Jump to content

Özgür Yurttaş Kavramı Üzerine...


birunsatan

Önerilen Mesajlar

Devletçi toplumsallaşma aşılmalı

 

Devlet üyeliğiyle nereye kadar gidilebilir? Biz devleti kabul etmiyoruz. Niye devlet üyeliğini kabul edelim. Devlete üye vatandaş, birey yurttaş olarak tanımlanır. Doğru görmüyoruz bu yaşayış biçimini ve bu yaşayış biçiminin yeterli olacağına inanmıyoruz. O açıdan Özgür Yurttaş tanımlamasını yapıyoruz.

 

Özgür Yurttaş tanımlaması resmi yurttaşlık tanımlamalarını da kapsayan, bütün tarih ve toplum sürecinde, insanlığın birey olma evrelerini içeren bir tanımlamadır. Madem özgür yurttaş tanımlamasını yurttaşı da kapsayan ama onunla yetinmeyen, klan toplumunun ilk oluşumunda yer alan insanın üyeliğine kadar giden bir üyelik-topluluk, üyelik-yönetim organizasyonu, üyelik-inanış, yazılış kurallar ilişkisi vb tanımlamasına kadar götürmek istiyoruz; o zaman devlet üyeliği de dahil olmak üzere, bir bütün insanlık tarihine göz atmalıyız.

 

Proto yurttaşlık

 

Toplumsallaşma ve birey nedir, nasıl oluşmuştur? Yönetimlerin gönüllü otoriteler döneminde birey-yönetim ilişkisi ve yine bireyi birey yapan özellikleri ele alınmalıdır.

 

Bazı kaynaklarda 'Proto yurttaşlık' denilmiş. Proto yuttaşlık bence Yunan sitelerinde de değil, Sümer sitelerinde ve sitenin başlangıç aşamasında ortaya çıkmıştır. Aslında büyümüş köylerde ve şehirlerde gelişmiştir. Ama büyük oranda tarımsal üretim biçimleri ve buna dayalı aile bağları, dayanışmacılık henüz aşılmamış ve varlığını çok güçlü sürdürmektedir. Sümerliler, Mısırlılar ve Yunanlılarda öyle yaşanmıştır. Yurttaş toplulukları hiyerarşiyi aşan organizasyonlar altında bir araya gelmiştir. Yavaş yavaş kırdan kopup sınıfsal işbölümüne tabi oldukları kentleri oluşturmuşlardır. Bu bir anlamda proto yurttaşlıktır.

 

Devlete bağlı birey

 

Bizim tanımladığımız özgür yurttaşlık anlamında, bunun nüvesini oluşturan birey için daha geriye gidiyoruz. Devlete bağlı birey anlamında yurttaş için gitmiyoruz! Bu arayış bizi en fazla bir alt basamağa, yani hiyerarşiye götürür. Devletin en küçük biçimi hiyerarşidir. Devlet hiyerarşinin büyütülmüş halidir, netleşmiş halidir. Hiyerarşinin yönetiminde yaşayan bireylerin de yurttaşlığı vardır. Hukuki bazı tanımlamalara kadar gidilmiştir. Şamanlar yönetici olmuşlardır. Herkes onlara hizmet eder. Belli oranda bir işleyiş sağlanmış, uymayan korkutulmuştur. Bir küçük devlet işleyişi başlamıştır. Yine şamanların, hiyerarşiyi kullananların elinde bireyler şekillenmeye başlamıştır.

 

Yurttaşlık tanımı bir kent devleti döneminde, bir de kapitalizmde vardır. Ama biz biliyoruz ki ister kölecilik döneminde, isterse de ortaçağda yurttaş vardır. O devletlerin uygun gördüğü kanunlarla düzenlenen bir üyelik biçimi vardı. Feodal dönemde teba anlayışına dayanan yurttaşlık, kavramlandırılmasa da vardı. İleriye doğru böyle bir seyir izleyen yurttaşlığın devlet öncesi bireyi oluşturum sürecine de gözatmak faydalı olabilir.

