Jump to content

Hegel


boynuzsuzgeyikler

Önerilen Mesajlar

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/0/08/Hegel_portrait_by_Schlesinger_1831.jpg/200px-Hegel_portrait_by_Schlesinger_1831.jpg

 

 

Georg Wilhelm Friedrich Hegel (27 Ağustos 1770, Stuttgrat - 14 Kasım 1831), Alman Filozof.

Günümüzde Almanya'nın güneybatısında yer alan Stuttgrat, WÜRTTEMBERG'de doğan idealist Alman filozof. Etkisi , hem onu takdir edenler ( Bradley, Sartre, Küng, Bauer, Stirner, Marx ) hem de acımasızca eleştirenler ( Kierkkegaard, Schopenhauer, Nietzsche, Heiddegger, Schelling) gibi çok farklı konumlardaki insanlar üzerinde çok geniş bir yelpazede olmuştur. Felsefenin sürekli tartışılan sorunlarının fasit dairesinin dışına çıkmak için, muhtemelen felsefede ilk kez, tarih ve yapının önemli olduğunu ileri sürdü. Efendi-köle diyalektiği nin kavramsallaştırması öz farkındalılık oluşması için ötekinin öneminin altını çizdi.

Bir memurun oğluydu. Tübingen'de ilahiyat okuduktan sonra Bern ve Frankfurt'ta felsefe öğretmenliğine başladı. 1805'te Jena üniversitesine profesör oldu. Başlangıçta Schelling'in öznel idealizm felsefesine inanmış görünüyordu, sonradan kendine ayrı bir sistem kurup onun savunmasını yapmaya başladı. Kurduğu bu felsefe sistemini 'phanomenologie des Geistes' adındaki eserinde anlatmıştır. Bir süre Nürnberg'de kaldıktan sonra Berlin ve Heidelberg üniversitesinde profesörlük yaptı. Bu devrede yazdığı eserler arasında 'Mantık Bilimi' ve 'Felsefe Ansiklopedisi' dikkati çekti.

Hegel'in kurduğu sisteme 'diyalektik mantık' denilir. Buna göre bir fikir(yani tez), karşısındaki başka bir tezle(anti-tezle) karışır, bundan yeni bir anlayış doğar ki buna sentez denilir.

Hegel, Kant'ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu. Kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebilceklerine inanmıştı. Hegel'e göre dünya demek mantık demekti. İnsanlar mantığın sınırlarını çözdükleri anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı. Hegel'e göre, biricik, canlı felsefe, çelişmelerin -daha doğrusu karşıtların- felsefesidir; çiçek, meyvanın ortaya çıkmasına yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidir. Demek ki üremenin gerçeği, hem çiçek hem meyva olmaktır. Ölüm hem ortadan kaldırmadır, hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur.

Hegel ömrünün son yıllarını Berlin'de geçirdi. 1831 yazı ve sonbaharı boyunca süren kolera salgınının son kurbanlarında biri oldu. 14 Kasım'da kısa süren bir hastalıktan sonra aniden ölmüştür.

 

 

Mutlak idealizm sistemi

 

Hegel felsefesi her şeyden önce bireylerin kendi kendilerine ilişkin olarak özgür bir bilince ulaştıkları bir insanlık tarihi felsefesidir. Ama bilinç kendi başına özgür değildir; bilincin özgürleşmesi 'Tinin fenolojisinde'nde betimlenen karmaşık bir süreçle gerçekleşir.

Bu eserde Hegel, bilincin bütün dünya ölçeğinde kendi kendini nasıl sınadığını ve yalın bir öznel kesinlik ile kendi kendinin nesnel bilgisine nasıl ulaştığını ortaya koyar. Bilinç, dünyanın bilincine vararak, kendi kendisinin bilincine de, 'efendi ile köle arasındaki diyalektik olarak adlandıralan yolla' varacaktır. Gerçekte bu diyalektik, herbiri kendisini olduğu gibi tanıtmak isteyen iki bilinç biçimi arasındaki kölelik ve egemenlik ierini insanlık içinde -çünkü insanlık hayvanlardan kesinlikle farklı olarak, yaşamı aşma yeteğine sahiptir- betimler. Her biri bunu bir ölüm kalım savaşı içinde, hem kendisi hem öteki için yapacaktır. Köle kaybedecek, yaşam önünde diz çökecek ve efendi için çalışarak ona hizmet edecektir. Ancak köle (Marx'ta proleter) esaretinden de bu çalışma içinde ve bunun sayesinde kurtulacaktır; çünkü dünyayı dönüştürerek, kendi kendisine bağımsızlığa ulaşmanın somut araçlarını verecektir.

