Jump to content

Maji Ve Obsesyon


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

Önce, "Maji" deyimine bir açıklık getirelim: İnsanın iradesi ile kendi isteğine uygun olarak bir değişim meydana getirebilmesini sağlayan bir yol olduğunu düşünelim. Öyle ki, bu yolu izlediğimizde, eğer amacımız olan değişimi gerçekleştirebilmek için, türü ve derecesi uygun bir tesiri uygun bir biçimde ve yine uygun ortamı kullanarak etkilenmesini istediğimiz nesneye gönderdiğimizde, istediğimiz olacaktır. İşte, bu yolu öğreten bilime ve kullanılmasını sağlayan sanata "maji" denmektedir.

 

Bu tanıma göre, ilk bakışta maji sayesinde her şeyi yapmanın mümkün olduğu zannedilebilir. Fakat, konuya biraz daha yaklaştığımızda görürüz ki, istenilen değişimi sağlayabilmek için önce o nesnenin tabiatında değişimi mümkün kılacak yeterliliğin bulunması ve ikinci olarak da beklenen uygunluk koşullarının yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bu iki temel kaideden biri eksik ise istenilen değişim gerçekleşmez.

 

Meselâ, bir dağ ayısını değişime uğratıp insan haline getirmek mümkün değildir. Çünkü, ayı dediğimiz varlığın tabiatında, insan aşamasına yükselmesini sağlayacak hiç bir nitelik yoktur. Bunun için önce öylesine inceden inceye hesaplanmış zincirleme tesirler gerekir ki, sonunda ayı değişimden değişime uğrayarak insan seviyesine gelebilsin. Kezâ, bir güneş tutulmasının meydana getirilmesi teorik olarak mümkündür. Fakat, hiç bir majisyenin kudreti istediği anda bir tutulma yaratmaya yetmez. Çünkü gerekli koşulların ne olduğunu bilse bile, bunları bir araya toplamaktan acizdir.

 

Bir anlamda, maji ile bilim aynı esaslar üzerine kurulmuştur. Ancak, cahil bir insan için günümüz teknolojisinin ürünleri nasıl anlaşılmaz ve büyülü bir nitelik taşıyorsa, bu teknolojinin yaratıcıları için de maji sayesinde yapılanlar aynı ölçüde anlaşılmaz boyutlarda kalmaktadır. Fakat, yakın olmasa bile, gelecekte maji sanatının yöntemlerini bugün bilim dediğimiz gelişmenin içinde yeniden keşfetmek mümkün olacaktır.

 

Sırası gelmişken bir de "büyü" ve "büyücülük" terimleri üzerinde duralım: İnsanlar, tabiat karşısında daima her olayın bir tanımını yapmaya çalışmışlardır. Zamanla bir takım kanunların farkına varmışlar ve bütün bu sistemin sadece kendi farkettikleri kanunlar çerçevesinde işlediğini ve bunun dışına çıkılamayacağını zannetmişlerdir. Ancak, tabiat kanunları insanların zamanla artan bilgisi oranında gelişen ve değişen bir niteliğe sahip değildir. Evren dediğimiz sistem, değişmeyen ve sürekli bir bütünlük içindeki kendi kanunlarına tabi olarak karşımızda durmaktadır. Eğer biz bu kanunların çok az bir kısmını tanıyorsak ve bazen bunları bile yanlış yorumluyorsak, aramızdan biri çıkıp da daha üstün bir anlayış kapasitesi ile bilmediğimiz kanunları kullanarak aklımızın almayacağı işler yaparsa, onun adı alışılmış bir deyişte "büyücü" olabilir. İşin kötüsü, o adamdan korkulur. Çünkü güç dengesi ondan yana ağır basacaktır. Böylece, "büyücülük" bir anlamda korkulan şeylerin kaynağı olarak bir kâbus gibi insanın üstüne çökebilir.

 

Şimdi, bir an için majinin genel tanımını düşünelim: İnsanın iradesi doğrultusunda isteğine uygun bir değişim meydana getirmesini sağlayan bir yol var, demiştik. Peki, canı isteyen herkes bu yola girebilir mi? Elbette girer. Zirâ, zaten bu isteyiş sayesinde kendi bünyesinde zihinsel de olsa bir değişim başlamıştır o insanda. İşte bu değişim, gerekli sempatizasyonu sağlayacaktır. Ama, gayesi nedir, niçin bu yola yönelme arzusu doğmuştur içinde?

