Jump to content

Gnoxis şehrinde cinayet var!


Lethal Perfection

Önerilen Mesajlar

Bakalım bakalım... Şimdiye kadar not ettiğim neler varmış.

 

Görgü tanıkları: Beyaz bir Linea'dan inen bir erkek ceseti yola bırakmış. Kalbi tam 80 kez bıçaklanmış.

Moterda: Biriyle kavga ettiği için hapiste... Bu arada mekanındaki süt berbat.

PiaA: Metroda pembe kıyafetli tütsü kokulu bir kız varmış. Başka da bir şey yok.

Ilithyia: Biri Sidar'ı sopayla bayıltmış ve Sidar Abrakadavra'yla büyük bir kavgaya girmiş.

Abrakadavra: Sidar'a kıl olmuş ve bariz psikolojisi bozulmuş ya da rol yapıyor. Anafiel Girl'e karşı bir şeyler hissediyor olabilir.

 

Bunun dışında her şey sakin ve ilgi çekici bir şey yok. Ne yapsam? Anafiel Girl'in yanına gitmek mantıklı bir seçenek mi? Açıkçası bana pek gerekli gibi gelmedi. Belki Abra'nın davranışlarıyla ilgili bir takım bilgiler alabilirim ama şu an için pek gerekli değil.

 

Caddede tek başıma biraz kamburca yere doğru bakarak yürüyordum. Sol tarafımda çeşitli mağazalar, sağ tarafından da insanlar akıp geçiyordu ve öylece nereye gittiğimi bilmiyordum. Ağır ağır adımlarımla beraber düşünüyordum, bir süre yürüdükten sonra yavaş yavaş karar verdim. Kafamda bir kaç ihtimal belirmişti, artık mantıklı yada mantıksız sallıyordum işte.

 

-Moterda: Sidar'ın yavşamadığı kadın mı kalmıştı? Moterda'ya da aşırısıyla yavşamıştı elbet ve Moterda ondan bunaldığı için bir katil tutmuş olabilirdi. Ama parayla tutulmuş bir katil bir insanın kalbini 80 kez parçalamazdı ama Sidar'dan pek keyif almayan birine bunu yaptırması için ikna olmuş olabilir.

 

-adEda: Bir ara Sidar ile beraber çok fazla takılırdı ve hafif safça bir kızdı. Belki Sidar'ın onu yanında bir oyuncak olarak gezdirmesinden rahatsız olup intikam almış olabilirdi.

 

-Hektor: Neden illa ki bunun nefret cinayeti olduğunu düşünüyorum ki? Zeki, çalışkan ve bilgeliği herkes tarafından bilinen bir adam. Sidar'ın aksine gayet takdir edilen biri. Ayrıca Sidar'ın uzun zamanlardan beri en büyük rakiplerinden. Belki de Sidar gibi sürekli önüne saçma sapan anlamsız engeller koyan birini saf dışı etmek istemiştir ve bunun profesyonel bir cinayet olmadığını düşündürmek için kalbinden 80 kez bıçaklatmıştır. Neden olmasın ki?

 

-Nevermore: Eğer Gotham'ın Fatman'i varsa Gnoxis'in de Nevermore'u vardır. Bu adam kendisini Gnoxis'i korumaya adamıştır ve yöntemleri pek yasal sayılmaz. Halkı rahatsız eden, insanları zor duruma düşüren herkesi bu adam ortadan kaldırırdı. Genellikle öldürdükleri kanalizasyonda üzerinde "Nevermore'dan sevgilerle" yazılı yapıştırılmış bir kağıtla bulunurdu. Sidar son zamanlarda pek bir taşkınlaşmıştı ve "Artık daha kötüsü olamaz" diyordum. Seksen kez bıçaklaması ve yolun ortasına bırakılması pek... Onun stili değil.

 

En sonunda bir deniz kenarıma geldiğimde başımı kaldırdım ve ellerimi ceketimin cebinden çıkardım. Telefonu açtım ve SilverCavalry'nin numarasını çevirdim. Telefonu fazla bekletmeden hemen açtı.

 

-Alo!

-Alo, ne oldu bir şey mi var?

-Var tabii, gerizekalı town beni mafioso sanıyor. Veteran'ım lan ben... Al... Al... Adamlar exeye inandı.

-Eee... Senin iş başında olman gerekmiyor mu?

 

SilverCavalry bizim ekibin bilgisayar işleriyle ilgilenen tarafıydı. Takdir edilesi işler başarmışlığı vardı ama zayıf yönü kendisini iş başında çok fazla oyuna kaptırmasıydı. Yani bu yüzden böyle saçma sahneler ortaya çıkıyordu.

 

-İş başındayım zaten, istediğini söyle anında yaparım.

-Sidar'ın evine sızacağım ama böyle tiplerin evleri genelde hep kameralı oluyor. Benim için bir iyilik yapar mısın?

-Ooo... Kapalı devre kameralar onlar. Ben buradan müdahalede bulunamam ama eğer eve sızdıktan sonra kameraların bağlandığı bilgisayarı bulabilirsen ufak bir sürpriz yapabilirim.

-Nasıl?

-Telefonunda internet var mı?

-Var ama az.

-Dert değil. Sen telefonundan bilgisayara internet vereceksin ve bende internetten bilgisayara bağlanacağım. Ne dersin?

-Bana uyar.

 

Telefonu kapattım ve gördüğüm ilk otobüs durağından şehrin güneyindeki villalara giden otobüslerden birine bindim.

