Jump to content

Woyzeck-G. Büchner


semuel

Önerilen Mesajlar

WOYZECK’TE TOPLUM İNCELEMESİ

 

Georg Büchner Woyzeck adlı eserinde, Woyzeck isimli bir erin ve çevresindeki karakterlerin alt-üst tabaka kavramları çerçevesinde yaşayışlarını anlatmaktadır. Büchner bu konuyu ele alarak sınıf çatışmalarının toplumsal kargaşaya sebep olacağını ve ezilenlerin şiddetinin yine kendi içinde sınırlı kaldığını ortaya koymaktadır. Yazar bu tezini toplum kurallarından, alt ve üst tabakanın toplumdaki yerinden ve toplumsal özelliklerden yararlanarak güçlendirmektedir.

Büchner üst tabakanın alt tabakaya etkisini gösterebilmek için toplumsal kurallardan yararlanmaktadır. Okuyucu eserdeki toplumu ilgilendiren ilk öğe ile Woyzeck’in yüzbaşıyı traş ettiği sahnede karşılaşır.

“YÜZBAŞI: (…) Sen de bir şeyler söyle, Woyzeck! Hava nasıl bugün?

WOYZECK: Kötü yüzbaşım, kötü: Rüzgar var!

YÜZBAŞI: Ben de duyuyorum, bir şeyler esiyor dışarıda. Fare görmüşe çeviriyor bu rüzgar beni. (Alaylı) Lodos-poyrazdan esiyor olmalı,ha?

WOYZECK: Evet yüzbaşım.

YÜZBAŞI:Hah hah hah! Lodos-poyraz! Hah hah hah! Ah, çok aptalsın,korkunç bir aptal!”

 

Yüzbaşı ile Woyzeck arasında geçen bu konuşmada üst tabakayı temsil eden yüzbaşının, alt tabakayı temsil eden Woyzeck’e karşı açıkça aşağılaması görülmektedir. Yüzbaşı lodos ve poyraz rüzgarlarının farklı yönlerden estiğini bildiği halde Woyzeck’i denemekte ve umduğu cevabı alınca da alay etmektedir. Bu durum toplumda üst tabakanın fırsat buldukça alt tabakayı ezdiğini göstermektedir.

 

Yazar toplumdaki din anlayışını da yüzbaşı karakteri üzerinden vermektedir.

 

“YÜZBAŞI: (…)Woyzeck, iyi bir insansın sen – ama (Gururlu) Woyzeck, ahlak yok sende! Ahlak, bu, insan ahlaklı olunca yani, anlıyorsun. İyi bir sözdür ahlak. Ama kilise kutsamadan olmuş senin çocuğun, garnizonun “saygıdeğer papazı” diyor bunu. Kilise kutsamadan olmuş, ben söylemiyorum.”

 

Yüzbaşının bu konuşmasında “saygıdeğer papaz” demesi ve Woyzeck’in çocuğunun kutsanmamış oluşunu eleştirmesi toplumda din olgusunun önemli ölçüde önemsendiğini göstermektedir. Yüzbaşı kendisine iyi insan olmak gibi bir misyon yüklemiştir ve Woyzeck’ten de bunu beklemektedir.

 

Yüzbaşının ahlak ve erdemden bahseden tüm sözleri üzerine Woyzeck şunları söylemektedir:

 

“WOYZECK: Evet, yüzbaşım, erdem, - ama ben ulaşamadım daha ona! Bakın: Biz sıradan insanlarız, erdem olmaz bizde, içimizden geldiğince davranırız biz. Ama ben de bir efendi olsaydım, şapkam, saatim, eteği kuyruklu ceketim olsaydı, kibar sözler söylemesini bilseydim, ben de isterdim erdemli olmayı. Güzel şey olmalı erdem, yüzbaşım. Ama yoksul bir adamım ben.”

Yazar Woyzeck’in bu sözleriyle toplumda parasız insanın ahlaklı veya erdemli olamayacağı düşüncesinin hakim olduğunu ortaya koymaktadır. Okuyucuya Woyzeck’in sözleri üzerinden toplumda para ve ahlak kavramlarının insanı oluşturan birbirini tamamlayan iki özellik olduğunu hissettirmektedir.

