Jump to content

Franz Kafka


fcuk the life

Önerilen Mesajlar

Franz KAFKA ( 3 Temmuz 1883 – 3 Haziran 1924)

 

 

 

1883 yılında Prag’da doğdu. Taşralı Çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir Alman Yahudi’si annenin çocuğu olan Franz Kafka’nın, içedönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçlu olduğu söylenir. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka’nın iki erkek kardeşi küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kız kardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyası’nın organize ettiği Yahudi katliamı Holocaust'da hayatlarını kaybettiler. Kafka, çeşitli ailevi ve toplumsal sebepler yüzünden çevresine yabancılaşarak büyüdü. Ailesinin Prag'daki Alman toplumuyla kaynaşma çabaları sonucunda Alman okullarında okudu.

 

 

 

1893 yılında öğrenim görmeye başladığı Avusturya Lisesi, yalnızlığını ve kendi içine kapanmasında büyük etken oldu. Çek kökenli bir aileden geldiği halde Almancayı anadili olarak kullandığı için tam bir Çek sayılmayan Kafka’yı, Almanlar da tam anlamıyla kendilerinden görmediler. Ufak yaşlarda da Çekçe konuşan Kafka gittiği Alman okullarının da etkisiyle Almancada ustalaştı.

 

 

 

1901 yılında Altstädter Gymnasium lisesini bitirdikten sonra Prag’daki Karl Ferdinand Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesi'ne girdi. Buradaki eğitimi sırasında Alman edebiyatı derslerini takip etmeye başladı. Öğrenciliği sırasında Yiddiş tiyatro çalışmalarında yer aldı ve bu çalışmalara destek verdi. Kafka ilk eseri olan “Bir Savaşın Tasviri

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"her şeyi göstermek ve hiçbir şeyi teyit etmemektir".

 

dava ve dönüşümü okudum ve gercekten öyle..bazen anlaşılmak ıcın bağıra çağıra izah etmek gerekmıyor...ıkı eserın de son sayfasının son cümlelelerini okudugumda o an derin bir bosluk hıssettım cunku alısmısım doldurulmaya...o boşluk hissi işte Kafka tokatı oluyor:D

cok tşk ler:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gregor samsa'nın bir sabah hamamböceği olarak uyanmasıyla gelişen olayları anlattığı değişim adlı kısa eserini bir kaç kez okudum. oldukça sade bir dille okuyucuya çok fazla şey aktardığını söyleyebilirim. başka bir eserini okuma şansım olmadı ama değişim kafka ile tanışmam açısından isabetli bir eserdi diye düşünüyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gregor samsa'nın bir sabah hamamböceği olarak uyanmasıyla gelişen olayları anlattığı değişim adlı kısa eserini bir kaç kez okudum. oldukça sade bir dille okuyucuya çok fazla şey aktardığını söyleyebilirim. başka bir eserini okuma şansım olmadı ama değişim kafka ile tanışmam açısından isabetli bir eserdi diye düşünüyorum.

 

 

davayı okumanı tavsıye ederım:)sac bas yoldum her sayfada.son sayfaya kadar kafkanın mudahale etmesını bekledım olaya,ben edemedım delı oldum :ermm:

cok guzeldı dava:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

15 Şubat

Sorun şu: Yıllar önce birgün, tabiî oldukça üzgün bir halde, Laurenziberg yamaçlarında oturuyordum. Yaşamdan dilediklerimi gözden geçiriyordum. En önemli ya da bana en çekici geleni, bir yaşam görüşü kazanma dileğiydi (ve -bu tabiî ki onun zorunlu bir kısmıydı- yazarak bu hayat

görüşünün doğruluğuna başkalarını ikna etmekti); öyle ki yaşam yine kendi doğal, keskin iniş çıkışlarını koruyacak ama aynı zamanda aynı açıklıkta bir hiç, bir rüya, bir boşlukta dolanıp duruş olarak kabul edilecekti. Güzel bir dilekti belki, ama eğer doğru dürüst dilemiş olsaydım onu. Diyelim ki binbir çabayla elde edilmiş üstün bir ustalıkla bir masayı çatmak dileği gibi olsaydı, ama aynı zamanda hiçbir şey yapmamak, ama öte yandan insanların, “çekiç sallamak onun için bir hiçti

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KÖPRÜ

 

Katı ve soğuktum, bir köprüydüm, bir uçurum üzerinde uzanmış yatıyordum. Bir yakaya ayak uçlarım, öbür yakaya ellerim gömülmüştü; çatlayıp dökülen balçık toprağa sımsıkı geçirmiştim dişlerimi. Giysimin etekleri iki yanımda uçuşuyor, derinlerde o buz gibi suyuyla alabalıklı dere gürül gürül akıyordu.

