Jump to content

Gnoxis şehrinde cinayet var!


Lethal Perfection

Önerilen Mesajlar

Ben yatağımın üzerinde öylece uzanıyordum. Kafamda bir ton soru vardı ve hepsinden cidden bunalmışım. Öyle böyle değil, mesela en son çözdüğüm cinayet tam bir aile dramıydı, bir miras davası uğruna oğul bütün kardeşlerini teker teker öldürmüştü ve en sonunda içinde duyduğu pişmanlıktan dolayı kaçıp bir dağın başında intihar etmişti. Gerçekten değer miydi? Yapan yapıyordu işte ya.

 

Neyin nerede olduğu belli olmayan sevgili evimde yatağımın da evin dağınıklığından nasiplenmemesi imkansız sayılırdı. Dağınıktı ve birbirine girmiş çarşafla yorganı yatağın üzerinde rahat rahat uzanabilmek için kaldırıp alakasız bir tarafa fırlatmıştım. Müzik sisteminden yavaş yavaş bir müzik geliyordu ve zannediyordum ki sıcağın da etkisiyle yavaş yavaş uyumaya başlıyordum. Ben tam tatlı tatlı gözlerken birden o lanet olası zil sesiyle sinirim bozuldu ve başımdaki terden iğrenç kokan yastığı sinirle havaya fırlattım.

 

-Ne istiyorsunuz lan benden!?

 

Sinirle bağırdıktan sonra biraz durduktan sonra telefonda AurorA'nın olduğunu gördüm. Eh... Bakalım kim kimi boğazlamış bu sefer. Telefonu açmak için terli ellerimle dokunmatiğe dokunacaktım ki telefonun aptal dokunmatiği "Reddet" olarak algılamıştı ve ben sinirden iyice kabarmıştım. Bolca yaptığım bir eylem olarak tam telefonu duvara fırlatacaktım ki bir telefon almanın pekte o kadar kolay olmadığını hatırlayınca başucumda duran Nothara'nın bana hediye ettiği G.I Joe oyuncağını duvara fırlattım. Sonrasında telefonun ekranını yerdeki yorganla temizleyip AurorA'yı aradım.

 

-Alo...

-Neden aramıştın?

-Müziği kıs bir şey duyamıyorum.

 

Bir alışkanlık olarak müzik setinin üzerindeki kapatma tuşuna kalem fırlattım ve müzik seti kapandı. Sanırım farkında olmadan yeni bir yetenek edinmişti eşyaları oradan oraya fırlatarak.

 

-Oldu mu?

-Oldu.

-Neden aramıştın?

-Sidar'ı öldürmüşler.

-Hadi ya. Nasıl öldürmüşler?

-Seksen kez kalbinden bıçaklamış. 13. caddenin tam ortasında duruyor.

-Öf... Nasıl bir manyak lan bunu yapan.

-Gel istersen.

 

Yine mi iş? Lanet olsun Sherlock izleyip dedektif olmayı seçtiğim güne. Gnoxis şehri Gnoxis şehri değil bildiğin manyaklar şehri. Allah'ın her günü ayrı bir cinayet var, canınız sıkıldıkça birbirinizi mi kesiyorsunuz anlamadım ki ben? Büyük bir tembellikle uzandığım yatağın üzerinden isteksizce kalktım, ağrıyan başımı tuttum ve ardından yataktan kalktım. İlk adımlarımı ayağım uyuştuğu için topallayarak attım ve ardından üstümü değiştirdim.

 

Evin evim güzel evim... Her sabah gün doğumunu seyredebileceğim büyük bir balkonu olan ama daracık odaları ve dar bir koridoru olan küçücük bir evdi bu. İçi de müthiş dağınıktı. Giyebileceğim kıyafetlerin hiçbirini adam akıllı bulamadım. Yerden kırmızı bir tişört, bir kot pantolon ve ayakkabılarımı bulamadığım için giydiğim kışlık botlarımı giymiştim. Evin içine tatlı bir güneş ışığı eğik açılarla geliyordu, mutfağın kuzeye doğru bakan perdesiz tahta camını açtım ve başımı çıkarıp batıya doğru baktım. Güneşin batmasına en fazla bir saat vardı.

