Jump to content

Fanustaki Özgürlük..


Kinyas

Önerilen Mesajlar

Fanustaki Özgürlük

 

 

 

http://www.dl.ket.org/latin/mores/slaves/images/image002.gif

 

Kendime bu aralar sıkça sorduğum bir soru: "Gercekten özgür müyüz?" Bazılarının şöyle dediğini duyuyorum. Özgürlük mü, o uzun zaman önce kaybettiğimiz bir sey. Ya siz, yoksa hâlâ diretenlerden misiniz? Günümüz toplumunda ne yazık ki bizler koşullu özgürlerdeniz. Koşullu özgürlükte elinizde prangalar yok ama onlar artık sizin beyninizde. İşte bu koşullu özgürlük, belki de içimizdeki en büyük hapishane. Jeremy Bentham Panoptikon hapishane planını yayınladığında yıl 1791'di. Oysa 2001 yılında insanlar kendi panoptikonlarını ruhlarına kurmuşlar bile. Modernitenin getirdiği normlar insanın kendi iç hapishanesini kurmasına neden oldu.

 

Sanat bir kaçış yolu belki ama oradaki kurgulanmış özgürlük insan için yeterli değil. Amerikan toplumunun gökyüzünü kıskanan modern babil kuleleri gökdelenler, günümüz insanının gölge uygarlığında yaşamasına neden oluyor. Tüketim toplumu denen ve giderek tükettiğimiz bu olgu ise özgürlüğün baş düşmanlarından biri. Sonuçta kendini yaşamayı unutan, mekâna hapsolan belki de fordist üretim biçimine dönüşen insan manzarasıyla karşı karşıyayız. Özgürlük ise kaybolan bir kavrama dönüşüyor. Ben hâlâ gökyüzüne baktığında kendini özgür hissedenlerdenim, ama o bile günümüzde bir lükse dönüştü. Gözetim toplumunda gerçekten artık özgür olmak imkânsıza eşdeğer. Gökdelenlerin kurdukları gölge uygarlıkları, yok olan doğa yerine yaratılan sun'î yeşillikler, kendini doğadan koparan ve sanal doğa internete hapseden insanlık, Saint Exupery'nin Küçük Prens'ine benziyorlar. Küçük Prens'in gülle kurduğu dostluk sanki fanus içindeki bir yaşama benzer, tıpkı günümüzdeki özgürlük kavramı gibi.

 

Mekâna hapsolan insan, sanallaşan ilişkiler, yapaylaşan aşk sanki tüm kavramlar kabuk değiştiriyor. Çünkü artık özgürlük, chatte bir merhabanın karşılığında aranıyor. Eskiye dönüyorum ve aklıma Rousseau'nun özgürlük kavramı geliyor. Günümüzde yaşasaydı teknolojinin en büyük düşmanı olurdu sanırım. Rousseau, Sanatlar ve Bilimlerin gelişmesi üzerine söylevde, Dijon Akademisi'nce 1749 yılında bir yarışma sonucu aldığı birincilikte, "Bilimler ve Sanatların gelişmesi ahlâkın düzelmesine yardım etmiş midir?" sorusuna cevaben "Hiçbir şey bilmeyen ve bilmediğinden utanmayan bir adama yaraşan tarafı baylar!" diye karşılık vermiştir. Belki de ömrü yetseydi Frankfurt Okulu'nun düşünürlerinden biri olup çalışmalarını Kültür Endüstrisi kavramı üzerinde sürdürürdü.

 

Çağımızın özgürlük sorununu en fazla irdeleyenlerden biri de Frankfurt Okulu düşünürlerinden Adorno'dur. Adorno, ABD ve Batı Avrupa'daki liberal demokratik sistemleri totaliter toplumlar kategorisine sokar. Bu kavramsallaştırma, bütün evreni açıklayan ve içeren kavramsal sistemin kurulmasında ifadesini bulmaktadır. Özgürlük belki de her şeyin kavramsallaştırılmasına karşı çıkıştır. Aklıma bir kelime geliyor Baudelaire'in Paris Sıkıntısı'ndan: "Yabancı" diyor Baudelaire, galiba özgürlüğü arayanlar modernitenin yabancıları oluyorlar.

 

 

 

 

Toplumsal Hafıza ve Modernite

 

Toplum olarak birçoğumuzun dillendirdiği, önemli bir problem olarak görülen ve kendimize yönelttiğimiz bir eleştiri vardır. Toplumca çok çabuk unuttuğumuz ve kolektif bilincimizin her geçen gün biraz daha fazla zayıfladığı yönündeki eleştirilerdir bunlar. Bu yazıda eleştirilere genellikle sınırlı görüş açımız ve kendi kültür kodlarımız ekseninde cevap aramaya çalışacağız. Fakat bunu yaparken, sosyolojik olayların tek bir sebebe bağlı olmadığı, olumlu veya olumsuz bir çok değişkenin sonucu olduğu tezini gözden kaçırmamak gerekir.

 

Bu anlamda toplumsal hafızanın ne olduğu, nasıl bir işlev gördüğü ve günümüzde toplumsal hafızayı zayıflatan esasların neler olduğunu inceleyelim.

