Jump to content

Attila İlhan Şiirleri


falco x

Önerilen Mesajlar

124.jpg125.jpg

 

 

Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız,

onlar bizi okumazlar. Asıl seslendiklerimiz,

hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir."

Atilla İLHAN

 

126.jpg

 

 

Kimi Sevsem Sensin

 

kimi sevsem sensin/hayret

sevgin hepsini nasil degistiriyor

gözleri maviyken yaprak yesil

senin sesinle konusuyor elbet

yarim bakislari o kadar tehlikeli

senin sigarani senin gibi iciyor

kimi sevsem sensin/hayret

 

senden nedense vazgecilemiyor

her seyi terk ettim/ne ask ne sehvet

sarisin basladigim esmer bitiyor

anlasilmaz yüzü koyu gölgeli

dudaklari keskin kirmizi jilet

bir belaya cattik/nasil bitirmeli

gitar kimildadi mi zaman deliniyor

kimi sevsem sensin/hayret

kapilarin kapali girilemiyor

 

kimi sevsem sensin/senden ibaret

hepsini senin adinla cagiriyorum

arkamdan simarik gülüsüyorlar

getirdikleri yagmur/sende unuttugum

hani o simsicak iri cekirdekli

senin gibi vahsi öpüsüyorlar

kimi sevsem sensin/hayret

in misin, cin misin anlamiyorum

 

Elde Var Hüzün

 

Söyleşir

Evvelce biz bu tenhalarda

Ziyade gülüşürdük

Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha Kuşlarının

Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler

Zamanlar değişti

Ayrılık girdi araya

Hicrana düştük bugün

 

Ah nerde gençliğimiz

Sahilde savruluşları başıboş dalgaların

Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller

Elde var hüzün

 

O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan

Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması

Sırılsıklam âşık incesaz

Kadehlerin mehtaba kaldırılması

Adeta düğün

Hayat zamanda iz bırakmaz

Bir boşluğa düşersin bir boşluktan

Birikip yeniden sıçramak için

Elde var hüzün

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çok klasik olacak ama gerçekten mükemmel bir şiir....

 

 

 

BEN SANA MECBURUM

 

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum

 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ayrılık Sevdaya Dahil

Acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin

En gorkemli saatinde yildiz alacasinin

Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader

Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin

Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari

Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan

Onu cok ariyorum onu cok ariyorum

Heryerimde vucudumun agir yanik sizilari

Bir yerlere yildirim dusuyorum

Ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan

Ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu

Gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus

Tedirgin gulumser

Cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili

Hic bir ani tek basina yasayamazlar

Her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili

Telasli karanlikta yumusak yarasalar

Gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu

Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte

Yansimalar tutmus butun sahili

Cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var

Oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil

Cunku ayriliklar da sevdaya dahil

Cunku ayrilanlar hala sevgili

Yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik

Hava agir toprak agir yaprak agir

Su tozlari yagiyor ustumuze

Ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir

Eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani

Karanlik coktu denize

Yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin

Ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin

Kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan

Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince

Simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice

Yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak

Bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina

Benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir

sevgiliyle

Sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz

Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz

Hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi

Tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag agzi

Hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessum zehir

zemberek ASKIMIZ

 

ATTILA ILHAN

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İstanbul Ağrısı

kanatlari parca parca bu agustos geceleri

yildizlar kaynarken

sangir sungur ayaklarimin dibine dokulen

sen

eger yine istanbul'san

yine kan kopuklu cehennem sarmasiklari buyutecegim

 

pancak pancak siirler tukurecegim

demek yine ben

limandaki direkler ormaninda butun bandiralar ayaklaniyor

kapi onlerinde boyunlarini bukmus tek tek kafiyeler

yahudi sokaklarini aydinlatan telaviv sarkilari

mavi asfaltlara cokmus

diz bagliyor

eger sen yine istanbul'san

kirli dudaklarini bulut bulut dudaklarima uzatan

sirkeci gari'nda tren cigliklariyle bicaklanip

intihar dumanlari icindeki haydarpasa'dan

anadolu ustlerine bakip bakip

aglayan

sen eger yine istanbul'san

aldanmiyorsam

yakalari karanfilli ibneler eger beni aldatmiyorsa

kulaklarimdan kan fiskirincaya kadar

yine senin emrindeyim

utanmasam

gozlerimi damla damla kadehime damlatarak

kendimi yani su bildigim atilla ilhan'i

zehirleyebilirim

 

