Jump to content

Başka Bir Boyutla Konuştular!


Locked

Önerilen Mesajlar

İşte sizlere sıradışı bir yazı. İnsanlık dışı bir kaynaktan alındığı söylenen bu bilgileri çok farklı ve alışılmadık bulacaksınız. Evet, karşınızda bir bir insanın değil, bir başka varlığın sözleri var...

 

Bana enteresandan çok olabilirliği yüksek anlatımlar olarak geldi.

Tabi hiç bir konuda fanatik olmamak gerek. Gerçeği ve daimi olanı

biz bilemeyiz.

 

Her zaman, benzeri yazılara raslayabilirsiniz, dinsel metinler, felsefi yazılar, çeşitli denemeler, ruhsal tebliğler ve anlatılar. Çoğu birbirine benzer, gerilerde bir yerde üstünlük, en büyük olma çabaları hissedilir. Bu kez farklı birşey var önümüzde, neden mi? Bir kere içerik olarak alışılmışın dışında bir söylev, ayrıca bir ayrıcalık çabası da yok, hatta kimliğini dahi önemsemiyor. Ama biz önemsedik ve dinledik, ilginç geldi. İnanılmaz saçmalıkların yayınladığı bir dünyada yaşıyorduk ve SAKİ saçmalığın çok uzaklarında, okunabilir şeyler söyledi... Aslında karşımızda tanıdık biri var, yıllardır büyü ve astroloji konularında adını çok iyi bildiğimiz Bülent Kısa´dan söz ediyoruz. Kısa, artık farklı bir çizgide yürüyor. Astroloji´nin, Tarot´un ve hatta büyülerin varolmadığı daha da ötede gereksiz olduğu bir boyuttan konuşuyor pardon boyutla konuşuyor.

 

Bülent Kısa ve Ozan adlı yakını uzun zamandan beri beraberce bir başka boyutla ilişkideler. İşte Saki, o boyutun bir tür sözcüsü...Saki´nin veya Ozan´ın anlatılarıyla, Bülent Kısa´nın sorgulamaları yüzlerce sayfalık notlar halinde, bunlar gerçekten farklı, düşündürücü olduğu kadar, alışılmışın da dışında. FENOMEN, gelecek sayılarında, hem Kısa ile geniş bir söyleşi yapacak, hem de Saki´den daha geniş aktarımlarda bulunacak. Bu sayıda sizlere, çeşitli konularda yapılmış Saki diyaloglarından örnekler sunuyoruz.

http://www.bilinmeyen.com/uplimages/saki.jpg

-Reenkarnasyon var mı?

 

-Bunu ruhsal ve fiziksel yapınıza göre iki şekilde almakta yarar var. Dini temellere göre reenkarnasyonu kabul etmek zorundasınız. Aslında, reenkarnasyon yok. Bir insanın ölünce tekrar beden olarak doğmasına imkan yok. Çünkü aynı genlerden oluşmaya imkan yok. Spiritüel enkarnasyon yok. Beden olarak bir enerji taşıyorsunuz, bunu kullanıyorsunuz. İnsanın sıfırdan kaynaklanan bir evrimleşmesi var. Hepiniz belli kültürleri taşıyorsunuz. Reenkarnasyonun burada oluşması imkansız, çok geriye gidilirse sizin çıkış noktanız aynı olabilir, beyniniz binlerce yıl öncesini hatırlayabilir, genetik hafıza reenkarnasyon zannediliyor. Ruh enerjsinini başka kanallara aktarılması mümkün, eskilerin el vermek dedikleri gibi. Ölünce ruh bütüne döner kaybolur, bunu önleme sistemi enerji kapılarıdır. Ancak bu şekilde yok olmayı ortadan kaldırabilirsiniz...

 

-Ölüm ötesindeki cennet-cehennem kavramları ne demektir?