 

Bireyin toplumla, bireyin bireyle ilişkisi, bireyin bir yönetim organizasyonuna kavuşmasının daha geniş bir tarihi var. Onun için doğal topluma da bakmak gerekir. Bir devlet kurmak istiyorsanız, onun haklarını, yönetim ve birey anlayışını düzenlemek istiyorsanız, Sümer kent devletine kadar gitmeniz yeterlidir. Marksizm de ancak bunu yapmıştır ve bu tarihe hatalı bir yaklaşımı doğurmaktan öteye gitmez. Tabii, Marksizmin kent devletinin de Yunan sitesi ile başladığı düşünülürse bu yaklaşımın ne kadar eksikli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

 

Tarihe bakmak

 

Ama eğer özgür yurttaş tanımlaması, özgür birey tanımlamasına dayanmak istiyorsa, o zaman bütün toplumsal süreçleri gözönünde bulundurmalıdır. Şöyle bir hataya da düşmemek lazım: 'Madem özgür yurttaşı tartışıyoruz, özgür yurttaş aslında özgür bireydir. O zaman bütün birey olma süreçlerini özgür yurttaş olarak tanımlayabiliriz.' Böyle dersek de yanlış olur. Toptancı bir tanım yapmış oluruz. Her bireyleşme sürecini değil, konumuzu yurttaşlık kavramının temel özellikleri üzerinden ele almaya devam etmeliyiz.

 

Yani bireyin yönetim organizasyonuyla, yaşadığı toprakla, kültürel sistemle, inanışla, üretim biçimiyle ilişkisi üzerinden tanımlıyoruz. Günümüzde nasıl ki erkenden devleti yok sayarak bir tanımlama yapamayacağımız gibi tanımlama kolaylığı açısından insanı klan dönemine de döndüremeyiz. Varolan tekniğin hepsini silip bütün üretim biçimlerini kaldıramayız. Hatta insanlar nüfussal sayı olarak milyonlara ulaşmıştır; onları küçük topluluklar şeklinde yaşamaya mecbur edemeyiz. İnsanlar büyük kentlerde yaşamaya devam edecek, çok büyük coğrafi alanları kullanacak, üretim biçimleri müthiş gelişmiş olacaktır. O zaman bu seyir içindeki bireyi izlemeye devam etmeliyiz.

 

Seyri yurttaşlıkla devam ettirebilir, fakat devlet yurttaşlığını sınırlandırabilirsiniz. Kısacası özgür yurttaşlığı özgür birey kapsamında ele alıyoruz ve bu tarihin ta başına kadar götürülebilir. Ama bir soyut kavramlaştırma olarak birey-toplum tartışması yapmıyoruz. Yine yurttaşlık dışı topluluk üyeliklerini, örneğin dini üyeliği, mezhep veya parti üyeliklerini vb. baz alamayız.' Köken olarak her üyelik özgür yurttaş tanımına denk geliyor' denilemez. Bu noktada bizim yurttaşlık kavramı ile bir bağımız var.

 

Eşit-özgür birey arayışı

 

Başta da dediğimiz gibi Önderlik yeniden özgür yurttaşı tanımlarken, aslında eşit-özgür birey olma arayışındaki insanı tanımlamak istemektedir. Böylesi bir bireyleşmenin tarihi de toplumsallaşmanın tarihi kadar eskidir. Bu anlamda, doğal olarak, özgür yurttaşlık, insanlık tarihi içerisinde oluşan bütün birey oluşum süreçlerine dayanır.

 

İnsan, ömrünün yüzde doksan sekizini, klan, kabile, aşiret üyesi olarak yaşamışken, yüzde ikilik bir kısmını da devletli yapılar altında geçirmiştir. O nedenle her iki dönemi de incelemek, özgür yurttaşlık tartışmaları için çok önemlidir. Devletli sistem gelişip hakim olduğunda nasıl ki komünal arayışlar bitmemiş ve alttan alta sürmüşse, devlet yurttaşlığı gelişip hakim olduğunda onu kabul etmeyen, alttan alta varlığını koruyan özgür birey duruşları da olmuştur. Özgür birey duruşları ve günümüz yaşayan komünalitesi her ne kadar günümüzde istenen düzeyde bir sistemleşmeye kavuşamamışsa da önemli bir geçmiş tarihe sahiptir. O nedenle toplum içindeki bireyi bu tarihsel kökeniyle birlikte ele alırsak, komünalite içerisindeki birey arayışlarına güç vermiş olduğumuz gibi, devleti de sınırlandırmış oluruz.

 

Özgür yurttaşlığın kökeni

 

Özgür yurttaş kavramımız komünalite içerisindeki bireyin duruşudur. Biz bu nedenle kesinlikle alttaki damarı izlemeliyiz. Yani insanlığın toplumsallaşmaya başladığı dönemdeki bireye giden bir arayışımız olmalı. Burada sorun bireyin tarihini sınıflaşmanın başına kadar götürüp bırakmak ve buradaki duruşunu proto-yurttaşlık olarak tanımlamak değildir. Özgür yurttaşın kökenini arıyoruz ve bu nedenle toplumsallaşmanın başlangıcına kadar gitmek gerektiği sonucunu çıkartıyoruz.