Bu süreç sonunda, bilinç Akıl'a ulaşır. Dünya ona yabancı olmaktan çıkar; dünyaya ilişkin bilgisi onun gerçek bilgisidir, ve onun gerçek bilgisi de dünyaya ilişkin bilgisidir. Ama bilinç artık sadece bireyin bilinci değildir; bilinç, içinde 'ben'in biz olduğu, biz'in ben olduğu' tinsel bir topluluğun bilincidir. ve bu da Tin'den başka bir şey değildir. Tin, tarihsel gelişim kilit anları olan belli sayıda 'figures' aracılığla tarih boyunca kendini ortaya koymuştur. Bu kilit anlar yunan etiğinden, Hegel in dönemindeki çağdaş Prusya'ya kadar uzanır. Bu süreç sonunda ancak bilinç, Tinin kendi bilinci haline gelerek mutlak bilgiye ulaşır; filozofda böyle bir bilginin yorumcusu olur.

Geist, kendisini kültür dünyasında diyalektiğin üçlü hareketi gereğince, Sübjektif Geist (Öznel Tin), Objektif Geist (Nesnel Tin) ve Mutlak Geist (Mutlak Tin) olarak açar. Buna göre, subjektif Geist en alt düzeyinden en üst düzeyine kadar insan ruhunu meydana getirir. Geist, kendisine yönelmiş özgür bir varlık, kendisini bilip tanıyan bağımsız bir gerçeklik haline gelmek için, doğadan yavaş yavaş sıyrılır. O, henüz gelişmemiş bir ruh halindedir ve bu haliyle antropoloji biliminin araştırma ve inceleme konusu olur. Ruhun henüz doğadan tümüyle sıyrılamadığı bu aşamada, ona karşilık gelen kavrayış biçimi duyumdur. Ruh, daha sonraki aşamada 'duygu' ya da hissetmeye geçer. Hissetmenin en gelişmiş ve tamamlanmış şekli 'kendini hissetme'dir ve bu bilince giden bir ara basamaktır. Bilinç, böylelikle duyum, algı ve anlayış aşamalarından geçerek kendini özgür bir Ben (Ruh, Zihin) olarak tanır.

 

O, bundan sonra başka benleri de tanır ve kabul eder. Böylelikle, Geist kendisini Nesnel Ruh olarak gerçekleştirir ve ortaya ahlaklılık ve Devlet çikar. Bu durum benin kendi içinde kalmaktan kurtularak genel kurallara ve öznellikten nesnelliğe yükselmesi demektir. Böylece, herkes için geçerli olan, herkesi kavrayan nesnel Ruh ortaya çikmis olur. Tarih dediğimiz şey, Hegel'e göre, halklarda beliren Ruhun gelişmesinden başka bir şey değildir. Tarihin belli bir anında, belli bir halk, Ruhun gelişmesini üzerine alır. Ruhun hukuk, devlet, ahlak ve tarih alanındaki bu nesnelleşmesi boyunca kendine dönmesi, kendini tanıması, mutlak Ruhun bilincine varması söz konusudur. Özel isteklerin, tutkuların ve eğilimlerin alanında, herkes için geçerli nesnel ilkeleri ortaya koyarak, onları hukuk, ahlak, devlet şeklinde kabul eden Ruh, bütün koşullardan sıyrılarak kendini tanımaya, kendi özünü farketmeye başlar. Böylelikle, Mutlak Ruh haline gelir.

Mutlak Ruh da üç adımlı bir hareketle gerçekleşir. Onun birinci aşaması sanat (tez), ikinci aşaması ise dindir (antitez). Buna karşin, onun üçüncü aşaması felsefedir (sentez). Felsefe, Hegel'e göre, hem sanatın hem de dinin aşilması ve onların içlerinde taşidıkları hakikatin daha üst bir düzeyde kavranmasıdır. Felsefe, Geist'ı, mutlak varlık olarak kavrar ve onu hem maddi olmayan bir düşünce, hem de elle tutulup gözle görülebilen bütün varlıkların birliği olarak kavrar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Günümüz modern batı dünyasının düşünce sistemini oluşturan en büyük isimlerden birisidir tartışmasız. Hegel günümüzde doğu/batı insanı diye kategorize edilen, insan doğasının farklı iki yüzünün tam olarak birini simgeleyememiştir ve arafta kalmışlığın en büyük örneğidir. Görüşleri ve öğretileri de bununla doğru orantıda ilerlemektedir. Pagan Alman toplum ve devlet görüşünün son yansıması olan Thule / Hitler Almanyası'nın mihenk taşı konumundadır görüşleri. Her ne kadar kendisi semavi dinleri baz alsa da en çok etki bıraktığı topluluk pagan topluluğu olmuştur. Kendisinde de bu esintileri görmek mümkün.

