Jump to content

Teşkilat-ı Mahsusa Elli Devletin Temelin de Teşkilat ın Harcı Var


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

Elli devletin temelinde TEŞKİLAT'IN HARCI VAR

 

http://www.yenisafak.com.tr/diziler/teskilat/1406d.jpg Osmanlı İmparatorluğu'nun son on yılına imza atan örgüt, Teşkilat-ı Mahsusa'dır. Enver Paşa'nın emriyle İttihat ve Terakki'nin seçkin eylemcileri tarafından kurulan örgüt, Meşrutiyet'in ilanında önemli bir rol oynamakla kalmadı, İtalyanlar tarafından işgal edilen Libya'da, daha sonra Balkanlarda, Birinci Dünya Savaşı'nda ve Kuva-yı Milliye'de önemli rol oynadı.

 

 

Osmanlı İmparatorluğu'nun son on yılına imza atan örgütlerden biri Teşkilat-ı Mahsusa'dır. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin en seçkin fedai ve eylemcileri tarafından kurulan gizli örgüt, Meşrutiyet'in ilanında önemli bir rol oynamakla kalmadı, aynı zamanda İtalyanlar tarafından işgal edilen Libya'da, Balkanlarda ve Birinci Dünya Savaşı'nda inanılmaz bir direniş ve kahramanlık örneği sergiledi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yer altı faaliyetlerinde pişmiş olan eylemcilerden teşkil edilen "Özel Teşkilat" 1913'deki Babıali Baskını'nda da önemli rol oynadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidar olmasıyla resmileşen ve uluslar arası nitelik de kazanan Teşkilat-ı Mahsusa, Hind kıtasından Afrika'ya, Orta Doğu'dan Balkanlara, Arap Yarımadası'ndan Orta Asya'ya uzanan İslam dünyasını Osmanlı etrafında birleştirmeyi amaçlıyordu. Teşkilat-ı Mahsusa'cılara göre Teşkilat, tanıdık bildik bir gizli servis, bir ajanlar topluluğu değildi. Onlar bir dava etrafında biraraya gelen, güçlerini ve yeteneklerini bu çerçevede birleştiren idealist-lerdi. Onların tek gayesi imparatorluğu ayakta tutmaktı. Hangi etnik kökene ve dine mensup olursa olsun, imparatorluk sınırları içinde herkese yer vardı. Sömürge altında yaşayan Müslüman halklar kendi istiklallerini kazanmalı ve kardeş ülkelerle dayanışma içinde olmalıydı.

ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN BESLENDİ

Gizli Teşkilat'ın giderleri Harbiye Nezareti'nden ve örtülü ödenekten karşılanıyordu. Teşkilat'ın adı resmi olarak Umur-ı Şarkiye Dairesi'dir. Merkezi, Nuri Osmaniye Caddesi, Şeref Sokak'ta, Tasvir-i Efkar gazetesinin karşısındaki bir binadaydı. Harbiye Nezareti'ne bağlı olarak kurulan teşkilat, İttihat ve Terakki'-nin Meşrutiyet öncesi yer altı çalış-malarının bir ürünü, hatta deva-mıydı. Kara Kemal'den Yenibahçeli Nail'e, Kuşçubaşı Eşref'ten Süleyman Askeri'ye, Yakup Cemil'den Ömer Naci'ye kadar, Cemiyet'in pek çok ünlü fedaisi daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa'da yer aldı.

30 BİN ELEMANI VARDI

Teşkilat-ı Mahsusa üzerine çok önemli bir çalışma yapan Amerikalı araştırmacı Dr. Philip Stoddard'un elde ettiği bilgilere göre, Teşkilat'ın Hilal olarak adlandırılan İslam dünyasının her yerinde faaliyet gösteren 30 bini aşan mensubu vardı. Resmi yazışmalarda "Hafi Teşkilat" olarak da zikredilen Teşkilat-ı Mahsusa'nı en dikkat çekici yanlarından biri de ideolojik söylemleriydi. İttihat ve Terakki, Trablusgarp Harbi'nden sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasını önleyecek tek çare olarak İttihad-ı İslam projesini devreye soktu. Bu proje kapsamında, başta İngiltere olmak üzere Fransız, Hollanda, Rus ve İtalyan sömürgesi altında yaşayan Müslüman ülkelerde İslam İhtilal Komiteleri kuruluyordu. Teşkilat-ı Mahsusa içinde çeşitli etnik köken-lere sahip idealist subayların yanı sıra yüzlerce aydın, şeyh ve din adamı yer alıyordu. Bedi-üzzaman Said Nursi'den Mehmet Akif'e, Dürzi prens Emir Şekip Arslan'dan Mısırlı Şeyh Abdulaziz Çaviş'e, Tunuslu Şeyh Salih Şerif et-Tunusi'den Libyalı Şeyh Ahmet es-Sunusi'-ye, Hintli Muhammed Bereketullah Efendi'den Ebul Kelam Azad'a, Pakistan'ın ilk devlet başkanı Muhammed Ali'den kardeşi Şevket Ali'ye, İbnürreşid'den Şeyh Mehdi'ye pek çok ünlü isim Teşkilat'la bir şekilde ilişkiliydi.

Herşey Osmanlı'yı korumak için

Teşkilat-ı Mahsusa'nın yapısı Osmanlı'nın etnik yapısını içindebarındırıyordu. Hepsinin ortak gayesi, imparatorluğu ayakta tutabilmekti. Kafkas kökenli Kuşçubaşı Eşref, Teşkilat'çıların bu yapısına dikkat çekerek, "Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkes, ne Arap, ne de Rum'dum; ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlıydım" diyordu. Fuat Bulca da, Teşkilat-ı Mahsusa'nın esas vazifesinin imparatorluğun ayakta kalabilmesi için bağlanılmış olan büyük davaları gerçekleştirecek şahsiyetleri teşkilatlandırmak olduğunu belirterek şöyle diyordu: "Türk İstiklal Savaşı ile ilk fiili neticesini veren, II. Dünya Harbi nihayetinde ise bütün dünyaya yayılan ve sayısı elliyi geçen müstakil devlet kurdurmuş olan milli uyanışların fikri oluşunda, bizim Teşkilat-ı Mahsusamız'ın büyük himmeti vardır."

Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar da Teşkilat'ın adamı

Ülke ekonomisinin millileşti-rilmesi de Teşkilat'ın ilgi alanı içindeydi. İstanbul'da Kara Kemal Bey, bu amaçla esnafı örgütlemiş, yerli sermayeye dayanan şirketler kurdurdu. Celal Bayar, Teşkilatı Mahsusa'nın İzmir şubesindeydi. Başlıca görevi Teşkilat ve Parti arasındaki iletişimi sağlamak, yanı sıra İzmir ekonomisini Türkleştirmekti. Kara Kemal ve Celal Bayar Teşkilat-ı Mahsusa'nın Ticariye grubundaydı. Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar "Ben de Yazdım" isimli hatıratında Kuşcubaşı Eşref'in gönderdiği bir özel dosyada yer alan bilgilere yer verdi. Buna göre Teşkilat-ı Mahsusa, 1913'te Batı Trakya Hükümeti'ne son verildikten sonra yeniden ikinci defa ve Enver Paşa'nın emriyle kuruldu. Dosyada Eşref Bey, şunları belirtiyordu: "Gelelim yeni Teşkilat-ı Mahsu-sa'mıza. Enver'in emrinde bir kurul ve Süleyman Askeri reis, ordudan subaylar, hükümet ricalinden yetkili bazı kişiler, yabancı Müslüman memleketlerinden Hilafete bağlı zevattan tanınmış ulema, tanınmış siyasi, milliyetçi ve memleketin kurtulması uğrunda çalışan kimselerle memleketleri için de hidematiyle kendini göstermiş, teferrüt etmiş olanlardan kurulu."

Eşref Bey'in verdiği listede önemli isimler vardı. Örneğin Hindistan'dan Muhammed ve Şevket Ali kardeşler, Sih-Ghadr Partisi'nin lideri Dar Hayal bile Teşkilat'la ilişkilidir. Eşref Bey bazı isimleri açıklamıyordu. Halihazırda bu zatlar önemli mevkileri işgal ediyorlardı.

Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktu

 

Teşkilat-ı Mahsusa'nın efsanevi şefleinden Eşref Bey, işin en başından beri içindeydi. Teşkilat zaten büyük ölçüde Eşref Bey'in deneyimlerinden yararlandı. Kendisi Teşkilat-ı Mahsusacı'ların ruh yapısını ise şöyle anlatır: "Birer eski tüfekti bu adamlar-kendilerini vazifeye, vatan hizmetine adamış, ucuz kahramanlıklara, süslü lakırdılara ve sahte tavırlara yüz vermeyen samimi, gerçek vatanseverlerdi. Onların vatanseverliği derin ve içten yaşanan bir duyguydu.(..) Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktu. Davamızın haklı bir dava olduğuna inanmıştık. Sonunda kazanamayacak oluşumuzu göz ardı etmek gayreti içindeydik. Etrafımızdaki dünya yıkılıp gitmeden hiç olmazsa birkaç tane daha küçük zafer elde edebiliriz diye düşünüyorduk."

 

Enver Paşa'nın talimatıyla kuruldu

Teşkilat-ı Mahsusa resmi olarak 1913'te Enver Paşa tarafından kuruldu. İlk başkanı Süleyman Askeri, İkinci Başkanı Ali Başhampa, son başkanı Hüsamettin Ertürk'tür. Esasında Teşkilat, büyük ölçüde Kuşcubaşı Eşref'in eseriydi. Teşkilat-ı Mahsusa ismini öneren Veteriner Rasim Bey'di. Kuşçubaşı Eşref'in de katıldığı bir toplantıda Rasim Bey, "Bu hareket, kendisine has bir teşkilata dayanıyor. Gayesi kadar, ona katılabilmenin şartları da belirli vasıflar ister. Öyle ki başka düşünce ve fikirde olanların bu düzen içinde barınabilmeleri imkansızdır. Bu laalettayin bir hürriyet mücadelesi de değildir. En tehlikeli sahalarda ve anlarda icab eden tedbirleri kendi şuuru ile benimseyen, mutlak müsavatın hakim olduğu, politikadan uzak bir vatan hareketidir. Bence ona en uygun isim Teşkilat-ı Mahsusa'dır" diyordu, Teşkilat kısa sürede benimsendi. Cemal Kutay'ın "Lavrense Karşı Kuşcubaşı" adlı kitabında yer aldığına göre Şam'da kolağası olan Mustafa Kemal, Kuşcubaşı Selim Sami'yi sahte bir mürur tezkeresi ile Teşkilat yapmak için İzmir'e gönderirken, yazdığı tavsiye mektubunda "Bizim Teşkilat-ı Mahsusa için.." diyordu.

 

Gizli görevle Libya'ya giden Atatürk halı tüccarı kılığındaydı

 

http://www.yenisafak.com.tr/diziler/teskilat/1506d.jpg Halı tüccarı kılığında Mısır'a giden Mustafa Kemal'in ve diğer gerillacıların sahte kimlik ve pasaportlarının temin edilmesinden, ünlü Teşkilat-ı Mahsusacı Kara Kemal sorumluydu.

