Jump to content

The Sandman....


raskolnikov

Önerilen Mesajlar

Sabahları uyandığımızda gözlerimizdeki çapakların sahibi Sandman'dir. Uykuya dalmadan önce gelir ve rüya görmemiz için gözlerimize büyülü bir kum serper. Uyanışa doğru o büyülü zerrecikler çapaklaşır…

http://www.fantasticfiction.co.uk/images/h0/h286.jpg

 

ÇİZGİ ROMANIN TEK TİPLİLİĞİ

 

Çizgi roman kültürü denince akla gelen kavramların büyük çoğunluğu süper kahramanların çevresinde şekillenir. Genellikle genç kesimin ve ondan sonra devam eden kuşağın hayallerini süsleyen belki de tek bir prototip vardır. Kızıl Maske, Zagor, Mister No, Superman, Spiderman, Batman, X-men (şimdi dikkat ediyorum da amma çok …man’lı çizgi roman varmış!) diye giden pek çok çizgi roman gerçekte şiddetin yüceltildiği, testosteron seviyesi yüksek hikayelerden meydana gelmekteydi. Bunların içinde sivrilen birkaç dişi kahramansa bir tür yardımcı eleman gibi vazifelerini gördüler.

 

Çizgi romanlarda yıllar boyunca değişen sadece ana kahramanların isimleri olmuştur. Geri plandaki şeyler hemen hemen birbirinin tıpkısıdır. Spiderman’in Mary Jane’i, Superman’in Lois Lane'i vardır (ne kafiyeli!). Temelde her ikisi de çifte hayatı aynı anda yaşamaktadır: bizler gibi günlük yaşamın sorunlarıyla mücadele eden sıradan insanlardır, diğer yandan şehirdeki doğaüstü kötücül güçlerle mücadele etmek zorundadırlar. Ve işin kötüsü kimse onların bu süper özelliklerinden haberdar olmamalıdır. Herhalde kendilerini küçük görme kompleksleri had safhada olsa gerek! Açıkçası böylesi süper özelliklerim olsaydı ilk işim önüme gelene bundan bahsetmek ve ünüme ün katmak olurdu. Yoksa sen git dünyayı bir gecede atom bombasının yüz bin katı güçteki tehlikeden kurtar sonra eve dön, hiçbir şey olmamış gibi terliklerini giyip televizyonun karşısına geç. Oldu mu şimdi? Nerede bunun geri dönüşü? Haberlerde dünyanın bilinmeyen kahraman tarafından kurtarılmasını izlerken ‘işte bu benim’ diye içimden hayıflanmak beni kesmezdi işin açıkçası. Ki bir de işin komik yanı, şehri tehdit eden temel güçlerin doğaüstü olmasıdır. Hele de buna karşı koyabilecek tek savunmanın da yine bir süper kahramandan gelecek olması bundan da doğaüstüdür. Yani şu tesadüfe bakın diyesi geliyor insanın.

 

İlgi çeken bir diğer bir nokta da konuların bu kadar benzer olmasına karşın insanların yıllardır çizgi romanlara olan ilgisinde bir azalma olmamasıdır (bu konuda sadece). Şimdi burada tüm çizgi romanlar kötüdür demek istemiyorum elbette. Ancak Amerikan menşeili çizgi romanların hemen hepsinde durum böyledir. Henüz yeni biten bir savaşın ertesinde, yeni şekillenen bir ülkede çizgi romanların ortaya çıkması ve yaygınlık kazanması da bir tesadüf olmasa gerek. Süper kahramanlar da tarih boyunca Amerikan egosunu tatmin eden, onların büyüklük kompleksini okşayan birer simge olarak görülebilir belki de. Tabii çizgi roman aynı şekilde kalmaz, kuşaklarla beraber evrim geçirir. Yeni çizgi romanlarda televizyon ve hamburger kültürüyle yetişmiş ‘pop’ kültürün yansıması olan karakterler karşımıza çıkar. Ancak temelde yüceltilen erkeklik kavramı alttan alta varlığını sürdürmeye devam eder.

 

1988 yılında DC Comics’ten çıkan THE SANDMAN: Preludes and Nocturnes işte bu noktada tüm çizgi romanlardan ve onların yarattığı kültürden ayrılıyor.

