Jump to content

Uğur Mumcu


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

http://www.gundemmedya.com/haber/files/mumcu-turkiyeden-yanaydi-(1).jpg

 

 

1942 22 Ağustos'ta Kırşehir'de doğdu. Tapu kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ile Nadire Hanımın dört çocuğunun üçüncüsü.

1949-54 Ankara'da Ulus'taki Devrim İlkokulunda başladığı ilköğrenimini Bahçelievler'deki Ulubatlı Hasan İlkokulunda tamamladı.

1957-61 Ankara Cumhuriyet Ortaokulunu ve Ankara Deneme Lisesini bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi.

1962 Yazmaya öğrencilik yıllarında başladı. Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülünü aldı.

1963 Fakültede Öğrenci Derneği Başkanı seçildi.

1965 Hukuk Fakültesini bitirdi ve Cemal Reşit Eyüpoğlu'nun yanında bir süre avukatlık yaptı.

1965-66 18 Haziran 1965'te "Biz Anayasayı Savunuyoruz. Ya Siz?" başlıklı makalesiyle Yön Dergisinde yazmaya başladı.

27 Mayıs Devriminin özgürlükçü ortamında "İnsanlar sadece konuştuklarından değil sustuklarından da sorumludurlar" diyerek Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde yazdığı makalelerle bir yandan Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve devrimlerini, tam bağımsız bir Türkiye'yi savundu.

1967 30 Haziran'da "Kitap Toplatmak Anayasaya Aykırıdır" başlıklı yazısıyla Kim Dergisinde yazmaya başladı.

18 Ağustos'ta "Anayasaya Saygı" başlıklı yazısıyla Akşam Gazetesinde incelemeleri yayımlanmaya başladı.

1968 Dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. Yazılarına oradan devam etti.

25 Şubat'ta Akşam Gazetesindeki inceleme yazılarının sonuncusu yayımlandı.

1 Mart'ta Kim Dergisindeki son yazısı, Londra'dan yolladığı "Yeter Artık Beyler" oldu.

25 Mart'tan itibaren aralıklarla Türk Solu Dergisinde yazmaya başladı.

1969 31 Ocak'ta Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı oldu.

15 Temmuz'dan sonra incelemeleri, Milliyet Gazetesinde yayımlanmaya başladı.

Asistan olduktan sonra, 13 Kasım'da Ankara Barosu Levhasından kaydını sildirerek avukatlığı bıraktı.

1969-71 Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yazıları yayımlandı.

1970 Ant Dergisi ile Cumhuriyet Gazetesinde makale ve incelemeleri yayımlandı.

24 Mart'tan itibaren Devrim Dergisinde yazmaya başladı.

1971 12 Mart'ta gerçekleşen darbenin aydınlara yönelik baskıcı tutumundan o da payına düşeni aldı. 17 Mayıs'ta gözaltına alındı. Ayrıntı "Kitaplarımı İsterim" . Bir ay sonra serbest bırakıldı.

12 Temmuz'da Ortam'da yazıları yayımlanmaya başladı. Dergi, 29 Kasım'da çıkan sayısından sonra kanun dışı baskıları protesto etmek amacıyla yayın hayatına son verdi.

 

27 Ekim'de Devrim Dergisine son kez yazdı.

Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, orduya hakaret etme savıyla tutuklandı. Pek çok aydınla birlikte, Mamak Askeri Cezaevinde bir yıla yakın kalan Uğur Mumcu, açılan davada 7 yıl hapse mahkûm edildi ancak, kararın Yargıtay'ca bozulmasının ardından serbest bırakıldı.

1972 10 Ekim'de serbest bırakılmasının ardından hemen askere alındı.

1973 Tuzla Piyade Okulunda 10 Ocak'a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" diye suçlanarak "er" çıkarıldı ve Patnos'a yollandı.

1974 31 Ocak'ta askerliğini sakıncalı piyade eri olarak, Ağrı'nın Patnos ilçesinde tamamladı. Bu yaşadıklarını "Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem!" diyerek, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için sadece maddi tazminat isteğiyle açtığı davayı kazandı ve yedek subaylık hakkını elde etti.

12 Mart döneminde yaşadıklarıyla ilgili bilgi için tıklayınız.

Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak, 25 Şubat'ta Yeni Ortam Gazetesinde "Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı.

