Jump to content

Uyuyan Tanrı


freddy

Önerilen Mesajlar

Şehrin çıkışına en yakın sokaktı bu. Ve bu sokaktaki yıkılmaya yüz tutmuş onlarca evin arasında en göz alıcısı unutulmuş, eskimeye bırakılmış bir konaktı. Zamanında çok daha alımlı olduğu kapının az ötesinde duran tabeladaki altın harflerle yazılmış "Hoşgeldiniz." yazısından bile anlaşılabilirdi. Ancak şimdi bu konak sakatlanmış geçmişinin gölgesinde kurtlanmaya bırakılmış gibiydi.

 

 

Yaşlı insanlara sorduğunuzda bu konağın yapıldığı günleri ve içinde yaşayan yanlız adamı anlatabilirlerdi size. Nasıl uçuk kaçık olduğunu, nelere meraklı olduğunu ya da nasıl babacan olduğunu duyabilirdiniz... Konak uyumaya başlayana kadar gördükleri her anı sizinle paylaşabilirlerdi. Ancak konağın uyku yıllarını - bu adı çevrede yaşayanlar takmışlardı - kimse bilmiyordu. Bu civarda oturan herkes o yaşlı ve tatlı adamın hala orada olduğunu düşünüyordu ancak kimsenin yaşadığına dair bir kanıt gördüğüde yoktu. Yaşlı adamın anısı uğruna kimsede oraya gidip araştırmaya yeltenmemişti.

 

 

 

Elbette konağın bu gizemli havası çocukları hem korkutuyor hemde ilgilerini çekiyordu. Hatta günün birinde kapı eşiğinden daha ileri gidebilecek kadar cesur bir grup çocuk konağı araştırmaya karar vermişlerdi. Konak çok büyüktü. Beş kat kadardı ve iki salon, bir misafir odası, dokuz yatak odası, bir mutfak ve birde kilitli bir odayı barındırıyordu. Victorian tarzı ve aşırı rahat döşenmişti. En üst kattaki kilitli oda haricinde istedikleri her yere girip çıkabilen çocuklar için buradan daha iyi bir oyun evi olmazdı tabiki de.

 

 

 

Birden bir ışık yandı. Lanet ışık kör edici bir parlaklıktaydı. Uyuyan tanrı bu durum karısında gözlerini açmadan bekledi. Acaba birileri sonunda kilidi kırmışmıydı? Belkide iyi bir hırsızdı. Tüm konağı soymak ona yetmemişti... Hafifce gözlerini araladı. Bu somutluğa düşüş, hem beynini hemde gözlerini zorlamıştı. Biraz alışınca ışığın beyaz olduğunu farketti. Hatırladığı kadarıyla odasının ışığı sarıydı. Hafifce doğruldu ve etrafına baktı. Burası onun odası değldi. Işık her taraftaydı. Burası bembeyaz bir odadaydı. Neresinin duvar olduğunu algılayamıyordu. Belkide hiç duvar yoktu. Birileri onu alıp tımarhaneyemi sokmuştu yoksa? Kendi içinden küfretti. Ancak sözcükler odada duyulmadı. Sadece beyninde çınladılar... Sonra beyninde bir kıkırdama duydu. Çevresine bakınıp bu kıkırdamanın sebebini aradı ve tam arkasında buldu.

 

 

 

Bütün bu kör edici beyazlığa inatla, siyahlara bürünmüş bir adamdı sesin kaynağı. Giysileri pejmürde göründüğü kadar yeni ve temizde görünüyordu. Darmadağınık siyah saçları vardı. Yüzündeyse hafif bir tebessüm hakimdi. Birden Uyuyan Tanrının beyninde bir ses çınladı.

 

 

 

"Evine hoşgeldin." diyordu ses. "Rüyama hoşgeldin."

 

 

 

Uyuyan tanrı şaşırmıştı. Belkide iki yılın sonunda başarmıştı, astral seyahati kıvırabilmişti. Artık istediği gibi, özgürce ve ihtiyaçsız bir şekilde dolaşabilirdi. Yinede emin olmadan sevincini belli etmek istemediği için, adama şaşkın şaşkın bakmaya devam etti. Şüphelerinden kurtulmak için adama "Buraya nasıl geldim?" dedi. Sözcükler yine sadece beyninde yankılanmışlardı ancak Uyuyan Tanrı adamla bir şekilde iletişim kurabildiğini biliyordu.

 

 

 

Siyahlara bürünmüş olan adamın tebessümü kocaman bir sırıtışa dönü ve bütün yüzüne arsızca yayıldı.

 

 

"Hadi ama, yapma."dedi adam. "Yoksa oyunmu oynuyorsun ha?"

 

 

 

Uyuyan Tanrı bu kimse karşısında nedense aciz hissediyordu ve bu aciziyetini adama belli etmemek için "Elbetteki hayır." dedi.

