Jump to content

Evrende yalnız mıyız?


Amon35

Önerilen Mesajlar

Yirminci yüzyilin insani,türünün evrendeki tek örnegimidir? Baska yildizlardan gözmüzle görebilecegimiz örnekler gelmedigi srece bu soruya verilen ' evet Dünyamiz üzerinde insan yasiyan tek gezegendir ' karsiligi geçerli ve inandirici kalicaktir. Ancak son arastirma ve bulgulardan ortaya çikan gerçekler dikkatle incelendiginde soru isareti ormaninin büyüdükçe büyüdügü görülecektir.

Astronomlar bulutsuz bir gecede çiplak gözel 4500 yildiz görülebilecegini söylüyorlar.Küçük bir gözelem evi teleskopu bu sayiyi 2.000.000 a çikartabiliyor.Modern yansitici teleskoplarsa samanyolunu olusturan milyarlarca yildizin isigini gözlemciye getirmek gücünde.Ancak

,evrenin heybetli ölçüleri açisindan samanyolu çok daha büyk bir yildizlar sisteminin ufacik bir parçasidir.Bu sistem 20 ye yakingalaksiden olusur ve yariçapi 1.500.000 isik yilidir.(bir isik yili isigin bir yilda aldigi yoldur ve 300.000 x 60 x 60 x 24 x 365 = 9.460.800.000.000 kilometreye esittir).Ancak böylesine korkunç bir sayyiyla anlatilan bu sistem bile ,elektronik teleskoparin gösterdigi nebulalarin büyüklügü karsisinda küçük kalir.

Astronom Harlow SHAPLEY teleskoplarimizin görüs alani içinde yaklasik olarak 1000000000000000000 (10 üzeri 20) yildiz bulundugunu ve bunlarin binde birinde gezegenler sistemi bulundugunu tahmin ediyor.Bu tahmin temelinden hareketle söze konusu yildizlarin binde birinde 100000000000000000 (10 üzeri 17) hayat için gerekli kosullar oldugunu kabul edersek geriye 100000000000000 ( 10 üzeri 14 ) yildiz kaliyor.Peki bunlarin kaçinda hayata uygun atmosfer var? Binde birindemi ? Öyleyse 100000000000 ( 10 üzeri 11 ) yildiz hayat için gerekli atmosferi tasiyor demektir.Daha ileri giderek bunlarin binde birinde hayatin ortaya çiktigini dsnürsek su anda üzerinde hayat olan 100 milyon gezegen bulundugu anlasilir.Bu hesaplar günümüzün teknigiyle yapilan teleskoplarin gösterdigi yildizlar temel alinarak yapilmistir. Bu arada teknigin hergün gelismeler gösterdigi unutulmamalidir.Biyokimyaci Dr. S. Miller'in varsayimini izledigimizde hayatin ve hayat için gerekli kosullarin bir takim baska gezegenlerde daha çabuk gelismis olabilecegini görürüz.Bu varsayimi kabul edersek 100.000 gezegende bizimkinden daha gelismis uygarliklarin bulundugunu da kabul etmemiz gerekir.

Taninmis bilim adami yazar ve W. Yon Braun'un arkadasi Prof. Dr. Willy Ley , New York taki konusmamizda görslerini söyle açikladi.

Yalniz samanyolundaki yildizlarin sayisi 30 milyar kadardir.Günümüz astronomi bilginlerin bunlarin 18 milyarinda gezegenler sistemi bulundugunu kabul ederler.Gezegen sistemleri arasindaki uzakligin , gzegenlerin ancak %1 ine bir yildiz yörngesine girme olanagi tanidigini düsünelim.Bu durumda hayati destekleyecek güçte 180 milyon gezegenle karsi karsiya kaliriz.Bunlarin %1 inde de hayatin gerçekten ortaya çiktigini düsnürsek geriye 1.800.000 gezegen kalir. Üzerinde hayat bulunan gezegenlerin yine %1 inde ¨Homo Sapiens'e esit akil düzeyindeki canlilarin yasadigini kabul edersek samanyolunda 18000 uygarlik oldugu ortaya çikar¨.

Samanyolundaki yildiz sayisinin son zamanlarda yüzmilyara çiktigi göznünde tutulursa Prof. Ley'in dikkatle yaptigi hesaptaki uygarlik sayisi büyük çapta artar.

Ütopik sayilari yada bilinmeyen galaksileri katmaksizin yapilan yukaridaki tahmini biraz daha ilerletebiliriz ve 18000 gezegenin en az %1 inde gerçekten hayat oldugunu ileri sürebiliriz.

Dünyaya benzer gezegnlerin var oldugu gerçek hesaplar gerekse bilimsel arastirmalar sonucu kusku taniumaz bir duruma gelmistir.Ancak hayati destekleyen kosullarin illede dünyadakilerle özdes olmasi gerekmez.