 

Hiçbir turist yolunu şaşırıp da bu geçit vermez yücelere uğramıyordu, henüz haritalara geçirilmemişti köprü. Böylece uçurum üzerinde uzanmış yatıyor, bekliyordum; çaresiz bekliyordum. Bir köprü bir kez kurulmaya görsün, yıkılıp çökmedikçe kurtulamaz köprülükten. Bir gün akşama doğruydu -birinci akşam mı, bininci akşam mı, bilmiyorum- düşüncelerim aralıksız bir karmaşa içinde yüzüyor, boyuna çemberler çiziyordu. Yazın bir akşamüzeri -her zamankinden daha boğuk çağıldıyordu dere- ansızın bir insanın ayak seslerini işittim.

 

 

 

Bana doğru, bana doğru! Uzan, gerin köprü, çekidüzen ver kendine, korkuluksuz ahşap köprü; sana kendini emanet edeni elinden tut, adımlarındaki güvensizliği sezdirmeden yok et ve baktın sendeliyor, göster kim olduğunu, bir dağ tanrısı gibi fırlatıp onu kayaya at!

 

Adam gelip bastonunun demir ucuyla şöyle bir yokladı beni, sonra yine bastonunun ucuyla giysimin eteklerini kaldırıp üzerimde düzeltti. Bastonunun ucunu çalı gibi saçlarıma daldırdı ve belki yabancı bakışlarını çevresinde gezdirip uzun süre öylece tuttu. Ama derken -o anda dere tepe adamın peşinden seğirtiyordum düşümde- her iki ayağıyla sıçradığı gibi karnımın orta yerine gelip dikildi.

 

Müthiş bir acıyla korkudan donakaldım; kim olduğundan şuncacık haberim yoktu.

 

Bir çocuk mu?

Bir düş mü?

Bir eşkiya mı?

Canına kıymak isteyen biri mi?

Bir baştan çıkarıcı mı? Bir yok edici mi?

 

Ve onu görmek için arkama döndüm. Köprü arkasına dönüyor!

 

Henüz dönmem sona ermemişti ki; birden çökmeye başladım, çöktüm ve çok geçmeden paramparça oldum, doludizgin akan sularda şimdiye dek beni hep sessiz sakin süzüp durmuş çakılların şişlerine geçirildim

--------------------

AKBABA

 

Bir akbaba vardı, ayaklarımı gagalıyordu. Çizme ve çoraplarımı didik didik etmiş, sıra ayaklarıma gelmişti. Durup dinlenmeden gagalıyordu; arada bir havalanıp çevremde tedirgin dolanıyor, sonra yine çalışmasını sürdürüyordu. Derken bir Bay geçti karşıdan, bir vakit durumu izledi, sonra niçin akbabaya ses çıkarmadığımı sordu.

 

 

 

"Ne yapabilirim ki!" dedim. "Geldi, haydi gagalamaya başladı; kuşkusuz ilkin kovmak istedim, hatta boğacak oldum kendisini; ancak böyle bir hayvanın gücüne diyecek yok.

 

Baktım hemen suratıma atlayacak, ben de ayaklarımı gözden çıkarmayı uygun buldum; artık didik didik edilmelerine de bir şey kalmadı." -

"Vallahi bilmem ki neden bunca işkenceye katlanıyorsunuz!" dedi Bay.

"Bir kurşun akbabanın işini görür hemen."

- "Ya?" diye sordum ben. "Peki bunu siz yapar mısınız?"

- "Hayhay!" dedi Bay.

"Yalnız eve kadar gideyim de silahımı alıp geleyim. Bir yarım saat daha bekleyebilir misiniz?"

- "Bilmem," diye yanıtladım ben ve bir süre acıdan kaskatı kesildim, ardından dedim ki:

 

"Ne olur, siz gene bir deneyin!"

- "Peki, peki!" dedi Bay. "Bir koşu gider gelirim."

 

Biz konuşurken, akbaba gözlerini bir Bay'a, bir bana çevirmiş, sessiz sakin bizi dinlemişti. Şimdi görüyordum ki, bütün söylenenleri anlamıştı; ansızın havalandı,hız almak için alabildiğine geriye kaykılıp usta bir mızrak atıcısı gibi gagasını ağzımdan içeri daldırdı, derinlere gömdü.