 

Başlangıçta, asıl motif genellikle güçlü olmaktır, başkalarından üstün olmaktır. Bu sebeple, daha yolun girişinde istediği şeyle karşılaşır. Elinde kılıç tutup hakimiyet kurmak istemişse, ona kılıç altında yaşamanın ne olduğunu öğretecek olaylar başlar hayatında. İradesi ile başkalarını etkilemek istemişse, zihnini allak-bullak edecek durumlar çıkar birbiri ardından. Böylece, ne istemişse önce onunla eğitilir ve yoğrulur. Yolun girişindeki kapı öylesine dardır ki, başlangıçta cendereye girmiş gibi hisseder insan kendini.

 

Dar kapıdan geçmek için bir değişime uğramak gerekmektedir. Bu değişim, başlangıçta o kişiyi yola yönelten isteğinde meydana gelir. Denemek için eline bir kılıç verirler. Bir hışımla onu yakaladığı gibi karşısındakine savurup hakimiyet kurmak ister. Sonra görür ki karşısındaki kişi aslında kendisidir. Eğer bunun farkına varırsa, kılıcı bırakmak gerektiğini anlayacaktır ve geçiş sınavını başararak yola koyulur. Ama, henüz yeterince güç kavramını anlamış değildir.

 

Bu yolda ilerledikçe, birbiri ardından yeni ve değişik türden aşılması gereken kapılar çıkar. İşin acıklı tarafı, daha ilk kapıda karşısına çıkan deneme imajlarında şaşırıp hayal dünyasında kendini kaybedenlerin çoğunlukta oluşudur. Bunlar, ellerine geçen her fırsatta güç gösterisinde bulunup her seferinde de kendilerini yaralayan zavallılardır. Kılıç diye sembolize ettiğimiz bu gücü başkalarına karşı kullananların, halk arasında "büyücü" olarak anıldığını söyleyebiliriz.

 

Zararları aslında kendilerinedir. Fakat, olayın içinde obje olarak seçilen herhangi bir kişi de dolaylı olarak bu saldırıdan etkilenir. Yani, "büyü"nün etkisinde kalabilir. Burada, bir yandan büyücünün tekâmülü için yapması gereken bir işlem vardır, diğer yandan da bu işlemde kullanılacak bir başka kişiye tesirin iletilmesi zorunluluğu doğmaktadır. İşte bu durumda, tesirin isabet edeceği kişi hangi tesir kombinezonu ile o büyücünün karşısına çıkıyor, bunu bilemiyoruz. "Kader" gibi anlamı belirsiz bir deyimle bu ilişkiyi tanımlamak mümkün değildir.

 

Bu başlangıç aşamasındaki denemelerde görülen büyü yapma girişimleri zaten duygusal ve şuursuzca bir saldırı isteğinden kaynaklandığı için yine benzeri ilkel seviyedeki obsedör varlıkları çeken bir sempatizasyon alanı oluşturur. Bu varlıklar genellikle bedensiz insanlardır. Teknik açıdan ilginç bir vaka sayılmazlar.

 

Maji sanatında ilerleyebilmek için, bu gibi hırs ve arzulardan sıyrılmak gerekmektedir. Yolda karşılaşılan "kapılar" diye anlatmak istediğimiz aşamalar boyunca değişik adlarla anılan derecelerden geçilir ve bir noktada artık yolcu "majisyen" denilen bir duruma gelir. Yol, bu aşamada daha yeni başlamaktadır. Bundan önce geçilen kapıların hepsinde astral âlemin temel imajinasyon esasları tanıtılmıştır. Şimdi ise alabildiğine engin bir âlem uzanmaktadır majisyenin önünde.

 

Alışılmış deyimi ile "öbür âlem" budur. Düşünce ve isteklerini kontrol etmesini beceremiyen bir kişi kazara bu âleme girecek olsa, etrafında olup bitenlerin şiddetinden kısa zamanda aklını kaçırabilir. Çünkü, üretilen her düşünce ve beliren her istek, bu âlemde bir imaj ve buna bağlı bir hareket oluşturur. Çok renkli bir parlaklık içinde sürekli kayıp giden, kıvrılan, biçim değiştiren, değişik tonlarda seslerle birlikte insanı âdeta kamaştıran bir cümbüş gibidir.

