Jump to content

Rainer Maria Rilke Şiirleri


Kinyas

Önerilen Mesajlar

Ağır Saat

 

Kim ağlarsa şimdi dünyada bir yerde,

nedensiz ağlarsa dünyada,

bana ağlar.

 

Kim gülerse şimdi bir yerde geceleyin,

nedensiz gülerse geceleyin,

bana güler.

 

Kim giderse şimdi dünyada bir yere,

nedensiz giderse dünyada,

bana gider.

 

Kim ölürse şimdi dünyada bir yerde,

nedensiz ölürse dünyada,

bana bakar.

 

İSPANYOL RAKKASESİ

 

Elinizde henüz çakılmış ama alevlenmemiş

beyaz bir kükürt kibrit gibi

her yana ateşten oklar fırlatır

sonra halka halka dizilmiş

sabırsız seyirciler ortasında raksa başlar.

Ateş genişler ve bir anda alev kesilir rakkase.

Bakışlar tutuşturur saçlarını da

ve birden kıvrak bir çeviklikle, bir işveyle

döner yelpaze gibi etekleri alevde

çıplak kolları uzanır havada gergin

çıngıraklı bir yılan gibi ürkek.

Ve sonra daraldıkça daralır ateşten çember

toplayıp bir yumak gibi fırlatır alevi uzaklara

öyle bir gurur, öyle bir öldürücü bakışla

ve seyre dalar uzanıp yere kudurmuş, çılgın

alev git gide köpürür, o sürdürür böylece görkemini.

Fethetmiş artık, kendinden emin

tatlı gülümseyişlerle kalkıp selamlar yağdırır

küçük ve çevik ayaklarla söndürürken alevi.

Baştaki

 

Sonsuz özdeyişlerden yükselirler

Sonlu eylemler zayıf çeşmeler gibi,

Vaktinde ve titreyerek eğilirler.

Bizde her zaman sessiz duranlar oysa,

Mutlu güçlerimiz, gösterirler

Kendilerini bu dans eden gözyaşlarında.

 

Budur Benim Çabam

 

Budur benim çabam, bu:

adanmak özlem çekerek

dolaşmaya günler boyu.

Güçlenip genişlemek derken,

binlerce kök salarak

kavramak hayatı derinden-

ve ortasından geçerek acının

olgunlaşmak hayatın ta ötesinde

ta ötesinde zamanın! ..

 

Denizin Türküsü

 

İlkçağ esintisi denizden,

deniz yeli geceleyin:

kimseye değil bu gelişin;

uyanık bekleyen

anlamak zorundadır

sana dayanacak:

ilkçağ esintisi denizden

en eski kaya için, ancak

onun için esen,

saf uzayı parçalayarak

taa uzaklardan gelen...

 

Nasıl duyar, filizlenen

bir incir ağacı seni

yücelerde ay ışırken.

 

Komşu Tanrı

 

Hayatımı genişleyen halkalar içinde yaşarım ben,

nesneler üzre açılan birim birim.

Sonuncuyu, belki, başarmak gelmez elimden;

fakat denemek isterim.

 

dönerim çevresinde Tanrı'nın, o eski kulenin gece gündüz

dönerim binlerce senedir;

doğanmıyım ben, fırtına mı, bilmem henüz,

yoksa bir büyük şarkı mıyım nedir...

 

Sensin Benim

 

Sensin benim bulduğum bütün bu şeylerde,

Bu sevgiyle, kardeşçe bağlandıklarımda;

Tohum gibi güçlenirsin daracık yerde,

Büyükteyse büyüksün, bakarım da.

 

İnanılmaz oyunu bu güçlerin işte,

Öyle işlerler aktıkları yerde ki:

Köklerde büyürken azalır gövdelerde

Ve dirilirler ağaç tepelerinde sanki.

 

Sen Daha Başından

 

Sen kollarıma asla gelmemiş sevgili,

sen yitirilmiş olan daha başından,

senin hangi şarkılar gider hoşuna

hiç öğrenemedim. Vaz geçtim ben seni

gelecek anın kabaran dalgaları içinde

tanımaya çabalamaktan. İçimdeki

tüm uçsuz bucaksız imgeler - - çok uzaktaki

derinliğine hissedilen peyzaj,

şehirler, kuleler, köprüler ve patikaların tahmin-

edimedik dönemeçleri

ve şu bir vakitler nabzı tanrıların hayatıyla atan

kudretli topraklar - -

tümü, beni her zaman atlatan seni

anlamlandırmak için içimden yükselirler.