 

Ben sırtüstü yıkılırken, onun tüm çukurları dolduran, tüm kıyılardan taşan kanımın içinde kurtuluşsuz boğulup gittiğini görerek rahatladım.

--------------------

Mavi Oktav Defterinden

 

İki elim aralarında kavgaya giriştiler. Okuduğum kitabı kapayıp araya girmesin diye bir yana ittiler. Sonra beni selamlayıp kavgalarına hakem tayin ettiler. Hiç zaman yitirmeksizin parmaklarını birbirlerine dolayıp masanın kenarında bir koşuşturmaca tutturdular, bir biri, bir diğeri öne geçerek masa boyunca birkaç kez gidip geldiler. Gözlerimi onlardan ayıramadım. Onlar benim ellerim olduğuna göre taraf tutmamalıydım, yanlış bir kararla başıma kim bilir ne belalar sarardım. Yani, görevim hiç kolay değildi, avuçlarımın arasındaki karanlık bölgede gözlerimden kaçmaması gereken hilelere başvuruyorlardı. Ben de çenemi masaya dayamış, gözümden tek bir şeyin kaçmaması için dikkat kesilmiştim.

 

O güne dek sol elime karşı kötü bir düşüncem olmamasına rağmen, hep sağ elimden yana olmuştum. Sol elim durumu yüzüme vurarak itiraz etseydi, bu kötüye kullanılabilir duruma derhal son verirdim. Fakat sol elimden en ufak bir sızıldanma dahi işitmedim. Örneğin sağ elim sokakta selam vermek için şapkamı kaldırırken sol elim kalçamda ürkekçe geziniyordu. Şu an sürmekte olan kavga için kötü bir hazırlık devresiydi bu. Sol elim, nasıl edeceksin de, sağ elimin yıllar içinde güçlenen baskısına dayanabileceksin? Gördüğüm şey bir kavga değil artık, bu düpedüz sol elimin idam fermanı. Şimdiden masanın sol köşesine sıkıştı sol elim. Sağ elim sürekli olarak üzerine binip duruyor. Eğer bu dehşet verici anda düşünme yeteneğimi yitirmiş olsam, o anda aklıma düşen fikri, bunların benim ellerim olduğunu, öyleyse onları bir çırpıda birbirlerinden uzaklaştırabileceğimi, acı dolu kavgalarına bir son verebileceğim fikrini uygulamaya koyulmazsam sol elim bileğimden kırılırdı, masadan aşağıya düşer kalırdı, yengisinden dolayı zafer sarhoşu olan sağ elim kendini tutamaz, beş başlı Kerbelos misali yüzüme saldırırdı.Ama şimdi birbirlerinin üzerinde , uysal yatıyorlar,sağ elim sol elimin sırtını sıvazlıyor;yansızlığını yitiren hakem, ben,bu davranışlarını başımı sallayarak onaylıyorum

--------------------

Prometheus

 

Prometheus'tan söz eden dört söylence bulunuyor elimizde: Birincisine göre, Prometheus, tanrılara ihanet ederek sırlarını insanlara ilettiği için Kafkas dağlarındaki kayalıklara kıskıvrak zincirlenmiştir ve tanrıların yolladığı kartallar tarafından karaciğeri yenmektedir; ama Prometheus'un ciğeri yendikçe büyümekte, büyüdükçe yine kartallara yem olmaktadır.

 

 

 

İkinci söylenceye göre, Prometheus, kartalların acımasız gagalamasının acısıyla, zincirlendiği kayaların giderek daha içerisine gömülmüş, sonunda kendisi de bir kaya parçasına dönüşmüştür.

 

Üçüncü söylenceye göre, Prometheus'un tanrılara ihaneti aradan geçen binyıllar içinde unutulmuş, kartallar unutmuş, Prometheus'un kendisi unutmuştur.

Söylencenin dördüncüsüne göre, anlamını yitirip havada kalan olaydan bezilmiş, tanrılar bezmiş, kartallar bezmiş, yara bezgin, kapanmıştır.