 

Kabaca bir örnek ile eleştirimi dile getirmem gerekirse; Konuda da belirtilen Efendi-köle örneği de batı ve doğu anlayışı arasında sıkışmışlığı göstermektedir. Kendi içinde bütünselliği idrak ederek her an her yerde olan tanrıyı izah etmiştir. Doğu mantığı ile çıktığı yolu batı ile bitirerek konuda belirtilen tamamlanmış kişiden sonra devlet gelmekte. Bu noktada tüme varım/ tümden gelimi batı anlayışından uzak bir anlayış ile sürdürdüğü vakit en özde her maddenin farklı cevherlerinin ve kategorilerinin saniyelik bir zincirleme ile varlığı zorunlu olana çıkması ve felsefi, dini bilgisi ile insan kavramını yorumlayarak daha geniş bir açıdan öğretisini geliştirmesi mümkün olabilirdi. Farklı yoldan giderek yine aynı batının psikoloji bilimiyle kanıtladığı insan doğası ve ruhunun yansımalarını mantık ile psikoloji kurucularından önce anlatmıştır.

 

Kısacası Hegel mantık ile insan ruhunun dünyadaki serüvenini ve her yerde her an var olan pasifize tanrı figürüne giden yolunu ve kendince varlığını kanıtlamıştır.

 

Arafta kalmışlığından kastım ise bu noktada ortaya çıkıyor. Mantığa çok yönelmiştir kendisi. Fakat mantık, kalıpsızlığı ve metafizik anlayışları belirli bir kalıba yerleştirerek anlamlı kılmak ve bu soyut anlamları kelimeler ile mantığa uygun şekilde somut bir kanıt ile aktarmaktır. İçinde bulunduğu toplum, dini öğretileri ise mantık bilimini, bazı noktalarda, baltalayan tarzda bir anlayışa sahip olduğundan mantık biliminin tartışmasız (elbet tartışılabilir, tartışılmalıdır da) en büyük üç ismi olan Aristo, İbn Rüşd ve İbn Sina'nın yanında daha farklı durmaktadır. Bunun örneği de şudur;

 

Hegel basit bir mantık ile çok derin şeyler anlatmak isterken idraki ve bilgi olarak kısıtlı insanların mantığın tuzağına düşerek babası tarafından '' Kepçe ile kazanıp kaşık ile dağıtmanın sanatını yapan bir jigolo'' diye nitelenen Marx ile aynı noktada anılması bir örnektir. Bu Hegel'e yapılan büyük bir haksızlıktır. Mantık bilimini bir turnusol kağıdı olarak düşünürsek mantık ile ilgilenen kişilerin derinliğini kendimizi baz alarak ölçmemiz mümkün hale gelmektedir. Hegel'e saygı duyulması gerektiğini de doğuruyor bu bakış açısı.

 

Hıristiyan bir ortamda büyüdüğünden ve fikirleri buna göre şekillendiğinden (buna kabaca batı diyelim) mantık alanında da varsayımları Hıristiyanlık dininden pek akla mantığa sığmayan esintiler taşıyor. Mantık biliminin en büyük özelliği iptal ve kanıt olduğundan, kişi kendini iyi tanımalı ve benliğini, nefsini bir kenara bırakmalıdır. O yüzden dini inanca sahip mantıkçılarda tanrı her zaman her yerdedir görüşü ve bunu kanıtlama çabası sıkça karşımıza çıkıyor. (Metafizik teması ile başlayarak da akıl ile tüm her şeyi kavrayabilecekleri tuzağına düşüyorlar.)Bunu fanatiklikten kaçınmak için bir korunma kalkanı olarak kullandıkları aşikar zaman zaman. Dini bir inancı olmayan mantıkçıların da mantık biliminde çok fazla ileri gidemediğini, Richard Dawkins gibi hangi lobi parayı verirse onlar adına cahilce düz mantık konuşan şarlatanlar da görüyoruz. Bu noktada Hegel'in aldığı dini eğitim bazı akıl ile çelişen noktalar taşısa da Hegel olabildiğince bunları uzak tutmaya çalışmıştır görüşlerinde. Yine de başarısız olduğu noktalarda arafta kalmışlığı çokça hissedilmektedir.

 

Bu da bize göstermektedir ki batı filozofları ve batı anlayışı kadim öğretilerden uzaktadır. Doğu insanı ise dünyadan uzaktadır. Cevherinde, özünde kadim sıfatını taşıyan insanın kendini unuttuğu bir dünya dizayn edilmiştir ve modern dünyanın oluşumunun ilk zamanlarına şahit olan Hegel de bu zorlu mücadeleden ilk nasibini alan filozof konumuna gelmiştir benim gözümde. Başta söylediğim şekilde kendimizden yola çıkarak Hegel'in öğretisine ve anlattıklarına da derinlik katmamız kendi bilgimiz ile mümkündür. Kendi idrak ve bilgimizi artırarak Hegel'in A ile demek istediğinin arkasındaki B, C... hepsine ulaşabiliriz. İşin bu noktası da mantık bilimine duyulması gereken saygıdır bana göre.

 

Bilgi olmadan mantık da olmaz...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...