 

Sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim

bahçelersin sen. Bir kır evinde

açık bir pencere - -, ve sen daha yeni

atmışsın adımını dışarı, dalgın düşünceli

karşılamak için beni. Rast gele geçtiğim sokaklar, - -

sen onlarda az önce yürümüş ve gözden kaybolmuşsun.

Ve bazen, bir dükkanda, aynalar hala sersemlemiş

olurlardı senin orada bulunmuş olmandan, irkilmiş

geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.Kim bilir? belki de

aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de

ayrı ayrı, dün akşam.

 

Her Şey Büyüyüp

 

Her şey büyüyüp güçlenecek yine bir gün:

sular dalga dalga hep, karalar düzgün

ağaçlar kocaman, duvarlar küçücüktür;

vadilerdeyse güçlü, çok yönlü, görürsün

bir çobanlar ve çiftçiler soyu büyür.

 

Yok artık kiliseler, Tanrı’yı kuşatan

kaçkın kuşatır gibi, sonra çığlıklar atan

bir tutsak ve yaralı hayvanmış gibi Tanrı-

artık bütün evler açıktır her gelene

ve her yerde bir özveri geniş alabildiğine

belirler aramızdaki davranışları.

 

Beklemek yok artık, bakıp durmak öteye;

ölümün bile hakkını vermek özlemine

yer var ancak; ve elleri yadırgamasın diye

bizi, bilmeye dünyayı bütün bütüne.

 

Ozanın Ölümü

 

Yatıyor.yüz hatları sert yastıkta

solgun ve yadsır gibi durmakta,

dünya ve dünya üstüne tüm bilinen

onun duyularından koparak

ilgisiz yıla tekrar çekildiğinden.

 

Bilmiyorlardı onu yaşarken görenler

bütün bunlarla arasında nice birlik var;

evet, bu derinlikler, bu çimenler

ve bu sular y ü z ü y d ü onun, bunlar.

 

Ah evet, onun yüzüydü bütün uzaklar da

onu hala isteyen, onu hala arayan;

maskesiyse, ürküp can çekişen orda,

narin ve açık, yarılan beir meyve sanki

havada çürüyüp duran.

 

Rainer Maria Rilke

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

LIED ( Şarkı )

 

Sana söylemedim, geceleri

Geçirdiğimi ağlayarak,

Hali ile beni - bir beşik gibi -

Yorgun düşüren, sen;

Söylemedin sende, bana, uykusuz kaldığını

Benim için:

Bu görkemi böylece,

Hiç ilişmeden

Saklayalımmı içimizde?

 

--------------------------

 

Sevişenler arasında bir dolan

Ne çabuk başlıyor bak yalan

Söylenmiş sevgilerde

 

------------------------------

 

Yalnızım sensiz. Ama sen karşımda,

Rüzgarın uğultusunda

Ya da uçup giden bir kokuda hep benimlesin.

Tümünü yitirdim ah, kollarıma aldıklarımın,

Yalnız sensin hep yeniden doğan:

Sarmaladığım hep sen olacaksın benimle yaşayan.

 

R. Maria Rilke ( Çeviri : Melahat Togar )

Seçme mektup ve şiirleri kitabından

 

 

 

 

İŞÇİLERİZ BİZ

 

İşçileriz biz: çırak, kalfa, usta, her çalışan;

kurarız seni, ulu katedral, beraber.

ağırbaşlı bir yolcu gelir bazen

geçer parıltı gibi ruhlarımızdan,

gösterir bize titreyerek yeni bir hüner.

 

Sallanan iskeleye tırmanırız,

sarkar çekiçler ağır, ellerimizden

ta ki bir saatle öpülür alınlarımız,

parlak bir saat, herşeyi bilen: anlarız,

senden gelir, yel eser gibi denizden.

 

Derken nice bin çekiçten bir gürültü ağar,

öter vuruş üstüne vuruş dağlardan bütün.

Salarız seni, ancak kararınca gün:

ve belirir çevre çizgilerin doğar.

 

Tanrı, büyüksün.

 

Türkçesi: Turan Oflazoğlu

( Seçme mektup ve şiirleri kitabından )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Teşekkürler sevgili Kinyas; güzel iş çıkarmışsın. Daha önce bir kaç şiirine denk gelmiş, çok beğenmiştim. Çok sağlam bir şair gerçekten. Şöyle küçük bir şey aklımda kalmıştı onu da ben aktarayım.