 

Bazı bölgelerde ise derin ve yoğun bir karanlık, ürkütücü bir sessizlik vardır. Aniden böyle bir duruma girmek veya birdenbire korkunç imajlarla karşılaşıp yanmak, boğulmak gibi duygulara kapılmak da mümkündür. Aslında bütün bunlar, o âleme giren majisyenin kendisini kontrol edebilmesine bağlıdır. Alıştıktan sonra, kendi şuuraltı imajlarının yansımasından meydana gelmiş olan bu astral perdeyi aşması mümkün olur.

 

Bu perde aşıldığında, o âlemin içindeki bölgeye göre hangi sempatizasyon alanına girmişseniz oradaki varlıkları görürsünüz. Daha doğrusu, yoğun bir biçimde onları hissedersiniz. Bu varlıklar o bölgenin sakinleridir. Astral âlemin bir boyutu olan "spatyum"da bu dünyaya bağlı bedensiz insanlar vardır. Her kademesinde değişik tesir alanları içinde bulunan bu varlıklar başlı başına bir âlem oluştururlar. Spatyum boyutu astral âlemin alt düzeyi ile yakın bağlantı kurduğu için, spiritizma ekolünün medyumları buraya bilinen yöntemlerle hemen girebilirler.

 

Diğer boyutlarda ise larvalar, elementaller, genuslar, entelijanslar, demonlar, angelisler, klifotlar, sefirotlar, deuslar ve daha bir çok değişik tekâmül zincirinden olan varlıklar vardır. Bu boyutlara girebilmek için özel yöntemler kullanmak gerekmektedir. Spiritizma ekolünden yetişen medyumlar bu boyutlara normal olarak giremezler. Ancak, yardımcı ve koruyucu bir varlığın bu boyutlardan birindeki alanı yansıtmasıyla, gözleyici olarak yansıtılan bölgeye dair bir intiba edinmeleri mümkün olmaktadır. Bu durumda bile, medyum algıladığı tesirleri tam olarak ifade edemez. Hernekadar yardımcı varlık o boyuta ait tesirleri yansıtarak medyumun alabileceği hale getirse bile.

 

Elbette ki, majisyen de başlangıçta her boyuta girebilecek ustalığa sahip değildir. Kendisini bu alanlara yavaş yavaş alıştıracak üst düzeydeki bedensiz varlıkların yardımı ve gözetimi gerekmektedir. İlk aşama, daima yardımcı varlığın yansıttığı tesirleri almak ve bunlara uygun yeterli bir değişime uğramaktan ibarettir. Daha sonra kendi başına o boyuta girebilme gücünü kazanacaktır. Yine de her boyuta giremez, gücü ne olursa olsun majisyenin dünyaya bağlılığını sağlayan fizik bedeninden dolayı bazı alanlara girmesi imkansızdır. Eğer kendisini zorlarsa fizik bedeni ile ilişkisi kopar. Yani, ölür.

 

Şimdi, bazı boyutlarda öyle alanlar vardır ki, buradaki varlıklar üzerinde çalışma yapılması gerekmektedir. Gaye hem o boyutu tanımak, hem de majisyenin başka alanlardaki tasarruf gücünü pekiştirmek için tecrübe kazanmaktır. İrade gücü ve imajinasyon yeteneğini kullanarak bu alanlarda majisyen bir uygulamada bulunur ve böylece bir değişime uğrar. Bu değişim tekamül değildir, fakat tekâmülü hızlandıran bir vasıta olacaktır.

 

Elementaller

Obsesyon konusuna ilişkin olarak, aynı zamanda daha sık kullanılan bir boyut olması bakımından, vereceğimiz örneklerin ilki elementallerle ilgilidir. Elemental denilen varlıklar, tek bir duygu veya zihin faaliyetini işleyerek gelişen yaratıklardır. Bulundukları boyut "spatyum"a yakın ve dünya planı ile kısmen bağlantılıdır. Bu bakımdan ilk alıştırmalarda kolaylıkla intibak edilebilen bir ortam oluştururlar.

 

Elemental varlıkları hiç tanımayan birisine anlatabilmek için, önce dünyamızdan bazı tabiat olayları üzerinde yoğun bir duyarlılık içine girmesi önerilir. Örneğin, dağlık bir arazide kayaların arasında oturup toprağa yaslanarak ne hissettiğini algılamaya çalışması gerekecektir. Veya, nemli bir günde ormanın içine girip akan ırmağın şırıltısını uzun uzun dinlemesi. Sonra, çamların arasında ıslık çalarak uğuldayan rüzgârı, ve yanan bir şömine içinde dans eden alevleri izlemesi beklenir. Bütün bu denemelerde toprak, su, hava ve ateş ile arasında bir sempatizasyon bağı kurması gerekecektir.