 

-Siz, milyon yıllardan beri gelen bir programı uyguluyorsunuz. Bu programın içinde, yıllardır yerleşik bazı korkuları yaşıyorsunuz. Aslında bir gücü kullanıyorsunuz, Bu gücü belirli bir sembolizma haline getirmek için, bir sürü şey kullanmak zorundasınız. Bu da cennet, cehennem gibidir, iyilik yaparsan cennete gidersin, kötülük yaparsan cehenneme. Aslında hemen hiçbirinizin cehennemden kurtulmaması gerekir çünkü siz tam bir bencilsiniz. Bu insanoğlunun kendi yapısında var, eğer doğada yaşasaydınız yaşamak için öldürmek zorundaydınız. Bu doğanın kendi yapısıdır, bütün galaksiler için geçerli, düşünce tarzınızda cennet cehennem gibi sistemler olmasaydı, sizi durduracak bir engel olmasaydı yaşamak için karşınıza çıkanı yok edecektiniz. Bu zaten her varlıkta olan birşey, ruhlarda, enerjilerde var. Enerji gelişmek için küçük enerjileri yutar, büyümek zorundadır. Bu bir tür kanun, değiştirmeye imkan yok ama bir cennet, cehennem kavramı yaratılarak bu kanun bir yere kadar durdurulmuştur. Bu olmasaydı birbirinizi devamlı öldürürdünüz, insanlar daha tekamül etmiş olamazlardı.

 

-UFO´larla ilgili ne konuşabiliriz?

 

-Bu sizin taktığınız bir isim, insan o kadar gelişmiş değil, yavaş öğrenir, galaktik sistemde size benzeyen ya da sizden farklı olan, sizden düşük, ya da yüksek yapıda çok varlık vardır. Bu varlıkların, hepsinin sizin bulunduğunuz sistemde ve başka sistemlerde iç içe, bilgi alış verişi yapabilmek için çeşitli varlıklara ihtiyaçları vardır. Casus gibi, bu varlıklar arasında çeşitli ilişkiler söz konusu, bu tamamen sizin yapınızı, gelişim sürenizi incelemek için yapılan bir olay. Dünyanın gelişmesinden dolayı UFO´ların gelip gitmesi söz konusu değil. Bu tür olaylar, sadece insanların kendilerini yabancı varlıklara inandırmak psikolojilerinden kaynaklanıyor. Zaman zaman düşünce boyutundan da çeşitli varlıkların gelmesi de söz konusu. Uzaylı varlık söz konusu değil, siz de başka varlıklar tarafından uzaylı olarak nitelendirilebilirsiniz. Uzaylıların tanrısal tebliğlerle de ilişkisi yok, 5000 yıl önce Orion sistemiyle Tibet arasında bir izdüşüm vardı, yani 5000 yıl önceki Tibet uygarlığı ile. Ama bu Orion sizin bildiğiniz yıldız grubu değildir. Sizin dünya sisteminize göre Tibet merkezdir, yani Güneş Sistemi´nin yapısına göre demek istiyorum, coğrafi merkez değil. Buradan gelen enerji, dünyanın ana yapısını kontrol edebiliyor. Bunun karşıt noktası da Atlantis uygarlığının çıkış noktasıdır.

 

-İnsanlık için sadece kötü diyebilirmiyiz?

 

-İlk oluşum sürecinde, sadece cinsellik, kendi yaşamını sürdürmek, yemek yemek gibi bir ana sistem vardı. Önce bir düşünce yapısı söz konusu değildi, sonradan eklendi, önce iyi gitti ama sonradan birbirlerini yok etmeye başladılar. İyilik, kötülük kavramları eklendi ve yok etme savaşı başladı. Zaman içinde iyi taraflar yok edildi, kardeşlik, barış gibi. Direkt kardeşlik, barış olamaz, iyiliğin ve kardeşliğin olduğu yerde daima kötülük ve düşmanlık vardır. Yani sürekli iyilik düşünün, enerji olarak düşünün ama bu temel yapıya karşı çıkar. Bir ana enerjiden söz ediyoruz, bunu devamlı artı veya devamlı eksi enerji yüklü olarak düşünün, bir süre sonra patlar. Mecburen bir karşıt enerjiye ihtiyaç vardır. Tek yönlülük ana sisteme aykırıdır. Dünyaya uygularsak, eksi enerji kardeşlik ve barışın yerine yok edici şeyler veriyor ve eksi yük oluyor. Bir kurtarıcı gelip insanları kurtarırsa, bir süre sonra da kendi içine dönüp, diğer sistemleri yutmaya çalışacaktır, bu bir döngüdür.

 

-Peki, neden bilinçlendirme gereği duyuluyor?

 

-Farklı bir yapı gerekiyordu, dünyada yapıların belirli bir gelişme göstermediği gözlendi. Kendi içlerinde kısır döngüye girip kendilerini geliştiremediler. Şu anki insan modelinde bir varlık yaratıldı, insan türü türü olarak. Bu tür ilk başta düşük olabilir, düşünce olarak çok şey yapamadı ama zamanla ona çok şey öğretildi. Ama burada belirtilen varlık türünün maymundan insana dönüşmesi asla söz konusu değildir. Darwin Kuramı temelden yanlış, Adem ve Havva öyküsü de biraz, elma insanın kendi içinde yeni arayışlara yönelmesidir, şeytan ve yılan hikayesi insanın yapmak zorunda olduğu arayıştı.