Hayatin yalniz dünyadaki kosullar altinda gelistigi düsüncesi tümüyle yanlistir.Oksijen ve su olmayinca hayat da olmaz düsüncesi çoktan çürütülmüstür.Öyleki Dünyamizda bile oksijene gerek duymayan canlilar vardir.Anaerobik bakteri adi verilen bu yaratiklara oksijen öldürücü etki yapmaktadir.Neden uzayda ayni sekilde yasiyan gelismis türler bulunmasin.

Çalismalarini pek yakin tarihlere kadar dünyamiz üzerinde yogunlastiran arastirmacilar gezegenimiz hayat için ideal olarak nitelendirmislerdir.Bol bol suyu ,tükenmeyen oksijeni, organik yollarla kendiliginden yenilenen dogasi ve ne çok sicak ne çok soguk iklimiyle Dünyamiz bu niteligi hak eder görünüyordu.

Iyi ama ,hayatindogusu ve gelismesi böylesine kati kurallarla sinirlandirildiginda ortaya çikan sasirtici durumlara ne demeli? Bilginler Düyada 2.000.000 a yakin degisik canli türünün bulundugunu tahmin ediyorlar;bunlarin 1200.000 i bilimsel olarak taniniyor.Ancak taninanlarin içinde birkaç bin türünün bugün geçerli kurallar geregince yasamamasi gerekiyor.Bu durumda hayat için gerekli kosullari belileryen yasalarin yeni bastan ele alinip incelenmelerinden baska çikar yol yoktur.

Normal olarak yüksek radyoaktiviteli sularin mikroptan arinmis olacagi düsünülebilinir.Ne varki bir takim bakteri türleri nükleer reaktörleri çevreleyen öldürücü sularda yasamayi basarmislardir.Dr. Siegel'in yaptigi bir deney ise korku vericidir.

Siegel Jüpiterin atmosferini laboratuarinda yaratarak bir takim bakterileri burda üretmeyi denemistir.Bilindigi gibi Jüpiterin atmosferi bizim anladigimiz biçimde hayat için hiç bir uygunluk göstermemektedir.Bunlarla birlikte Siegel'in bakterileri amonyak metan ve hidrojene rahmen ölmemis ve üremelerini sürdürmüslerdir.Bristol Üniversitesi entomolojistlerinden (Böcekler bilimiyle ugrasan kimse) Hinton ve Blum'un deneyide ayni oranda ürkütücüdür.Bu bilim adamlari bir tatarcik türünü bir kaç saat 100 santigrad isida kuruttuktan sonra uzay kadar soguk olan sivi helyuma atmislardir.Daha sonra yüksek isi vererek dogal hayata döndürdükleri hayvanciklar hiç bir sey olmamis gibi yasamalarini sürdürmslerdir.Hatta saglikli yavrular bile dogurmuslardir.Bunlarin disinda yanardaglarda yasayan tas yiyen,demir üreten bakteri türleride taninmaktadir.Soru isaretleri ormani büyüdükçe büyüyormu?

Bir çok arastirma merkezinde deneyler sürdürülürken hayatin hiç bir zaman dünyamiz kosaullariyla sinirlandirilamiyacaginin delilleride artmaktadir.Dünya yüzyillar boyu yerküreyi yöneten kosullar vve yasalar çevresinde dönüp duruyor.Bu inanis alisilmis ölç ve düsünce sistemlerini benimseyen arastirmacilarin gözlerine herseyi bulanik ve titrek gösteren bir gözlük gibi yerlesti.Uzay incelenirken de çikarilmayan bu gözlük yüzünden çag açan düsünürlerden Teilhard De Chardin uzayda ancak hayalin gerçek olabilecegini ileri sürdü.

Eger baska gezegenlerde yasayan akilli yaratiklar da bizim gibi düsünüyorlarsa kendi hayatlari için geçerli kosullari bütün evren için geçerli sayiyorlar gemektir.Böylece bizim anladigimiz biçimde bir hayat için öldürücü olan -150 ,200 derece isida yasiyan yaratiklar evrende hayat izi ararken -150 dereceyide birlikte arayacaklardir.Tipki bizim geçmisimizi aydinlatmaya çabalarken kullandigimiz mantik gibi.

Su yada bu zamanda ortaya çikan her atak düsünceye Ütopya gözüyle bakilir.Ama günlük gerçekler arasina giren Ütopyalar sayilamiyacak kadar çoktur.Burada verilen örnekler en uzak ihtimahali türden olmakla birlikte bugn kavramakta güçlük çektigimiz bri taim kavramlar açiklaninca gerçek durumuna gireceklerdir.O zaman tüm engeller yikilacak ve insan evrenin gizli tuttugu bilgilere bir adim daha yaklasicaktir.Gelecek kusaklar evrende bugün hayal edemedigiz ölçüde degisik türde canlilar bulacaklar.Biz orada olmasak bile evrende tek akilli yaratik olmadiklarini hele hiçte en eski yaratik olmadiklarini kabul ediceklerdir.

