Jump to content

Ahmet Ada Şiirleri


schizophrana

Önerilen Mesajlar

ÖZLENİRSİN SEVGİLİM

 

Ne kaldı, ne kaldı son güzden geriye

Sevgilim, beklemesini bilenim benim

Kar yağdı kirpiklerine

Kar sesi kuşattı çevremizi

Umutlar gibi birikti kar

Özlemler gibi birikti

Biliyor musun acılardan örülü

Sözcükler kaldı aramızda

Acıları tersyüz ettik

Yenildik, evet düpedüz yenildik

İçimize bıraktık kar sesini

Yeni bir ezgi üretecek olan

Çığlıklardan, kurumuş gözyaşlarından

 

Biliyor musun gülün kokması gecikecek

Bir kuş sesi gömleğine işlenecek

Çok eski bir gökyüzüyle birlikte

Orda burda söylenecek

Huma kuşunun göğsünde dinlendiği

Üşümüş, yorgun ama umutsuz değil

 

Canımın yongası, sevgilim, bir tanem

Ne kaldı, ne kaldı geriye acılardan

Eski alınteri, aşksız kaldı birçokları

Çocuklar kutup mavisi ağladı

Kimse artık hüzünleri anlatmasın

Ne vakti, ne yeri, ne bir anlamı kaldı

 

Güzelim, bir tanem, canımın yongası

Bir karanfilin suya eğilimi gibisin

Öylesin, özlenirsin, gel artık kar yağdı

Bize paylaşacak aldanmalar kaldı

 

GÜL YENİSİ KÜÇÜK KIZ

 

 

Bir park kanepesinde oturuyorum deniz

kıyısındaki, burnumda tütüyor

günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar

suçsuzum onu sevmekle, bunun için

ilgileniyorum kırgın çiçeklerle

 

Baktıkça resmine gül açılıyor parmak

uçlarımda, ne çok istiyorum onu

gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara

nasıl da yakıştırıyorum günebakanları

gözlerine

 

Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum

ara sokaklardan, oyun oynuyor toz

duman içinde çocuklar, geçiyorum

içimde hüzne benzer bir duyguyla

 

Şimdi şurdan koşuyorum

kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan

bir aldanış mı yaşadığım yoksa

bilmiyorum ne kadar koşabilirim

eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka

 

Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar

nasıl da sendeliyor kalbim küçük

bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü

bir Akdeniz çiçeğine gömerek

 

Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

 

 

 

 

YAZ BAŞLANGICI İÇİN BİR AŞK EZGİSİ

 

 

Her şey bir başlangıçtı başaklar bile

Kırlar dağlar deniz kenarları

Denize inen sokakların kuşları.

Durup baktım yapraklar başlangıçtı

Sonra evler pencerelerinden fesleğen sarkıtan

Akşamüstünün buğusu, bugünün sonu

Kırgın bir kuşun denize doğru uçuşu

Başlangıçtı sevgimize biliyor musun

 

Vakit yoktu aşka nasıl bulmuştuk

Ertelenmiş bir başlangıçtı efsane kıldık

Leylak kokusu sızdıran evleri, sokakları

Geçip gitmiştik bir gülümseme bırakarak

 

Vakit yoktu açık denizleri özlemeye

Fesleğen sulamaya pencere önünde

Bir tenhalığı yaşamaktan bakışmaya bile

Şaşırdım doğrusu nasıl bulmuştuk aşkı

Her şey her zaman bir çığlıktı

Tenha bir istasyonda okuduğun

Bir suç işler gibi okuduğun öğlesonu

 

Her şey bir başlangıçtı sevgimize

Çılgın yaz çiçeklerine, yediveren güllere,

Kalbinin hızla akışı bile sevgilim.

Ah bir sevdaydı şurada çınlayan sesin

Geceyarıları beni umarsız bekleyişin,

 

Sanki bir çiçek sergisiydi karanlıkta gözlerin

 

SEVGİLİ

 

 

Gitsem, gitsem, dargın ayrıldığım

Sevgilime bir mendil kiraz götürsem

 

Mutluluğun nice rengini

Yitirip de aradığım

Gençlik günlerimi

 

RESİM. .