Senin için yazıp çizdiklerimin anlamı şunu öğrenmen olsun:

İnsan huzur bilmez bir gezgindir; ve erek karanlıktadır...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Duino Ağıtları

 

... ölüm, bizden öteye dönük olan,

bizim aydınlatamadığımız yüzüdür yaşamın...

gerçek yaşam biçimi her iki

bölgeye uzanır, en büyük kan dolaşımı her

ikisi boyunca...

Yapılması gereken, burada bakılmış,

dokunulmuş olanı, o daha geniş, o en geniş

çemberin içine almak.

Gölgesiyle yeryüzünü karartan

bir öbür dünyaya değil, bir bütüne,

bütünün kendisine... Evet, bizim ödevimiz, bu

gidici, dayanıksız yeryüzünü öyle derin,

öyle acıyla, tutkuyla kavramak ki onun özü

" görünmez olarak" bizde yeniden dirilsin

Bizler görünmez'in arılarıyız.

Çılgın gibi topluyoruz

gökyüzünün balını

görünmezin büyük altın kovanında

biriktirip saklamak için..>>

 

aus der Engel Ordnungen?>>

 

Rainer Maria Rilke

--------------------

Duino Ağıtları

 

Üçüncü Ağıt

 

Sevgiliyi türkülemek başka şey, ah,

kanın gizlenen, suçlu ırmak tanrısını başka.

Kızın ta uzaktan tanıdığı, sevgilisi, ne bilir

o Tutku Hakanını: hani sık sık, kendi yanlızlığından,

daha kız dindirmeden onu, - kız sanki yoktu sık sık-

ne bilinmez derinliklerden, ey, kaldıran tanrılığını, geceyi

sonsuz gürültüye boğan.

Ey, kanımızdaki Neptün, ey onun korkunç üççatallısı!

Ey, bağrının karanlık yeri sarmal bağadan!

Dinle, nasıl oylum oylum oyar kendini gece. Sizi yıldızlar,

sizden doğmazmı sevenin aldığı tat

sevgilinin yüzünden? En duru yıldızlardan gelmez mi

İçten bakışı, en duru yüzüne sevgilinin?

Sen değilsin, ah, anası değil

onun kaşlarını böyle kuşkulu kemerleyen.

Senin üstünde, onu duyan kız, senin üstünde

takınmadı bu verimli kıvrım dudakları.

Gerçekten sanır mısın, onu böyle sarsan

usul gelişindi, senin, ey tan yelince gezen?

Gerçek, ürkü salardın yüreğine; ama daha eski ürküler

doluşurlardı içine, o parçalayan dokunmayla birlikte.

Çağır onu... o karanlık arkadaşlıktan pek çağıramazsın.

Elbet ister o, kurtulur da; sıkıntısı dinince,

yerleşir ta en iç yüreğine senin ve başlar orda kendine.

Ama hiç kendine başladımı ki?

 

Ama, onu sen küçük yaptın, sendin ona başlayan;

o yeniydi sana, o yeni gözler üstüne gerdin

güler yüzlü dünyayı; yabancı olanı dışarıda tuttun.

Nerde, ah, o yıllar, hani ince varlığınla

durdurdun önünde, kabaran uçuruma bırakmazdın onu?

Çok şeyi sakladın ondan böylece; gece kuşkulu odayı

zararsız kıldın; sığınaklarla dopdolu yüreğinden

katıp karoştırdın insan uzayıyla onun gece-uzayını.

Karanlığa değil, hayır, senin daha yakın varlığına

koydun gece-ışığını; o da sanki dostluktan ışıldadı.

Tek gıcırtı yoktu ki bir gülümsemeyle açıklayamasın;

döşeme ne zaman böyle davranır, sanki ta eskiden bilirdin.

Ve seni dinler o, yatışırdı. Bu denli yararlıydı

senin usulca kalkman; uzun örtülü yazgısı

çekilir dolabın arkasına; ve yavaşça yer değiştiren

tedirgin geleceği, uydurdu kendini perdenin kıvrımlarına.

Öyle yatarken o, rahatlamış,

senin usulca biçim vermenin tatlılığını

uykulu göz kapaklarının altında ilk uykuyu eritirken:

korunan birine benzerdi... Oysa içerde: kim durdurabilir,

kim önleyebilirdi içindeki kaynağınsellerini?