 

Otobüs Sidar'ın mahallesindeki durakta durduğunda kendimi bambaşka bir şehre gelmiş gibi hissettim. Etrafta kimse yoktu ve bu mahallenin gayet kasvetli bir havası vardı. Evet her tarafta lüks villalar vardı ama gayet ruhsuz bir yerdi burası. Görünürde bir canlılık yoktu. Kaldırımların üzerinde bir kaç lüks araba, arada bir denk gelinen bir kaç ağaç ve bir kaç villadan başka hiçbir şey yoktu. Açıkçası Sidar'ın neden evinde durmadığını gayet iyi anlıyordum.

 

Sidar'ın evine doğru yürüdüğümde denk geldiğim tek tük bir kaç insan dışında bu bahsettiğimden az buçuk değişik bir şey yoktu. Gökyüzünün de kararmasıyla parlayan sokak lambalarının altında hızlı adımlarla yürüyordum. Arada bir sessizliği bölen köpek sesleri beni önceleri oldukça korkutuyordu fakat zamanla alışmıştım. Arada bir çıkan o mahallenin yerlisi de açıkçası beni yadırgayan gözlerle bakıyordu. Karşılaştıklarımın arasında hiç genç olmaması ise Sidar'ın neden hiç evinde durmadığını bana gayet iyi açıklıyordu.

 

Sidar'ın evine vardığımda derin bir nefes çektim. Siyah giyinmiş olmam ve havanın karanlık olması cidden büyük avantajdı. Evin duvarları arasında açık bir yol bulmak için dolaştım ama bir çocuğun sığabileceği bir yarıktan başka hiçbir şey bulamadım. Etrafıma biraz bakındım ve herhangi bir iz bırakmamak için o deri eldivenlerimi taktım. Ardından belki kapı açıktır diyerekten kapıyı biraz ittirdim. Şanslıyım. Hemen koşarak içerideki çalılıkların içerisine attım ve etrafa şöyle bir baktım.

 

Etrafta Koyu mavi bir cabrio BMW M4'ten başka bir şey görmedim. Hızlı bir hamleyle arabanın içerisine atladım ve tekrar etrafıma bakıldım. Evet... Çarpan bir cam. İşte aradığımız güzel şey bu! Hızlı hızlı içeri doğru tırmandım ve evet... Sidar'ın dağınık yatak odasındayım.

 

>Pekala, en heyecanlı yerinde kestin diye küfür gelebilir ama şimdilik gayeeeet sıkıldım ve pek iyi yazdığımı sanmıyorum şimdilik. Üzgünüm, özür dilerim. Bu arada 2. bölümü okudunuz mu? :p

Lethal Perfection tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Her yeni bölüm yayınlandığında, en başından başlıyorum okumaya. Eğer yazmaya başlamadan önce sende yaparsan, olumlu etkileri olur sanıyorum. Gayet güzel gidiyor. Beni sarıyor yani açıkçası, canlandırması kolay, bildiğin akıyor. Başarılarının ve hikayenin devamını dilerim. Zihnine, ellerine sağlık.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bahçıvan öldürmüştür, hep bahçıvanlar öldürür zaten. :D Güzel olmuş, takipteyim.

 

Bahçıvan tatilde ama :D

 

Her yeni bölüm yayınlandığında, en başından başlıyorum okumaya. Eğer yazmaya başlamadan önce sende yaparsan, olumlu etkileri olur sanıyorum. Gayet güzel gidiyor. Beni sarıyor yani açıkçası, canlandırması kolay, bildiğin akıyor. Başarılarının ve hikayenin devamını dilerim. Zihnine, ellerine sağlık.

 

Teşekkürler, umarım bir kalıcılık sağlarım. :)

 

Bence Lethal'ı astıralım. Ben investigator'ım,bu bişeyler yapmayı planlıyor sanırım n2 de evde yoktu o gece de doctor öldü. Jester falan olmasın da :S

 

İnvest benim. Silver yalan söylüyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sidar'ın odasına girdiğimde kalbim küt küt atıyordu. sessiz ve yavaş adımlarla çevreyi kolaçan ettim. Gerçekten olduğu için telefonun flaş ışığını açtım ve şöyle bir etrafa baktım. Sidar'ın odası zannettiğimden çok daha sakin, çok daha düzenliydi. Duvarda eski bir resim ve kendi ailesiyle çekilmiş bir fotoğrafı dışında hiçbir şeyi yoktu. Pardon, pardon... Varmış. "Zodyak Ülkü Ocakları" yazılı ufak bir poster varmış. Arka planda bir çember üzerinde bütün burçlar sıralanmıştı ve bu çemberin içinde bir kurt başını havaya doğru çevirmiş uluyordu.

 

Attığım her adımı büyük bir dikkatle beraber atıyordum ve gürültü çıkarmamaya, aldığım her şeyi yerine koymaya özen gösteriyordum fakat ayağım parkenin ses çıkaran parçasına basınca oldukça büyük bir gürültü çıktı. Hiç hareket etmeden aynen orada durdum. Tak... Tak... Tak.. Tak... Anlaşılan evde yalnız değilim. Biri odaya doğru yaklaşıyordu. Hemen hızlı bir şekilde Sidar'ın dolabına saklandım ve beni bulmaması dualar etmeye başladım. Bu yaptığım yasal değildi, meslekten ihraç edilmem bir yana hapse girmemi de getirirdi bu durum.

 

-Kim var orada?

 

Benim kalbim yerinden küt küt atarken neyse ki kapı tekrar kapandı ve dolabın içerisinde derin bir nefes aldım. Yavaşça dolaptan dışarı çıktım ve çevrede ses çıkarabilecek şeyleri şöyle bir inceledim. Evet... Bazı yerlerde tahtalar iyi çakılmamıştı ve dikkatli olmazsam aşırı bir ses çıkarıyorlardı.

 

Sidar'ın masasında gördüğüm defterini aldım ve yatağın üzerine oturup telefonun flaş ışığı ile Sidar'ın defterini karıştırdım.

