Jump to content

1920'lerden Bugüne İlkokul Ders Kitapları...


birunsatan

Önerilen Mesajlar

TUBA KANCI

 

Eğitim, özellikle de ilköğretim, zorunlu ve kamusal niteliği dolayısıyla, toplum üzerinde belirleyici etkiye sahiptir. İlköğretim, temel bir siyasal ve toplumsal sosyalizasyon aracı, toplumsal değişimin gerçekleştirilmesindeki ana enstrümanlardan biri olarak kullanılagelmiş, ulus-devletin kuruluşu aşamasında kullanılan temel araçlardan biri olmuştur. Eğitim, Cumhuriyet kadroları tarafından da, modern Türkiye’nin yaratılmasındaki en önemli mekanizmalardan biri olarak görülmüştür. Milli eğitim müfredatları dolayımıyla resmi devlet politikaları ile tanımlanmış, kontrol altına alınmıştır. Eğitimin en önemli girdilerinden biri olan ders kitapları ise, söz konusu resmi tanımlamanın ve kontrolün ürünüdür ve ulus-devlet sisteminin sosyal ve politik söylemlerinin ana taşıyıcılarıdır. Zaman ve mekanla ilgili referans noktalarının ve kamusal belleğin oluşturulmasında, toplumsal değişimin öngördüğü “yeni insan”ın yaratılmasında temel referans noktalarını oluştururlar.

Türkiye’de 1920’lerden bu yana kullanılan ilkokul ders kitaplarına bakıldığında göze çarpan ana noktalardan biri de, içlerinde militaristik referans noktaları ve söylemleri barındırmalarıdır. Bu kitaplar üzerine odaklanan bir analiz, eğitimin militarizyonunun hangi söylemler ve süreçler ile sağlandığına ışık tutacağı gibi, bize eğitim dolayımıyla toplumun militarizyonunun nasıl sağlandığı ve muhafaza edildiği konusunda fikir verecektir. Ancak önce militarizm ve militarizasyondan bahsederken neyi kastettiğimize kısaca değinmek gerekiyor. Militarizmin, genel olarak, “askeri alt kültüre ait değerlerin toplum egemen değerleri olarak kabul edilmesi” anlayışına dayandığını söyleyebiliriz.(1) Militarizm “askeri değer ve normların yüceltildiği bir bakış açısı veya ideoloji” olarak tanımlanabilir, militarizasyon ise bu bakış açısı ya da ideolojinin egemen kılınmasına yönelik bir süreçtir.(2)

Ders kitaplarına bakıldığında, eğitimin militarizasyonunda şu söylem ve süreçlerin etkili olduğu görülmektedir:(3)

i) Savaşın Önceliği: 1920’lerden bu yana, ders kitaplarında rastlanan en temel argüman savaşların yaşamın doğal bir parçası olduğu ve kaçınılmazlığıdır. 1930’larda Türk Tarih Tezinin oluşturulması ile de, tarih kitapları akınlar üzerine kurulur ve savaş anlatıları, tüm kitapların ana eksenini oluşturur. Bu teze göre Türkler, Orta Asya’dan çıkıp dünyanın her yanına akınlar gerçekleştiren ve bu akınlar sayesinde medeniyeti yayan ve aslında medeniyetin temelini oluşturan bir millettir. Bu noktada konumuz açısından çarpıcı olan “akınlar” ve “medeniyet” arasında yapılan eşleştirmedir.(4) 1940’larda Türk Tarih Tezinin geçerliliğini yitirmesine rağmen özellikle tarih kitaplarındaki bu yapı günümüze kadar değişmemiştir. 1940’lardan itibaren kitaplara eklenen yeni kısımlar, Türklerin Anadolu’yu fetihleri, Osmanlıların fetihleri ya da “Türklerin İslam medeniyetine yaptıkları hizmetler” yine savaşlar üzerine odaklanmaktadır.