Ah, öngörü yoktu bu uyuyan kişide; uyurdu,

ama düş görürdü, ama ateşler içinde: neydi başladığı böyle!

O, yeni olan, ürkek, nasıl dolaşırdı

İç eylemin durmadan uzayan filizlerine,

ilkel örnekler içre kıvrılmış eylemin, boğan bitkiler içre,

yırtıcı hayvan biçimleri içre. Nasıl koyverirdi kendini-. Severdi

iç evrenini severdi, içerdeki yabanı,

en eski ormanı ta içindeki; sessiz yıkıntısı üstünde bu ormanın,

yüreği durdurdu, açık yeşil. Severdi. Onu bıraktı, girdi

kendi köklerinden o büyük kaynağa,

küçücük tohumunun çoktan sona erdiği yerde. Seve seve

indi daha eski kana, hala atalarını tıkınan vadilere,

korkunçluğun gizlendiği derinliklere. Ve her türlü

bilirdi onu, göz kırpardı, beklercesine.

Evet, gülümserdi korkunç... Sen

az gülümsemişsindir öyle tatlı, ana. Nasıl sevmesin onu,

kendine gülümseyeni? Onu

senden önce severdi; sen oğlunu karnında taşırken bile,

oğulcuğu hafifleten sudaydı o, erişmiş.

 

Bak, biz yalnızca tek yılla sevmeyiz

çiçekler gibi; yürür kollarımızda,

bizi severken, o bengi özsu. Ey genç kız,

bu : içimizdeki sevdiğimiz, tek kişi, gelecek kişi değil,

sayısız kaynayanlardır bütün; yalnız tek çocuk değil,

bütün babalardır, dağ yıkıntıları gibi dinlenen

derinliklerimizde; bütün kurumuş ırmak yataklarıdır

geçmiş anaların-: bütün sessiz

görünümdür açık yada bulutlu

yazgı altındaki-: buydu, genç kız, seni önleyen.

 

Ve sen kendin, nerden bileceksin-, ta geçmiş çağları

uyarırdın sevgilinde. Ne duygular taşardı

göçmüş varlıklardan! Onda ne kadınlar

nefret ederdi senden!

Ne uğursuz adamlar

diriltirdin damarlarında gencin! Ölü çocuklar

çırpınırdı sana doğru... Ah, usulca, usulca

bir şey yap onun uğruna, güvenli bir gün işi- götür onu

bahçeye yakın, ver ona geceler

üstünlüğü................

Tut onu................

--------------------

Altıncı Ağıt

 

İncir Ağacı, öteden beri anlam yüklüdür gözümde

senin çiçek açmaya nerdeyse hiç yer vermemen

ve tam vaktinde kesin kararlı meyveye,

övgüsüz, iletivermen en katkısız sırrını.

Eğik dalın, çeşme borusu gibi, sürer özsuyu hep

aşağı doğru ve yukarı: uyanmış uyanmamışken,

sıçrar uykusundan en tatlı başarının mutluluğuna.

Bak: kuğudaki tanrı gibi.

...Bizse geç kalırız,

ah, çiçeklenmeyle övünürüz; çoktan açığa çıkmış,

gireriz ertelenmiş özüne son meyvemizin.

Eylemin basıncı pek az kimsede öyle güçlü yükselir ki,

gece havasınca baştan çıkaran çiçeklenme ayartısı

ağızlarının gençliğine dokununca, göz kapaklarına dokununca,

parıl parıl yanan yürekleriyle hep dururlar sımsıkı:

belki ancak kahramanlarda ve erken ayrılmaya seçilenlerde-

bunların, bahçıvan Ölüm başka türlü bükmüş damarlarını.

Fırlar ileri bunlar: önünde giderler fatih gülümseyişlerinin,

usul biçimli Karnak kabartmalarındaki o

üstün gelmiş hakanın atları gibi tıpkı.

 

Şasılası bir yakınlık görülür erken ölenlerle kahraman arasında.

Süre ilgilendirmez onu. Kahramanın yükselişi varlıktır. Hiç

durmadan ilerleyerek, girer değişmiş takım yıldızına

sürekli tehlikelisin: Onu pek az kimse bulur orada. Oysa yazgı,

bizi karanlık karanlık gizleyen, kendinden geçip ansızın.

türküler onu taşkın dünyasının fırtınası içine.