 

Daha sonra, astral âlemin fizik âleme yakın alt tabakalarına yükselmesini öğrenen majisyen adayının burada çeşitli tesirlere alışması sağlanır. Az önce belirttiğim gibi, yardımcı varlıkların elementaller bölgesinden yansıttıkları tesirleri önce birer vizyon olarak algılar. Daha sonra bunlara uyum sağladıkça, algılama zenginliği artar ve adeta içlerinde yaşarcasına onlara sempatize olur.

 

Bütün bu anlattığımız safhalar, aslında çok uzun yılları alan çalışmaları gerektirmektedir. Öyle ki, maji sanatını ilk defa tanıyan bir insanın ancak bir kaç enkarnasyon sonra elementallerle karşılaşma imkanı ortaya çıkacaktır. Onları yeterince tanıma ve inceleme aşaması da yine bir ömre sığmayacak kadar uzun sürer. Ayrıca, başlangıç düzeyindeki adayın tekâmül açısından değişik konularda da eğitilmesi gerektiğinden, yalnız maji ile ilgili alana konsantre olabilmesi imkansızdır. Böylece, ilk derecelerden geçebilmesi için çok sayıda enkarnasyonun aşılması kaçınılmaz bir zorunluluktur.

 

Her yeni enkarnasyonda, dünyaya gelen insan daha önceki deneylerinin birikimlerini de birlikte taşıdığı için, bedensel gelişmesi boyunca bu birikim yavaş yavaş bağlı şuurunda açığa çıkarak, olgunlaştığı yaşından itibaren majik eğitimine kaldığı yerden devam etmesi mümkün olacaktır.

 

Şimdi yine konumuza dönelim: Elemental varlıkların belirli bir duygu veya zihin faaliyetini işleyerek geliştiklerini söylemiştik. Yaratılış itibariyle insanlardan farklıdırlar. Bu yüzden bizde bıraktıkları izlenime göre onlar hakkında bir bilgiye sahibiz. Yaptığımız tanımlama da bu doğrultudadır. Kendi iç yapıları hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Örneğin, bir ormanın kendine has aurası üzerine sempatize olarak gelişen elementaller de vardır. Okyanusun dibinde, dağların içindeki mağaralarda, güneşin yüzeyinde gelişenleri de vardır. Bu bölgelerde kümeleşerek bir tür ortak süptil bedenin oluşmasına sebep olurlar ve onun vasıtası ile o ortamda fizik âlemle irtibat kurarak gelişirler. Buna bir anlamda elementallerin enkarne oluşu da denebilir. İnsanların yoğun olduğu ve tabiattan uzak yerlerde, örneğin modern şehirlerde elemental varlıkların kendiliğinden kümeleşmeleri çok zordur.

 

Bu varlıklara sempatize olabilen insanlar, tabiat içinde bulunduklarında, çok kısa bir süre sonra onların çevrede bıraktıkları tesirleri algılarlar. Böylece aralarında verbal olmayan, yani zihinsel bir komünikasyona erişecek düzeye ulaşamayan bağlantı kurulur. Bu bağlantının ne tür olduğunu sorarsanız, o kişi garip ve ilkel bazı duygulara kapıldığını, bunların çevresini kuşatan tabiattan geldiğini söyleyecektir. Daha fazlasını algılayamaz. Ama, hayvanlar ve bitkiler bu elementalleri daha kolaylıkla hissederler. Çünkü zihin seviyeleri onlara daha yakındır.

 

Buraya kadar anlattığımız varlıklar, "natural elemental" denilen türdendir. İnsandan daha üst seviyedeki bazı güçlü varlıklar tarafından yaratıldıkları kabul edilir. Dediğim gibi, yapıları hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ancak, bunların incelenmesi sayesinde, majisyen bir seviyeye geldiğinde "artifikal elemental" yaratabilecek gücü kazanır. Bunların diğer bir adı da "düşünce formu"dur. Düşünce formları, diğer elementallere benzetilerek ve majisyenin kendi imajinasyon alanında irade faaliyeti ile yarattığı varlıklardır. Önce natural elementallerin ne işe yaradıklarını görelim:

 

Örneğin, bir pamuk tarlasında ansızın ortaya çıkan zararlı bir parazitin bütün ekini kırması, belirli türden bir elemental grubunun o tarladaki ekin üzerinde kümeleşerek parazite uygun ortamı hazırlamasıyla mümkün olmaktadır. Esasen, o elemental kümesi pamuk yaprakları üzerinde meydana gelen fiziksel ve kimyasal değişimlerden etkilenerek gelişecektir. Parazit ise bu değişimi meydana getirerek gelişecektir. Burada gelişme terimini, o varlıkların kendi tekamül doğrultularında bir aşama olarak kullanıyoruz.