ii) “Düşman” Söylemi: Ders kitaplarında savaşa verilen bu önem ve öncelik “düşmanlar” söylemi ile pekiştirilir. “Türkün Türkten başka dostu yoktur” anlayışına kitaplarda sıkça ratlanmaktadır. 1930 yılında basılan bir tarih kitabında, yazar şöyle der: “Sonunda anladık ki Türke Türkten başka dost yoktur.”(5) Kitap bu anlayışı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na referansla, tarihten edinilen bir ders olarak sunar. Türk Tarih Tezi ile birlikte bu durum, milletin varoluşundan beri karşı karşıya olduğu (ki bu varoluş Orta Asya’ya ve tarih öncesi devirlere kadar götürülür) bir gerçek olarak sunulur. 1934’te basılan bir hayat bilgisi okuma kitabında “eski Türkler”den bahsedilirken şöyle denmektedir: “Türkler her zaman komşuları ile savaş halinde olmuştur.”(6) İkinci Dünya Savaşı sonrasının iki kutuplu dünyasında, ders kitaplarında, düşmanlar üzerine yapılan vurgu devam eder, aralarına yeni bir düşman daha eklenir –komünizm. 1980 askeri darbesinden sonra yapılan müfredat değişiklikleriyle ise düşmanlar üzerine yapılan vurgu artar.

 

1986’da Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu’nun kararıyla müfredata eklenen “Atatürkçülükle İlgili Konular” başlığı altında sunulan “tehdit” konusu düşman vurgusunu somutlaştırır.(7) “Tehdidin sebepleri,” “Türkiye’nin jeopolitik önemi”ne ve “güçlü bir Türkiye’nin arzulanmayışı”na bağlanır ve bu konular özellikle sosyal bilgiler kitaplarının “Yurdumuzda Bugünkü Hayat” ve “Yurdumuz ve Komşularımız” başlıklı bölümlerinin altında işlenir. 1995’te ise “Atatürkçülükle İlgili Konular” yenilenir; içerik genel olarak aynı kalsa da bu sefer öğrencilerin bu konularda nasıl düşünmeleri, davranmaları ve hatta nasıl hissetmeleri gerektiği belirtilir. “Tehdit” konusu “Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehditler” olarak yeniden belirlenirken, iç tehdit “dış kaynaklı” olarak tanımlanır, tehditin sebepleri ise aynı kalır.(8)

iii) Savunma Kültü: Savunma kültü ise tüm bu savaşların kaçınılmazlığı ve Türklerin tarih boyunca düşmanlarının olduğu argümanları üzerine kurulur. Bu söylem sadece tarih kitaplarında değil herhangi bir yerde karşımıza çıkıverir. Örneğin, 1934’te basılan bir birinci sınıf hayat bilgisi okuma kitabındaki “Feridin Kalesi” adlı bir okuma parçasında, deniz kıyısına kumdan kale yapan küçük bir erkek çocuk kaleyi denizden gelecek düşman çıkartmalarını engellemek için yaptığını söyler.(9)

Savunma kültü, temelinde patriarkal bir toplumsal cinsiyet hiyerarşisini barındırır. Erkek, kadının koruyucusu olarak belirlenir. Erkeklik bu savaşçı-koruyucu imajı etrafında kurulurken, kadın bu kurguyla nesneleştirilir ve fail konumundan dışlanır. Kadınsılık güçsüzleştirici bir unsur olarak belirlenir. Bu imaj askerlikle somutlanırken, askerlik yapmak da erkekleştirici bir unsur olarak ortaya çıkar ve erkek, simge, metafor ve söylemlerle kadınsılaştırılan vatanın koruyucusu olarak belirlenir.

 

Kadınlar, birincil vatandaşlık görevi olarak belirlenen bu görevden dışlanırlarken, başka bir görevle donatılırlar –annelik. 1929 yılında basılan bir hayat bilgisi okuma kitabında yer alan “Neslin Islahı” başlıklı parçada şöyle denmektedir: “... Tarih gösteriyor ki bir millette yalnız erkeklerin vücutlarını terbiye etmekle kuvvetli ve cesur asker kazanılamaz. Bir ırkın ıslahı için evvel emirde genç kızların vücutlarını terbiye etmek lazımdır. .... Zira gelecek nesillerin mukavemet kuvvetleri vasi mikyasta halihazır kızlarının mukavemet kuvvetlerine tabidir.”(10) Buna göre, kadınların sağlığı ve fiziksel dayanıklılığı, asıl olarak, dayanıklı askerler yetiştirilmesi için gereklidir. Kadınlar annelik dolayımıyla nesneleştirilmekte, birincil vatandaşlık görevi olarak belirlenen askerlikle olan ilişkileri dolaylı yoldan belirlenmekte ve ikinci sınıf vatandaş konumuna indirilmektedirler.