sonbahar karanliklari tuttu tutacak

tarlabasi pansiyonlarinda bekarlar bugulaniyor

imtihan cigliklari yukseliyor universite'den

tophane iskelesi'nde diesel kamyonlari sarhos

direksiyonlarinin koynuna girmis bickin soforler

uykusuz dalgalaniyor

 

ulan istanbul sen misin

senin ellerin mi bu eller

ulan bu gemiler senin gemilerin mi

minarelerini kurdan gibi dislerinin arasinda

liman liman goturen

ulan bu mazot tukuren bu dovmeli gemiler senin mi

aksamlar yassildikca neden boyle devlesiyorlar

neden durmaksizin imdat kivilcimlari fiskiriyor

antenlerinden

neden

peki istanbul ya ben

ya misralarini dort renkli duvar afisleri gibi boy boy

gumruk duvarlarina yapistiran yolcu abbas

ya benim kahrim

ya senin agrin

agir kabaralarinla uykularimi ezerek deliksiz yasattigin

caresiz zehirle kusan cilgin bir yilan gibi

burgu burgu icime bosalttigin

o senin agrin

o senin

 

eger sen yine istanbul'san

yanilmiyorsam

koltugumun altinda eski bir kitap diye goturmek istedigim

sicilyali balikcilara marsilyali dok iscilerine

satir satir okumak istedigim

sen

eger yine istanbul'san

eger senin agrinsa igneli besik gibi her tarafimda hissettigim

 

ulan yine sen kazandin istanbul

sen kazandin ben yenildim

kulaklarimdan kan fiskirincaya kadar

yine emrindeyim

olsem yalniz kalsam cuzdanim kaybolsa

parasiz kalsam tenhalarda kalsam carpilsam

hic bir gun hicbir postaci kapimi calmasa

yanilmiyorsam

sen eger yine istanbul'san

senin isliklarinsa kulaklarima saplanan bu isliklar

gozbebeklerimde gezegenler gibi donen yalnizligimdan

bir tekmede kapilarini kirip ciktim demektir

 

ulan bunu sen de bilirsin istanbul

kac kere yazdim kimbilir

kac kere kirpiklerimiz kasaturalara donmus diken diken

1949 eylul'unde birader mirc ve ben

sokaklarinda mohikanlar gibi ates yaktik

sana taptik ulan

unuttun mu

sana taptik

 

Attila Ilhan

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

AN GELİR

an gelir

paldır küldür yıkılır bulutlar

gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet

o eski heyecan ölür

an gelir biter muhabbet

çalgılar susar heves kalmaz

şatârâbân ölür

 

şarabın gazabından kork

çünkü fena kırmızıdır

kan tutar / tutan ölür

sokaklar kuşatılmış

karakollar taranır

yağmurda bir militan ölür

 

an gelir

ömrünün hırsızıdır

her ölen pişman ölür

hep yanlış anlaşılmıştır

hayalleri yasaklanmış

an gelir şimşek yalar

masmavi dehşetiyle siyaset meydanını

direkler çatırdar yalnızlıktan

sehpada pir sultan ölür

 

son umut kırılmıştır

kaf dağı'nın ardındaki

ne selam artık ne sabah

kimseler bilmez nerdeler

namlı masal sevdalıları

evvel zaman içinde

kalbur saman ölür

kubbelerde uğuldar bâkî

çeşmelerden akar sinan

an gelir

-lâ ilâhe illallah-

kanunî süleyman ölür

 

görünmez bir mezarlıktır zaman

şairler dolaşır saf saf

tenhalarında şiir söyleyerek

kim duysa / korkudan ölür

-tahrip gücü yüksek-

saatlı bir bombadır patlar

an gelir

attilâ ilhan ölür

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sen Benim Hiçbir Şeyimsin

Sen benim hicbir seyimsin

Yazdiklarimdan cok daha az

Hic kimse misin bilmem ki nesin

Luzumundan fazla beyaz

Sen benim hicbir seyimsin

Varligin yoklugun anlasilmaz

 