 

Bingo! Sidar günlük tutuyormuş. Epey şaşırdım doğrusu. Günlüğünün sayfasını teker teker karıştırdım ve pek enteresan çizimler, pek de enteresan şeyler okudum. Genellikle aşırı kısa şeyler yazıyordu. Tarih atıyordu, altına yazacağı şeyi yazıyordu ve sonra onun altına bir şeyler karalıyordu. Mesela günlüğe yazdığı son üç şey aynen şu şekildeydi.

 

"Bariz gereksiz?"

"Ne saçma, ölümcül mükemmellik"

"Bize keyif mi verir yoksa mi keyif alırız?"

 

Her şey bu şekilde biraz şifreli bir şekilde yazılmıştı ve az çok her şeyini günlüğüne aktarmıyordu. Sidar'ın karalamalarını incelediğim zaman aslında bunları bir çeşit bir algoritması olduğunu fark ettim. Üç yatay ve üç dikey çizgi çekiyordu ve bu boşlukları çeşitli şekillerde doldurup sonra da onların üstünü karalıyordu fakat yine de ışık doğru açıdan doldurulduğu zaman iyi bakan bir göz atındaki boşlukların nasıl doldurulduğunu görebilirdi. Sonra bu boşlukların aslında pek öyle gelişi güzel doldurulmadığını, belli rakamlar yazıldıktan sonra hepsinin üstünün kazıldığını gördüm. Yakalayabildiğim ilki aynen şöyleydi.

 

1 - 0- 0

58- 17- 0

44-141-1

 

Bunun dışında hiçbir şey şimdilik okunabilecek tarzda değildi ama incelenirse böyle dokuzlu bloklar bulunabilirdi. Defteri masaya geri bıraktım ve camdan aşağı indim. Bu deftere öylesine el koymak zorundaydım fakat şimdilik çalamazdım. Sessiz adımlarla camdan aşağı atladım ve tam yere çarpmadan önce yuvarlanarak kendimi hasardan korudum.. Gayet sessiz bir düşüştü bu. Ayağa kalktım ve üzerimi silkeledim. Ardından düştüğüm yeri ayağımla temizledim ve hiçbir şey olmamış gibi Sidar'ın evinin zilin çaldım. Madem ki evde birileri vardı, en azından onları sorguya çekebilirdim.

 

Ellerim cebimde öylece kapıda bekliyordum ve genel olarak kambur durduğum için güvenilir bir görüntü vermek için olabildiğince dik durmaya çalışıyordum. Kendi görüntümü sağlama almışken cebimden rozetimi çıkarmanın da iyi olduğunu düşünürken kapı açıldı ve karşımda başına acele bir şekilde tül takılmış yaşlıca bir kadın durdu.

 

-Merhaba, Sidar hakkında konuşabilir miyiz?

-Siz kimsiniz?

Cebimden çıkaramadığım rozeti o an çıkardım ve kadına gösterdim.

-Gnoxis polis karakolundan geliyorum.

-Bir şey mi yaptı Sidar? Çocukken de aynıydı şimdi de aynı.

-Sidar öldürüldü.

 

Kadın bir an için öylece durdu ve hiçbir şey diyemedi.

-P.. Peki... Buyurun, içeri geçin.

 

Evin bütün ışıkları kapalıydı ama kadın ışıkları yaktığında gözlerimi kapatmaktan kendimi alamadım. Gözlerimi açtığımda evin gayet zevkli bir şekilde dizayn edildiğini gördüm. Evin salonu hemen girişteydi ve evin salonunda ortasında altın varaklı bir sehpa, etrafında bir kaç deri koltuk vardı. Arkada ise yemek masası, hemen bir kapının önünde duruyordu ve yemek masasının yanında üst kata doğru çıkan merdivenler vardı. Yerde sadece bir tane halı vardı, o da koltukların olduğu yerdeydi. Onun dışında evin duvarlarında çeşitli tablolar ve bir ayna vardı.

 

-Buyrun siz oturun, bende size bir şeyler getireyim.

-Gerek yok teyze. Bir kaç soru sorup gideceğim.

-Olmaz öyle şey, getireyim bir şeyler.

-Gerçekten gerek yo...

 

Ve kadın mutfağa gitmişti. Bende üçlü koltuğun tam ortasına oturdum. Etrafı tamamen tarayan gözlerle bakıyordum. Az önce dikkat etmediğim bir takım ayrıntılar varmış. Mesela vitrinde Sidar'ın çocukluk resmi, altın eşyalar ve aile fotoğrafları duruyordu. Sehpanın üzerinde de bir seccadenin üzerinde tespih ve Kuran vardı, seccadenin hemen yanında da laleler öylece duruyordu.

 

-Geldim evladım.

 

Kadının morali bozulmuştu fakat hiç belli etmemeye çalışıyordu. Genellikle bakışları yere doğruydu ve yüz ifadesi oldukça mutsuzcaydı. Açıkçası tam olarak tarif edemem, mutsuzdu işte. Elinde içinde dilinlenmiş meyve olan bir tabak vardı ve sephanın üzerinde duran seccadeyi çekip hemen önüne koydu.

 

-Şimdi dilerseniz sorularımı sorabilirim.

-Tabii.

-Rahatsız etmiyorum değil mi?

-Yok yok, oturuyordum ben.

-Işıklar kapalıyken mi?

-Ne yapalım işte, açık olsa sanki başka bir şey yapıyoruz.

-O da farklı bir bakış açısı. Neyse... Son zamanlarda Sidarla ilgili dikkatinizi çeken bir şey var mıydı?

-Sidar eve uğraşıyordu ki?