Yasi 8 yada 12 milyar olarak bilinen evren de kopup gelen göktaslari mikroskolarimizin altina organik bilesimleri izlerini getirmektedirler.Milyonlarca yillik bakteriler yeniden hayat kazanirken uzaydaki sayisiz güneslerden çikan sporlar boslugu asarak gezegnelerin çekim alanina kapilmaktadirlar.Milyonlarca yildir süre gelen dönemlerde yeni hayat türleri yaratilmakta ve gelismektedir.Bu arada her yanindan toplanan saysizi tas örneklerinin incelenmesi Dünyamizin 4 milyar yil önce meydana geldigini ortaya çikarmistir.Ne varki bilimin tek bildigi sey bir milyon yil önce insani andirir bir seyin Dünyada yasadigidir.Ve dev zaman nehrine ,agir çalismalar ,Büyük serüvenler ve genis çapta merak karsiliginda kurdugu barja ancak 7000 yillik bir insanlik tarihi toplayabilmistir.Evrenin milyarlarca yilla ölçülen geçmisi karsisinda bu sayi gülünç kalmiyormu?

Insanin bugnkü durumuna gelebilmesi için 400000 yil geçmesi gerekmisti.Neden basak gezegenler bize benzeyen yada benzemeyen varliklarin gelismesi için daha elverisli kosullar saglamamamis olsun.Neden baska bir gezegende bize esit yada bizden üstün rakipler bulunmasin? Bir takim kestirme karsiliklarla bu sorular hasir alti edilemez.

Geçmiste yikilmaz görülen yasalara bugün gülndügü unutulmamalidir.Sözgelisi 100 lerce kusak Dünyanin düz oldugu inancindaydi.Binlerce yil günesin Dünya çevresinde döndgü ileri sürüldü.Bugün bile samanyolunun merkezinde 30000 isik yili uzaklikta siradan minicik bir gezegen oldugu ispatlandigi halde Dünyanin herseyin merkezin olduguna inananlarimiz var.

Uzay arastirmalarinda elde ettigimzi bilgiler evren karsisindaki küçüklügümüzü ve degersizligimiz çoktan ortaya koymustur.Ancak gelecegimizin evrnede gizli oldugu gerçegi degerinden birsey yitirmemistir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Galakside yanlız değiliz çünkü...

 

 

63.jpg

"Çok gülünç; konuşulamayan, tartışılamayan bir antroposentrik (insanın evrenin tek varlığı ve merkezi olarak kabul edilmesi) içindeyiz, ümitsizce ve boş yere üstelik bir de kendini beğenmişlik psikozuna girerek, insanlığın 100 milyon milyar yıldızın içinde, çok özel ve üstün birşey olduğuna inanıyoruz."

 

(Prof. Harlow Shapley-Harward Koleji Gözlemevi)

 

Başımızı kaldırıp baktığımız zaman, ilk önce gezegensel sistemi görürüz, güneşler ve gezegenleri vardır; aynı oluşum bizim güneş sistemimizde olduğu gibi evrensel bir formdur. Bu bize aynı zamanda da oluşumun evrenselliğini kanıtlar yani sonsuz evrenin modeli, eşdeğer temel yasalar üzerine varedilmiştir ve eğer burada yaşam varsa her hangi bir yerde de olabilir. Bunu tartışmanın dahi gereği yoktur, temel sorun böyle bir yaşam merkezinin bize olan uzaklığıdır.

 

Dışarının farkında olmak...

 

Bir gezegen sistemine sahip olduğu düşünülen bize en yakın yıldız, 4.3 ışık yılı uzaklıkta bulunan Centaurus´dur. Dünyadan bir cevap almak amacıyla gönderilen radyo dalgaları 8.5 yılda bir gidip gelmektedir. Bu soru-cevap süreci, Tau Ceti yıldız sistemi için 22 yıldır; yüzlerce ve binlerce ışık yılı uzaklıktaki yıldızlara sinyal yollayıp cevap bekleme süresi ise, insanlığın tüm yaşam süresinden uzundur, uygarlıkların varoluş-yokoluş süreciyle ölçülebilir ve gönderilen basit bir radyo sinyalinden başka birşey değildir, fiziksel bir yolculuk olasılık dahi değildir. Şu anda ve hatta uzak gelecekte yıldızlararası mega uzaklıkların aşılmasını düşünmek, buruk bir hayale benzetilebilir. Ama uzaydaki yıldız adaları arasında zeki bir yaşamı aramak evrensel misyonumuzdur. 1960´da ABD Batı Virginia Ulusal Radyo-Astronomi Gözlemevi´nden Dr. Frank Drake´nin başlattığı "Ozma Projesi" ilk adımdı. Hedef olarak, güneş tipi iki yıldız olan Tau Ceti ile Epsilon Eridani seçilmişlerdi, her iki yıldızda da yıldızlararası hidrojen ölçümleri yapılmıştı. 150 saatlik bir gözlemden sonra Mayıs 1961´de Proje iptal edildi, sonuç elde edilememişti. Bir diğer neden ise teknik ekipmanın geliştirilmesi gereğiydi ve gerekli yatırıma izin verilmemişti. Ama Ozma Projesi, ilk adımdı ve sonrası gelecekti.

