Jump to content

Laik rejim içimizden dışımızdan kuşatıldı!


felidae

Önerilen Mesajlar

CÜNEYT ARCAYÜREK

 

Sindire Sindire

 

Genelde türban konusunda tepki kimi üniversitelerden, bir kısım medyadan ve kimi ilim adamlarından geliyor. Sivil toplum örgütlerinden, örneğin sendikalardan, meslek kuruluşlarından, hele belki bin kez laik Cumhuriyeti koruyacağını açıklayan çevrelerden ses çıkmıyor. Düne değin tepki yok.

TÜSAİD ve TOBB gibi kuruluşlar ise ülkenin birinci sorunu türban değil ekonomidir dediler ve bir kenara çekildiler. Ekonominin ihmal edilmez bir sorun olduğu yadsınamaz bir gerçek. Ama laik Cumhuriyet, ülkenin geleceği açısından en az ekonomi kadar önemli, bir bakıma ekonominin de önüne geçecek kadar önemsenecek bir gelişme değil mi?

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ a, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na göre, evet türban bir sorun ama, hayır ekonominin önüne geçecek değerde değil. Tabii sormak gerekiyor: Bugün edindiğiniz nimetleri acaba dinci bir devlet ekonomisinde sağlayabilir miydiniz? Ya da sağlayabilecek misiniz? Dinci bir devlette bir yolunu bulur, yine işlerin tıkırında gitmesini sağlarız diye düşünüyorlarsa, o zaman sorun yok.

Türban Arzuhan Hanım’ın başına, takke veya cüppe Hisarcıkoğlu’na, kızlarına ve erkek çocuklarına mübarek olsun. Tepe tepe kullansınlar!

 

Ülke sadece laikler-laiklik karşıtları diye ikiye bölünmüyor, bir başka çabayla üçe bölünüyor… Üçüncü bir dalga, Türk-Kürt diye ülkeyi bölmeye çalışıyor. Giderek azgınlaşan üçüncü dalga bölücülük, bugün için önemli bir tehdit, bir tehlikeymiş gibi görünmüyor, gösterilmiyor ama… Bir partinin bölücülük peşinde olduğunu kanıtlamak için programına yazması veya yazılı bir açıklama yapmasına gerek yok. DTP’nin önde gidenleri, son olarak örneğin Genel Başkan Yardımcısı Ayna Emine , “sadece siyaset yapmak için değil, özgürlük mücadelesi verdiklerini

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

feli harikasın sen!

ilk yazıda milletin ayriyetten türk-kürt diye bölünmesinin de önünü açan akp'dir zaten! kendi bölücülükleri gözler önünde tek kalmasın, medyanın dikkati dağılsın diye gittiler türkü kürdü ayıranların, teröristlerin de önünü açtılar...maksat halk BİZ TÜRKÜZ! diye bağırsın, o arada istedikleri yasaları geçirsinler...ama Nihat Genc'in de dediği gibi; BÖCEKLERDEN istedikleri kadar oy alabilirler ama bir tek aydın insandan tek bir oy alamayacaklar ve oyunlarının içinde boğulup gidecekler!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

zaten şu sıralar mhpnin derdi laiklik değil kaybolan oyları geri toplıyabilmek bu yüzden de akp ile ittifak yolunu seçti fakat bizler bu tür oyunların farkındayız yapılmak istenilen molla rejimine asla izin verilmeyecek bu tavrımızı gerek CUMHURİYER mitinglerinde gerekse sayın öğretim görevlilerimiz meclis önünde eylem sonrası açıklamalarıyla tavrımız ortaya konulmuştur

BU ÜLKE LAİKTİR dedi Mustafa Kemal Atatürk

ve biz Atamızın izinde bu ülkeyi şeriatçılara , mollalara , yobazlara , gerici kan emicilere zürrietsiz , kişiliksiz neye inandıklarını kendileri bile bilmeyen dengesiz şarlatanlara bırakmayacağız

 

BU BÖYLE BİLİNE NE MUTLU LAİK TÜRKİYE'YE!!!!!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

Hem laik hem müslüman olunmaz diyen RTE şimdide kafasındaki hedefe doğru engin adımlar atıyor.....uyuyan güzeller...uyutulan güzeller...ne kadarda çirkinsiniz yatakta hiç fark ettiniz mi?.....

Bugün Türkiye Cumhuriyetinin ve Atatürkçülüğün değişmez ilkesi olan "Laiklik" ilkesi tehdit altındadır....Bugün üniversitelere giren siyasal simge türban yarın kamu alanlarındada baş gösterecektir...Ülke önüne geçilmesi giderek zorlaşacak bir bölünmeye itiliyor.....

Göz göre göre bu bilinçsiz bu cahil tayfa karşı bir devrim sergilemeye çalışıyor.....Atatürk ilke ve inkılaplarını yaşatmak biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının en önemli görevidir....Artık saçmalamanın bir manası yok.....bu saçmalık çok derin izlere yol açacaktır...

 

UNUTMAYALIM Kİ!

 

"Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

"Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır.Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. "

 

"Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. "

 

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

--------------------

feli harikasın sen!

ilk yazıda milletin ayriyetten türk-kürt diye bölünmesinin de önünü açan akp'dir zaten! kendi bölücülükleri gözler önünde tek kalmasın, medyanın dikkati dağılsın diye gittiler türkü kürdü ayıranların, teröristlerin de önünü açtılar...maksat halk BİZ TÜRKÜZ! diye bağırsın, o arada istedikleri yasaları geçirsinler...ama Nihat Genc'in de dediği gibi; BÖCEKLERDEN istedikleri kadar oy alabilirler ama bir tek aydın insandan tek bir oy alamayacaklar ve oyunlarının içinde boğulup gidecekler!