 

 

SANDMAN VE ÇİZGİ ROMANDA DEĞİŞİM

 

Hikayesi Neil Gaiman tarafından yazılan ve çizimleri Sam Kieth, Mike Dringerberg, Malcolm Jones III tarafından yapılan Sandman, çizgi romanda o güne kadar gördüğümüz pek çok kavramı da bir anda yerle bir ediyordu. Çünkü öykü de, çizgi romanın genel konsepti de şimdiye değin görmeye alıştığımız süper kahraman imajından oldukça farklıydı. Çünkü bir kere ortada birçok karakter vardı ve hikayenin ne şekilde seyredeceğini asla tahmin edemiyordunuz. Yeri geldiğinde bir yan karakterin, yeri geldiğinde düşman sayabileceğimiz tarafın gözlerinden olaya bakıyorsunuz. Ki Sandman’in en güzel yanı da gerçekliğe olan bu duruşunda saklı. Ana karakterler, otomatiğe bağlanmış gibi ‘kötüyü yok et, iyiliği yücelt’ diyecek kadar saf ve budala değiller. Kötülere olduğu kadar onlar da yara alabiliyor, güçten düşüp pes edecek duruma geliyorlar. Burada çoğul konuştuğuma bakmayın. Genel çizgi romanın doğasında varolan olan koşuşturmaca, şuraya git, bunu patlat gibi bir aksiyon durumu söz konusu değil. Tabii bu asla öykünün sıkıcı olduğu anlamına gelmiyor. Sandman’in hareketliliği hikayenin anlatımındaki zeka ve karakterlerin doğallığından kaynaklanıyor.

 

 

MODERN BİR MİTOLOJİ

 

 

İlk öykü, Endless ailesinin bir üyesi olan Dream’in, yani Yunan mitolojisinde rüya tanrısı Morpheus’a karşılık gelen karakterin, bir okült grup tarafından yanlışlıkla bu dünyaya çağrılmasıyla başlıyor. Bundan sonra Dream, ondan çalınan eşyalarını geri almak için türlü oyunlardan geçmek ve cehennemin derinliklerine dek yolculuk etmek zorundadır.

 

Öykü boyunca zengin edebi alt metinlerle bezenmiş, yer yer mitolojik motiflerin yer aldığı, gerçekle gerçeküstü arasında gidip gelen bir evrende dolaşmaya başlıyoruz. Her bölümde hikayeye farklı bir açıdan yaklaşırken, Endless ailesinin de yeni üyeleriyle tanışıyoruz.

 

Neil Gaiman’ın yaratıcı hayalgücünü her karede görmeniz mümkün. Shakespeare’den tutun da Homeros’un İlyada’sına değin türlü kaynaktan beslenen bir dünya inşa etmiş. Bunu yaparken de insanın psikolojik derinliğine, onun bilinçaltının en karanlık, en kuytu köşelerine değin iniyor. (Sandman’in 24 Saat adlı bölümünde bu konu, ‘Alacakaranlık Kuşağı’na yakın bir dilde, mükemmel bir korku atmosferi içinde sunulur.) Neil Gaiman’ın hikaye anlatışındaki ustalık öyle ileri noktalara varır ki ilk defa bir çizgi roman Dünya Fantastik Edebiyat Ödülü ve en kısa hikaye ödülünü alır (Bir Yaz Gecesi Rüyası).

 

Bunlara ek olarak hikayenin oldukça androjen bir yapısı olduğunu belirtelim. Ana karakterler kesinlikle klasik çizgi romanlarda olduğu gibi maço bir izlenim sergilemiyorlar. Dream’in kızkardeşi Death’in, yani yaşamın anti-tezi ölümün, dişi olması da bu konuda önemli bir işaret. Ayrıca Endless’ların diğer bir üyesinin de eşcinsel kimliği sembolize ettiğini söylemek mümkün.

 

 

SANDMAN: DÜŞ MÜZİĞİ

 

Sandman: Düş Müziği. Bugüne değin birçok ödül kazanan seriye Stephen King’den Tori Amos’a kadar konusunda birçok efsane isim önsöz yazdı. Belki de ilk defa toplumun birçok kesimince, özellikle çizgi romana soğuk bakan kadınlar (ki haklı sebeplerden) tarafından sevilen bir kült haline geldi. Sandman. Modern bir mitoloji. Şehre, insanlara ve efsanelere şiirsel bir dille sunulan bir atıf. Gecenin ve düşlerin müziği. Neil Gaiman Sandman’de zamandan ve mekandan bağımsız hikayeler anlatıyor. Fanteziyi bir gerçeklik, gerçekliğiyse fantezi haline getiriyor. Sandman kötülüğü anlatırken, aslında içimizde varolan canavarlara sesleniyor. Düşlerden düşlere koşarken bir bakıyorsunuz ki kitabın baş karakteri siz olup çıkmışsınız.

 

http://roamer.inopinionated.net/Sandman.jpg

........................

 

yazı alıntı...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...