 

Büchner eserinde toplumda kadının yerinden de bahsetmektedir. Okuyucu bununla ilk olarak bandonun geçtiği sırada Marie ile Margret arasındaki diyalogta karşılaşır.

 

“MARIE: : (şarkı söyler) Askerler, güzel delikanlılar…

MAGRET: Baksana gözlerin parlıyor hâla…”

MARIE: Ne sandın! Sen götür de kendi gözlerini Yahudi’ye temizlettirir. (…)

MARGRET: Ne sen? Sen? Şuna da bakın kızoğlan kız! Altı aylık gebe! Ben onurlu bir insanım ,ama sen ,herkes biliyor bunu,yedi çift deri pantolonu deler geçer senin bakışların!

MARIE: Şıllık ! (Pencereyi çarpar) Gel yavrum! Ne derse desin elalem. Yine de yoksul bir ****** çocuğusun sen, o kadar ,anana mutluluk verir kutsanmasa da yüzün. Tral lal la!”

 

Marıe gayrimeşru bir çocuğu ve kocası olan bir kadın olmasına rağmen saklamadan açık bir şekilde aserleri izlemekte ve bu davranışının arkasında durmaktadır. Toplumdaki statüsünü kabullenmekte ve bu durumu çocuğuyla paylaşmaktan çekinmemektedir.

 

Yazar kadının toplumdaki yerine ilerleyen repliklerde de yer verir. Bando çavuşu ile Marıe’nin birlikte olduğu sahnede şu diyaloglar yer almaktadır:

 

“BANDO ÇAVUŞU: Marıe!

MARIE: (onu süzer, edalı) Yürü bakayım şöyle bir! – Boğa gibi göğsü var, sakalı aslan yelesi gibi! Bir kişi yok üstüne! – Çatlasın bütün kadınlar.

(…)

BANDO ÇAVUŞU: Tam bir dişisin sen de! Canına yandığımın, küçük bando çavuşları yapalım hadi, ha? (sarılır)

MARIE: (isteksiz) Bırak beni!

BANDO ÇAVUŞU: Yabani!

MARIE: (hırslı) Sarıl bana!”

 

Bu repliklerde yazar kadının üst tabakaya olan hayranlığını ve toplum tarafından ahlaksızlık olarak görülen yasak ilişkilerini maddi karşılık almadan yalnızca hava atma unsuru olarak yaşadığını göstermektedir.

 

Büchner eserinde hayvan ve insan arasındaki ilişkinin toplumdaki yerinden de bahsetmektedir. Panayır sahnesinde çığırtkanın sözleri buna örnektir:

 

“ÇIĞIRTKAN: ( bir barakanın önünde yanında pantolon giymiş karısı ve de giysili bir maymun) Efendiler,efendiler! Bakın şu yaratığa, Tanrı’nın yarattığı kadar nedir? Hiç, bir hiç! Asıl marifeti görün şimdi! –iki ayak üstünde yürüyor, ceketi pantolonu var,kılıcı var! Maymun asker oldu,bir şey değil bu daha,insan soyunun en alt basamağı. Hop! Selam ver! Tamam şimdi de baron oldun! Öpücük ver! (mızıka çalar) Maskara müzikten de anlar! (…)”

 

Bu repliklerde anlatılanlara göre aciz bir hayvan olan maymuna,insana ait özellikler verilmektedir. Maymuna bir ceket ve pantolon giydirilerek asker yapılmakta,selam verdirerek baron kılığına sokmaktadır. Yazar burada okuyucuya toplumda alt tabakada yaşayan insanların üst tabakaya gizli bir nefret duyduğunu ve onları hayvanlarla özdeşleştirdiğini hissettirmektedir.

 

Eserde toplumun alt tabakasındaki insanların bilimsel deneylerde denek olarak kullanıldığı anlatılmakta ve yine bu durum hayvanlarla ilişkilendirilmektedir.

Yüzbaşının Marıe hakkında Woyzeck’e söylediği gerçeklerin olduğu sahne bu duruma örnektir.