 

İttihat ve Terakki'yi İttihad-ı İslam projesine teşvik eden Trablusgarp'ın İtalyanlar tarafından işgal edilmesiydi. İttihat ve Terakki, iktidarın dizginlerini ele geçirdiklerinde bu projeye bel bağladı. İttihatçı eylemciler Libya'da kazandıkları tecrübeden Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında da yararlanacaklardı. Enver Paşa'nın liderliğindeki Özel Teşkilat, Libya'da silah, cephane ve profesyonel asker kıtlığına rağmen, mükemmel bir gerilla harbini örgütleyerek, 200 bin kadar İtalyan askerini sahil şeridine kilitlemeyi başarıyordu. Trablusgarp'ta, sonradan çoğu Teşkilat-ı Mahsusa'cı olan ünlü isimler gerillacılık yaptı. Bunların başında Mustafa Kemal Paşa, Nuri ve Halil Paşalar, Ali Fethi Okyar, Kuşçubaşı Eşref ve Hacı Selim Sami, Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya, ilk tayyareci şehitlerden Sadık Bey, Çerkez Reşit Bey, Süleyman Askeri, Fuat Bulca, Yakup Cemil, Nuri Conker, Rauf Orbay gibi isimler yer alıyordu. Ünlü Masonlardan Ord.Prof. Mim Kemal Öke de yüzbaşı rütbesinde Derne cephesindeydi. Prof. Ayhan Songar'ın babası Nazmi Bey ve ünlü seyyah Abdurreşit İbrahim de Libya'ya giden gönüllü mücahitler arasında yer alıyorlardı.

"FUAT, TRABLUSGARP'E GİDİYORUZ, SEN DE GELİYORSUN"

Trablusgarp direnişi için Özel Teşkilat, Enver Paşa tarafından gerçekleştirildi. Enver Paşa ve Ali Fethi Okyar binbaşı, Mustafa Kemal Paşa Kolağası rütbesindedir. Özel Teşkilat'ın kuruluşunu Atatürk'ün akrabası Fuat Bulca, Cemal Kutay'ın yayınladığı "Trablusgarp'te Bir Avuç İnsan" adlı anılarında anlatır. Bulca, Mustafa Kemal'in muavinidir. Mustafa Kemal'in Bulca'ya ilk sözü şuydu: "Trablusgarp'e gidiyoruz, sen de geleceksin" olur. Mustafa Kemal, şöyle diyordu: "Enver'in planı şu: Bizler kendi arzumuzla ve hususi bir teşkilat olarak müdafaayı ele alacağız. Harbiye Nezareti de bizi istifa etmiş sayacak. Orada teşkilat yapacağız. Biliyorsun ki ben daha evvel de Trablusgarp'te bulundum. Haleti ruhiyeyi bilirim. Eğer ciddi olarak müdafaaya girişirsek başta Sunusiler olmak üzere halk bize yardım eder. Enver Urbanı teşkilatlandıracak, onların dillerini ve adetlerini bilen arkadaşları beraberimize alacağını söyledi. Eşref bey de geliyor. Mıntıkaları harita üzerinde taksim dahi ettik. Sen benim muavinim olacaksın. Bu akşam Beşiktaş'ta Enver'in evinde toplanacağız. Mahrem tut. Hiç kimse birşey bilmiyor. Mahmut Şevket Paşa'yla Enver temas ediyor. Ali Fethi de Cezayir'e geçecek, oradan deniz vasıtasıyla münakele imkanlarını araştıracak."

Enver Paşa'nın Almanya'da bir hanım arkadaşına yazdığı mektuplardan

9 Ekim 1911 (İstanbul)

Trablus zavallı memleket. Kaybetti şimdilik. Kimbilir belki de ebediyen... Peki o zaman niye gidiyorum? İslam dünyasının bizden beklediği bir ahlaki görevi yerine getirmek için.

Bu satırları ayrılmamdan kısa bir süre önce yazıyorum. Bunlar en gizli sırlarımdır. Ne kadar zor ve nankör görevlerin beni beklediğini ancak birkaç kişi biliyor.

(İskenderiye'den) 21 Ekim 1911

Yarın nihayet gitmeye hazır olacağım, dostunuzun gireceği kılık hakikaten hoşunuza gidecek: uzun mavi elbise, başımda beyaz başörtüsü, beyaz maşlak, altın işlemeli kordon. İşte tam bir Arap şeyhi kıyafeti.

11 Kasım 1911

Dün akşam 13 saatlik bir gece yürüyüşünden sonra geldim ve aşiret reisleri sonuna kadar İtalyanlara karşı savaşmaya devam etmek için yemin ettiler. Bir yıllık erzak temin edildi, cephane bol, zafer de yeterince var.

(Kendi Mektuplarında Enver Paşa, M. Şükrü Hanioğlu, Der Yayınları)

Trablusgarp'ın kapıları Askeri'ye nasıl açıldı?

Mısır'ın liman kenti İskenderiye, Trablusgarp'e geçişin kilidi idi. Özel Teşkilat'ın subayları İskenderiye'den hududa, oradan da Trablusgarp'e geçeceklerdi. Teşkilat mensupları subay olduklarını gizlemek zorunda olduklarından sahte kimliklerle yolculuğa çıkacaklardı. Mustafa Kemal halı tüccarı, Süleyman Askeri genç bir molla kılığına bürünmüştü. 1915'te Teşkilat'ın Osmancık Gönüllü Taburu'nun başında Irak'ta şehit düşen Kısıklılı Yüzbaşı Cemil hoca kılığındaydı. Mustafa Kemal yolcuğa çıkmadan önce Fuat Bulca'ya şöyle diyordu: "Hükümet acziyet içinde. Bunu Harbiye Nazırı elem ve üzüntüyle itiraf etti. İstanbul'dan hiçbir yardım göreceğimizi zannetmiyorum. Enver de aynı kanaatte... Evvela o gitmek istiyor. Eşref beyin Mısır'daki muhitinden ve dostlarından istifade edeceğiz. Sevkiyatın tehlikesiz oraya varması için Mısır'ın muhtelif yerlerinde teşkilat yapacak. Takma adlarımızla bu unvanlara uygun mesleklerimizin listesi hazırlanıyor."

SAHTE PASAPORTLAR KARA KEMAL'DEN

Kara Kemal, Özel Teşkilat'ın İstanbul'daki işleriyle ilgilenecekti. Özel Teşkilat'a seçilecek subayların iaşeleri, yolculukta kullanacakları kıyafetler, sahte kimlik ve pasaportların tanzim edilmesi onun işiydi. Hazırlıklar gizli tutuldu. Özel Teşkilat'ın Hükümetle, İttihat-Terakki merkezi ile irtibatından da Kara Kemal ve Şükrü Bey sorumluydu. Kara Kemal Bey'in Karagümrük'teki evi, Özel Teşkilat'ın güvenli eviydi. (Kara Kemal, 1926'da Atatürk'e suikast davasından aranırken intihar etti. Maarif eski nazırı Şükrü Bey de aynı davadan idam edildi.)

 

Arusi Şeyhi Ömer Fevzi Mardin sevkiyat sorumlusuydu

Enver Bey'in evinde yapılan gizli toplantıda Mustafa Kemal, Ali Fethi Okyar, Kuşcubaşı Eşref, Mümtaz Bey, Süleyman Askeri, Fuat Bulca ve birkaç subay vardır. Toplantıda büyük bir harita başında çalışılıyordu. Teşkilat, Mısır üzerinden Libya'ya sızacaktı. İngiliz kontrolü altındaki Mısır'dan geçişler tehlikeliydi. Başka bir çare de yoktu. Mısır'da Eşref Bey'in çevresi işe dahil edilicekti. Mısır'ı iyi tanıyan biri daha vardı: Ömer Fevzi Mardin.

Fevzi Bey, Özel Teşkilat'ın İskenderiye'deki sevkiyat ve ikmal sorumlusu tayin edildi. Teşkilat, Trablusgarp'e karadan ve denizden bağlanan yollar üzerindeki merkezlerde güvenilir elemanlar görevlendirecekti. Özel Teşkilat herkese açık olmayacaktı. Profesyonel çeteciler ve idare etme niteliğine sahip güvenilir subaylar yer alacaktı. Enver Paşa, hazırlık için Eşref Bey'in önceden gitmesini istedi. Enver Paşa'nın son sözleri şöyleydi: "Hepimiz yekdiğerini tebrike layıkız. Nizam ve disiplini muhafaza etmek için mutehalli olduğumuz şuura azami riayet içinde, tam bir kardeşlik ve uhuvvet havasını temsil edeceğiz. Allah bizimle beraberdir."

İtalyanları kuş gibi avladı Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Bey Libya'da keskin nişancılığı ile ün saldı. Pusuya yatan Nuri Paşa'nın, tek başına 100'den fazla İtalyan askerini öldürdüğü dilden dile dolaştı. Kuşcubaşı Eşref de "Uçan Şeyh" ünvanını Libya'da kazanıyordu. Tunus, Cezayir ve Sudan'dan gönüllüler akıyordu. Cezayir'li Emir Abdulkadir'in oğlu Emir Ali Paşa ile Tunuslu Şeyh Salih Şerif Tunusi de Eşref Beyin davetiyle Trablusgarp'e geldi.

 

İran'dan Kafkasya'ya kadar bütün bölgeyi kontrol ettiler

 

http://www.yenisafak.com.tr/diziler/teskilat/teskilat20.jpg Teşkilat-ı Mahsusa, sömürge altındaki bölgelerde İslami-milli ayaklanmaların zeminini hazırladı. Plana göre uygun ortam gelip, ihtilal kıvılcımları çakılınca, Osmanlı birlikleri bölgelere girerek yerel güçlerle birleşecekti

Harbiye Nazırı Enver Paşa, Hamidiye Kahramanı Rauf Orbay'ı, küçük bir Alman askeri misyonuyla Afgan Emiri Habibullah'la özel bir görüşme yapmakla görevlendirdi. Yolculuk, Teşkilat-ı Mahsusa'nın sorumluluğunda idi. Heyet, İran içinden Kabil'e ulaşacaktı. 1914 sonlarıydı. Amaç, İngilizlere karşı Afgan Emirini Osmanlı-Alman tarafına çekmekti. Heyetin kurmay başkanı Binbaşı Ömer Fevzi (Mardin)Bey'di. Rauf Bey'in adı saklı tutuluyordu. Prof. Mustafa Balcıoğlu "Teşkilat-ı Mahsusa'dan Cumhuriyete" isimli çalışmasında bu yolculuğu anlatırken Ömer Fevzi'den Umur-ı Şarkiye Müdürü (Teşkilatı Mahsusa) olarak sözeder. Hazırlıkları yapan da Fevzi Bey'di. Sahte pasaportla iki ajanını önceden hazırlık yapmak üzere Hindistan'a göndermişti. İngilizler iki ajanı gemiden indikten sonra tutukladılar. Prof. Balcıoğlu'na göre, Fevzi Bey'in iki ajanı uğurlarken göğsünde altın madalyası ve Umur-ı Şarkiye Müdürü sıfatıyla iskelede görünmesi dikkat çekmişti.