 

Aşağı indiğimde fakirliğimden anca aldığım kırmızı renk 1995 model Alfa Romeo 33'ümün üzerine birisi eline anahtarı alıp üzerine güneş, ev ve çöp adamlardan oluşan mutlu bir aile tablosu çizmiş. Bari bacadan tüten dumanı çizmeseydin değil mi? Parasızlığımı biliyor herkes ama yapan yapmış. Bari beni yıka falan yazsaydın bu ne şimdi ya... Arabanın sol tarafı komple gitmiş.

 

Arabanın direksiyonuna oturdum ve arkama yaslandım. Önce aynayı düzenledim, sonra anahtarı arabanın kontağına taktım. Biraz denemeden sonra, malum triger kayışı artık son günlerini taşıyor, anca arabayı çalıştırabildim. Gaza bastım ve o sevgili, çocukların bağıra bağıra saçma sapan oyunlar oynadığı mahallemden ayrıldım.

 

Otobana doğru çıkarken müthiş arabamın motorundan dumanlar yükselmesi ile direkt arabayı sağa çektim ve motoruna şöyle bir baktım. Perte çıkmış lan bu. Bende da çizildi diye üzülüyorum.

 

Bir otobüs ile 13. caddeye gittim ve caddedeki "Aaa cinayet varmış" havasındaki güne gelmiş gibi geyik yapan teyzelerimizin arasından geçerek nihayet olay mahaline zorlukla, bin bir güç ve emekle geçtim.

 

-Hop kardeşim! Suç mahali, giremezsin!

 

Polise o kalabalıkta küfrederek cebimden zorlukla rozetimi çıkarınca durduk yere el freni işlevi gören polis beni o olay mahaline alarak o kalabalıktan kurtardı.

 

-Şunları dağıtsana, adamlar çekirdek çitleyip kola içerek olay mahalini izlemeye gelmiş.

-Dağıtmaya çalıştım da, dağılmıyorlar işte.

-Nasıl lan?

-Hiç beni dinleyen yok, dağıl lan dağıl falan dedim hiç.

-Hey allem... Bu sefer copla falan dağıt işte adamları.

-Tamamdır.

 

Ben yavaş adımlarla cesedin üzerinde analizler yapan kişilerden bilgiler alan AurorA'nın yanına doğru yürürken konuştuğum polis büyük bir gümbürtüyle milleti dağıtmak için elinden geleni yaptı ve en sonunda psikopata bağlayarak kendisini hiç tınlamayan teyzelere biber gazıyla, copla daldı.

 

-Olay ne?

 

AurorA oldukça rahatsız görünüyordu. Nedeni de oldukça belliydi, Sidar iğrenç bir şekilde kanlar içerisindeydi.

 

-Görgü tanıkları buraya sonradan getirildiğini söylüyor. Yüzüne benzin döküp yakmışlar.

-Öf... Yazık. Severdim kendisini.

-Aslında seni uzun bir süre rahat bırakacaktık, üzerine çok yüklendik ama Sidar'ı tanıdığını biliyorum. Bu yüzden işi sana verdik.

-Pekala...

 

>İlk bölümün sonu, öylesine canım sıkılırken oturdum yazdım. Pekala müthiş iyi sayılmaz, kafam dağınıkken yazmıştım. İdare edin işte. :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Görgü tanıklarının verdiği ifadelere göre cesedi beyaz bir Linea ile getirmişler ve kar maskeli, pelerinli bir tip arabanın bagajındaki Sidar'ın cesedini yola koyup gitmiş. Arabanın aynalarında bir iki balon dışında pek bir süs yokmuş ve plakası da "Evleniyoruz!" yazılı bir kartonla kapatılmış. Gayet zekice. Kameralardan arabanın geldiği yolları falan takip etmeye çalışsak da araba sanki hayalet araba, kameralarda hiç görünmüyor. Trafik polislerine beyaz Lineaları çevirmesi için talimat verdik ama bunun çok işe yarayacağını zannetmiyorum. Zira şehirdeki arabaların yarısı beyaz bir Linea. Sanki ağaçta yetişiyor anasını satayım, öyle popüler arabalar Polisler arabaların bagajlarını kontrol ediyor ve bagajları yeni temizlenmiş olan Lineaları not ediyorlar.