“WOYZECK: Ne demek istiyorsunuz yüzbaşım?

YÜZBAŞI: Hey! Kireç gibi oldu herif! Surat asışına bakın!(…) Bir çift dudak,ben de aşık oldum Woyzeck!

WOYZECK: Yoksul bir adamım ben- başka hiçbirşeyim de yok.Şaka yapıyorsanız eğer?

YÜZBAŞI: Şaka mı? Ben mi? Ben sana şaka yapacağım,hıh!

DOKTOR: Nabzın Woyzeck,nabzın! Minik,sert,sekerek,düzensiz.!

(…)

Yüz kasları sertleşti,gerildi,arada seyiriyor,davranışı heyecanlı,gergin.”

 

Yazar bu repliklerle toplumda alt tabakaya ait insanların insani bir değer taşımadığını , dolayısıyla hislerinin de önemsenmediğini, insana bir maddeye ya da hayvana davranıldığı gibi davranıldığını göstermektedir.

Hayvanlarla ilişkilendirme ise eserin ilerleyen kısımlarında görülmektedir.

 

“DOKTOR: (Woyzeck’in günlerce bezelye yemesinden sonra deneyini kanıtlamak istediği diğer doktorlara) Ayrıca Woyzeck beylere bir de kulaklarını oynat,ne zamandı göstermek istiyordum sizlere,sadece iki kası oynuyor. Hadi,hop!

WOYZECK: Ah, doktor.

DOKTOR: Hayvan, ben mi oynatayım kulaklarım? Yapacak mısın kedi gibi? İşte, efendiler! Bunlar eşekliğe geçiştir. (…) Birkaç gündür iyice seyreldi saçları. Evet, bezelye yemekten, efendiler!”

 

Burada insanın değerinin olmadığı, alt tabaka kişisinin ekonomik statüsünü yükseltmek adına türlü deneylere kobay olduğu görülmektedir. Büchner bunu yaparken toplumda hayvana yüklenen ezik anlamın insana da aktarıldığını göstermektedir.

 

Büchner’in karakterleri kötülükler veya ahlaksızlıklar yapmalarına rağmen dinden tamamen kopuk değildirler. Marie bando çavuşuyla birlikteliğinden rahatsızlık duymakta ve şunları söylemektedir:

 

“MARIE: (İncil’den kocasını aldatan bir kadına dair bölümü okur ve dua etmek üzere ellerini kavuşturur) Tanrı’m! Tanrı’m! Yapamıyorum! Tanrı’m ne olur dua edecek kadar olsun cesaret ver bana!”

 

Marıe kendi içinde bu gelgitleri yaşarken Woyzeck kendisini aldattığı için onu öldürmeyi çoktan kafasına koymuştur. Hazırlıklarını yapmış uygun zamanı beklemektedir. Nitekim Woyzeck Marıe’yi göl kıyısına götürür ve orada onunla konuşmaya başlar.

 

“WOYZECK: Ne kadardır birlikteyiz biliyor musun Marıe?

MARIE: Bu yortuda iki yıl olacak.

WOYZECK: Daha ne kadar birlikte olacağız onu da biliyor musun?

MARIE: Gitmeliyim,akşama yemek yapacağım.

WOYZECK: Üşüyor musun Marıe? Ama yine de sıcaksın. Ne sıcak dudakların var! Sıcacık soluğun,sıcacık ****** soluğu! Ama yine de dünyaları verirdim o dudakları bir daha öpmek için! – üşüyor musun? İnsan soğudu mu bir kez hiç üşümez artık. Sabahın çiyi üstüne düştüğünde üşümeyeceksin.

MARIE: Neler diyorsun?

WOYZECK: Hiç!

(Susarlar)

MARIE: Ne kırmızı doğuyor ay!

WOYZECK: Kanlı bir bıçak gibi!