ALMAN SUBAYLAR RAHATSIZ

Heyet, İran'a üç parça halinde Halep üzerinden İran'ın Loristan eyaletine girmişti. Heyette Almanların yanı sıra bazı Hintli ve İranlı ihtilalciler vardı. Heyet İran içlerindeyken Osmanlı Hükümeti savaşa girdiğini ilan etti. Yolculuğu uzatan Rauf Bey, bölgedeki büyük Kürt aşireti Bahtiyarileri yanına çekmek suretiyle Güney İran'da kontrolü ele almak niyetindeydi. Kabil'e gitmek üzere yola çıkan Teşkilat-ı Mahsusa heyeti, İran içinde teşkilat yapıyordu. Kürt aşiretleri içinde faaliyet gösteren Rauf Bey'in müfrezesinin Kasr-ı Şirin'i işgal edip, ardından Kirmanşah'a girmeye hazırlanması Alman subayların uykusunu kaçırdı. Almanlar Rauf Orbay'ı Enver Paşa'ya şikayet ederken, İran Hükümeti ve basını Tahran'daki Osmanlı Sefiri'ni tazyik altına aldı. İngilizler ve Ruslar tarafından kıskaç altına alınan İran Şahı tarafsızlık siyaseti izliyordu. Enver Paşa, Rauf Bey'den Kirmanşah'a cebren girmemesini, Güney'deki aşiretler üzerinde çalışmaya devam etmesini istedi.

HİNTLİ MUHAFIZLAR FİRAR ETTİ

Almanlar, Teşkilat-ı Mahsusa'nın İran'daki çalışmalarından rahatsızdılar. Rauf ve Ömer Fevzi beyler de Almanların İran'da kendi adlarına yaptıkları faaliyetlerden kuşkuluydular. Almanlar Orbay'ı, Orbay da Almanları Enver Paşa'ya şikayet ediyordu. Irak cephesinde bedevi gönüllüleri örgütleyerek cepheye sevkeden Süleyman Askeri de ortak misyonun sona erdirilmesini, heyetin elindeki silah ve techizatın kendisine gönderilmesini istiyordu. İngilizler Basra'yı işgal etmişti. Irak cephesi öncelikliydi. Askeri'ye göre İran'da Almanlardan ayrı hareket edilmeliydi. Enver Paşa, ortak misyonun Almanları üzmeden sona erdirilmesine izin verdi. Silahlara el konulmayacak, Almanlar Kabil'e ayrı gidecekler, yanlarında refakatçi olarak Yüzbaşı Kazım bulunacaktı. Cihad-ı Mukaddes ilan edilmişti. Kirmanşah'taki İngiliz Konsolosluğu'nu koruyan Hintli muhafızların komutanı ve adamları Rauf Bey'e iltihak etti. Van cephesinden Çerkez Ethem, Cihangiroğlu İbrahim Bey de İran'a geldi.

Şİİ VE SÜNNİLERİ BİRLEŞTİRECEKTİ

Bu arada Ömer Fevzi Bey, Tahran Sefareti'ne ateşemiliter olarak tayin edildi. Görevi Teşkilat-ı Mahsusa'nın örgütlediği Kafkasya'daki İslam İhtilal Komiteleri ile İstanbul arasındaki koordinasyonu sağlamaktı. Ömer Fevzi Efendi, İran'daki İngiliz ve Rus nüfuzunu kırmaya çalıştı. Şii ve Sünniler arasındaki uzlaşmazlıkları çözümlemek istiyordu. Şii din adamlarıyla görüşüyordu. Şiilerin Hac konusundaki isteklerini İstanbul'a ileterek olumlu adımlar atılmasını sağladı. Faaliyetleri İngilizlerin dikkatini çeken Ömer Fevzi Bey, bir suikast girişiminden son anda kurtuldu. Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetleri İran içlerinde Rus kolordosunu bozguna uğratıp Kirmanşah ve Hemedan'a girmişti. Kirmanşah'ta eski nazırlarından Nizam-üs-Saltana Hüseyin geçici hükümet kuruyordu. Teşkilat'tan Ömer Naci, Ruşeni Barkın, Cihangiroğlu İbrahim ve kardeşi Hasan Bey, Meşrutiyet'ten önce Güney İran'da Nizam üs-Saltana ile Meşrutiyet için çetecilik yapmıştı. Ömer Fevzi Bey'in ön ayak olmasıyla kurulan Kirmanşah Defa-i İslam Cemiyeti , İttihad-ı İslam'ı savunuyordu.

'MİLİSLERİ ÖRGÜTLEYELİM'

Ömer Fevzi Mardin, Kafkas işleriyle yakından ilgileniyordu. Dr. Vahdet Keleşyılmaz'ın verdiği bilgilere göre Teşkilat-ı Mahsusa'dan Ali Murteza Bey, Tahran'daki Ömer Fevzi Bey'e bir rapor gönderiyor: "Yeterli silah ve cephane sağlandığı takdirde Kafkaslarda ihtilal çıkarmak, köprüleri uçurmak, Bakü petrollerini yakmak mümkündü." Ömer Fevzi Mardin'le ilişki kuranlar arasında Azerbaycan Musavat Partisi lideri Mehmet Emin Resulzade de vardı. Resulzade, Tahran Sefareti'ne gönderdiği raporda Ömer Fevzi Bey'den silah ve cephane yardımı istiyordu.

Ömer Fevzi Efendi'nin mütareke sırasında da Katar civarlarında olduğu biliniyor. Bu sırada Enver Paşa'ya yazdığı mektupta, "Anlaşma üzerine askerlerimizi çekiyoruz; ama halkın durumu müsait. Libya'daki gibi milisleri organize ederek mi çıkalım?" dediği belirtiliyor. Ömer Fevzi Bey'in, kısa bir süre Harp Okulu'nda öğretmenlik yaptığı da kaydediliyor.

Bektaşi şeyhi Ubeydullah'ın tuhaf yolculuğu

Enver Paşa belki İngilizleri şaşırtmak, belki Almanlardan ayrı olarak Emir'le ittifak sağlamak amacıyla bir başka heyeti, Ubeydullah Efendi başkanlığında yola çıkarmıştı. Ubeydullah Efendi de Rauf Bey gibi Kabil sefiri olarak gönderiliyordu. İki heyetin birbirinden haberi yoktu. Aydın Mebusu ve Merdivenköy Bektaşi Tekkesi şeyhi olan Efendi'nin İran-Afganistan yolculuğu çok renkliydi. Efendi'nin kurmay başkanı Teşkilat-ı Mahsusa'dan eski Basra Valisi Süleyman Şefik Paşa, heyetin askeri doktoru ise Fahri Kutlar'dı. Dr. Kutlar, Teşkilat-ı Mahsusa'dandı. Ubeydullah Efendi'nin anılarını yayına hazırlayan Ömer Hakan Gökalp'in verdiği bilgilere göre Kutlar, Ubeydullah Efendi'nin hücresinde çalışıyordu. Kutlar, daha sonra İran'da çalışırken İngilizlere tutsak düşüyordu.

SULTAN MUAMELESİ

8 Nisan1915'de başlayan Afganistan yolculuğu Ubeydullah Efendi'nin 24 Ağustos 1918'de İngilizler tarafından Tahran'da tutuklanmasıyla sonlandı. Ubeydullah Efendi Kabil'e ulaşamamıştı. İstanbul'a götürülerek hapsedilen Ubeydullah Efendi, 1919'da serbest bırakıldı. 1920'de yeniden tutuklanarak Malta'ya gönderildi.

Ubeydullah Efendi, İran'da halkın büyük sevgisi ile karşılanıyordu. Buna Kum kenti dahildi. Onun Hamedan'a girişi sırasında binlerce İranlı, bir seyyid gibi giyinmiş olan Osmanlı Sefirini sultanlar gibi ağırlıyordu. Ubeydullah Efendi, Sultanabat kentinde halkın ilgisini şöyle anlatıyordu: "Bu tarifi kabil olmayan bir temaşa idi: Bir hükümdardan başka hiç kimse için bu yolda bir karşılama olamazdı. Şehrin bir saat mesafesinde demokratlar(İran fırkalarından biri) tarafından şerefime bir zafer takı kurulmuştu. Zafer takı geçildikten sonra, dinlenmem için büyük bir çadır kurmuşlar, burada çaylar bisküviler hazırlamışlardı. Zafer takının önünde cemaat reisleri ve konsoloslar karşılamaya gelmişlerdi. O günü çarşılarla beraber bütün mektepler de kapanmıştı. Mektep çocukları heyetleri ile resmen, kadın kız çoluk çocuk herkes yollara dökülmüştü. Karşılamada 30 bin kişi vardı. Biz sağa sola tebessüm ederek, selamlar vererek yolumuza devam ediyorduk. Zafer takının yanındaki çadırda bir müddet istirahat ettik. Kasideler okundu. Nutuklar söylendi. Yola devam edildi."

Milli-İslami ayaklanmalar

Prof. M. Kemal Öke, "Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar" adlı kitabında İttihad-ı İslam'ın başarılı olması için Teşkilat-ı Mahsusa'nın büyük bir mesai harcadığını belirterek, "Teşkilat-ı Mahsusa ekipler çıkararak propaganda faaliyetlerine başlayarak, düşman sömürgelerinde islami-milli ayaklanmaların zeminini hazırlayacaktır. Uygun ortam oluşturulup ihtilal kıvılcımları çakılmaya başlanınca, zaten harekete geçmiş olan düzenli Osmanlı birlikleri mezkur bölgelere girerek yerel milliyetçilerle birleşecekti" diyor. Prof. Öke Teşkilat-ı Mahsusa'nın diğer çalışmalarından şöyle söz ediyor: "Bahattin Şakir'in, Rıza Bey'lerin Kafkas hududuna gönderilerek çeteler teşkil etmeleri ve Acara ahalisini ayaklandırmak için Rus hududunu geçmeleri, Enver Paşa'nın yaveri Binbaşı Mümtaz beyin Eşref ile Mısır hududunda mücahit toplayarak tecavüz hareketlerine girişmeleri, Ubeydullah Efendi Grubunun Binbaşı Rauf Beyin ekibinin eşliğinde, İran'a, oradan da Afganistana sızmaları sağlanır. Öte yandan İttihatçıların girişimleriyle cihadın akisleri Güney Asya'da da şiddetle hissedilmiştir."