 

 

"Hayır. Rüyada oyun olmaz. Biliyorum. Sadece emin olmak istedim." diye bitirdi.

 

 

 

"O zaman gel benimle." dedi adam kayıtsızca.

 

 

 

Uyuyan tanrı cevap beklemeksizin "Nereye gidiyoruz?" dedi. Ama adam çoktan gitmişti...

 

 

 

Birden konak beliriverdi. Bu bir anıydı ve şimdi Uyuyan Tanrı anıyı dışarıdan izliyordu. Sanki bir başkasının gözünden izlermişcesine...

 

 

Bu anı konağa ilk gelişini anlatıyordu. Elini genç haline uzattığında görüntü bulanıklaştı ve - sanki birisi ileri sararmışcasına - hızlandı.Arada bir görüntü yavaşlıyor ve mutlu anıları daha düzgün gösteriyordu. Uyuyan tanrı bütün bu anıların mutludan ziyade uğursuz olduğunu düşünmeye başlamıştı. Özellikle sonuncusunun.

 

 

 

Bu sahne iki yıl önceye aitti. Uyuyan tanrı yüzlerce konserveyle birlikte kendisini bir odaya kilitliyordu. Yüzü heyecandan çarpılmıştı. Elleri titriyordu. İçerisi ılıktı ve rahat bir yataktan başka birşey de yoktu. Odanın tek penceresi uyuyan tanrı tarafından tahtalarla kapatılmış ve üzerine çekilen kadife perdelerle içerisinin karanlığı garantiye alınmıştı. Yatağın karşısındaki ikinci kapı ise banyoya açılıyordu. Uyuyan tanrının kendini bu odaya kilitledikten sonra anahtarı attığı tuvaleti barındıran banyoya...

 

 

Anahtar istediği yere gitsindi. Bu yaşlı adamı ilgilendirmiyordu. O sadece bilinçli - lucid* - rüyalar ve astral seyahat ile ilgileniyordu ve son bir aydırda istiareye yatıp duruyordu. Artık hazırdı.

 

 

Geçen ay düzenlediği partiye katılan yabancılardan birisi anlatmıştı bunları. Siyahlara bürünmüş dağınık siyah saçlı bir yabancı. Kara kişi olarak tanıtmıştı kendisini. "Bu dünya gerçek değil." demişti. "Gerçek olan sana ait. Rüyalarında. Bilinçli olanlarında ama. Oranın tanrısı sensin."

 

 

 

Hoş laflardı bunlar ve yaşlı adamın bunları yutmak için bir sürü bahanesi vardı. Ve yaşlı adam bir aylık denemelerden sonra kendisini odasına kilitlemiş ve gerçek dünyaya olan yolculuğuna çıkmıştı. Odasının sarı ışık saçan lambasını kapatmış olarak. İlk hafta açlık ve susuzluk onu rahatsız etti ancak daha sonra onlara ihtiyacı kalmadı. Zaten yitirdiği zaman kavramınıda önemsediği yoktu.

 

 

 

Bu sahnede yine aynı kör edici beyazlıkla sona erdi. Uyuyan tanrının beyninde yine aynı kıkırdama çınladı.

 

 

"Sen kara kişisin!" diye haykırdı kafasının içinde. Ama adam ortalarda yoktu. Sadece o ses, o gülüşün yankısı vardı.

 

 

"Artık bana ait değilsin" diye yankılandı kara kişinin sesi beyninde.

 

 

"Artık bana ait değilsin. Artık rüyalarıma ait değilsin..."

 

 

 

Uyuyan Tanrı o anda uyandı. Hemde sonsuza kadar...Kandırıldığını o zaman farketti. Rüyalar hiç onun olmamışlardı. O hiç tanrı olmamıştı. O şimdi karanlığa düşen ve uzun süre uyumuş olan sıradan bir adamdı. Ve şimdi karanlığa düşerken daha fazla uyuyamazdı.Artık gerçek dünyaya gidiyordu. Ona ait olmayan gerçek dünyaya. Kulaklarında kara kişi tarafından söylenen şarkıyla gidiyordu uyanıklığı tatmaya...

 

 

 

"Ve bir gece o kapıları daima kilitli odada;

 

 

Son nefesini verdi yaşlı adam.

 

 

İki yıllık uykusunda göçtü bu dünyadan...

 

 

Kimsenin haberi olmadan...

 

 

Yıllarca konakla birlikteydi,

 

 

Çürürken de elbette farklı olamazdı...

 

 

Gerçek rüyalara dönen adam;

 

 

Öldün sen, kimsenin haberi olmadan..."

 

 

 

 

 

 

 

çok yakın bir dostumun sayfasından alıntıdır;

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...