Jump to content

İstanbul Efsaneleri : Üsküdar'ın Laneti


birunsatan

Önerilen Mesajlar

Üsküdarın ara sokaklarından birinde bir evin ikinci katında ağlayan kızı biraz önce genç bir adam istemişti ama kızın annesi kızını vermemişti. Genç adam tanınmış bir ailenin oğluydu, hali vakti yerindeydi ama kızın annesi bir kere oğlanı beğenmemişti. Genç, kızı bir pazar günü, üzküdar sahilinde gezerken görmüş, ilk görüşte de kıza vurulmuştu. Bu yüzden kızı bir kaç kez istemişler ama annesi kızı vermeye yanaşmamış. Kız ise, cihan güzeli - bir su damlası- bir kızmış. Babası bir yıl önce ölünce, babadan kalma dükkanların kirası ile geçimlerini sağlıyorlarmış. Annesi çok sinirli ve kimseyle anlaşamayan biriymiş.

Adam artık divane bir şekilde sokakalrda dolanırken, galatanın kuytu taraflarında bir falcı ile karşılaşmış, falcı buna geleceğini anlatabileceğini söylemiş. Adam, falcıya olanları anlatınca, falcı, bu işin olmayacağını, kız ile evlenmesinde büyük bir engel olduğunu, dünyada ki hiçbir büyücünün bunu çözemeyeceğini söylemiş. Adam falcıya ısrar etmiş, bir yolunu bulursa ona yüklü miktar para vereceğini söylemiş ama falcı, paranın bu işi çözemeyeceğini, bu engelin sadece kandi ölümüyle aşılabileceğini söylemiş. Adam falcının yanından kalkıp, gitmeye hazırlanırken, falcı ona kendisini sokağın başında öldürür, lanet okursa kimsenin o kıza yaklaşamayacağını söylemiş. Adam, falcının yanından uzaklaşıp sahile varmış, oradaki şarapçı bir kayıkçıyla karşıya geçmiş ve adamın kayığında bulunan halatı almak için cebindeki bütün parayı vermiş. Adam, tam sabah ezanından hemen önce, içinden büyük bir lanet okuyarak kızın oturduğu sokağın başında kendini asmış.

O günden sonra sokak lanetlenmiş!...

İlk başta, sokağa gece giren bütün erkekler bir yerlerinden yaralanmaya hatta sakatlanmaya başlamış ancak lanetin asıl duyulması, kendi halinde bir adamın dükkan kirasını vermek için kızın evine girmesi ile olmuş. Adam, kirayı verip çıkacakken, kızın orda olmadığına yemin ettiği balta, tam kapının önünde adamın kafasına düşmüş ve zavallı adam, orada kafası yarılarak can vermiş. Adamın öldüğü gün, genç aşık'ın kendini astığı günmüş ki o olaydan sonra yaşananlar sıklaşmaya başlamış ve her ay gencin öldüğü gün doruğa çıkıyormuş.

Tabi ilk başta, bunlara inanmayanlar olmuş ama gece olduğunda sokak mevsim ne olursa olsun sis içinde kalıyormuş ve sisin içinde bir karartı bütün sokağı dolanıyormuş. İşin ilginç yanı ise, mahalleli ilk başlarda bu olaydan memnun olmuş çünkü, serseriler, ayyaşlar bu lanet hikayesi yayılınca geceleribu sokağa giremiyorlarmış, arada içlerinde cesur olanlar çıkıyormuş ki ne geliyorsa he bu cesaretlilerin başına geliyormuş.

Uzun zaman sonra, genç bir delikanlı, bu kızı istemiş ama o da istemeye gittikten bir gün sonra, evlerine uzak bir arsa da kafası kopmuş şekilde bulunmuş. Arık bu aile ile kimse konuşmaz, kimse evlerine gitmez olmuş. Yavaş yavaş mahalleli, bu aile burada oldukça lanetin devam edeceğini söylemeye, ailenin burdan gitmesini istemeye başlamış. Mahalle bu olayla çalkalanırken, sokağa yeni bir aile taşınmış ve ailenin evlenme çağına gelen oğlu, kıza aşık olmuş. Aile, istemeye gitmeden önce, etrafa aileyi, hikayeyi sormuşlar ama kimse ne hikayeyi doğrulamış ne de kız hakkında kötü birşey söylemiş. Neyse, aile çocuklarının ısrarı ile, kızı istemeye gitmiş, eve girip, ikinci kattaki oturma odasına geçmişler ama daha konuşmaya başlamadan çocuk kendini camdan aşağıya atmış.

Bu olayın olduğu akşam, herkes uykudayken kızın evi içinde kız ve annesi varken yanmaya başlamış, bir kaç saat içerisinde içindekilerle birlikte tamamen kül olmuş.

 

.........................................