-Ne zamandan beri?

-Yaklaşık iki yıldır. Arabayı alıp benle biraz konuşup gidiyordu. Arada bir odasına çıkar defterine bir şeyler karalardı.

-O defteri çıkışta bana vermek ister misiniz? Ama dokunmanızı istemiyorum. Eldivenle, poşetle, tülle falan tutun.

-Tamam, veririm.

-Çok teşekkür ederim.

-Sidarla ilgili dikkat ettiğiniz şey var mıydı?

-Yoktu evladım. Sidar çok nadir gelirdi eve işte.

-Pekala, sanırım bana bu kadar yeter.

-Pek durmadın evladım?

-Evet ama bu davayla ilgili incelemem gereken bazı yerler var.

-Ben defteri getireyim.

 

Kadın defteri getirmek üzere yukarı çıktığımda ben Sidarla ilgili yeni bir şey daha öğrendiğim için mutluydum. Ufkum genişlemiş gibi hissediyordum ama açıkçası pek şaşırtıcı bir detay değildi bu. Şimdi kafamda bir soru vardı, madem ki Sidar eve gelmiyordu peki nerede yatıp kalkıyordu? Adam zombi değildi sonuçta, bir yerde uyuması lazımdı elbet.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bence gayet iyi gidiyorsun. Fakat o kadının tam olarak kim olduğu akılda soru işareti bırakacaktır. Annesi mi yoksa başkası mı? eğer annesi ise ölümü çok soğukkanlılıkla karşıladı. Soğukkanlı oluşu beni rahatsız etti mesela. Bu kısmı devamı için bilerek mi atladın bilmiyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bence gayet iyi gidiyorsun. Fakat o kadının tam olarak kim olduğu akılda soru işareti bırakacaktır. Annesi mi yoksa başkası mı? eğer annesi ise ölümü çok soğukkanlılıkla karşıladı. Soğukkanlı oluşu beni rahatsız etti mesela. Bu kısmı devamı için bilerek mi atladın bilmiyorum.

 

Bakalım bakalım. Belki de değildir. =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Eve gidip defteri tamamen karıştırmadan önce Moterda'nın mekanına şöyle bir uğramak istedim. Belki bu gece farklı insanlar çıkarda bir şeyler görürüz. O kenar mahalleye geldiğimde gece vakti buranın daha da fazla güvensiz olduğunu fark ettim. Ara sokaklarda bana dik dik bakan torbacılar bir kenara beni her gördüğünde çakısını çıkarıp oynayan apaçiler öbür taraftaydım. Açıkçası onlarla göz teması kurmamaya çalışıyordum. Onun dışında sokaklarda fahişeler, pazarlık yapan mafyalarda oldukça çoktu.

 

 

Şehrin geceyle birleşen kasvetinin üzerimde bıraktığım etki bir yana bunca insanın yanında kendinden geçmiş olan pis kokan uyuşturucu bağımlıları, sakat dilenciler ve hayattan bir ümidi kalmamış evsiz insanlar içimi sıkıyordu. Peki ya onları görmezden gelmek dışında yapabileceğim ne vardı ki? Sadece başımı öne eğip kimseyle göz teması kurmamaya çalışıyordum ve arada bir duyulan kulak tırmalayıcı kadın çığlıklarını duymamazlıktan geliyordum. Duvarlar çeşitli anlamsız grafitilerle dolmuştu ve duvarlar anlamsız, saçma şeyler dolmuştu. Kimi zaman patlak egzozlu mobiletleri süren apaçiler beni taciz edercesine çok yakınımdan geçiyordu ben ise onları aldırmamak için hiçbir reaksiyon göstermiyordum. Bir tanesi üzerime bir sopayla beni devirmek için gelmişti ama ufak bir hamleyle onun sopasından kurtulmuştum.

 

Bütün bu kasvetin içerisinde Moterda'nın mekanına geldiğimde kapının bir tarafında öylece oturan PiaA'yı gördüm, vakit kaybetmemek için muhatap olmak istemediğim için hemen bakışlarımı kaçırmıştım fakat yine de o beni görmüştü.

 

-Biliyor musun Lethal? Matematiğin insana gösterdiği pek çok şey var. Mesela bir fonksiyonun türevini alırsan artışı gösteren bir doğruyu ele alırsın. İkinci türevini alırsan ise bu sefer bir parabol elde edersin. Enteresan değil mi? Elde ettiğin rakamlar bir fonksiyonun sonucu olabilir. Belki de bu basit bir fonksiyon değildir. Bazı şeyler lineer bir fonksiyonla alakalıdır. Neden olmasın ki?

 

Ne diyebilirdim ki, matematikle aram pek iyi değildi. En son üniversite sınavına çalışırken aklımda bir şeyler kalmıştı ama çok silik şeylerdi bunlar. Yumruğumla metal kapıyı çaldım ve derin bir nefes aldım. Illithyia gözlem penceresini açtı ve benim geldiğimi görünce kapıyı araladı.

 

-İçeri gir.

 

İçeriye girdiğimde ortamın mayhoş havası benim bile başımı döndürmüştü. Öyle yoğun bir sis vardı ki mekan ezberimde olmasa açıkçası nereye gittiğimi sorgular hale gelirdim. Bara doğru adım attım, oturduğu yerde kendinden geçenler ve aşırısıyla gürültülü müziğe kendisini kaptırıp dans edenler gerçekten bana rahatsız edici geliyordu. En nihayetinde bar gözümün önünde biraz biraz belirginleştiğinde gülümseyerek bara girdim.

 

-Merhaba yelisss...

 

Bugünlük barmenlik sırası demek ki yelissse gelmişti. Farklı biriyle karşılaşmak elbette ki iyi olmuş.