Galiba eski liman uzerindesin

Nasil karanligima bir yildiz olmak

Dudaklarinla cama cizdigin

En fazla sonbahar otellerinde

Universiteli bir kiz uykusu bulmak

Yalnizligi olduresiye cirkin

Sabaha karsi olduresiye korkak

Kulagi cabucak telefon zillerinde

 

Sen benim hicbir seyimsin

Hicbir sevismek yasamisligim

Henuz bos bir roman sahifesinde

Hic kimse misin bilmem ki nesin

Ne cok cigliklarin silemedigi

Zaten yok bir tren penceresinde

 

Sen benim hicbir seyimsin

Yabanci bir sarki gibi yarim

Yagmurlu bir agac gibi islak

Hic kimse misin bilmem ki nesin

Uykumun arasinda cagirdigim

Cocukluk sesinle aglayarak

Sen benim hicbir seyimsin

Attila ILHAN

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

AYSEL GİT BAŞIMDAN

 

Aysel git başımdan ben sana göre değilim

Ölümüm birden olacak seziyorum.

Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Aysel git başımdan istemiyorum.

 

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün

Dağıtır gecelerim sarışınlığını

Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,

hiçbir dakikamı yaşayamazsın.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim.

Benim için kirletme aydınlığını,

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

 

Islığımı denesen hemen düşürürsün,

gözlerim hızlandırır tenhalığını

Yanlış şehirlere götürür trenlerim.

Ya ölmek ustalığını kazanırsın,

ya korku biriktirmek yetisini.

Acılarım iyice bol gelir sana,

sevincim bir türlü tutmaz sevincini.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim.

Ümitsizliğimi olsun anlasana

hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

 

Sevindiğim anda sen üzülürsün.

Sonbahar uğultusu duymamışsın ki

içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,

uzak yalnızlık limanlarına.

Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,

Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.

Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.

Sakın başka bir şey getirme aklına.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim,

ölümüm birden olacak seziyorum,

hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

Aysel git başımdan seni seviyorum...

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SİSLER BULVARI

 

elinin arkasında güneş duruyordu

aylardan kasımdı üşüyorduk

ağacın biri bulvarda ölüyordu

şehrin camları kaygısız gülüyordu

her köşe başında öpüşüyorduk

 

sisler bulvarı'na akşam çökmüştü

omuzlarımıza çoktan çökmüştü

kesik birer kol gibi yalnızdık

dağlarda ateşler yanmıyordu

deniz fenerleri sönmüştü

birbirimizin gözlerini arıyorduk

 

sisler bulvarı'nda seni kaybettim

sokak lambaları öksürüyordu

yukarda bulutlar yürüyordu

 

terkedilmiş bir çocuk gibiydim

dokunsanız ağlayacaktım

yenikapı'da bir tren vardı

 

sisler bulvarı'nda öleceğim

sol kasığımdan vuracaklar

bulvar durağında düşeceğim

gözlüklerim kırılacaklar

sen rüyasını göreceksin

çığlık çığlığa uyanacaksın

sabah kapını çalacaklar

elinden tutup getirecekler

beni görünce taş kesileceksin

ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

 

sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı

ıslak kaldırımlar parlıyordu

durup dururken gözlerim dalıyordu

bir bardak şarapta kayboluyordum

gece bekçilerine saati soruyordum

evime gitmekten korkuyordum

sisler boğazıma sarılmışlardı

 

bir gemi beni afrika'ya götürecek

ismi bilmiyorum ne olacak

kazablanka'da bir gün kalacağım

sisler bulvarı'nı hatırlayacağım

kırmızı melek şarkısından bir satır

lodos'tan bir satır yağmur'dan iki

senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım

seni hatırlatanın çenesini kıracağım

limanda vapurlar uğuldayacak

 

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı

ağaçları yatıyordu yoksuldu

bütün yaprakları sararmıştı

bütün bir sonbahar ağlamıştı

ağlayan sanki istanbul'du

öl desen belki ölecektim

içimde biber gibi bir kahır

bütün şiirlerimi yakacaktım

yalnızlık bana dokunuyordu

 

eğer sisler bulvarı olmasa

eğer bu şehirde bu bulvar olmasa

sabah ezanında yağmur yağmasa

şüphesiz bir delilik yapardım

hiç kimse beni anlıyamazdı

on beş sene hüküm giyerdim

 

dördüncü yılında kaçardım

belki kaçarken vururlardı

 

sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün

sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm

yağmurun altında yalnızım

ağzım elim yüzüm ıslanıyor

tren düdükleri iç içe giriyorlar

aklımı fikrimi çeliyorlar

aksaray'da ışıklar yanıyor

sisler bulvarı ayaklanıyor

artık kalbimi susturamıyorum

 

BATAN BU KÖHNE ŞİLEB..