1947’deki Truman Doktrini ve 1952’de Türkiye’nin NATO’ya katılımıyla birlikte, savunma söylemi milli güvenlik söylemine dönüşür ve bu eksende somutlaşır. Artık tarih kadar, jeopolitik kaygılar da bu söylemin bir parçasıdır ve (yukarıda da gördüğümüz gibi) ülkenin jeopolitik önemine yapılan vurgu savunma söyleminin belirleyicisi haline gelir. Askerlik hala önemli ve erkeklerin yapması gereken birincil görevdir, ancak bundan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri savunmanın temel aktörü olarak ders kitaplarında belirir.(11)

iv) Savaşçı Kimliğinin Milli Karakter Olarak Yüceltilmesi: Türk Tarih Tezi ile birlikte savaşçı imajı Türk kültürüne ait kılınır; bu tarihten sonraki ders kitapları savaşçı atalarla (ki genellikle akıncı olarak temsil edilirler) ilgili illustrasyon ve hikayeler ile doludur. Örneğin, 1934 yılında basılan bir hayat bilgisi okuma kitabında şöyle denir: “Eski Türkler: ata binmeyi, harp etmeyi seven, ... kılıncından başka hiçbir şeye güvenmez bir budundu. ... Harpte canlarını ve kanlarını vererek ölmeyi isterler, hastalıktan evde ölmeyi ar sayarlardı. “Adam evde doğar, savaş alanında can verir” derlerdi.”(12)

Ulusun kültürel özelliklerinden biri, hatta en önemlisi, olarak belirlenen savaşçı kimliği, Türklerin askeri özelliklerinin temelidir ve ulusun asker-millet olarak tanımlanmasını sağlar. 1934 tarihli bir hayat bilgisi okuma kitabı “Türk milleti doğuştan asker bir millettir” diye belirtir.(13) 1954 yılında basılan bir tarih kitabında da “Türkler her şeyden önce asker bir millettir” denir.(14) Ders kitaplarında çocuklara ”asker oğlu askeriz,” “Türk oğlu askeriz,” “Tarihe şan veren asker oğluyum / Beni korkutamaz her türlü ölüm” diyen şiirler sunulur.(15)

1936, 1948 ve 1968 ilkokul müfredatlarında, Türklerin tarihteki başarıları öğrencilere öğretilmek üzere sıralanırken askerlik birinci sırada yer alır.(16) 1986’da müfredata eklenen “Atatürkçülükle İlgili Konular”la birlikte, “Atatürkçü Düşüncede Milli Güç Unsurları” başlıklı konu altında, “askeri güç” bu unsurlardan biri olarak tanımlanır. Buna göre, askeri güç öğrencilere “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Özelliği, Önemi, Yeri ve Genel Vazifeleri” ve “Askerlik Görevinin Kutsallığı” olmak üzere iki başlık altında öğretilecektir. Askerlik hizmetinin kutsallığı ise tek bir cümleyle açıklanır: “Türk milletinin doğuştan asker olma vasfı.”(17) 1995 yılında yenilen “Atatürkçülükle İlgili Konular”da da bunlar aynı şekilde yerlerini alır.(18)

v) Şiddet ve Ölümün Normalleştirilmesi: Savaşçı kimliğinin milli karakter olarak yüceltilmesi, şiddet, öldürme ve ölmenin doğallaştırılmasını da beraberinde getirir. Zaten savunma kültünün, savaşmak ve askeri güç üzerine odaklanması için de bunların normalleştirilmesi gerekmektedir.