 

İlişkiyi fark edemedik mi?

 

Yıldızlararası sondaj sistemi çok güç bir iştir, örneğin beş derecelik bir alanda bulunan sıfır çekim alanında her çift göksel cisim (Buna Lagrange Düğümleri denmektedir. Joseph Lagrange´in-1736-1813 adı verilmiştir) incelendiğinde cisimlerin bir yörünge çizmeden durdukları belirlenmiştir. İşte bu düğüm noktaları, uzay sondajları için idealdir, bize gerekli ayrımı sağlarlar. Yani çekim alanı ve yörünge etkisi oluşturan gök cisimleri ayırd edebiliriz. Macar astronom Zoltan Kopal, bu düğümlerin uzay platformları oluştunrmak için ideal yerler olduğunu ileri sürmüştü. Neticede, tüm araştırmalar geleceğe ve çok uzak geleceğe yöneliktir, sonuçlar orada saklıdır. Dünyadışı bir zeka ile iletişim sağlamanın henüz kesin bir yöntemi ve belli bir sonucu yoktur. Fakat bütün bunlar bize aittir yani insanlığın ulaştığı teknoloji düzeyini ve bilimsel anlayışı gösterirler. Binlerce yıldan beri dünya atmosferinde UFO´lar ve garip uçan cisimler görülmektedir, belki de başka ırklar tarafından gözleniyor veya göz altında tutuluyoruz. Bu gözlem otomatik bir programın sonucunda elektronik göz ve kulaklar şeklinde olabilir, onların teknolojik güvenliğini aşamıyor olabiliriz, hatta dünyadışı teknolojiyi bizim teknolojimiz (radarlar, uçaklar, uydular vs. gibi) algılayamamaktadır. Çok uzun bir zamandan beri bizleri test ediyor veya teknolojik gelişimimizi izliyor olabilirler.

 

Evrensel model bizim gibidir...

 

Modern bilime göre UFO fenomeni açıklanabilir, tüm bilinmezliklere rağmen yine de açıklanabilir. Hava balonları, tanınamayan uçaklar, uydular veya uyduların kalıntıları olabilirler ama bütün bunlar geçmişte, binlerce yıl öncesinde yoktular. Tüm itirazlar ve bilimsel açıklamalar güncel teknoloji düzeyindedir ve işte rahatsız edici ya da kuşku verici olan da budur. Geçen yüzyıllarda oluşan ilişkiler, gizemli ziyaretçileri göstermektedir, belki de ilişkiler zaman geçtikçe daha izole ediliyordur. Tevrat´daki Peygamber Hezekiel´in gördüğü gök cismi veya Fatima´da yaşanan göksel olay birer UFO fenomeni olabilirler. Eğer olanların en azından bir bölümünü bir an için gerçek olarak kabul edersek, geçmişteki benzer olaylar daha halka açık gibidir, günümüze yaklaştıkça UFO olaylarının artık daha izole olarak oluştuğu, ıssız yerlerde gerçekleştiği, otoriteler yerine sıradan insanlarla ilişki kurulduğu görülmektedir. Bu bir yöntem olabilir mi? Dünyadışı bir ırk, bizim bildiğimiz anladığımız bir uygarlık sürecinin çok ötesine ulaşmış olmalılar, bizim uygarlık sürecimiz onların belki de yüzbinlerce yıllık uygarlık sürecinin yanında kısa bir zaman dilimidir. Onların otomasyon gözlem sistemi, bizler için tanımlayamayacağımız bir misyon olarak düşünülebilir. Ama bizim onların ne yaptıklarını ve düşündüklerini anlamamız önemli değildir, hatta algılamamız dahi güçtür, bizden farklı ve bizden çok eski bir uygarlığın bilimsel ve sosyal uzay-mantığını anlamamız mümkün değildir asıl önemli olan dünyadışı bir ırkın varolduğu kavramıdır ve buradan bir başka olasılığa doğru yola çıkacağız. UFO´ların açıklanamayan bölümü eğer gerçekseler ve dünyadışı bir uygarlığın ürünü bir teknoloji karşımızdaysa, bu uygarlığın temsilcileri hominid yani insansıdırlar. Ve eğer bu araçlarda insanımsı canlılar varsa bize benzeyebilirler, bazı gözlemcilerin tarifleri bu doğrultudadır. Öyleyse, insan türünü yaklaşık olarak evrensel form olarak düşünebiliriz, neden olmasın?