 

garson masa iyi manzarayı değiştir

sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun

bu gece yalnızım onlar gelmeyecek

sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun

hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman

eğer bulabilirsen ölü bir kar getir

beyazlığı kalın bir su gibi uzayan

bu gece yalnızım onlar gelmeyecek

batan bu köhne şilebde ne işleri var

 

çünkü battım kasa boş ne para ne çek

çünkü bütün telefonlar ısrarla alacaklı

bu gece yalnızım onlar gelmeyecek

hani o sarışın kirpikleri saçaklı

yanağını viski bardağıyla serinleten

sonra nilay hani kafayı buldu mu ağlar

cam yeşili yasemin cıgara dumanı nursen

batan bu köhne şilebde ne işleri var

 

garson masa iyi manzarayı değiştir

büyük şimşek çakmalı gök gürültüsü filan

şöyle dalları kıran şakırtılı bir yağmur

köpek havlamaları bulut karanlığından

zehir bulabilir misin çabucak öldürecek

artık arsenik mi olur siyanür mü olur

hangisi olursa olsun hepsi işime yarar

yoksa bir tabanca bul bir avuç mermi getir

bu gece yalnızım onlar gelmeyecek

batan bu köhne şilebde ne işleri var

 

YASAK SEVİŞMEK

 

öteki kapımdan gel bunu açamazsın

eski gözlerinle gel öldürmek vakti gel

hem tetik bulun ardında biri olmasın

hanidir ben bu evde saklanıyorum

adımı değiştirdim başka bir adla yaşıyorum

gece gündüz siyah gözlük kullanıyorum

öteki kapımdan gel bunu açamazsın

sabaha karşı gel bütün gözlerinle gel

 

pancurların gerisinde kararıyorum

içime belalar doğuyor sonbahar doğuyor

telefonda sesini tanıyamıyorum

yüzün parmaklarımdan akıp kayboluyor

böyle hep bir şey kopuyor bir şey kırılıyor

sabaha karşı gel eski gözlerinle gel

öteki kapımdan gel bunu açamazsın

hem tetik bulun ardında biri olmasın

 

artık hiç kimse beni yaşamıyor

aşklarımı büyük kemanlarla çizdiler

korkularım oldum bittim kimsesizdiler

yalnız bir mısra mıyım ıslanıyorum

bir revolver romanımı tamamlıyor

oyun bitti ışıklarımı söndürdüler

yokmuşsun gibi gel öldürmek vakti gel

öteki kapımdan gel bunu açamazsın

üzerime kilitleyip mühürlediler

hem tetik bulun ardında biri olmasın

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

 

Gözlerin gözlerime değince

Felaketim olurdu, ağlardım

Beni sevmiyordun, bilirdim

Bir sevdiğin vardı, duyardım

Çöp gibi bir oğlan, ipince

Hayırsızın biriydi fikrimce

Ne vakit karşımda görsem

Öldüreceğimden korkardım

Felaketim olurdu, ağlardım

Ne vakit Maçka'dan geçsem

Limanda hep gemiler olurdu

Ağaçlar kuş gibi gülerdi

Sessizce bir cigara yakardın

Parmaklarımın ucunu yakardın

Kirpiklerini eğerdin, bakardın

Üşürdüm, içim ürperirdi

Felaketim olurdu, ağlardım

Akşamlar bir roman gibi biterdi

Jezabel kan içinde yatardı

Limandan bir gemi giderdi

Sen kalkıp ona giderdin

Benzin mum gibi giderdin

Sabaha kadar kalırdın

Hayırsızın biriydi fikrimce

Güldü mü cenazeye benzerdi

Hele seni kollarına aldı mı

Felaketim olurdu, ağlardım

--------------------

geçen yıl bir hocamız gözlerimizi kapattırıp sisler bulvarını okumuştu herhalde attila ilhan dan en çok o zaman etkilenmiştim....