 

Bireyi birey yapan temel özellikler nedir?

 

1: Yaşadığı yerle ilişkisi (ekolojik ilke)

2: Üretim biçimiyle ilişkisi

3: Yönetim organizasyonuyla ilişkisi

4: İnanış sistemleriyle ilişkisi

5: Kendi topluluğuyla ilişkisi

 

Vatan devlet midir?

 

Bir toplum kavramlaşmasına ulaşıyoruz. Hayvan topluluklarından, insanın ayrışması bilinir. Evrimsel bir süreç yaşanıyor. İnsan türü hem akli hem de duyguları ve duyumları ile fiziki yapıda bir evrim yaşar. Sonuçta bir tür olarak farklılaşmaya gidiyor ve bu bir zemin oluşturuyor. Yaşadığı tabiat parçasıyla sağlıklı ilişki kuruyor. Hatta kendisinin tabiatın bir parçası olduğu bilinci hakimdir. İster hareketli olsun isterse yerleşik, doğayla ilişkisini sağlıklı ayarlıyor. Yani bu dönemde coğrafya ile ilişkisi, bir devletin sınırlarıyla sınırlı bir coğrafyaya bağlılık şeklinde değildir. Günümüzde bizim topraklardaki vatan kavramı, o vatanı kapsayan siyasal sınırlar anlamında devlete indirgenmiştir. Artık bağlı olunan vatan, yani coğrafya ve yaşanılan kültürel alan değil, devlete bağlılıktır.

 

Mesela Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlılıktır sözkonusu olan. Yine Kürdistan devleti yoktur, ama Kürdistan diye bir toprak vardır. Neye bağlı olmalı Kürdistanlılar? 'Coğrafyayı, suyu, toprağı, tüm güzellikleri ifade eden bu ülkeye bağlı olmak gibisi yoktur. Bu topraklar üzerinde devletçi bir yönetim organizasyonu olmuş beni ilgilendirmez, ben toprağına bağlıyım.' İlk insanlar böyle düşünüyorlardı. O nedenle de yaşadığı coğrafyaya bağlılık anlamında yurt (vatan) kavramı geliştirilmiştir. Şimdi yurt yönetebildiğiniz sınırları kaplıyor ama o dönem yaşadığınız topraklara yurt denmiştir.

 

Farkındalık duygusu

 

Diğer türlerden ayrışan insan, yavaş yavaş toprağa yerleşmeye başlıyor. Daha sonra kendi topluluğuyla arasındaki farkı görmeye başlıyor, yani bireyselleşme oluşmaya başlıyor. Kendisinin farkına varıyor. Bireyselleşen ve toplumsallaşan bireylerin bu 'doğal' gelişiminin bir yönetim organizasyonu ile sömürüye tabi tutulmaması, topluca gönüllü yaşamın oluşmasına yol açar. İnsan evriminin bu ilk dönemleri ortak yaşamayı geliştirmiş, bireyin kendinin farkına varması, çevresinin farkına varması yavaş yavaş çevresiyle ortak yaşamasını, birliktelikteliklerini geliştirmiştir. Burada birey-topluluk dengesinin sağlıklı oluştuğundan bahsedilebilir. Yönetim organizasyonunun gelişmesi, nitelikleri böyle gelişen bir toplumsallaşmadan sonradır.

 

Kalabalıklaşan topluluk, içinden bir yönetim çıkararak işlerini düzenler. İlk topluluk içerisinde yönetimin baskıcı, otoriter yönü yoktur, daha çok gönüllü düzenlenişe dayalıdır ve büyük oranda da bu güç anadır. Zaten ana değerleri taşıyan doğa değerleri de, yönetim organizasyonu ile ve inanışla içiçe kabul görmüştür. Birçok inanış, totem, yönetim organizasyonu gibi görülmüş, yasa koyduğu düşünülmüş ve onun kurallarına uyulmuş, yasalarının gereği yerine getirilmiş, böylece bir gönüllü otorite gelişmiştir. Ana kökenli olduğu nettir. Bu çok doğaldır, çünkü toplumsallaşma da ana kökenlidir.

