Jump to content

Akgün Akova Şiirleri


vhercle

Önerilen Mesajlar

BABA BANA BAĞIRMA

 

yol ıslanmasın diye şemsiye açanlara...

 

baba bana bağırma

bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan

kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun

kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler

tenorlar kaçtı ses tellerinden

çevreye saçıldı yavru diktatörler

seni ne sopranolar istedi de vermedik baba

baba bana bağırma

bayrak direklerine konan kartalları anlat

uzun uzadıya

nasıl da göremediler avcıları

o keskin gözleriyle vah hah ha

şans yıldızlara özgü bir yalan baba

yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız

savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna

 

yalanları yazdım defterime hiç unutmadım

radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları

çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen

doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların

 

hiç unutmadım

sakallarını yüzlerinde

yüzlerini sakallarında unutan adamları

ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını

Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın

 

hiç unutmadım

uzak yakın tüm tuzakları baba

yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen

bir gam ağacısın

kar yüküne dayanamayıp kırılan

ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin

geri getirmediler

güneşin başına gelenleri

biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba

 

 

baba bana bağırma

bir kulağımdan giriyor sözlerin

öbür kulağımı tıkıyor

Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden

Eva'nın peronunda

karanlıktan kuşlar çalan bir tren

bir bıçak kaçağı

tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte

ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan

burada

bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde

burada, tam karşında

hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman

hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi

yol alırdı saatler

karılarının namuslarını dillerinde saklayan

adamlar vardı bir taraflarda

televizyon kanallarında yitirilen çocuklar

gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar

ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı

Sovyet Rusya'da

kafandaki duvarları

niye cebine koymuyorsun sen baba

 

 

baba bana bağırma

farkında değilsin

arkasını ezilenlerin yaladığı

bir posta puludur dünya

bir karadelik yutana kadar uzayda bizi

asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen

söylemenin tam sırası

ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin

partiler getirdi baba

ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan

bir yaşamlık kaygı duruşundayım

yakın tarihimiz için

 

 

baba bana bağırma

bacağından vurulursa bir şiir

nereye kadar gidebilir

bana bağırma baba

kendine bağır

yoksa her şey bitebilir

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Akgün Akova ,1962 yılında Sakarya Akyazı'da doğdu. Lise öğrenimini Gebze'de, üniversite eğitimini Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü'nü bitirdi. İlk şiiri 1984 yılında Milliyet Sanat Dergisi'nde yayımlandı. Ardından peşpeşe şiir kitapları geldi. Bazı şiirleri İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve Boşnakça'ya çevrildi. Ataol Behramoğlu, onun şiiri için, "1980'li yıllara özgü külhani bir edanın özgün, başarılı sentezi. Needeyse her dizeden taşan dizginsiz bir yaşama sevinci, gençlik ve enerji dolu şiirler" değerlendirmesini yapıyor.

 

ikimiz de biliyoruz

bir çözsem saçlarını

bir daha söz etmeyeceğiz ayrılıktan

saatlerin saçları olsaydı sevgilim

bu kadar hızlı geçip gider miydi zaman

ah sevgilim ne diyecektim ben sana

aç pencereyi ve dışarıya bak

son gecemizde kar altında kuğular

 

 

 

Aşk ve Kuyruklu Yıldız

 

 

gittiğim bütün hekimler aynı şeyleri söylediler

söz birliği etmişcesine

'aşk hastalığıdır bunun adı

ve çok sarsar insanı bu yaştan sonra'

oysa ne yalan söyleyeyim,

ben yalnızca

bir kuyrukluyıldıza

çarptığımı sanmıştım

yaşamın çıkmaz sokaklarında yürürken

yüreğim bir patlamayla aydınlanınca

 

İçimde Bir Sıkıntı

 

 

işin doğrusu

önce sarıyı gördüm, sonra hepsini birden

düşe dalmış bebekti gök oyuncağıyla

 

ilerde adamla çocuk

yürüyorlardı ikisi de tavşan uykusunda

uzaktan yakından ilgileri yoktu gökkuşağıyla

 

yemin ederim

içimde bir sıkıntı o günden beri

çocuğa yedi rengi

bir arada işaret edemediğimden

 