Ömer Naci İranlı devrimcilerin piriydi

Teşkilat-ı Mahsusa'nın İran-Kafkas bölgesindeki önemli eylemcilerden biri Ömer Naci'ydi. İkinci Meşrutiyet ilan edilmeden önce İran'a meşruti bir rejim için çalıştı, çetecilik yaptı, tutuklandı. Güney İran'da, Anayasacılığı savunan devrimci grupların Ömer Naci'yle sıkı ilişkileri vardı. Bu ilişkiler İttihat-Terakki Hükümeti döneminde de sürdü. İran'da ipten dönen Ömer Naci, Cihan harbinde, İran Azerbaycan'ını ayaklandırmaya çalıştı. Emrindeki birlikler Türk ve Kürtlerden oluşuyordu. Komutasındaki birlikler Ocak 1915'de Tebriz'e girdi. İran'da Hüveyze ve Ahraz'a girerek petrol borularını havaya uçurdu. 1916'da Musul'a geçen Naci'nin gönüllü birlikleri Urmiye civarında Ruslara büyük kayıplar verdirdi. İran'daki Bahtiyari aşiretini İngilizlere karşı ayaklandırmaya çalışan Ömer Naci, tifüse yakalanarak Kerkük'te vefat etti. Naşit Hakkı Uluğ, 1969'da Yeni Gazete'de "Kutsal Cihat" başlıklı tefrikasında şöyle diyordu: "İslam Birliği adlı İran derneği, İttihat ve Terakki'den teşvik görüyordu, Türk ileri gelenleri Sünnilik ve Şiilik gibi mezhep farklarına önem vermeyerek, Türkiye, İran ve Afganistan'ın büyük bir maksat uğrunda birleşmelerini mümkün görüyorlardı. Bu sebeple Meşrutiyetin ilanından sonra idealist bir subay ve şair olan Ömer Naci, yanına verilen birkaç komitacı ile birlikte İran'a dalmıştı. İttihatçılar için İran'daki ırkdaş ve dindaşlara yaklaşmak dayanılmaz bir arzu olmuştur. Göçebe oymaklar Irak sahrası ile İran yaylası arasında gidip geliyordu." Uluğ'un sözünü ettiği İslam Birliği Derneği, Ömer Fevzi Bey'in kurulmasına ön ayak olduğu Defa-i İslam'dı.

Tarkan'ın dedesi Kafkas cephesinde Ömer Naci hakkında kitap yazan Dr. Fethi Tevetoğlu'nun babası Ali Dursun Kaptan, Teşkilat-ı Mahsusacı Ömer Naci ile birlikte Kafkas-Doğu cephesinde 5 yıl çalıştı. Ali Dursun Kaptan, Kurtuluş savaşının da tescilli denizçi kahramanlarından. Ali Dursun Kaptan, pop star Tarkan'ın da dedesi oluyor. Dr. Fethi Tevetoğlu (Tarkan'ın büyük amcası), MHP lideri Alparslan Türkeş ile birlikte 1944'deki Türkçülük-Turancılık Davası'nda yargılandı. Türkeş ile birlikte Tabutluk denilen hücrelerde yatan bir üsteğmendi. Eski Samsun senatörü Tevetoğlu'nun pek çok kitabı var. Babası'ndan Ömer Naci'nin menkıbelerini dinleyen Dr. Tevetoğlu, "Ömer Naci bu bölgede bir avuç fedai müfrezesi ile öyle korkunç baskınlar, öyle tesirli hücumlar yapmış ve başarmıştır ki, adının duyulması darda olan Türklere ferahlık, düşmana ise büyük korku getirirmiş" diyordu. Ömer Naci'nin ölümü, Milli Ajans'ın Kerkük mahreçli haberinde şöyle yer alıyordu: "Hürriyet ve Meşrutiyetin teessüsü gayesine hayatını, ruhunu feda ile bu yoldaki mücadeleleriyle ınkılap tarihimizde pek yüce bir ad ve yer kazanmış olan Türk vatanseveri Hatib-i Şehir Ömer Naci Bey, İran'daki Ruslara galebe çalan Türk bayrağı altında mücadelesine devam ettiği bir sırada tifüs hastalığına yakalanarak tedavi edilmek için naklolunduğu Kerkük şehrinde şehitler katına uçmuştur."

 

Teşkilat-ı MahsusaAbdullah MURADOĞLU

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Beş adam Rusları dehşete düşürdü

Teşkilat-ı Mahsusa'dan Kuşcubaşı Hacı Sami ve dört arkadaşı Keşmir üzerinden Pamir dağlarını aşarak Batı Türkistan'a sızdı. 1916'daki, Ruslara büyük kayıplar verdiren Yedi-Su İsyanları'nda önemli rol oynadılar

Hind ihtilalini hazırlamak için Hindistan'a giden altı kişilik ekibin başında Kuşcubaşı Eşref vardı. Ekibin elemanları Hacı Selim Sami, Emrullah Barkan, Adil Hikmet, İbrahim Haklıer ve Tatar Hüseyin 'di. Ekip Bombay'a giderken savaş patlak verdi. Enver Paşa, Eşref Beyi geri çağırdı. İngilizler, ekibin peşindeydi. Yol haritası değişmişti. Eşref Bey, dostu Maskat Emirine uğrayıp İstanbul'a, diğerleri ise Orta Asya'ya

RUSLARLA MÜZAKERE

Hacı Sami ve arkadaşları Keşmir üzerinden Pamir dağlarını aşarak Doğu Türkistan'a girdi. 1916'daki Ruslara büyük kayıplar verdiren Yedi-Su İsyanları'nda önemli rol oynadılar. Yusuf Gedikli'nin hazırladığı "Asyada beş adam" adlı hatıratında Adil Hikmet şöyle anlatıyor:"Çok defa yırtık bir potini rüyalarımızda bile görmedik. Çok defa boş midelerimizin şikayetini durdurmak üzere yumruklarımızı karnımıza bastık. Pamirden Taklamakan çöllerinden ve her türlü vasıtalara malik seyyah kütlelerinin geçmeye cesaret edemedikleri yerlerden yalnız başımıza yürüyerek geçtik. Kırgızları ayaklandırarak, mukden meydan muharebesinde Japonlara mağlup, fakat Türkistan ihtilallerini kanlı bir surette bastırmağa muvaffak olduğundan dolayı çarın sarayında büyük bir mevkiyi haiz olan meşhur meşhur general Kuropatkin ile muntazaman muharebeler yaptık.

ÇİN CUMHURBAŞKANI GÖREV TEKLİF ETTİ

Bu muharebelerde gah mağlup olduk, gah galip geldik. O meşhur generalin araya koyduğu Çinli general ile bir devlet gibi mütareke akdettik. Rus gazeteleri sütunlarını bizim hakkımızdaki havadislerle doldurdu. Japon matbuatı en mutena sahifelerine bizim resimlerimizi bastı. İşte ben bu vakaları tespit ediyorum."

Beş eylemci, Haziran 1919'da Şanghay'a ulaştı. Çin Cumhuriyeti'ni kuran Dr. Sun Yat -Sen, Teşkilat'çılara ilginç bir teklifte bulundu. Çin ikiye bölünmüştü, iç savaş vardı. Bir adamını onlara göndererek Çin ihtilal ordusunda görev almalarını ya da Çin dahilinde teşkilat yapmalarını istedi. Teklifte bulunan sadece Çinliler değildi. Adil Hikmet şöyle diyordu: "Kore Hariciye nazırlığına namzet olan ihtilal reisi mister Kim ziyarete geldi. Kore ihtilalini idare etmemizi rica etti. Bunu reddettik. Korelilerin Türk olduklarını, ırkdaşlarımıza yardıma koşmamızı istedi. Kore ihtilalinin misyoner tahrikleriyle alevlendiğini ve ABD'nin menafiğini istihdaf ettiğini ve bizim, ırkımız için cinayet yapamayacağımızı izah ettik."

ÖKSÜZ DEĞİLSİN

Adil Hikmet, 1921'de İstanbul'a geldi. Başkent işgal altındaydı. 1914'de yola çıkarken altı aylık evliydi. Bir çocuğu dünyaya gelmişti. İstanbul sularına girdiğinde hisleri şöyleydi: "Henüz duvağıyla bıraktığım hayat ortağım ne halde? Kızım bana sarılacak mı? Ben bu heyecanı şimdi daha şiddetli hissediyorum. (..) İçeriye adım attığım dakikada velvele koptu. Herkes biribirini kucaklıyordu. Şu köşede benim altı buçuk seneden beri hayalimde yaşattığım kadın gözlerine mendil tutmuş, hıçkırıyor. Şu ufak yavru kim? Siyah gözlerini bana dikmiş, çekingen tavırlarla bakıyor. Eliyle çenesini okşuyarak bir ayağını ileri geri oynatıyor. Kayınpederim torununu kucakladı, bana doğru gelerek: İşte baban kızım, dedi, artık öksüz değilsin."

Necip Fazıl'ın şeyhine 'teşkilat'tan teşekkür

İslam Milis Teşkilatı'nın kumandanlarından biri Teşkilatı Mahsusa'dan meşhur komitacı Ömer Naci'ydi. Teşkilatı Mahsusa'nın Şark cephesi "Kafkasya İhtilal Cemiyeti" namıyla hareket ediyordu. Cemiyetin şubeleri Erzurum, Trabzon ve Van'dı. Erzurum'un idaresinden Dr. Bahattin Şakir, Hilmi Bey, Vali Tahsin Uzer sorumluydu. (Tahsin Bey Van Valisi iken Bediüzzaman'ınçok yakın dostuydu. Medresetüz-Zehra'nın açılması için defalarca İstanbul'a yazı yazdı. Neticede üniversitenin temeli atıldı. Kuva-yı Milliye döneminde Atatürk ve Fevzi Çakmak'ın Ankara'ya davet ettiği Bediüzzaman,Tahsin Bey'in araya girmesiyle davete icabet ediyordu.) Ömer Naci ise Van'da kalarak, Rusya ve İran dahilinde istihbarat ve teşkilatla meşgul oluyor, çeteler teşkil ediyordu. Ömer Naci'nin Teşkilat merkezine çektiği telgraflara göre Van'da milis fırkası teşkilinde beklediklerinin çok üstünde netice alınmıştı.

ÇETECİLERLE SAVAŞTI

Ömer Naci'nin sözünü ettiği milis fırkalarında Necip Fazıl'ın şeyhi Abdulhakim Arvasi, Seyyid Taha, Seyyid Hacı Baba Şeyh, Van ve Gevaş Müftüleri ile Bediüzzaman da vardı. Şeyhler ve Hocaefendiler müritlerinden çeteler teşkil ederek Ruslara ve Ermeni çetelerine karşı savaştılar. Bediüzzaman'ın katibi Molla Habib İran cephesinde Teşkilat-ı Mahsusa'nın ünlü isimlerinden Halil Paşa'yla mühim bir haberleşmeden sonra şehit düştü. Milis Albayı Bediüzzaman ise Bitlis'te Ruslara esir düştü. Esaretten kurtulup İstanbul'a geldi. Enver Paşa, Nursi'nin İşaretül İcaz adlı eserinin kağıt parasını karşıladı. Nursi, İstanbulun işgalinde Hutuvat-ı Sitte'yi yazarak tavrını ortaya koydu Kadir Mısıroğlu'nun "Kurtuluş Savaşı'nda Sarıklı Mücahitler" kitabındaki belgelere göre bölgedeki milislerin kumandanı Ömer Naci, Şeyhülislam'a telgraf çekerek Seyyid Abdulhakim Arvasi ve kardeşi Hacı Baba Şeyh'in İran'da mücahede-i İslamiyeleriyle temayüz ettiklerini, manevi nüfuzlarıyla mukaddes cihada bilfiil hizmetlerde bulunduğunu bildirerek birer rütbe-i aliye ile taltif edilmelerini istiyordu.