 

Popüler mekanlar kimi zaman bu tarz suçların planlandığı yerlerden biri olduğu için daima uğramak daima mantıklıdır. Sidar'ın sık sık takıldığı gece kulüplerinden birine gidiyorum. Kenar mahallelerden birinde, her türlü pisliğin bulunduğu yerde. Sevgili Alfamı sanayiye bıraktığım için buraya otobüsle geldim ve serseri çocukların bana attığı lafları duymamazlıktan gelerek Moterda'nın mekanına gidiyorum.

 

Sidar mirasyedi, savurgan bir tipti. Bu yüzden de çevresinde çok fazla insanı toplardı ve çok fazla insanın tepkisini çekerdi. Mesela geçen gün bir gecelik takılacağı bir kıza yüz bin lira vermesini Sidarla çok bir alakam olmasam bile ben bile duymuştum. Bu yüzden çevresinde mutlaka bir ton insan olurdu. Kalbinin 80 kez bıçaklanması da öldüren kişinin Sidar'a karşı büyük bir nefret beslediğini gösterir. Belki de gecelik yattığı kızlardan biri bunu sindirememiştir. Neden olmasın?

 

Moterda'nın mekanına sadece bilenler gidebilir. Zira hiç dikkat çekici bir tarafı yoktur. Girişi ise bir apartmanın yanındaki aşağıya doğru merdivenlerin sonundaki kapıdır. Bilmeyenler için burası sade bir bodrum olarak görünür ve dikkat çekmez. Böyle bir kenar mahallede de mahallenin serserilerinin dikkatini çekmemek içinde güzel bir seçenektir.

 

Metal kapıyı yumruğumla çaldım. Genellikle bu saatlerde kimseyi içeri almazlardı, saat 10'da mekanı açarlardı. Şimdilik muhtemelen temizlik falan yapıyorlardır. Bir beş dakika bekledikten sonra kapının açmayacağını düşündüm ve geri döndüm fakat mekanın çalışanlarından Ilithyia'nın yolda geldiğini görünce sevindim.

 

-Bu saatte ne işin var?

-Hiç, sadece bir iki sorgu. Moterda nerede?

-O mu? Geçen birileriyle dalaşmıştı, bayağı kanlı bir kavga falan. Sonra da hapishanelik oldu.

-Pekala... O zaman bende sana sorarım.

-Olur da ne soracaksın? Yeni bir cinayet mi var?

-Evet, ne yazık ki. Bu sefer Sidar öldürülmüş.

-Hiç şaşırmadım.

-İtiraf edeyim, bende.

 

Ilithyia mekanın etrafta izleyen biri var mı diye etrafa bakındı ve kimsenin olmadığını görünce demir kapıya anahtarı soktu ve kapı büyük bir gıcırtıyla arkaya doğru açıldı. Masaların üzerinde oldukça pasaklı, kıyafetleri yırtık bir adam yatıyordu. Ilithyia ışıkları yaktı ve bara yürüdü. O bara yerleşirken bende masanın üzerindeki adama doğru şöyle bir yaklaştım ve adamın gözlerinin açık olduğunu gördüm. Ben ona yaklaşırken yerinden doğruldu ve gözucu ile beni baştan aşağı süzdü.

 

-Hayalet gelmiş!

-Hayalet mi?

 

O sıra ben karşımdaki adamın ne tarz bir kaçık olduğunu anlamaya çalışırken Ilithyia bardan bana seslendi.

-İçmek istediğin bir şey var mı?

-Süt.

 

Ilithyia arkasındaki çıplak kadın heykelinin göğüsünden bir bardak süt doldurdu ve sütü benim yanıma getirdi.