 

-Evrende kanun buysa, güçler denge savaşındaysalar insanın dengesizliği ve kendisini yok etmeye gidişi neden hata oluyor? Bu gidiş normal değil mi?

 

-Tabii, evrensel sistem gibi gelişseydiler birbirlerini yok ederken, gelişebilirlerdi. Bir dönem bu iyiydi, hata son zamanlarda oluştu. İnsan gelişmekten çok gerileyip sadece yok etmeye çalışıyor. Sistem bozuldu, ekolojik düzen bozuluyor, insan kendi ekolojik düzenini bozduğu için geriliyor, 1800-1900´lara kadar sistem iyiydi, 1900´dan sonra bozuldu.

 

-Değişim ve hatadan kim sorumluysa düzeltmesi lazım, niçin insanlara gereğince anlatılmadı?

 

-İnsanlara pek çok şey anlatıldı. Ama insanlar bunu dinleyecek kapasitede değil. Olay, çığrından çıktı, bunu insanlara kim anlatacak? Bu gün bir peygamberi kim dinleyecek? Onu vururlar, sistem bozuldu artık, 200 yıl önce belki olurdu, bu gün kendilerini birşey zanneden, mantıklı sanan bir insan sürüsü var, dinlemezler. Belli gruplaşmalar var, insan dışı kaynaklarla uğraşan gruplar var, umutsuzluk ve dünya yaşamından soğuma artacağı için kendilerini toptan yok eden gruplar artacak.

 

-İntihar yasak değil mi?

 

-İnsanın soy sistemine bağlı birşey, dini kitapların yasaklaması da normal, çünkü soy üremezdi, bin yıl öncelerinde dünya nüfusu azdı. Ama bugün değil, bunun ekolojik düzende yeri var, nasıl hasta hayvanları diğerleri yok ediyorsa, intihar etmesi gerekenler de doğrusunu uyguluyorlar. Çünkü ekolojik düzen içinde kendilerini yok etmeleri gerekiyor.

 

-Bize biraz da beslenme hatalarımızdan söz edin..

 

-Bitkisel besinlere dönüş söz konusu gibi, vejeteryanlık söz konusu değil. Et için belirli bir gramaj düşünülebilir, günlük ihtiyaç 150 gr olabilir. Kısa aralarla azar azar yemek daha uygundur, mümkün olduğu kadar sebze yiyin, ıspanak gibi, kereviz, enginar, hindiba olabilir. Daha az yağ yemeli, vücuttaki yağ oranını azaltmaya çalışmalısınız. Hayvani gıdaların oranını düşürmelisiniz, tereyağ olabilir ama oranını azaltın. Yağlanmak beyin fonksiyonlarını azaltır. Soğan ve sarmısak faydalıdır, bu iki besinin ana destekleyici maddelerden olduğunu hiç unutmayın. Mideyi yoran et oranlarının yüksekliğidir, aslında İnsanlık olarak mevcut metabolizmanız et yemeğe uygun değildir. İnsanlık kolay geldiği için kendisini etobur sandı, soğan, sarmısak yemeye midenin alışması gerekir, zorlanıyorsanız yoğurtla beraber yiyebilirsiniz. Kekik yiyin, biber zorlar ama alışılır, zira doğanın kendisinde acılı bitkiler var, birer aylır kürlerle alışılabilir. Taneli bitkiler et gibi yorucudur, nohut, kara fasulye gibi. Alkolden kesin kaçın, sigaradan da. Hücre kontrolunu kaybedersiniz. Çay, kahve açık olması kaydıyla zararlı değildir.

 

- Spiritüel düşüncelerle yolan çıkan insanlar, ne durumdalar?

 

-Yaklaşımları çok farklı, ana bütünün saf parçaları olan enerjiler bu insanlara verildiğinde kendilerini kurtarıcı ilan edip saçma düşüncelere giriyorlar. Bu durum, sağlıklı veya sağlıksız değildir, sizin tarzınızdır. Birbirlerine benzeyen insanlar birbirlerini yakalayıp devam ediyorlar. Bu gruplaşmalar Güney Asya ve Güney Amerikada daha yoğun, biraz da Avustralya.