 

aydın insan zaten gören insandır...gören insan bunlara oy verirmi hiç...ne güzel söylüyor Nihat Genç....kolaysa isyankarlardan oy al diye....

İşte insanları ablukaya alıp cahilleştirdiler......şimdide istedikleri gibi kullanıyorlar....alnını karışlamak laızm bu heriflerin.....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

12 eyluden sonra kendilerine adam yetiştirmeye basladılar...daha lisede orta okulda ezberci egitimle yılların getirdigi böcek toplumudur bu oy verenler...yıllardır ugrasıyorlar ama sonunu görmeden ugrasıyorlar...

ezberci egitimle ve medyayı ele gecirerek kendi toplumlarını olusturdular fakat dusunen sorgulayan hakkını arayan kesimi unuttular...osmanlıdan gelen modernize edilmiş bir bez parcasıyla kendi dinlerini kullanarak ogullarına gemicik alabilen bir ADAMın yönetiminde kalmak istemiyoruz çünkü dusunuyoruz ve sorguluyoruz bu ülkeyi daha cok nasıl tanıtırız ve daha cok nasıl bi kolay yasama alanı olustururuz diye...ama bizi unutuyorlar...kendi yarattıkları makinelesmiş evden işe işten eve hiç bir sey dusunmeyen toplumları bir gun yarı yolda bırakacak çünkü alacakları bir sey kalmayacak verebilecekleri kömür yarım dilim ekmek bir gun tükenecek kendi kaba etleri rahattayken kendi yarattıkları toplumu bitirecekler...bu toplum ne verirsen oraya gider ve buna eminim ki bir gun herkesin aklı basına gelecek bu böcek toplumun...

unutuyorlar o bez parcası osmanlıda kaldı...unutuyorlar osmanlı padişah ile yönetilirdi ama M.KEMAL ATATÜRK gelecegi dusunerek bu genc insanların daha iyi egitimi ve yasamı için CUMHURİYET'i kurdu...kurmakla kalmayıp bize bıraktı...onlara oy veren onları basa cıkaran topluma degil...bu ülke bizimdir ve bizim kalacak...bizim ülkemizi bu ADAM artık satamayacak ve sattırmayacagız...bizler MUSTAFA KEMAL'in çocuklarıyız...

 

Bağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır.

 

Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz.

 

Ya istiklal, ya ölüm.

 

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Burada tartıştığımız gibi, gündem türban sorunu ile saptırılmaya, gerçekler birkez daha kapatılmaya çalışılmaktadır. Şimdi burada tartışmaya farklı bir yerden bakmaya çalışacağım, umarım olur..

  • Türban özgürlüğüne karşımıyım?..
  • Türban, kişilerin bireysel tercihi midir?
  • Ardından ne gelir?
  • Gerçekten kadın haklarının savunulması mıdır?

1. Türban özgürlüğüne karşı mıyım?...

İnsanların giydikleri kıyafetleri yargılamak, düşüncelerini yargılamaya benzer. Siz, düşünceleri yargılar ve karşı tedbirler alırsanız onlarda kendilerini ifade etmek için sembollere sarılacaktır. Birkaç örnekle açıklarsam; Aleviler bu ülkede uzun bir dönem yasaklı sayıldılar, ne oldu? Yok oldular mı? Hayır. Ama yaşamak içinde kendi içlerinde bazı tedbirler aldılar. Bunlar en basitinden, insanların kafasında bir alevi tipi yaratmak için kullanıldı. Ha keza Kürtler, onlarda ikinci plana itilmenin sonucu olarak sembollerle kendileri ifade etmeye ve yaşamaya başladılar.

Gelelim İslami harekete, İslami hareket ülkede kendini olduğundan farklı göstermeyi çok iyi bir biçimde başarmış ve gerekmediği halde sembolleri iyi kullanmıştır. Burada sebep yukarıda da bahsettiğim gibi yasakçı zihniyettir. Oysaki çoğunluğu Müslüman olan bir ülke de, dini bir örgütlenme her ne kadar illegal olduğundan dolayı yasaklansa da kimse tarafından kolayca yok edilemez. Türkiye’de Kemalist hareketin sığ, yanlış politikaları ve sol hareketin bağnaz tutumları İslami hareketin güçlenip, halkın içinde çok ciddi bir şekilde yer edinmesini sağladı.

Türban özgürlüğüne karşı değilim, kimsenin neler giyip giymediğine kimse karışamaz. Zaten sorun birilerinin kıyafetleri olmamalı çünkü bugün siz bir başkasının kıyafetine karışırsanız, yarın da o sizin kıyafetinize karışacaktır. Bu temelde birinci sorunun cevabını şöyle verebiliriz; türban özgürlüğüne karşı değiliz. Daha net söylersek, kişinin bireysel anlamda kıyafet özgürlüğüne karşı değiliz ancak (bunu açıklamak gerekli) karşıdaki insanın özgürlüğünü zedelemediği, yok etmediği sürece…

2. Türban kişilerin bireysel tercihi midir?...

Öyle olmalı ama ne yazık ki öyle değil. Kıyafet serbestisi çoğu zaman ideolojik örgütlenmelerde belli semboller olarak kullanılıyor. Türban’da bu sembollerden biridir. Kişisel bir tercih değildir. Dikkat edilirse türban sorunu denilen sorun, son 10-15 yılın sorunu olarak ortadadır. Bu da siyasi bir örgütlenmenin, halk tarafından desteklenmek için ortaya çıkartılmıştır.