-Teşekkür Ilith... Kim bu adam?

-PiaA. Deli mi tam anlayamadık ama bir zararı yok. Geceleri sağda solda insanlara hikaye anlatıyor, para topluyor. Gece bitince de kazandığı paranın bir kısmını bize verip burada yatıyor.

-Ne zamandır buraya uğruyor?

-Bir yıl oluyor.

 

O sırada PiaA havayı kokladı ve gözlerini kapatarak arkaya doğru biraz gerildi.

-Bir kadın... Evet... Sarı saçlı... Pembe kıyafetli. Bir metroya biniyor... Tütsü kokularını buradan duyabiliyorum. Muhtemelen bu şehirdedir.

 

Ilithyia ile beraber ne dediğine bir anlam getiremediğimiz için birbirimize baktık.

 

-Selamlar... Sidar hakkında ne biliyorsun?

-Bir okyanus var, eşsiz ve büyülü bir okyanus. İki küçük... Farklı yönlere gidiyorlar.

-Yani?

 

PiaA o anda yatıp uyudu ve bende o anki şaşkınlığım ile kaldım. Neydi bu şimdi? Ilithyia'nın bana verdiği sütten bir kaç yudum aldım ve barda bekleyen Ilithyia'nın yanına yürüdüm.

 

-Pekala Ilithyia... Bu adamdan bize bir nane gelmez. Sana bakalım, Sidar hakkında ne biliyorsun?

-En son... Bir keresinde fena dağıtmıştı, deli gibi sarhoş olmuştu ve bu bardaki herkesin üzerine deli gibi saldırmaya başladı.

-Sonra ne oldu?

-Bir tanesi onu sopayla bayılttı ve nihayetinde rahat bir nefes aldık.

-İlgi çekici bir şey var mıydı? Kavga ettiğini bildiğin biri falan?

-Şimdilik aklıma gelmiyor ama... Sanırım en son Abrakadavra ile yumruk yumruğa bir kavgaya girmişlerdi burada. Kırık şişelerle falan kavga ettiler.

-Anladım. Daha söyleyebileceğin bir şey var mı?

-Hayır. Şu an aklıma gelmiyor.

-Söyleceğin her bir kelime emin ol ki bana büyük yardımı dokunacak.

-Aklıma gelirsem sana telefon ederim.

-Bekliyor olacağım.

 

Buradan daha iş çıkmaz. Abrakadavra'yı bularak belki bir şeyler yapabilirim. Sütü kafama diktim ve PiaA'nın garip bakışları arasında metal kapıdan dışarı çıktım, merdivenlerden yukarı çıktım ve başımı gökyüzüne doğru çevirdim. Ne havasız yer ama! Derince bir nefes aldık ve cidden kendime geldim. Çevredeki sevimsiz, birbirinin kopyası apartmanlar ve o apartmanın dibinde duran fosforlu elli kuruş avcıları dışında pekala sevilebilecek bir yerdi bu mahalle. Sessiz, sakin ve gerçekten bol ağaç vardı. Bir sigara yaktım ve öksürerek sigarayı ağzımdan fırlattım. Ben sigara içmezdim ki? Biri koymuş cebime bende içiyorum. Hey allem...

 

>Bugünlük bu kadar yeteeer. Tamam kısa ama idare edin işte. :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Abrakadavra'nın Sidarla kavga etmesi bana pek şaşırtıcı gelmemişti. Sidar'ı bilirim. Sarhoş olduğunda dalaşacak adam arar, birinin sevgilisine laf falan atar, öbürüne öylece yumruk çakar... Sid sarhoş olduğunda neden kavga etti diye değil, neden kavga etmedi diye düşünmek gerekiyor. Ceketimi içeri doğru kıvrılmış yakasını düzelttim ve hızlı adımlarla Abrakadavra'nın evine doğru yürüdüm. Açıkçası Gnoxis şehrindeki her yer bir saatlik yürüme mesafesine bakıyordu. Şehrin en popüler caddesinden bu kenar mahalleye yürümek yarım saat bile değildi. Abrakadavra'da işte bu popüler caddenin üzerindeki bir evde babadan kalma bir evde oturuyordu.