 

Kuş Bakışı

 

 

senin bakışın sevgilim

senin bakışın

bulutlarla yanak yanağa gezen kırlangıç

uçurumların anlamını bilen albatros

yağmurlu günlerde güneş devrimi yapan güvercin

senin bakışın

telefon kulübesinde sesimle sevişen kumru

gökgürültüsünün üstünden geçen turna

emeğin kavgasına kanat veren kartal

senin bakışın sevgilim

senin bakışın

"çok uzaklara gitmeliyim kendimi bulmak için" diyen leylek

"uzaklara gidersen yitirirsin yakınındakileri" diyen serçe

baştankara, içimdeki yazı bahçesine dadanan

sevgilim

senin bakışın

kısa otlara uzun dalların öykülerini anlatan

çalıkuşu

çocukluğumun şeytan uçurtmalarıyla yarışan saka

aynanın önünden yavaşça geçen tavuskuşu

sevgilim

ışığın yırtıldığı yerde gökyüzünü bekleyen

ispinoz senin

bakışın

gökdelenin bodrumunda yuvasını arayan tarlakuşu

odun kafalıları hırpalayan ağaçkakan

sevgilim

savaş gemilerinin üzerine yağan martı senin bakışın

senin bakışın

geceyi, seviştikçe kanadı kanayan geceyi

boşluğun ıslığıyla aralayan yabankazı

gerçeküstü pelikan,

gökyüzünde su kanalları açan pelikan

"yakaladığım en büyük balık sensin" diyen

yalıçapkını senin

bakışın

sevgilim

senin bakışın

konduğu ağaçlara bir bir sarıldığım ardıçkuşu

sürüden erken ayrılan bıldırcın

cerenin sırtında uyuyan keklik

sevgilim

senin bakışın yağmurkuşlarının nem bolluğu

yıldızların felsefesini bilen kukumav

cennet papağanı, yatağımda gökkuşağını uyutan

kuşların müzik öğretmeni bülbül

senin bakışın

ezilenler başkaldırdıkça sevinçle öten

kızılgerdan

sinema karanlığında dudak çırpan İstanbul kuşu,

öyle bir kuş varsa eğer

geceyle gündüzü tüylerinde eşitleyen saksağan

sevgilim

senin bakışın

mutsuzluğa gagasıyla gülümseme biçen kayaşakrağı

yapraktan çimene haber götüren ötleğen

Van Gölü'ne gölgesi vuran atmaca

Aladağlar'da iç geçiren şahin

senin bakışın

denizcilerin unuttuğu bahri

gemicilerin unuttuğu suyelvesi

sevgilim

hiç unutmadığım yelkovankuşu senin bakışın

 

yüzümdeki gökyüzü

bakışlarındaki kuşlarla tanıdı kendini

sevgilim senin yüzün

senin yüzün

eski kuşların yeni seyir defteri

 

 

Nil

 

 

saçını tarıyorsun, saçların uzun

omzuna onlarla taşınmış Nil nehri Afrika'dan

yolunu şaşırmamış, tıngır mıngır taşınmış

görenler var

görenler var koca nehri omuzunda uyurken

ben bile gördüm daha ne

ama ben her yerini gördüm az buz değil

eh olsun artık o kadarcık fark

cumartesi çarşını pazarını, dolmuş durağını

pazar günü yumuşak G'ni

pazartesi çantanın bulutlandığını gördüm

deli oldum

bana koştuğun tren istasyonları hiç eksik olmazdı

çantandan

güzelliğinden emin herkes gibi içinde ayna yoktu

eskiydi meskiydi ama her an bir dilim şiir bulunurdu

kıyı köşesinde

içim sıkılırsa kalkar o şiire yanaşırdım, okurdu beni

kuyrukluyıldız mevsimine girdi miydi sevdamız

yanına varılmazdı beyazlığından

ama sen esmersin ekşi sarışın ekşi kumral

bir de saçların sevişirken Nil

 