Kısa tutarsak, sorunun cevabı ; türban sorunu kişisel değil siyasi bir tercihtir. Bir propaganda aracıdır. İlk sorunun cevabı ile birleştirirsek, kişilerin kıyafet serbestliği savunulmalı ama bu serbestlik istemi insancıl bir istek değil de, siyasi bir örgütlenmenin propaganda ve örgütlenme çabası ise yanlıştır.

3. Ardından ne gelir?..

Siyasi bir örgütlenme, kendi isteklerinden birisini başarırsa, bu onun diğer isteklerinin de önünü açacaktır. Zaten bundan daha doğal ve gerçek olan bir şey de olamaz. Burada ki durumda budur. Şimdi türban özgürlüğü elde edilirse – ki edilecektir- bundan sonra gelecek olan muhalif ve farklı olanların yok edilmesidir. İktidar daha önce de söylediğim gibi, tek parti iktidarının yapabileceği şeyleri yapacaktır ama Türkiye bir İslam ülkesi ya da şeriatla yönetilecek bir ülke değil aksine giderek kaptalistleşen bir ülke haline gelecektir ve bunu bu iktidar yapacaktır.

Gerçek anlamada muhalif hareketlerin az olması, kendini muhalif olarak gösteren hareketlerin ise sadece iktidarı ele geçirmek için muhalif rolü oynaması, halkın itaat eder hale gelmesi – yılların politikalarının sonucudur- bugünkü durumu yani “gerekli olan için değil, ihtiyaç olan için oy vermeyi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

birun, söylediklerine ek olarak şunu demeliyim ki; zaten türbana hayır tepkisi hiçbir zaman "kadın türban takmasın" olmamıştır. sadece "kadın, devlet dairelerinde çalışırken ve/veya oranın bir parçası durumunda iken(ki okullar da bunun bir parçasıdır) türban takmasın. devlet kurumunda çalışan insan devleti temsil eder ve laik devlet dini veya siyasi bir simgeyle temsil edilemez" görüşü ile bu yola çıktık

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

aslında benim bir fikrim daha var bırakalım kanunu kabul ettirip uygulasınlar ve türk halkının ne kadarı böcük,ne kadarı laik görelim,görelim ki tehlikenin farkında olmayanlar da uyansın artık,ayrıca başına bi eşarp alıp başını mütevazi bi şekilde örten insanlarda bu türban olayına alet oluyor hristiyanlarda bile başını haififce örten insanlar var hatta erkekler bile var başını hafifce örten ama bu türban başka bişi,başka bi görüş,başka bi amaç

artık yeter dökelim bu böcükleri denize,hem onların kadınları utanılacak bişiler yapıyor ki her taraflarını tanınmamak için örtüyor,

bizim ülkemizin kadınlarının alnı açık,vicdanı hürdür dünyanın en asil kadınları bizim kadınlarımızdır onları deil örtmek,saklamak dünyaya göstermeliyiz ki bu kadınlar yazdı destanları,bu kadınların evlatları yönetti dünyayı

işte adi oyunlarla üstünü kapamak istedikleri gerçek budur uyanın artık dünyanın en kıymetli en ulu varlıklarını kapamaya üstünü örtmeye çalışıyorlar çünkü onun varlığından utanıyorlar ve korkuyorlar...

saygılarımla

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Türban ve özgürlük

 

 

AKP ve MHP anlaşmışlar, belli ki anayasa değişikliği yapacaklar. Artık kızların başına türban, bir anayasa hükmü olarak geçirilecek. Ve bu temelde Türkiye ilerleyip çağ atlayacak.

 

Elbette bu yapılanlara fazla bir şey diyemeyiz. Birleşip anayasa değişikliği yapmak kuşkusuz partilerin hakkıdır. Bu her konuda olabileceği gibi, türban konusunda da olabilir. Buna bir itirazımız yok, ancak kızların başına anayasa hükmüyle türban geçirilmesinin, 'bireysel hak ve özgürlükler' adına yapılmasının büyük bir çarpıtma olduğunu ifade etmek zorundayız. Biraz akıllı ve vicdanlı olalım, kızların başına türban geçirilmesinin özgürlükle, kadın özgürlüğüyle ne alakası var!?..

 

AKP ve MHP'nin izlediği politika fırsatçı ve gericidir. Kadının başörtüsünü oy aracı yapmaktadır. Bu yönüyle türban, bal gibi bir siyasi simgedir, ondan da öteye bir oy kazanma aracıdır. Ne yazık, yüzyıllardır erkek egemen sistem tarafından köleleştirilip alınıp-satılan kadın, şimdi de türbanıyla oy pazarına sürülmektedir.

 

AKP ve MHP'nin tutumu bu denli politik ve gericidir de, CHP'nin tutumu sanki çok mu ilerici ve özgürlükçüdür? Hayır, CHP'nin yasakçı politik tutumunun da diğerlerinden pek farkının olmadığı ve daha da ötesi türbancı yaklaşımı besleyerek ona kitle tabanı kazandırdığı açıktır.