 

Bu caddenin her tarafında mor/kırmızı renkli aydınlatmalar vardı ve girişinde tren garından bozma "Esnaf lokantaları çarşısı" vardı. Bu çarşının her önünden geçtiğimde bu tarz bir geyiği mutlaka ama mutlaka duyardım.

 

-Kardeşim bir gelsene?

-Buyur?

-Aç mısın?

 

Adam bunu öyle bir babacan tavırla soruyor ki, görseniz adam beni elleriyle yedirecek. Hani bir kere "Evet açım" deme gafletine düştüm ve aynen şöyle bir şey dedi sosyopat:

 

-Bak kardeşim, baharatlı yağda pişirdiğimiz bir kokoreç var. Alevde çeviriyoruz, yağını da ekmeğe akıtıyoruz. Sonra da ekmeğin içinde doğruyoruz kokoreçi bütün tadı ekmeğe geçiyor. İster misin?

 

Adam aç adama bunları anlatıyor. Bakın ben 7/24 açım fakirliğimden. Cebimde maksimum 100 lira var o da aylık yemeğim. Bu tarz davaları çözdükçe "Aferin koçuma" ayağına AurorA kazandığı 2000 liradan 500ünü lira cebime koyuyor o da anca gidiyor. Bir şey diyemiyorsun kadın bütün ekibin parasını cebinden veriyor. Yani davadan en fazla parayı en alıyorum. Ha neredeydik? Adam öyle bir acıktırdı ki beni, isterim demekten kendimi alamadım. Tabii, ben beleş sanmıştım saflığıma. Adamlar el kadar kokoreçe 20 lira hesap yazmış. E kardeşim ayıp falan da diyemiyorsun, bayağı bayağı mallığımla o yirmi lirayı ödemek zorunda kaldım.

 

O günden o çarşının hep karşı tarafından geçtim. Yediğim kazık tam mideme oturdu da kalkmadı hala.

 

Abrakadavra'nın kapı ziline bastım. Normalde çalışıyor olması gerekiyor fakat bugün pazar günü olduğu için tatildi. Şanslıyım. Biraz bekledikten sonra Abrakadavra uykulu bir sesle diafondan bana kim olduğumu sordu.

 

-Kim...

Lafını tamamlamadan önce derin bir nefes aldı.

-Kim o?

-Lethal Perfection uyandırma servisi

 

Bir süre diafon üzerindeki mikrofon tuşuna öylece bası ve nefes alışverişleri sık sık duyuldu. Ardından gülmeye başladı.

-Kafa gitmiş ya...

Apartman kapısını açtığında derin bir oh çektim. Cidden bu adamın ne büyük çilesi vardı. İnsanlar pazar sabahı mutlu uyanır bugün iş yok diye, bu arkadaşımız küfrede küfrede uyanır akşamdan kalma olduğu için.

 

Apartmanın içerisinde yürürken apartman yönetiminin astığı fantastik notlara şöyle bir göz attım.

-Apartmanda sigara içmek tehlikeli ve yasaktır.

-Apartmanda bağırarak konuşmak tehlikeli ve yasaktır.

-Apartmanda koşmak tehlikeli ve yasaktır.

-Apartmana kusmak tehlikeli ve yasaktır

-Asansörde veya bodrumda tuvalet yapmak tehlikeli ve yasaktır.

-Apartmanda sevişmek ayıp ve yasaktır.

 

Yapan var demek ki. Hani nasıl bir apartmansa artık millet yapacağını yapmış, birde yasak koymuşlar. Bence bunları apartmanda yapan adam kolay kolay yasak masak dinlemez. Boşuna yazmışlar o yazıları.

 

Asansörle Abrakadavra'nın dairesine çıkıp kapıyı çaldım. Bir inleme sesi duydum ki adam zombiye dönmüş anladım, kaçsam mı kaçmasam mı öylece durdum kaldım ki zaten ben bunu düşünene kadar zaten adam kapıyı açtı.