 

Topluluğu yaşatmak

 

İnanışlar herhangi bir otoriterliğe, korkuya dayanmıyor; büyük oranda yaşamdan çıkarılan inanış güçlerine dayanıyordu. Üretim stratejik görülüyor, emek değerleri kutsanıyordu. Hayvandan kopmanın üretime dayandığı fark edilidiği gibi, yaşamda kalışın da üretimden kaynaklandığı anlaşılmıştı. Üretim yapılmasa ayakta kalınamayacak, hayvandan farklı üretilmese de topluluk kurulamayacaktır. Topluluğu sürdürmek için üretimin devam etmesi şarttır. O açıdan üretimle ilişki, önce topluluğu yaşatmak için şarttı; yoksa sınıflaşma yani kendi üretiminden dolayı diğerini sömürmek hiç düşünülmez.

 

İnanış sistemi ise topluluğun ortak ruhuna hizmet eder şekilde toplumcu inanış olarak oturmuştur. Devlet egemenlikli inanışların, ilahların, peygamberlerin korkutucu güçlerin kurulması değildir.

 

O açıdan eğer özgür yurttaş değerlendirmesi yapacaksak doğal toplumdaki veya toplumsallaşmanın başındaki birey olma özeliklerini önemle gözden geçirmeliyiz. Buradan alacağımız çok şey var. Buradaki tanımlamalar şunu açığa çıkarıyor ki yurttaşlığın öz tanımında, yaşadığı coğrafyaya bağlılık, toplumsallaşma içerisinde bireyleşme, yurdu düzenleyen yönetim organizasyonuyla ilişki ve bu yönetim organizasyonuyla içinde yaşadığı belli bir coğrafyaya oturmuş topluluğun ortakçı yaşam özelliklerini bireyi aşmadan, bireyi de kabul eden bir tarzda ortakçı-dayanışmacı yaşam özellikleriyle geliştirmesi belirleyici yer tutmaktadır.

 

Toplumsallaşmanın özü: Özyönetim

 

Günümüz özgür yurttaşının temel alacağı bütün özellikler o dönem oluşmuş gibidir. Belli bir zemine dayanmışlık, birey olma ve toplum olma özelliklerini ortak taşıma, birbirini aşmayan bu birey ve toplumun yönetim organizasyonuyla ilişkiyi iyi kurması ve sistemin sınıflı üretim yapısına değil, eşitlikçi-özgürlükçü ekonomik mekanizmaya dayanması önemlidir. Bir özgür yurttaş bu ilişkileri düzenlemek zorundadır. Yoksa özgür yurttaş olamaz. Köksüzmüş, bir toprağa dayanmıyormuş, tabiatın içinde yaşamıyormuş gibi veya bu tabiata istediğini dayatan biriyseniz özgür yurttaş olamazsınız. İçinde yaşadığınız toplulukla doğru ilişkiler kuramamışsanız, toplumsallaşmanın başında kurulmuş, toplumu ayakta tutan, ona doğru temelde veren, doğru alan bir ilişki sistemini kuramamışsanız özgür yurttaş olamazsınız.

 

Bütün sistemler bir yönetim organizasyonu getiriyor. Toplumsallaşmanın öz nüvesinde yönetim var. Ama bu yönetim hiçbir şekilde yüzde doksan sekiz insan ömrünün kanıtladığı gibi sınıfsal olmak zorunda değil, gönüllü işbölümüne dayalı, koordine eden şekilde olabilir. Siz bunu kuramazsanız, ilişkinizi kul-köle ilişkisi değil, devlet yurttaşlığı ilişkisi değil, özgür yurttaş ve özyönetim ilişkisi şeklinde kuramazsanız, özgür yurttaş olamıyorsunuz.

--------------------

Özgür yurttaşlığın ilkeleri

 

Özgür yurttaşlık ve özgür yurttaşla toplumsallaşma, toplumsallaşmanın düzeltilmesidir. Baş aşağı edilmesidir. Devlet tarafından ele geçirilmiş toplumsallaşma gücünün, yeniden devletin elinden alınıp topluma geçmesidir

 

İnanışlarınız sizi korkutuyor, sizi yönlendiriyorsa, bir şekilde devletin bir uzantısı gibi sizi özgür birey olmaktan alıkoyuyorsa; siz inanışlarınıza yön veremiyorsanız, inanışlarınız yaşamınıza daha iyi yön vermenize hizmet etmiyorsa siz, özgür yurttaş olamazsınız.