----------

 

seni kim çizebilir şubat yolcusu

yalnız akşam olsun dağınık olsun

ceplerinde bozuk bir bulut uğultusu

geceleyin dörtte bir ölüm korkusu

dörtte dört sabaha karşı yağmursun

seni kim çizebilir şubat yolcusu

bütün çizgileri bozuyorsun

 

-----------

 

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular

Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir

Azıcık okşasam sanki çocuktular

Bıraksam korkudan gözleri sislenir.

 

----------

 

vurdun kanıma girdin itirazım var

sımsıcak bir merhaba diyecektim

başımı usulca dizine koyacaktım

dört gün dört gece susacaktım

yağmur sönecekti yanacaktı

sameland seferden dönecekti

duvardaki saat duracaktı

kalbim kendiliğinden duracaktı

ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin itirazım var

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

3. şahsın şiirini beşiktaş vapur iskelesinin yanında denizin dibindeki çay büfesinin hasır tabureleri üzerinde sabah 6:30 da elinde bir bardak çay ve yarım simitle söylemeli insan...özlemeli...simitin diğer yarısını martılar ve balılarla paylaşıp...ikinci çay bardağına ortak etmeli parmaklarını yakan bir sigarayı...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kadınlar sonbahar

 

Kadınlar sonbahar yapraklarını dökmeye başlar

Titrek dudaklarında sarışın bir keder

Nabız kaybolur kan susar dolaşım yavaşlar

Sisli bir nebuloz gökte yazılmamış şiirler

 

Dargın sevgililer yalnızlıklarına uzaklaşıyor

 

Anlaşılmaz çocukluğun ortaokullarından ders zilleri

Kilitli defterlerde kurutulmuş menekşeler

Tehlikeli yolculukların kanat çırpan mendilleri

Sazdan saza azalan hicranlı köçekçeler

 

Dünkü delikanlıları yaşlılığa taşıyor

 

Eylül şehirleri yağmurlu gürültülerle alır yerlerini

Deniz kahvelerinde son kadehlerde bulutlar birikir

Ilık bir aydınlıkla yıkayıp yorgun ellerini

Görgülü ihtiyarlar bir bir ortalıktan çekilir

 

Yaşlandıkça insan dünya başkalaşıyor.

 

.......gerçekten mükemmel bir şair:confused:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

EMPERYAL OTELİ

 

 

 

ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin itirazım var

sımsıcak bir merhaba diyecektim

başımı usulca dizine koyacaktım

dört gün dört gece susacaktım

yağmur sönecekti yanacaktı

sameland seferden dönecekti

duvardaki saat duracaktı

kalbim kendiliğinden duracaktı

 

ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin itirazım var

 

emperyal otelinde bu sonbahar

bu camların nokta nokta hüznü

bu bizim berheva olmuşluğumuz

bir nokta bir hat kalmışlığımız

bu rezil bu çarşamba günü

intihar etmiş kötümser yapraklar

öksürüklü aksırıklı bu takvim

 

ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin itirazım var

 

sesleri liman sislerinde boğulur

gemiler yorgun ve uykuludur

sabahtır saat beş buçuktur

sen kollarımın arasındasın

onlar gibi değilsin sen başkasın

bu senin gözlerin gibisi yoktur

adamın rüyasına rüyasına sokulur

aklının içinde siyah bir vapur

kıvranır insaf nedir bilmez

 

otelin penceresinde duracaktın

şehri karanlıkta görecektin

karanlıkta yağmuru görecektin

saçların ıslanacak ıslanacaktı

kış geceleri gibi uzun uzun

tek damla gözyaşı dökmeksizin

maria dolores ağlayacaktı

istanbul'u yağmur tutacaktı

bütün bir gün iş arayacaktım

sana bir türkü getirecektim

kulaklarımız çınlayacaktı

 