 

-Ya Türkiye´nin durumu?

 

-Türkiye hala ruh celseleriyle uğraşanlarla dolu, ana enerjiyi algılayanların sayısı bini geçmez, bunların da ancak dörtte biri değerlendirebiliyor.

 

-Çevrede bilinen, bilinmeyen kimseler var. Müridler topluyorlar, şeyhler, gurular gibi, bunlar için belli bir güç, manyetik bir etki gerekmez mi?

 

-Bazı insanlara bu imkan veriliyor, değerlendirmek önemli. Sansasyon merakı da var, insanlar beyinler arası statik algılamalar yapabilirler, içlerinden birisi daha akıllıysa, biraz da hassas bir beyine sahipse, diğerlerinin isteklerini anlayabilir. Bu kişiler tek başlarına olamazlar, algılamaları onları korkutur, gruplaşmaları gereklidir. Ama içlerinde belli enerji parçacıklarıyla iletişimde bulunanlar da var. Önemli olan, dinsel içerikler ve onları kullanmaktır. Bu da bir tercih.

 

-Demin Atlantis dediniz, gerçekten var mıydı? Veya Mu uygarlığı?

 

-İnsanlar arasında Atlantis üzerine çok spekülasyon car, Atlantis´i arayış var, görülen bulunan bazı şeyler var. Aslında, normal sıradan bir kara parçasının üzerinde sönmüş bir volkan vardı, çevresinde de büyük bir uygarlık. Teknoloji olarak bu günkü uygarlıktan ileriydiler, değişik yollarla metalleri ve taşları işliyorlar, pek çok şeyi kolaylıkla yapıyorlardı. Uzay ve silah sistemleri vardı, beyinleri çok gelişmişti, enerjiyi kullanabiliyorlardı, iyi bir sistemdi, ama birbirlerine saldırma isteğini duydular, üstün beyinlerin daha alt beyinleri yok edebilme kapasitesine sahiptiler. Açık renkli bir ırktılar, siyahımsı sarı renk gibi, başka kıtalarda yaşam olmadığı için temelde dünyayı kontrol edebiliyorlardı. Zaman içinde başka ırklar ortaya çıktı, karışma ve kopmalar başladı. Onlar da kendi ırklarını geliştirmek istediler. Orta Asya´da ırklar değişmeye başladı, ama bu yeni ırkların beyin kapasiteleri daha düşük olduğundan sorunlar oluştu. Atlantis´in veya o uygarlığın ortadan kalkması gerekiyordu. Bunu kendileri yaptılar, düzensizliği önlemek, dengeyi kurmak için. Bir kısmı Güney Amerika´da kaldı, soyları hala sürüyor, bir kısmı da Tibet´te, başka kalan yok. Onlar da insan ırkına karışmış durumdalar, bilinçleri uyarsa da anlayamayacak kadar zayıflar, özel bir uyarı gerekiyor, bunun zamanı da geliyor, o zaman yeni bir düzenleme olacak, zamanı gelince.

 

-Sevgiden söz edelim, her insanda bir sevgi duygusu var, bazen bir çocuk ile bir kediye duyulan sevgi eşit oluyor, insanın içinde saf, temiz duygular var?

 

-İnsanın yapısında bu var ama tersine de dönebilir. Sevgi çocuktan çok hayvan konusunda daha saftır, hayvani sevgiler daha saftır, çocuk sevgilerinde ego vardır. Kişi çocuğunu kendi devamı olarak görür, hayvanlara duyulan sevgi, bir üst boyutta olmaktan kaynaklanan koruma duygusundan gelen bir sevgidir. Bu çok nadir, özel varlıklara aittir. İnsanların çoğu hayvanlara karşı zalimdir, zevk için öldürürler. Bu tür sevgi enderdir, ama hayvanların türü de farklıdır, köpeklere duyulan sevginin altında bekçilik, güvenlik vardır, ama genelde kedigilleri bunun dışında tutabiliriz. Sevgi, bir koruma korunma güven duygusundan kaynaklanır. Evrensel sevgi derseniz, bunu insana göre anlatmak gerekir. Evrensellikte sevgi olamaz, bir varlığın, bir diğer varlığı sevmesi söz konusu değildir. Ya da farklıdır, evrensellikte amacı türemek olan birleşme var. Birleşme, çoğalma ve yok olma. Evren için geçerli olan görev duygusudur, bir programı uygulamak gibi.