 

Besbelli ki kadın, günümüz Türkiye'sinde baş örtüsüyle de politik pazarın içine tümüyle çekilmiştir. Bizim amacımız, burada bunu açığa çıkarıp da teşhir etmek değil, tüm bu yapılanların 'özgürlük adına' yapılmasına karşı feryat etmek, bu yalan ve çarpıtmayı açığa çıkarmak ve bunu sessizce veya anlaşılmaz sözlerle bir yerde onaylayan tutumları kınayıp mahkum etmektir. Bize göre olayın özü ve önemli yönü burasıdır.

 

Bu noktada açıkça sorabiliriz: Anayasa hükmüyle kızların başına türban geçirmenin özgürlükle, bireysel hakla, kadın özgürlüğüyle ne alakası olabilir? Beş bin yıllık kadın köleliğinin en açık ve gözle görülebilir sembolü olan baş bağlamak, ne zamandan beri 'hak ve özgürlük' oluyor? Kadın üzerindeki erkek egemen sistemin gözle görülür sembolü, nasıl oluyor da 'kadına hak ve özgürlük vermek' oluyor? Bizce sorunu böyle ortaya koymak ve egemen erkek yalanını çürütüp atmak gerekiyor. Erkeklerin kendi egemenliklerini ilan ettiği için bu geleneksel zihniyeti taşımaları anlaşılırdır da, kadınların buna karşı isyan etmemeleri gerçekten anlaşılmaz ve hayret vericidir! Bu durum, sadece erkek egemen sistemin yarattığı köleliğin kadına ne denli içerilmiş olduğuyla izah edilebilir.

 

Kızların başına türban geçirmenin bir kadın tutumu olmadığı, tersine erkeğin tutumunu ve isteğini ifade ettiği tartışma götürmez bir gerçektir. Nitekim kadınlar kendi aralarında saçlarını açmaktan çekinmezler. Herhalde bu tutum dince de günah sayılmaz. Kadının başına türban geçirilen yer erkek ortamıdır ki, sadece bu bile türbanın erkek egemenliğini ve istemini ifade ettiğini göstermeye yeter.

 

Bana öyle geliyor ki, hiçbir kız kendi isteğiyle başını örtmemektedir. Türban tartışması her gündeme geldiğinde, ablam gözümün önüne gelmektedir. Ablama başörtüsü bağlatabilmek için anamın ne kadar gayret ettiğini, ablamı azarlayıp zorladığı belleğimden hiç silinmemektedir. Buna rağmen, yine de ablamın saçlarının yarısını açık bıraktığını ve her fırsatta baş örtüsünü çıkarıp bir kenara attığını bugün gibi hatırlıyorum. Her kızın özgür iradesinin de böyle olduğuna tüm kalbimle inanıyorum. Ancak ne oluyor, erkek egemen sistemin ölçü ve istekleri doğrultusunda bu irade kırılıyor. Aileden başlamak üzere zorla, deyim yerindeyse başına vurula vurula kızın başına örtü geçiriliyor. Böylece kız, erkek egemen sistemin kölesi haline getiriliyor. Elbette en açık kölelik sembolü de baş örtüsü oluyor.

Gerçek bu iken, kölelik sembolünü kadının başına geçirmenin özgürlükle bir ilişkisi olabilir mi? Böyle bir gericilik, köleleştirme, 'özgürlük adına' yapılabilir mi? Acaba bunun ardından 'burka ve cilbap özgürlüğü' mü gelecek?!.

 

AKP ve MHP'nin anlaşarak yaptırmaya çalıştığı anayasa değişikliğinin 'bireysel hak ve özgürlükle' bir alakasının olmadığı ve hiçbir zamanda olamayacağı açıktır. Özgürlük ve demokrasiden yana güçlerle tüm kız ve kadınların bu temelde yaklaşarak, yeni kölelik oyununa karşı özgürlük tutumunu ve eylemini yükseltmeleri zorunludur. Gerçek özgürlükçü ve demokratik bilinç ve tutum ancak böyle olur.

 

 

alıntıdır....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/arsivimage.aspx?picid=742529

 

 

 

İşte kadın!

 

Bazı şeyler vardır, 100 kez haber yapsanız, köşe yazısı yazsanız, bir fotoğraf kadar etkili olmaz. Dünkü haber -ve özellikle fotoğraflar- işte böyle idi.

 

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Samsun gezisinde. Kavak'ta öğle yemeği molası veriliyor. Bakan Bey'in masasında vali, AKP milletvekilleri, bürokratlar var. Hep birlikte oturuyorlar.

 

Erkek erkeğe!

 

Bakan Bey'in eşi Semiha Yıldırım ise yandaki masada! Tek başına. Yemeğini tek başına yemek zorunda bırakılmış.

 

Dünkü Hürriyet elinizin altında ise fotoğraflara lütfen bir kez daha bakınız.

 

Hanımın yüz ifadesini, çaresizliğini, yalnızlığını, ezikliğini, dışlanmışlığını, itilmişliğini, her şeyini bir kez daha görünüz.

 

Üzüleceksiniz. Belki de Türk kadını adına utanacaksınız.