 

Denize çıkan sokak soğuktur üşürsün

Ey ince gömlekli Akdenizli çocuk

Yaz geride kaldı yetişirsin sonbahara

Bütün ömrün yok olan mavi bir bakış

Gibi geçiyor bir solukta bilmiyor musun

Yağmura yakalanmış bir kuş gibi üşürsün

Ey parke taşların ağarttığı çocuk

Kalbin deniz üstü yağmur, saçların uykulu

Gülerken güz resmini çekmiş sanki

Yaprağı sapsarı yaprakla bitiştiren

Yaprağı hüzünle değiştiren güz

Bir çarkıfelek otunu değiştiren güz

 

Önünde çakıl taşları deniz kıpırtısız

Bir park kanepesinin akışında unutulmuş

Güller de birdenbire sızar kalbine

Avlulara girersin: karşında güz

 

Mor bir gölge şurda ve sonyaz kokusu

Tam öyle işte yıkılmış bir atın duruşu.

 

USULDAN TÜRKÜ

 

Yürüdüm usuldan bir sonbahar hüznüyle

Çocukların her akşamüstü ayrıldığı yere

Sararan yaprakların savrulduğu yere

Bir türlü buluşamadığımız o lacivert yere

 

Şuramda bir çiçek ordusuydu sevdan

Yürüdüm ağaçlı yoldan bir başıma

Bütün kuşlarını gökyüzüne uçuran

Ağaçlar düş kurmayı unutmuştu çoktan

 

Bir öndeyiş gibi okudum uçurumları

Denizi dağları bozkırı sevgilim

Ne de olsa ben buldum son kuşları

Kuş sürülerinden örülmüş bir kıyıda

 

Ey akşamsefasının tazelenen vakti

Bırakıp bir kitap gibi pencere önünde seni

Yürüdüm usuldan uyanmış yollarda

İçimde serseri ilişkilerin son izi

 

Suçlu bir eylül bozup gitti

Kimsesizliğimi acemiliğimi

Saçlarımı kestiler asi sesimi

Sesim bir suçsuzun sesinde şimdi

 

 

 

 

NE KALDI

 

sokağı gökyüzüyle ilişkilendiriyorum

izinli askerlerin şapkalarından

asker şapkalarından bir gökyüzü

nasılsa her gün yaşıyor içimde

acılardı yaban otlardı az az kanıyor

ayrılıklardı mektuplardı az az kanıyor

hazirandı o hepten kanıyor

bak, bir ormanı seçiyoruz, işte

yerini bulmuş ağaçlar içimizde

sarnıçtan suluyoruz ağaçları

ağaçlar fısıltıyla yağmurdan konuşuyor

yağmuru senin yanına iliştirmeliyim

bir sinema günü dinmesini bekledikti

bir süre kül rengi çatılarda

yağmurdu az az kanayan içimde

çoğu aşk sonu kederleriyle ilgilidir

kederleri güz başlangıcına iliştirmeliyim

ben ne zamandır yalnızım

herkes ne kadar yalnız

güz ne kadar büyütüyor yalnızlığı

ben kaçar gibi yaşamalıyım

kırlangıçları, ağaçları, telâşlı sesleri

güz biriktiriyor yaşlılığı

bakışlarım bir noktaya çoğalıyor

sağlıktı hastalıktı ölümdü

belki de her şey eskisi gibi

biz hepimiz yeniden doğuyoruz

ağacın ağaç olduğu bir yanılsama belki

suyun su, kuşun kuş

belki de her şey hiç yaşanmadı

deniz kabukları, masamdaki yeşil sürahi

sözcükler, sözcükler anlamını yitiriyor

bir kök biberiyle, tuzlu çakıl taşları

hepsi bir yanılsama belki

neye dokunsam çözülüyor çünkü

şu kadarcık yeşilliğe yer kalmıyor dünyada

çoğu hayatı bir aşk gibi yaşamakla ilgilidir

azar azar eksiliyor farkına varmıyorum

derken geceyi gündüzü bilmiyorum

ağaçlar kapı aralıklarından görünüyor

annemdi hayal oluyor içerlerde

odalardan odalara geçtikçe

sonra o erken vakitlerde

perdeleri aralardı gün girsin diye

komşunun balkonunda çiçekler

çiçekler rüzgârda kokuyor

kokuyor ya her bir o kadar güzel ki

belki de hepsi bir yanılsama

çiçeklerdi ağaçlardı az az kanıyor

güzel insanlar erken ölüyor

 

mahzun sayılır çocuklar

seni çocukların yanına iliştirmeliyim

çocuklar seni daha güzelleştiriyor

içimize yağmur yağıyor

yağmur seni daha güzelleştiriyor

belki her güzellik bir yanılsama

belki de ayan beyan her şey

herkesin çocukluğu işaret fişeği

ben hepsini yaşıyorum azar azar

kim bilir aşk bitti de bu bendeki

derviş türküleri

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SEVDAYA İLİŞKİN

 