emperyal oteli'nin resmini çektim

akşam saçaklarından damlıyordu

kapısında durmanı söylemiştim

yüzün zambaklara benziyordu

cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu

tepebaşı'ndaki küçük yahudiler

asmalımesçit'teki rum kemancı

böyle rüzgarsız kalmışlığımız

bu bizim çektiğimiz sancı

el ele tutuşmuş geziyordu

gazeteler cinayeti yazıyordu

haliç'e bir avuç kan dökülmüştü

 

emperyal oteli'nde üç gece kaldık

fazlasına paramız yetmiyordu

gözlerin gözlerimden gitmiyordu

dördüncü gece sokakta kaldık

karanlık bir türlü bitmiyordu

sirkeci garı'nda sabahladık

bilen bilmeyen bizi ayıpladı

halbuki kimlere kimlere başvurmadık

hiçbiri yüzümüze bakmıyordu

hiç kimse elimizden tutmuyordu

 

ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun. kanıma girdin.kabulümsün.

 

 

 

BÖYLE BİR SEVMEK

 

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

yağmur giyerlerdi sonbaharla bir

azıcık okşasam sanki çocuktular

bıraksam korkudan gözleri sislenir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

 

hayır sanmayın ki beni unuttular

hâlâ arasıra mektupları gelir

gerçek değildiler birer umuttular

eski bir şarkı belki bir şiir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

 

yalnızlıklarımda elimden tuttular

uzak fısıltıları içimi ürpertir

sanki gökyüzünde bir buluttular

nereye kayboldular şimdi kimbilir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir

 

 

 

BELÂ ÇİÇEĞİ

 

 

alsancak garı'na devrildiler

gece garın saati belâ çiçeği

hiçbir şeyin farkında değildiler

kalleş bir titreme aldı erkeği

elleri yırtılmıştı kelepçeliydiler

çantasını karısı taşıyordu

 

hiç kimse tanımıyordu kimdiler

gece garın saati belâ çiçeği

üçüncü mevki bir vagona bindiler

anlaşıldı erkeğin gideceği

bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler

bir türlü karısına bakamıyordu

 

ayaküstü birer bafra içtiler

gece garın saati belâ çiçeği

şimdiden bir yalnızlık içindeydiler

karanlık gelmişi geleceği

birdenbire sapsarı kesildiler

vagonlar usul usul kımıldıyordu

 

 

 

PİA

 

 

ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın

ellerini bir tutsam ölsem

böyle uzak uzak seslenmese

ben bir şehre geldiğim vakit

o başka bir şehre gitmese

otelleri bomboş bulmasam

içlenip buzlu bir kadeh gibi

buğulanıp buğulanıp durmasam

ne olur sabaha karşı rıhtımda

çocuklar pia'yı görseler

bana haber salsalar bilsem

içimi büsbütün yıldız basar

bir hançer gibi çıkıp giderdim

 

ben bir şehre geldiğim vakit

o başka bir şehre gitmese

singapur yolunda demeseler

bana bunu yapmasalar yorgunum

üstelik parasızım pasaportsuzum

ne olur sabaha karşı rıhtımda

seslendiğini duysam pia'nın

sırtında yoksul bir yağmurluk

çocuk gözleri büyük büyük

üşümüş ürpermiş soluk

ellerini tutabilsem pia'nın

ölsem eksiksiz ölürdüm

 

 

 

 

YAĞMUR KAÇAĞI

 

 

elimden tut yoksa düşeceğim

yoksa bir bir yıldızlar düşecek

eğer şairsem beni tanırsan

yağmurdan korktuğumu bilirsen

gözlerim aklına gelirse

elimden tut yoksa düşeceğim

yağmur beni götürecek yoksa beni

 

 

geceleri bir çarpıntı duyarsan

telâş telâş yağmurdan kaçıyorum

sarayburnu'ndan geçiyorum

akşamsa eylül'se ıslanmışsam

beni görsen belki anlayamazsın

içlenir gizli gizli ağlarsın

eğer ben yalnızsam yanılmışsam

elimden tut yoksa düşeceğim

yağmur beni götürecek yoksa beni

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ağır Kan Kaybı

 

Biz yalnızlıktan doğduk o dagdagalı sudan

Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet

Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku

Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk

Köy köy bucak bucak memleket memleket

Yani afyon adilcevaz akçadağ turgutlu

Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku

 

