Jump to content

Koruyucu Meleğiniz Konuşuyor


Bloody_Mary

Önerilen Mesajlar

Gönülden birşey dilerken dikkatli olun;çünkü kesinlikle gerçekleşecektir.Dünyanın dört bir yanında milyonlarca kişinin dilekleri gerçekleşiyor,sizin dilekleriniz de kolayca gerçekleşebilir.Evrenden neyi nasıl isteyeceğinizi öğrenmeniz yeterli.Koruyucu meleğinizi çağırmak için içinize seslenin;o,dileğinizi sevinçle gerçekleştirecektir.Sevgi,bolluk,güç,şans, başarı ,vs....Ne dilerseniz dileyin,sizin olacak.Hem de neredeyse hemen.Jonathan Cainer(kitabın yazarı)'e sorun,evrenin cömertliğini size anlatsın.Hayatınızı sonsuza dek değiştirmek için gereken tek şey,içinizdeki koruyucu meleği dinlemek ve onun yardımıyla en doğru dileği dile getirmek!

Kitabı okumakta olan biri olarak herkese tavsiye ederim;eğer koruyucu meleğinizle iletişime girerseniz daha mutlu bir hayat sürebilirsiniz.O sizi yargılamadan dileklerinizi yerine getirmek için bekliyor.Doğduğunuz anda size sunulan bir hediye ve siz ölünceye dek tek görevi sizin isteklerinizi yerine getirmek.

Bne denedim ve dediği gibi neredeyse hemen dileklerim gerçek oldu.Tabii ki dileklerim basit ve sadece varlığını ıspatlaması içindi.Bnece bu kitabı alın ve okuyun.Kazanacaklarınız müthişken kaybedeceğiniz sadece 10 ytl.:thumbsup:.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

4. dileğim de gerçekleşti...Off acaba tesadüf mü ya da şanslı günüm mü:D:D:D.Alın bakın bana da kar payı verecekler:p:p:p.Şaka bir yana öyle bir anlatım şekli var ki,koruyucu melek değil de adamın kendi ruhani bir varlık gibi.Çok içten ve akıcı bir dil kullanmış...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu kitap, bunu kabul edecek kadar cesur olanlara... ve bu ruhların yardımını gerçekten isteyenlere adanmıştır. Dilemekle, istemekle ve imkansız olanı mümkün kılmakla ilgili bir kitaptır bu. Ancak her şeyden önemlisi, "bir şey dilerken dikkatli olmayı..." öğrenmekle ilgili bir kitaptır.

Bir zamanlar - ve emin ol ki, bu çok ama çok uzun zaman önceydi - büyük bir ormanda yoksul bir oduncu yaşardı. Oduncu, bayatının her günü ormana gidip bir ağaç keserdi.

 

Yine bir gün evinden çıktı; iyi yürekli karısı, oduncu ormanda karnını doyursun diye onun sırt çantasını etle ve şişesini suyla doldurdu. Oduncu kocaman, yaşlı bir meşeyi işaretlemişti kesmek için, bu ağaçtan çok kalas çıkacaktı, çok.

Ağaca yaklaşıp eline baltasını alarak başının üstünde öyle bir salladı ki, sanırsın ağacı bir vuruşta yere indirecek. Ama daha tek bir darbe bile indirmemişti ki, yürek paralayan bir yalvarış duydu ve oduncu ne görsün; bir peri tam önünde durmuş, ağaca kıymasın, diye dua ediyordu.

Tahmin edeceğiniz gibi, oduncu hem hayranlık hem de korkuyla dona kaldı, ağzını açıp bir kelime bile edemiyordu. Ama sonunda baktı ki, konuşabilecek, "Eh " dedi, "dilediğin gibi olsun."

"Kendine ne kadar büyük iyilik ettiğini bilemezsin," dedi peri. "Sana müteşekkir olduğumu göstermek için, her ne olursa olsun, üç dileğini yerine getireceğim."

Ve oracıkta gözden kayboldu peri ve oduncu çantasını sırtına atıp şişesini de omzuna asarak evine dönmek için yola koyuldu.

Ama yol uzundu ve adamcağızın aklı hep başına gelen bu harikulade şeye takılıp durdu; eve vardığında, ayaklarını uzatıp dinlenmekten başka bir dileği kalmamıştı kafasında. Belki de bu, perilerin bir numarasıydı. Kim bilebilir?

Neyse, çıtır çıtır yanan ateşin yanıbaşına oturmuştu ki, karnı açlıktan guruldadı, oysa akşam yemeğine daha hayli zaman vardı.

"Akşam yemeğini pişirdin mi?" diye sordu karısına.

"Yoo, birkaç saat sonra yapacağım," dedi kadın.

"Ah!" dedi oduncu hasretle, "şöyle lezzetli, uzun mu uzun bir sucuk olaydı dayeseydim."

Daha cümlesi bitmemişti ki, takır tukur, şıngır mıngır, insanın yiyip yiyebileceği en lezzetli, upuzun bir sucuk kangalı şömineden dışarı fırlayıverdi.

Hani oduncu şaşırdıysa bu işe eğer, karısı üç kat fazla şaşırmıştı. "Bu da ne böyle?" dedi kadın.

Oduncu sabah olanları hatırlayıverdi ve olanı biteni başından sonuna dek karısına anlatmaya başladı. Kadın onu dinlerken dik dik bakmaya başladı ve sözünü bitirdiği anda, daha fazla dayanamayıp patladı: "Seni aptal adam, seni aptal adam! Dilerim burnun sucuk olur! Ah, hem de nasıl dilerim!"

Ve daha sözünü bitirmemişti ki, iyi yürekli kocasının burnu, o upuzun sucukla birleşip kaynaşıverdi.

Adam çekiştirdi ama olmadı, kadın çekiştirdi ama kopmadı; her ikisi birden çekiştirdiler ama burun yerinden kopacak gibi olduysa da sucuk ya­pıştığı yerden bir türlü ayrılmadı.

"Neyapacağız şimdi?" dedi adam.

Kocasına dikkatle bakan kadın, "O kadar da çirkin görünmüyor," dedi.

Oduncu anladı ki bir dilekte bulunacaksa eğer bunu hemen yapmalıydı. Ve bu upuzun sucuğun burnundan ayrılmasını diledi. Eh! İşte şimdi, bir tabağın içinde dilim dilim kesilmiş halde masanın üstündeydi. İyi yürekli adam ve iyi yürekli kansı altın arabalara binmeseler; ipekler, atlaslar giyinmeseler de en azından insanın yiyip yiyebileceği en lezzetli sucuğu yediler.

Bu hikayenin farklı biçimleri hemen her ülkenin folklorunda bulunabilir. Bazılarında dilekleri gerçekleşen kişi kadındır, bazılarında ise kocası "daha farklı bir sosis" diler ve dileği gerçekleşir. Ama bu hikayelerin hepsi, neredeyse her zaman, herkesin başladığı yere dönmesiyle sonuçlanır.

Buna rağmen, kültürel mirasımız dilekleri yerine getiren cadılarla, cömert perilerle ve müsrif cücelerle doludur. Kozmolojimiz, hepsi de çeşitli hediyeler bahşeden tanrılar ve tanrıçalarla dolu bir gökyüzünden söz eder. Dinsel geleneklerimiz de "dualarımıza kulak veren" ve bazen dileklerimizi gerçekleştiren bir tanrıya ilişkin, benzer vaatlerle doludur. Noel Baba olmasa, Noel bir anlam ifade eder miydi kimseye? Dünyanın her yanında aynı şey geçerlidir. Bu gezegen üstünde herhangi bir ülkede doğup da ruhsal varlıklara, ilahlara, perilere ve meleklere inanması öğretilmemiş hiçbir çocuk yoktur. Gerçi, bu gibi görünmez koruyucuların varlığım artık kabul etmediğinizi söylemek, bir gelişmişlik göstergesi olarak görülmektedir. Oysa ki gerçekte, hepimizin içinde, derinlerde bir yerde bu mitsel ruhların bazılarına çocukça da olsa hala büyük bir inanç besleyen bir parçamız yaşamaktadır.

Bu kitap, bunu kabul edecek kadar cesur olanlara... ve bu ruhların yardımını gerçekten isteyenlere adanmıştır. Dilemekle, istemekle ve imkansız olanı mümkün kılmakla ilgili bir kitaptır bu. Ancak her şeyden önemlisi, "bir şey dilerken dikkatli olmayı..." öğrenmekle ilgili bir kitaptır.

Ama hiçbir şey dilemeyecek kadar da değil!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Meleğinizle Tanışın

 

İzninle, kendimi tanıtayım. Senin ruhsal rehberin, psişik hizmetkarın, görünmez kahyanım ben. Kozmosla bağlantın, evrenle ilişkili tüm işlerinde kişisel aracınım. Varlığım tek bir amaca hizmet eder: Senin dileklerini gerçekleştirmek. Dualarını yanıtlamak ve evrene ısmarladığın şeyleri yerine getirmek için buradayım.

Şimdi, başka tek bir söz daha etmeden açıklamam gereken bir şey var. Seni ben yaratmadım ve sen de benden sorumlu değilsin. Yüce Yaratıcı ile benim aramda bana has, derin ve özel bir ilişki var; tıpkı senin gibi. Neye inanıyorsan inanırsın. Neye inanmıyorsan inanmazsın. Bu kitap boyunca, senin bazı kişilerce "ilahi olan"a ait mevcut bakış açını hiçbir şekilde etkilememem veya değiştirmemem büyük önem taşıyor.Ancak bunu anladığın takdirde, seninle konuşmaya devam edebilirim. Anlaştık mı? iyi. Öyleyse, derhal işe koyulalım.

Yaşamını istediğin şeylerle daha çok ve istemediğin şeylerle daha az nasıl doldurabileceğimi öğrenmek istiyorsun.

Bunun muhteşem bir şekilde mümkün olduğunu söylemek için buradayım. Ve üstüne üstlük, bu kolay bir iş.

Ne? Herhangi bir gizli saklı mı? Ödenecek imkansız bir bedel mi? Kesinlikle yok. Seni temin ederim. Burada garip, çok eski bir büyüden veya karanlık ve tehlikeli bir güçle yapılacak bir anlaşmadan söz etmiyoruz. Doğal bir hünerden söz ediyoruz yalnızca. Sen yaşıyor olduğun sürece otomatikman meydana gelen bir işlemdir bu. Zaten mevcut olan ama senin farkında olmadığın bir ilişki.

Bu doğal olayı biraz daha çok fark eder ve bunun sunduğu avantajlardan tam anlamıyla faydalanır hale gelmende sana yardımcı olmak için buradayım. Soluk alış verişini sorgulamazsın. Solukların bedenine niçin girip çıktığını sormadığın gibi, bunun sana hangi koşullar karşılığında verildiğini de merak etmezsin. Kalbinin nasıl çarptığı hakkında meraklanmazsın. "Niçin bir beynim var?" diye sormazsın, ikinci kez bile düşünmeksizin bu armağanları kabul edersin, o kadar. Bilsen de bilmesen de sezgini de kullanırsın. Bazen onu ihmal edersin. Bazen de ona kulak verirsin. Ve bazen, onun varlığından bile kuşkulanırsın.

Yine de senin içinde, derinlerdeki bir şey bir radar ekranı gibi iş görmektedir. Bazı durumlar hakkında iyi hislerin vardır ve bazıları hakkında da kötü hislerin. Belirli bireylere karşı güçlü, görünüşte mantıksız tepkilerin vardır ve bunları saklayabilmeyi başarabilsen de kesinlikle inkar edemezsin.

Bunların hepsini belirtmeliyim çünkü senin dünyandaki yerimi anlamanı istiyorum. Sezgin, içgüdün, zekan, irade gücün, kararlılığın ve şansın arasında bir yerlerde yaşıyorum. Ben bunların hiçbiri değilim... ve bir bakıma bunların hepsiyim. Sihirli lambadaki cinin, dileklerini gerçekleştiren perinim. Çocukluğunun ilk yıllarından beri gizlice çağırdığın ekstra yardım kaynağıyım... ve uzun zamandır seninle konuşmak için bu fırsatın ortaya çıkmasını bekliyordum.

Görüşmemizi biraz uzun tutmak istiyorum çünkü kendimi olabildiğince açık ve net ifade etmek istiyorum. Keyfin yerindeyse, beni daha net işitebilirsin. Ama bir an önce kitabın sonunu okumak için acele ediyorsan, karşılıklı görüşmemiz aceleye gelecek ve bu fırsat boşa gidecek. Dolayısıyla, lütfen sonuna kadar sabret. Açık fikirle okumaya devam edersen her şey daha da netleşecek. Ve söylediklerimi zaman zaman tekrarlarsam, beni bağışla. Gerekenden az söyleyeceğime, gerekenden çok söylemeyi yeğleyeceğim şeyler var. Ne de olsa, burada çok önemli bir şey hakkında konuşuyoruz. Rüyalarını gerçekleştirme becerimden ve senin de bu süreçte bana yardım edebilme becerinden söz ediyoruz. Bu da kendine ayırdığın zamanın birazına ve biraz konsantre olmana değer. Dolayısıyla, lütfen gevşeyip rahatla ve kendimi ifade etmem için bana biraz zaman tanı ki ben de sana ne dilersen dile onu vermeye gayret edeyim.