Mevlevileri ve Bektaşileri de milis yaptılar

Teşkilat-ı Mahsusa'nın topladığı gönüllüler arasında tarikatler ve aşiretler de vardı. Mevlevi Mücahit Alayı'nın başında Veled Çelebi, Bektaşi Mücahit Taburu'nun başında Cemaleddin Çelebi vardı. Kadiri, Nakşi, Rufailer Mevlevi Alayı bünyesinde idiler. Yenikapı Mevlevi Şeyhi Abdulbaki Efendi ile Erzincan Mevlevi Şeyhi İbrahim Hakkı Efendi de dervişleriyle Şam'daki Mevlevi Alayı'na dahil oldu.

DERSİMLİ MÜCAHİTLER ALAYI

Vatan Özgül'ün "Balabanlılar" kitabındaki belgelere göre Erzincan ve Dersim'de mukim Balabanlı alevi aşireti reisi Gül Ağa ve Şadıllı aşireti reisi Kırmo Yusuf'un, Teşkilat'la sıkı ilişkisi vardı. İlginç bir not: İttihad-i İslam, alevi aşiretler arasında da kabul gördü. Balabanlı milislerden "Gül Ağa'nın Mücahitleri" diye söz ediliyordu.

SITKI BABA YÜZBAŞI

Bektaşi Şeyhi Cemalettin Çelebi, Dersim'deki Alevi ocaklarını ziyaret ederek, Teşkilat-ı Mahsusa'ya gönüllü topladı. Bu gönüllülere Mücahidin-i Bektaşiye adı veriliyordu. Erzurum'da Bektaşi Alayı Kumandanı Cemalettin Efendi'nin askeri danışmanı Yüzbaşı Nuri Dersimi idi. Dersimi daha sonra ayrılıkçı isyanlarda yer aldı. Bazı iddialara göre Dersimi, Teşkilat'ın isyancıların içine sızmış başarılı bir elemanıydı. Bektaşı Mücahit Taburları'nın Erzincan şubesinin başında yüzbaşı rütbesiyle Alevi Babası ve ozanı Sıtkı Baba vardı.

Nurşin Şeyhleri Milis Teşkilatı kurdular

Bitlis'teki Nurşin Şeyhleri de Cihan harbinde müritleriyle milis fırkaları kurdu. Bunların ikisi, Molla Sadrettin Yüksel'in kayınpederi Şeyh Masum ve amcası Şeyh Muhammed Ziyaüddin idi. Şeyh Ziyaüddin'in iki kardeşi şehit oldu, kendisi kolunu kaybetti. Atatürk, Kuva-yı Milliye döneminde yazdığı, "Nurşinli Meşayih-i İzam'dan Şeyh Ziyaüddin Efendi Hazretlerine" başlıklı mektubunda "zat-ı fazilanelerinizin Harb-i Umumi'nin imtidadınca Osmanlı ordusuna ifa eylemiş olduğunuz hıdemat-ı bergüzidelerine ve Makam-ı Mualla-yı Hilafet ve Saltanata göstermiş olduğunuz revabıt-ı kalbiyelerine yakından muttali bulunuyorum. Bu sebeple zat-ı alinize kalben pek büyük hürmetim vardır" diyordu.

Başarılı olmasalardı asi ilan edileceklerdi

Enver Paşa'nın baskısıyla Osmanlı Devleti, hükümete tabi olmayan gayri resmi bir Teşkilat-ı Mahsusa'nın Bulgar işgali altındaki Batı Trakya'da çete faaliyeti göstermesine göz yumdu. Teşkilat-ı Mahsusa gönüllülerden kurduğu çeteler ordusuyla Bulgarları Batı Trakya'dan tümüyle süpürüp attı.

Teşkilat-ı Mahsusa'nın ikinci görev alanı işgal altındaki Batı Trakya idi. Teşkilat, yüzde 85'i Müslüman ve Türk olan Batı Trakya'da da gayr-i resmi hareket edecekti. Enver Paşa, Libya'da devlete vergi vermemek için dağa çıkan eşkiyaları gönüllüler arasına katmıştı. Kuşcubaşı Eşref ve kardeşi Hacı Sami, çetecilikte epey tecrübe sahibi idiler. Aynı yöntem Batı Trakya'da uygulanabilirdi. İttihat-Terakki, Edirne yüzünden Hükümet darbesi yapmıştı. Edirne hala Bulgar işgali altındaydı. Batı Trakya'da yüz binlerle ifade edilen Pomak Müslüman zorla vaftiz ediliyordu. İstanbul muhacir kaynıyordu. Yeni hükümet işleri ağırdan alıyor, sorunu diplomatik yollardan çözmek istiyordu. Bu arada Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi işleri karıştırdı. Enver Paşa, Eşref Bey'i Trablusgarp'ten çağırdı. Görevini Aziz Ali El- Mısri'ye bırakıp İstanbul'a dönen Eşref Bey'in ilk işi Şevket Paşa'nın katillerini yakalamaktı.

"ORDU YARDIMI İSTEMİYORUM"

Enver Paşa, Hükümeti ve Harbiye Nazırı'nı askeri harekata ikna edemiyordu. Kuşcubaşı Eşref, Enver Paşa'yı tazyik ediyordu. Cemal Kutay'ın yayınladığı anılara göre, Eşref Bey, Enver Paşa'ya Trablusgarp'te bir avuç insanla neler yaptıklarını hatırlatarak, benzer teşkilatla Bulgarları püskürtebileceklerini savunuyordu. Enver Paşa, Kuşcubaşı Eşref'e sordu, "Ne kadarlık bir kuvvete ihtiyaç var?" Eşref Bey, "Ordudan resmi yardım istemiyorum" diyerek şöyle devam etti: "Sami bey kuvvetleri, Cihangiroğlu İbrahim Bey kuvvetleri, Erzurum, Kars, Uşak taburları kafidir. Neden endişe ediyoruz? Benim unvanım ne? Umum Çeteler Kumandanı!. Gayr-ı mesul bir makamın gayr-ı mesul şahsiyeti. Ben ilerlerim, düşman beni çevirirse eritir, yok eder, mesele de kalmaz. Er meydanında ölmek hassası baki kalmış ise, düşmanı önümüze katar, geldiği yere sürükleriz. O zaman da çıkacak siyasi meseleleri, sakalları yerleri sürüyen, omuzlarında yarım asrı geçmiş tecrübeler olan nazır paşalar düşünsün. Daha sıkıya geldiniz mi, bu herif asinin biridir, asılması gerektir der, beni, ulaşabildiğim yerde asarsınız."

MAHKUMLARI ALDILAR

Enver Paşa, Kuşçubaşı Eşref ile konuştuktan sonra Kolordu komutanı Hurşit Paşa'ya gitti. Döndüğünde vize çıkmıştı. Cemal Paşa anılarında Hükümetin, Ordunun Edirne'ye yürüyeceğini, ancak Meriç nehrini geçmeyeceğini taahhüt ettiğini, Enver Paşa ve arkadaşlarının ise hükümete tabi olmayan gayri resmi bir Teşkilat-ı Mahsusa'nın Meriç nehrinin öte tarafında istediği gibi hareket etmesini Hükümete kabul ettirdiklerini söylüyordu.

Teşkilat-ı Mahsusa hemen harekete geçti. Kuşcubaşı Sami, hapishanelerde yüz kızartıcı suçlar dışında kalan deneyimli silahşörlere af çıkartarak gönüllü müfrezelere dahil etti. Anadolu'nun her yerinden gönüllü geliyordu. Gönüllüler, Umum Milli Kuvvetler Kumandanı Eşref Bey'in etrafında toplanıyordu. Kürt aşiret reisleri ve atlıları, bıyığı yeni terlemiş Anadolu delikanlılarının yanı sıra 80 yaşındaki dedeler bile gelmişti. Eşref Bey'in çeteleri harekete geçti. Enver Paşa, muzaffer bir komutan olarak Edirne'ye girmesini Kuşcubaşı Eşref ve Süleyman Askeri'nin çetelerine borçluydu. Edirne'nin işgalden kurtarılması Enver Paşa ve İttihat ve Terakki'nin itibarını artırdı. Çeteler, Meriç Nehri'ni aşıp Batı Trakya'ya girdiler, kısa sürede Bulgarları bölgeden süpürdüler.

Bediüzzaman ve gönüllüleri Kuşcubaşı Eşref Bey'le birleşti

Batı Trakyada amcası Süleyman Bey'i şehit veren yazar Mehmet Niyazi Özdemir, "Yazılamamış Destanlar" isimli kitabında Van'dan topladığı gönüllülerle Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetlerine katılan Bediüzzaman Said Nursi'ye geniş yer verdi. Kitapta Bediüzzaman'ın cepheye gelişi şöyle anlatılıyor: "Sisli bir sabah yeni bir gönüllü grubuyla karşılaştılar. Bunların kıyafetleri değişik, başları sarıklıydı. Bellerini, omuzlarını armaları dolanıyor, sağ yanlarında da kamaları sarkıyordu. Tüfeklerini çatmışlardı. Başlarında uzunca boylu, levent endamlı, bıyıklı, çizmeli, gösterişli bir kumandan vardı. Talime başlayacakları sırada gelen Gönüllü Kuvvetleri Kumandanı Eşref Bey, onlara doğru yürüdü. Dostane bir buluşmaydı.

-Aziz Üstadım, bu kara günümüzde öğrencilerinizle imdadımıza koştunuz.

Eşref bey ona Aziz Üstadım derdi; O da Eşref Bey'e "Kahraman Kumandanım"diye hitap ederdi.

-Ah benim kahraman kumandanım, kara gün hepimizindir. Böyle bir günde din ve devletin hizmetinde bulunmayacağız da ne zaman bulunacağız.

Eşref Bey'in sesi kahır doluydu:

-Böyle zelil bir duruma düşecek millet miydik Aziz Üstadım?

Said Nursi derin bir nefes almasına rağmen Eşref beyi teselli etme gereği duydu.

-Bu duruma düşmemizin sebebi ve suçlusu çoktur. Bunlar iç meselemiz; şimdilik kenara bırakalım. Düştüğümüz yerden kalkmaya çalışırsak, Rabbim yardımını esirgemez inşallah.

Bir başka araba ile Enver Bey nizamiyeden içeri girdi. Said Nursi bu genç subayla çok samimi dosttu. Yüzüne yerleşen matem uzaktan belli oluyordu. Said Nursi'yi görünce gülümsemeye kendini zorladı.

-Geldiniz değil mi Canım Üstadım!