 

Bu olayın halk tarafından anlatılan efsane tarafı, şimdi de olayın gerçeğe en yakın anlatımını okuyalım;

 

Annesi, kızı ilk isteyen genç adama vermiş, hatta söz bile kesilmiş ama genç bir gün evine giderken, bu sokağın başında iki hırsızla karşılaşmış ve onlarla kavga etmiş. Hırsızlar ilk önce bunu dövmüş, cebindeki bütü parayı almış ve onu sokağın başına asıp kaçmışlar. kız bu olaydan sonra, aklını yitirme noktasına gelmiş, bazen normal davranırken, bazen de erkeklere karşı çok kötü davranıyormuş. Sevdiğini öldürdükleri düşünüp, erkeklere saldırıyormuş. Anlattığım diğer olaylara gelince;

Kiracı ile ilgili iki anlatım var, bunlardan birincisine göre;

Kiracı adam kapıdan çıkarken, dengesini kaybedip düşecekken, dolaba tutunmuş ama dolap sallandığından, üstünde duran balta bu sarsıntıdan dolayı adamın kafasına düşmüş.

İkincisi ise şöyle;

Adam tam çıkacakken, kız birden, sevdiğim adamı sen öldürdün diye bağırarak, kafasına baltayla vurmuş.

Kafası kesilen genç ise;

O gece, bu olaydan dolayı sarhoş olup, sokaklarada nara atarken, oradan geçen iki kabadayı ile kavga etmiş ve kabadayılardan biri bunun boğazını elindeki bıçakla kesip, ceseti de boş bir araziye atmış.

Son ölüm vakasında da iki ayrı anlatım şekli var. Bunlardan birinde;

Genç adam, kız istemeye gittiklerinde, annesi kızı ilk başta vememiş, o da bir anda umutsuzluğa kapılarak kendini açık olan camdan aşağıya atmış.

diğer anlatımda ise;

Kız, " sana birşey göstereceğim" diyerek, genci yanına çağırmış, ve onu camdan aşağıya itmiş.

 

Tabi bu yazdıklarım, sözlü olarak anlatılarak bugüne kadar gelmiş, bu olaylarala ilgili yazılı bir belge bulamadım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

garip ve etkileyici...

aslı astarı varmı merak ettim doğrusu.

mahallenin yaşlı eşrafı bilirmi bunları acep?:)

Üsküdar'da oturuyorum ve Üsküdar'ın en sevdiğim tarafı eski istanbulun mistisizminin solunabileceği yegane ilçelerden biri olması.:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Körler ülkesinin karşısına kurulan kent

Kentin kuruluşu üzerine rivayet muhtelif. En ünlüsü ve bilineni Megaralı göçmenlerinin

yolculuğu. Bir de Evliya Çelebi'nin anlattığı var ki, tadına doyum olmuyor...

Efsaneye göre, Koressa'nın oğlu, Yunanistan'ın Megara kentinden genç Byzas, yandaşlarıyla

birlikte, bölgedeki baskılardan kurtulmak, yeni bir kent kurmak ve özgürlüğünü ilan etmek

için yola çıktı. Her şey iyiydi de, kent nerede kurulacaktı? O çağda, bilinmeyenleri bilinir kılan

birisine, Delfoi kentindeki kâhine danıştı genç adam. Delfoi kâhini gideceği yeri tarif etti;

"Kentini kuracağın yer, körler ülkesinin tam karşısında olacak." Byzas yola çıktı, aradı taradı,

körler ülkesi diye bir yer yoktu. Sonunda, mola verdikleri bir deniz kıyısında, karşı sahile baktı

ve bağırdı: "Bu insanlar kör mü, burası varken orada oturulur mu?". Delfoi kâhinini hatırladı

genç adam; "Körler ülkesinin karşısında kuracaksın kentini." Körler ülkesi, günümüzün

Kadıköy'üdür!

İstanbul'dan çok yıllar önce kurulmuştur "Khalkedonia", yani Kadıköy. Byzas; ordusuyla gelip

soluklanmak için durduğu şimdiki Sarayburnu'nda, manzaranın muhteşem görüntüsünden

adeta büyülenmişti. Khalkedonia'nın neden "Körler Ülkesi" tanımlamasını hak ettiğini

anlamıştı artık. Çünkü, böyle cennet benzeri bir yer dururken, tam karşıda ve korumasız bir

yerde kent kuranlar, ancak kör olabilirlerdi! Ol hikâye böyle. Temelleri Sarayburnu sırtlarında

atılan kente, kurucusunun adı olan Byzas'tan dolayı, "Byzas'ın kenti" anlamında "Byzantion"

dendi...

Rüyasında gördüğü Hazreti Peygamber'e "Şefaat ya Resulallah" diyeceğine, heyecanla

"Seyahat ya Resulallah" dediğini anlatarak, yaşadığı zamana o güzel anlatımıyla tarih düşen

Evliya Çelebi'nin, İstanbul üzerine bir rivayet anlatmaması düşünülebilir mi hiç? Ünlü

"Seyahatname"sinin ilk cildinde şöyle anlatır gezgin Evliya Çelebi;

"Hazreti Süleyman, Peygamber Efendimizin doğumundan 1600 yıl önce Kaftan Kafa bütün

ins-ü cine, vahşi hayvanlara ve kuşlara hükmettiği, yeryüzünün her

dilden anlayan tek sultanı olduğu halde; okyanus denizinde Ferenduz denilen adada padişahlık

eden Saydun'a bir türlü söz geçirememiş. Bu gururlu adam Hz. Süleyman'ın önünde baş

eğmek istemezmiş. Bu hale canı sıkılan Hz. Süleyman, bir gün sayısız askeri ve her cinsten

hayvanlarla Saydun'un üzerine yürüdü, memleketini harap ve ahalisini esir ettikten sonra onu

huzuruna getirtti, ateş saçan kılıcı ile öldürüp adsız, nişansız bıraktı."