-Sidar hakkında bildiğin bir şey var mı?

-Illith'ten öğrendim olayları. Bayağı üzüldüm Sidar için. Tamam çok sevmezdik ama o şekilde öldürülmeyi haketmiyordu.

 

Yanımda oturduğunu fark etmediğim paranormalfikir öksürerek boğazını temizledi ve fötr şapkasının altına gizlediğini yüzünü başını kaldırarak gösterdi.

 

-Evet kötü bir cinayet olmuş. Sidar'a açıkçası oldukça üzüldüm. Adamın resmem kalbini doğramışlar.

 

Yelis tekrar konuya dahil oldu.

-Hangi manyak seksen kez birinin kalbini bıçaklar ki?

-Açıkçası ben bıçaklayamazdım. Hani içim kaldırmaz.

 

Ben:

-Kimse kaldıramaz. İnsan öldürmek dahi zor bir şeyken normal bir insan bunu yapamaz ama bu sizi yanıtmasın. Hedef şaşırtmak için böyle iğrenç bir cinayet tasarlanmış olabilir.

 

Konuşmamıza bara gelen Illithyia'da bizi sessizce izlemeye izlemeye başlamışken bana paranormalfikir cevap vermişti.

-Evet, gayet iğrenç bir cinayet. İnsanların duygusuzluğu beni oldukça şaşırtıyor, hani adamı seven bir kişi yokmuş gibi kime söylesem gayet soğuk bir reaksiyon gösteriyor.

 

Bir anlık sessizlik çöktü, hepimiz yoğun sisin ortasında bir anda değişik düşünceleri sorgulamaya başladım. Sidar'ın defterindeki üstü karalanmış rakamları anlatmalı mıydım? Şimdilik yeri değildi. Sadece sessiz ve sakin durmayı tercih ettim.

 

-Bana bir süt koysana Yelisss?

 

O an Illithyia içinde kalmış gibi bir an için içinden geçenleri söylemeye başladı.

-Hayır, hayır. Duygusuzluk değil bu, Sidar'ın öldüğüne üzülmüyor değiliz. Siz ne zannediyorsunuz? Bir insanın üzgün olduğunu anlaması için illa o insanın kendisini parçalaması mı gerekiyor? Siz eminim yiyecek ararken "Aaa lezzetli yazıyormuş, o zaman kesin lezzetlidir" falan diye düşünüyorsunuzdur. İnsanların üzüntülerinin ne kadar derin olduğunu göremiyor musun paranormalfikir?

-Haklısın, bir şey diyemem.

-Tabii ki de bir şey diyemezsin çünkü hiç derinden yaşadığın bir takım hislerin olmadı. Söylesenize, hiç Sidar'ın birini üzmüşlüğü var mı? Ya da Sidar'ın birine bir zarar vermişliği? Sidar'a yaklaşan biri onun nasıl bir hayat yaşadığını bilerek ona yaklaşmıyor mu zaten?

 

İşte Illithyia olaya farklı bir bakış açısı getirmişti. Kafam düşündüğüm Sidar'ın etrafındaki bütün ekilmiş kadın figürlerini o an gerçekten sildim. Sidar aslında gayet bir iyi bir adamdı, sadece yaşadığı hayat tarzı oldukça itici olduğu için fazlasıyla dikkat çekiyordu ki bu hayat tarzı onun merhametinin, dürüstlüğünün ve cömertliğini üstünü biraz kapatıyordu. Onu öldüren biri ya Sidar'ın kötü bir örnek olduğunu düşünüyordu ya onu çekemiyordu ya da Sidar'ın ticaret hayatındaki rakiplerinden biriydi fakat kriterleri azaltmış olmak yine de süpheli insan sayısını aşırısıyla azaltmıyordu.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

-Biliyor musun Lethal? Matematiğin insana gösterdiği pek çok şey var. Mesela bir fonksiyonun türevini alırsan artışı gösteren bir doğruyu ele alırsın. İkinci türevini alırsan ise bu sefer bir parabol elde edersin. Enteresan değil mi? Elde ettiğin rakamlar bir fonksiyonun sonucu olabilir. Belki de bu basit bir fonksiyon değildir. Bazı şeyler lineer bir fonksiyonla alakalıdır. Neden olmasın ki?----- mat2-3-4 agliyo su an lethaaal =d

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Eve geldiğimde kendisini oldukça yorgun ve bitkin hissediyordum. Ağır, topallarca adımlarla merdivenlerden tırmandım ve evime çıktım. İlk yaptığım şey her şeyin başladığı yatağıma geri dönmek ve o yatakta öylece uzanmak oldu. Biraz yatakta biraz doğruldum ve telefonu şarja taktım. Yorgunluktan başım ağrıyordu. Başucumdaki lambayı açtım ve lambanın altındaki Sidar'ın defterini aldım. Şu deri eldiven beni oldukça rahatsız ediyordu ama Sidar'ın defterini bırakana kadar bana rahat yoktu. Sayfaları daha dikkatlice karıştırdım ve arada bir Sidar'ın daha uzun ve açıkça yazdığı şeylere dikkat ettim.

 

"Bu lavuk kendisini ne zannediyor? Anca karıya kıza havalı görünmek için saçma sapan şeyler zırvalıyor. Kendisine biraz çıkışınca da hemen laf atıp kaçıyor. Boş düşüncelerin boş insanı"

 

Bayağı birine kızmış gibi görünüyordu. Kim olabilirdi ki Sidar'ın tartışacağı ve bu derece öfke taşıyacağı kişi?