 

Uzak geçmişten kalan çöpler!

 

Eğer insan ırkı, dünyadışı kökenliyse ve bir görüşe göre 40.000 yıl önce dünyaya gelindiyse ve sonra uygarlık çöküp, "Ana Kültür" kaybolduysa, geçmişle ilgili bilgimizi bir daha gözden geçirmekte yarar vardır. Her ne kadar 40.000 yıllık süre, dünyanın yaşam sürecinin yanında çok az görünse de, insan uygarlıklarının bildiğimiz tarih sahnesindeki yaşam sürelerinin 3.000 yılı aşmadığı da görülmektedir. Yanısıra, uygarlıkların süreci insan ömrüyle de doğru orantılı yani ilişkilidir, yaşam süresinin uzunluğu uygarlıkları da etkilemektedir. Ama yıldızlararası canlıların yaşamı çok daha uzun olabilir ve bu da daha uzun uygarlıkların göstergesidir. Belki de geçmişi simgeleyen kutsal kitaplardaki insanların çok uzun yaşadıkları iddialarının altında bu vardır. Dünyadışı köken görüşünün olasılığı sanıldığı kadar az değildir, üstelik bilim kurgu gibi görünmesi aksine destekleyicidir. 40.000 yıl tezinin ötesinde, milyonlarca yıl evvel dünyadışı uzay araçları çok yaşlı yıldızlardan gelip, binlerce yüzyıllık kendi uygarlıklarını getirmiş olabilirler. Öyleyse izler bırakmış olmalıdırlar. Elbette ki, bu düşünce şekli, üzerine ipotek konulmuş bir varsayımdır, kültürel ve fiziksel gelişimimizin temelinde uzaydan gelen başka kültürlerin bulunduğunu kabul etmemiz için bize kanıt gerekir. Peki bu kanıtlar gerçekten var mıdır?

 

Küp ve kap paradoksu

 

1885´de Silezya´da bir kömür madeninde, jeolojik bir kömür bloğunun içinde garip bir cisim bulundu. Kömür yatağının geçmişi on milyon yıl öncesine dayanıyordu yani içindeki cisim on milyon yıl önce oraya gelmiş olmalıydı. Bu cisim 67x47 mm. ölçülerinde 737 gr. ağırlığında geometrik bir cisim yani bir küptü. İki yüzü ovaldi, öteki yanında ortasına kadar ulaşan bir yarık vardı. Yapılan analizlerde, nikel-karbon karışımı bir çelik yapı belirlendi. Sülfür oranı azdı ve doğal pirit oranı yeterliydi. Bilindiği gibi çelik, doğal değildir, bir fabrika üretimidir yani kimyasal bir sonuç veya üründür. Bazı uzmanlara göre, cisim yapaydır çünkü doğada gerekli kimyasal oluşum zincirinin raslantısal olarak böyle bir sonuca ulaşması hele geometrik bir cismi ortaya çıkarması mümkün değildir. Gizemli küp, 1910 yılına kadar Salzburg Müzesi´ndeydi. Eğer bu küp, milyonlarca yıl evvel kömür yatağına gömülmüşse ve yapaysa, insanoğlu tarafından yapılmadığı anlaşılır. Acaba, bu garip cisim milyonlarca yıl önce dünyayı ziyaret eden bir uzay aracının bıraktığı bir çöp olabilir mi? Bir diğeri daha var; Çan şeklinde bir kap düşünün, 10x15 cm. boyutlarında, tabanı 5 cm. çapında, kalınlığı 31 mm. çinko renginde ve metalik bileşiminde önemli oranda gümüş bulunuyor. Bu tuhaf ve bilinmeyen kap, yüzeyin 4.5 m. altında bir pudra kayasının içinde bulundu. Bu kap da, yukardaki küp gibi doğal değil, yapaydı ve bir kayanın içinde ne işi vardı? Daha bunlar gibi neler keşfedilebilir? Kaya oluşumlarının içinde daha neler gizlidir?

64.jpg

 

 

"8 milyon gezegende yaşam vardır..."

 