İlk olarak, izninle, en iyisi kendime bir şey vermem olacak: bir isim. Çoktan fark etmiş olduğun gibi yaptığım işe ve ne tür bir varlık olduğuma ilişkin pek çok ad var. Ancak bunların hiçbiri tam olarak doğru değil ve bazıları da sorun çıkarıyor. Yine de kendime bir tür isim takmalıyım çünkü seninle konuşuyorum... ve sen, isimlerin ve etiketlerin çok önemli olduğu bir dünyada yaşıyorsun. Öyleyse, istemeyerek de olsa, sanırım şimdiden sonra bana koruyucu melek demen daha doğru olacak.

Koruyuculuk kısmı, tam olarak söylemek gerekirse, doğru değil. Bir koruyucudan çok hizmetkar sayılırım, iyi bir hizmetkarım, dolayısıyla gerekirse koruyuculuk işine koşulabilirim. Ama koruyucular yol gösterip koruma sağlamalıdırlar ve birbirimizi biraz daba yakından tanıdıkça netleşecek nedenlerden dolayıdır ki, biz bunu her zaman yapmayız.

Pek koruyucu sayılmayışının yanı sıra melek de sayılmam. Yani eğer bedensiz bir varlıktan, beden almamış olan ezoterik, çok boyutlu, fiziksel olmayan ama makul ölçüde bilinçli bir kuvvet veya mevcudiyetten söz ediyorsan, sanırım "melek" kelimesi yeterince uygun olur. Ama geleneksel din anlamında gerçekten bir melek değilim. Kutsal kitap meleklerle dolu. Onların uzun ve karmaşık bir mitolojisi var. Lir çalarlar, uzun beyaz giysileri ve kanatları vardır. Bulutlara oturup havada süzülürler. Bazen "düşer"ler. Yukarısı aşağıya, kuzey güneye ne kadar zıtsa bir melek de şeytana o kadar zıttır. Eh, nasıl devam ettiğini biliyorsun. Şeytan kötüdür, melek iyidir.

Sorun şu ki, bunların hiçbiriyle aslında bir ilgim yok. Sen bir insansın. Bunun senin için son derece anlamlı olduğuna eminim. Ama benim baktığım yerden (elbette ki lafın gelişi "yer" diyorum) böyle ayrımlar söz konusu değil. Benim geldiğim yerde, biz yargılama "yapmayız". Geçmiş de yapmayız, gelecek de. Benim dünyamda hep burada... ve hep şimdidir. Dolayısıyla bana bir şey soracak olursan, ben oturup "Acaba, bunu hak ediyor musun?" diye düşünmem. Noel Baba değilim ki, iyi mi yoksa kötü mü davranmış olduğunu bilmem, zaten umursamam da. Yani demem o ki, bir biçimde bilirim, içinin derinliklerinde kendini nasıl hissediyor olduğunu bilirim. İyi veya kötü davranmış olduğunu düşünüp düşünmediğini bilirim ve senin yalnızca bir şeyi haklı çıkarmaya mı çalıştığını yoksa gerçekten derin bir inancı mı ifade ettiğini anlayabilirim.

Senin kendini sevdiğine veya kendinden nefret ettiğine bakmaksızın, senin söylediklerini her nerede ve her ne zaman yapabilirsem yerine getirmek için buradayım, işim, istediğin şeyi, tamamen imkansız da olsa sana getirmektir. Ah! Fark ettiğin için teşekkür ederim. Çok zekisin. Gerçekten çok haklısın, istediğin şeyi, dedim. Gereksindiğin şeyi, demedim. Bunu özellikle yaptım. Her ne istersen iste, o şeyi tedarik etmek için buradayım. Beni bir astral oda servisi olarak düşünebilirsin. Ruhsal kahyayım ben, bir ezoterik cinim. Ha, unutmadan söyleyeyim, 7 gün 24 saat yanıbaşındayım. Uzaklaşmam bile, yalnızca uyuklarım. Ama bana seslendiğin nanosaniyede, derhal uyanırım.

Kendime has dünyasal bir yaşamım yok. Yalnızca fısıltılarla, rüyalarla veya sessiz psişik anlarda iletişim kurabiliyorum. Yine de tüm bunlar nedeniyledir ki, kimlik duygum hayli güçlüdür. Kim olduğumu bilirim, ne yapıyor olmam gerektiğini bilirim ve bunu kimin için yapıyor olmam gerektiğini bilirim. Bunların hepsini çok ciddiye alırım. Bu iş bana büyük zevk veriyor. Rolümü oynadığımda kendimi memnun hissederim ve geri kalan zamanda ise hiçbir şey hissetmem.

 

Çağırılmadığım zamanlar boyunca bir tür sessiz tanık haline gelirim. Sadece oturup yaşamını oluşturan pembe diziyi izlerim. Dönüp geriye bakmam, ileriye de bakmam. Gidip diğer koruyucu meleklerle Tabu oynamıyorum, sen benim hazır halde beklediğimi... ve bana ulaşabileceğini hatırlayana dek bir tür TV ekranında seni izlerim yalnızca. Sonrasında, hangi istekte bulunduysan yerine getirmek için elimden geleni ardıma koymam ve bunun ardından, makul ölçüde başarılı olduysam eğer, izleyiciler arasındaki yerime geri dönerim.

 

Sonsuz Olasılıklar

Benden isteyebileceğin şeylerin sayısının bir sınırı var mı? Dalga geçiyor olmalısın! Niçin bir sınır olması gerektiğini sandığını biliyor musun? Çünkü sen bir insansın, bir fanisin. Bir zamanlar, sen mevcut değildin. Çok zaman geçmeden, yine mevcut olmayacaksın. Veya en azından, şu anki biçiminle mevcut olmayacaksın, diyelim. Senin içindeki bir şey sonsuzdur ama biçimin, vücudun, kimliğinin ta kendisi kesinlikle, mutlaka ve bazen can sıkıntısı verecek biçimde sonludur.

Benim için hiç böyle olmadı. Ben sonsuza dek buradayım. Sonsuza dek burada kalacağım ve sen ilerledikçe, seninle olan ilişkim de değişecek olmasına rağmen aslında pek bir şey değişmeyecek.

Ebediyetin ve sonsuzluğun tam ortasında olduğum bu yerde hiçbir sınır, hiçbir kısıtlama yok. Üç dilek, üç bin dilek, üç trilyon dilek... benim için fark etmez. Aslına bakarsan, beni daha sık kullanmak konusunda biraz rahatlasan iyi olur. Çok uzaklara gitmek için kullandın, diye motorunun değiştirilmesine ihtiyaç duyacak bir otomobil gibi değilim ki. Senin için herhangi bir şey yapmak üzere elimden geleni yapmayı denerim.Her ne istersen.Ne zaman yapmamı istersen.Ne kadar sık istersen.Ve sana şu sözü verebilirim: Yaşamın içinde hizmetlerimden ne kadar sık yararlanmış olsan da, daha fazlasını her zaman isteyebilirdin. Gerçekten, benim için hiç sorun olmazdı. Yardım etmekten mutluluk duyardım. Benden, aslında yapabileceğinden daha seyrek yardım istemiş olman gerçeği de benim için sorun değil. Unutma, ben burada ve şimdi'de yaşıyorum. Ne seni yargılarım, ne sana gücenirim. İlişkimizi yönlendiren katı kozmik yasalara göre, yaşamını nasıl sürdürmen gerektiğini sana söyleyemem. Bununla birlikte, birkaç ipucu bırakabilir ve onları yakalayacağını ümit edebilirim.

Senin dünyanda ne yapmakta olduğumu sorarak başlayabilirsin. Her insanın bir koruyucu meleği var mı? Kesinlikle. Siz kaç kişiyseniz, biz de tam olarak o sayıdayız. Birbirimizle iletişim kuruyor muyuz? Gerek duyduğumuz kadar. Bazen bizler de kendimizi çatışma içinde buluyor muyuz? Ah. işte iyi bir soru.

Bir insan Kaşıkçı Elmasını ister ve başka bir insan da aynı şeyi talep ederse neler olur? Bunların koruyucu melekleri, ödülü alıp getirme şerefine kimin nail olacağını belirlemek için güreş mi tutarlar?Elbette ki, hayır. Biz bu tür siparişleri teslim etmeyiz, işte o kadar. Edemeyiz. Ne kadar az ayrıntı verirsen, o kadar iyi. Eğer yalnızca Kaşıkçı Elmasını istiyorsan, aslında başkasına ait olan bir şeyi istiyorsundur. Bu başka kişi elması korumasına yardımcı olmasını yalnızca kendi koruyucu meleğinden istemekle kalmaz, elmasın kendi mülkiyetinde kalmasını kesinleştirmek için çok sayıda dünyasal koruyucuyu da işe alır.

Koruyucu meleği benimkiyle tıpatıp aynı görevi almış bir kişiyle senin aranda bir çatışma çıkarsa, ben geri çekileceğim, ikinizden birinin dürüst, yasalara uyan bir vatandaş ve diğerinin acımasız, merhametsiz bir canavar olması fark yaratmaz, iki koruyucu melek oturup bu konuyu, "Tamam, senin adayın kesinlikle benimkinden daha iyi biri, bu durumda ben yolundan çekilirim," şeklinde tartışacak değildir, inceliğin, hoşluğun konuyla hiç ilgisi olmaz çünkü bu süreçte yargılama söz konusu değildir.

Bu süreçte ortaya çıkan şey bir tür kutuplaşmadır, iki koruyucu melek birbirlerini fiilen iptal ederler. Birbirlerine eş ve zıt bir güç uygularlar. Gözetip kolladıkları iki insan, aralarından ancak birinin sahip olabileceği bir şey için çalışıp çabaladığı sürece, bu iki melek bir tür yavaşlayıp durma hali içine kilitlenip kalır.

İşte bu yüzden, pek çok çatışmanın yaşandığı koşullar altında, tartışan taraflardan herhangi biri için bir koruyucu meleğin işbaşında olduğunu nadiren görürsün. Ancak kişilerden biri çatışmaktan vazgeçip işi oluruna bıraktığında ve bir biçimde kabullenme ve teslimiyeti seçtiğinde, koruyucu meleklerin ikisi de o sürekli kıpırdayamamazlık halinden fiilen kurtulurlar.

Dolayısıyla, koruyucu meleğinin senin için en iyi şekilde çalışmasını istiyorsan, meleğinin yerine getirme şansı olan, meleğini az önce tarif ettiğim türden "kara delikler'den uzak tutacak ve de meleğinin neleri yapıp neleri yapamayacağına ilişkin sınırlar içinde kalan isteklerde bulunman gerekmektedir.

 

Ah! Yine fark ettin. Hakikaten çok zekisin. Birkaç sayfa önce, benim sınırsız bir dünyada yaşadığımı söylemiştim sana. Bu doğru. Öyle bir dünyada yaşıyorum. Çalışmak için önümde koca bir sonsuzluk var, dolayısıyla böyle bir çatışma içine takılıp kaldığımda bunun kendi kendine çözülmesinin birkaç yüzyıl sürmesi benim için gerçekten de sorun yaratmaz.

Ama ben sonsuza dek bekleyebilsem de sen bekleyemezsin.

Aklıma bir fıkra geldi, izninle, sana da anlatayım.

Tanrı ile konuşmak için yanıp tutuşan bir kişi varmış. Dualar etmiş, yalvarıp ya karmış ve yardıma olması için koruyucu meleğinin başının etini yemiş. Sonunda Tanrı bir görüşme yapmayı kabul etmiş. Yüce Yaradan kendini bu kişinin dinine en uygun şekilde tezahür ettirip derin, gürleyen bir sesle, "Ne bilmek istiyorsun evladım?" demiş.

Bizim o derinden mütevazı ve şaşkınlıktan afallamış kişimiz kendini biraz topladıktan, şükranlarını ve saygısını belirten çeşitli hareket ve jestleri yaptıktan sonra, "Zamanın anlamını öğrenmeyi gerçekten çok isterim. Onun yapısına ilişkin bir şeyleri anlamama yardımcı olur muydunuz?" demiş.

Mutlak Olan'ın geçici bedenlenişi içindeki sonsuz bilinç biraz daha nazik ve daha az gürleyen bir sesle, "Tamam, bir milyon yılın geçişini hayal etmeye çalış. Benim için bu, sonsuzlukta biran gibidir," demiş.

Bizimki akla durgunluk veren bu açıklamayı bir süre durup düşünmüş, insanların dünya üstünde yaşamaya başlamalarından bu yana daha bir milyon yıl geçmemiştir. Kadim Mısır'daki Sfenks bile birkaç bin yıldan daha eski değildir. Ondan çok önce gelip arkalarında hiç iz bırakmadan geçmiş gitmiş pek çok uygarlık olduğunu hayal etmek mümkünse de insanoğlunun evriminin göz kırpmaya yetecek bir zaman içinde meydana gelmiş olduğu açıktı. Ne kadar uzun ve içinde ne kadar çok şey başarılmış olursa olsun tek bir ömür bununla kıyaslandığında tamamıyla önemsiz hale geliyordu. Tek bir saniyeden farksız olan bir milyon yıl. Hayal bile edilemezdi.

Durum gereği iyice mütevazileşen bizim ruhsal içgörü arayanımız bir soru daha sormak için cesaretini toplamış: "Sevgili Tanrı, peki o zaman, para denilen... biz insanların o çok sevdiği şeyin gerçek anlamı nedir?"

Artık iyice yumuşak bir tonda konuşan ve neredeyse samimi bir tavır içine giren Yaradan şöyle yanıtlamış: "Şey, parayı şöyle düşünmeye çalış. En üstün ruhsal bilgeliğin ve bilginin bakış açısından bakıldığında bir milyon dolar tek bir kuruştan daha az veya daha çok değerli veya anlamlı değildir."