 

"AdEda'dan sıkıldım. Gerçekten iyi bir kız ama ciddi anlamda bunaldım. Kız nereye gitse g**ümün dibinde. Bir nefes aldır, bir rahat bırak. Yoook. Kız sabah 7'den başlıyor aramaya, Sidar naber diye. Ne yapacaksın lan? Bugün sanırım kızı başımdan kovacağım. Üzülecek ama kardeşim bu ne eziyet."

 

Böylece oldukça yakın olan Sidar ve adEda'nın nasıl ayrıldığını anlamış olduk. Bakalım sayfaları çevirince neler çıkıyor.

 

"PiaA'dan bir şifreleme sistemi öğrendim. Karmaşık bir metot ama çözmesi zor bir metot."

 

Demek öyleydi. PiaA'nın dediklerini ciddiye almak lazımmış. Ne yapalım.

 

"Şu Hektor denilen gavat kendisini ne sanıyor? Tanrı falan mı? Bir havalar var herifin ağzına kürekle vurmalık. O değil ağzına kürekle vurmak ne ya? Patavatsız ağzımıza sakız etti."

 

"adEda'ya benden uzak durmasını falan söyledim. Başta inanmadı, sonra cidden oturdu ağladı. Hani açıkçası ne diyebilirim ki? Bu kadar çok sarılacağını düşünmemiştim ama kız hayatımı cehenneme çevirdi."

 

Kitabı kapatmadan önce şu karalanmış olan dokuzluklardan birini de okumaya çalıştım.

 

1/2 - 0 - 80

10 - 10 - 0

0 - 0 - 1

 

Bunlar neyi ifade ediyordu? 1/2 derken bir ya da iki mi demeye çalışıyordu yoksa yarımı mı ifade ediyordu? Yan yana toplarsak aynen şöyle bir şey ortaya çıkıyordu.

80,5

20

1

Kafada pek bir şey canlandırmıyordu. Alt alta toplarsak da aynen şöyle bir şey çıkıyordu:

10,5 - 10 - 81

Bu açıkçası bana öncesinden daha anlamsız geldi. Çapraz toplamayı deneyecektim fakat 10 sayısını ne yapacağımı bilmediğinden dolayı sadece sadece defteri baş ucuma bıraktım. Off... Kafam... Off... Düşünemeyecek kadar yoğun bir uykum vardı. Defteri sakince başucuma bıraktım ve gözlerimi kapattım. Uyumam fazla zor olmadı. Sadece gözlerimi kapattım ve uyudum. İşte bu kadar!

 

Sabah uyandığımda yatağın içerisinden kalkmak istemedim. Başım ağrıyordu fakat uzun bir sorgu beni bekliyordu. Hiç bitmez miydi? Gece 2'de yattım ve sabah 8'da kalkıyorum. Ne olurdu ki 2 saat daha uyusam? Hayır çünkü bitmeyen görevler vardı.

 

Ağzım yaklaşık bir kokarcanın en tatlı rüyasını görürken nasıl kokuyorsa aynen öyle kokuyordu. Ağzımdaki iğrenç koku benim bile içimi kaldırıyordu. Nasıl bir rüya gördüğümü hatırlamıyorum, oldukça karmaşık ve anlaşılmazdı. Yataktan isteksizce doğruldum, battaniyeyi üzerimden atınca kendimi biraz daha dinç hissetmeye başladım. Resmen bir zombi gibi topallayarak banyoya doğru yürüdüm. Musluğu açtım ve akan soğuk suyla yüzümü yıkadım. Sonra ağzımı çalkaladım. Yüzümü kurulamadan öncede aynada yüzümden akan suya baktım ve ardından musluğu kapattım, yüzümü kuruladım ve başucumdaki telefona gittim. Telefonu uçak modundan çıkarınca telefona gelen mesajlara şöyle bir baktım.

-Bu gece yalnız mısın bebek? Beni ara ve bitmeyen fantezilere akalım. Gönderen: Vodafone Ellada

Belki çağrı merkezi fantezisi var adamların. Neden olmasın ki?

-Doğum gününüz kutlu olsun Lethal Perfection şeyh hazretleri. Gönderen: Merkez Gnoxis üniversitesi İlahiyat fakültesi.

Pekala, pekala... Öyle olsun. Ne diyebilirim ki? Doğum günümün üç ay önce olması dışında hiçbir şey yok elbet.

-Üç yıldır adres vermiyorsun lan p**. Adamlığın varsa çıkar verirsin adresini o****pu çocuğu. Gönderen: Hırslı League of Legends oyuncusu

Adamda ne biçim biçim bir kin varsa üç yıldır bana mesaj atmaktan bıkmadı. Helal olsun be.

 

Telefonu açtım ve adEda'nın numarayı çevirdim. Biraz erken bir saatte arıyordum, umarım açardı. Kendi içimden biraz durdum, iç geçirdim ve nihayetinde tam ümitsizliğe kapılmışken adEda telefonu açtı.

-Alo?

-Merhaba ben Lethal.

-Üzgünüm Lethal senle çıkmayacağım boşuna aradın.

-Dur dur dur! Ne diyorsun sen ya? Konu o değil. Sidar hakkında.

-Ne olmuş ki Sidar'a?

-Öldürülmüş?

-Cidden mi?

 

Sesindeki sevinci kesinlikle duymuş olmalıydınız. Bu ne içindi şimdi?

 

-Çok heyecanlandın sanırım.

-Yok yok. Şaşırdım. Hani elbet üzüldüm ama.

-Pekala, öyle olsun. Şüphelenebileceğin biri var mı?

-Yok.

-Nasıl yok?

-Yok işte.

-Beni şaşırtıyorsun.

-Yok yok. Cidden yok. Belki Sirius onu öldürmüştür.

-Kalbinden 80 kez bıçaklanmış. Sirius gibi neden bunu yapsın ki?