 

Yandaki masada erkekler topluluğu halvet olmuş, iki metre ötede ise Bakan Bey'in başı bağlı eşi yalnız, tek başına. Bu hanım gerektiğinde, örneğin uluslararası bir toplantıda ‘Türkiye Cumhuriyeti'ni' Bakan eşi kimliğiyle temsil edecek. Aynen ötekiler gibi! Vay benim ülkem vay.

 

***

 

Burada yıllardır haykırıyorum: Kadın, bunların gözünde her zaman ikinci sınıf insandır.

 

Bütün amaçları kadını örtmek, sonra da o üniformayı siyasi amaçla, oy avcılığı için kullanmaktır.

 

Türkiye'nin dört bir yanına kendi siyasal çıkarları doğrultusunda harem-selamlık uygulaması getirdiler. Toplantı salonları, yüzme havuzları, plajlar, oteller, tatil köyleri, öğretmen evleri...

 

Hanımların başlarını, adına türban denilen Ortadoğu'dan devşirme bir bezle örtüyorlar, sonra da göstermelik türban kavgası veriyorlar. Ancak TBMM'de sahip oldukları korkunç çoğunluğa karşın, kamusal alandaki türban yasağını bir türlü -ve bilinçli olarak- kaldırmıyorlar! Niçin?..

 

Çünkü işlerine böylesi, bu konuyu sürüncemede bırakmak geliyor. Türban yasağı kalksa, en büyük sömürü aracı ellerinden uçup gidecek, ağızlarında çiğnedikleri o kocaman sakız yere düşecek.

 

O yüzden, bütün türbanlı bayanlarımıza buradan bir kez daha sesleniyorum:

 

Dikkat edin ve lütfen artık uyanın. Bunlar sizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyorlar. Hepinizi oy kavgasına alet ediyorlar. Sizi erkeklerin (yani kendilerinin) emir komuta zinciri altındaki ikinci sınıf yaratıklar olarak görüyorlar.

 

***

 

Sevgili okuyucularım, yukarıda sözünü ettiğim dünkü fotoğraflara bir kez daha bakın ve kendi kendinize sorun:

 

Burası Suudi Arabistan mı? İran mı? Afganistan mı?

 

Kaderin ve seçim kanununun cilvesiyle bu kafaların eline düşmüş olan Türkiye Cumhuriyeti nereye sürükleniyor?

 

Yurdun dört bir yanında harem-selamlıklar!.. Bakanlıklar ve AKP'li belediyeler tarafından uygulanan içki yasakları!.. Türban sömürüsü!.. Din ticareti!..

 

Kendileri acayip bir kültürle yetiştikleri için her erkeği potansiyel ‘ırz düşmanı, sarhoş' olarak göstermek işlerine geliyor.

 

Kadının saç kılları görülürse erkeği tahrik eder!

 

Bir kadeh içki içen bile ‘sarhoş olur' ve mutlaka olay çıkarır!

 

Kadın saçının görünmesi günahtır, içki içmek günahtır, kadının erkeklerle yan yana oturması ise haşaaa, o da büyük günahtır!

 

Dün bizim gazetedeki fotoğraflarda bu unsurların tamamı, eksiksiz olarak yer almıştı.

 

Türbanın serbest bırakılması için kendi ülkesi aleyhine, tamamı Hıristiyan yargıçlardan oluşan AİHM'de dava açan ve davayı kaybedince de ‘biz bu kararı kabul etmiyoruz' diye ağlaşan da bunlar.

 

Bay Bakan'ın eşi Bayan Semiha Yıldırım oraya tek başcağızına oturtulmuş, kocası yan masada erkek erkeğe muhabbette! Kocasına dese ki ‘Bey, ben de sizin masada oturayım', daha sonra göreceği tepki belki de şu olacak:

 

‘Sen elinin hamuruyla erkek işine karışma.'

 

Bayan Yıldırım'ın dünkü fotoğraflarını görünce hem acıdım, hem de üzüldüm.

 

Türk kadını adına... İnsanlık adına... Türkiye Cumhuriyeti adına...

 

Ve ülkemizin bu kafaların eline geçmiş olmasına...

 

Emin ÇÖLAŞAN

 

29.kasım.2005

fotoğraf : 28.kasım.2005

 

Bu kare gerçektende çok şeyi anlatmıyormu?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Anayasaya Aykırı Anayasa Değişikliği

 

Üniversitelerde "islami başörtü" (türban) serbestliği yönünde girişilen Anayasa değişikliği operasyonu, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 22 Temmuz yasama seçimlerinden sonra ivme kazandırdığı "sivil anayasa" çalışmalarını gölgede bıraktı. "Operasyon" o kadar sorunlu ki, yeni anayasa arayışını küllendireceğe benziyor. Neden ve nasıl?

 

Çatışma ve Ayrışma Alanları Çok

  • Türban, dinsel bir emir mi yoksa bireysel bir tercih mi?
  • Eğer bu bir dinsel emirse, konunun özgürlükler düzleminde değil, siyasal rejim ve laiklik ekseninde ele alınması gerekmiyor mu?
  • Hayır eğer bu bireysel bir tercihse, diğer hak ve özgürlükler gibi kayıtlama ilkesine tabi değil mi? Örneğin hak ve özgürlüklerin kurumsal ortamda kullanılması "uzlaşma tekniği"nin uygulanmasını haklı kılmaz mı? Örtünün sadece ders saatlerinde aralanması, hizmet verenin tarafsızlığı bakımından, uzlaşma ilkesiyle serbestlikte kısmen ve geçici kayıtlamayla eşit işlem güvencesi arasında denge sağlama aracı değil mi?
  • Anayasa Mahkemesi kararları bulunan bir konu üzerinde bir içtihat evrimini beklemek mi, yoksa beğenilmeyen bir kararı aşmak için anayasal operasyona girişmek mi, hukuk devletiyle bağdaşır?