Hayatta bir kez karşısına çıkacak bu fırsatı kaçırmak istemeyen adamımız üçüncü bir soru sormaya kalkışmış: "Durum böyleyse, acaba o bir milyon dolan alabilir miyim?"

"Tabi," demiş Tanrı, "Bekle bir saniye!"

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Senin İçin Ne Yapabilirim ?

 

Sana ne kadar çok ipucu vermeye çalışsam da boşuna, sen bunları duymak istemezsin. Sana ne kadar çok işaret ve sinyal yollasam da nafile, bunlara kulak aşmazsın. Kendi başına, zekice olduğunu sandığın bir plan yapar ve " Tamamdır. Koruyucu meleğimin yardımına ihtiyacım yok artık. Çözümü buldum ve tek yapmam gereken bunu uygulamak," dersin. Bu arada ben oturmuş seni izliyorumdur. Planındaki kusuru görebilirim. Ama bunu sana anlatamam çünkü sen artık "meleğe danışma modu'nda değilsindir.

Belki, biraz hayal kırıklığına uğramışsındır şimdi. Ne de olsa, Tanrı bile sana anında bir milyon doları veremiyorsa, koruyucu meleğinin böyle bir gelişmeyi sağlayabilmek için en ufak şansı bile yoktur. Ama piyangoyu kazanma meselesi, hüner ister.

Büyük ikramiyenin sana çıkmasını istiyorsun. Piyango bileti alan herkes de öyle istiyor. Bu işte yardımımı istedin. Onlar da aynısını yapması için kendi koruyucu meleklerine yalvarıp yakardılar. Üstünde rakamlar olan toplar makineden dışarı yuvarlanmaya başladığında görünmeyen alemlerde neler olur sanıyorsun? Yüzlerce, binlerce koruyucu melek kendilerini kozmik çatışmanın kara deliğine yakalanmış halde bulur. Hepsi sonucu etkileyebilecek güce sahiptir; güçleri eşittir ama hepsi de bunu farklı şekillerde etkilemeye çalışmaktadırlar.

Sonuç bir tür kitle felcidir.

Gerçi, haklısın.

Yine de biri piyangoyu kazanmalıdır.

O birisinin kim olacağını belirleyen, bir koruyucu melek değilse ne olur? Tüm samimiyetimle söylüyorum, ben de hala anlamaya çalışıyorum. Dileklerini gerçekleştirdiğim anlar arasında uyuduğumda ben de bunun üstünde düşünmekteyim. Sana şunu söyleyebilirim. Oynamak istiyorsan, piyango bileti al. İstemiyorsan, alma. Ama eğer koruyucu meleğinin yardımından yararlanıp yaşamda payına düşeni daha iyi hale getirmenin yollarını arıyorsan, meleğinin sana en iyi şekilde nasıl yardım edebileceğini daha çok anlamaya gayret et.

Bir an için şu Kaşıkçı Elmasına geri dönelim. Eğer, Kaşıkçı Elmasının kendisini değil de "Kaşıkçı Elması gibi bir elmas" istersen, böyle bir elmas edinme şansını az da olsa artırırsın çünkü koruyucu meleğinin senin için yapmak zorunda olduğu şeyleri daha az kısıtlamış olursun.

Daha da esnek olabilir ve "bir elmas edinebilmek için gerekenler'i istersen, sana yardım etmeme kesinlikle yardımcı oluyorsun, demektir. Senin adına yapabileceklerimi hep yapacağım ama senin de biraz çaba göstermene ihtiyacım var.

Dolayısıyla, "Hey, koruyucu melek, lütfen bana istediğimi getir," cümlesine kıyasla, "Hey, koruyucu melek... Hoş, büyük bir elmas satın alabilecek bir konuma beni yavaş yavaş getirebilecek bir planım var. Bu planı gerçekleştirme süresi içinde atacağım her adımın pürüzsüz ve olabildiğince başarılı olmasını temin etmek için benimle çalışır mısın?" cümlesi çok daha iyi bir istektir.

İşte, bana sorulmasını isteyeceğim türden bir sorudur bu. Sana bu konuda gerçekten yardım edebilirim.

Gerçi sana ancak elde edilebilir olanı getirebilirim ve elde edilemiyorsa, senin için gidip bunu getiremem. Bunun olabilmesi şansı eğer çok küçükse, gerçekleşmesine yardım edebilme şansım da çok küçüktür. Ve elbette ki. eğer elde edilmesi nispeten kolaysa, istediğin şeyleri alıp getirmek benim için hiç sorun olmaz. "Eh, herhalde," dediğini duyar gibiyim ama bir düşünecek olursan, kulağa geldiği kadar basit olmadığını göreceksin. M el eksi bakış açımdan baktığımda, senin ilgisiz kaldığın fırsatları çoğu kez görebilmekteyim. Ve çoğu kez, benden istediğin şeylerin bazısının aslında kendi başına kolayca elde edebileceğin şeyler olduğunu da görebiliyorum.

Bir cetvel düşün; sen ilerledikçe rakamların yükseldiği bir termometre örneğin. Cetvelin alt ucunda mısır gevreğin var. Cetvelin üst ucunda ise milli piyangonun yılbaşı büyük ikramiyesi duruyor, istersen, elbette isteyebilirsin —göreve çağırılmaya hiçbir itirazımın olmadığını sana daha önce açıklamıştım— ama kahvaltı etmek için aslında benim yardımıma ihtiyacın yoktur. Tabi eğer geceyi medeniyetten kilometrelerce uzakta, vahşi doğada geçirmiş ve sabah uyandığında yiyecek bulamayacağını fark etmiş bir halde değilsen, kalkıp mutfak dolabına kadar yürüyebilecekken beni yardıma çağırmak için beklemeyi istemezsin.

Piyango meselesini konuştuk, dolayısıyla o konuya bir daha girmeyelim ama bu iki uç arasında bir yerlerde, çok arzu edilebilir ama son derece imkansız başka özlemler ve dilekler de vardır. Soru şu: Bunlar ne kadar imkansızdır? Yanıt: aslında çoğu kez bunlar, senin sandığından daha kolay başarılabilir. Durum şu ki, sana imkansız görünen ama nasıl yapacağını öğrendiğin anda aslında çok kolay olan şeylere ulaşmakta çok iyiyimdir.

Örneğin, şöyle düşünebilirsin: "Ah, rüyalarımdaki o harika işi asla alamayacağım." Veya "Şu ve şu özelliklere sahip bir evde oturmak isterdim." Çevrene bakınır ve bunu gerçekleştirmenin imkansız olduğunu zannedersin. Ama sana kıyasla benim bir avantajım var. Ben bedensizim. Bir beden içinde yaşamıyorum. Bu açıdan biraz şu çizgi romanlardaki süper kahramanlara benziyorum. Elektrik düğmesini açmak için gereken zaman içinde ben, dünyanın tamamına dek genişleyebilirim. Duvarların arkasını görebilirim, insanların aklından geçenleri okuyabilirim, saklı sırların nerelerde bulunabileceğini içgüdüsel şekilde algılayabilirim. Dolayısıyla, çıkıp senin adına arayabilirim. Ve sıklıkla, tam olarak istediğin şeyi bulabilir veya onu elde etmene yardımcı olmanın net bir yolunu görebilirim. Sonrasında, tüm yapmam gereken sen benden yardım isteyene dek sabırla beklemekten ibarettir.

Oh—ölümsüzlük, ö—hö...Şükürler olsun ki, bana büyük sabır bahşedilmiştir.

Derin bilgeliğe ve sınırsız anlayışa sahip bir kozmik varlık olmasam, inanılmaz şekilde hüsrana uğrayabilecek olduğum zamanlar vardır. Beni çağırır ve ne istediğini söylersin; bütün o güzel şeyleri senin önüne sıralarım ve sonra, şu fazlasıyla tanıdık soruna toslarız.

Sana ne kadar çok ipucu vermeye çalışsam da boşuna, sen bunları duymak istemezsin. Sana ne kadar çok işaret ve sinyal yollasam da nafile, bunlara kulak aşmazsın. Kendi başına, zekice olduğunu sandığın bir plan yapar ve "Tamamdır. Koruyucu meleğimin yardımına ihtiyacım yok artık. Çözümü buldum ve tek yapmam gereken bunu uygulamak," dersin. Bu arada ben oturmuş seni izliyorumdur. Planındaki kusuru görebilirim. Ama bunu sana anlatamam çünkü sen artık "meleğe danışma modu'nda değilsindir.Dolayısıyla her şey korkunç şekilde ters gidene ve sen sonunda geri dönüp bir kez daha "imdat!" diyene dek ben beklemek zorundayımdır. Sonrasında ise, sıraya dizdiğim şeylerin hala uygun olduklarını ümit etmek zorunda kalırım.

 

Genelde, artık çok geç kalmışsındır ve dolayısıyla yepyeni bir fırsat oluşturmam gerekir. Şüphesiz ki, bunu sorun etmiyorum çünkü son derece aydınlanmış ve sonsuzca neşeliyimdir. işlerin umduğun gibi gitmemesinden dolayı beni suçladığında bile, bunu sorun etmem. "Beni niye öyle çılgınca bir yola sürükledin?" gibi sorular sorduğunda sana, "Seni oraya ben yöneltmedim. Ben siz yola çıktın ve her şeyi kendi başına yaptın," diye yanıt vermem. Gerçekten, benim için hiç sorun değil. Ben senin koruyucu meleğinim. Hizmet etmek için buradayım. Daima buradayım.

Dürüst olmam gerekirse şunu söylemem lazım: Bazen, benimle daha sık konuşuyor olmanı dilerdim. Daha da önemlisi, keşke bana güvensen ve bana kulak versen. Birlikte, sen ve ben. biraz daha derin, daha anlamlı bir ilişkimiz olsa o kadar çok şey başarabilirdik ki. Sana çok şey gösterebilirdim. Seninle öyle başarılı çalışabilirdik ki. Bizden harika bir ekip olur. Daha çok para mı istiyorsun? Sana nasıl kazanacağını gösterebilirdim. Daha az stres mi istiyorsun? O—hoo, benden öyle çok yararlanabilirdin ki. Aşk hayatının daha doyurucu olmasını mı isterdin? Sana o kadar çok yardımcı ipucu ve gösterge verebilirdim ki. Doğru şeylerin doğru zamanda doğru şekilde mi olmasını isterdin? Seni gerçekten muazzam tesadüflerin yönüne çevirebilirdim. Yapman gereken tek şey biraz daha alıcı hale gelmek.

Bunları, sen tembellik edebilesin, diye önermiyorum. Yine de çok çabalaman ve enerji harcaman gerekirdi ama karşılığını çok etkili biçimde alırdın, ikimiz birlikte, yaşamındaki mucize katsayısını önemli ölçüde yükseltebilirdik. Mucize gibi görünen ama aslında biraz inanç, hayal gücü ve kararlılık gerektiren olasılıkları saptayarak yapabilirdik bunu.

 

Zindanlar ve Ejderhalar

Ama lütfen beni yanlış anlama. Sonuçta peri masalından fırlamış bir yaşam sürüyor olmayacaktın. Daha doğrusu, öyle olurdun ama her klasik peri masalında olduğu gibi, mağlup etmen gereken ejderhalar ve kapışman gereken kötü adamlar da mevcut olurdu.

Seni bunlardan tamamıyla koruyacak hiçbir koruyucu melek yoktur. Elimden gelenin en iyisi, onlarla daha iyi başa çıkabilmen için sana yardım etmektir. Hatta sen derin, karanlık bir kuyunun dibinde olduğunda bile. Örneğin, içindeki bir şey beni dinliyor olduğu sürece, senin en derinlerdeki hayatta kalma içgüdünden yararlanırım. Ve elinde çok uzun bir merdiven olan birisi tam da o deliğin yanından geçiyorken, "imdat!" diye bağırabilmen için sana cesaret verebilirim.

Gerçi benim bulduğum çözümün hep bu kadar basit olmaması da mümkün. Birbirimize güvenmiyorsak ikimiz de kayda değer bir ilişki kuramayız. Dolayısıyla, açık yürekliliğim sebebiyle darılabileceğin riskini göze alayım ve izninle seni o deliğin dibine geri götüreyim.

Deliğe düşmüştün ve şimdi orada tıkılı kaldın. Belki bunun nedeni, beni yeterince dikkatle dinlememendi veya belki de, seni o yoldan uzaklaştırmayı ne kadar denemiş olsam da üstesinden gelemediğim başka bir kozmik kuvvetle karşılaşmış olmamdı. (Sakın unutma, güçlü olabilirim ama "her şeye gücü yeten" ben değilim.)

Neyse, buraya nasıl geldiğimiz veya bunun kimin suçu olduğuna ilişkin bir tartışmaya girmekten dikkatle kaçmıyoruz ve deliğin dibindeyiz. Ne yazık ki, elinde merdivenle oradan geçen dostane biri de yok.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Benimle Nasıl Konuşmalısın?

Evrenden isteyeceğin bir şey olduğunda, bunu ona bildirmenin en iyi yolu hangisidir?

Yardımına koşmamı istersen, bunu nasıl sağlarsın?

Yapman gereken özel ayinler var mıdır?

Ya da içine girmen gereken derin zihin halleri?

Mumlar ve tütsüler yakman, özel giysiler giymen veya yüzünü belirli bir yöne çevirerek oturman gerekir mi?

Ayın belirli zamanlarında zikretmen gereken özel dualar var mıdır?

Bana sabah mı seslenmek daha uygundur, yoksa gece mi?

Bağırman mı yoksa fısıldaman mı, yalvarman mı yoksa ikna mı etmen gerekir?

Bir liste hazırlayıp yastığının altına mı koymalısın?