Ona her zaman Gayur Kardeşim diye hitap eden Said Nursi cevap verdi:

-Nasıl gelmiyeyim Gayur Kardeşim?

Said Nursinin boynuna sarılırken duygulu bir sesle sordu:

-Nasılsınız Canım Üstadım?

-Allaha şükür, vatan ve milletimizin kederinden başka sıkıntımız yok. Siz nasılsınız?

-Nasıl olayım Canım Üstadım?

Said Nursi bir elini omuzuna koydu; sesi de teselli ediciydi.

-Üzüntüyle bir yere varamayız. Rabbü'l-Alemin'in rahmetinden de ümit kesmeye hakkımız yok. Biz elimizden geleni yapalım."

Bulgar bakandan Cemal Paşa'ya övgü

Batı Trakya, Bulgarların boş vaadleri ve Rus tehdidi yüzünden boşaltıldı. Osmanlı hükümeti, Cemal Paşa'yı Teşkilat-ı Mahsusa'yı ikna etmek için Batı Trakya'ya gönderdi. Eşref Bey Cemal Paşa'ya haber gönderip, Batı Trakya Hükümeti'nin müstakil olduğunu, Osmanlı pasaportuyla gelmemesi halinde kendisini tutuklayacağını söyleyecek kadar kızgındı. Bulgar Dış İşleri Bakanı İvan Geşof anılarında şöyle diyordu: "Osmanlı hükümeti Batı Trakya'da kurulan hükümeti kendi eliyle yok etmiş olmasa idi büyük devletler bu tampon devleti kesin olarak tanıyacaklar ve Türkler Balkanlardan çıkmamış olacaklardı. Biz bu sonuçtan endişe ettik. Fakat Osmanlı devlet adamları, özellikle Cemal Paşa bize, bizden daha çok hizmet etti."

Özel Teşkilat Batı Trakya'da hükümet kurdu

Meriç nehri boylarını Bulgar'lardan temizleyen Teşkilat-ı Mahsusa, Ağustos 1913'te Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkataa-i İslamiyesi adıyla bir geçiçi hükümet kurdu. Parası, pulu, posta teşkilatı, haber ajansı ve küçük bir ordusu olan Hükümetin reisi Müderris Salih Hoca, başkenti Gümülcüne, Hükümetin icra ve genelkurmay başkanı "Süleyman Zeynelabidin" takma ismini kullanan Süleyman Askeri idi. Bayrağı yeşil, siyah ve beyaz renkli, ayyıldızlıydı. Eşref Bey, Kuva-yı Milliye Umum Müfettişi ünvanı taşıyordu. Osmanlı Hükümeti'nin Bulgarlarla yaptığı bir anlaşma sonucunda Batı Trakya Hükümeti ömrü kısa sürdü. Eşref Bey ve Teşkilat'ın itirazı sonuç vermedi.

Beşiktaş'ın eski başkanı komitacı çıktı

Beşiktaş Kulübü'nün eski başkanlarından Fuat Balkan ünlü bir komitacıydı. Batı Trakya'da Süleyman Askeri'yle çalışan Balkan, Teşkilat-ı Mahsusa emrine girdi. Komitacılığa Bulgarların Pomakları zorla hıristiyanlaştırmaları üzerine başlayan Balkan, Arma'dan çıkan hatıralarında şöyle diyordu: "Komitacılık bazılarının sandığı gibi, soygunculuk, çapulculuk değildir. Aksine, vatanseverliğin en müfritine komitacılık denir. Komitacı, vatan davası karşısında herşeyini feda eden; gözünü budaktan ayırmayan adamdır. Memleket ve milleti için, gerekirse, acımadan yakar, yıkar, öldürür. Biz de gerektikçe, böyle hareket ettik. Kaç defa böyle vaziyetler karşısında kaldık, yapılması lazım olanı yaptık. Şimdi bakıyorum da, şu veya bu işte, cezri hareket etmemiş olsa idik, memleket kimbilir kimlerin ayakları altında kalacak ve bu şerefli millet kimlerin esiri kalmağa mahkum olacaktı."

Sahte isimle mebus olup Meclis'e girdiTeşkilat-ı Mahsusa'nın kuruluş toplantısında yer alan Nevrekoplu Celal Bey, gizli bir görevle, Abidinov takma adıyla Bulgar Millet Meclisi'ne mebus olarak girmeyi başardı. Celal Bey, Bulgar Meclisi'nde Bulgaristan'ın 1. Dünya savaşına katılmasıyla ilgili oylamada diğer 14 Türk milletvekili ile birlikte önemli bir rol oynadı. Celal Bey, kendisine verilen bir başka görev çerçevesinde Birinci Cihan Harbi'nden sonra da Trakya'nın Türkiye'ye bağlanması için Roma'da diplomatik girişimlerde bulundu.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

HİNDULAR VE MÜSLUMANLAR birlikte İngilizlere karşı savaştı

 

Hindistan'ın İngiliz sömürgesinden kurtularak bağımsızlığını kazanması için mücadele veren Sih, Hindu ve Müslüman eylemciler Teşkilat-ı Mahsusa tarafından desteklendi. Hint İhtilal Komitesi'nin ipek mendillere görünmez mürekkeple yazdıkları esrarengiz mektuplar İngilizleri dehşete düşürdü.

Teşkilat-ı Mahsusa'nın en dikkat çekici operasyonu Hindistan'dı. İslam dünyasının en kalabalık nüfusuna sahip olan ülkede 70-80 milyon Müslüman vardı. Bu, Osmanlı nüfusunun beş katıydı. İngiltere'nin de en büyük sömürgesiydi. Hintli müslümanlar Trablusgarp'ın işgali sırasında Kalküta'da Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'ne Yardım Cemiyeti kurdular. Hint Kızılayı Balkan savaşlarında Türkiye'ye yardım getirdi. Bulgar işgali altındaki Edirne'lilere gıda ve para yardımı yaptı. Kızılay heyetinin temas kurduğu kişi Kuşcubaşı Hacı Sami idi. Hindistan'da kurulan bir örgüt de "Rumeli Muhacirlerine Yardım Cemiyeti'ydi. Hint-Osmanlı ortaklığıyla "Encü-men-i Hüddam-ı Kâbe" kuruldu. Kuruluş gerek-çesi, kutsal beldelerin güvenliğini sağlamaktı.

SİHLER ENVER PAŞA'YI SEVDİ

Teşkilat-ı Mahsusa Hindu, Sih ve Müslüman ihtilalcilerle ilişki kurdu. Sih-Gadar Partisi lideri Har Dayal ve Raca Mahendra Pratap bunlardan ikisiydi. Stanford Üniversitesi'nde ders veren ve İsviçre'ye sürgün edilen Dayal, İstanbul'a gelerek Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişki kurdu. Partide Prof. Mevlana Bereketullah da etkindi. Tokyo Üniversitesi'nde hoca olan Bereketullah İstanbul'a yerleşip Osmanlı vatandaşı oldu. Dr. Vahdet Keleşyılmaz'ın "Teşkilat-ı Mahsusa'nın Hindistan Misyonu" adlı kitabındaki bilgilere göre 5 hafta İstanbul'da kalan Dayal, Enver Paşa'ya bir ihtilal programı sundu. Program geniş ölçüde kabul gördü. "Genç Hindistan Cemiyeti", "Seyfi Hindistan Cemiyeti", "Hind Uhuvvet-i İslam Cemiyeti" gibi örgütler bu program çervesinde kuruldu. İstanbul'da Urduca, Arapça ve Türkçe olarak çıkan Cihan-ı İslam ve Uhuvvet gazetelerini Teşkilat-ı Mahsusa finanse ediyordu. Cihan-ı İslam'ın sahibi Hintli Ebu Said El Arabi'ydi. Hintlileri İttihad-ı İslam'a davet eden Arabi'nin yazıları Hindistan, Türkiye, Suriye, Mısır ve İran gazetelerinde yer aldı. Teşkilatın finanse ettiği bir diğer kuruluş, İndian National Party'nin yayın organı Hind Haber Ajansı(The Indian News Agency) idi.

İHTİLALCİLERİN TEK DAYANAĞI OSMANLI

Hintli ihtilalciler, Afganistan Emiri Habibullah'ın Osmanlı ile işbirliği yapmasına hayati önem atfetmişti. Emir ise, tarafsız kalmayı istiyordu. Teşkilat, Başbakan Nasrullah ve Emir'in kardeşi Emanullah Hanı yakın markaja almıştı. Emanullah Han, Osmanlı yanlısı Mahmut Tarzi'nin damadıydı. Enver Paşa ve Alman Genelkurmayı, Afgan Emiri'ne ortak heyet gönderilmesi hususunda anlaştı. Heyet başkanı Rauf Orbay'dı. Heyette Raca Mahendra ve Bereketullah Efendi yer alıyordu. İran içlerinde iken ortak misyon sona erdirilmiş, Almanlar yanlarında bir Türk subayının refakatında Kabil'e varmıştı. Heyet, Kabil'de çok sıcak karşılanmıştı. Emir ayak sürüyor, yerine getirilmesi zor şartlar öne sürüyordu. Bu arada Ubeydullah Sindi, Kabil'e geldi. Küçük yaşta müslüman olan Sih asıllı Sindi, İngilizler tarafından aranıyordu. Pratap, Bereketullah ve Sindi, Almanlara güvenmiyordu. Dayanılması gereken tek güç Osmanlıydı. Emir'e rağmen Hükümet, Afgan sınırından Hindistan'a geçen ihtilalcilerin silahlı hareketlerine göz yumuyordu.

Türk subaylar aşiretler arasında

Raca Pratap, Bereketullah ve Ubeydullah, Kabil'de sürgün hükümeti kurdu. Hükümetin başkanı Mhendra, başbakanı Bereketullah, İçişleri bakanı Ubeydullah idi. Cihat fetvası bölgeye ulaştıktan sonra Hindistan ordusundaki firarlar hızla arttı. Afgan sınırına yakın bölgeler kaynıyordu. Hayber geçidinde aşiretler İngilizlere saldırıyordu.

İPEK MENDİL KOMPLOSU

İngilizlerin ele geçirdiği bazı mektuplar komitenin planlarını açığa çıkarıyordu. Mektuplar ipek mendil üzerine görünmez mürekkeple yazıldıkları için İngiliz kaynaklarında"Silken Letter Conspiracy (İpek mektup Komplosu) olarak zikredildi. Prof. Azmi Özcan'ın, Temmuz 1993 tarihli "Tarih ve Toplum" dergisinde "İngilizlere Karşı Hind-Osmanlı Planı Yahut İpek Mektup Komplosu" başlıklı makalesinde önemli bilgiler var. Buna göre Hicaz'da Hintli Mevlana Mahmudul Hasan, Hicaz Vali ve kumandanı Galip Pasinler Paşa ile temas kurmuştu. Galip Paşa, Hintli, Afganlı müslümanlar arasında dağıtılmak üzere yazdığı mektupta,"Eskiden Diyubendi Medresesinde müderris olan Mevlana Mahmudul Hasan Efendi bizimle irtibattadır. Bu mesele üzerinde tam bir fikir birliğimiz var ve bizden gerekli direktifleri almıştır. Eğer Hasan Efendi size gelirse ona güveniniz ve ihtiyacı olan herşeyle destek olunuz" diyordu. Mahmudul Hasan, Medinede Enver Paşa ve Cemal Paşa ile görüştü. Mektuplar Hindistan'da elden ele dolaştı. Medine ve Kabil arasındaki irtibat, ipek mendillere görünmez mürekkeple yazılan mektuplarla sağlanıyordu. Mektuplarda Cunudur-Rabbaniye adıyla askeri bir teşkilatın kurulduğu, bildiriliyor, liderliğine Mahmudul Hasan'ın seçildiği, merkezinin Medine olduğu ifade ediliyordu. Teşkilat'ın amacı Müslüman ülkelerin ittihadı ve kurtuluşuydu.