 

Yüzünü bana döndür

Böyle bakışımın nedenini sorma

Uzun tümceler ezberletirim sana

Kalın kitaplar getiririm o zaman

Dakikalar tükenir. Birazdan

Bir ömür tamamlanır

Yaşanır olur yaklaşan ayrılıklar

Otobüs şöyle bir sarsılır da

Yaslanır birden

Sevgilimin gurbet aklına

 

Bir su olur giderim

Gittiğim yerlerden alır

Esmerliğini yüzüm

Emekçilerin yaşamına karışırım sonra

Ter kokar gömleklerim

 

Bu bitmez yolculukta

Camdan bakarak

Görkemli, aşılmış mı bilemem

Akşamları gerginleşen dağlar görürüm

Uzun bir

- Ah...

Gibi

Düşersin aklıma

 

Yolcular bir bir uyur

Bırakıp bu dünyayı giderler

Yedeğimdeki sevdalar uyanır

Kavga aşk olur bana

Ömür bitmez yol bitmeyince

Bir ezgi çalınır

Sazın ucu gökyüzünü kanatır şimdi

 

 

 

VEDA ...

 

 

içimdeki kırık dökük camdan kule

yıkıldı, sokak aralarında kar tozuttu,

geçtim bir daha bu yollardan

yüreğim kederle dolu

 

ah! elimde olsa toplardım yine

içimdeki cam kulenin parçalarını

yeniden kurardım özleyerek

incelik taşıyan sözcükleri

 

geçti, ah geçti aşk duraklardan

suya kar taneleri düşüyordu

ben bir otobüsteydim

camlar buğulanıp üşüyordu

 

 

O !...

 

 

odur üç gül üç köpük yaza uzanır

kim bilir nereden gelir ne kadar kalır

gelin ağlatma havasını başlatır

kederi zurnanın ucundadır

oradadır gül de gül köpüğü de

kırık bir hüzündür hem güler

hem ağlar

 

bir geyiktir dağlarda ince uzun

bacakları gezer bahçelerde, iz bırakır

kışın karda, kar gibi yağar...

odur kara taşa yazılı ince yazı

odur gelinlerin duvağı

odur mahzun bakan göz

odur kalbine sokulan hançer

odur kanatlarını tutuşturan ateş

 

üç gül köpüğüdür o

kırılgandır çıdamdır sevgisi kutludur

açılıverir dağlar sürgünden çıkagelir

eşyaya dokunsa acısı tazelenir

öfkesi kar gibi erir

 

yola çıkan birini andırır yalnızlığı

hiçliğe bırakılmışlığın rüzgârını estirir

 

odur çiçek tozu rüzgârla serpilen

gül bahçelerinden sokaklara bulvarlara

odur ipek kar beyazı gecelerde

yataklardan kayan ve yayılan dünyaya

ipeğin sesidir o, gülün köpüğü

-ya siz kimlersiniz?

--------------------

İYİMSER BİR AŞK TÜRKÜSÜ

 

 

Bağlardan inen patikalardayım

Cebimde mis gibi şiirler, kuş cıvıltıları

Sokağınızdan geçiyorum öğle üstü

Sokağınızda sararan yaprakların kokusu

Şuramda ince bir sızı, serseri bir acı

Senden öncesi olmayan bir acı

Yalnız senin mecnunun olan bir acı

 

Her pazar geçtiğin yollarında bir yaprak

Yeşeriyor kuşanmış bütün cesaretini

Göğsünün içinde yaşatmak için aşkı

Bir yaprak da senin konuşkan elinde

Sevecen becerikli çalışkan elinde

 

Her zaman biraz olsun gecikirsin

Aşka yalnızlığa sevdaya

Yine de özlenirsin güzelim sevgilim

Bir çiçek de böyle özlenir

Su dolu bir testinin yanındaki bir çiçek

Desem öyle alaycı gülümser yürürsün

Sessizce yağan yağmur altında

Aşkı kendine anlata anlata

 

Yine akşam oldu sevgilim sensiz

Bırakıp gidiyorum içim aşkla dolduğu zaman

Durakları buğulu otobüs camlarını

Yağmur çiseleyen kirli sokakları

Gide gide hüzünlü bir türkü gibi dokunan

Yağmurun sesini ne çok seviyorum

Seni ne kadar çok seviyorum

 

İpek bir mendil diye

Ayrılığı katlayıp koyuyorum çiçekle masama

Bir de senin için yazdığım sevda şiirlerini

Kendi anlamlarını aşıp giden

Tozlu yollar sıra dağlar patikalar boyunca

 