Doğanın içinde olduğunda mı benimle daha iyi iletişim kurabilirsin, yoksa sessiz sakin bir köşeye çekilip elerin bir meditasyona daldığında mı?

 

Çeşitli "otoriteler" bu tavsiyelerde ve daha pek çok öneride bulunmuştur; onlara katılmak veya katılmamak haddime düşmez. Benim durduğum yerden (ya da daha doğrusu, havada süzüldüğüm, demeliyim çünkü fiziksel biçimim olmadığını asla unutmamız gerekiyor) bakıldığında, bu çok basittir. Senin için kutsal olan, benim için de kutsaldır. Kendini iyi hissetmeni sağlayan şey, benim de kendimi iyi hissetmemi sağlar. Neye inanırsan inan, kabul edebilirim. Doğru ya da yanlış yol yoktur. Yalnızca, kalpten hissedilen bir yol veya samimi olmayan bir yol vardır.

Samimiyetle davranmadığında seni dinlememeyi yeğlerim. Bunun nedeni, samimiyetsizliği herhangi bir şekilde onaylamayışım değildir (bildiğin gibi, yargılayamam çünkü yargının olmadığı bir alemdeyim). Samimiyetsizliğin kendi içinde iyi bir şey olduğunu kesinlikle görebiliyorum, insanların her şeyi yüreklerinden geçtiği gibi söylemeleri istenseydi, dünya pek sıkıcı bir yer olurdu. Her şeyden önce, fıkralar olmazdı. Ayrıca, çok daha az macera olurdu. Tamamen samimi bir dünyada, herkes ve her şey tamamen dosdoğru olurdu.

Ne deneyebilir ne de araştırabilirdi insanlar, ne de poz yapıp tavır koyabilirlerdi. Oyunculuğun lafı bile olmazdı ve o olmayınca birlikte hikaye anlatıcılığı, drama, tiyatro ve sinema da olmazdı. Moda olmazdı, eğlence olmazdı, boş laflar olmazdı... nükte ve mizahtan söz etmiyorum bile. Her şey herkes için son derece açık olacağından sanatçıların incelikleri ve nüansları arayıp bulmasına gerek kalmazdı, içsel azmin farklı düzeyleriyle deney yapma özgürlüğü olmayınca yaşam da renklerinin, gizeminin ve büyüsünün büyük bölümünü kaybederdi.

Samimiyetten başka bir şeyin olmadığı bir alemin içindeyim ve işte bu yüzden senin alemindeki samimiyetsizliğin varlığını takdir edebiliyorum. Dolayısıyla, samimi olmadığında seni dinlememeyi yeğlediğimi söylerken anlatmak istediğim şey şu: Benimle konuşurken samimi olmana ihtiyacım var çünkü samimi değilsen, çabucak pişman olacağın pek çok şey isteyeceksin benden, işte bu yüzden, benim alemim ve senin alemin arasındaki köprü üstünde doğal bir güvenlik mekanizması vardır ve gerçekten, derinden, çok ama çok "niyetlenilmedikçe" ikimiz arasında hiçbir alışverişin gerçekleşmemesini sağlar.

Peki ama senin bir şeye gerçekten niyetin olup olmadığını nasıl anlıyorum? Bu çok kolay. Sana bakıyorum. Sen kendi samimiyet derecenden her zaman tam anlamıyla emin olmayabilsen de benim gibi tarafsız bir gözlemci için bunu saptamak çok kolaydır. Yüreğini okuyabilirim. Senin en derinlerindeki yanının ne hissettiğini veya ne dilediğini anlayabilirim. Gerçi her zaman olmasa da genelde, sen bir şeye gerçekten niyet ettiysen belirli şeyler yapar ve belirli şeyler söylersin. Yapacağın jestler, girişeceğin eylemler, benimseyeceğin tutumlar ve içinden geçeceğin süreçler olacaktır.

Ve genelde, uygun bir berraklık ve yoğunlaşma moduna girmene yardım edecek bazı törenler düzenleyeceksin. Bu törenler benim için hiçbir anlam ifade etmez... elbette ki, sana ifade ettikleri anlam dışında. Gerçekten. Tek dizinin üstüne çöküp çökmediğin; bir haç, bir hilal, altı uçlu bir yıldız takıp takmadığın veya yere tebeşirle bir daire çizip çizmediğin hiç fark etmez. Dileğini istediğin lisanda, uzun veya kısa cümlelerle... ve sana uygun gelen herhangi bir ses tonuyla dile getirebilirsin. Tek başına veya bir grup içinde, evde veya sana yabancı, uzak bir yerde olabilirsin. Olur da kendini yüreğinin en derin yerinden ifade etmek için ihtiyaç duyduğun şey tek tekerlekli bisiklet üstünde dengede durmaya çalışırken bir yandan 'Yine de şahlanıyor aman" türküsünü söyleyip bir yandan da az pişmiş yumurtalarla jonglörlük yapmak ise, hiç durma; benim için sorun olmaz.

Tam tersine, tepeden tırnağa en ciddi, en ağırbaşlı kıyafetlerini kuşanıp "daha yüce bir otoriteye saygı duymak" ile ilişkilendirmen için sana küçük yaştan itibaren öğretilen tüm o törenleri de yapabilirsin ama gizlice de olsa içinde bir yerlerde niyetin tam olarak samimi değilse, benim için yine de apaçık olacaktır. (Unutmadan belirteyim ki ben yüce bir otoriteyim. Burada, benim alemimde nasıl yargılamıyorsak, aynı şekilde, kıyaslama da yapmayız. Bunların hepsini insanlara bıraktık. Burada yukarısı veya aşağısı yoktur. Daha yüksek veya alçak, daha büyük veya küçük de. "Önemli ve önemsiz" de yoktur. Yalnızca yapabilirlik meselesi vardır.)

Bana ancak "büyük mesejeler" olduğunu düşündüğün şeyler için seslenebileceğin duygusuna kapılma sakın. Benim bakış açımdan, park yeri veya saray istemişsin, hiç fark etmez. Yardım edebilirsem, ederim.

Masal kitaplarındaki pek çok peri gibi senin ancak sınırlı sayıda dileğini gerçekleştirebileceğim duygusuna da kapılma. Ben hesap yapmam. Hesap makinem de yok. "Tamam. Bu aptalca isteklerinle beni bugün yetmiş iki kez rahatsız ettin. Kontenjanını doldurdun ve ben de dükkanı kapatıyorum, o yüzden her ne için olursa olsun başka bir dilekle karşıma dikilme," demem sana.

Sonlu dünyada yaşayan sensin. Bu sınırlar senin zihnini yorar, benimkini değil. Ben yalnızca yardımcı olmak için buradayım. Daima. Benim astral alemimde, hiyerarşi ve liyakatarşi ile nasıl uğraşmıyorsak boyutlar ve ölçeklerle de ilgilenmeyiz.

Yalnızca iki şeyi ölçeriz: samimiyet ve minnetkarlık.

Minnetkarlıktan daha önce söz etmedim. Bundan söz etmekte biraz zorlanıyorum çünkü bu herhangi birinin, hatta bir koruyucu meleğin bile asla istememesi gereken bir şeydir. Minnetkarlık kendiliğinden oluşmalı ve gerçek olmalıdır. Eğer en ufacık bir zorunluluktan dolayı ortaya çıkarsa, saflığını yitirir, yapaydır. Bin kez "teşekkür ederim" diyebilir ama bir defacık bile bu niyetle söylemeyebilirsin. Ya da asla söylemezsin ama hissedebilirsin ve bu daha çok makbule geçer. Yardımın karşılığında minnetkarlık istemediğim kesin. Beni kanıksamakta serbestsin. Bu beni, elimden gelen en iyi şekilde sana yardımcı olmaktan asla alı koymayacaktır.

Bununla birlikte, zaman zaman yüreğinin derin bir minnetkarlıkla dolup taşmasına izin verecek kadar durup beklemezsen içinde bir şeyler soğuyup katılaşabilir. Ve bu da senin samimi olma becerini ve dolayısıyla da senin tarafımdan yanıtlanabilecek taleplerde bulunabilmeni azaltacaktır.

Küçücük bir çocukken annenin ve babanın sana "lütfen" ve "teşekkür ederim" demeyi öğrettiği günleri düşün. Garip gelebilir ama kibar, dünyasal toplumda çok şey ifade eden bu üç küçük kelime astral alemde çok daha fazlasını ifade eder. Eğer bir ricanın ekinde yeterince güçlü, yeterince derinden bir "lütfen" varsa bir koruyucu melek elinde olmadan buna dikkat kesilir. Gerçi "teşekkür ederim" cümlesinin evrene ısmarladığınız bir şeyin başarıyla teslim edilmesinden sonra söylenmesi şart değil, yalnızca "Benim adıma denediğin için teşekkür ederim," olsa da olur.

Benimle konuşurken "teşekkür ederim" ile "lütfen" kelimelerini aynı anda kullanmalısın. Çabamın sonucu ne olursa olsun "teşekkür ederim" demeye devam etmeyi başarabilirsen, işler her ikimiz için çok daha tatmin edici olacaktır.

Minnetkarlık duygusunu yaşamak için gönüllü oluşun; sana en iyi çözümü sağladığımda, bu çözüm senin beklentine uymamış olsa bile yine de takdir edeceğini temin eden şeyin ta kendisidir. Bu da bana, sana yardımcı olma çabalarımda en yüksek yaratıcı esnekliği... ve benden hep en iyisini almanı sağlayacaktır.

Senin koruyucu meleğinim ve sürekli olarak yanı başındayım, yüreğinin derinliklerinden çıkacak samimi ricanı duymak için bekliyorum. Sana asla, "Ah, ama sen beni hep cumartesi günleri çağırıyorsun, cumartesi günleri hep tatilimdir," demem. Hilal mi yoksa dolunay mı diye Ay'a bakmam; Venüs ile Mars kavuşumda iken yapılan ricayı daha çok ciddiye aldığım da söylenemez.

Öte yandan sen pekala, bazı belirli kozmik koşullar altında kendi gerçek duygularınla temasa geçmenin daha kolay veya daha zor olduğunu hissediyor olabilirsin. Yeni ay ve dolunay gelgitlere etki ederler ve sanki insanların yürekler indeki duygusal gelgitler üzerinde de etkili gibidirler, insanlar ayın geri kalanına kıyasla en çok yeni ay ve dolunay zamanı dilekte bulunurlar ama koru­yucu melekler göreve her an hazırdır.

Peki, şimdiye kadar anlattıklarıma ne diyorsun? Sana anlamlı geliyor mu? Yoksa anlatmakta olduğum bazı şeylere göğüs germek zorunda kaldığını mı hissetmektesin? Belki de zaten malum olanı ilan etmekten başka bir şey yapmadığımı düşünüyorsun? Yine de anlatmak zorunda olduğum şeyler çok önemlidir ve aslında söylemesi kolay, yapması zor olan şeylerdir.

Örneğin, bir dileğe "gerçekten niyet etme"nin önemi hakkında sana bir şeyler anlatabilmek için hayli çaba sarf ettim. Samimiyetin önemini vurguladım, gerçi dönüp bakacak olursan, yaşamında bir şeyi gerçekten yüreğinin ta derininden istemiş ama asla elde edememiş olduğun anları mutlaka hatırlayacaksın.

O zaman sorun neydi peki? Elde edilebilirlik cetvelinin imkansız ucunda mıydı istediğin şey? Hiç de değil. Bir başkasının arzusuyla doğrudan çatışan ve beni, bir başkasının koruyucu meleği ile "donmuş zıtlık" veya kozmik çatışma içine hapseden bir şey miydi? Belki de değildi. Bunu benden hatalı bir tarzda mı istemiştin? Bunu nasıl yapabilirdin ki? Benden istekte bulunmanın doğru veya yanlış bir yolu olmadığını az önce netleştirdik.

Öyleyse niçin isteğini yerine getirmedim? Eh, denedim. Ama bir kez daha söyleyeyim, samimiyet derecenle ilgili bir sorun vardı. Ama bu kez, o şeyi istemiyor değildin. Sorun şu ki fazlasıyla çaresizce istiyordun. Fazlasıyla umursuyordun. Söylemesi yakışık almayabilir ama o sırada çok çaresizdin.

Şimdi, normalde seni bir fırsata yönlendirebilir veya yoluna yararlı bir şeyin çıkması gerekli koşulları sağlayabilirim. Ama bunun işleyebilmesi için senin Kep dikkatli, uyanık ve güvenir halde kalman... ama çaresiz bir muhtaç olma duygusu altında ezilmemen gerekir.

Bir şeyi gereğinden fazla istiyor olmanın yan etkilerinden biri, bana sormuyor oluşundu. Yakın çevrenden ateşli taleplerde bulunmaktaydın. Aşırı endişeli insanlar kendi çevrelerinde bir tür psişik kuvvet alanı oluştururlar. Mıknatıslar gibi, belirli şeyleri çekmek için aşırı çabalarlar ve tıpkı mıknatısların belirli koşullar altında birbirlerini itmeleri gibi, sonunda bu insanlar kendilerini açlık derecesinde istedikleri şeyleri kendilerinden uzak tutar halde bulabilirler.

Bu durum özellikle başarının bir başka kişinin işbirliğine bağlı olduğu her defasında görülür.

Biri, yüzünde bir gülümsemeyle bize dönüp, "Acaba bunu gerçekleştirmeme yardım eder miydin?" derse, normalde insanların çoğu sevinçle yardım eder. Hepimizin içinde az da olsa bir koruyucu melek ruhu vardır. Ancak birisinin belirli bir hedefe varmak veya çılgınca bir arzuyu gerçekleştirmek için acı çektiğini, yandığını, özlem içinde olduğunu gördüklerinde daha çok bir bahane yaratıp oradan uzaklaşmayı yeğlerler. Bu çaresizlik onlarda derin ve nahoş bir duygu uyandırır. Onları yabancılaştırıp uzaklaştırır.