 

Kala kala geriye açıklanamayan kayalar kalmıştır.- Söylence, açıklanamayanı açıklamaya uğraşıyor. Bir gerçeklik temelinden çıkıp geldiği için, yine ister istemez açıklanamaz'da sonlanacaktır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşlar kafka nın kayıp eserleri bulunmus bunun eserlerini yayımlaan bir arkadası vardı sanırım max die kafka ölmeden önce herife eserlerini yakması için vermiş ama adam yakmamış bir sandıkta saklamıs sonrada ortaya çıkarma gereği duymus şimdi edebiyat tarihçileri felan araştırıcaklarmıs eserleri bende sabırsızlıkla bekliyorum açıkçası=)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Edebiyat tarihinin en gizemli, en sıradışı yazarlarından biri. Önünde saygıyla eğiliyorum. Özellikle Dava güncelliğini asla yitirmeyecek olan bir başyapıttır. Dava da ki bay K genel olarak insanın yaşam karşısında ki daha baştan kaybetmişliğini en güzel biçimde betimler. Teşekkürler Max Brod, Kafkanın yazılarını atmayıp bizlere ulaşmasını sağladığın için!

--------------------

Edebiyat tarihinin en gizemli, en sıradışı yazarlarından biri. Önünde saygıyla eğiliyorum. Özellikle Dava güncelliğini asla yitirmeyecek olan bir başyapıttır. Dava da ki bay K genel olarak insanın yaşam karşısında ki daha baştan kaybetmişliğini en güzel biçimde betimler. Teşekkürler Max Brod, Kafkanın yazılarını atmayıp bizlere ulaşmasını sağladığın için!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

satoyu da bıtırdım en nıhayet

ergenokon tumu ıle dava hatırlattı bana,şato daha tamamlanmamıs bı eser ızlenımınde ama o da cok guzeldı.bu sefer burokrası amorf bır engel olarak karsısnda K. nın,aynı olay degısık statulerdekı ınsanlar agzından anlatıldıgında nasıl da dehsete dusuyor ınsan.... cok keyıf aldım ve hayran kaldım bır kez daha

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kafkanın Kederi...

 

Kafka, günlük yaşamın tekdüzeliğini olduğu gibi anlatmak yerine, sıkıcı gerçekliğin sınırlarını aşarak sembol ve imgelerden oluşan bir labirent yaratmıştır

 

Eş dost sohbetlerinde sıradışı yazarlardan söz açılınca, aklıma önce Kafka gelir. Bende bu düşünceyi yaratan Kafka'nın yazın alanında biricik olmayı başarmış, varolandan farklı bir tarz ve yöntemle metinler kaleme olması değildir. Daha çok onun metinlerinin satır aralarından sızan kederdir; anlamsız bir dünyanın ortasında koyulaşıp duran kül rengi bir keder. Belki Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda bir Yahudi olmasından kaynaklanmaktadır bu keder; belki Yahudi olmasına rağmen kendini Yahudi gibi hissedememesinden.

 

Belki sağlıklı, iri yarı bir babanın çelimsiz oğlu olmasından. Belki genç yaşta onu kucaklayacak olan ölümü çok önceden sezinlemesinden. Belki de kendisi yazdıklarına inandığı halde, insanların yazdıklarının kıymetini bilmemesinden.

 

 

 

Gerçekten de Franz Kafka 3 Haziran 1924 yılında Viyana yakınlarındaki Kierling Sanatoryumu'nda kırk bir yaşında hayata veda ettiğinde hiç de tanınan bir yazar değildi. Ölümünden sonra da dostu Max Brod'un çabalarına karşın yazın dünyası, uzun yıllar Kafka'yla ilgilenmemiştir. Öyle ki, kitaplarının yeniden basımı, ancak siyonizm yanlısı Schocken yayınevi tarafından yapılabilmişti. Kitapların sürümü de pek çok güçlükle karşılaşmıştı.

 

Max Brod'unkiler dışında, Kafka hakkındaki ilk inceleme 1941'de Herbert Tauber tarafından Franz Kafka: Eserleri Üzerine Bir Yorum adıyla kitap olarak yayımlanır. Yine bir suskunluk dönemi başlar. Bu dönem, 1951'de Günther Andres'in Kafka Pro et Contra adlı, yankılar uyandıran incelemesine kadar sürer. 1951'de yazın dünyası, artık bu alışılmadık yazarı keşfetmiştir. O günden sonra Kafka ve yapıtlarının yükseliş dönemi başlar.