 

Tarladaki bu ortamı hazırlayan varlıkları dikkate almasak da, ortaya çıkan durumun onlar sayesinde olduğunu belirtelim. Klasik açıklamaya göre, tarla üzerinde bir tesir alanı yaratıldığı ve bu sayede parazitin oluştuğu söylenir. Arada atlanılan nokta, tesirin nasıl transforme edildiğidir. İşte, elementalleri burada bir tür "transformasyon ekranı" denilen alanın ajanı olarak düşünmemiz gerekecektir. Zira, her transformasyon ekranının oluştuğu ortamda bu alandan faydalanan ve aynı zamanda alanın işlerliğini sağlayan bir varlık grubu ortaya çıkacaktır. Bunlar elementallerdir. Alan işlevini sürdürdüğü müddetçe de parazitler çoğalma ve yaprak üzerinde fiziksel değişimi meydana getirme fonksiyonunu devam ettirirler.

 

Şimdi aynı durumun bir benzerini; majisyenin yarattığı düşünce formlarını ele alalım. Bunlar, laser ışını gibi tek bir dalga boyundaki düşünce nüvesinin imajinasyon alanında konsantrasyonu ile ortaya çıkarlar. İmajinasyon alanı, kaba bir benzetme ile insanın hayal kurma yeteneğini kullandığı alandır. Burada düşünceler yavaş yavaş belirli bir akışkanlığa uğrayarak tanımlanabilen bir duygunun biçim kazanmasına yol açarlar.

 

Pratik olarak şöyle bir deney yapalım: Bir otomobilimiz olsun istiyoruz. Bunun hayalini kurarız. Şu markanın filanca modeli. Rengi şöyle, direksiyonu böyle. Çekiş gücü yokuşta şu kadar oluyor... Farkında olmadan, bir müddet sonra, kendi hayal dünyamızda yarattığımız bir otomobilin içinde, ana yolda gidiyormuş gibi hissederiz. İşte burada yaptığımız şey, çok basit düzeyde bir "elemental yaratma hazırlığı"dır.

 

Eğer bu hayal kurma işini belirli aralıklarla uzun bir süre devam ettirirsek, haftalar ve aylar sonra artık bir kenara çekilip gözümüzü kapadığımız an kendimizi o otomobilin içinde bulabiliriz. Bu tür hayal kurma işini eğer ilerletirsek, sonunda o otomobil ile çevrede gezindiğimizi bile hissetmemiz mümkündür. Aslına bakarsanız, bu bir hayalden ibarettir. Ama, biz bunu sanki yaşıyormuşcasına hissedeceğimiz için, diğer açıdan gerçek sayılabilir.

 

Majisyenin yaptığı iş de buna benzer. Ancak, etkisi çok büyük boyutlara ulaşabilen bir hayal kurma tekniğini uygulamaktadır. Önce, hangi obje üzerinde bir değişim meydana getirmek istiyorsa, ona ulaşabilecek ve etkileyebilecek bir biçimi zihninde tasarlar. Sonra, derin bir transa girerek dış dünyanın etkilerinden sıyrılır. Böylece astral âleme doğru uzanacaktır. O ortamda yaratacağı hayal veya imaj üzerinde bir sanatçı titizliğiyle çalışır. Sonra, o imajı kendi benliğinden kaynaklanan ve etkilemek istediği objeye uygun bir duygu ile besler. Adeta onu programlar. Bir tür robot yaratır düşünce âleminde. Daha sonra, o varlığı hedefine gönderdiğini hayal etmeye başlar. Varlığın ardı sıra onu izlemektedir. Hedef olan objedeki istenilen değişimi yaratıncaya kadar onun üzerinde konsantre olacaktır. Değişim meydana gelince, majisyendeki gerilim düzeyi hızla düşer ve böylece elemental varlık da beslenemeyerek etkisiz hale gelir, ama yok olmaz.

 

Bu işlemde kullanılan malzeme, astral âleme ait ve imajinasyon alanında kullanılabilir türden olan yapı taşlarıdır. Diğer bir deyimle, astral elementlerdir. Bu sebeple, yaratılan varlığa "elemental" denir. Astral elementler, majisyen tarafından belirli bir imaj biçiminde bir araya getirilmedikçe âtıl ve etkisizdirler. Ama, uygun bir oranda birleştirildiklerinde, majisyenin göndereceği tesiri taşıyabilecek türden bir astral çanak oluştururlar.