Kimse yok onun gibi duyduğum. Birdenbire,

akan havayla gelen karanlık yankısı yarar geçer beni.

 

Derken nasıl gizlenesim gelir bu özleyişten: keşke ah,

keşke bir küçük oğlan olsaydım, ona yaklaşsaydım, otursaydım

dayanıp gelecekteki kollara, Samson'u okusaydım: anası

önce nasıl hiçbir şey doğurmamış ve sonra doğurmuş her şeyi.

 

O daha senin karnındayken, ey ana, kahraman değil miydi,

senin karnında başlamadı mı hakanca seçmesine?

Binlercesi kaynardı dölyatağında, O olmayı arzulardı,

oysa bak: kavrayıp atardı,seçerdi, elinden gelirdi bu.

Sütunları devirdiyse, senin gövdenin dünyasından

daha dar dünyaya fırlarken oldu bu: orda

seçer dururdu hep, eylerdi. Ey kehraman anaları,

ey azgın ırmakların kaynakları! Siz, yüreğin ta

kenarından, ağlayarak, genç kızların çoktan

atıldığı vadiler: oğula sungu olmaya.

Kahraman hışımla geçerken sevgi duraklarından,

uğrunda çarpan her yürek ancak yukarı kaldırırdı onu:

öteye döner dönmez, gülümseyişlerin bittiği yerde dururdu,

bir başkası.

 

 

Çeviren: Turan Oflazoğlu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İçe dönük bir günce olan ve aslında kendini anlattığı “Malte Laurids Brigge’nin Notları” adlı kitabında, yalnızın “öteki” insanlarla olan kapanmaz mesafesini şöyle tanımlar:

 

“Yalnızlardan söz etmemiz, insanlardan fazla anlayış beklemektir. İnsanlar neden söz ettiğimizi anlarlar sanıyoruz. Hayır anlamazlar. Bir yalnızı görmemişlerdir asla; ondan tanımaksızın nefret etmişlerdir sadece. İnsanlar onu tüketen olmuşlardır. Bitişik odanın, onu baştan çıkaran sesleri olmuşlardır... Bir av hayvanı gibi barınağını sezmişler ve uzun gençliği sürekli bir takip altında geçmiştir... Fakat sonra... Bütün yaptıklarının onun canına minnet olduğunu anlamışlardır; yalnızlık kararında onu desteklediklerini ve kendilerinden sonsuza kadar uzaklaşması için yardımda bulunduklarını fark etmişlerdir."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

....

anlamlarla oluşturduğumuz bu dünyada bize kalan belki de

bir ağaç:yokusun başındaki hergün yeniden

görebileceğimiz bellki de bize kalan:geçmişin sokakları

ve çeke çeke uzattığımız bağliliği kötü bir alışkanlığın....

(I.agıttan...)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ORTA BOHEMYA MANZARASI

 

Uzakta ağarıyor dalgalı ormanların

gölgeli etekleri.

Sonra kesiyor

tek tük ağaç petekleri

kula rengi alanını yüksek başaklı tarlaların.

En parlak ışıkta çimleniyor

patates; sonra

biraz ötede arpa ve sınıra

çam dayanıyor resimde.

Yeni ormanın tâ üstünde

parlıyor kilise kulesinden kızıl altın renkli haç,

lâdinlerin arasından yükseliyor korucu evi;-

ve hepsinin üstünde bir taç

gibi gökkubbe, duru ve mavi.

 

R.M.Rilke

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

N'apacaksın Tanrı ?

 

N'apacaksın Tanrı, öldüğüm zaman?

Ben ki testinim senin, ya kırılırsam?

İçkinim, kaçarsa tadım, ya bozulursam?

Dokucu kumaşınım, giysinim senin

Kalmaz bi anlamı gidecek olsam

 

Evsiz barksız demeksin yokluğumda sen

Yoksun kalacaksın içli ve sıcak selamlardan

Düşecek yorgun ayağından

Kadife terliklerin, ki onlar Ben'im

Aban da sırtından yitip gidecek.

 

Bakışın ki, dinlenir yanaklarımda

Sımsıcak pamuksu yastığında

Gelecek ve beni aranacak boşuna

VE çaresiz uzanacak günbatımında

Yabancı taşların yatağında

N'apacaksın, Tanrı, Kaygılıyım.