 

Çağdaş bir peygamber

 

Kafka ve yapıtlarının tanınmasında kuşkusuz, arkadaşı Max Brod'un büyük katkıları olmuştu. Ama bu katkılar için Kafka, Brod tarafından yanlış yorumlanmanın bedelini de ödeyecektir. Brod, Kafka'yı dinsel inançların savunucusu; Protestanların diyalektik tanrıbilimi, Kierkegaard ağırlıklı bir varoluşçu felsefe ve siyonist görüşlerin karışımı bir düşüncenin savunucusu olarak göstermişti. Böylece Kafka'nın yapıtlarının sanatsal işlevi sınırlandırılmış oldu. Brod'un Kafka yapıtları üzerine düşen gölgesi uzun yıllar sürdü. Daha sonra Kafka gündeme gelip de bağımsız araştırmalar yapılmaya başlanınca, Brod'un ağır ipoteği kalktı ve Kafka, yapıtlarıyla yazın tarihindeki yerini aldı.

 

Uzmanlar da tıpkı dostu Max Brod gibi onun yapıtları konusunda çok farklı değerlendirmelerde bulunmuşlardı. Kafka'yı tanrıbilimsel açıdan yorumlayanlar, onu toplumsal tıkanışa çözüm arayan çağdaş bir peygamber olarak adlandırırken, modernizmin temsilcileri, onu varoluşçu felsefe yöntemiyle dünyayı çözümleyen ve geleceği muştulayan bir yazar olarak değerlendirdiler. Marksistler ise Kafka konusunda iki farklı görüş geliştirdiler. Bir kısmı, onu kapitalizmin çöküşünün, çaresizliğin yazarı olarak tanımlarken, öteki grup Kafka'yı, Marks'ın 'meta fetişizmi'ne bağladığı 'yabancılaşma' olgusunu en iyi anlatan yazar olarak değerlendirdi. Ama hakkındaki değerlendirmeler ne olursa olsun Kafka, yaşadığı dünyaya karşı sorumluluk hisseden yazarlar kuşağındandı. Janouch, Kafka ile Konuşmalar adlı kitabında şunları söyler: "İnsanların çoğu bireysel sorumluluğunun farkında olmaksızın yaşarlar; bütün mutsuzluklarımızın asıl çekirdeği işte burada gibime geliyor... Günah, kendi öz görevi karşısında insanın gerilemesidir. Anlayışsızlık, sabırsızlık, ihmal: İşte günah bu. Yazarın görevi, bir kenara bırakılmış ve ölümlü olan şeyi sonsuz yaşama götürmek; rastlantıyı, yaşama uygun bir şeye dönüştürmektir."

 

Son nokta yok

 

Kafka'nın, sanatçıyı kendisini- böyle büyük bir misyonla görevlendirmesini dışarıdan bir kahramanlıkla, mazlum insanları kurtarmayı amaçlayan şövalyelik duygusuyla karıştırmamak gerekir. Kafka, bu yetersiz, bu çürümüş dünyanın bir kurbanı, cinayetlerin tanığı ve yargıcıdır. Kendisini ifade edebilmenin, benliğini koruyabilmenin belki de tek yolunun insanları aydınlatan bir yazar olmaktan geçtiğine inanmaktadır. Yani görevini, yalnızca başkaları için değil, aynı zamanda kendisi için de yerine getirmektedir.

 

Yaşadığı dönemde toplumun yetersizliğini, aşılması gerektiğini, yabancılaşmayı anlatan tek yazar Kafka değildi. Ama Kafka, yapıtlarını kurarken öteki meslektaşlarından oldukça farklı bir yöntem seçmiştir. Değişim'de Gregor Samsa'nın hamam böceğine dönüşmesi, Kayıp (Amerika)'da Karl Rossmann'ın arayışı, Dava'da Josef K'nın kaçış çabaları, Şato'da K'nın şatoya girme uğraşı yörüngesinde gelişen olaylar gerçekte olduklarından farklı anlamlar içerirler. Kafka günlük yaşamın tekdüzeliğini olduğu gibi anlatmak yerine, sıkıcı gerçekliğin sınırlarını aşarak sembol ve imgelerden oluşan bir labirent yaratmıştır. Kafkaesk diye adlandırılan bu labirent kurgusal bir yapı olmasına karşın günümüz gerçeklerini de çarpıcı bir biçimde yansıtır.