Bu ve benzeri sorular ekseninde yapılacak saydam bir tartışma, değinilen çatışma ve ayrışma alanlarının aşılması bakımından yararlı ve gerekli. Nitekim, "İslami başörtü dinsel bir buyruk mu, yoksa bireysel bir tercih mi?" sorusu, ilahiyatçılar arasında yeni yeni tartışmaya açıldı ve bu olumlu bir başlangıç.

 

Yanlışlar Dizisi

Bunlar göz ardı edilerek, sorunun alelacele anayasal bir norma bağlanması, toplumsal barış ve insan haklarının temellendirilmesi bakımından yakalanan fırsatın kaçırılması bir yana, anayasal düzenleme tarzı da, hem Anayasa’ya uygunluk, hem de uygulama yönünden ciddi sorunlara yol açacak. Birbirine bağlı dört yanlış yapıldı. Şöyle ki:

  1. Anayasal sorun olmayan (başörtüsü dahil) genel olarak kılık-kıyafetin bu düzeyde düzenlenmesi;
  2. Eşitlik ilkesine, "kamu hizmetinden yararlanma" yönüyle vurgu yapılması (md.10);
  3. Md. 42’ye yapılan eklemenin sadece yüksek öğrenim öğrencileri ve yine sadece serbestlik ilkesiyle sınırlı tutulması;
  4. Anayasa’ya serbestlik ilkesi konduğu halde, sınırlamanın yasaya bırakılmış olması.

Neden Anayasaya Aykırı

Anayasa’ya yapılması öngörülen eklemeler, 2. md. (hukuk devleti, demokrasi ve laiklik) açısından tartışma yaratacak ciddi sorunları beraberinde getirecek. Burada, kendi düzenleme mantığıyla sınırlı kalınarak, daha somut ve teknik sorunlara dikkat çekilmekle yetinilecek:

Tarafsızlık ilkesi:
işe, "kamu hizmeti yararlanıcıları" açısından başlandığına göre, neden kamu hizmeti verenler yönüyle de soruna bakılmadı? Oysa değişiklikle, aslında sadece md. 10’a gereksiz bir müdahaleyle yetinilmedi; başörtüsünün hizmet vermede tarafsızlık ilkesini tehlikeye düşüreceği de kabul edilmiş oldu.

 

Hizmet verenlerde meşru beklenti:
Yüksek öğrenim öğrencilerine, hizmet alan konumunda olduğu gerekçesiyle türban serbestliğini tanırken, hizmet veren kamu görevlileri açısından neden kayıtlama konmadı? Benzer şekilde, ilk ve ortaöğretimde böyle bir serbestliğin geçerli olmayacağı sözle ifade edilirken, bu kayıt neden Anayasa’ya geçirilmedi? Serbestlik yönünde sergilenen açık ve kararlı irade, kayıtlama yönünde ortaya konmadığından, Anayasa’yı değiştirmek isteyenlerin geleceğe yönelik iradesi, saydamlıktan uzak ve samimiyetten yoksun.

 

Bu nedenle; hükmün anayasalaşması durumunda, uygulanma aşamasında ilk ve orta öğrenimde de kılık kıyafet serbestliği yönünde zorlamalar meşru sayılabilecek. Açık bir yasağın yokluğu gerekçesine dayanan kamu görevlilerinin türban takma yönündeki talepleri artacak; kendilerine kayıtlayıcı veya yasaklayıcı bir hükümle karşılık vermek zor olacak. Anayasal serbestlik güvencesinden yararlanan üniversite öğrencilerinde, kamu görevlerine de başörtüsüyle intisap edebileceklerine dair meşru bir beklenti doğacak. Hukukî güvenlik ilkesi, böyle bir beklentiyi haklılaştırıcı bir işlev görecek. Bu nedenlerle, md.10’a eklenen "ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında" ibaresi, bir aldatmaca.

Sınırlama nedenleri, yasayla yaratılamaz:
serbestlik ilkesini hiçbir sınırlama nedeniyle dengelemeyen 42.md., bunu dolaylı bir biçimde yasaya bırakıyor: "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir."

Bu ekleme, Anayasa md.13’e açıkça aykırı. Çünkü md.13’e göre, temel hak ve hürriyetler,
"yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir"
. 2001 Anayasa değişikliği, genel sınırlama kuralını kaldırdığından, hak ve özgürlükler, yalnızca Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlerle kayıtlanabilecek, aksi halde sınırlanamayacak; yasaysa, yalnızca bunun hukuki aracı olacak. Bu nedenle, md. 42’ye yapılması öngörülen eklemenin anayasalaşması durumunda, bu değişiklik uygulamaya sadece serbestlik ilkesi yönünden yansıyacak; çünkü, kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyecek.

Bu belirtilenler ışığında, 2547 sayılı YÖK md. 17’ye, sınırlama yönünde yapılacak bir ekleme, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilebilecek. Böylece, türban takma tarzı üzerine yapılan spekülasyonlar, birer aldatmaca olmaktan öteye bir anlam taşımayacak.