Şimdi, bir koruyucu melek olduğum için bunu pek sorun etmem. Samimiyet düzeyinin uygun olmayan biçimde yüksek oluşunu yargılamak bana düşmez. Ancak arkadaşların, sevdiklerin, meslektaşların ve dostların yargılarını esirgemeyeceklerdir. Onların yardımı, anlayışı ve işbirliği de genelde benimki kadar yararlıdır, dolayısıyla bir derece de olsa tarafsız kalabilmek için pekala çaba gösterebilirsin. Bu senin pek çok şey hakkında kendini daha iyi hissetmeni de sağlayacaktır!

Genelde, benden bir şeyi manyakça şiddetli bir ses tonuyla istediğinde dileğini dikkate alır ve bunu senin için gerçekleştirmek üzere elimden geleni yaparım.

Ama sen bunu fazla istediğinden, sonuçta bunu itip kendinden uzaklaştıracağın için istediğin şey gerçekleşemez. Sonra, en sonunda "vazgeçerdin. Ucunu bırakırsın. Artık canını bunun için sıkmayacağına karar verirsin. Gerçekten böyle hissettiğin anda, bir zamanlar çaresizce istediğin her şey dünyana, bendini aşan bir ırmak gibi, taşarak giriverir.

İşin tuhaf derecede komik olan yanı şudur ki artık bu şeyi gerçekten de istemiyorsundur. Böylece, zor bir seçimle baş başa kalırsın. Ya o çok istemiş olduğun şeye sırtını döneceksin ya da arzunun ateşini yeniden canlandırmanın bir yolunu bulacaksın. Ve bu her zaman, sandığın kadar kolay olmaz. Bazı insanlar gecikerek gerçekleşen dileklerini kabul etmek zorunda olduklarını hisseder ve aslında bu arzuyu çoktan geride bırakmış olsalar bile bu şeyi hala istediklerine kendilerini ikna etmek için yıllar harcarlar.

Şafak ve Alacakaranlık

Burada bir başka etken daha devreye girer. Senin önüne ne kadar çok şans çıkart sam da bunları yakalayıp işletmek zorundasın. Ve bu, senin belirli bir makuliyet derecesine sahip olmanı gerektirir ama tutku ve geniş bir bakış açısı güneş ışığına ve yıldız ışığına benzer; her ikisini aynı anda pek nadiren görürsün. Birinden çok olduğu anda diğeri gözden kaybolur.

Senin ve benim birlikte iyi çalışabilmemiz için, senin bir psikolojik alacakaranlık haline erişebilmene ihtiyacım var. Her gün akşam çökmeden önce, güneşin ufukta gözden kaybolmaya başladığı ama ışınlarının hala gökyüzünü aydınlatmakta olduğu kısacak bir an vardır.

Tam o sırada, aynı anda yıldızları da görebilirsin. Benzer bir olay şafak sökerken de yaşanır. O kısacık an içinde, iki dünyaya birden bakmak mümkündür.

Aynı şekilde, içsel ateşinin alevini onu tamamen söndürmeksizin kısman da mümkün; böylece alevinin ısısı, elinde potansiyel bir yakıtla yaklaşabilecek birisini uzaklaştırmaz. Veya başka şekilde anlatacak olursak, hepsi aynı anda olacak şekilde, umursamanın ve umursamamanın bir yolunu bulman çerek. Mesafeli ama olaya dahil; devrede ama uzak duran biri olmak. En kolay yanıtlanan kozmik siparişler böyle bir ruh hali içinde yapılmış olanlardır.

Kaplanı Evcilleştirmek

Peki, kendini böyle kontrol edilemez bir durumda bulacak olursan, başka neler yapabilirsin? Ya kolayca yakanı bırakmayan bir takıntın varsa? Veya bir şeyi (veya birisini) ne pahasına ve hangi şartlar altında olursa olsun yaşamına sokmakla ilgili neredeyse acı veren ve bir türlü azalmayan bir dürtün varsa?

Eh, yardım etmem için bana sormayı deneyebilirdin! Bana "Lütfen bana şunu getir," demek yerine, "Lütfen bana doğru görme yeteneği ver," diyebilirdin.

Veya "Lütfen arzumun baskısını biraz daha az hissetmeme yardım et." Bunu senden alıp tamamen uzaklaştırmamı istemek zorunda değilsin. Yalnızca, bunun kontrolden çıkar gibi olduğunu ve bu konuda pek yapacak bir şeyin olmadığını kabul edebilirdin.

Senin açından içindeki kaplanı evcilleştirmek ne kadar zor olursa olsun, benim için bu, elde edilebilirlik cetvelimizdeki mısır gevreğine karşılık gelir! Bu türden bir yardım istediğini duyduğum anda, olaya itfaiyeden daha hızlı müdahale edebilirim. Seni sakinleştirebilirim, üstündeki baskıyı hafifletebilirim ve makuliyet duygunu eski haline getirebilirim; sen benden bunları yapmamı istediğin sürece. Isının bir kez daha yükseldiğini fark ettiğin her defasında yapman gereken tek şey, bana bir hatırlatma göndermen.

Burada, koruyucu meleklerin aleminde, bizler arada sırada müzik dinleriz. Koruyucu meleklerin en çok dinledikleri parçaların başında Sting'in "If You Love Somebody, Set Them Free" adlı şarkısı gelir. Bunun eski ve güzel bir parça olduğunu düşünebilirsin ama burada hep bir numara.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İşaretler ve Sinyaller

 

Sen her gece uyurken, bilinçdışı zihnin ile canlı ve derin sohbetler ediyorsun. Sana bir geçit töreni, imgelerden ve fikirlerden oluşan renkli bir alay sunuluyor. Ne kadar tuhaf veya ne kadar harikulade görünürse görünsünler bunlar karşısında hayretten donakalıyorsun. Onları sorgulamadan kabul ediyor ve onlarla o kadar meşgul oluyorsun ki, kendini unutuyorsun.

Genelde, sana böyle anlarda erişmeye çalışırım. Senin rüyalarının içine sızmak ve onlarda etkili bir rol oynamak benim için nispeten kolaydır. Sorun, uyandığın anda bunları tamamen unutma eğiliminde olman. Hatırlasan bile ancak ufak parçaları aklında kalıyor. Bunları bile bir kenara bırakıyor veya inanılır bulmuyorsun.

Rüyalarının seni etkileyebilmeleri için onları gerçekten unutulmaz yapmam lazım ama bunu yapmayı hiç istemiyorum çünkü bu genelde senin içsel sabotajcın, yani korkun, kuşkun ve endişen tarafından kullanılan bir hiledir. Uyuduğun sırada o da seni ziyaret etmeyi sever ve güçlü gece vizyonları yaratma sanatında pek ustadır. En kötü durum senaryolarından oluşan sahneleri paranoyanın hakiki manzarası içine dokuyarak seni korkutup aptala çevirir.

Onun yarısı kadar şansım olsa, ben de unutulmaz bir tablo çizip resmedebilirim. Coşkulu ilhamlarla dolu bir rüya oluşturabilirim, içindeki sinema perdesini umut ve mutlulukla ilgili görüntülerle doldurabilirim. Uyandığında, sanki uyurken seni bir melek ziyaret etmiş gibi hissetmeni sağlayabilirim ve işin doğrusu, öyle de olur! Ama bunu ancak sen psişik savunma mekanizmandan ufacık bir açıklık bıraktığın takdirde yapabilirim.

Eğer bir gücenikliğe sımsıkı yapışmışsan ya da bir endişe yüzünden derin bir sıkıntı içindeysen, sana sen uyuyorken bile erişebilmem inanılmaz derecede güçleşir. Kara rüyaları dokuyan hep benden önce oraya varacak ve sırıtarak dans eden iskelet kuklalarının iplerini çekiştiren manyak bir kuklacı gibi bu tür kaygılanma sebeplerini büküp çarpıtacaktır.

Sana rüyalarında seslenmemi istiyorsan, beni rüyalarına davet etmen gerekir. Çok değil, yatmadan önce, gece boyunca sana küçük bir ilhamın ulaşması için kısa bir istekte bulunman yeterli. Bunu istemeye devam et ve sana o gece ulaşamasam bile, uyurken gülümsemen için sana er ya da geç bir sebep vereceğim.

Böyle bir davet olmayınca, seni gün içinde ziyaret etmenin bir yolunu bulmam gerekir. Seninle temasa geçmenin en sevdiğim yolu yine senin bilinçaltın aracılığıyladır. Sana bir "iç ses" olarak seslenebildiğim ve senin bunu işitip saygı gösterdiğin zamanları severim en çok. Sorun şu ki, bu her zaman işe yaramaz.

Her şeyden önce, ses yüksekliği ile ilgili bir sorun vardır. Ben avazım çıktığı kadar bağırdığımda sen bunu esen meltemin hafifçe hışırdaması gibi işitirsin. Ve en incesinden sinyallere uyumlanmakta iyi olsan bile, senin içsel frekansında yayın yapma ihtiyacımın sebep olduğu bir başka sorun vardır, iletecekleri acil mesajları olan bir grup başka sesin oluşturduğu kuyruğa girip beklemem gerekir. Günün —veya ayın— hangi zamanı olduğuna bağlı olarak, bunların sayısı çok olabilir.

Çalar saatin seni derin uykundan kaldırırken kulaklarına hücum ettiği andan başlayarak onlar duyabildiğin her şeyi sana anlatmaya çalışırlar. Her bir garip, şüpheli sesi, işitilebilir her bir yeni bilgiyi ortaya çıktıkları anda sana rapor edip bunu derhal değerlendirmeni talep edeceklerdir. Tabi eğer radyoyu veya televizyonu açmamışsan, en azından bunu yapacaklardır. Açmışsan davula her vuruluşunu, gitarın her tıngırtısını veya kemanın her inlemesini; haber spikerinin sesindeki her nüansı; haberler ve hava durumunun her ayrıntısını sana aktarıyor olacaklardır. Bunların hepsinin üstünden bir kelimeyi aşırıp geçirmek zordur ama bu, üstesinden gelmem gereken tek engel değildir kesinlikle.

 

Bu arada gözlerin tam bir enformasyon okyanusunu içeri almaktadır. Gece boyu dinlendikten sonra biraz bulanık görüyor olsalar bile rengi, dokuyu ve ışık kalitesini işlemektedirler. Seti gazeteni açınca, ona odaklanmaya başladıklarında seninle konuşmam imkansız hale gelir. Aklın aniden tüm dünya üstünde hızla döllenmeye başlar. Hiç tanışmadığın insanlar, onayladığın veya onaylamadığın politikacılar, ilgi duyduğun ünlüler ve hakkında daha çok şey öğrenmek istediğin durumlar hakkında düşünüyorsundur. Reklamlara bir bakış atıp resimlere bakıyorsun ve duygularını harekete geçiren o günün hikayelerini inceliyor... ve tüm bu esnada bunlar hakkında ışık hızıyla fikirler oluşturuyorsun.

Dokunma, tat ve koku alma duyuların da bu dikkat dağıtıcı taşkına ekleneceklerdir. Beş duyunun elçileri bütün gün boyunca hiç durmaksızın ve yorulmaksızın benliğinin tam ortasında, senin tüm dikkatini kendilerine çekme yarışında öne geçmek için koşturacaklardır. Ve senin gün be gün fiziksel mevcudiyetinde midenin gurultusu öyle yüksek ve baskın bir sestir ki asla duymazdan gelemezsin!

Başkumandanlık yapmak için doğmuş biri gibi, sen bu sürekli talimat ve enformasyon bombardımanı altında çaba bar camadan yürürsün. Gerçi bunların hepsi enerjinin, fark edebildiğinden daha çoğunu emmektedir ve bu da şu anlama gelir: Sana bir işaret veya sinyal göndermek istersem gerçekten etkileyici bir şey oluşturmak zorundayımdır. Ya seni şaşkınlıktan donakaldıracak türden beklenmedik bir olay oluşturmaya gerek duyacağım ya da dikkatini çekmek için kuyruğa girmiş tüm o seslere katılacağım.

Anlıyorsun ya, senin içsel dünyanda hayalet gibi pek çok varlık yaşamaktadır.Kendini, tahtında oturan büyük bir hükümdar gibi hayal et. Şurada organizasyon ve planlama departmanının başı günlükler, takvimler ve yapılacak işler listelerini sana doğru sallayıp durmakta, işte sosyal işler sekreterin, sana sürekli olarak bu dünyada en çok değer verdiğin ve gerçekten hürmet etmen gereken bağlılıklarını hatırlatmakta. Şurada, mali danışmanın hesapların son haline bakman ve bunlara göre önemli kararlar vermen için seni sıkıştırmakta. Adalet bakanını da unutmamalıyız.Bu çok önemli şahsiyet, senin dünyanda her şeyin doğru ve dürüst olmasını sağlamak istemez bir türlü. Toplumsal düzen departmanının başı ise seni, nüfusun genelindeki her türden insana verilecek uygun cezalar ve ödüller hakkında tartışmalara çekmeye kesin kararlı.

