gibi besinleri tüketmesi önerilir. Herhangi bir sağlıklı diyette, vejetaryen olsun olmasın, anahtar çeşitliliktir. Diyet kısıtlandıkça besleyiciliği zorlaşacaktır.”

 

14-Doç.Dr. M. KIŞLALIOĞLU-Prof.Dr. F.BERKES (Ekoloji ve Çevre Bilimler, Remzi Kitabevi, s.111)

 

"Hayvansal protein insan beslenmesi açısından 'yüksek kaliteli protein' olarak değerlendirilir. Pek çok mineral ve vitamin hayvansal kaynaklardan çok kolaylıkla karşılanır... Ancak bu, bitkisel besinlere dayandırılan bir beslenme biçiminin yetersiz olacağı anlamına gelmez. Bitkisel yiyeceklerin birbirini tamamlayacak şekilde bir araya konmasıyla, hele ekolojik enerji yönünden yüksek verimli olan yumurta ve süt gibi hayvansal besinlerle de desteklenirse, eksiksiz biçimde beslenmek olasıdır. Bunun yanında, bitkisel beslenmenin hayvansal bir beslenme biçimine kıyasla sağlık yönünden bazı üstünlükleri olduğu da unutulmamalıdır. Örneğin, bitkisel besinlerdeki yağların hayvansal besinlerdeki gibi kolesterol birikimine yol açmadığı; dolayısıyla damar sertliği gibi hastalıklar için önleyici etkisi olduğu ileri sürülür. Ayrıca, bitkilerdeki yüksek selüloz oranı yüzünden, vücuttan artıkların dışkı yoluyla atılmasını düzenleyici etkisi de bulunmaktadır. Batı ülkelerinde yaygın olan kalın bağırsak kanseri gibi bazı kanser çeşitlerine, gelişmekte olan ülkelerde daha az rastlanmaktadır. Beslenme bilimcileri bunu böyle ülkelerde hakim olan bitkisel beslenme biçimine bağlamaktadırlar."

 

 

PROTEİN: Bir vejetaryenin en sık karşılaştığı soru, hiç kuşkusuz yeterli proteini nereden alabildiği sorusudur. Bu soru tamamen yanlış bilgilenmeden kaynaklanır. Etin dışında; tüm süt ve ürünlerinde, yumurtada, tahıl ve sebzelerde de bolca protein bulunur. Yalnızca meyvelerde protein oranı daha düşüktür.

 

Sorun proteinin kalitesidir. Vücudun yapı taşı olarak kullandığı, hücre yenilenmesinde ihtiyaç duyulan proteinler, 22 adet amino asitten oluşur. Bu amino asitlerin 14 tanesi vücutta üretilirken, 8 tanesi dışardan, gıda yoluyla alınmak zorundadır. Elzem amino asitler dediğimiz bu 8 tanesi, sadece et, tavuk ve balıkta değil, süt, süt ürünleri ve yumurtada da bir arada bulunmaktadır. Ayrıca soya fasulyesi de tüm elzem amino asitleri barındırarak etin yerini rahatlıkla alabilmektedir. Dolayısıyla lakto-ovo vejetaryenlerde en ufak bir sorun görülmemektedir.

 

Gelelim tahıl, baklagil, yemiş, tohum ve sebzelere: Baklagillerde (fasulye, barbunya, nohut, bakla, bezelye, mercimek) eksik olan 2 çeşit amino asit vardır ki, bunlar tahıllarda (buğday, arpa, pirinç, yulaf, mısır, çavdar), ve aynı zamanda kuruyemiş ve tohumlarda (badem, fındık, fıstık, çekirdek, susam, ceviz...vs.) bulunur. Dolayısıyla; hiç süt ve yumurta tüketmeyen veganlar dahi, et yerine soya ürünlerini tüketerek, ya da baklagillerle beraber, tahılları; veya tohum ve yemişleri diyetlerine ekleyerek gerekli proteini alırlar. Üstelik bu amino asitleri aynı öğünde, bir arada tüketme mecburiyeti yoktur. Yalnız, gün içinde değişik öğünlerde de olsa, 8 amino asiti vücuda sokmak gerekir. Zaten Amerikan Diyetisyenler Birliği raporlarında veganlar (hatta çocuk veganlar) için dahi, bu bilgiler ışığında protein eksikliğinin söz konusu olmadığı belirtilmiştir.