 

Yine ortak bir topluluk kurmuşsunuz ama, kalabalığı aşmıyor, hiçbir dayanışmacı ruh içermiyor, insanlar birbirini tamamlamıyorsa, ya kalabalık bütün bireyleri yadsıyarak onun adına hareket ediyor, ya da bireyler atomize olmuş kimsenin kimseyi taktığı yoksa, hiç kimsenin bir komşusuyla bile ciddi dayanışması yoksa, ne toplumsallaşma, ne birey ilişkisi oturmamışsa siz o zaman da özgür yurttaş olamazsınız. O toplumdan bir dayanışma göremez, o topluma katılamazsınız. Sizi besleyen bütün bağlar, özgürlüğü-eşitliği sağlayan bütün bağlar olmayınca ayakta durulamaz.

 

Sonuçta toplumsallık, bir sevgi-saygı ilişkisi, bir dayanışmacılık ilişkisidir. Toplumsallık öyle başlamıştır. Özü, ana etrafındaki birikmedir. Anaya vermedir, almadır. Onun için ana sevgisi olmadan çocuk yetişemez. Bir toplumsal bağdır. İnsan tek, bu sevgi- saygı sistematiğinin dışında, diğer insanlara ihtiyaç duymadan yaşayamıyor. Onun için 'bağımlılığın farkındalığı içinde kendin olma' deniliyor. Yani herkes birbirine bağlıdır, ama hiç kimse kendisi olmaktan çıkmamalıdır. Bütün toplumun, sevgi, saygı ortaklıklarına, düşünce paylaşımına ihtiyacı vardır. Kısacası toplumu toplum yapan bütün değerler, ortak dayanışmacılık içerisinde gelişir. Bunların bazılarını koparın, ya birey ya da o toplum sakat kalır. O açıdan dayanışmacılık yoksa, toplumsallaşma özünü yitirmiştir. İşte birey toplum dengesini iyi kurmuş bir ilişki sistematiği, o açıdan özgür yurttaşın temel tanımlamalarından biridir.

 

Doğru toplumsallaşma

 

Demek ki doğal toplum bireyinden öğreneceğimiz çok şey var. Doğal toplum dönemindeki doğru toplumsallaşmayı sağlayan birey olma özelliklerini alıp günümüz ilkeleriyle birleştirmeliyiz. Artık özgür yurttaşlığı daha rahat tanımlayabiliriz. Temel şartlarını ortaya koyabiliriz.

 

Bu anlamda özgür yurttaşlık tanımı için yedi tane ilke belirtilebilir:

 

1- Toplumsal birey bağlamında birey-toplum dengesi içinde ele alınan birey. Yani devlet aidiyeti, devlet-birey dengesi ile ele alınması ve tanımlanması yapılmaz. Özgür yurttaş tanımı bu kapsama ulaşıyor. Bireyle-toplum ilişkisi anlamında birey, yoksa devletle-birey ilişkisi anlamında devlet yurttaşlığı değil tanımlanan.

 

2- Yaşadığı yere bağlılık (ekolojisiyle barışık insan). Bunu da devlet sınırları olarak değil, coğrafi-kültürel kavram olarak yaşanılan yer anlamında köye, kasabaya, şehre ve nihayetinde ülkeye bağlılık şeklinde yorumlayabiliriz. Mesela Kürdistan. Kürdistan devlet sınırı değildir, ama Kürdistan diye bir coğrafya vardır. Yani Kürdistan yurttaşı dendiği zaman, sınırları belli bir devlete bağlılık belirtilmiyor. Bireyin köyü de onun toprağı, bu anlamda köyü onun vatanıdır. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti içerisinde bir tane köyün, Türkiye Cumhuriyeti olarak sayılmasını düşünebilir misiniz? Çünkü 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı' dediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılık ilişkisidir. Halbuki vatan kültürel-coğrafik bir kavram olarak tanımlanırsa, yaşanılan mezra da, köy de, kasaba da, şehir de, ülke de vatandır.

 

3- Devlete karşı görev sorumluluk değil, toplumsal sorumluluk.

 

4- Toplumsal ortak ruh anlamında dayanışma.

 

5- Devletten beklemeden, kendi ekonomik üretimini sağlamak. Metalaşmaya karşı, merkezi sermaye üretimlerine karşı, toplumsal üretim biçimleri ve yerleşim yeri ortak mülkiyeti.

 

6- Merkezi, resmi inanış ve ideolojiler yerine, demokratik bilinç.

 

7- Kamu yönetimi olarak devletin demokrasiye duyarlı kılınması ve gittikçe devletin koordinasyonu haline dönüştürülmesi.

 

İşte bu kavramları bir bütünlük içinde düşünürsek, demokratik konfederalizmin yurttaşlık tanımı olan özgür yurttaşlık tanımına ulaşmış oluruz.