Fikirlerin ve bazen önyargıların da kendi kişiliğinin bu yönüyle yaptığın günlük konuşmalar sırasında biçimlenmektedir. Fazlasıyla sık veya fazlasıyla sert yargılayıp yargılamadığını yargılamak bana düşmez. Gerçi, elimde olmaksızın fark ediyorum da bazen yalnızca başkalarını çok çabuk "suçlu" ilan etmekle kalmayıp kendi suçluluk duyguna da gereksiz yere uzun süre kendini kaptırma eğilimindesin.

 

Kör Noktana Dikkat Et

Dikkatle yönetilen şu bağımsız devletinin içinde bir yerlerde bir "kendine iftira atma departmanı"ın var ve hep peşinde dolanıp sana hatalarından, başarısızlıklarından, kusurlarından ve yanlışlarından oluşan uzun bir listeyi okuyan ekşi suratlı ve tenkitçi bir şahsiyetin sorumluluğunda.

 

Eğer keyfin yerindeyse, kişiliğinin bu kısmıyla yaptığın konuşmaları gereken en az miktarla sınırlayabilirsin. Hatalarını bilmeye ihtiyacın var... ama hep üzerlerinde durmak için değil, onlardan ders almak için. Yaptığın hatalarla elbette ki yüzleşmelisin. Ama yüzleşme derin, ayrıntılı ve aşırı yakın bir çözümleme değil, kibar, geçici bir kabulleniştir.

Sana bir türlü ulaşamadığım anlarda genelde sen bir şey hakkında kendini fazlasıyla suçlu hissediyorsundur. Ayrıca, karmaşık ve çok yüzeyli kişiliğinin bir başka kısmına kulak vermiş olduğunu da görüyorum.

Senin içinde olan pek çok kaynak arasında bir içsel savaşçının yer aldığına hiç kuşku yok ama sen daha çok —gereğinden çok— içsel telaşçıyı dinliyorsun. Yüzünde ciddi bir ifadeyle senin önüne dikilip sorunların, belaların ve derin felaketlerin olası kaynaklarına dair uzun bir ağıt yakıyor. Eğer dikkat etmeyecek olursan, gün be gün bu korkutucu listeyi duymaktan dolayı bir bakarsın ki başka şeyleri yapmaya vakit bulamaz hale gelmişsin.

Bu listeyi dikkate almayı reddetsen ne olur? Eh, bu durumda şunu sormamız gerekir: içsel telaşçı yerine kendi içsel güven ve inanç gücünü dinlemeye zaman ayırmak için mi bu karara vardın, yoksa yüzleşilmesi gereken gerçekleri görmezden gelmen için bir dizi sebep üreten psikolojik "enformasyon bakanı"nı dinlemeyi mi yeğledin?

 

Senin koruyucu meleğin olarak, teoride, senin bu içsel güçlerinin toplamından daha güçlüyüm. Pratikte ise, sana ancak senin izin verdiğin kadar faydalı olabilirim. Öğütlerim ne kadar iyi olursa olsun, seni durdurup dinlemeni sağlayamaz. Ve sen, yaşamında herhangi bir şey veya herhangi biri ile ilgili "inkar" içindeysen, ne beni ne de başkasını dinleyecek, daha çok aynalarından birinde kör nokta olan hızlı bir arabayı kullanan sürücü gibi olacaksın.

Bu kör nokta, "alışkanlığın" olacak; daha doğrusu, zaten öyledir.Bir insanın şu veya bu türden bir alışkanlığı olmaksızın dünya üstünde var olması imkansızdır. Alışkanlıklar çok ham ve gerçek şeylerdir. Duyuruldukları sürece kendilerini iyi hissederler... ama doyurulmadıklarında, insanlar huzursuz ve mantıksız bir hal alırlar. Alışkanlığın kahveye veya kokaine, eroine veya kahramanlığa olup olmadığı bir açıdan pek fark etmez. Dünya senin bir tür alışkanlığa sahip oluşunu onaylayıp alkışlarken başka bir alışkanlığın yüzünden seni inkar edebilir ama üstünde bunaltıcı bir hal alan güçlü bir ihtiyacı her nerede hissedersen, senin içinde yanlış türden kanaatlere can sıkıcı biçimde açılmış olan kocaman, yumuşak ve incinmesi kolay bir nokta var demektir.

 

Her neye kancayı taktıysan, o şeye fark ettiğinden de çok takılmışsındır. Kendini bir şey hakkında her ne zaman ve her nerede kandırıyorsan, seninle birlikte, nihai anlamda ben de zarar görmekteyim.

Bunu neden mi mesele ediyorum? Eh, hatırlarsan, sen ve ben bir ekip olarak çalışmalıyız, ikimiz de aynı şekilde çektiğimizde şaşırtıcı şeylerin oluşmasını sağlayabiliriz. Ben fırsatları belirlerim ve sen de gidip onları yakalayabilirsin. Veya başka bir deyişle, sen bir plan yaparsın ve ben de bunu gerçek hale getirmene yardım edecek olasılıkları toplamana yardım edebilirim. Her iki şekilde de işler, biz aynı telden çaldığımızda, çok daha sorunsuz ilerler.

Korkuların, cehaletin, önyargının, olumsuzluğun ve kendini kandırmanın tamamının üstesinden bir biçimde gelmedikçe sana yardım edemeyeceğimi söylemiyorum, istersen bunu da amaçlayabilirsin ama sürecin sonunda kendini, başlangıçtakinden iki kat fazla kandırmamış halde bulmamak için dikkatli olsan iyi edersin.

Oyunun amacı, kusursuzluk değil. Oyunun amacı anlayıştır. Kendine karşı bilge olur, kusurlarının farkına varıp eğilimlerinden haberdar olursan en azından bunları bir ölçüye dek telafi edebilirsin. En azından kendine —ve genelde yaşama— gülebilirsin. Zorluklardan sallanmak veya kaçarak onlardan uzaklaşmak yerine en azından zor meseleler hakkında yapıcı, akılcı diyaloglara girebilirsin. Ve hala kötü alışkanlıkların olsa da, en azından, bunu hem senin hem de dünyanın geri kalanının görebileceği bir yere koyabilirsin. Bu kötü alışkanlığın kendisini komplocu bir gizlilik örtüsüyle örtmesini ve sonrasında seni, gerçeği kendinden... veya başkalarından saklamak için zamanının büyük kısmını harcamaya zorlamasını engelleyebilirsin.

Koruyucu meleğin olarak, en derin kişisel özlemlerini, onları neyin alevlendirdiğini, onları beslemek için neye ihtiyaç duyduğunu ve onları doyurmak için ne kadar ileri gitmeye nazır olduğunu büyük ölçüde biliyorum. Alışkanlığın sana, "ihtiyacım bu işte," dedirtir, "ve buna hemen şimdi ihtiyacım var!"

Neyse ki, daha önce pek çok kez söylemiş olduğum gibi, ben yargılamam. Ancak bazen bazı şeyler dilerim ve eğer benim bir koruyucu meleğim olsaydı, ondan kesinlikle dileyecek olduğum şeylerden biri, sana kendin hakkında biraz daha fazlasını öğrenmene yardım edebilme becerisidir.

Gerçekten yapıyor olduğunu kabul etmeksizin yaptığın belirli şeyler var. Örneğin, seni gerçekten üzen veya kızdıran durumlar hakkında kendine, kendini iyi hissettiğini söylersin. Bazen seni teselli eden yiyecekler yer ve sonra onları yememiş gibi davranmaya çalışırsın. Veya hoşlanmadığın insanlara gülümseyip kendine yalnızca normal ve makul davrandığını söylerken onlara engel oluşturacak şekilde davranırsın. Bunların hepsi son derece normal ve doğaldır.

Dünya üstünde zaman zaman bunu yapmamış insan yoktur. Ama çoğu bunun böyle olmadığında ısrar ederken, bazıları en azından "kendilerini iş üstünde yakalama" çabası içindedir. Kendine has bilinçsiz davranış kalıplarına dair biraz daha geniş bir bakış açısı kazanmak için biraz daha çabalayabilseydin, yaşamdan tat alma, başarılı olma, tekrarlayan olumsuz koşullardan kaçınma... ve de koruyucu meleğinle iyi çalışma yeteneğinde muazzam bir fark olurdu!

Şüphesiz, kendin hakkında görmen gerekenleri göstermem için sana yardım etmemi istemeyi deneyebilirdin. Ancak, bu tür bir aydınlanma kazanmak konusunda genelde tereddüt etmenin başlıca nedenlerinden biri, bunun senin yaşamını rahatsız edici miktarda kuşkuyla dolduracağına ilişkin korkun dur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Pozitif Düşünceler, Pozitif Tavırlar

 

Ayinlerin ve törenlerin, esiri alemin sakinlerini illa ki etkilemediğini daha önce anlattım. Biz koruyucu melekler, bize başvurulmasıyla ilgili "belirli bir tarzı tercih" etmeyiz, ister derin ve dinsel kelimelerle konuş, ister bizimle eski dostun gibi çene yap; bizim için hepsi aynı şey.

Bizim için önemli olan şey, sizin tarzınızın sizin işinize

yaramasıdır.

Oysa, insanlar için hepsinin aynı şey olmadığı çok açık. Ah, hır gür sürüyor; derin inançlar adına meydana gelen şu rekabetçi yukarıdaki—tek—adamlık, senden—daha—kutsalcılık, kendini üstün gören kanıtlamacılık ve acımasızca bertaraf eden zalimlik devam ediyor. Ah, aldığımız o mahcubane özürler, duyduğumuz o samimi nasihatler, affedilmek için dile getirilen o mütevazı dilekler.

Yine de yargılamayız.Yargılasaydık neler olurdu düşünebiliyor musun?Dünyanızda mahkeme salonlarına gerek kalmazdı. Her şeyi gören, her şeyi bilen melek ekipleri bunu kendi dünyalarından halledebilirlerdi. Dolayısıyla, birisi bir suç işleyecek olsa, onların peşine düşüp mahkemeye çıkarmaya gerek kalmazdı. Yalnızca soluklarını keserdik ve oracıkta ölürlerdi.

Peki ya birisi harika bir iş yapacak olursa? Meleksi adalet bakanlığı, yaşamı boyunca o insanın başına bir daha hiç "kötü" bir şey gelmemesini sağlardı. Bu şekilde işler mi? Hem evet hem hayır.

Şüphesiz "doğal adalet" diye bir şey var. Kabul edilebilir olanın ötesine doğru ciddi adımlar atan kişiler, kanunun onları yakalasın ya da yakalamasın kozmosun bir biçimde kendileriyle ödeştiğini keşfederler. Ama bu otomatikman... bireyin kendi içsel süreci yoluyla olur. "Kötü" olduğunu bilen biri, nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın bu bilgiyi kalbinde taşır. Sonunda, öyle ya da böyle, karşılığını alır. Aynı şekilde, bilerek "iyi" olanlar da ödüllerini... yaşamlarına bir biçimde başka pozitif güçleri çeken bir tarzda alırlar.Koruyucu melekler aslında bunlarla hiç de ilgili değildirler. Bunun sana şok edici geleceğini biliyorum ama olur da yarın, bir katile dönüşüp insanlık tarihindeki en iğrenç cinayetlerden bazılarını işlesen kesinlikle seni ne yargılayacağım, ne cezalandıracağım ne de terk edeceğim.

 

Göreneklere uygun ahlaksal bakış açısından bakılınca, işler daha da beterleşir. Eğer bu suçları işlemene yardım etmemi samimiyetle isteyecek olursan... sana yardım edecek ve seni elimden geldiğince cesaretlendireceğim. Kaçmaya başladığında saklanmana yardım etmemi istesen, sana mutlulukla kozmik yardımımı sunacağım. O sırada başka bir yerde olduğuna dair bir "kanıt" oluşturmak için yardımımı istesen yapabildiğim kadar çok sayıda uygun tesadüfü biraraya getireceğim.

Gerçekten mi? Evet. Özür dilerim. Gerçekten. Gerçek bu.

Bununla birlikte, yapamayacağım ve yapmayacağım belirli şeyler vardır. Bunlardan bazılarına daha önce değinmiştik.

Beni bir başka kişinin koruyucu meleği ile doğrudan çatışma içine sokacak hiçbir şey yapamam. Dolayısıyla, korkunç bir örnek verdiğim için beni affedecek olursan eğer, sana bir bıçak bulabilirim ve sana saklanabileceğin bir ara sokak bulabilirim... ama eğer saldırmak üzere karanlıktan dışarı fırlamak için yardımımı istersen, bu yardımı alamazsın. Ve unutmadan söyleyeyim, kurbanının tamamıyla masum veya çok daha korkunç bir eylemi gerçekleştiren ve senin fikrince bedelini "hak eden" kötü biri olmasıyla ilgisi yoktur bu durumun.

Koruyucu melekler yargılamazlar... ve çatışmazlar, insanlar bu eylemlerden birine kendilerini tamamen kaptırdıklarında koruyucu melekler mola alırlar. Üzücü olan şu ki, çok sayıda insan zamanın büyük bir bölümünü ya birbirlerini yargılayarak ya da birbirleriyle kavga ederek geçirmekte. Bu da çoğu zaman onların meleklerinin, sanki bu insanlar hiç mevcut değilmiş gibi davrandığı anlamına gelir.

Ama yine de haberlerin hepsi kötü değil. Bunun anlamı şudur. Meleğinle daha çok etkileşime geçmek istiyorsan tek yapman gereken yargılamayı... ve kavga etmeyi bırakmak!

 

Onaylama ve Beklenti

Senin için daha çok şey yapmamı sağlamanın bir başka yolu ise düşünüş tarzını ayarlamaktan ve kendi beklenti düzeyine dikkat etmekten geçer.