 

Vücudun ihtiyacı olan protein miktarı yediklerimizin sadece %10-20'sinden karşılansa yeterlidir. Yaşa ve aktiviteye göre değişse de, Dünya Sağlık Örgütüne göre, günde yaklaşık 0.45 gr. x kişinin kilosu; yani 80 kiloluk bir kişi için 36 gr. protein alımı yetmektedir. Diğer bir çok kaynak, kişinin kilosu başına 1 gr. proteinin uygun olacağından bahsetmektedir. Ne yazık ki, bir çok refah toplumunda protein, ihtiyacın çok üzerinde tüketilmekte, bu da bazı rahatsızlıkları beraberinde getirmektedir.

 

Protein eksikliği, daha çok yeterli kalori alınmadığı durumlarda ortaya çıkar. Yetersiz beslenme dediğimiz bu duruma düşmemek için, kişiyi aşırı aç bırakan, çok kısıtlayıcı zayıflama diyetlerinden kaçınmalıdır.

 

DEMİR: Demir, vücut için hayati öneme sahip bir mineraldir. Alyuvarlara ve kaslara oksijeni taşıyan hemoglobin ve miyoglobinde bulunur. Vejetaryenlerin dikkat etmezlerse, karşılaşmaları muhtemel olan problemleri, demir eksikliği olabilir. Zira bir çok sebze ve tahılda bulunan demirin emilimi et veya diğer hayvani ürünlere oranla daha zordur. Fakat bilimsel çalışmalar kesin olarak kanıtlamıştır ki, bitkisel gıdalardan demir alırken, C vitamini de birlikte tüketilirse, demir çok daha güçlü bir şekilde emilmektedir. Dolayısıyla vejetaryenlerin, iyi birer demir kaynağı olan kuru baklagil, yeşil yapraklı sebzeler, kuru meyveler, pekmez, yumurta, soya ürünleri, fındık, fıstık, ceviz ve susam gibi yiyecekleri tüketmeye gayret ederken; yanlarında narenciye, domates, çilek, brokoli, biber, koyu yeşil sebzeler ve kabuklu patates gibi iyi C vitamini kaynaklarını tüketmeye özen göstermelidirler. Buna karşılık, yemeklerle beraber tüketilen çay ve kahve, demir ve çinko emilimini azaltmaktadır. Yapılan bir araştırmada, yemekte alınan bir fincan kahvenin demir emilimini %39 oranında azalttığını göstermiştir. Aynı yemek çayla alındığında, emilim kaybı %64 olmuştur. Bu yüzden çay-kahve gibi içeceklerin yemekten ya bir saat önce, ya da iki saat kadar sonra içilmesinde fayda vardır.

 

ÇİNKO ve KALSİYUM gibi vücut için önemli olan mineraller süt, yumurta ve çeşitli bitkisel gıdaları tüketen lacto-ovo vejetaryenler tarafından yeterli miktarda alınmaktadır. Bazı araştırmalarda, mayasız kepekli ekmekte bulunan fitatların çinko emilimini engellediği ortaya çıktı; bu yüzden sürekli mayasız doğal ekmek tüketen bazı doğu ülkelerinde çinko eksikliklerine rastlanmıştır. Çinko emilimi, yemekte çay, kahve alımıyla, ayrıca demir tabletleri kullanımıyla da azalabilmektedir. Genelde tek bir mineral ve vitamin almak, vücutta bazı dengesizliklere neden olabileceğinden, ancak hekim veya uzman tavsiyesiyle alınmalıdır. Özel durumlar dışında, mültivitamin tabletleri almak daha yararlı olabilir.

 

Hiç hayvan kaynaklı gıda tüketmeyen veganlara gelince; Amerikan Diyetisyenler Birliği (ADA) raporuna göre, demir, çinko, kalsiyum gibi önemli mineraller için bol yeşil sebze, kurutulmuş meyve, tohum, baklagil, tam tahıllar, yemişler, soya ve soya yan ürünleri tüketen veganlar, proteini de, gerekli vitamin ve mineralleri de sağlayabilmektedir; hatta vegan çocuklar dahi. Veganların tek karşılaştıkları problem; gerekli B12 vitaminini nereden sağlayabilecekleridir. Vücut çok az miktarda B12'ye gerek duysa da, bu ancak hayvansal gıdalardan, et, süt ve yumurtadan elde edilebilmektedir. B12 eksikliği ciddi sinirsel problemlere yol açabileceğinden, veganların dışardan tablet şeklinde, ya da güçlendirilmiş kahvaltılık tahıl, soya içeceği, çimlendirilmiş buğday gibi kaynaklardan B12 aldıklarından emin olmaları gerekir.