 

Hayal dünyasında yaratılan bu varlık da hayalden ibarettir. Ama, bir varlıktır ve yaratıcısı tarafından nasıl programlanmışsa o değerler doğrultusunda kendine göre bir gelişme gösterir. Bu durumu dikkate aldığımızda, ona sadece bir hayal deyip geçiştirmek mümkün değildir.

 

Şimdi, bir örnekle bunun etkenliğini görelim: Diyelim ki, sevgi konusunda bir deneme yapmak istiyoruz. İlk aşamada kendimize bir obje bulmuş olmamız gerekir. Karşı cinse ilgi duyan bir majisyen eğer erkekse, objesi de bir kadın olacaktır. İstenilen değişim, bu kadının majisyene âşık olmasıdır. Burada, etkenliği görme açısından gelişmiş bir metodu anlatacağım.

 

Önce, kadının ismi ve doğduğu zaman tesbit edilir. Astrolojik olarak, doğduğu zamana ait planeter durumlar incelenir ve hangi elementlere duyarlı olduğu bulunur. Yine bu yoldan, hangi günün hangi saatinde istenilen değişime uygun bir etkilenme duyarlılığına geleceği tesbit edilir. Daha sonra, ismine göre yapılan hesaplama ile yaratılacak elementalin yönlendirilmesi için gerekli isim bulunur.

 

İkinci aşamada, majisyen kendisi için operasyonun hazırlık bölümüne başlayacağı en uygun zamanı hesaplar. Transa geçer ve astral plana yükselerek, orada elementali yaratmaya başlar. Biçimini tamamladıktan sonra, ne tür bir sevgi duygusu ile besleyecekse ona uygun niteliklerle programlar. Bu işlem bittiğinde, yavaş yavaş uykusundan uyanırmışcasına, yeni bir elemental harekete hazır demektir.

 

Bu beslenme işi genellikle bir operasyonda tamamlanamaz ve bir kaç çalışmayı gerektirir. Daha sonra, kadın için uygun etkilenme zamanı gelene dek, elemental devamlı olarak şarj edilir. Teknik olarak bu işlem bir tür obsesyondur. Majisyen, objesi olan kadına karşı ne gibi bir duygu besliyor ve onun nasıl değişmesini istiyorsa, bütün bu düşüncelerle elementali obsede eder.

 

Uygun vakit geldiğinde, elemental yine astral ortamda kadının düşünce ve duygu alanına doğru gönderilir. Karşı tarafta olup biten, artık olayın bir hayalden ibaret olmadığını kanıtlayacak kadar belirgindir. Önce bir duygusal dengesizlik, ardından sürekli olarak ortaya çıkan dalgınlıklar ve bu arada gereksiz yere kadının o erkeği düşünmesi. Rüyalarda başlayan fiziksel yakınlaşma vizyonları. Normal yaşamda karşı karşıya geldiğinde, kadının o erkeğe dayanılmaz bir çekiliş duyması. İşini gücünü bırakıp onu hayal etmesi... Sonunda gittikçe artan bir duygu atmosferi içinde kadın o erkeğe koşacaktır.

 

Dikkat edilirse, burada obsede edilen kadın değildir. Aracı olarak kullanılan ilkel bir astral varlık obsede edilmiş ve onun vasıtası ile kadın üzerinde güdümlü bir tesir alanı oluşturulmuştur. Eğer, kadına ait bir eşya veya resmini kullanarak, majisyen kendisi astral alanda bu tesiri yaratmaya çalışsaydı, olay dolaylı bir etkileme biçimine bürünürdü ve sonuç bu derece başarılı olamazdı.

 

İlginç gelebilir diye böylesine basit bir sebeple dramatize ettiğimiz bu örnekte kullanılan yöntem, aslında yorucu ve çok dikkat isteyen bir iştir. Yanlış bir biçimde programlanan elemental, hedefini bulamadığı takdirde kendisini yaratan majisyene yönelir. Bu durumda da yoğun bir etki alanı içinde kalan majisyen, o astral varlığı öldürmek zorundadır. Aksi takdirde büyük çapta bir zarara uğrayabilir.