Buzlu mehtap alçakca kesmişti yolumuzu

Bütün kapılardan açıkca kovulmuştuk

Silahımız avcumuza yapışmıştı soğuktan

Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet

Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku

Kestiremedik ne yaptığımızı kim olduğumuzu

Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk

Köy köy bucak bucak memleket memleket

Yani afyon adilcevaz akçadağ turgutlu

Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku

 

Ne kadar korkmuştuk elimizden tutmadılar

Doğrudur kendi içimizde daraldığımız

Kim neyi savundu bilinmez nereye kadar

Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet

Başka bir yalnızlıkta boğulduk

havasizliktan

Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk

Köy köy bucak bucak memleket memleket

Ne solculuğumuz solculuktu ne sağcılığımız

Karanlık bir kapı olup üstümüze kapandılar

Kimse bizi sevmedi

ağır kan kaybıyız

 

Atilla İlhan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ya ölmek ustalığını kazanırsın....

ya acı biriktirme yetisini...

 

 

İkisini de kazandım zamanla ve bugün bu şiiri düşündüm.

 

Git başımdan deseydi gider miydim en başından ? Git başımdan deseydi daha mı az yara alırdım ? Neden git başımdan demedi ?

 

 

 

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Atilla İlhan'ın en güzel şiirlerinden biri olan ''Sisler Bulvarı''nı sizlerle paylaşmak istiyorum.Büyük şair Atilla İlhan'ı rahmet ve sevgiyle anıyorum..

 

 

SİSLER BULVARI

Elinin arkasinda günes duruyordu

Aylardan kasımdı üşüyorduk

Ağacın biri bulvarda ölüyordu

Şehrin camlari kaygısız gülüyordu

her köşe başında öpüşüyorduk

 

Sisler bulvarı'na aksam çökmüştü

Omuzlarimiza çoktan çökmüştü

Kesik birer kol gibi yalnızdık

Dağlarda ateşler yanmıyordu

Deniz fenerleri sönmüştü

Birbirimizin gözlerini arıyorduk

 

Sisler bulvarı'nda seni kaybettim

Sokak lambaları öksürüyordu

Yukarda bulutlar yürüyordu

 

Terkedilmiş bir çocuk gibiydim

Dokunsanız ağlayacakım

Yenikapı'da bir tren vardı

 

Sisler bulvarı'nda öleceğim

Sol kasığımdan vuracaklar

Bulvar durağında düşeceğim

Gözlüklerim kırılacaklar

Sen rüyasını göreceksin

çığlık çığlığa uyanacaksın

Sabah kapını çalacaklar

Elinden tutup getirecekler

Beni görünce taş kesileceksin

ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

 

Sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı

Islak kaldırımlar parlıyordu

Durup dururken gözlerim dalıyordu

Bir bardak şarapta kayboluyordum

Gece bekçilerine saati soruyordum

Evime gitmekten korkuyordum

Sisler boğazima sarılmışlardı

 

Bir gemi beni Afrika'ya götürecek

İsmi bilmiyorum ne olacak

Kazablanka'da bir gün kalacağim

Sisler bulvarı'nı hatırlayacağım

Kirmizi melek sarkısından bir satır

Lodos'tan bir satır yağmurdan iki

Senin kirpiklerinden bir satir hatırlayacağım

Seni hatırlatanın çenesini kıracağım

Limanda vapurlar uğuldayacak

 

Sisler bulvarı bir gece haykırmıştı

Ağaçları yatıyordu yoksuldu

Bütün yapraklari sararmıştı

Bütün bir sonbahar ağlamıştı

Aglayan sanki İstanbul'du

Öl desen belki ölecektim

İçimde biber gibi bir kahır

Bütün şiirlerimi yakacaktım

Yalnızlık bana dokunuyordu

 

Eger sisler bulvarı olmasa

Eger bu sehirde bu bulvar olmasa

Sabah ezaninda yagüğmur yağmasa

Şüphesiz bir delilik yapardım

Hiç kimse beni anlayamazdı

On bes sene hüküm giyerdim

 

Dördüncü yılında kaçardım

Belki kaçarken vururlardı

 