Öte yandan, pozitif bir tutum edinmen bana gerçekten yardımcı olur. Senin için herhangi bir şey yapabileceğimi gerçekten düşünmüyorsan, büyük olasılıkla, ben çok olağanüstü bir tesadüf oluştursam bile dikkat etmeyi başaramayacaksın. En şaşırtıcı fırsattan bile şüpheleneceksin. Ve bunu kabul etsen bile bunu tüm kalbinle kabul etmeyebilirsin. Bundan normalde yararlanabileceğin kadar yararlanamayacaksın.

Sanki bunu bekliyormuş gibi davranmaya ve konuşmaya başlarsan başarıya ulaşma ihtimalin çok daha büyüktür. Kendine güveninin bulaşıcı olacağını göreceksin. Başkaları senin niyetlendiğin şeyi yapma becerine inanacaklardır. Veya kesinlikle elde edeceğini hissettiğin şeyleri elde etme becerine. Gariptir, sana yardımcı olmanın yollarını aramaya başlayacaklardır. (Veya en azından, onlar pozitif dostlar iseler, yardım edeceklerdir. Negatif dostları birazdan ele alacağız.)

Sen de kısa süre sonra kendini daha iyi hissedeceğini bildiğin için kendini daha iyi hissedeceksin, istersen, " Ben hoş bir evi / mutlu bir ailesi / iyi bir işi / büyük yeteneği / sevgi dolu bir eşi / gerçek amaçları / yeterli geliri / vs. olan bir kişiyim," gibi şeyler diyerek başlayabilirsin. Bu şeyler henüz gerçekleşmemiş olmasa da gerçekleşecekleri fikrine güven duyduğunu gösterebilirsin ve sen bunu yaparken onların gerçekleşmesini daha büyük bir olasılık haline getirebilirsin.

Yapabileceğim en iyi şeyin çoğu kez seni "iyi şans"ın yönüne döndürmek olabileceği anlar olacaktır. Kozmik siparişleri tam olarak talep edildikleri halleriyle "gümüş tabakta" teslim edebildiğim aslında pek nadir görülür.

 

İstediğini sandığın şeyi tam olarak getiremeyecek oluşum sebebiyledir ki, beklentilerini biraz esnek oluşturman gerekmektedir. Yani iyi bir şeyi kesinlikle beklediğin —ve bunun ne olabileceğine dair aklında hayli net bir fikir taşıdığın— aynı an içinde, sana siparişin "yerine geçecek" bir şey sunuyor olduğumu aniden görebilmene yetecek kadar muğlak ve açık fikirli de olman gerekir. Bunun hakkında ilk kez düşünmeye başladığında hüner gerektiren bir cambazlık numarası gibiymiş görünebilir ama bir kez başardığın anda, bisiklete binmek gibidir. Nasıl yapıldığını asla unutmayacaksın.

Asıl şeyin yerine geçen şey "eş değer" olmayabilir; senin için çok daha fazlasına bile değebilir. Çok ayrıntılı bir şey, daha önce sözünü ettiğim otomobil parçası gibi bir şey istemekte ters bir şey yoktur. Ama benden aynı anda "en yakın dengini" de istersen dileklerinin daha çok kısmını, daha sık gerçekleştirmemi kolaylaştırırsın.

Bazı insanlar kendi melekleriyle bunu sağlayabilmek için "havale etmek" deyimini kullanırlar. Şöyle derler: "Bu projeye yardım edecek birini veya bu plan için gereken çözümü evrene / kozmosa / meleğime havale ediyorum." Veya daha iyi bir fikri. Veya belirli bir sorunun çözülmesini sağlayacak olan yolu. Veya bir ilham esintisini. Veya şanslı bir çıkışı. Veya söz konusu herkes için her şeyi kolaylaştıracak olan şeyi. Onlar ayrıntıları bilerek belirlemezler. Böylece, biz melekler de biraz yaratıcılığımızı konuştururuz!

 

Başkalarının Negatif Etkileri Ne Olacak Peki?

Sana bir şeyle ilgili yardım etmemi istiyorsan, bundan başkalarına da söz etmeli misin? Onlara... ve bana ne kadar güvendiğine bağlıdır bu. Çok kişisel, çok özel olan bir ilişkinin ayrıntılarını paylaşmana kesinlikle gerek yok. Bundan dolayı utanmana da gerek yok. Başarmaya veya elde etmeye çalıştığın şeyi bir başkasına anlatman, senin neye ihtiyacın olduğunu daha çok fark edip böylece sana daha çok yardım edebilmelerini sağlayabilir. Bununla birlikte, onların senin ilerleyiş yolu üstünde durmalarına da yol açabilir bu. Eğer o kişi onaylamaz —veya senin hedeflerinle ilgili güvensizlik hisseder— veya tam anlamıyla kötü niyetleri varsa, benim sana yardım etmemi engellemek için ellerinden geleni yapmayı deneyebilirler.

Bunun olmasını önlemenin kolay bir yolu var. Özellikle ketum ve yanında dikkatli olman gereken birine karşı seni uyarmamı iste benden, iletişim kurabileceğimiz en kolay ve en başarılı yollardan biri budur. Sandığın kadar "senin yanında" olmayan biriyle ne zaman konuşuyor olsan, sana bir tür işaret veya sinyal yollamamı iste benden. Ensende tuhaf bir his veya karnında küçük bir titreme gibi ince, küçük bir ipucu talep et benden.

Aynı şekilde, seni en çok destekleme veya sana en çok yardım etme ihtimali olan kişileri tanımana yardım etmemi de isteyebilirsin. Bazı insan davranırlarken bile "tüm doğru şeyleri" söylemek gibi garip bir özelliğe sahiptir. Aslında anlayışlı ve iyi ruhlu olup sana o anki meselenle ilgili pek çok şey sunabilecek olan başka kişiler de karşına pek suratsız ve olumsuz bir halde dikilebilirler.

Aradaki farkı anlayabilmenin yolu "duyduklarını süzgeçten geçirmek" tir. Sana söylenenleri dinle, elbette. Doğal olarak, sesin tonuna da dikkat et. Ama sonra bir adım ileri git ve yüreklerinden geçeni "okuma'yı dene.

İpuçlarını açıkça yakalayıp yakalayamadığın konusunda kuşkuya düşersen, bana sor. Senin içindeki bir içsel yetenekle doğrudan birlikte çalışan beni içine dahil ettiğin süreçler, dışarıdan müdahale gerektiren süreçlerden çok daha iyi ve hızlı işler, bu hiç değişmez. Başkalarının gerçek amaçlarına ilişkin daha iyi bir kavrayışa sahip olmak için samimi bir dilekte bulun, bunu sana sağlamaya devam edeceğim, ta ki sen bana "dur" diyene dek—veya sen bana "dur" demedikçe— çünkü aksi takdirde, aldatılmak için sapkın ve güçlü bir arzunun pençesine düşersin.

 

İnsanların Oynadıkları Roller

Niçin böyle bir dürtü duyacak olabilirsin? Çünkü sen ikonalar ve suretler dünyasında yaşıyorsun. Shakespeare "Tüm dünya bir sahnedir," derken yanılmıyordu. Kendini bir oyuncu olarak düşünmeyebilirsin ama çoğu kez çeşitli roller oynamaktan başka bir şey gelmez elinden. Ana baba. Çocuk. Sevgili. Eş. Çalışan. Patron. Müşteri. Tedarikçi. Uzman. Amatör. Girişimci. Alaycı. Yaratıcı. Tüketici. Sürücü. Yolcu. Mağdur. Muhalif. Savunucu. Saldırgan. Öğretmen. Öğrenci. Önder. Takipçi. Şimdiye dek, yaşamının çeşitli dönemlerinde bu rollerin neredeyse hepsini oynamaya ya zorlandın ya da şartlar (veya her ikisi birden) seni zorladı... ve sen büyük yoğunluğun yaşandığı anlarda kendini şu veya bu role derinden verdin.

Bir rolü "oynamaya" kendini tam anlamıyla kaptırdığında istediğin tek şey o rolü oynamana yardım etmek için gereken destek mekanizmalarıdır. Eğer bir öğrenci olmayı deniyorsan, sana öğretecek birini istersin. Eğer bir sevgili olmayı arzuluyorsan, sevecek birine sahip olmalısın. Eğer bir ebeveyn isen... şey, lütfen dayan çünkü söylemek zorunda olduğum '' açıklamak biraz güç ama anlaşılması son derece önemli. Bir rolü oynamaya tam anlamıyla kaptırdığın anlar vardır. dünyadaki hiçbir çocuk diğeriyle aynı değildir. Anne babalar da

öyle.Ama bayii "evrensel" olan bazı durumlar da vardır. Küçük bir bebeğe, kendi çocuğuna bakmaktaysan dünyanın hangi kısmında olduğunun bir önemi yoktur. Ne kadar paran olduğunun, ne tür bir eğitim almış olduğunun, bu durumda olmadığında "kim" olduğunun, da pek önemi yoktur; yalnızca tek bir işlevi yerine getirmektesindir. Ama sen o çocuğu ne kadar çok seviyor olsan da, onunla ilişkin ne kadar derin olsa da ona od a klan ışının başka yerlere kaydığı ve sabrının geçici de olsa tükeniverdiği anlar olacaktır, işte o noktada, stres altındaki her hangi bir ana babanın bu türden bir durumda söylediği veya yaptığı her neyse sen de aşağı yukarı bunları söyleyecek veya yapacaksın. Ve çocuk da, zekası veya bireyselliği ne ölçüde olursa olsun, aşağı yukarı diğer herhangi bir çocuğun tepki verebileceği gibi tepki verecektir.O anda her ikiniz de basmakalıp tipleri, klişeleri, karikatür karakterleri oynayacaksınız.

Yetişkinler arası herhangi bir ilişkide de aşağı yukarı aynı şeyin yaşanacağı noktalar vardır. Eğer bu ilişkiye bir de çocuk dahil ise, söz konusu herkesin zaman za­man şu iki boyutlu, kartondan kesme basmakalıp rollere girivermemesi neredeyse imkansızdır.

Ana baba—çocuk. Çocuk—ana baba. Ana—baba insanlar bilmeksizin (özellikle de stres altındayken) başkalarında gördükleri gibi davranma eğilimindedir. Kendileri büyürken ana babalarının davrandıkları gibi. Diğer ana babaların —veya diğer çocukların— davranışlarını gördükleri gibi. Bunda yanlış olan nedir? Hiçbir şey. Ama bu eğilim bazen onların yargısını çarpıtabilir.

Örneğin, diyelim ki sen ana baba rolü oynuyorsan, belki de başka birinin de yardımcı ebeveyn rolünü oynaması için güçlü bir ihtiyaç duyabilirsin. Hayatında zaten böyle biri olabilir ama bu ilişkinin pek de ideale uymadığım görüyor olabilirsin. Veya dünyana ideal birinin girmesini ve bilhassa bu ihtiyacı senin için doyurmasını özlüyor olabilirsin.

Benden yardım istesen de istemesen de veya yalnızca "bakınmaya" başlasan da başlamasan da, göreceksin ki, oynadığın rolü tamamlayacak, yaşamında oynanmasına ihtiyaç duyduğun o rol için uygun olabilecek adayları süzüp tartmaktan kendini bir türlü alamıyorsun. Çok baskın, acil, derin, yoğun, acıyan, yankılanan bir ihtiyacın olduğu o alanda pekala iyi iş çıkaracak gibi görünen biriyle karşılaşırsan... diğer bin tane kusurunu affedecek ve milyon tane olası uyumsuzluk noktasını görmezden geleceksin. Sırf en güçlü "isteğin" olduğunu hissettiğin bölgede peşine düştüğün şeyi elde etmek adına kendini neredeyse bile isteye, sevinçle kandıracaksın. Daha kötüsü, diğer kişi de aynısını yapabilir.

Senin kim olduğunla hiç ilgilenmiyor olabilirler. Gezboldukları şey, neredeyse tamamen "senin o sırada olmakla meşgul olduğun şey" olabilir. Sinema perdesinde gördükleri kişi ile mesai saatleri dışındaki aktör arasındaki farkı anlayamayan hayranlar gibidirler. Sana çokça ilgi ve etkileşim —hatta hayranlık veya yaltaklanma— sağlayabilirler ama bunun nedeni yalnızca, onların en büyük içsel arzusu ile görünürde eşleşmendir. Onlar kendilerini seninle ilgili olarak kandırıyor olabilirler. Sen kendini onlarla ilgili olarak kandırıyor olabilirsin. Her ikiniz son derece uygun bir karşılıklı uyumlu kuruntu sürecine kendinizi kaptırmış olabilirsiniz... ve en sonunda, birinizden birinin rüya balonu patlayana dek, her şey harika gidiyor olabilir.

İnsanların hepsinin birden kendilerini kandırdıkları zamanlar vardır. Daha doğrusu, kendi mevcut ihtiyaçlarının ve arzularının onları artık tablonun tamamını göremeyecekleri noktaya dek kör etmesine akılsızca izin verdikleri dönemler. Bir koruyucu melek olarak bunu gayet iyi anlamaktayım. Yalnızca, bunu biraz daha iyi anlamanı dilerdim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yardım Almanın İyi Yolları

 

Biz koruyucu melekler savaşları ve kıtlıkları nasıl önleyemiyorsak, olmuş olanı da değiştirenleyiz. Yaşamında bir şeyler olduysa bunları hiç olmamışlar gibi tersine çeviremem. Tarihi değiştiremem. Daha önce olan, olmakta olan ve olacak olan her şey şu an meydana gelmektedir. Böyle bile olsa, zamanı geri döndüremeyiz.