-Ha... Doğru. Yani haklısın ama benim aklıma Sirius geldi.

-Neden?

-Sirius'a küfretmişti.

-Nasıl bir küfür o?

-Kodumun büyücüsü demişti.

-Anlıyorum. Bugün vaktin varsa buluşalım mı? Telefondan konuşmayı sevmiyorum.

-O... Oluuuur.

-Kendine iyi bak adEda.

-Sende...

 

Telefonu kapattığımda bu kızda bir şeyler olduğuna yemin edebilirdim. Hani çok aptalca bir konuşmaydı bu fakat yine de kesin kanıtlar edinmeden birini yargılamak çok doğru değil. Tam ters köşede olabilirdi elbet.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Getirebildiğimiz zaman. :D Şu sıralar kötü zamanlamalar, yazmak zor oluyor.

 

Kötü hissettiğin zamanlarda yazmak için zorlama öyleyse kendini.

Ama çok ara da vermemek gerek. Benim öyle başlayıp başlayıp da yarım bıraktığım bir sürü hikaye var ara vereceğim diye. Onları kurcalıyorum ben de şimdi. Belki devam ederim. Oyalanacak bi şey edinmem şart, bütün gün kendi başımın etini yiyorum evde. :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kötü hissettiğin zamanlarda yazmak için zorlama öyleyse kendini.

Ama çok ara da vermemek gerek. Benim öyle başlayıp başlayıp da yarım bıraktığım bir sürü hikaye var ara vereceğim diye. Onları kurcalıyorum ben de şimdi. Belki devam ederim. Oyalanacak bi şey edinmem şart, bütün gün kendi başımın etini yiyorum evde. :D

 

Ohooo, her yazmak istemediğimde yazmayı bıraksaydım şu an bir yazar adayı olmazdım. :D Cidden kolay kolay bırakmamak, kötü olsa bile yazmaya devam etmek lazım. Kimi zaman sizin isteksizce yazdığınız, kötü olduğunu düşündüğünüz şeyi başkası ayakta alkışlıyor. Mutlaka yazdıklarınızı birilerine, ama gerçekten bilen birilerine okutmak lazım. Tabii okutmak derken bu işi de abartmamak lazım. Kimisi sadece iyi de olsa kötü de olsa eleştirmiş olmak için eleştirir, alacağınız cevap övgü de olsa yergi de olsa fazla takılmamak lazım. Sonuçta cidden yazıdan anlayan insan yok. Yani yazın, belli bir disiplin içinde yazın işte.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ohooo, her yazmak istemediğimde yazmayı bıraksaydım şu an bir yazar adayı olmazdım. :D Cidden kolay kolay bırakmamak, kötü olsa bile yazmaya devam etmek lazım. Kimi zaman sizin isteksizce yazdığınız, kötü olduğunu düşündüğünüz şeyi başkası ayakta alkışlıyor. Mutlaka yazdıklarınızı birilerine, ama gerçekten bilen birilerine okutmak lazım. Tabii okutmak derken bu işi de abartmamak lazım. Kimisi sadece iyi de olsa kötü de eleştirmiş olmak için eleştirir, alacağınız cevap övgüde olsa yergide olsa fazla takılmamak lazım. Sonuçta cidden yazıdan anlayan insan yok. Yani yazın, belli bir disiplin içinde yazın işte.

 

Doğru söylüyorsun. Sabır, azim lazım bana. :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sabah karakola doğru yürürken EBM'in felaket seviyede müthiş bir müzik türü olduğunu düşünüyordum. Evet doğru, kimi zaman çekilmez yoğun melodilerle ve brutal vokallerle işi oldukça abartan ve kafa şişiren EBM grupları elbette vardı. Ama işin açıkçası gördüğüm en kaliteli elektronik müziği icra eden gruplar EBM'den çıkıyordu. Genellikle ağır aksak bir havada, çok aşırı hareketli olmaktan uzak ve özgün bir tarzda müzikler ortaya çıkıyordu. Ne Metal gibi tekdüze ve kısıtlı ne de Elektronik müziğin pek çok dalı gibi kulağa anlamsız gelen bir hali vardı. Elbette oldukça yoğun bir havayı içerdiğinden olsa gerek kolay kolay dinlemek kolay değildi. Tıpkı iyi bir içkiyi kafaya dikip içmeniz ne kadar imkansızsa bir EBM şarkısını tek sefer de kavramak da o kadar imkansızdır. Sindire sindire, sakin bir kafayla dinlemek gerekiyor. Tıpkı progresif bir şarkı gibi ancak EBM'in genel teması oldukça sadedir. İşte ilginç olan şey, bu kadar sade olmasına rağmen bu müziğin yoğun bir tat vermesidir. Belki de yanılıyorumdur, zira ortalıkta bu dediğimin zıttında kalan çok fazla kalitesiz EBM grubu vardı. Belki de EBM'in tam olarak sınırları belli olmadığı için kaliteli gruplar diğer türlerden daha özgün eserler veriyordu ve bana EBM'in marifeti olarak geliyordu.

 

Kafamda bu pek de öyle fazla bir anlamı olmayan düşüncelerimden sıyrılmama telefon yardım etti. Bakalım kimdi beni arayan... Tamirciymiş...

-Alo...

-Abi senin Alfa vardı ya...

 

Yürürken nefes nefese kaldığımdan dolayı konuşmakta oldukça zorlanıyordum.

 

-Evet? Ne oldu yaptınız mı?

-Abi Allah rahmet eğlesin severdik yengeyi.

-Ne yengesi?

-Alfa yengeyi bu sabah saat 7.44'de kaybettik.

-Nasıl?

-Abi senin araba patladı.

-Şaka yapıyorsun.