MARIE: Ne demek istiyorsun? – Franz sapsarı oldun.-

(Woyzeck bıçağı çıkarır,saldırıp bıçaklar…)”

 

Woyzeck’in hayatında var olan tüm sorunlardan toplum sorumlu olmasına rağmen yine de kendi karısına zarar vermek isteyip yine onu öldürmesi, toplumda alt tabakada olup da ezilen kesimin şiddetinin üst tabakaya hiçbir şekilde sıçrayamayacağını ,kendi kendilerine zarar vermekle kalacağının göstermektedir.

 

Sonuç olarak; Georg Büchner ‘in Woyzeck adlı eserinde işlenen toplum teması, toplumun sınıfsal ayrımcılıkta, dini yaşayışta, ahlaki kurallar doğrultusunda, kadın kavramının şekillenmesinde, hayvan ve insan arasındaki ilişkinin somutlaştırılmasında, alt tabakaya ait insanların değersizliğinin gösterilmesinde ve en sonunda ezilen tabakanın eninde sonunda kendine zarar vereceğini kanıtlamakta kullanılmaktadır.

 

 

KAYNAKÇA

 

1-) Woyzeck, Georg Büchner, Hasan Kuruyazıcı çevirisi.

 

 

 

Woyzeck’in dramatik fragmanları, Otello geleneğinde bir kıskançlık tragedyası olarak görülebilir mi? Şüphesiz oyun metninin merkez görünüşünü sadakatsizlik ve kıskançlık konularının oluşturduğu, olayların ilerleyiş mantığında açıkça kendini gösterir, ancak metne yalnızca bu eylemden oluşmuş gözüyle bakılamaz. Woyzeck’in suçu, çok katmanlı bir sürecin zorunlu sonucu olarak kendini göstermektedir: Kıskançlık teması üzerinde öyle çok motif yerleştirilmiş ki dramturjik taslak olarak bile eylem zincirini bu tema koordine etmektedir, ancak aslında oyunun ana teması olarak görülemez.

 

Venedikli zencilerin (ve diğer yabancıların) koyu derilerinin bir belirti taşıması gibi Woyzeck de sosyal konumu sebebiyle aynı farklılığı yaşamaktadır. O bir paryadır, kıyıda köşede –önemsiz- bir varlıktır, toplumsal hiyerarşinin en alt tabakasında duran ama aynı zamanda bu topluma aşırı derecede bağımlı yaşayan bir varlıktır. Woyzeck’in etkisinin günümüze kadar hiç eksilmeden varlığını korumasının en önemli faktörü olarak, oyundaki asal karakterlerin var olan sorunlarının net bir biçimde tasvir edilmiş olmasını söyleyebiliriz. Hem de bu, yalnızca natüralizmi öncüllemekle kalmaz, onu aşar da. Woyzeck’in korkulu rüyası, yalnızlığın ve rezaletin yaratısıdır.

 

Birbiriyle eylem bağlantısı içinde olmayan tek tek sahneler, insan arzularının ne dereceye kadar kırılabileceğini göstermektedir. Bu sahnelerde, Doktor’un, Yüzbaşı’nın, Bando Çavuşu’nun toplumsal düşünceleri birbirleriyle karşılaştırılır. Bunların isme has sorunlar olmadığı, aksine bu düşünceleri kişilerin toplumsal rollerinin belirlediği de gösterilir aynı zamanda. Doktor için Woyzeck , laboratuar objesinden başka bir şey ifade etmez. Bilimsel bir gelişme inancı içinde görünse de onun bu sahte –tıbbi “Bezelye-Deneyleri” hiçbir amaca hizmet etmemektedir. O, doktorluk mesleğinin öncül anlamını oluşturan, “ağrıların dindirilmesi ve ya en azından hafifletilmesi” ilkesini burada tersine çevirmektedir. Doktor’un kinik davranışları (Woyzeck, sende en güzelinden aberratio mentalis partialis var, ikinci türden, iyice belirgin. Woyzeck, zam yapacağım sana) bu insanı aşalılayan bakışı, akıl almaz biçimde Hitler Almanya’sının toplama kampı doktorlarını çağrıştırmaktadır.