saçını tarıyorsun, saçların uzun

omzuna onlarla taşınmış Nil nehri Afrika'dan

aklını oynatmamış, bile bile taşınmış

duyanlar var

duyanlar var koca nehri omuzunda ağlarken

ben bile ağladım omuzunda kime ne

ağlamanın da bir zamanı vardır sevgilim

örneğin haritalarda ağlanmaz Nil'e yağmur inerken

benimkisi, gülüşüm ıslak olmasın diyedir

ağlamadan sayılmaz

kedi mırıltısı desek daha doğru

sahi, salı günü kedilerin olsun mu

çarşambayı enayilere verelim, perşembeyi sevişmelere

haftanın yedi günü yedi perşembe demek senin hesabına göre

gülersin di mi

gül bakalım gül

ben ne zaman şiir yazacağım peki

ne zaman şarkı söyleyeceksin pencerelerde

üzüm lekeleri neyle çıkacak, çiçekler kuruyor susuzluktan

çamaşır derdi olmayacak, ya insanlar, ya gün ışığı

ya salyangozlar

yat kalkla yürür mü sanıyorsun bu hikaye

ama sen şiirsin ekşi roman ekşi öykü

bir de saçların sevişirken Nil

 

Sevdan karanlığa Yaylım Ateşi

 

üç-beş yıldızkaydı nöbeti on nisan

sevdan karanlığa yaylım ateşte

salyangoz saat tosbağa takvim

ve gece dünyaya saplı kara kırık cam parçası

kadınımsın uzaktasın beklersin çobanyıldızını

yağmur siparişlerin pazar gününe gelir

bulut mağazaları kapalı

dökersin tüylerini göğüyaz

inersin merdivenini kaygan

kadınımsın kökü ay ışığında büyüyen özgürlük

duygum gibi

kokulu padişah mührü gibi siyam balığı gibi

beni sorarsan sevdiğim

gözümü hamamböceklerine diktim

nükleer savaşta kavrulacakken homo sapiens türü

parçalanacakken onca beyinle yürek

böcek toplumunun sağ kalacak olması

manzara

onların canı can da bizimki radyasyonlu patlıcan

akıl olsa insanda iğne deliğinden geçecek kadar

övündüğü kadar farklı olsa hayvandan

yazılmazdı tarihi kinle kanla

ve olmazdı çocukların oyuncağı kurşun askerler

 

yirmiüçonbeş otobüsü Van-İstanbul iki haziran

sevdan karanlığa yaylım ateşte

karagöz şoför hacıvat muavin

ve gece kömür tozu yutturulmuş kör kuğu

gökyumağım çaydaçıram kadınım

dönüyorum sana kana bulamadan elimi

dönüyorum dişlemek için memelerini

dönüyorum işte Yavuz Sultan Selim'e inat

 

"... seferden vazgeçip İstanbul'a dönmek isteyen

durmasın dönsün

karılarının sıcak koynuna

beni sevenlerse bre

sürsün atını mertçe peşimden "

 

dönüyorum

yağlı ipi tüysüz şehzadelerin boynuna dolamak mertlikse

mertlikse Lale Devri Yedikule Zindanı jurnalciler sürüsü

mertlikse darağaçları

dönüyorum

'boş ol' diyerek kadınları tuz buz etmek mertlikse

mertlikse bindirmek halkın sırtına vergiyi

oturak alemlerinde boşaldıkça hazine

mertlikse baştan sona Osmanlı tarihi

dönüyorum

 

dönüyorum

genelevden çıkmış gelin acelesiyle

kadınım kısa dalga cızırtım

sevdan karanlığa yaylım ateşte

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SEN DE DENIZ MISIN BE MARMARA

 