30 YIL SONRA ÇÖZÜLEN ŞİFRE

Hintli Müslümanların Afgan sınırına yakın bölgelerde başlattığı silahlı hareketler, Har Dayal yanlısı Hintli askerlerin isyanlarıyla büyüdü. Singapur'daki İngiliz garnizonunda çıkan isyanda çoğu subay 40 İngiliz subay öldürüldü. İsyan, Rus, Japon ve Fransız gemilerinden sevkedilen askerlerin müdahalesiyle bastırılabildi. Afgan sınırında ciddi hareketler oluyordu. Elden ele dolaşan mektuplar İngilizlerin dikkatini çekmişti. Bazı mektupların ele geçirilmesinin ardından büyük bir tutuklama furyası başladı. Ubeydullah Sindi, İngiliz baskısıyla Kabil'de gözetim altına alındı. 1918'de savaş sona erdi. Galip Paşa harp esiri oldu. Galipname olarak zikredilen mektubun varlığını kabul etmişti.

Şerif Hüseyin'i destekleyen bir fetvayı imzalamayan Mahmudul Hüseyin ise İngilizlere teslim edildi. Hint isyanının akim kalmasının ayrıntıları 40 yıl sonra aydınlandı. Hindistan Genel Valisi Lord Hardinge anılarında, Vincent Kraft adlı bir Alman'ın Singapur'da ele geçirildiğini, üstünde Amerika'dan gelen silah yüklü gemilerin uğrayacağı limanları gösteren haritaların çıktığını söyledi. Bol para ve güvenli yaşam vaadi alan Kraft, yakalanmamış gibi çalışmaya devam etmiş, Hindistan, Burma, Singapur, Tayland'ta Hintli ve Burma'lı yüzlerce ihtilalcinin yakalanmasını sağlamıştı. Kraft'ın adı İngiliz gizli belgelerinde Ajan X 'ti.

Çerkeş Şeyhizade Halil Halit Bombay'da

Hindistan'da İttihad-i İslam çalışmaları yapan bir başka ünlü şahsiyet de Osmanlı'nın Bombay Başkonsolosu Halil Halit Bey'di. 1913-1914 yılında görev yaptığı Hindistan'da her gittiği yerde coşkulu kalabalıklar tarafından karşılanan Halit Bey'in 1911'de kaleme aldığı "Türkler ve Araplar" adlı risalesi İslam dünyasında geniş yankı bulmuştu. Risalesinde Halit Bey, "Türklerle Araplar arasındaki siyasi yakınlık bağları ne kadar zayıflatılırsa, İslam'ın istiklal ve hakimiyeti o nisbette zevale uğrar; yine o takdirde , bu iki kavmin evlatları-Şarklıları denk saymaya tenezzül etmeyen ve daima aşağı gören-Batılıların tasallutuna o nisbette maruz kalırlar ve işte o zaman iftihar ettikleri milli duyguları da aynı derecede kaybolup gider" diyordu. Bombay'da Ebül Kelam Azad, Muhammed Ali ve kardeşi Şevket Ali ile yakın dost olan Halit Bey, Cambridge Üniversitesi'nde hocalık yapan ilk Türk'tü. Birinci cihan harbi çıktıktan sonra İngilizler, Halit Bey'le yakın ilişkisi olan pek çok Hintliyi tutukladı. Halvetiliğin Çerkesi kolunun kurucusu Şeyh Mustafa Çerkeşi'nin torunu olan Halit Bey, Can Kıraç'ın eşi İnci Kıraç'ın yakın akrabası oluyor.

Şeyh Şamil'in torunu Teşkilat'ın Osmancık taburunda teğmendi

Teşkilat-ı Mahsusa'ya bağlı gönüllü taburlarından biri Osmancık'tı. Başta Yüzbaşı Cemil ve ünlü çeteci Yahya Kaptan olmak üzere taburun subayları Batı Trakya ve Trablusgarp'te bulundu. Osmancık Taburu, Süleyman Askeri'nin emrinde Basra'da İngilizlere karşı savaştı. Tabur komutanı Yüzbaşı Cemil ve pek çok gönüllü şehit düştü. Ali Çetinkaya ve MAH Başkanı Naci Perkel de taburun komutanlarındandı. Taburun teğmeni Şeyh Şamil'in torunu Hamza Osman, "Bir Avuç Kahraman" isimli kitabında şöyle anlatıyordu: "Harp meydanlarında verdiğimiz zayiattan başka, kuş uçmayan kervan geçmeyen köylerde, binbir zahmet ve meşakkattan, açlık, susuzluk, güneş çarpması ve sıcak memleketlere mahsus birçok hastalıklardan ne aslan gibi delikanlılar kaybetmiştik. Ne kadar mert ve kıymetli subay ve erlerimiz oralarda son nefeslerini vermişlerdi. Kumların seraplarına karışmış olan bu mezarsız şehitlerimizin aziz hatıraları önünde kalbimden taşan saygı hisleriyle eğilirim. Vatan uğrunda imanla ölenlerin yüksek şerefi yanında her şeref sathi ve geçicidir."

Teşkilat-ı Mahsusa'nın bahtsız evladı

Mehmet Emin Tuksavul, Hindistan yer altı teşkilatında çalışan Teşkilat-ı Mahsusa ajanlarından biriydi.. Üç çocuğu ve eşini kayınpederine emanet ederek ortadan kaybolan Emin Bey, 1913'te Teşkilat'a katılmıştı. 1916'da İngiliz Kızılhaçı, Emin Bey'in Hindistan'da bir İngiliz esir kampında kurşuna dizildiğini bildirdi. Oysa Emin Bey, esir kampından kurtulmayı başarmıştı. 1921'de İstanbul'a döndüğünde, bir başkası ile evlenen eşinin yanı sıra Edirne Kadısı olan babası da üzüntüden hayatını kaybetmişti. Bacanağı ise Fransızlarla işbirliği yaptığı için Beyrut Emniyet Müdürlüğü'ne getirilmişti. Bacanağını vurmak için Fransız işgali altındaki Beyrut'a giden Emin Bey kendisine kurulan bir pusu sonucunda şehit oldu. Hâlâ mezarı belli değil.

Teşkilat'ın sadık eylemcisi Bereketullah Efendi

Hint İhtilal Komitesi'nin liderlerinden Mevlana Bereketullah Efendi, Teşkilat-ı Mahsusa'nın yerine kurulan İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı'nın Hindistan temsilcisiydi. Bereketullah Efendi, Enver Paşa şehit olduktan sonra Amerika'ya gitti, 1927'de San Fransisco'da vefat etti.

Hamza Osman Menderes'in hapis arkadaşı Hamza Osman Erkan'ın babası , Hicaz Valisi ve Medine Muhafızı Çerkes Osman Ferid Paşa'ydı. Ünlü reklamcı Nail Keçili'nin dedesi Teşkilat-ı Mahsusa'dan Yenibahçeli Şükrü, Paşa'nın akrabası. Hamza Osman ile Kazım Karabekir Paşa bacanak. 1950'de DP'den Kocaeli Milletvekili seçilen Hamza Osman 27 Mayıs darbesinde Yassıada'ya gönderildi. Ünlü metin yazarı, reklamcı ve radyo programcısı Rana Pirinçcioğlu, Hamza Osman Erkan'ın torunudur

--------------------

İslâm dünyası Teşkilat-ı Mahsusa'ya destek verdi

 

 

Zenci Musa her yerde savaştı, veremden öldü

Sudan'dan gönüllü olarak Libya'ya gelen Zenci Musa, Kuşcubaşı Eşref'e baba gibi bağlandı. Ölene kadar Osmanlı idealleri için savaştı.

Sudan'lı gönüllüler arasında meşhur bir isim vardı. İki metreyi aşan dev cüssesiyle bu siyahi müslüman, Akif'in şiirinde yer alan Zenci Musa'ydı. Eşref Bey'e bir baba gibi bağlanan Zenci Musa, onun 1917'de Hayber'de esir edilişine dek yanından ayrılmadı. Zenci Musa, Yemen'deki Osmanlı kumandanına teslim edilmesi gereken emanetleri kurtardı. Ali Sait Paşa'ya emanetleri teslim ederken ağlayan Musa Bey, "Çok şükür başardık ve hazineyi teslim edebildik. Fakat Eşref beyimizin düşmanın eline düşmesine müsaade ettik" diyordu. Zenci Musa Yemen'de İngilizlere esir düştü. Serbest bırakıldığında İstanbul'a döndü. Eşref Bey Malta'da esirdi. Ali Sait Paşa, "Eşref'in Arabı" ve "Eşref'in komandosu" olarak anılan Zenci Musa hakkında "O bizim cengaver Musa'dır. Yemen'e bize para getiren adam" diyordu. Gümrük hamallarına kahya oldu, diğer hamallar gibi yük taşıdı. İngiliz işgal kumandanı General Harrington onu kocaman bir çuvalı tek eliyle kaldırırken görüp maiyetine istemiş, ancak "Benim bir tek efendim ve kumandanım var. Onu bekliyorum" cevabını almış.

 

 

Libya'nın işgali İslam dünyasını ayağa kaldırdı. Hindistan'ın şehirlerinde sokağa dökülen halk, İtalyan konsolosluklarına saldırdı. Şiisiyle Sünnisiyle, Hint müslümanları bir oldu. Hint gazeteleri İtalyan işgalini kınayan kara çerçeyeye alınmış başlıklarla çıktı

 

Osmanlı hükümetinin resmi sorumluluğu dışında olmak üzere Özel Teşkilat kurarak İtalyan işgali altındaki Libya'ya giden Enver Paşa ve arkadaşları Trablusgarp ve Bingazi'de aşiretleri örgütledi. Enver Paşa'nın Libya halkı üzerindeki etkisi çok yüksekti. Sunusi Şeyhi Ahmet Şerif, Enver Paşa'nın en önemli destekçisiydi. Şeyh Sunusi, İttihad-ı İslam siyasetinin önemli bir unsuru olacaktı. Sudan, Cezayir, Mısır ve Tunus gibi yakın bölgelerden Libya'ya gönüllü akıyordu. Cezayir'den Emir Abdulkadir'in oğlu Emir Ali Paşa ve Tunuslu köklü bir ulema ailesinden Şeyh Salih Şerif Tunusi, Eşref Bey'in çalışmaları sonucunda gönüllü kuvvetlere katılıyordu.