 

 

Leonardo Da VINCI: "İnsanoğlu acımasızlığıyla tüm hayvanların kralıdır. Bizi başka canlıların ölümü yaşatıyor. İlk gençliğimde et yememeye ant içtim. En büyük korkum hayvanları acımasızca öldürenlerin, zamanla insanları da öldürmesidir."

 

Albert EINSTEIN (Koşulları el vermediğinden kendisi vejetaryen olmasa da; bir makalesinde bu satırları yazmıştı): "Benim görüşüm şudur ki; vejetaryen yaşam tarzı, insan doğası üzerindeki saf fiziksel etkisiyle, insanoğlunun büyük bir çoğunluğunu hayırlı yönde etkileyecektir."

 

 

Abraham LINCOLN: "Hayvan Haklarını da İnsan Hakları kadar destekliyorum. Tam bir insan olmanın yolu budur."

 

George Bernard SHAW: "İnsanlar bana nasıl bu kadar genç gösterdiğimi soruyorlar. Onlara gerçek yaşımı gösterdiğimi söylüyorum. Yaşlı gösteren kendileri; leş yiyenlerden ne beklenebilir ki?"

 

Pisagor (M.Ö. 4. yy.): "İnsanlar mezarlarını kendi dişleriyle kazıyorlar ve düşman silahlarından ziyade bu yüzden daha çok ölüyorlar."

 

Sokrat: "Hayvanları yeme arzumuzu sürdürdükçe; mutluluğu elde etmek, dolayısıyla da adil bir toplum yaratmak için gereken şartları sağlamak nasıl mümkün olacak?"

 

Leo TOLSTOY: "Bu korkunç bir şey! Hayvanların acı çekmesi ve öldürülmesinden bahsetmiyorum; insanın -gereksiz yere- kendi en yüksek yetisi olan vicdanını, dolayısıyla da kendi gibi canlılara olan sempati ve merhamet duygularını bastırarak, öz duygularına ihanet etmesi ne kadar acı verici..."

 

Mahatma GANDİ: "Bir ulusun büyüklüğü ve ahlaki gelişmesi, hayvanlara nasıl davrandığıyla yakından alakalıdır." ... "Hissediyorum ki; bir safhaya geldiğimizde, artık manevi ilerlememiz; fiziksel tatminimizden vazgeçerek, hayvan dostlarımızı öldürmemekle sağlanacak."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Vejetaryenlik

 

Beslenme bizim en doğal bedensel faaliyetlerimizden biridir. Binlerce yıldır, insanoğlu hayatta kalabilmek için her türlü besin maddesini kullanmıştır, gerektiğinde avlamıştır. Burada yanlış bir şey yoktur, bu bir doğa kanunudur. Ancak, atarımızın vahşi birer etobur olduğu konusu film ve hatta tarihçiler tarafından abartılmıştır. İnsan bedenine en yakın fiziğe sahip olan maymunlar genelde koyu vejetaryendir ve et yedirildiklerinde hastalanıp tüyleri dökülür. Ayrıca, insan aynı zamanda ruhsal bir varlıktır, doğa kanunlarına olduğu gibi ister istemez evrenin ruhsal kanunlarına da tabiidir. Eğer başıboş bir hayat sürdürmek yerine evrene uyum sağlamayı ve insan olarak potansiyellerini ortaya çıkarmayı tercih edecekse, bunlara kulak vermesi gerekir. Sanskritçe'de Ahimsa herhangi bir canlıya zarar vermemek anlamına gelir ve ruhsal gelişmenin başlıca bir şartı olarak kabul edilir. Canlılar çeşit çeşittir, örneğin bir elma doğa tarafından yenilmek için sunulmuştur. Oysa bir havuç bir köktür, onu yediğimiz zaman onun canını alırız, ama elbette bir insan ile aynı tekamül seviyesinde değildir. Kedi, köpek gibi zeki hayvan türlerini yemekten tiksiniriz, bunlara maymun, yunus balığı, at gibi hayvanları da katmamız gerekir. Aslında besin olarak kullanabileceğimiz bir canlının tekamül seviyesi bize ters orantılı olarak etkileyeceğe konusunda ezoterik bir kural vardır. Canlı ne kadar gelişmişse bize o kadar olumsuz bir etki yayar. O halde, gıda konusunda şöyle bir tablo düşünebiliriz:

 

1. İnsan,

2. Zeki hayvanlar

3. Memeli hayvanlar

4. Kümes hayvanları

5. Sürüngenler

6. Balıklar, deniz canlıları, böcekler ve kabuklular (karides vs.)

7. Yumurta

8. Süt mamulleri

9. Meyve ve Bitkiler

10. Tek hücreleriler ve mantarlar

 

Eğer et yiyeceksek. Deniz mahsulleri sınırlı bir şekilde yemekte fazla bir karmik etkisi yoktur. Ancak, vejetaryenliğin manevi faydalarından (şuur açıklığı, psişik hassasiyet gibi) yararlanmak için asgari indirilmelidir. Bu sınıflandırmanın üstündekileri yemekte sadece ezoterik değil ciddi sağlık nedenleri de vardır. Ayrıca, süt mamulleri de (fazlası zararlı) bir lakto-vejetaryen diyette yer alabilir.

Vejetaryen Olman için 20 İyi Neden

 

1. Vejetaryenler daha sağlıklı ve daha uzun ömürlüdürler.

2. Vejetaryenler daha duyarlı ve yaratıcıdır. Duygusal zekaları daha gelişmiştir.

3. Vejetaryenlerin zihinleri daha iyi çalışır.

4. Vejetaryenler daha şuurlu ve ruhsal gelişmeye açıktır.

5. Vejetaryenler daha az kilolu, çekici ve cinsel açıdan faaldir.

6. Biyolojik açıdan insan bedeni etoburluğa uygun değildir.

7. Et zor hazmedilir, ağrılık yapar, sindirim sistemi yavaşlatır, bağırsaklarda çürür ve kabız yapar.

8. Etteki toksinler insanı zehirler.

9. Etteki hormonlar insan bedenine işler.

10. Et mikrop, virüs ve kir yuvasıdır. Meyve ve sebzeler temizdir, çiğ de yenilebilir.

11. Et kanserojendir. Meyve, sebze ve otlar şifalıdır.

12. Et çabuk bozulur, pis kokar ve görüntüsü kötüdür. Meyve ve sebzeler güzel kokar ve görüntüleri hoştur.

13. Ette önemli bir gıda yoktur, sebze ve meyveler ise en önemli vitamin ve mineralleri barındırlar, yeterli miktarda protein de içerir. Fazla protein zararlıdır ve yağa dönüşür. Vejetaryenler dahi bir çok kez aşırı protein alabiliyorlar.

14. Et tatlandırmak için bekletilir, pişirilir ve sos ve baharat eklenir. Meyve, sebze ve otların bin bir tadı ve lezzeti vardır.

15. Et yeme hayvanların vahşi bir şekilde katledilmesi gerektirir. Meyve ve sebzeler doğa tarafından yenilmek için sunulmuştur. Bir meyve kopardığın zaman ağacı veya bitkisi ölmez. Yenilmek için yaratılmıştır.

16. Et pahalı bir gıdadır.

17. Hayvancılık geniş meraların hayvanlara tahsis edilmesini gerektirir. Bu alanlar tarıma tahsis edilse daha çok insanı doyurabilecek besin üretilir.

18. Hayvancılık çevre kirliliğe yol açar.

19. Tarih boyunca en ünlü düşünürler, filozoflar, bilim adamları ve sanatçılar vejetaryendi.

20. Dünya nüfusunun önemli bir bölümü vejetaryendir.

 

(Ç)alıntıdır!..

 

- - - - - - -

 

Bu Arada Vejeteryan Olan Var Mi ? :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

1. Vejetaryenler daha sağlıklı ve daha uzun ömürlüdürler.

2. Vejetaryenler daha duyarlı ve yaratıcıdır. Duygusal zekaları daha gelişmiştir.

3. Vejetaryenlerin zihinleri daha iyi çalışır.

4. Vejetaryenler daha şuurlu ve ruhsal gelişmeye açıktır.

5. Vejetaryenler daha az kilolu, çekici ve cinsel açıdan faaldir.

 

Ne yani otobur sığırlar da mı öyle :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://www.gnoxis.com/forum/showthread.php?t=4744&highlight=vejetaryen

 

enine boyuna vejetaryenlik hakkında, yorum almamıştı, çok uzun diye okunmamıştı belki ama muhteşem özet bir alıntıdır..dilerim birgün herkes konunun anlamını anlar.