 

Kriz ilkelerin çarpıtılmasında

 

Aynı temel nitelikler üzerinden günümüz yurttaşının temel sorunlarını ele almak mümkündür. Yurttaşlığın krizi de aynı kavramlar üzerinden tanımlanabilinir.

 

Öncelikle bireysellik bozulmuş, bir insanın özgür-eşit-demokratik yaşayış düzeni bırakılmamıştır. Bireyselleşmesi daraltılmış insan, neyin doğru, neyin yanlış olduğuna bile karar vermekte zorlanmaktadır. Hatta özgürlük idealleri benimsemesi, bunun için mücadele etmesi, özgürlük ideallerini ortadan kaldıran gerekçeleri tespit edip, bunların kaldırılması için mücadele etmesi çok zorlaşmış durumdadır. Bunun temel sebebi ise, bireyselleşmesi ile oynanmış insanın, gerçekleri, doğruları, eşitliği-özgürlüğü-demokrasiyi tespit etmesinin zorlaşmasıdır.

 

Diğer bir çarpıtma ise, yaşadığı coğrafyanın doğal doğasının, bir devlet parçası haline getirilmiş olmasıdır. Yaşadığı coğrafya ister kültürel alan, ister yaşadığı ülke toprağı, isterse dünyanın kendisi olsun, yani en küçüğünden en büyüğüne, yerleşim yeri ile olan ilişkisini doğru kurmasına izin verilmemektedir. Bu alandaki bilinç çarpıtılmıştır. Şimdi dünyada yaşadığı yere ilişkin sorumluluk duyan insan yok gibidir. Yaşadığı toprakları gerçek bir yurtseverlik temelinde, herhangi bir çıkar sağlamadan, doğru bir ilişkiyle ele alan azdır. Genel olarak oturtulan bilinç; 'Faydalandığın topraklar senindir' şeklindedir. Vatan kavramı bile o kadar çarpıtılmış ki, siyasi otoritenin sınırları vatan olarak tanımlanmıştır. İnsanların yaşadığı coğrafyaya karşı sorumluluk çarpıtılmış, duyarsızlık geliştirilmiş ya da siyasal çerçeveden yaklaşıp çıkar ilişkisine dönüştürülmüştür. Yurttaş için ekolojik dengenin bozulması esasında bu noktadan itibaren başlamıştır.

 

Birey-toplum ilişkisi

 

Yine birey-toplum dengesi bozulmuştur. Yurttaşlığı yurttaşlık yapan temel kavramlardan biri olan birey-toplum ilişkisi, ya müthiş bir bireyciliğin kabulüne indirgenip hiç kimsenin hiçbir şeyden sorumlu olmadığı, her istediğini yaptığı bir duruma ya da toplumsallaşma adı altında birey gerçekliğini görmemeye vardırıldı. İnsan bir toplumsal varlık olduğuna ve sürekli bir topluluk içinde yaşadığına göre, toplumun, doğru kurallar temelinde bir araya gelmesi oluşmalıdır. Sağlıklı bireysel kriterler oluşmalıdır. Doğru bireysel davranış, ahlakla, sağlıklı bilgiyle oluşacaktır. Şimdi öyle bir zorlanma var. Çünkü yurttaşlığın toplumla alıp veren özelliği kopartılmıştır. O nedenle yurttaşı sömürmek kolaylaşmıştır. Yine bütün bir yurttaş toplumu, götürülüp siyasal organizasyona bağlanarak iradesizleştirilmiştir. Gittikçe pasif, kendi haklarını savunamaz bir konuma düşürülmüştür. Bu artık pasif yurttaşlıktır. Yine klasik cumhuriyet yurttaşlığıdır ki, görevleri fazla, hakları sözde olan yurttaşlıktır. Yaşamın her alanı devletin kontrolü altındadır. Deyim yerindeyse, tebalaştırılmış, sürüleştirilmiş, iradesinden koparılmış, pasif kitle durumuna düşürülmüştür.