Sen de denizsen Marmara

Otur hesapla bak, üç kere daha denizim senden

Ama bana deniz diyen yok o başka dava

Sarıyer'in oralarda mavi bir nokta yok mesela

Tuh ki atlaslara falan da gecmez adim

Sen de deniz misin be marmara

Senin istanbulun okula gider mi

Çocuk felci nedir bilir misin

Adalarindan herhangibirin bile kara midir bahti

Sen de deniz misin be marmara

Hic kizip kopurme ama

Hic deniz gormesek yutardik belki marmara

Yani iki bogaza bakiyorsun diye

Deniz diyolarsa sana

Canina okurum ben boyle isin

Ben evde alti bogaza bakiyorum

Hemde ay ortasi biten bi maasla

 

 

AKGUN AKOVA

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Saçıma Dokunma

 

"saçıma dokunma" diyorsun masal saçan bir sesle

ekmek gibi dilimlediğimiz yatak sarılmış bize,

bırakmak istemiyor

kasıklarını öperken "saçıma dokunma" diyorsun

dilimde gezdirirken seni,

"saçıma dokunma, n'olur"

kapısı açılan bahçene girerken bir daha, bir daha

anılar dökülüyor göksarmaşıktan

 

 

ikimiz de biliyoruz

bir çözsem saçlarını

bir daha söz etmeyeceğiz ayrılıktan

saatlerin saçları olsaydı sevgilim

bu kadar hızlı geçip gider miydi zaman

ah sevgilim ne diyecektim ben sana

aç pencereyi ve dışarıya bak

son gecemizde kar altında kuğular.

 

Akgün Akova

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SEVDİGİM KADIN ADLARI GİBİ 35 - RÜYA

 

 

sevgilini gece dağıttın

kahvaltıdan önce toplamalısın

saatlerdir ötüp duran şu çil horoz

kıskançlıktan

tüy tüy çatlayacak yoksa

 

aşk dediğin ne ki

yatakta yanşan milyonlarca spermden sonra

kahvaltıda birbirine çarpıp kınlan iki yumurta

 

 

yasakmeyve, Mayıs-Haziran 2004

 

 

 

Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 10

 

 

İrem

bana şöyle bir bak diyorsun

alıcı gözüyle, tepeden tırnağa

yeni dalınmış uyku gibi bak

çobanların söndürmeyi unuttuğu dağ ateşi

kaleden kaleye uçurulan ak güvercin

rüzgâra emanet edilen fısıltı gibi

yazdan kalma bir gün gibi bak bana

 

bana şöyle bir bak diyorsun

posta kutusuna gece yarısı bırakılan bir mektup gibi

kızağından kayıp bitmeden denize inen bir tekne

gökyüzünün denizyıldızlarıyla dolduğunu gören

bir dalgıç gibi bak

akşam kırılmaya başlarken içimde

dağılan bir ilkokulun zili gibi bak bana

 

bana şöyle bir bak diyorsun

bir ışın demetine sarılır gibi bak

unuttuğum ve istesem de

yüzlerini bir türlü anımsayamadığım

çocukluk arkadaşlarım gibi

 

kahve fincanına damlayan gözyaşı

kara düşen kan damlası gibi

diyorsun ki -evet, mavi gözlerinden bile ürpertici bu-

kınından çıkarılan bir hançer gibi bak bana

 

bana şöyle bir bak diyorsun

yaşama sevincini sana ben veriyormuşum gibi

sevgilin olmasam da sevgilinmişim gibi bak

kumsalda bırakılan ayak izi

kanadın üzerine değen bulut gibi

kayalıklara sürüklenen bir gemiye

yanıp sönen deniz feneri gibi bak bana

çünkü unutmamanın eşiğidir

ve anımsamanın kapısıdır bakmak

sevgili İrem

bunun için bile kibrit çakılabilir

okyanusun kıyısında

karanlıkta

bir kedi gözü gibi

pençeleriyle dolaşırken aşk

 

Akgün Akova

Varlık Dergisi Ocak 2000 sayısı

 

 

 

 

Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 11

 

 