 

Ancak bununla kalmaz: Woyzeck’i açıkça teşhir eder, tamemen bir obje gibi insanlara sunarak onu küçük düşürür, onun bütün insansı özelliklerini elinden alır. Panayırcı’nın sahnesinin bu sahneden önce olması tesadüf değildir, panayırda sergilenen hayvanlarla (maymun, at) bir deney objesi olan Woyzeck arasında açık bir paralellik vardır. (Yalnızca kendi derdini anlatamaz, konuşamaz):Tıpkı, Panayırcının at’a hünerlerini göstermesini emredişi gibi bir olay Doktor’la Woyzeck arasında da yaşanır:beylere kulaklarını oynat bakalım; ve ata “bir insan” diye seslenildiğinde Woyzeck’e “hayvan” diye hitap edilir.

 

Yüzbaşı, iyi insan’la ahlaklı insan’ı birbirinden ayırma gereğini duymaktadır. (Bu, oyundaki diğer çoğunluğun da genel inancı gibidir zaten). Woyzeck’in ahlaklı olamayışının sebebi de basittir: “... Kilise kutsamadan olmuş senin çocuğun...”

 

Woyzeck’in evlilik dışı bir çocuğun olduğuna atıfta bulunan Yüzbaşı’ya göre ahlak, bir kilise kutsamasıyla kazanılabilecek bir şeydir. Ancak bu noktada Woyzeck konuşmaya başlar. Bütün sözleriyle Yüzbaşı’nın karşısına geçer: “Biz yoksul insanlar... Bakın yüzbaşım: Para, para! Kimin parası yoksa

 

"Hadi , yalnızca ahlakla getirin insanı dünyaya da görelim.!"

 

Woyzeck’in bu sözlerine rağmen, Yüzbaşı onu ciddiye almaz (anlamaz). Aynı tonda konuşmaya devam eder. Kensini hem iyi hem de erdemli bir insan olarak tanımlar. Woyzeck, buna karşılık bir gerçeği Yüzbaşı’nın suratına vurur: “...Biz sıradan insanlarız, erdem olmaz bizde, içimizden geldiğince davranırız biz. Ama ben de efendi olsaydım, şapkam, saatim, kuyruklu ceketim olsaydı, kibar sözler söylemesini bilseydim, ben de isterdim erdemli olmayı... Ama yoksul bir adamım ben”

 

Woyzeck karakteri, her ne kadar oyunun merkezinde duruyor gibi görünse de o, sürekli dışa doğru kaçmak, çemberden fırlamak için büyük bir istek duymaktadır. “Gitmeliyim, çok sıcak burası!”

 

Bu sözü defalarca kullanır Woyzeck. Çok fazla dallandırıp budaklandırmadan anlatacak olursak; bu durum J. P. Sartre’ın ‘Başkaları cehennemdir’ sözünü hatırlatmaktadır bize. Tıpkı Satre’ın kişilerinde olduğu gibi, burada da Woyzeck, hem kendini sıkıştırır hem de başkaları tarafından sıkıştırılır, tedirgin edilir. Cehennem ve onun sıcaklığı tam bu noktada başlar ve Woyzeck’i terletir. Kaçmak ister Woyzeck. Dokunanı ikiye bölecek açık bir ustura gibi koşturur. Ama diğerleri onu merkeze çekmektedirler.

 

“Yavaş Woyzeck, yavaş!” Yüzbaşı’nın bu cümlesi bu açıdan önem kazanır. Sanki Woyzeck’in etrafını saran kişiler, onun kaçmasını engellemeye çalışmaktadır. Nitekim Woyzeck’in kurtuluşu, bir ustura gibi, bir bıçak gibi çemberi yırtmasına bağlıdır. Ancak o, sahip olduğu tek varlık olan Marie’yi öldürerek bu kurtuluşu sağlar. Çünkü kaçma isteği Woyzeck’in içinde varolsa da, bilinçli bir kaçış değildir bu. Tıpkı duyduğu sesler gibi, kaçma isteğini de hissetmekte ancak bu his bir bilince dönüşmemektedir. Belirgin bir bilinçle çevresinde olup bitenlerin, (toplumsal sorunların) farkında değildir, bunları açıklayamaz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...