Görüldüğü gibi, galaksideki farklı kültürler arasındaki iletişim ve ilişkinin anlamı ana sorundur, ilişki kurulmuş olabilir veya kurulmuştur ama farkında değilizdir. Hatta öylesine belirgindir ki ama bizim algımızın ötesinde kalmaktadır. Bir diğer olasılık da, kendi çöplüğümüzde eşinirken çevreyi göremememiz olabilir. Üzerine ipotek konulmuş galaktik uygarlık modellerinin ve uzay uçuşları potansiyelimizin yaratıcıları olan fizikçiler arasında Dr. Lipp, von Hoerner ve Dr. S.S. Huang sayılabilirler. Von Hoerner galaktik uygarlıklar için şöyle diyor; "Umuyoruz ki, uygarlıkların arasındaki ilişki 200-300 parsek gibi kısa uzaklıklarda Bir parsek 3.26 ışık yılıdır), yoğundur. Ama bu da uzun zaman dilimleri gerektirir ve eğer çok büyük uzaklıklarda aktif bir ilişki varsa bunu farkedemeyebiliriz yani bizim ömrümüz yetmez. Bir diğer handikap da, gezegenimizi çevreleyen elektromanyetik radyasyon kuşaklarının yarattığı engelleyici alanlardır. " Prof. Carl Sagan, NASA´da görevliyken en yakın on dünyadışı uygarlığın en iyi olasılıkla 1000 ışık yılı uzakta olduğunu söylüyor ve olmaları gerekir, diyordu. Dr. Huang´a göre ise, galaksimizde % 3 ile 5 arasında zeki canlıların yaşadığı gezegensel sistemler vardır ve bu da yaklaşık 5 ile 8 milyon gezegende yaşam olduğu anlamına gelir.

 

Galaktik zeka yokolmak istemiyor;

 

"Life, Mind and Galaxies-Yaşam, Düşünce ve Galaksiler" adlı kitabın yazarı olan Dr. Axel Firsoff, evrenin geleneksel özelliğinde yaşamın varolduğunu yazıyor ve galakside zekalar arası ilişkinin bir yasa olduğunu ekliyordu, aynen nükleer ve biyolojik prensiplerde olduğu gibi... Belki de bilemediğimiz galaksinin çekirdeğinde, bu tür bir oluşum vardır ve elementer parçacıklar yaşamsal enerjiyi dışa yaymaktadırlar. Bu bir tür "İlahi Yaradılış" olarak düşünülebilir. Belki de, insan formu veya insandışı formlar ne olursa olsun zeki canlılar böyle oluşmuştur. Uzay yolculuklarının şu anki düzeyi, gelecek için güvencedir ve galaksimizde bu yolculuklara çok öncelerde başlamış olanlar olmalıdır çünkü galakside bizim dışımızda yaşamın varolduğu bilimsel bir gerçektir. Bu yolculukları yapanlar uygun gezegenlerden, bir başka uygun gezegene geçerek yaşamı taşıyabilirler. Kendi aralarından bazılarını bir gezegende bırakarak bir tür galaktik döllenmeyi uyguluyor veya zekasal devamlılığı sürdürüyor olabilirler. Bir diğer olasılık da, güneşlerin yaşam süresinin sona ermesi nedeniyle, yıldızlararası göçtür, bir gün bizim güneşimiz de insanlığın yaşamını sürdürmesi için yeterli ve yararlı olmayacak, kritik sıcaklık düzeyini aşarak, iç gezegenleri yok edecektir ve dünyamız da iç gezegenlerin üçüncüsüdür (Merkür, Venüs ve Mars gibi). O zaman, yaşam dış gezegenlere taşınmış olacaktır, insanlık buna yaşamını sürdürebilmek için mecburdur.

 

Yeni bir güneşin arayışı içinde olacağız...

 

Jüpiter ve Satürn gibi gezegenlerin atmosferi, büyük hacimlerine karşın düşük yoğunlukta olmaları yasamsal değildir ama milyonlarca yıl sonra güneşin artacak olan ısısı sonucunda buharlaşarak yoğunlukları artabilir. Ve insan yaşamının genetik olarak çevreye uyum sağlaması gerçeği gözden kaçırılamaz ve uygarlık yapay olarak kendini koruyacak çevreyi de yaratabilir. Çok uzun bir zaman sonra ise, güneşimiz maksimum büyüklüğe ulaşacak ve soğuma dönemi başlayacaktır, ısısını yitirerek içine doğru büzülen güneş kızıl bir cüce olacak ve dış gezegenler tamamiyle donacaktır. Buraya gelinmeden çok önce insanlık, yaşamını sürdürebilmek için yeni ve genç bir güneşi bulmuş olacaktır, bunlara G tipi yıldızlar denir ve milyonlarca yıllık dengeli yaşamları vardır. Öyleyse ihtiyaç olduğunda, zeka varlığını korumak için kendini bir başka yere taşıyacaktır ve de taşımıştır. Yaşamın devamlılığı kavramı ve galaktik göç modeli ya da örneği galakside yeni birşey olamaz. Tsiolkovsky, kolonileşmenin sadece evrim için olmadığını, ana nedenin yaşamın galakside bir yerden bir yere sıçraması olduğunu söylüyordu; bu amaç yaşamın ve zekanın yayılması olarak düşünülebilir ama sonuçta yaşamın ve zekanın temel karakteri veya özüdür. Eğer zeki canlılar yeni dünyalara göç ediyorlarsa yanlarında bitki tohumları, çeşitle hayvanlar bulunmaktadır, böylece temel tarım başlatılacaktır. Böyle bir göçte, gidilen gezegende yaşamsal ortam hazırlanabilecektir ama bu geçiş yani göç aynen şehirlinin köye göç etmesine benzetilebilir yani kentin uygar ortamı kırsal kesimde olmayacaktır. Zaman içinde, baştan başlanacak ve teknolojik gelişim sağlanacaktır ama uzun bir zaman sonra da geçmiş unutulacak ve efsanelere dönüşecektir. Az ve öz bir sonuç olarak insanlığın bu dünyada varedildiği doğru değildir, insanlık bir başka dünyada varolmuş denebilir. Dini metinler, mitler çok uzak geçmişin hatta atalarımızın ötesinin anıları olarak düşünülebilir. Örneğin "Tufan" olayı ve Nuh´un Gemisi bir başka gezegende yaşanan kıtaların sular altında kalma olayını ve bir uzay aracını simgeliyor olabilirler. Adem ile Havva, Şeytan ve elma veya cennetten kovulma öykülerinde olduğu gibi...