-Yok abi ciddiyim. Senin arabanın benzin hortumu yırtılmış, bizim elimizde de yoktu. Benzin hortumunu kaynak makinesiyle bağlamaya çalıştık. Sonra benzin hortumunda benzin kalmış alev aldı hemen araba.

-Abi... Siz nasıl ustasınız ya? Sanki klima tamir ederken "Necmi bunu tamir eden arabayı da tamir eder" diye başınıza bir fikir mi düştü? Bu kadar basit şeyi nasıl atlarsınız?

-Geçmiş olsun koçum. Artık alırsın bir Giulietta.

-Alırım he alırım. Hemde Quadrifoglio Verde modelinden alırım. Ulan onu alabilecek adam gider bu külüstüre mi biner? Bari tamir parasını geri verin de cep harçlığı olsun. Son paramı size verdim sizde arabayı uçurdunuz.

-Tamam, uğrarsan geri veririz.

-Eyvallah.

 

Vay be... Yıllarımı beraber harcadığım bir arabanın sonu bu olmamalıydı. O kadar çok beraber anılar yaşamıştı ki arabayı bu şekilde kaybetmiş olmak cidden kötüydü. En azından çocuklarıma anlatacak bir konum olurdu ve sonu da resmen bana yakışır bir şekilde bitmişti. Seni özleyeceğiz yaşlı İtalyan...

 

Karakola girdiğimde resmen bir popstarmış gibi herkese selam vererek aralarından geçmekten nefret ediyordum. Ne istiyorsunuz lan benden... Selam vermeden geçince bayağı bir moralleri bozuluyor gençlerin, sonra arkamdan saydırmaya başlıyorlar. Belki moralim bozuk? Belki canım sıkılıyor? Yoook. Lethal geçiyor, mutlaka iki laf etmeliyim adama.

-Naber Lethal?

-İyidir... Senden nasıl?

-Aynı işte, evraklar falan filan.

-Eh... Ben geçiyorum ofisime.

Daha gür ve coşkulu bir ses tonuyla:

-Tamam o zaman, kendine iyi bak.

 

Bu geyik mutlaka en az 5 kişiyle olurdu. Şuradan Tarkan geçse daha az ilgilerini çeker ama benim kıyafetimde mi bir şeyler var bilmiyorum herkes benle bir laf etmeye çalışıyor. Kendi karanlık, penceresiz ofisime geçip koltuğa oturduğumda ise bir saattir yürümüş olmanın verdiği yorgunlukla derin bir nefes aldım. Ayaklarımı masanın altına gizlediğim taburenin üstüne koydum ve arkama biraz yaslandım. Yorgunum, hemde aşırısıyla. Kapının önünden çaycının geçtiğini görünce hemen ona seslendim.

 

-Hey hey hocam! Çay ver.

 

Çaycı benim seslendiğimi anlayınca içeri girdi ve masanın üzerine çay bıraktı.

-3 Lira.

-Yuh... Daha dün 50 kuruştu.

-Yeni tarife.

-Yuh! Neymiş bu yeni tarife?

-Çay ver 3 lira. Çay verir misin 2 lira. Çay alabilir miyim 1 lira. Mehmet bey rica-ı şükranlar dilersem bana bir çay lütfunda bulunur musunuz 50 kuruş.

 

Bu ne saçmalıktı şimdi? Adamın yüzüne gülünce adamın bakışlarından içerlediğini anlamıştım ama gerçekten bu pek ama pek saçmaydı şimdi.

-Ey Tanrı'nın insanlığın kurtuluşu için gönderdiği Hazreti Mehmet bey! Sizin vereceğiniz her çay şu soğukta yürümüş olan bahtsız kula bir yardım edecektir. Umarım, umarım ki o şefkat ve sevgiyle hazırladığınız çaylardan bir tane verirseniz de şu kulunuzu mutlu edecektir. İşte o zaman kendi içimde çoşku birikecek ve sevgiden kanatlarım yerinden çıkmış olacak.

-Tamam, al işte.

 

Çayı koyduktan sonra adam başını öne eğerek kapıya doğru yürüdü.

-Dur lan dur... Şaka yapıyorum. Alınma hemen. İnsanlar biraz daha kibar olsun istiyorsan yüzüne söyle yeter, günlük dilde samimi olarak konuştukları için fazla para yazarak cezalandırman biraz aşırı değil mi?

 

Ama adam bana bir şey demeden öylece çıktı gitti. Pekala, öyle olsun. Akşama kadar bütün işim çay getirip götürmek olsam sanırım bende komplekse girerdim. Hayır çaycılığı aşağılamıyorum, insanı fazla mental olarak oyalayan bir işte çalışmadığınız sürece mutlaka anlamsız ve saçma şeyler düşüneceksiniz.

 

Arkama döndüm ve arkamdaki beyaz karalama tahtasına bu cinayetle ilgili şeyleri çizecektim. Karalama tahtasının altındaki ufak masaya çayı koydum. AdEda'nın buraya gelmesine 1 saate yakın zaman vardı. Tam ortaya kırmızı bir daire çizdim ve elimdeki kırmızı kalemi bırakıp siyah kalemi alarak etrafına çizgiler çekmeye başladım. Çizgileri kişiler için değil mekanlara göreydi ve o mekanların içine o mekanda takılanların isimlerini yazıyordum. Şimdiye kadar kadar iki mekan ziyaret etmiştim Sidar ile alakalı. Biri evi, diğeri ise Mot'un gece kulübü. Bir kurgusal mekan daha vardı ki AdEda'dan bunu öğrenecektim, Sidar'ın resmi evi dışında kaldığı yer. Gerçekten Sidar nerede kalıyordu ve kaldığı yerde kimler vardı? Bu herkes için büyük bir sırdı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...