R.M.Rilke

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

MUHAMMED’İN YALVARMASI

 

Gerçi saklandığı o pek yüce olan yere

Girince o bir bakışta tanınan Melek

Dimdik ve görkemli parıltılar salan

Yalvardı bütün iddialardan vazgeçerek

İzin verilsin diye gezgin kalmasına

Eskisi gibi dalgın bir tacir olarak yani

Okumuşluğu yoktu fazla gelirdi O’na

Bilginlere de görmek sözün böylesini

Melekse buyururcasına gösteriyordu

Levhasına yazılmış olanı yalvarana

Gösteriyor ve istiyordu tekrar:

Oku

Okudu O’ da

Öyleki Melek hayrandı

Çoktan okumuş denirdi artık O’na

Yapabilen di O

Kulak veren ve yapandı.

Çeviri:Melahat Togar

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İKİNCİ AĞIT

 

Her melek korkunçtur.Ve buna karşın, ne acı

Şarkım yine sizlere, ey ruhun neredeyse ölümcül kuşları,

Tanısa da sizleri.Nerede artık Tobias’ın yaşadığı günler,

Parlayanlardan birinin basit bir evin kapısında durduğu?

Biraz kılık değiştirimiş yolculuğa ve artık korkunç olmadığı.

(Merakla dışarıya bakan gencin karşısında bir genç)

O büyük melek, o tehlike getiren şimdi yıldızların ardından

Bir adım inip de aşağılara, çıksaydı şimdi karşımıza

Çarpan kalbimiz parçalardı bizi.Kimsiniz sizler?

 

İlk kusursuz yaratıklar, hilkatin gözdeleri,

Tüm yaratılanların tan kızılı dağ dorukları,

Çiçekler açan tanrı varlığının çiçek tozları,

Işığın eklemleri, geçitler, merdivenler, tahtlar,

Öçlerden mekanlar, sevinç kalkanları,

Fırtınalı coşkun duyguların kargaşası.Ver herbiri birdenbire, birer

Ayna : Dışarı yansıttıkları kendi güzelliklerini

Geri almaktalar kendi benliklerine

 

Ya bizler, hissederek eriyip gidiyoruz.Ah,

Her soluk verişte biraz daha eksiliyoruz.Korlaştıkça

Güçsüzleşiyor dumanımız.Söyleyebilir bize biri:

Evet damarlarımdaki kan olmaktasın sen, bu oda, ilkbahar

Dolmakta senle…Neye yarar alıkoyamaz ki bizi,

Onun içinde, onu saran mekanla birlikte yok oluruz.O güzel insanlar da yokolurlar.

Kim alıkoyabilir ki?Durmaksızın görüntüleri

Beliriyor yüzlerinde ve ayrılıyor.Sabah vakti otlardan ayrılan çiğ gibi

Ayrılıyor bizden bizim olan da, sıcak bir yemekten yükselen

Buğu sanki.O gülümseme nerede artık?O bakışlar:

Kalbin yeni, sıcak ve kaybolan dalgası-;

Ne acı:varolmaktayız buna karşın.tat katmadık mı

İçinde eriyip gittiğimiz evrene bizler?Melekler

Yalnızca benliklerinden akıp gidenleri mi

Geri almaktalar, yoksa bazen yanlışlıkla

Bizlerin varlığının bir parçasını da mı?Yoksa bizler de

Karıştık mı onların yüz ifadelerine, yüzlerindeki belirsizlik gibi

Hamile kadınların?Farketmiyorlar bunu girdabında

Kendilerine dönüşlerinin.(Nasıl farketsinler ki zaten)

 

Sevenler anlayabilseydiler bunu, gece vakti

Büyülenmişçesine söyleşebilirlerdi aralarında.Çünkü herşey görünmekte

Bizi gizlermişçesine.Bak, ağaçlar varolmaktalar; evler ki,

Barındığımız içlerinde, varolmaya devam etmekteler.Yalnızca bizler

Akıp gidiyoruz herşeyin önünde, solurken alıp verilen havaymışcasına.

Herşey birleşmiş adeta bizleri görmezlikten gelmeye.Biraz

Utancıyız onların belki, biraz da dile getirilemez ümitleri.

 

Sevenler, sizlere, birbirlerine yetenlere

Soruyorum bizleri.Kavrıyorsunuz birbirinizi.Kanıtlarınız var mı?