Bununla birlikte, olmuş olanlar hakkında düşünme tarzını değiştirmene yardım edebilirim. Kabul etmene yardım edebilirim. Uyum sağlamana yardım edebilirim, inkar veya kötümserlik veya derin pişmanlık halinin üstesinden gelmene yardım edebilirim. Kötü olanda bile iyi olanı görmene yardım edebilirim. Öğrenmene yardım edebilirim. Devam etmene yardım edebilirim. Bakış açını genişletmene yardım edebilirim. Telafi etmene yardım edebilirim, iyileşmene yardım edebilirim. Ama ancak, benden bunu dilersen.

Sorun şu ki, yardımıma en çok ihtiyacın olduğu anlar bunu benden istemekte en çok zorlandığın anlar oluyor bazen. Gülünç ama kendini "dibe vurmuş" hissettiğinde, herhangi birinin veya herhangi bir şeyin seni bir daha oradan "çekip çıkarabileceği" fikrine inancını yitirirsin.

Gerçi, genelde, büyük bir doyum anının oluşabilmesinden önce ilk olarak büyük bir boşluk anının olması gerekir. Tıpkı bir yemeğin tadını gerçekten çıkarabilmenden önce acıkman gerektiği gibi, karşılanmış olduğu gerçeğini takdir edebilmen için önce ihtiyacını tanımak zorundasın.

İştahını bastırmak zorunda olduğun ve karnın doyana dek öncesinde nasıl boşluk hissetmiş olduğunu fark etmediğin zamanlar davardır, bu doğru. Yoğun bir deneyim olmaksızın "kurtarabilirsen" şanslısındır. Ama genelde zafer ve sevinç halinden önce endişe, belirsizlik ve hatta ümitsizlik hali gelmektedir.

Başka şekilde olamaz. Bu içinden geçmen gereken şeydir çünkü evrenden bir şey isteme sürecine anlam veren ve dileklerin rastgele yerine getirildiği sığ bir süreç olmasını önleyen şey nihayetinde budur.

Yine de sen bu ihtiyacı en güçlü olduğu anda deneyimlerken, bir süre için kendini berbat hissetmenin kaçınılmaz ve ayrıca doğru yolda olduğunun kesin bir işareti olduğunu unutmak çok kolaydır.

Üzücü olan şey, bazı insanlar bu ilk aşamaya gelir... ve daha ileri gidemezler. Geçici bir gayret yokluğunu, kalıcı bir ümitsizlik duygusu ile karıştırırlar. Kötümserliğe kapılıp çaresi olmayan bir dertten mustarip olduklarını varsayarlar. Hatta bunun için tıbbi tedavilere başvururlar.

Yaşamın inişleri vardır ve bunlar doğaldır, insanlar hep mutlu, her zaman gülümseyen bir grup varlık olmakla yükümlü değildirler. Öyle olsalardı, dünyanın hiç tadı olmazdı. Bazen, bu inişler senin istediğinden daha uzun sürer. Ama bazen bir nedenden dolayı mevcutturlar.

Yüzleşmek veya anlamak zorunda olduğun bir şey olabilir. Başa çıkılması gereken her ne ise bununla yüzleşmeden kederinin derinliklerinden dışarı çıkman pek akıllıca veya sağlıklı olmayabilir. Kimyasal sakinleştiriciler, antidepresanlar ve ruh halini değiştiren ilaçlar eğer onları "dengeliyor" ve böylece onları aslında sonuna dek savaş vermeleri gereken bir geçiş sürecinin tam ortasında tutuyorsa, o zaman iyileşme değil kötüleşme sağlıyorlardır. "Peki, seni yavaş yavaş yiyip bitiren şey nedir?" diye sormaktansa, "işte. bu ilacı al," demek doktor için daha kolaydır. Özellikle de bu durum, büyük olasılıkla, çocukluğun ilk yıllarına doğru bir yolculuğu, duygusal bir halin dikkatle çözümlenişini, çok miktarda diyalog ve terapiyi... ve bu çok meşgul, modern dünyada herhangi bir kişinin tahammül edebileceğinden çok çabayı gerektiren türdense.

Ümitsizlikten, depresyondan, hayal kırıklığından, korkudan, endişeden, panikten ve akıl karışıklığından acı çeken insanlar pek çok örnekte olduğu gibi, kendi kozmik sipariş süreçleri içinde bir yerde sıkışıp kalmış ve koruyucu meleklerinden biraz daha yardım alma ihtiyacı duyan insanlardır aslında.

Ne kadar iyi bir ilişkimiz olursa olsun, ilişkimiz ne kadar derinleşip güçlenirse-güçlensin, yaşamın çok ama çok zor olduğunu gördüğün zamanlar olacaktır. Lütfen unutma, böyle zamanlarda sen ancak hissettiğin kadar gençsin, sen ancak kötümser olduğun kadar yoksulsun... ve sen ancak gururlu olduğun kadar çaresizsindir. Klişeler, evet ama doğrular.

Herhangi bir şey —veya biri— için gereğinden fazla çaresizlik hisseder hale gelmemek nasıl çok önemliyse, bazı rüyaların gerçekleşmesinin uzun zaman ve çok çaba gerektirdiğini unutmamak da önemlidir. Eğer bu rüyaların gerçekleşmesini istiyorsan, ilk olarak bunu çok ama çok istediğin ve asla sahip olamayacağından korktuğun bir aşamadan geçmek zorunda olabilirsin.

Kendine Yardım Et

Şu ana dek konuşup paylaştıklarımızdan artık açıkça anlamışsındır; zamanına, kullandığın kelimelere ve tarzına aldırmaksızın benden dilekte bulunabilirsin. Seni her zaman duyacağım ve sana elimden geldiğince yardım etmeye her zaman istekli olacağım.

Buna karşın, "Kendisine yardım edenlere Tanrı da yardım eder," diye eski bir söz vardır. Biz koruyucu melekler kendi şanslarının gücüne inanan insanların, kendilerini şanslı görmeyenlerden daha şanslı çıkma eğiliminde olduklarını kesinlikle biliyoruz. Çok çalışıp kendilerine fırsatlar yaratan, kendi şanslarını yaratmanın mümkün olduğuna inanan insanlar genelde bir adım daha atıp bunu da yaparlar.

Dolayısıyla, benden yardım istemeden önce, kendine nasıl yardım edebileceğini görmek için bakınmaya başlaman her zaman iyi bir fikirdir. Ne kadar çok şey yapabileceğine ve benim işe karışmama ne kadar az gerek duyduğunu görünce şaşırabilirsin. Bunu keşfetmenin yolu, denemekten geçer. Denemenin yolu ise hep pozitif bir beklenti halidir... ve biraz hayal gücü kullanmak da iyi bir fikirdir.

İki sütun halinde iki liste yapmayı deneyebilirsin, ilk sütuna, bir şeyin ortaya çıkabilmesini sağlamak için yapabileceğini düşündüğün şeylerin hepsini yazabilirsin. Diğer sütuna ise meleğinin duruma katkıda bulunabileceğini düşündüğün için isteyebileceğin, muhtemelen oluşturamayacağın için benim eklemem gerektiğini düşündüğün o bir parça büyülü şeyleri yaz. ideal bir dünyada bu ikinci sütunun kısa ve öz; senin "kendi başıma neler yapabilirdim" listenin de çok uzun olması gerekirdi.

Bu egzersizi yaparken, bazen, sayfanın bana ait olan kısmından bir şeye aslında ihtiyacın olmadığını fark edebilirsin çünkü üstünde düşününce, hepsini kendi başına yapabileceğini hissedersin.Yalnızca şunu söylemen gerekir: "Gerçekten ilerleyip tüm bunları yaparken küçük bir yardım alabilir miyim lütfen?" Yardımımı isteme eyleminin ta kendisi bile nereden ortaya çıktığı anlaşılmayan mutlu bir tesadüfü kendine çekmene, beklenmedik şeyler bulma şansına sahip olmana, dünyanın gerçekten de senin yararına mucizeler ürettiğini hissetmene yol açacak büyülü, destekleyici gelişmelerle doldurmana yeterli olabilir.

Ama aşırıya kaçıp da yardımıma hiç ihtiyacın olmadığına ya da sana yardım edebileceğime inanmadığına karar verme. Özellikle şüphelenmeye, kötümserliğe, korkuya veya genel bir layık olmama duygusuna karşı uyanık ol. Yardım alamayacağına ve yardım almayacağı na daha çok inandıkça, olumsuz kehanetin giderek kendi kendini gerçekleştirir bir hal alır ve yalnızca senin değil, benim de, arkadaşlarının ve sevdiklerinin de sana yardım edemeyeceği bir konuma sokarsın kendini!

 

Ne kadar açık, ne kadar umutla dolu, evren hakkında ne kadar çok ışıkla ve şevkle düşünür bir halde olursan ol, yaşamında sanki kötü bir alışkanlığa veya kötü bir duruma saplanıp kalmışsın ve hiçbir şey seni bu durumdan çekip çıkaramazmış gibi hissettiğin birkaç konu her zaman olacaktır. Yardımıma işte en çok bu konularda ihtiyaç duyarsın çünkü en çok neyi istemen gerektiğini en az görebileceğin durumlar bunlardır, Otomobilinde bir kör nokta varsa, güvenle kullanamazsın. Çoğu zaman sorun çıkmayacaktır ama çok önemli olursa bir anda, saniyenin binde birinde çok olsun çok önemli bir karar vermen gerektiği yerde göstergelerden yanlış bilgi alacaksın.

4. Bölümde gördüğümüz gibi, bu durum senin psikolojik bir kör noktan olduğunda, yani kendin, yaşamın, kim olduğun ve ne yapıyor olduğuna dair önemli bir şeyi göremediğin zamanlarda da aynen geçerlidir. Uygun ve faydalı olacak türden bir doğruluk ve içgörü ile kendin hakkında bir derece nesnelliğe ve anlayışa sahip olmadığın takdirde, sana çelmeyi takacaktır.

Benden belirli bir şey istediğin her defasında, büyük ihtimalle, bu kör noktaya sahip olduğun kısımdan bir biçimde etkilenmiş olan bir şey istiyorsundur. Dolayısıyla, kör noktanı görüp tanımana ve üstesinden gelmene yardımcı olmamı dile benden.

Şunu da unutma, nihayetinde kendi başına oluşturabileceğin bir şey için benden yardım istemen ile görünürde senin kendi gücünle başarabilip elde edebileceğinin çok ötesinde bir şey istemen arasında büyük ama ince bir fark vardır. Bazen, sadece istemek eylemi bile bu değişimi kendi başına ortaya çıkartmanı mümkün hale getirebilir. Samimiyetle istemek seni, bir şeyin meydana gelebileceği olasılığına karşı daha açık, istekli ve hazır hale getirir. Sonrasında, senin için mucizeler oluşturmamı mı kolaylaştırmıştır yoksa senin bunu kendi başına oluşturmanı mı kolaylaştırmıştır meselesi tartışılabilir.

Gerçi sen açık, pozitif ve umutla dolu bir halde kalırken, bir yanın da bu dilek gerçekleşmediği takdirde neler olabileceği hakkında açık, pozitif ve umutla dolu halde olmalıdır. Kendini bir yenilmişlik duygusuna teslim etmeksizin, şöyle diyebilmelisin: "Tamam, bu şeyi diliyorum. Gerçekleşirse, çok minnettar olacağım.

 

Gerçekleşmezse de çok minnettar olacağım. Şu ana dek yaşamımın her anı için çok minnettar olacağım. Edinmeliyim veya keşke edinseydim diye düşündüğüm deneyimlerin ta kendileri olmasalar bile şu an edinmekte olduğum her deneyim için çok minnettar olacağım. Ortaya çıkan şey, her ne olursa olsun çok minnettar olacağım."

Seçim Yapmak

Yardımımı istemen, büyük ölçüde, seçim yapmanla ilgilidir. "Evet. istediğim şey bu," demenle. Ama aynı zamanda, bunu sana mutlaka hatırlatmalıyım, ne zaman bir seçim yapsan, senin için hazır olabilecek diğer fırsatları aslında iptal etmiş oluyorsun.

İşte bu yüzden, daha önce de belirttiğim gibi, belirli bir yardımdan çok genel bir istekte bulunmak her zaman daha akıllıcadır, istediğin şeyle ilgili olarak ne kadar çok ayrıntıya ve özelliğe inersen, tam olarak istediğin şeyle ve tabi peşi sıra tüm sonuçları, eksiklikleri, beklenmedik ve öngörülmedik tüm yan etkileriyle karşılaşma olasılığın o kadar büyüktür.

Size kitabın ilginç bölümlerini verdim devamı için kitaba ulaşın :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Güzel ve faydalı bir kitap olduğu gayet açık. Yalnız koruyucu meleğe şahsi eleştirim "fazla soyut kavramlarla" ifade etmiş sanki. Şahsen somut örneklerin bol olduğu şeyleri anlamak daha kolay sanki. Yeterli ifade edebiliyormuyum emin değilim ama "Tek kişilik bir tiyatro senaryosu" havası var kitapta. Belki de ben biraz anlama tembeli olduğumdan böyle düşünüyor da olabilirim :derisive:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben bu tarz kitaplara pek sıcak bakmıyorum özelliklede işin içine maddi konular girince. Kitap satışı maddi olarak yayımcıya ve kitap sahibine gider kazanılan paralarda az sayılmayacaktır sanırım.

 

Madem kitabın yazarı böyle yararlı bir bilgiyi insanlara vermek istiyor neden pdf formatında herkezin okuması için ücretsiz olarak yayınlamıyor ?

 

Tabiki alıp okumak isteyenlerede saygım sonsuz...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...