 

Bağlama şekli konusunda "karşı cins"in yaptığı ve insan onurunu zedeleyen zihni egzersize, saçlarını kapatabilme pahasına hak özneleri nereye kadar tahammül edebilecekler? Bu merak giderilemeden, belki de eşitlik ilkesi devreye girecek: her türlü kılık ve kıyafet, eşitlik adına savunulabilecek ve hukuki yoldan uygulamaya geçirilebilecek.

 

Sonuç olarak, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacak anayasa değişikliği, amaç, kapsam ve özgürlükler rejimi bakımından Anayasa’nın kendisine aykırı. Bu nedenle, çözmeyi hedeflediği toplumsal sorunları gidermek bir yana, bugünküyle kıyaslanmayacak derecede ciddi sorunlar yaratacağı ve bunalımı derinleştireceği şimdiden belli.

 

Eğer AKP ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), üniversitelerde başörtüsü sorununu çözme konusunda samimiyse, öncelikle niçin Anayasal kayıtlama nedenini göz ardı ediyorlar? Yoksa, dinsel bir referans söz konusu olduğu için mi?

 

Dahası, neden bu serbestliğin, kamu görevlileriyle ilk ve ortaöğretim öğrencileri açısından geçerli olmayacağı kaydını koymaktan kaçınıyorlar? Belki bir Anayasa değişikliğini sayısal çoğunluklarına güvenerek gerçekleştirebilirler, ama bu onlara, toplumsal çoğunluğun saydam gelecek hakkını ortadan kaldırma yetkisini vermez.

 

Yoksa beklenen, filozof John Locke’un 1690’da önerdiği "direnme hakkı"nın 2008 Türkiyesinde toplum tarafından uygulamaya geçirilmesi mi? (İK/GG)

 

İbrahim Kaboğlu...

 

Türkiyenin en önemli anayasa profesörlerinin birinden, türban sorununa güzel ve önemli bir bakış...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Önceki gece NTV'de akademisyenlerle türbanı tartışıyorduk, ki internet adresimize bir mektup düştü.

Tahran'da yaşamış, "adının açıklanmasını istemeyen" bir diplomat eşi, İran'daki örtünme konusundaki deneyimini aktarıyor, Türk kadınlarını uyanık olmaya çağırıyordu. İsmi kontrol ettik; doğruydu.

Mektup, 1991-94 yılları arasında Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği'ni yapan Korkmaz Haktanır'ın eşi Handan Haktanır'dan geliyordu.Yayında isim vermeden, mektuptan bölümler okudum.

Yayından sonra da kendisine ulaşıp mektubun tamamına bu köşede yer vermek için iznini istedim.

İşte Handan Haktanır'ın "türban uyarısı":

 

"Ruj süreni sopaladılar"

"Tahran'da görev yapmış bir diplomatın eşi olarak, türban konusunda düşündüklerimi bir iki cümleyle ifade etmek isterim:

Tayin yerimiz olan Tahran'a uçağımız inerken 'hicab'ımı başıma geçirdiğimde kendimi şöyle teselli ediyordum:

'Nasıl olsa burası benim ülkem değil. Birkaç yıl dişimi sıkar katlanırım. Çok şükür ki biz Atatürk kızlarıyız ve böyle şeyler bizim başımıza gelmez.'

Tahran'daki görev süremiz boyunca (gayrimüslimler de dahil olmak üzere) 'hicab'sız dolaşan tek bir kadın görmedim. Bir yabancı diplomatın eşi, şapka takarak bu yasağı delmeyi denedi, ancak devrim polisleri kendisini derhal ikaz ettiler.

Bir başkasının eşi ruj sürdüğü için karakola alındı ve ellerine sopalarla vuruldu. Bu hanım bir keresinde 'Eğer Müslümanlık buysa, Hıristiyan olduğum için çok şanslıyım' demişti.

 

"Süreç 3 yılda tamamlandı"

"Tayinimizin ilk günlerinde İranlı hanım dostlarım bana sürekli olarak Türk kadınlarının dikkatli olmalarını ve erkeklerin bilinçaltındaki güvensizlik duygularından ve endişelerden kaynaklanan bu uygulamanın, sinsice ve adım adım geldiğini söylüyorlardı.

Bir gün okullarına gittiklerinde kapıda 'Bundan böyle hicabsız derslere giremeyeceklerine' dair bir kâğıt bulmuşlardı.

Dedikleri kadarıyla, sürecin tamamlanması üç yıl almıştı. Ondan sonra ise çok geç olmuştu.

İtiraz edenlerin sayısı giderek azalmış, sonuçta yıllar sonra bu ortam içine doğan kızlar için 'hicab'lı olmak son derece doğal ve yerine getirilmesi gereken bir şart olarak algılanmaya başlanmıştı.

Bu uyarıları ben o zaman masal dinler gibi dinlemiştim. Evet, ben de onlar gibi giyiniyordum, ama bu benim değil onların sorunuydu. Bizim ülkemizde böyle şeyler olmazdı.

 

"Rüyamda korkuyordum"

Ancak, bir süre sonra vestiyerden 'hicab'ımı alıp taktığımı, ancak sokağa çıktıktan sonra fark ettiğimin ayırdına vardım. 'Hicab', benim için de artık bir refleks haline gelmişti.