Bakın, bazen öyle oluyor ki, kenetli ellerim

Hissediyorlar birbirlerini ya da aşınmış yüzüm

Sığınmakta aralarına.Bu hissettirmekte bana biraz

varlığı.Fakat kim cesaret edebilir ki, bu kadarıyla varolmaya?

Fakat sizler, birbirinizin coşkusunda

Büyüyen, biriniz bitkin, diğerine şöyle yalvarıncaya değin:

yeter artık -;Sizler ellerinizle birbirinizin

Daha da zenginleşmektesiniz, bereketli bağbozumları gibi;

Sizlere, güçten düşenlere, diğeriniz güçlendikçe

 

Sizlere soruyorum bizleri.Biliyorum

Mutlulukla dokunuyorsunuz birbirinize, okşayışlar koruduğu için

Kaybolmadığı için sizlerin, ey şefkatliler, dokunduğunuz yerler;

Hissettiğiniz için dokunarak salt akışı.

Böylece neredeyse sonsuzluğu vaadetmektesiniz birbirinize,

Kucaklaşarak.Fakat ilk bakışların

Korkunçluğuna dayanabilirseniz eğer, penceredeki özleme

Ve ilk birlikte yürüyüşe, bir kez olsun bahçede:

Ey sevenler, sevmekte misiniz hala?Sizler

Birleşince dudak dudağa ve başlayınca karışmaya-:İçki içkiye:

Eyvah, yitirmekte kendilerini içenler bu eylemde.

 

Hayrete düşürmüyor mu sizi, Attika stellerindeki çekingenlik

İnsan tavırlarının? Sevgi ve veda değil miydi

Omuzlarda hafifçe yüklenen?Sanki bizlerden

Farklı bir özden yapılmışçasına.Elleri hatırlayınız,

Güçle dolu olmasın karşın gövdenin, yumuşakça dokunan.

Kendilerine hakim olanlar biliyorlar: o kadar uzak ki bize

Birbirimize böyle dokunmak; daha güçlü

Dokunurlar bize tanrılar.Fakat bu onların bileceği iş.

 

Bulabilseydik keşke, saf, sınırlı, dar,

İnsani, bize ait verimli bir toprak parçası

Irmak ve kıyılar arasında.Çünkü aşmakta bizi kendi kalbimiz

Tıpkı onlar gibi.Ve ona artık bakamıyoruz.

Bakamıyoruz kalbimizi yatıştıran görüntülere, daha da ötesi

Tanrısal gövdelere, kendi sınırlarını bulmuş.

 

RAINER MARIA RILKE (Duino Ağıtları-Türkçesi Süha ERGAND)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ORFEUS'A SONE

Tez elden değişse de dünyamız,

Bulutlar gibi,

Her olgunlaşan

Düşer en eskinin kucağına.

 

Bu dur durak bilmez değişmede,

Daha öteye daha özgüre,

Süregider eski şarkın,

Tanrı'nın çalgısı ile.

 

Bilinmedi çekilenler,

Kavranılmadı sevgiler,

Ölümün bizden alıp götürdüklerinden

Arta kalan yalnızca şarkısıdır.

 

Çeviri: Oğuz Yaşar A.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sen kollarıma asla gelmemiş sevgili,

sen yitirilmiş olan daha başından,

senin hangi şarkılar gider hoşuna

hiç öğrenemedim.
Vaz geçtim ben seni

gelecek anın kabaran dalgaları içinde

tanımaya çabalamaktan.
İçimdeki

tüm uçsuz bucaksız imgeler - - çok uzaktaki

derinliğine hissedilen peyzaj,

şehirler, kuleler, köprüler ve patikaların tahmin-

edimedik dönemeçleri

ve şu bir vakitler nabzı tanrıların hayatıyla atan

kudretli topraklar - -

tümü, beni her zaman atlatan seni

anlamlandırmak için içimden yükselirler.

 

 

Sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim

bahçelersin sen. Bir kır evinde

açık bir pencere - -, ve sen daha yeni

atmışsın adımını dışarı, dalgın düşünceli

karşılamak için beni. Rast gele geçtiğim sokaklar, - -

sen onlarda az önce yürümüş ve gözden kaybolmuşsun.

Ve bazen, bir dükkanda, aynalar hala sersemlemiş

olurlardı senin orada bulunmuş olmandan, irkilmiş

geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.

Kim bilir? belki de aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de

ayrı ayrı, dün akşam.

 

 

 

 

http://i.imgur.com/4DtWY.jpg

 

 

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...