 

Hafıza; toplumların geçmişlerini gelecek için itici bir güç hâline dönüştürmelerinde, kendi içinde tutarlı bir tavır ve davranış tarzı geliştirmekte güç aldığı kaynağı ifade eder. Hayatı anlamlandırabilmek ve her saniyesi ile canlı, hareketli bir dünyanın neresinde durduğunu bilmesi açısından hafıza, insanın kendisini tanımlamasında, hem birey hem de toplum olarak kendisini üretebilmesinde en önemli unsuru teşkil eder. Toplumsal hafıza, canlı ve daima içten içe devinim hâlinde olan, yaşanılan mekân ve zaman içerisinde ilişkide bulunan, çağının gereklerine göre yöntem değiştirebilen dinamik bir yapıdır. Yani geçmişte üretilmiş, kazanılmış değerlerin üzerine bir medeniyetin yeniden üretimini gerçekleştirebilmek amacına hizmet eden bir işlev görürken, bunun tam tersi olan büyük bir zihniyet değişimi ya da devrim gerçekleştirebilmek amacına hizmet eden yıkıcı ve yeniden inşa edici bir işlev de görür.

 

Toplumsal hafızanın varlığı toplumların üretkenliklerinin artması -Batı düşüncesinin aydınlanma çağında eski Yunan'a dönerek kendisini yeniden üretmesi gibi-, toplumsal hafızanın yokluğu ise bütün değerlerin istismara ve yozlaşmaya açık hâle gelmesi demektir. Toplumsal hafızanın yokluğuyla istismara açık hâle gelen toplumların durumu George Orwell'in Hayvanlar Çiftliği kitabında anlattığı gibi hayvanların, insanların diktatoryasından kurtulalım, derken bir zaman sonra domuzlar diktatoryasının altına girmesine benzeyecektir.

 

Bu yüzden toplumsal hafızanın varlığı, toplumların ne kadar geniş bir hareketlilik alanının olduğunun ve binlerce yıllık geçmişini sorgulayarak güçlü bir dirençle kendilerine yeni bir bakış açısı kazandıran ve bu bakış açısını besleyen yeni paradigmalar üretmede sarsıcı bir gücün göstergesidir.

 

Yalnız toplumsal hafızanın bu yaratıcı işlevlerine, modernizm ve modernizmin kendisini yeniden üretişi olan postmodernizm ket vurmuştur.

 

Modern çağ özelde hafızayı, insan hafızasını atıllaştıran neredeyse insan aklının hafıza işlevini teknolojinin ürünlerine tevdi eden bir hâl almıştır. İnsan hafızasının yerini alan bilgisayarlar, ses kayıt cihazları, data banklar ve daha birçok dijital cihaz buna örnek verilebilir. Bunların dışında toplumsal hafızayı etkileyen modern çağın getirdiği diğer birçok unsurun da etkisi vardır.

 

Hız ve hazzın ön plânda olduğu bir dünya... Büyük Alman şair Goethe'nin "üç bin yıllık tarihini sorgulamayan insan, günü birlik yaşayan insandır." sözüne nazire yaparcasına günü yaşayan ve daima bir koşuşturmaca içerisinde acımasız bir yarışa sokulan insan prototipi. Böyle bir yarışa itilen insan prototipi ya tam anlamıyla atomize (toplumun bireyi ittiği, bireyin de toplumu ittiği durum) edilmiştir. Yahut da bireyi bütün niteliklerinden soyundurarak bir kitle (yığın) hâline getirmiştir. Gustave Le Bon, modern insanın sürüklendiği durumu anlatırken kolektif bilinç ile ilgili iki çarpıcı yargıda bulunuyor. Birincisinde "kitlelerin başı çok ama beyni yoktur" derken, ikincisinde "kitleler çobanından vazgeçmeyen sürüdür" diyor.

 

Toplumsal hafızayı atıllaştıran bir diğer unsur, her dakika dünyanın dört bir yanından bilgi akışının sağlanmasıyla bireyin beyninin dumura uğratılması ve bireyin, gelişen kitle iletişim araçları yoluyla bütün bir dünyaya muhatap olmasıdır. Ayrıca kitle iletişim araçları ve bu yolla bireyin muhatap olduğu yoğun enformasyon günümüzde bireyin tepki verebilme refleksini yok ederek çoğu kez manipülâsyon aracı olmaktan öteye geçememiştir.

http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/TEMMUZ/26/2620.jpg

 

 

 

Başka bir etken ise küreselleşen dünyanın sonucu olan zihniyet daralması ve ölçek büyütülmesidir. Küreselleşme olgusunun dayandığı bu iki temel, insanı zaman ve mekânın dışına fırlatmıştır. Zihniyet daralmasıyla gerçeklik ve idrak biçimimiz problemli hâle getirilmiş, zaman olgusu çarpıtılarak sadece genişletilmiş tek bir zamana indirgenmiştir. "Şimdi burada" düşüncesi insana telkin edilerek hem tarih bilinci hem de kültür tek tipleştirilmiştir. Ölçek büyütülmesiyle de siyasî ve ekonomik açıdan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen aktör ülkeler emperyal amaçlarına yönelik diğer dünya ülkelerini maddî olmaktan ziyade kültürel bir sömürgeleştirme uğraşına girmişlerdir.

 

 

Sonuç olarak, en az çok çabuk unutuyor oluşumuzu konuştuğumuz ve sorguladığımız kadar, burada modernitenin getirmiş olduğu toplumsal hafızayı bu kadar olumsuz etkileyen etkenlere ne kadar muhatap olduğumuzu ve bu etkenleri nasıl etkisiz hâle getirebileceğimizi de konuşmalı ve sorgulamalıyız.

 

 

 

Kaynak: 4. Boyut

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...