Öyle ki, bazen rüyalarımda bile kendimi başı açık olarak gördüğümde korkuyla uyanıyor 'Devrim polisleri geliyor, ben ise hicabımı takmamışım' diye paniğe kapılıyordum. İşte o zaman, 'hicab'ın aslında buzdağının görünen parçası olduğunu; asıl amacın, kadının ezilmesi, kontrol altına alınması ve korku altında yaşayan, ikinci sınıf insanlar olduklarına inandırılması olduğunu anladım.

O nedenle Türk kadınlarının çok dikkatli olması ve son derece masumane bir şekilde, özgürlük adı altında gelen bazı uygulamaların, ileride çok daha baskıcı bir rejimin ayak sesleri olabileceğini asla akıllarından çıkarmamaları gerekmektedir.

En içten saygılarımla..."

 

Can Dündar

07.02.2008

 

yani bugünkü yazısında yer verdiği mektup.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

birun, söylediklerine ek olarak şunu demeliyim ki; zaten türbana hayır tepkisi hiçbir zaman "kadın türban takmasın" olmamıştır. sadece "kadın, devlet dairelerinde çalışırken ve/veya oranın bir parçası durumunda iken(ki okullar da bunun bir parçasıdır) türban takmasın. devlet kurumunda çalışan insan devleti temsil eder ve laik devlet dini veya siyasi bir simgeyle temsil edilemez" görüşü ile bu yola çıktık

 

Ben buna katılmıyorum.O tür bir tutum yoldan çıkmaya mahkumdur.Biri sen devleti temsil ediyorsun,pentagam kolyeni çıkar deseydi hoşuna gider miydi?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Amma abartmış bazıları. Afedersiniz de NTV haberleri ne kadar adilce oluyor. İnsan bilgilendirmek değil amaçları, insanları etkilemek.

Daha adil davranan kaynaklara bakın derim. Yanlı olmayanlara...

İkincisi burası arap ülkesi değil. Kimseye zorla başörtüsü taktıramazlar. Uyduruk kanalları izlenilip burda yorum yapılıyor. düşüncenin mantıksızlığını anlamak zor değil hani.

Özgürlük diyorsunuz, türbana karşı çıkıyorsunuz. Kendiniz ile çelişiyorsunuz. Arkadaş demiş günlük hayatında taksın türbanını devlet dairesi içerisinde çıkarsın. Bu nasıl aptalca bir bakış açısı. Bir de diyor özgürlük adalet. Sen sus kardeşim.

Bu konunun neden bu kadar abartıldığını da ayrıca merak ediyorum. Burası MÜSLÜMAN BİR ÜLKE, ve buna göre yaşayacak elbette. Müslüman olmayanların da hakkı korunarak ki buda oluyor. Şimdi kalkıp bu ülke de türbana karşı çıkıyor.

İnsanlar nasıl isterse öyle yaşayabilir. Zamanında türbanlı olduğu için okula alınmayan ve üniversitesini bitiremeyen kişiler ile karşılaştım. Bahsettiğiniz adalet bu mu? Amaçta bu zaten bu ayrımın yapılmaması yönünde. Türbanlılarında haklarının korunması yönünde. Neden resmi yerlerde başını açacak milyonlarca kişi.. türban ayıp bir şey mi? Kirli bir şey mi?

Neden insanların hayatlarını zorlaştırıyorsunuz? Neden ayrım yapıyorsunuz?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Amma abartmış bazıları. Afedersiniz de NTV haberleri ne kadar adilce oluyor. İnsan bilgilendirmek değil amaçları, insanları etkilemek.

Daha adil davranan kaynaklara bakın derim. Yanlı olmayanlara...

İkincisi burası arap ülkesi değil. Kimseye zorla başörtüsü taktıramazlar. Uyduruk kanalları izlenilip burda yorum yapılıyor. düşüncenin mantıksızlığını anlamak zor değil hani.

Özgürlük diyorsunuz, türbana karşı çıkıyorsunuz. Kendiniz ile çelişiyorsunuz. Arkadaş demiş günlük hayatında taksın türbanını devlet dairesi içerisinde çıkarsın. Bu nasıl aptalca bir bakış açısı. Bir de diyor özgürlük adalet. Sen sus kardeşim.

Bu konunun neden bu kadar abartıldığını da ayrıca merak ediyorum. Burası MÜSLÜMAN BİR ÜLKE, ve buna göre yaşayacak elbette. Müslüman olmayanların da hakkı korunarak ki buda oluyor. Şimdi kalkıp bu ülke de türbana karşı çıkıyor.

İnsanlar nasıl isterse öyle yaşayabilir. Zamanında türbanlı olduğu için okula alınmayan ve üniversitesini bitiremeyen kişiler ile karşılaştım. Bahsettiğiniz adalet bu mu? Amaçta bu zaten bu ayrımın yapılmaması yönünde. Türbanlılarında haklarının korunması yönünde. Neden resmi yerlerde başını açacak milyonlarca kişi.. türban ayıp bir şey mi? Kirli bir şey mi?

Neden insanların hayatlarını zorlaştırıyorsunuz? Neden ayrım yapıyorsunuz?

 

Yanlız anafiel,burası laik bir ülke.Bir tek o kısmına katılmıyorum.Ben çıkarttırılan ister türban,ister haç kolyesi isterse pentagram olsun desteklemiyorum.Türbanı takan takar o konuda özgürdür.Dediğim gibi sizin inancınızın temsili olan sembellori taşımanıza izin verilmese ne tepki verirdiniz?Lütfen kendinizi onların yerine koyun...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...