 

-Hocam ne içtin sen dün gece ya...

-İki 70lik vodka... Yani öyle diyorlar.

-Hay maşallah... İçeri girebilir miyim?

-Tabii...

 

Abrakadavra bayağı bayağı bir dağıtmış. Derdi ne acaba? Şimdilik beni ilgilendirmez.

 

-Naber Abra?

-Görüyorsun halimizi. Nasıl olsun.

-Anlıyorum... İstersen bir koşu işkembe çorbası çekeyim sana.

-Aman! 20 yıl lafını yaparsın sonra, istemez.

-Yok be... Gerçi haklısın ben bile kendime güvenemiyorum bu konuda.

 

Abra'nın evinde herhangi bir mobilya yoktu. Adam yere yattığı minderlerin üzerinde uyuyordu ve evi dikkat çekici bir derece dağınıktı. Evin bir tarafında alkol şişelerinden eşsiz bir deniz olmuştu. Peki neden bu kadar çok içiyordu? Muhtemelen mutsuzluktan olabilirdi. Gerçi... Şu an için Abra kafamda gayet bir potansiyel katil durumuna gelmişti. Neden Sidar'ı kıskandığı için öldürmüş olmasın ki? Sidar her insanın istediği şeylere sahipti fakat Abra oldukça talihsiz bir hayatın içerisindeydi. Bunu not edebilirim, saçma bir ihtimal ama neden olmasın ki?

 

-Geçen Sidar ile kavga ettiğinizi duydum. Neden diye sorabilir misin?

-Ne yapacaksın?

-Abra... Dostum... Sidar öldürüldü. Kalbinden bir manyak 80 kez bıçaklamış ve herhalde ibret olsun diye yolun ortasına atmış onu.

-Hadi ya...

-Şimdi bir dedektife hesap ver. Sidar ile yaptığınız kavganın nedeni nedir? Beni şaşırtmaya çalışma.

 

Abra biraz bana baktı. Başını sıvazladı ve bu sürelik boşluktan sonra neyse ki konuşmaya başladı.

 

-Tamam hatırladım... Sidar, Anafiel Girl'e yavşıyordu. Biraz aklını başına toplaması için uyarmak istedim.

-Anafiel Girl'e yavşamasından sana ne? Yoksa ona karşı bir şey mi hissediyorsun?

-Hayır... Ama Anafiel Girl ondan rahatsız oluyordu ve derdini genel olarak bana anlatıyordu. Bende artık Sidar'ın aklını başına toplamasını istedim.

-Peki. Bir sorum daha var, akşamdan kalma olduğun gayet belli ve evinin her tarafında içki şişeleri var. Seni buna sürükleyen şey ne?

-Beni neye sürükleyen?

-Bu derece aşırı alkol tüketmeye?

-Aslında hiçbir şey. Cidden hayatım gün geçtikçe daha da monotonlaşıyor. Bu berbat ve acınası hayatımdan kaçamıyorum. Beni anlıyor musun Lethal? Anlayamazsın, kimse beni anlayamaz.

 

Abra'nın yüzüne sadece baktım, hiçbir şey diyemedim.

 

-Emin ol Abra... Çözülmesi gereken bir dava olmasaydı seninle burada otururdum. Başka bir gün bunun üzerine konuşacağız, söz veriyorum.

-Gerek yok Lethal. Konuşacak birine sanıyorum ki ihtiyacım yok. Dediğim gibi kimse beni anlayamaz.

-Gidiyorum ben.

-Yolun açık olsun.

 

Pekala, bu adamın bir psikologa ihtiyacı var. Aslında sevdiğim bir dostum olduğundan dolayı sabaha kadar onunla ilgilenebilirdim ama bir şey değişmezdi, hemde hiçbir şey değişmezdi. Eğer ilaçsız, psikologsuz bir değişim istiyorsa kişi kendisi bir şeyleri deneyimlemeliydi. Kim bilir, belki de basit bir ortam değişikliği Abra'nın tek istediği şeydir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...