 

Şunu da belirtmek gerekir ki, bu yöntem ile bir insanı öldürmek, hasta etmek, intihara sürüklemek, başarısız kılmak mümkün olduğu gibi; canlılık ve neşe kazandırmak, olumlu ve yaratıcı bir hale getirmek, güçlendirmek de mümkündür. Elbette ki, durum ve koşullar uygun olduğu ve ayrıca majisyen tecrübeli olduğu ölçüde bu gerçekleşebilir.

 

Elemental yaratma ve kullanma çalışmasının asıl hedefi, insanlar üzerinde majisyenin istediği değişimi meydana getirmesi değildir. Fakat, bu gücün cazibesine kapılmadan tasarruf altına alınması da nedense mümkün olmuyor. Nitekim, her majisyen bu aşamada değişik nefsânî duygulara kapılarak benzeri uygulamalara girmiştir ve girer.

 

Burada asıl hedef, yaratılan elemental vasıtası ile belirli bir tesir alanına girerek, orada irade gücüne bağlı değişim meydana getirmek ve olayın akışını kontrol altında tutmaktır. Yaratılan elemental bir düşünce ile obsede edildikten sonra, içinde bulunduğu astral ortamda programlandığı üzere kendi kendine bu obsesyon hali içinde bir gelişme gösterir. Majisyenin asıl görevi veya çalışması bu gelişmeyi kontrol edip yönlendirerek bir gücü tanıyabilmesini ve tasarrufu altına alabilmesini sağlamasıdır. Bu çalışmada, artifikal elemental, majisyenin yarattığı bir düşünce formu olarak onun astral ortamda deney yapmasını sağlayacak bir tür astral sonda niteliği taşır. Pratik anlamda, majisyen insana has duygu ve düşüncelerin nasıl ortaya çıkıp hangi yönde ve ne gibi şartlar altında geliştiğini bizzat görür ve yaşar. Bu sayede kendisinin de ait olduğu insan seviyesinin özelliklerini, yani kendisini tanıyacaktır.

 

Fakat, bu kadar formüle edilmiş bir biçimde olayı yorumlayarak deneye girişmesi başlangıçta imkansızdır. Çünkü, henüz ne öğreneceğini bilmediği için, bu tanımlama onda yeterli bir dürtüyü uyandıracak etkenliği yaratamaz. Neticede, dünyevî ihtiraslar ve nefsânî duygularla işe başlaması onun tabiatının bir icâbıdır.

 

-ALINTI-

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir anlamda, maji ile bilim aynı esaslar üzerine kurulmuştur. Ancak, cahil bir insan için günümüz teknolojisinin ürünleri nasıl anlaşılmaz ve büyülü bir nitelik taşıyorsa, bu teknolojinin yaratıcıları için de maji sayesinde yapılanlar aynı ölçüde anlaşılmaz boyutlarda kalmaktadır.

Başlangıçta, asıl motif genellikle güçlü olmaktır, başkalarından üstün olmaktır. Bu sebeple, daha yolun girişinde istediği şeyle karşılaşır. Elinde kılıç tutup hakimiyet kurmak istemişse, ona kılıç altında yaşamanın ne olduğunu öğretecek olaylar başlar hayatında. İradesi ile başkalarını etkilemek istemişse, zihnini allak-bullak edecek durumlar çıkar birbiri ardından. Böylece, ne istemişse önce onunla eğitilir ve yoğrulur. Yolun girişindeki kapı öylesine dardır ki, başlangıçta cendereye girmiş gibi hisseder insan kendini.

Dar kapıdan geçmek için bir değişime uğramak gerekmektedir. Bu değişim, başlangıçta o kişiyi yola yönelten isteğinde meydana gelir. Denemek için eline bir kılıç verirler. Bir hışımla onu yakaladığı gibi karşısındakine savurup hakimiyet kurmak ister. Sonra görür ki karşısındaki kişi aslında kendisidir. Eğer bunun farkına varırsa, kılıcı bırakmak gerektiğini anlayacaktır ve geçiş sınavını başararak yola koyulur. Ama, henüz yeterince güç kavramını anlamış değildir.

Bu yolda ilerledikçe, birbiri ardından yeni ve değişik türden aşılması gereken kapılar çıkar. İşin acıklı tarafı, daha ilk kapıda karşısına çıkan deneme imajlarında şaşırıp hayal dünyasında kendini kaybedenlerin çoğunlukta oluşudur. Bunlar, ellerine geçen her fırsatta güç gösterisinde bulunup her seferinde de kendilerini yaralayan zavallılardır. Kılıç diye sembolize ettiğimiz bu gücü başkalarına karşı kullananların, halk arasında "büyücü" olarak anıldığını söyleyebiliriz.

sanı âdeta kamaştıran bir cümbüş gibidir.