 

1934’te basılan bir okuma kitabında çocuklara “Türklerin yaşayabilmek kudretini anlamak için harplerde ölü düşen Türk kahramanlarının sayısına bakmak gerek”tiği anlatılır.(19) 1935 yılında basılmış bir diğer okuma kitabında “Sevgili Türkiyemiz” parçasında ise şöyle denmektedir: “Devletin varlığını, sağlığını korumak için her Türk, kanını döker, canını verir.”(20)

Ders kitaplarında bayrak ve kan, savunma ve kan dökmek arasında kurulan ilişkiler sıklıkla karşımıza çıkar ve şiddet, öldürme ve ölmenin, vatanseverliğe referansla kutsallaştırılmasına yol açar. Bayrak “şehitlerin kanıyla boyanmış”tır.(21) 1941 tarihli bir okuma kitabında “Bayrağım” başlıklı şiirde şöyle denmektedir: “Türk oğlunun öz kanıdır / Ona bu al rengi veren.” Devamında, şiir ölümü bayrakla ilişkilendirir ve normalleştirir: “Can veririm, kan dökerim.”(22) 1935 yılında basılan bir okuma kitabındaki “Yengi” başlıklı bir şiirde ise şöyle denir: “Anneler dindiriniz gönlünüzün yasını, / Düşman kaniyla sildik palamızın pasını... / Hep ateşten ve kandan bir sahneye çevirdik / Gökleri çatırdayan bir vatan parşasını. / Anneler, ağlamayın dönmiyenlerinize; / Vatan kıyacılarını getirdik işte dize. / ... / Biz, taze kanlarını özgenliğine katan / Bir nesliz; ülkemizde biziz biricik sultan; /...”(23) Bu şiir sonraki yıllarda basılan kitaplarda önce “Zafer,” sonrasında da “Zaferden Dönenlerin Türküsü” olarak karşımıza çıkar. Bu örnekte de görüldüğü gibi şiddet, savunma ve zaferle ilişkilendirilerek normalleştirilmektedir; düşmanla ilişkilendirildiği ölçüde ise kınanır.

Tüm bu temalar ders kitaplarında 1920’lerden bu yana sürekliliklerini korumakta olan temalardır. Zaman içinde eğitimin en önemli girdisi olan ders kitaplarında, dolayısıyla da eğitimde, otoriter söylemler haline gelmişlerdir. Kuşkusuz ki, bu söylemler sadece Türkiye’ye has değildir. Ulus-devletlerin kuruluşlarından itibaren militarizmle olan çetrefilli ilişkileri, temel sosyalizasyon araçlarından biri olan ve hegemonyalarını sürdürmelerini sağlayan eğitimi de şekillendirmiştir.

 

Ancak sorumluluğu sadece bu ilişkilere ve oluştukları tarihsel süreçlere yüklemek militarizmi kaçınılmaz son olarak kabul etmeye yol açabilir. Toplumlar eğitim yoluyla militarize olabilecekleri gibi demilitarize de edilebilirler. Bu noktada, yazıda da yapılmaya çalışıldığı üzere, eğitimin militarizasyonunun hangi söylem ve süreçleri içerdiği incelenmelidir. Tüm bunların ülkeye özgü koşullar, olaylar ve aktörler göz önüne alınarak ve karşılaştırmalı olarak araştırılması gereklidir. Militarizmin modern devlet ve kurumları, milliyetçilik, erkeklik ve kadınlıkla olan ilişkilerinin sorgulanması da toplumların demilitarizasyonu için önemli ve gerekli adımlardır.

 

(1) M. Howard, War in European History, (Oxford and New York: Oxford University Press, 1976), s.109.

(2) A. M. Chenoy, Anuradha, “Militarization, Conflict, and Women in South Asia”, L. A. Lorentzen ve J. Turpin ed., The Women and War Reader içinde, (New York: New York university Press, 1998), s.101.

(3) Burada yer kısıtlığı nedeniyle söz konusu söylem ve süreçlere çok genel olarak değinilecek ve araştırma yapılan materyallerden sadece bir kaç örnek verilecektir.