 

Kafka metinlerinin çok tartışılır olmasının bir başka nedeni de açık yapıt olmalarındandır. Belki de Hegel'in varoluşu sistemlendirme girişimine karşı çıkan Kierkegaard'ın etkisiyle yapıtlarını kapalı sistemler olarak kurmaz. Son noktayı bir türlü koymaz. Böylece okuru yapıtın oluşturulmasına katılmaya çağırır. Sözcükleri okuru uyarır, bilince, düş gücüne, duygulara seslenir, metindeki belirsizliği okurun gidermesini, öyküyü okurun biçimlendirmesini ister. Kafka'nın kullandığı simgeler farklı kültür ve farklı dünya görüşüne sahip gruplar üzerinde farklı etki uyandırır. Hakkında farklı yorumların çokluğu da bundan kaynaklanmaktadır. Ama tüm bu yorumlar, yapıtı yer yer açıklayabilse de sonuna kadar gidemez; Kafka'nın yapıtı hep açık kalır.

 

Bir çıkış yolu

 

Kafka'nın hâlâ güncel olmasına gelince, bu konuda da oldukça farklı görüşler vardır. Kimileri onun anlattığı sorunsalların hâlâ geçerli olmasına bağlar bu durumu. Gerçekten de insanlık henüz yabancılaşma sorunsalını aşamamıştır. Hatta daha beter bir durum söz konusudur. Günümüz tüketim toplumlarında "meta fetişizmi"nin en parlak günlerini yaşadığı, konfor duygusunun insanın tinsel dünyasını öldürdüğü, Kafka'nın anatemalarından biri olan bu konunun hâlâ gündemde olması nedeniyle yazarın ve yapıtlarının hâlâ güncel olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu görüş doğru olmakla birlikte eksiktir. Çünkü Kafka bir sanatçıdır. Onu yalnızca yapıtlarının içeriği ile değerlendirmek yanlış olur. Kafka, söyleyeceklerini sanatsal bir biçim içinde iletir. Bir sanatçının akıl ustalığı ve değeri, seçtiği içerikten çok kurduğu estetik yapıda saklıdır. Söyleyecekleri bu yapıda içselleşmektedir. Kafka'yı ve yapıtlarındaki içeriği zamanın yıpratıcılığına karşı koruyan, işte bu güzel ve farklı olan biçimdir. Aksi taktirde, Kafka'yı yabancılaşma konusunu çok daha kapsamlı olarak anlatan, hatta daha da ileri giderek çözümler öneren filozoflarla kıyaslamak gerekirdi ki, bu da bir ozanla bir bilim adamını kıyaslamak kadar saçma olurdu.

 

Hiç kuşku yok ki, Kafka'nın güncelliğini yitirmemiş oluşu, onun yaratma gücünde saklıdır. Bu büyük ozan, sembol ve mitlerle günümüz dünyasının bir benzerini yaratmıştır. Kafka'nın yarattığı dünya, bizim dünyamızın bir aynasıdır. Belki görüntü biçimleri deforme edilmiştir, ama içerik gerçek dünya ile tıpatıp aynıdır. Aynı tarzı resimde Picasso, müzikte Stravinski'de görürüz. Geçmiş sanat biçimlerinin özümsenmesinden doğan yeni ve hiç kullanılmamış biçimler yaratmaya doğru coşkulu atılım duygusu. Belki de Kafka'nın simgeleri yaşanan olayların içeriğine daha uygun biçimlerdir. Bu anlamda tüm alçakgönüllülüğüne karşın, Kafka'nın doğadan da, tarihten de daha iyi bir tasarımcı olduğu bile söylenebilir. Kafka'nın dünyasına girdiğimizde, devletin, ailenin, şirketlerin, resmi ve özel kuruluşların karşısında benliği ve istekleri gözardı edilen insanla karşılaşırız, her türlü olumsuzluğa karşın hâlâ bir çıkış yolu arayan, umuda bir inanç gibi sarılan insanla. Kafka, bu evrensel gerçekliğin şiirini sunar bize.

 

Yazımın başında bahsettiğim gibi, Kafka, kırk bir yaşında hayata veda ettiğinde hiç de tanınan bir yazar değildi ama kendisi farkına varmasa da bu kısa süreye daha önce benzeri olmayan yapıtlar sığdırarak, kendisi gibi 1880 yılının başlarında doğmuş; Stravinski, Webern, Bartok, Apollinaire, Musil, Joyce, Picasso, Brague gibi sanatta büyük değişimleri gerçekleştiren yenilikçiler kuşağının arasında yer almayı başardı. Az iş değil. Yine de insan, keşke sağken kendisi de görebilseydi demeden edemiyor.

 

Ahmet Ümit...

Radikal

16/06/2006

 

alıntı...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...