Sisler bulvarı'ndan geçmedigin gün

Sisler bulvari öksüz,ben öksüzüm

yağmurun altında yalnızım

Agzım elim yüzüm ıslanıyor

Tren düdükleri iç içe giriyorlar

Aklımı fikrimi çeliyorlar

Aksaray'da ışıklar yanıyor

Sisler bulvarı ayaklaniyor

Artik kalbimi susturamıyorum

 

 

 

Attila Ilhan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

beni de kırdılar içimde kırdılar

karanlık camlardan sular akıyordu

şimşekli bir boşlukta saat vurdu

beni de kırdılar belki yalnızdılar

belki onların da çocukluğu yoktu

bütün şarkılara kapalıydılar

bir genç kız değmemişti saçlarına

 

beni de kırdılar ben artık küsüm

yağmurları yağmıyor ağaçlarıma

sularından içmiyorum susadım ama

beni de kırdılar soğuk bir ölüm

çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma

oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm

bütün şarkılara kapalıydılar

ya hayat yazdırıyor insana,ya da herşey o böyle yazınca bu kadar ağır geliyor:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İstanbul Ağrısı

 

kanatları parça parça bu ağustos geceleri

yıldızlar kaynarken

şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen

sen

eğer yine İstanbul'san

yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim

 

pancak pancak şiirler tüküreceğim

demek yine ben

limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor

kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler

yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları

mavi asfaltlara çökmüş

diz bağlıyor

eğer sen yine İstanbul'san

kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan

sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp

intihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan

anadolu üstlerine bakıp bakıp

ağlayan

sen eğer yine İstanbul'san

aldanmıyorsam

yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa

kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar

yine senin emrindeyim

utanmasam

gozlerimi damla damla kadehime damlatarak

kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i

zehirleyebilirim

 

sonbahar karanlıkları tuttu tutacak

tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor

imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den

tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş

direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler

uykusuz dalgalanıyor

 

ulan İstanbul sen misin

senin ellerin mi bu eller

ulan bu gemiler senin gemilerin mi

minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında

liman liman götüren

ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi

akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar

neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor

antenlerinden

neden

peki İstanbul ya ben

ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy

gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas

ya benim kahrım

ya senin ağrın

ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın

çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi

burgu burgu içime boşalttığın

o senin ağrın

o senin

 

eğer sen yine İstanbul'san

yanılmıyorsam

koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim

sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine

satır satır okumak istediğim

sen

eğer yine İstanbul'san

eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim

 

ulan yine sen kazandın İstanbul

sen kazandın ben yenildim

kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar

yine emrindeyim

ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa

parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam

hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa

yanılmıyorsam

sen eğer yine İstanbul'san

senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar

gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan

bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir

 

ulan bunu sen de bilirsin İstanbul

kaç kere yazdım kimbilir

kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken

1949 eylül'ünde birader mırc ve ben

sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık

sana taptık ulan

unuttun mu

sana taptık

 

 

 

Batan Bu Köhne Şilep

 

Garson masa iyi manzarayı değiştir

Sırası mı mehtabın yıldız yağmurunun

Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek

Sapa bir yerindeyim umutsuzluğumun

Hava soğuk olmalı ağaçlar bütün duman

Eğer bulabilirsen ölü bir kar getir

Beyazlığı kalın bir su gibi uzayan

Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek

Batan bu köhne şilep de ne işleri var

Çünkü battım kasa boş ne para ne çek

Çünkü bütün telefonlar ısrarla alacaklı

Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek

Hani o sarışın kirpikleri sırçalı

Yanağını viski bardağıyla serinleten

Sonra Nilay hani kafayı buldu mu ağlar

Cam yeşili Yasemin cıgara dumanı Nursen

Batan bu şilep de ne işleri var

Garson masa iyi manzarayı değiştir

Büyük şimşek çakmalı gök gürültüsü filan

Şöyle dalları kıran şakırtılı bir yağmur

Köpek havlamaları bulut karanlığından

Zehir bulabilir misin çabucak öldürecek

Artık arsenik mi olur siyanür mü olur

Hangisi olursa olsun hepsi işime yarar

Yoksa bir tabanca bul bir avuç mermi getir

Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek

Batan bu köhne şilepte ne işleri var

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...