 

Evrene dikkatle bir göz atarsak, devamlılığın uzun dönemli gelişimlerle sağlandığını görürüz, başka canlılar galaksi içinde oradan oraya gidiyor olabilirler, bizler henüz yarım yüzyıldır galaksinin farkındayız ve daha ancak uydumuza gidebildik. UFO´ların bazıları dünyadışı otomasyon gözlem araçları olabilirler, birileri bizi ve daha birçok yeri sistematik olarak izliyor, kendilerinde denetliyor da olabilirler. Çok uzak geçmişte kolonileşen bu gezegenin evriminden sorumlu da olabilirler. Öyleyse şöyle veya böyle bizler geçmişimize veya uzak atalarımıza karşı sorumluyuz. Anavatanımızın özlemini çarpıtılmış da olsa, belki de dinsel platformda arıyor veya gideriyor olabiliriz. Ama unutmayalım ki, şu an yaşadığımız gezegen, çok uzak torunlarımızın anavatanı olacaktır...

 

"İnsanlığın birkaç bin yıldan beri varolması ne garip bir iddiadır; ya birkaç milyon yıldan beri varolduysak? Ve oralarda ne yaptığımızı bilmiyorsak? Bu bir olasılık kuramıdır ve bize gezegenler arası konumumuzu gösterebilir."

 

(Konstantin E. Tsiolkovsky 1857-1935-Rus roketçiliğinin babası)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ne zaman bir arkadasımla tartısmaya kalksam bana diyorki ; madem var uzaylılar neden bizimle iletisime gecniyorlar ??? ishte ben bu soruya bir türlü cevap veremiyorum :(

ben dünyayı ziyaret etmekle (ve gezip tozmakla:)) görevli birisi olsaydım gemimle dünyaya konsaydım, dünyalıları ve yaşantılarını tarihlerini zaten elimdeki teknolojiyle adamakıllı incelemiş ve biliyor olsaydım, acaba meraktan onlarla iletişime geçer miydim yoksa zaten birçok şeyi bildiğimden (mesela gizlice iletişime geçtiğim bazı dünyayılar sayesinde de olabilir;)) dünya genelinde büyük bir olaya ve gazete manşetlerine konu olmamak ve ortalığı karıştırmamak için iletişime geçmeden önce uzun uzun düşünür müydüm?

ben eğer galaksiler arası seyahat yapacak teknolojiye sahip olsaydım bu teknolojiyle görünmezliği de zaten icat etmiş ve görünmez olarak dünyalılar arasında zaten elimi kolumu sallayarak dolaşıyor olur muydum yoksa ufoları sergilemeye devam mı ederdim? dünyalılar içinde japonyada korede birçok teknoloji ve bilim adamının görünmezlik sağlayan cihazlar ve sistemler geliştirip önemli aşamalar kaydettiğini ve bir arabayı görünmez yaptıklarını bunun nette teknoloji sitelerinde yayınlandığını göz önünde bulundurarak yazıyorum.

böyle bir empati denemesi yapayım dedim, geniş düşünelim diyorum:thumbsup:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

zaten geçenler var yani görünenler..

ancak bizi hazır görmüyorlar..

bu nedenden dolayı bu olmuyor ama yakın zamanda olucak..

arkadaşına bütün insanlığın 3/2 sinin bildiği bu gerçeği inkar ediosan ve bu kadar belgeyi göz ardı ediyorsan sen bilirsin de.. inanmıyorsa inanmaz..

sen onun düşüncesiyle yaşamıyorsun inanmasın bırak düşüncesine saygı göster inanmazsan o da seninkine göstersin..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://askmen.mynet.com/images/yasam/haberler/ed_mitchell.jpg

Evrende Yalnız Değiliz Ama Deliller Saklanıyor

 

1971 yılında 'Apollo 14' göreviyle uzaya giden astronot Edgar Mitchell çok çarpıcı iddialar ortaya attı.