Şimdi aynı durumun bir benzerini; majisyenin yarattığı düşünce formlarını ele alalım. Bunlar, laser ışını gibi tek bir dalga boyundaki düşünce nüvesinin imajinasyon alanında konsantrasyonu ile ortaya çıkarlar. İmajinasyon alanı, kaba bir benzetme ile insanın hayal kurma yeteneğini kullandığı alandır. Burada düşünceler yavaş yavaş belirli bir akışkanlığa uğrayarak tanımlanabilen bir duygunun biçim kazanmasına yol açarlar.

Pratik olarak şöyle bir deney yapalım: Bir otomobilimiz olsun istiyoruz. Bunun hayalini kurarız. Şu markanın filanca modeli. Rengi şöyle, direksiyonu böyle. Çekiş gücü yokuşta şu kadar oluyor... Farkında olmadan, bir müddet sonra, kendi hayal dünyamızda yarattığımız bir otomobilin içinde, ana yolda gidiyormuş gibi hissederiz. İşte burada yaptığımız şey, çok basit düzeyde bir "elemental yaratma hazırlığı"dır.

Eğer bu hayal kurma işini belirli aralıklarla uzun bir süre devam ettirirsek, haftalar ve aylar sonra artık bir kenara çekilip gözümüzü kapadığımız an kendimizi o otomobilin içinde bulabiliriz. Bu tür hayal kurma işini eğer ilerletirsek, sonunda o otomobil ile çevrede gezindiğimizi bile hissetmemiz mümkündür. Aslına bakarsanız, bu bir hayalden ibarettir. Ama, biz bunu sanki yaşıyormuşcasına hissedeceğimiz için, diğer açıdan gerçek sayılabilir.

Majisyenin yaptığı iş de buna benzer. Ancak, etkisi çok büyük boyutlara ulaşabilen bir hayal kurma tekniğini uygulamaktadır. Önce, hangi obje üzerinde bir değişim meydana getirmek istiyorsa, ona ulaşabilecek ve etkileyebilecek bir biçimi zihninde tasarlar. Sonra, derin bir transa girerek dış dünyanın etkilerinden sıyrılır. Böylece astral âleme doğru uzanacaktır. O ortamda yaratacağı hayal veya imaj üzerinde bir sanatçı titizliğiyle çalışır. Sonra, o imajı kendi benliğinden kaynaklanan ve etkilemek istediği objeye uygun bir duygu ile besler. Adeta onu programlar. Bir tür robot yaratır düşünce âleminde. Daha sonra, o varlığı hedefine gönderdiğini hayal etmeye başlar. Varlığın ardı sıra onu izlemektedir. Hedef olan objedeki istenilen değişimi yaratıncaya kadar onun üzerinde konsantre olacaktır. Değişim meydana gelince, majisyendeki gerilim düzeyi hızla düşer ve böylece elemental varlık da beslenemeyerek etkisiz hale gelir, ama yok olmaz.

-ALINTI-

Mükemmel bir yazı....Teşekkürler paylaşım için... Majinin ötesinde yaratma sürecine dair güzel anlatımlar...Düşüncede bir yaratım esasında...Duyusal duygusal yaratımların ötesinde maddeyi yaratmak... enerjiyi maddeye dönüştürmek...İnsanın bu yeteneği mevcut olduğuna inanıyorum....

Yeniçağ kaynaklarında insanın yaratım ve tezahür ettirebilme yeteneği ve kifayeti olduğu ısrarla vurgulanıyor...Bu kaynaklarda eterik beden olarak tanımlanan fiziksel bir beden var eter olarak tanımalanan enerji yaratımın nüvesi... Yazıdaki elemantal terimine tekabül ediyor eter... Yaratım süreci insanın kifayeti dahilindedir evet....

Öğrencilik yıllarımda Beyaz Showda bi yılbaşı gösterisi vardı... Bi sihirbaz yaptı gösteriyi...Kutuların içinden şişeler çıkardı.. Bir masada içine şişe girecek bir kutudan sürekli şişe çıkarıp durdu Masanın üstü tamamen şişeyle dolmuştu ve şişeler bitmiyordu... "Beşinci boyut yarkaştıkça insanın tezahür yeteneği artacaktır" gibi bi ifade kullandı giderayak.Yada ben yanlış anladım araya kaynadı neyse....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...