Ebru

sen kar topuna tutulan bir yıldızsın Ebru

duvarlara karşı çalınan ıslıksın

beyaz bir bulutsun çamaşır makinesine atılan

metal yığınlarının dağıttığı bir duygu bahçesiyken yüreğin

ipliğe tutunmaya çalışan kırık düğmesin

çok güzel bir kadınsın da, bunu niye saklamalı

niye saklamalı

tutkulu aşkların masallarda kaldığına inandığını

ve

aradığını yine de

avuçlarını yangına verecek elleri

 

rüzgârda açılan saçın güzelliğisin sen Ebru

gülüşünü çalmak için hırsızların pusu kurduğu bir yüz

batan bir geminin ambarındaki kuyruklu piyanosun

İstanbul'un boğazında sallanan bir diş gibi dururken deprem

coğrafya kitabısın en kaygan fay çatlağının

esrik bir kadınsın da, bunu niye saklamalı

niye saklamalı

gözlerinde mavi, uysal kediler yürürken

birden gözbebeklerinden kaplanlar fırladığını

ve

yıktığını

geceleri âşıklarının üstüne

 

boşlukta salınan bir tüyü andırsan da sevgili Ebru

aramızdan kuşlar geçer, kanatları kırılmaz

hem niye saklamalı

uçuldukça uzayan bir göç yoludur aşk

 

Akgün Akova

Adam Sanat Dergisi Nisan 2000 sayısı

--------------------

Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 12

 

 

Aslı

karanlıktan korkan ay

sıyrılınca bulut ordusundan

gördüm gerçeğe düş dolduran yüzünü

yanan bir deve kervanı geçiyordu alnından

saçlarından bir adam düşüyordu

bir Doğu kentinin adını bağırarak: İsfahan!

gözlerin dağlardaki su söylenceleri

ki az sonra

martılar deniz sanıp inecekler

ve ezgiler başlayacak

kaçıp kovalamaları anlatan

tavşanlarla tazıları

hükmedenlerle köleleri anlatan

çatlayan atları

yakılan kapıları

köpeklerle efendilerini anlatan ezgiler

peşimdeydiler ve havlıyordu iz süren köpekleri

dünyanın kanadığını

otların kaçıştığını duyuyordum

dağıldığını duyuyordum sözcüklerdeki anlamın

ayışığı gözümü biçiyordu

karanlıklar gölgemi

yeryüzünün canı acıyordu Aslı

peşimdeydiler

ve soluklarını duyuyordum köpeklerinin

bağırabilirdin sana rastladığımda

beni ele verebilirdin

söyleyebilirdin nasılsa bir gün

sözcüklerim ağzımdan göç edeceğini

ve diz çökeceğimi ölümün kalesi önünde

yenik bir şövalye gibi

peşimdeydiler

ve soluklarını duyuyordum köpeklerinin

birden elimi tuttun Aslı

bir uçurumun ucundan tuttun

sonra yükselmek için açarken kanatlarını

fısıldadın gecenin kulağına

duysun diye bütün avcılar

 

"ölüme yetişmiş olsa da birçok kurşun

hiçbir kurşun yetişememiştir aşka"

 

Akgün Akova

Varlık Dergisi Mayıs 2000 sayısı

 

 

 

Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 13

 

Deniz

"Beyaz Güller Hastanesi'nde yaşamın elini ilk kez tuttuğun zaman

Tanrı oyuncaklarını yüzünde unuttu senin

ve mavi bir uçurum ekledi gözlerine

günü gelince düşmem için"

 

bu dizeleri yazmıştım

8.30 vapurunda unuttuğum

anı defterine

sana geri vermeden önce

 

ama neylersin sevgili Deniz

tüylerini fırtınanın döktüğü bir martı gibi

herkese yakışmıyor aşk

ve

gözlerine gitmiyor artık

bindiğim hiçbir vapur

hay allah

 

Akgün Akova

Adam Sanat Dergisi Mayıs 2000 sayısı

 

 

 

 

Sevdiğim Kadın Adları Gibi / 14

 

 