 

'Bu evrende yanlız değiliz ve hükümet bu gerçeği saklamak için her şeyi yapıyor' dedi. 1947'de bir UFO kazasının yaşandığına inanılan Rosweel Kasabası'nda büyüyen astronot, 'Kaza sonrası ordu yetkilileri halkı bilgi sızdırmamaları konusunda uyardı' dedi.

 

 

Roswell UFO vakası peki neydi?

 

 

Roswell UFO vakasında bulunduğu iddia edilen bir insansı. Roswell UFO vakası, 1947 Temmuz ayında ABD'nin New Mexico eyaletinin Roswell şehrinde meydana geldiği iddia edilen olay olarak tarihe damgasını vurdu.

 

8 Temmuz 1947 yılında New Mexico eyaletinin Roswell kasabası yakınlarında, ABD'nin Idaho Eyaleti'nde orman servisi için kurtarış pilotluğu yapan Kenneth Arnold'un, 25 Haziran'da kayıp bir uçağı Washington'daki Cascade Dağları üzerinde aramaya çıkışının ve tahminlere göre, 4000 m. yükseklikte saatte 1200 mil hızla giden dokuz tane disk şeklinde uçan daireler gördüğünü iddia edişinin iki hafta sonrasında bir " fincan tabağının" ele geçirildiği duyuldu.

 

Ancak ertesi gün ABD Ordusu bu haberi yalanlayarak bunun bir araştırma balonu olduğunu iddia etti.

 

Otopsi görüntüleri

 

 

27 Mayıs 1995 Cuma günü Londra Müzesi'nde bir basın toplantısı yapan İngiliz TV yapımcısı Ray Santili elinde 16 mm'lik 14 bobinden oluşan ve ABD Ordu istihbarat birimlerine ait olduğunu açıkladığı filmleri kamuoyuna sundu. Kaza sonrasıyla ilgili görüntüleri ve bazı dünya dışı ya da insan olmayan canlılara yapılan otopsi sahnelerini içeriyordu. Film 82 yaşındaki ordu fotoğrafçısı Jack Barnett'ın özel arşivine aitti. Temmuz 1947'deki Roswell UFO kazası sırasında çekilmişti ve Barnett bir kopyasını da kendisine saklamıştı. İşte bu beklenmedik olay konunun önemini daha da artırdı.

 

 

Teğmen Walter Haut

 

 

Amerikalı eski bir askeri yetkili, 60 yıl önce ABD’nin New Mexico eyaletindeki Roswell askeri üssü yakınlarına düşen cismin içinde uzaylı cesetleri de bulunan bir UFO olduğunu ve bunların Amerikan ordusu tarafından gizlendiğini ölüm döşeğinde itiraf etti.

 

O dönemde üssün halkla ilişkiler subayı olan ve geçen yıl ölen Teğmen Walter Haut, ölümünden sonra açılmak üzere yazdığı mektupta, ABD ordusunun birçok teknolojiyi bu "kazada" ele geçen dünya dışı uzay mekiğinden aldığını iddia etti..

 

Mynet'ten alıntıdır hacılar..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kendi Gözümle sahit oldugum birsey bu 200 bin uygarlık samanyolu galaksisinde farklı alemlerde hayat surmektedirler nerden biliyorsun diye sormayın neobilince varmanız gerekır yada sizinle isleri olması lazım hic bir zaman siz istediginizde ortaya cıkmazlar plan ve programlı varlıklar ve bizim teknolojimizden milyon hatta milyar yıllar daha ileriler dunyanın gizli tarihini cok iyi biliyorlar ne kadar uygarlık gecti bu dünyadan biliyorlar...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

evrende milyarlarca x milyarlarca yıldız varken bir tek bizim dünyamızda hayat olması zaten saçma geliyor. illa ki başka galaksilerde yaşayan canlılar vardır. belki kendi galaksimizde de vardır ama bunların zırf pırt kumburgaza falan filan tatile geldiklerini düşünmüyorum. UFO zaten adı üstünde "tanımlanamayan uçan cisim" demek yani ufo, uzaylı anlamına gelmiyor bu görüntülerin ne oldukları meçhul yani. kaldı ki uzaylıların dünyaya gelmesi için çok ileri bir teknolojiye sahip olmaları gerekiyor ve bu kadar ileri teknolojileri varsa, teknolojisi gelişmiş ülkelere gitmeleri gerektiğini de anlarlar herhalde ( nedense uzaylılar bizim tarlalara falan dadanıyor)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ya bir topluluk varmış, toplanıp geniş bir alanda enerjilerini birleştirip dünya dışı varlıkları çağırıp görüşüyorlarmış, böyle bir şey mümkün mü :S varsa böyle bir şey biz de bi geniş alana toplanıp çağıralım, direk gemileriyle gelsinler, insanlık artık hafiften hazır, iyice enjekte olalım böyle bir bilince, eğer varlarsa... hatta gaza getirelim bu varlıkları :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...