(4) Burada “akın”ın tarih kitaplarında insan göçü anlamında da kullanıldığı belirtilmedir. Ancak genellikle savaş, fetih, hükmetme ile ilişkilendirilerek kullanılmaktadır.

(5) Abdülbaki ve Sabri Esat, Yavrumun Tarih Kitabı, İlkmektep 4. Sınıf, (İstanbul: Şirketi Mürettibiye Matbaası, 1930), s. 159.

(6) Çığıraçan, İlk Kıraat, Sınıf 4, (İstanbul: Türk Kitapçılığı Limited Şirketi, 1934), s. 215.

(7) TC Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, İlkokul Programı, (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1988), ss. 165, 167, 225.

(8) T. C. Milli Eğitim Bakanlığı, İlköğretim Kurumlarının Birinci Kademesindeki Öğretim Programları ile Ders Kitaplarında Yer Alması Gereken Atatürkçülükle İlgili Konular, (Ankara: Milli Eğitim Basımevi, 1995), ss. 50-51.

(9) Çığıraçan, İlk Kıraat, Sınıf 1, (İstanbul: Türk Kitapçılığı Limited Şirketi, 1934), ss.70-71.

(10)İçsel ve İçsel, Kız ve Erkek Çocuklara Kıraat Kitabı, Beşinci Sınıf, (İstanbul: Hilmi Kitaphanesi, 1929), ss.44-48.

(11)Bkz. Faik Reşit Unat and Kamil Su, Tarih, 5. Sınıf, (İstanbul: MilliEğitim Basımevi, 1947), s. 211; Unat ve Su, Tarih Dersleri, V. Sınıf, (İstanbul: Kanaat Yayınları, 1954), s. 121.

(12)Çığıraçan, İlk Kıraat, Sınıf 4, (İstanbul: Türk Kitapçılığı Limited Şirketi, 1934), ss.169-170.

(13)Çığıraçan, İlk Kıraat, Sınıf 5, (İstanbul: Türk Kitapçılığı Limited Şirketi, 1934), ss.26-27.

(14)Niyazi Akşit, Osman Eğilmez, Tarih, Sınıf 4, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1954), s. 60. Kitap 1960larda da kullanımdadır.

(15)Sırasıyla, Ertaylan, Kıraat Dersleri, Sınıf 1, (İstanbul: Resimli Ay Matbaası, 1933), ss.100-101; Emre, Cumhuriyet Çocuklarına Türkçe Kıraat, Dördüncü Sınıf, (İstanbul: Hilmi Kitaphanesi, 1928), ss.13-14; İrge, Hayat Bilgisi Okuma Parçaları, Sınıf 3, (Ankara: Güney Matbaacılık, 1953), s.24.

(16)TC Kültür Bakanlığı, İlkokul Programı, (İstanbul, Devlet Basımevi, 1936), s. 80; T. C. Milli Eğitim Bakanlığı, İlkokul Programı, (İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1948), s. 126; T. C. Milli Eğitim Bakanlığı, İlkokul Programı, (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1968), s.69.

(17)TC Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, İlkokul Programı, (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1988), s. 171.

(18)T. C. Milli Eğitim Bakanlığı, İlköğretim Kurumlarının Birinci Kademesindeki Öğretim Programları ile Ders Kitaplarında Yer Alması Gereken Atatürkçülükle İlgili Konular, (Ankara: Milli Eğitim Basımevi, 1995), ss. 19, 46-47.

(19)Çığıraçan, İlk Kıraat, Sınıf 5, (İstanbul: Türk Kitapçılığı Limited Şirketi, 1934), s.27.

(20)TC Milli Eğitim Bakanlığı, Okuma Kitabı, Dördüncü Sınıf, (İstanbul: Maarif Matbaası, 1935), s. 3. Kitap 1935’ten 1945’e kadar ufak değişikliklerle kullanılmıştır.

(21)Örneğin bkz. T. C. Milli Eğitim Bakanlığı, Okuma Kitabı, Üçüncü Sınıf (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1952), s.36. Tüm kitaplar benzer argümanlarla dolu olduğu gibi, 1980’e kadar olan üçüncü sınıf okuma kitaplarında bu alıntıyı aynı şekilde görmek mümkündür.