 

Ulus ile devletin evliliği

 

Bir diğer özellik olan yönetim organizasyonlarıyla ilişkisinin gönüllülük esasına dayanması, toplumsallığın bir öz faaliyeti olarak, yönetimlerini kendi içlerinden çıkarmalarını ele alalım. Hatta yönetim faaliyetleri toplum içinden çıktığı için, hiçbir zaman, toplum üstü, onu yönlendiren bir etken durumuna gelmiyordu. Yönetim, toplumun faaliyetine, yönlendirmesine tabi oluyordu. Toplum meclisleri öyledir; meclisten çıkan yönetim organizasyonları bütünüyle meclise bağlıdır. Bunlar ilk toplulukta vardır. Şimdi ise durum tam tersi, bütün toplum devletindir. Bir zamanlar yönetim organizasyonunu bütünüyle kontrol eden, içinden çıkartan, yaşamın her alanını denetleyen bir toplumsal yapılanmadan, şimdi bütünüyle yönetime tabi olan bir toplumsal yapılanmaya geçilmiştir. Örneğin deniliyor ki 'ulus-devlet'... Bu kavramda da görüldüğü gibi ulus ile devleti birlikte anıyorlar. Ulus devletin oluyor. Gerçeklik de o hale getirilmiştir. Şu anda Türk ulusunun hepsi Türkiye devletinindir. Onun içindir ki 'Vatanın, milletin bölünmez bütünlüğü' bir kural gibi sıkça dile getirildiği gibi, anayasanın temel, değiştirilemez bir maddesi haline de getirilmiştir. Ulus ile devletin evliliği böylece anayasalaştırılmıştır. Türkiye'de 'Ben bu devlete laf söylerim, devletin çıkarı benim çıkarım değildir' diyemezsiniz. Devletin çıkarı ile ulusun çıkarının birleştiği söylenir ve devletin olduğu kadar, ulusun davranışları da o hale getirilmiştir. Yaşayış biçimleri, refleksler öylece oluşturulmuştur. Devlete gelen zarar, ulusa gelmiş gibi tepki gösterilir. Milli birlik, bütünlük, homojenleştirme yanılsaması yaratılmıştır. Devletle toplum sıkı sıkıya iç içe geçirtilmeye çalışılmıştır. Ve orada toplum ulus-devletin kılınmaya çalışılmıştır. Ve bunda da önemli mesafe kaydedilmiştir. Kısacası bütün toplum, devlet organizasyonu için, her şey devlet çıkarına ilkesi devrededir. Ulus-devlet bu demektir. Bütün toplumsal ilişkiler, davranışlar, mülkiyetler, yaşayış biçimleri devletin geleceği içindir.

 

Başta bir yurttaşı yurttaş yapan özellik, kamu yönetimiyle ilişkisini doğru ayarlamaktı. Kamu yönetimi gerçekten ortak yönetim olarak toplumun içinden çıkıyordu ve toplumun denetimine tabiydi. Ama öyle bir noktaya vardı ki, bütün bireyler ve toplum, devlete bağlı oldu. Demek ki yurttaşı yurttaş yapan temel kavramlardan biri daha bu şekilde dejenere edildi, çarpıtıldı, bozuldu.

 

Yurttaş ve özgür üretimi

 

Diğer bir özellik, yurttaş ve özgür üretimi konusudur. İlk dönemler yurttaş olmada kendi özgür üretimi önemli yer tuttu. Onu hayvandan kopartan da emekti. Ama sınıflaşma ile birlikte artık emeğine sahip çıkamaz oldu. Ürettiği değerleri başka sınıfların hanesine yazıldı ve gittikçe de sınıf emeğinin lehine, toplumsal emeklerin bütünün gelişiminin yadsındığı bir toplumsal gerçekliğe ulaşıldı. Şimdi insanların büyük bir kısmı kendi emeğinden uzaktır. Ne yaratığının, ne yaratmadığının, kendisine faydasının ne kadar olduğunun veya olmadığının farkında olmaktadır. Kendi emeğine sahip olmayan bir insan bireyselleşemeyeceği gibi topluma da doğru katılamaz, sağlıklı bir yönetim organizasyonu da oluşturamaz. Emeğini kaptırdığı yere bağlı kalır. İşte buna sınıfsallaşma deniliyor. O açıdan özgür yurttaş gelişmiyor. Demek ki emek, sömürüsüz üretim olgusu da çok köklü bir şekilde çarpıtılmıştır.

 

İnanışlar özgür olmalı

 