Evliya Çelebi'nin hikâyesi uzar da uzar. Özetlersek; Hz. Süleyman Saba Melikesi Belkıs'ın

ölümüyle dul kalınca, Saydun'un dünyalar güzeli kızı Alina ile evlenir. Alina'mn çok özel bir

saray istemesi üzerine, adamlarını dünyanın dört bir yanına gönderip, saray yapılacak eşsiz

güzellikte bir yer bulmalarını emreder. Adamları İstanbul'u söylerler. Hz. Süleyman,

Sarayburnu'nda geçirdiği bir gecenin sabahında kendini dinç ve gençleşmiş hissedince, buraya

büyük bir saray yaptırır, sonra da kıyamete kadar mamur kalsın diye İstanbul için hayır dua

eder. Anlıyor musunuz tüm bozulmalara, yangınlara, depremlere karşın İstanbul'un nasıl

dimdik ayakta kalmasının hikmetini?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kiz Kulesi ,Ask Kulesi Kiz Kulesi ,Ask Kulesi

Birbirinden farkli onlarca öyküye sahip olan bu efsanevi kule, aslinda görünmez ve küçük bir adacik olan kayaligin üzerinde yükselir. Kuleye "Kizkulesi" adini Türkler verdiler. Daha önce Damalis, Leandros gibi isimlerle anilan bu sirin yapi, birçok efsaneye konu oldu. Bir rivayete göre, bir falcinin baktigi falda, kizinin yilan tarafindan sokulacagini ögrenen imparator, sevgili evladini ölümden kurtarmak için bu adaya saklar. Ancak, gönderilen bir incir sepetinden çikan yilan, yine de zavalli kizi sokar ve öldürür.

 

Kizkulesi ile ilgili bir baska efsane, Hero ve Leandros adli iki asigin hazin öyküsünü dile

getirir. Efsaneye göre Hero, Afrodit Tapinagi'na bagli bir rahibeydi ve ask ona yasakti.

Kizkulesi'nde yasayan Hero'ya asik olan Leandros, yüzerek her gece yüzerek adaya gelir, ona askini fisildamis. Gece karanliginda güzel rahibenin yaktigi

ates Leandros'a yol gösterilmis. Ancak, firtinali bir gecede rüzgâr mesaleyi söndürmüs ve Leandros yolunu yitirerek

karanlik sularda bogulmus. Bunu ögrenen Hero da kendisini Bogaziçi'nin soguk sularina

ativermis...

Bu efsanevi kule ile ilgili Osmanli'nin da bir öyküsü olacak elbette. Bir baska efsane

kahramani olan Battal Gazi kuleyi basmis; tekfurun kizini ve hazinelerini alarak Üsküdar

kiyisindaki atma atlayip hizla oradan kaçmis. Eskiler derler ki "Ati alan Üsküdar'i geçti" sözü buradan türemistir...

 

Bunu biliyor muydunuz?

 

Bu kule, Bizans döneminde gözlemeyiydi ve gelen geçen ticaret gemilerinin kontrolü burada gerçeklestirilirdi. Istanbul'dan, Sarayburnu önlerinden bu adaya da bir zincir çekiliydi, tde boynu,tipki Halic'e gerildigi gibi! Türkler Istanbul'u aldiktan sonra, eski kule yiktirilip yerine yenisi, ahsap olarak yapilmis. 1719da bu kule yaninca, bina yeni bastan ve tastan insa edilmis. 18. yüzyil sadrazamlarindan Hekimoglu Ali Pasa, 1755 yilinda Sultan III. Osman tarafindan bu kuleye hapsedilmis. I. Mahmut'un saray kizlaragasi Besir'in Kizkulesi’nin. dalgalarin dövdügü kayaliklarinda vurulmus. 1839 Tanzimat Fermaninin ilanindan sonraki yillarda bir süre karantina islevi gören Kizkulesi, yakin zamanlara kadar deniz feneri görevi yaparken, günümüzde özellikle turistlere hizmet veren bir Istanbul güzelligi olarak hizmetini sürdürüyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

birunsatan merak ettim doğrusu benim nişanlım tavaşi hasan ağa mahallesinde oturuyo hangi sokakmış bu birde gerçekten söylüyorum yaklaşık bir kaç aydır iş bahanesiyle o mahalleye gitmiyorum niye diye sorarsan ben oraya gittiğimde içimi tuhaf kötü bir his kaplıyo kendimi çok kötü ve mutsuz hissediyorum şimdi bu yazılanları okuduktan ve mahalleyi öğrendikten sonra bi garip oldum merak ettm gerçekten ben o mahalleye en başından beri hiç ısınamadım ne zaman gitsem o tarafa içim daralıyo :S:S:S

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...