(22)TC Maarif Vekaleti, Okuma Kitabı, Beşinci Sınıf, (İstanbul: Maarif Basımevi, 1941), s. 8.

(23)TC Milli Eğitim Bakanlığı, Okuma Kitabı, Dördüncü Sınıf, (İstanbul: Maarif Matbaası, 1935), s. 31; TC Maarif Vekaleti, Okuma Kitabı, Beşinci Sınıf, (İstanbul: Maarif Basımevi, 1941), s. 30. Kitap 1955’e kadar ufak değişikliklerle kullanılmıştır. Bkz. TC Maarif Vekaleti, Yeni Okuma Kitabı 5, (İstanbul: Maarif Basımevi, 1955), s.6.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

burada bi yanlışlık var çünkü M.Kemal'in yazdığı yani okullarda okutulması için yazdığı tarih kitapları Türk Tarih Tezi etkisi altında yazılmıştır ve içinde kültürel sosyal yönetim biçimleri vs. gibi medeniyeti oluşturan ögelerin tümü kullanılmıştır. Yukarıda yazılanlar 50'lerden sonra adnan menderes zamanında M.Kemal'den ve onun bıraktığı tüm eserlerden kurtulmak adına amerika tarafından tarih kitapları basılmış kitaplarda Türklerin sadece savaşmaları kan dökmeleri vs. gibi özellikleri anlatılmış (ki bana göre resmen barbar olduğunu ima eder) medeniyetleri kültürel yaşamları sanat gibi şeyler ya bir satırla geçiştirilmiş ya da hiç yazılmamıştır. Kitapları asıl değiştiren ve Türklerin gerçek kökenlerini saklayanlar adnan menderes ve arkadaşları ve de amerikalı işbirlikçileridir. Türkleri savaşçı barbar bir kabile olarak göstermelerinin nedeni de hem kökenlerini unutup aşağılık kompleksine sokmak, hem de argo tabirle gaza getirip ordusunu kullanmak osmanlı zamanında olduğu gibi senin için öldük avrupa diye paralar bile bastırmışlardı padişahlar osmanlı ile alakası olmayan savaşlarda Türk askerlerinin ölmesinden dolayı. Cumhuriyet sonrasında da askerlerimiz abd için Korede şehit düştüler. allahtan bu sefer bir başbakan çıkıp da senin için öldük amerika diye para bastırmadı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Siteye yeni dahil oldum konuyu yeni gördüm harika bir başlık öncelikle '' birunsatan '' teşekkürler.

Kendi düşüncelerim şudur ki : Tarihimizi bilmediğimiz için her anlamda nasıl bir ortamda yaşadığmızı kavrayamayanlar var.Kitap konusu ise kesinlikle tam bir fiyaskodur.Özellikle kitap düzeni ! açarsam; Ben 18 yaşındayım Tarihe ilgim oldukça çok ama beni dahi sıkan bu kitaplar fazla ilgisi olmayan kişiler için çok zor bir durum.Sadece kitabın bilgi ile olcağını sanmıyorum.Örneğin:bir konu hakkında onunla ile ilgili dikkat çekici ( tabiri caiz ise magazinsel ) bir takım bilgilerle öğrencilerin dikkatleri çekilebilir.

Bu konu hakkında Atatürk'ün bir anısı var paylaşmak istedim.Atatürk Ankara'da bir gezinti sırasında bir grup öğrenci ile karşılaşıyor ve burada ne yapıyosunuz diye bir soru yöneltiyor.Gençler Tarih bölümünde okuduklarını ve derslerin çok sıkıcı olduğunu söylüyorlar.Atatürk derhal yaverini çağırır ve Türk Tarih Kurumu' nun kurulması bu süreçten sonra başlar ve kitapların basımı daha hassasiyet ile basılmaya başlar.Demek istediğim Türk Tarih Kurumu'nun eski işlevselliğinin kaldığına fazla inanmıyorum.Bu konu gerçekten çok önemli bir konu en azından bu konuyu açan ve yorum yapanlar için önemli olduğunu görmekte güzel tekrar teşekkürler . . .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...