Yurttaşlığı tanımladığımız inanışların doğru oturtulması çok önemlidir. İnanışlar ya doğrudur, bireyi yönlendiriyordur özgürlüğe, eşitliğe, komünal demokratik yaşama, doğal toplumsal evrime sevkediyordur ya da inanışlar korkutuyor, ataerkilliğe, tek tanrılı dinciliğin çeşitli inanış biçimlerine veya devlete bağlanmamızı sağlıyordur. Korkuların, inanışların büyük kısmı ataerkil ve devletçidir. Peki böyle bir inanışınız varsa nasıl özgür olabilirsiniz? Olamazsınız. İnanışlar, devleti, ataerkilliği ve tek tanrılı dinleri onaylamaya götürüyor. Bu anlamda inanışı özgür olmayan birinin, beyni ve kalbi özgür olamıyor. Günümüz insanının, özgürlük tutkularının zayıflığı da buradan kaynaklanıyor. İdeolojik-yaşamsal yapılanman güçlüyse, inanışın özgürlükçü, eşitlikçi, ütopik oluyor. İyi oluyor. Ama güçlü değilse, belirtilen bu noktalarda, bireyi birey yapan temel özelliklerde zayıflık çıkıyor. Örneğin karamsar, gelecek hayali olmayan, yaşadığı günü nasıl yaşadığını bilmeyen, arayışları olmayan bir insan, bir güç tarafından rahat yönlendirilebilinir. Bireye, topluma doğru inanç sistemi ile yaklaşmak, bu açılardan çok önemlidir. Bireyin, toplumun her türlü inanışı var, ama kendi ideolojik özü yok. Demokratik sosyalist bilinç, demokrasi inanışı zayıf.

 

Toplumlardaki ortak ruh dediğimiz dayanışma ruhu, aslında, öz yönetim, öz yeterlilik, tamamlayıcılık ilkelerinin hepsini barındıran önemli bir özellik olmasına karşın, en zorda olan durumu yaşamaktadır. Toplumsal dayanışma, yani toplumsallaşmanın başındaki ortak ruh zedelenmiştir. Yurttaşlığın temel dayanışması, ağırlıkla ortadan kaldırılmış veya çok zor duruma getirilmiş ki, bu da, yurttaşlığın temel formlarından, tanımlamalarından birinin bozulmasıdır.

 

Toplumsallaşma düzeltilmeli

 

Tüm bu nedenlerle yurttaşlık, genel olarak krizdedir. Önderlik tarzıyla, özgür yurttaşlık sağlıklı tanımlanıp bir daha oturtulursa, bazı verilere ulaşılabilinir. Yoksa bu haliyle, ne birey, ne devlet, ne devletin sağlıklı bir işleyişi var, ne de toplumsallaşma güçlü ayakta tutulabiliyor. Gerçekten, inanışlardan tutalım ataerkilliğe, toplumsal yapılanmalardan yönetim sistemlerine, hepsi çok köklü bir değişim halinde. Bu doğal olarak 'bir şey' getirecektir.

 

Özgür yurttaşlık ve tanımı, toplumsallaşmanın doğru tanımlanması, saydığımız sorunları giderebilir. Bazı olguların gerçekliğini açığa çıkartıp yerli yerine oturtabilir. Toplumsallaşmanın gücünü devletin eline geçirmesinin meşrulaştırılması için, bu yalanların geliştirilip öğretildiği açığa çıkıyor. Sınıfsız, hiyerarşisiz, belli bir birey-toplum dengesine dayanan, toplumsal cinsiyetçiliğin oluşmadığı, otoriter değil gönüllü yöneticiliğe dayanan ve doğanın göbeğinde kurulan toplumsallaşmanın, hiyerarşi, sınıfsallık ve devletçilik adına ele geçirilmesi yaşanır. Özgür yurttaşlık bilinci bunun farkına varmaktır aslında.

 

Özgür yurttaşlık ve özgür yurttaşla toplumsallaşma, toplumsallaşmanın düzeltilmesidir. Baş aşağı edilmesidir. Devlet tarafından ele geçirilmiş toplumsallaşma gücünün, yeniden devletin elinden alınıp topluma geçmesidir. Devletin ele geçirdiği bireyin, devletin elinden alınmasıdır. Ulusun, devletle olan gayri meşru evliliğinin bozulmasıdır. Ulusu yeniden kendi formuna oturtmaktır.

 

En önemlisi de toplumun hepsi devletin kılınmıştır. Öyle bir aşamaya varmış ki, bütün toplum devletin olmuş, çeşitliliği devlete benzeştirilerek ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bu çok daha tehlikeli bir aşamadır. Kapitalist toplumun etkisinde olmayan kimse yoktur. İnsanın en büyük değeri olan toplumsallaşma, yönetim organizasyonları tarafından ele geçirilmiştir. İşte bunu düzeltmenin tek biçimi -ki bu düzeltilmeden, ne eşitlik, ne de özgürlük olur, ne doğal inanç, doğal dil ve kültür, ne de doğal örgütlülük olur-, bu değerlerin devletin elinden kurtarılması faaliyetidir özgür yurttaş bilinci ve özgür yurttaş toplumsallaşması.

 

alıntı...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...