Ey sevgili senin sımsıcak bakışlarını

Katlayıp koyuyorum çiçekli masama

Seni ne kadar çok seviyorum

Bir türkü solgunluğunu silip götürdüğü zaman

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ey sevgili senin sımsıcak bakışlarını

Katlayıp koyuyorum çiçekli masama

Seni ne kadar çok seviyorum

Bir türkü solgunluğunu silip götürdüğü zaman

 

 

 

sımsıcak satırlarla anlatıyor aşkı Ahmet Ada. bu yüzden çok seviyorum şiirlerini..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

aynı zamanda da çalışkan bir şair.özelliklere edebiyat dergilerine çok şiir yazar.şiirlerinin yanında şiir üzerine kuramsal yazılarda yazmakta ve son zamanlarda kanto formunda şiirleri ile şiirde bir başka biçemin izini sürmekte.tıpkı Ezra Pound gibi...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BEGONYALI PENCERE

 

 

Senin bu küsümser yüz

Bir ağlar bir gülersin

 

Seninle ayakta duruyor

Hercai sözcüğü.

Seninle biçim - bozuma

Uğruyor Türkçe.

Günübirlik değerleri ters yüz ede ede

Döküntü değeri kazanıyor

Her sevgili.

 

Yüzün göğe açılmış

Gündeş yazı

Begonyalı pencere

--------------------

Biliyor musun gülün kokması gecikecek

Bir kuş sesi gömleğine işlenecek

Çok eski bir gökyüzüyle birlikte

Orda burda söylenecek

Huma kuşunun göğsünde dinlendiği

Üşümüş, yorgun ama umutsuz değil

 

Canımın yongası, sevgilim, bir tanem

Ne kaldı, ne kaldı geriye acılardan

Eski alınteri, aşksız kaldı birçokları

Çocuklar kutup mavisi ağladı

Kimse artık hüzünleri anlatmasın

Ne vakti, ne yeri, ne bir anlamı kaldı

 

Güzelim, bir tanem, canımın yongası

Bir karanfilin suya eğilimi gibisin

Öylesin, özlenirsin, gel artık kar yağdı

Bize paylaşacak aldanmalar kaldı

 

 

 

........

 

kimse artık hüzünleri anlatmasın

ne vakti ne yeri ne anlamı kaldı

 

 

.....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bahar Kantosu

 

Bu sabah baharla durulanmış yüzün

Görüyorum iyilikçi bir gökyüzü

Gözlerine bakıyorum, konuşamıyoruz

Portakal çiçeklerinin kokusunu

Büyüyen otlarda güneşin ısısını

 

Bahar gelmiş ışık ağacı pırıl pırıl

Koşuyoruz kavuşmak için denize

Zambaklar sokaklarla dolu

Sokaklar zambaklarla dolu

Salyangoz iziyle dolu bahçe

 

Denize yakın oturuyoruz, sessizliğe

Değiyor elimiz, adalar oldukça uzakta,

Suya değiyor elimiz, yaprağa,

Kuşlar ağaçlarla dolu, ağaçlar

Kuşlarla, ışığa koşuyor nar ağacı

 

Güneşin oltası uzanıyor

Ölümsüz yapıtlarına denizin

 

 

Güz Kantosu

 

Yağmur çiseliyor sözcüklere camlardan

Bütün çiçekler yağmurun altında

Bütün kuşlar rüzgârın ardında

Soluk soluğa kalıyor bir köpek

Sokağı boydan boya geçince

 

Fısıltıyla konuşuyoruz eşyaya av

Olan insandan. Yapraklar titriyor.

Sivri yapraklı ağaçlardan rüzgâr

Getiriyor serpintili yağmuru. Kent

Soluk aldıkça biliyoruz uyumadığını

 

Sonra çırılçıplak buluyoruz kendimizi

Bize dinginliği bağışlayan yağmuru

Dinleyerek yürüyoruz eski bahçeye.

Deniz çağırıyor kıyıları döven dalgalarla

Kapıların sürgülerinden geçiyor sesi

 

Rüzgâr kunduralarını yitiriyor

Denizin kıyısında yalınayak

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kanto V

 

 

 

Silifke Caddesi’nde bir yağmur Kevser

Bekledik gözlerimizi kısarak dinmesini

Gözlerimizi kısarak baktık pencereleri açık evlere

Deniz gören balkonlara, balkon çiçeklerine

Mersin ne yapacağını bilmediğinden uykudaydı

Deniz kim bilir kaç bin yıldır oradaydı

Evleri büyük yapmışlardı yüksek mi yüksek

Yağmur dinerse anlaşılırdı denizin orada durduğu

Yağmur dinerse anlaşılırdı varoluşumuz

Saçlarımız tırnaklarımız gözlerimiz anlaşılırdı

Anlaşılırdı peşimiz sıra gelen pars

Sınırsız sözcükler sayılar

 

“Biz buraya ne zaman gelmiştik?