--------------------

murky bu açılış için de ellerine sağlık :) ben vejetaryenim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

et yememek kotu o vıtamını alamıyosun

 

Şöyle söyleyeyim;

10 senedir et yemiyorum ve çok sağlıklıyım, bütün kan değerlerim ideal, hatta bazen proteinim normal insanların üst sınırında (anormal olmayan bir yükseklikte) çıkıyor. Eğer bilinçli besleniyorsanız, kuruyemiş, bakla, tahıl, meyve ve sebzeyi öğünlerinizden eksik etmiyorsanız yeterli..Et yememenin sağlıksız olduğunu söyleyemek mümkün değil, içerisinde bilimsel araştırmaların yer aldığı bir başlık açmıştım, okuyabilirsiniz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

4 yıldır vejeteryanım ve mistiğinde dediği gibi her yıl doktor kontrolünden geçiyorum ve tüm değerlerim çok sağlıklı çıkıyor üstelik et yediğim günlerdekinden daha sağlıklı,hareketli ve enerjik oldum.tercih meselesidir tabiki bendeki etkilerinden bahsediyorum sadece konuya örnek olması bakımından ancak bilimsel olarak da kanıtlanmıştır ki et in hele şu çağda suni beslenerek yetiştirelen hayvanların etlerinin protein ya da yarar anlamında zerre kadar vücuda faydası olmadığı gibi zararı çoktur.ancak gelenekselleşmiş bir alışkanlık olarak et tüketmeyi sevmekteyiz yoksa zaten vücudumuz etle beslenmeye tasarlanmamıştır..diyeceğim o ki h,ç de öyle soluk benizli kansız ve sağlıksız bir görünümüm yok:)aksine parlak bir cildim,zehir gibi hafızam,hasta olmanın dışında tükenmeyen bir enerjim var ki ben bunu etten önce ve etten sonra diye milat olarak ayırdım hayatımda:)gerçekten çok daha sakin,pozitif ve algılarım açık bir insan oldum vejeteryan olduktan sonra.31 yaşımdayım genetik olarak babadan kalp ve damar hastalığı riski taşıyorum doktora gittiğimde tüm kontrollerim yapıldığında çok sağlıklı olduğumu ama kesinlikle et tüketmemem gerektiğini saöyledi.4 yıldır vejeteryanım deyince tebrik ederim ondan böyle sağlıklısınız dedi sonra hasta kayıt defterine bilgilerimi yazarken yaşınız küçük kaç küçük hanım?diye sorduğunda 31 dediğimde gözlerinin yuvasından çıkması çok güldürdü beni ki alıştım artık bu tepkiye,önce yaşımı sorup sonra 20 den fazla göstermediğimi söyleyen şaşkın suratlara bayılıyorum:) aslında ben olmam gereken yaşta gösteriyorum siz çöküksünüz çünkü neticede leş yiyorsunuz yalan mı? :))

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

hiç bir tehlikesi ya da zararı veya eksikliği olmadığı doğru fakat önerme kısmına gelince cümleme zaten kişinin kendi tercihidir diyerek başlayıp bendeki etkilerini yazıyorum diye devam ettim sözlerime.vitaminde kullanmıyorum çünkü haplardan alacağım vitamine inanmıyor kimyasal maddeyle beslenmemi desteklemek yerine meyve sebze kuruyemiş bakliyatlar gibi gıdaları tüketerek vüvudumun ihtiyacı olan protein,m,neral,vitamin vs neye ihtiyacı varsa doğal yolla karşılamayı tercih ediyorum.ayrıca süt yumurta peynir yoğurt gibi gıdalarla zaten protein ihtiyacımı yeterince karşılıyorum.sağlıklı bir hayat sürmem ve girdiğim doktor kontrollerim tahlil sonuçlarım ve değerlerim beslenme şeklimin doğru olduğunun ispatıdır zaten.ha ben illa et yiyeceğim diyene yeme demem zaten vejeteryan olun diye bir önermede bulunmadım :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...