Berna

sonra gittik bir kır kahvesine oturduk

bizimmiş gibi bütün güneşler

bahçelere gelincik döşüyordu ilkbahar

takmış baca temizleyicilerini koluna

çay bardaklarına değirdik yenilemek için dudaklarımızı

eski aşklarımızdan söz ettik, yitik kuş seslerinden

kapının yanında bekleyen bavullardan

"kanatlara inanmak için çok geç," dedin

"bu kadar kırılıp dökülmüşken yatak odaları,

hızla soğuyan bir çorbaya benziyor yaşam,

bazı geceler zamanın kokusunu duyuyorum

birden uyandığımda

bazı sabahlar ayın çatladığını,

yalnızlığın bembeyaz gözleri var

çalar saatimin üstünde uyuyor şimdi

görülmeyen bir düş gibi"

 

sözden çok yazıyı sevdiğin için

kendimi şiir bilip sustum

ve yeniden okudum

karda koşan atların sırtında

dolaştırdığın sözcükleri:

"Eşyalarım yerleştirilmişti otobüse,

yolcular yerlerini çoktan almıştı.

Uğurlamaya gelen güzel insanlarla da

konuşmuyorduk o sırada,

bir sondu yaşadığımız an.

Bense seni bekliyordum;

bir yaşama, bir kente ve hepinize veda ederken

en çok seninle kucaklaştığımda

anlayacağımı biliyordum,

geri dönüşsüz bir yolculuğa çıktığımı.

Gözyaşlarımı bekliyordu, şimdi değildi sırası,

biraz sonraydı.

Oturduğum koltuktan, akıp giden görüntülerin

uzaklığında

yüzümün anlamlarının yitip gittiğini

seziyordum.

Sevgiliye duyulan özlem kadar büyüktü

seninle vedalaşmaya duyduğum da.

Gelmedin, bilmeliydim...

Ben de gelemezdim.

O günden sonra, söz verdiğin mektubu bekler oldum,

boşluğunu doldursun diye;

yazmadın."

 

mektup dağıtan bir postacıya rastladıktan sonra

gittik bir kır kahvesine oturduk

bizimmiş gibi bütün kuşlu zarflar

kırıklarla dolu olsa da kanatlar sevgili Berna

yeniden uçmak için küçük bir rüzgâr yeter

ve fısıldar bize ilkbahar

 

yürekten yüreğe savrulan bir çiçektozudur aşk

 

Akgün Akova

Varlık Dergisi Ağustos 2000 sayısı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yağmur Bizi İzliyor Sevgilim, Yalnızca Biz

 

Anılarını Yerlerden Toplayanlar Derneği'nden dönüyorum

Bir yanıp bir sönüyorum

Yağmur bizi izliyor sevgilim, yalnızca biz

Yalnızca biz geçmişi yaktık, yalnızca biz

Bir şemsiyeye çarpıp batan bir teknedeydik, eğildik

Eğildik ve iplerini çözdük

Sonsuz ipli uçurtma şenliğine dönüştü birlikteliğimiz

Yağmur bizi izliyor sevgilim, yalnızca biz

Ağzımız sürükleyip götürüyor çalar saatleri

En tehlikeli odalarındayız otellerin

 

Anılarını Yerlerden Toplayanlar Derneği'nden dönüyorum

Bir yanıp bir sönüyorum

Yağmur bizi izliyor sevgilim, yalnızca biz

Yalnızca biz bayrakları yaktık, yalnızca biz

Gözyaşı şişelerine çarpıp kırılan bir ülkedeydik, sevdik

Sevildik ve kire pasa direndik

Yeniden sevdalanıyorum sana bunca kaçak günlerden sonra

Yağmur bizi izliyor sevgilim

Bir bardak yeryüzünde yeniden fırtına.

 

Akgün Akova

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

- Ümit'e-

 

işin doğrusu

önce sarıyı gördüm, sonra hepsini birden

düşe dalmış bebekti gök oyuncağıyla

 

ilerde adamla çocuk

yürüyorlardı ikisi de tavşan uykusunda

uzaktan yakından ilgileri yoktu gökkuşağıyla

 

yemin ederim

içimde bir sıkıntı o günden beri

çocuğa yedi rengi

bir arada işaret edemediğimden

 

Akgün Akova

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...