Uzun süren bir gecenin sonunda mıydı?

“İyi ki geldiniz” diyen olmadı Kevser

“Siz bir başlangıçtınız” diyen olmadı Kevser

Deniz az ötemizdeydi

Yadırgadık insanı yadsıyan kadırgaları

 

Biz buraya ne yapmaya gelmiştik

Uzun şeyleri konuşmaya gelmiştik

Trenleri otobüsleri yolları denizleri

Anısı olan her şeyi. Ah işte

Çatılardır hecelediğimiz yalnızlık”

 

Silifke Caddesi’nden denize doğru

Çatılardan kuşlar havalanmaktaydı, oradaydık,

Oradaydık ey sabahçı kahveleri, ey balıkçılar,

Duyuyorduk denizin iç çekişini

Biliyorduk boşluğa bölündüğümüzü

Biliyorduk tozlu ağaçların

Ve çocukların uykuda olduğunu

Annelerinse kırgınlıklardan hüzne döndüğünü

Hüzün varsa yerleşen bir şey olduğunu

 

Yağmur dinince oturduk denizin eşiğine

Görünmezi gördük bu da oldu işte

--------------------

Kanto XXXII

 

Gecenin küçük kırıntıları vurmuş yüzüne

Bir su berraklığı, yalınlık belki Kevser

Kavakları geçince bekle beni

Şöyle bir durup bakayım yüzündeki

Gece gündüz derin değişmeler denizine

 

Kevser bu savaşlar ne çok insanın yıkımı

Yılgıyı mutsuzluğu çoğaltıyor yüzünde

Kevser dur bekle ben yoruldum yıkıldım

Gözleri pars gözleri insanlar gördüm

Ürperip uzaklaştım boğuldum kaldım

 

Bağırasım geliyor sesim yırtıcı kuş sesi

Kimse yaşamın anlamından söz etmiyor

Kevser dur bekle, insanlık parıltısını yitirmiş

Dur bekle yeniden tutunalım insana

 

Kevser bu gök katları çiçeklere karışmış

Deniz denizce kokuyor, kavaklar ürperiyor,

Kevser bir gülümse, gülümseyişin ferahlatacak içimi

Üstüne üstüne gideceğim solan yıldızın

 

Kevser bölük pörçük acıları kaldır at

Geceyi arıt, buluttan buluta su taşı

Şöyle bir durup bakalım dünyaya

Başkasının acısı nasılsa yara sende

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Toprak

 

Bu yeğni ses incir ile narın söyleşisi

Denizin yanı başında, kentin ucunda

Bir köpek havlamasına karışıyor

Bahçenin upuzun erinci

 

Dinledim bir yalnızlık ağacından

Denizin düşlerini geçen yılki

Bu yıl incir ağacı daha dinç

Çözemedim bilgeliğinin gizemini

 

Akşam koyların girişinde kabuğuna çekiliyor

Ağaca tutunan akşam

Boru çiçekleriyle konuşuyor

Ana tanrıça ay

 

Nerede dinleniyor çılgın rüzgâr

Ağaç bilmiyor, yaprağın kımıltısız

Duruşundan anlıyorum, belki

Rüzgâr diye bir şey yok

Geçen çanıyla yaz toprağı

 

Toprak ki eşitliyor insanı

 

 

Evdeyiz

 

Günlerin isi elmaları kararttı

Kenti de rüzgârı da gökyüzünü de

O odadan o odaya gittim geldim

Gelirler, dedim, evdeyiz

Deniz az ötemizde, balkonda otururuz,

Gelseler bir, kimin geleceği belli değil,

Asfaltın yırtığında Pars adımları

Kaldırımlar geyik ormanı

Pencereye diktim gözümü

Elmaların yerini değiştirdim

Gelseler evdeyiz - temmuz akşamı

 

Evdeyiz, bir kapı kapanıyor

Açılıyor öbürü, ruhumuzu saklıyoruz

Duvarlardan içeri, dışarıda çitimizi

Aşan kırlangıçlar uçuyor

Kanatları is

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...