 

- Yine reenkarnasyona dönmek istiyorum, doğum anında ana bütünden kopan parça bir cenine resgele mi giriyor? Yoksa bir seçim mi yapıyor? Ya da bir sistem mi var veya rasgele mi? Kopan parça zekiyse Amerika´ya, aptalsa Afrika´ya gibi bir düzen mi var?

 

-Böyle birşey yok, herkese eşit enerjiler yollanıyor, eşit enerji ve bilgiler, bazı çevresel enerjiler değişimler getirebilirler. Beethoven gibi bir deha geri zekalı bir anne babadan doğabilir. Genetik yapı da var, kalıtsal bilgiler ama bu enerjiyle bağlantılı değil. 1700´lerde dünyanın kendi yapısından kaynaklanan bir konum söz konusu oldu. Enerji yapısında fazla açılıma ihtiyaç vardı, bir enerji boşluğu vardı ve ana enerjiden yükleme yapılarak, büyük dehaların, müzisyenlerin doğması sağlandı.

 

-Bazı reenkarnasyon olayları var, bu bir enerji karışımı mı?

 

-Bu bir enerji sapması, sarkması. Ölmeden önce yersel manyetik etkilerden dolayı enerji geriye dönemiyor, bilgisini aktaramıyor, sarkma yapıp, ikiye üçüp bölünüp dağılıyor. Ama bu tehlikelidir, kişiden kişiye geçerek dolar, hele üçüncü kişide normal değildir.

 

-Gezegenlerin, güneşin belli bir ruh yapısına bağlı olduklarını söyleyebilirmiyizi?

 

-Ruh demek reğil, yaşayan birincil varlık, manyetik enerji yükü. Bilinçli bir öz enerji belki de. Bizim kontak kuramayacağımız belirli kendine öz bir bilinç. Dünyada bir doğa var, bir çark sistemi, atmosfer yapısıyla hareket ediyor, sürekli kendini yenilemeye çalışıyor.

 

-Yani vücudumuzda yaşayan virüslerin bizi anlamaması gibi mi?

 

-Sizin sistemde şu an 9 gezegen var. Daha önce 12 idi ama üçü patladı. Sonuçta güneş bir bilinç merkezi, tüm güneşlerin bilinci birleşip Samanyolu galaksisini oluşturuyor. Samanyolunun şu anki merkezi, sizin galaksinin ana bilinci, bütün sistem ona bağlı olarak hareket ediyor. Bunun gibi galaksi sistemlerinden oluşan 15 galaksilik bir sistem var. Güneş tüm bilgiyi Samanyolu merkezine iletiyor. Sizin farkınızda ama pek önemli değil. 15 galaksinin bilgisi tek bir merkeze ulaşıyor, sonra da tümü bir noktadaki enerjiye ulaşıyor. Öz enerji toplanacak ve bir süre sonra kendi kendini sıfırlayacak, galaksiler yakında küçülmeye başlayacaklar, ufalma olacak, manyetik enerjiler artıyor, ana merkez bilgi yüklemesinden dolup şiştiği için çekim gücü artıp, küçülme olacak. Küçülme arttıkça, tüm bilgi aktarılacak bilgi sürekli akar ama zaman zaman birikir ve şişer. Şişme arttığında, patlama olacak ve tüm bilgi bağlı olduğu ana merkeze aktarılacak. Sistem patlamadan sonra dağılıp, yenilenmeye doğru gider. Yaklaşık beyin hücreleriniz kadar, 13 milyar yıldız ve gezegen var. Bu sayı gerçektir...

 

 

bilinmeyen.com

 

 

 

Farklı bir düşüncenin ürünleri,

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bülent kısa kesinlikle türkiye'nin gelmiş geçmiş en bilgili occultistlerinden . kblan tragna ekolünün yaratıcısı ve yazdıklarıyla türkiye'de hiç sözü edilmeyen occult konular hakkında yazıların sahibi .

oğlunu da tanıyorum o da babası gibi occultismle ilgileniyor . onunla da occultism hakkında çok uzun muhabbetlerimiz oldu .

keşke ölmeden görebilseydim bülent hocayı ..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

fena değil, yazıları... ama yetersiz.

sonra bazı yerler var ki, insanın kafasını karıştıracağı gibi, açıklayamamışta...

reenkarnasyon mesela; doğru ama yetersiz, eksik ve kısa. kısa olmasına karşın veciz sözler aradım ama o da yok.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...