YARALARIMIZA İDRAR DÖKÜYORDUK

 

Avrupa, işgalci İtalyanlara büyük destek verirken Libyalı direnişçiler binbir güçlükle boğuşuyordu. Eşref Bey, Cemal Kutay'a verdiği anılarında şöyle diyordu: "Hiçbir harpte, Trablusgarp'te olduğu kadar yalnızlığımızı hissetmemiştik. Çöl ortasında idik. Yaralarımızı saracak pamuğumuz, tentürdiyotumuz yoktu. İçinde amonyak vardır diye yaraların üzerine idrar döküyorduk. Biz bu yoksulluk içinde iken, İtalya, hıristiyanlık aleminin yardımına mazhardı. Kızılhaç'a mensup prensesler, Avrupa saraylarının kadın şahsiyetleri, Vatikan'ın dünyanın dört tarafından davet ettiği her mezhepteki kadınlık müesseseleri, sanki İtalya kendi topraklarından bir kısmını kurtarıyor da bizler istilacı imişiz gibi karşımızda yer aldı. Ele geçirdiğimiz İtalyan eşyası içinde neler yoktu? Bu hediyeler arasında 'Barbarlara karşı harp eden İtalyan askerine minnet' cümleleri ve bunların altında Güney ve Kuzey Amerika'yı, Avusturalya'yı, Kanada'yı, Yeni Zelanda'yı temsil eden halk imzaları vardı. Kendilerine hiçbir fenalığımız dokunmamış insanlar, bizi yanlış tanıtmış olanların günahlarıyla karşımızda idiler."

'ŞERİF HÜSEYİN İHANETİ OLMAYABİLİRDİ'

 

Eşref Bey, Hıristiyan dünyasına karşı Hindistan Müslüman Cemiyeti'ni harekete geçirdi. Kalküta, Delhi, Keşmir ve Karaçi'de halk sokağa döküldü, İtalyan konsoloslukları saldırıya uğradı. Şiisiyle Sünnisiyle, Hint müslümanları bir oldu. Hint gazeteleri İtalyan işgalini kınayan başlıklarla çıktı. Pek çok ülkede tepkiler sokağa taştı. Bütün bunlar, İttihatçıları İttihad-ı İslam'a teşvik etti. Eşref Bey'in itirafları ilginçti: "Trablusgarp harbi bizim hangi kuvvetlere istinad edebileceğimizi tereddüde mahal kalmadan isbat etti. Arabistan'da şehir merkezlerinde İngiltere ve Fransa'nın menfaatleriyle sarhoş olan ve siyaseti meslek olarak benimseyenler haricindeki büyük kitle, bilhassa bedeviler devletimize sadık idiler. Biz Trablusgarp'te yerlilerden gördüğümüz alaka ve sadakati her tarafta göreceğimizi düşünüp tedbirler alsaydık ne Şerif Hüseyin ihaneti olurdu, ne Filistin'i ne Suriye'yi ne Irak'ı bu kadar hazin dekorlar ve şartlar içinde kaybetmezdik. Büyük hatamız iş işten geçtikten sonra aklımızın -o da maalesef hatalı şekilde- başımıza gelmiş olmasıdır. Trablusgarp'ta Mısır bize en cömert şekilde el uzattı. Halkın kalbi bizimleydi. Sunusiler bize inanarak kanlarını döktüler. Yemenliler bize ikram ettiler. Bizi gadre uğramış büyük bir milletin çocukları olarak, kara günlerimizde kendi topraklarının şerefli müdafileri saydılar."

 

 

İNGİLİZ GENERALİ TERSLEDİ

Hamallık yaptığı sırada Anadolu'ya cephane sevkiyatında görev alan Zenci Musa, emekli maaşını "Millet aç... Ben bunu alamam" diyerek kabul etmemiş. Eşref Bey'in anlattığına göre hastalandığında devlet hastanesine yük olmamak için Şeyh Ata Efendi'nin şeyhi olduğu Özbekler Tekkesi'ne sığınmış. Vefat ettiğinde bavulunda kefeni ve Osmanlı haritası varmış. Bir de Eşref Bey'in soluk bir resmi. Eşref Bey, onun için, "Ben Malta'dan kurtulup Milli Mücadele'nin bayrağını açanlardan birisi olmak şerefine mazhar olduğum günlerde, Musa, o benim kahraman Arabım, veremden ölmüş" diyecekti.

Merhum Akif, Zenci Musa'yı Eşref Bey'le birlikte Nasihat Heyeti'nin Arabistan yolculuğunda tanımıştı. Akif, Sudan'ın bu vefakar evladını şiirine alarak şöyle diyordu: "Eşref beyin emireri Zenci Musa/İsa Peygambere omuzlarını ödünç verir/Ve Peygamber bu sayede Göke tırmanabilir"

Hükümet darbesi yaptılar

Edirne'nin düşüşü de İslam dünyasında infiale yol açtı. Edirne'yi savunmadan Bulgarlara verme niyetinde olan Hükümet, kendi idam fermanını da imzaladı. İttihat ve Terakki, Enver Paşa'nın reisliğinde bir gizli toplantı yaptı. Sadrazam Kamil Paşa görevinden istifa ettirilecekti. Operasyon Teşkilat-ı Mahsusa tarafından gerçekleştirilecekti.

KAMİL PAŞA İSTİFA ETTİ

23 Ocak 1913 günü gerçekleşen Babıali Baskını'nda Enver Paşa beyaz bir atın üstünde şimdi İstanbul Valiliği olan binaya geldi. Binaya giden ara sokaklar ve caddeler Özel Teşkilat'ın kontrolündeydi. Hükümet binasını koruyan askerler Enver Paşa'yı görünce silahlarını indiriyordu. Ömer Naci'nin ateşli bir nutuk çekmesinden sonra içeri girdiler. Teşkilat'ın ünlü fedaileri Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı, Filibeli Hilmi, Mümtaz Bey, Enver Paşa'nın yanındaydı. Harbiye Nazırı Nazım Paşa, darbecilere engel olmak isteyince Yakup Cemil tetiğe bastı. Konak'ta biri darbeci, dört ceset vardı. Enver Paşa kan dökülmemesi için talimat vermişti. En ufak bir harekette tetiğe basmayı huy haline getiren Yakup Cemil dur durak bilmiyordu. Sadrazam Kamil Paşa istifa mektubunu imzaladı. Yeni Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'ydı. Yeni bir dönem başlıyordu.

Libyalılar, Enver Paşa'yı gözyaşlarıyla uğurladı

Osmanlı Devleti'nin Trablusgarp Harbi'yle meşgul olmasını fırsat bilen Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ birleşerek, 8 Ekim 1912'de Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açtılar. Osmanlı ordusu Çatalca önlerine kadar çekildi. 8 Kasım 1912'de Yunanlılar Selanik'i işgal etti. 17 Kasım 1912'de Bulgarların İstanbul'u almak için yaptıkları taarruzlar geri püskürtüldü. Bulgarların saldırısı sonunda 26 Mart 1912'de Edirne, ardından Yanya ve İşkodra düştü. 1. Balkan Savaşı, 30 Mayıs 1913'te imzalanan Londra Antlaşması'yla sona erdi. Osmanlı Devleti'nin başkentine birkaç saatlik mesafedeki Edirne düştüğünde Trablusgarp'te savaşan Özel Teşkilat'ın başkanı Enver Paşa geri dönmek zorunda kaldı. Libyalıların gözyaşları içinde, milli marşlarla, tekbirlerle dualarla uğurladığı Enver Paşa İstanbul'a doğru yeni bir maceraya yelken açarken, arkasında muhteşem bir direniş, kulaktan kulağa yayılan destanlar bırakıyordu.

Ömer Muhtar silah arkadaşı Atatürk'ten yardım istedi

Birinci Cihan Harbi'nden sonra Libya'da direnişin simgesi olan Şeyh Ömer Muhtar Teşkilat-ı Mahsusa'nın komutasında savaşan Sunusi gönüllüler arasındaydı. İtalyan işgali sırasında Kasur Zaviyesi imamı olan Ömer Muhtar, 1931'de İtalyanlara esir düşerek idam edildi. 20 yıl savaştıktan sonra şehit olan Ömer Muhtar'ın cesareti Teşkilat-ı Mahsusa subaylarının dikkatini çekmişti. Sunusi şeyhleri, bir gönüllü müfrezesine kumanda eden Ömer Muhtar hakkında subaylara, "Böyle on tane Ömer Muhtar olsa bize yeter" diyorlardı. Teşkilat-ı Mahsusa'dan gerillacılığı öğrenen Ömer Muhtar, Cumhuriyet döneminde, eski silah arkadaşı Atatürk'e mektup yazarak destek istedi. Bu mektuplar cevapsız kaldı. Orhan Koloğlu'nun Libya Kralı İdris Sunusi'nin başbakanlığını yapan babası Sadullah Efendi'nin naklettiğine göre, mektuplar Atatürk'e ulaşmamış. Libyalılar Türkiye'ye uzun süre kırılmışlar. İşin gerçeğini bir İngiliz ajanı, Sadullah Bey'e açıklamış. Buna göre İtalyan işgal kuvvetleri komutanı faşist Mareşal Rodolfo Graziani, bu mektupları ele geçirerek saklamış.

Müslüman olan İngiliz ajanı Libya'da şehit oldu Sudan'dan gelen gönüllülerden biri de eski İngiliz istihbaratçı 'İngiliz Osman'dı. Enver Paşa, bir hanım arkadaşına yazdığı mektupta, şehit düşen İngiliz Osman için şöyle diyordu: "Kampımızda buraya gelmeden önce siyasi nedenlerle Müslüman olan İngiliz bir asker vardı. Hayatımda hiç karşılaşmadığım bir gözüpekliğe sahip, hakikaten çok iyi çocuktu. İtalyan dikenli tellerinin altından kayıp onların kalelerine girmek onun için spordu. Geçen gün Derne Vadisi'nde adamlarımla öldürüldüler, yaralandılar ve İtalyanlar tarafından götürüldüler. Hepimiz nasıl seviyorduk onu. Bu akşam yine, asıl adı Stuart Smallwood olan Osman adlı bu zavallı İngiliz kahramanı deforme olmuş ve antipatik suratıyla düşündüm. Onu yine de çok seviyor ve olağanüstü yiğitliğine hayrandım. Heyhat. Şimdi öldü ve cesedi İtalyanların ellinde. İsmini yaşatmak için herşeyi yapacağım. Ailesinin altın imtiyaz madalyasını alması için Harbiye Nezareti'ne yazdım, annesi Şefkat Madalyası alacak ve ismi Harbiye Nezareti'nin altın defterine kazınacak. Ona gelince, o herhalde mutlu, huzurlu ve mennundur."

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...