Yazılarında, hem sorunları dile getirdi hem de hukuka aykırı ve yasadışı uygulamaların üstüne gitti. "Tek bir tahrikçi ajan adı veremezsiniz" diyen Demirel'e "Bir Hikâyemiz Var" başlıklı yazısında, onlarca provokatörün adını belgeleriyle açıklayarak, tüm antilaik, antidemokratik oluşumları uygulamalarıyla belgeledi. Ayrıntı "Sormayalım mı?"

1975 12 Mart'ta "Ayrılırken" başlıklı yazısıyla Yeni Ortam Gazetesinden ayrıldı.

18 Mart'ta "Denklem" yazısıyla Cumhuriyet Gazetesindeki 'Gözlem' başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda da Anka Ajansında çalışmaktaydı.

Nisan ayında 12 Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler kitabı yayımlandı.

Ekim ayında, Anka Ajansında çalışırken Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitap yayımlandı. Böylece "hayali ihracat" kavramı kamuoyunun gündemine girmiş oldu.

1976 Mayıs ayında Güldal Homan ile nişanlandı. 19 Temmuz'da evlendiler.

1977 Anka Ajansından ayrılarak Cumhuriyet Gazetesinin kadrolu yazarı oldu.

Terörün toplumu korkuya, karamsarlığa ittiği günlerde, kalemiyle teröre karşı durdu. Taksim'deki 1 Mayıs katliamının ardından, bu olayı ve bu tür olayları irdeleyen yazılar yazdı.

Mayıs ayında oğlu Özgür dünyaya geldi.

Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı.

1978 12 Mart döneminde yaşadıkları, gülmece ustaları için bulunmaz bir malzemeydi. Kendisi de yazı ve konuşmalarında gülmece öğelerini sık sık kullanırdı. Bu dönemi anlattığı Sakıncalı Piyade adlı yapıtını, Rutkay Aziz ile birlikte, tiyatroya uyarladı. Sakıncalı Piyade Tiyatro ilk olarak Ankara Sanat Tiyatrosu'nca (AST) sahneye kondu ve700 kez sahnelendi.

Aralık'ta, siyasal yaşamda adı duyulan, belli dönemlere damgasını vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.

1979 Terörün yeniden tırmandığı, gencecik insanların sokak ortasında kurşunlandığı, kahvelere, evlere bombaların atıldığı bir ortamda, tarihin boş yere tekrar etmesini önlemek ve ders alınmasını sağlamak amacıyla, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak Temmuz ayında yayımlandı.

1980 1980'li yıllar başlarken 70'li ve 60'lı yılları da incelediği, yenilmeyen gücün, halkın örgütlü gücü olduğunu anlattığı yazıları Tüfek İcat Oldu başlığı altında Şubat ayında yayımlandı.

12 Eylül darbesi oldu. Ayrıntı "Bundan Sonra" . 12 Eylül'ü gerçekleştiren generaller tarafından partilerin, birçok kitle örgütünün kapatılması gibi sorunların yaşandığı bu dönemi ve uygulamalarını eleştirdi. "Terörsüz Özgürlük"

1981 Kendi deyişiyle, "..terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak..." için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör adlı inceleme kitabı Mart ayında yayımlandı.

13 Mayıs'ta Mehmet Ali Ağca, Papayı öldürme girişiminde bulundu. Ayrıntı "Yine Ağca" . Daha önce 1979 yılında Abdi İpekçi'nin katili olarak yakalanan Ağca üzerine çalışma ve araştırmalar yapmıştı, Papa olayı sonrasında irdemelerini yoğunlaştırdı.

Haziran ayında kızı Özge doğdu.

"Bu kitap ile yalnızca, parlamento çalışmalarını engelleyen, kürsülerde yurt ve dünya sorunlarının özgürce konuşulmasını engelleyen sorumsuz bir azınlığın sergilediği çirkinlikler eleştiri konusu yapılmıştır." dediği Söz Meclis'ten İçeri 'nin ilk baskısı Ekim ayında yapıldı.

1982 Ağca Dosyası kitabının ardından Kasım'da Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı.

Barış Derneği kapatıldı. Yöneticileri ve üyeleri 141. ve 142. maddelerden suçlanarak tutuklandı. Barış Derneği Davası, 12 Eylül döneminde, Türk aydınlarına karşı topluma göz dağı vermek için açılmış bir davaydı. Mumcu pek çok yazısında bu konuyu ele aldı.

1983 Genel seçimler yapıldı. Birçok politikacının yasaklı olduğu bu dönemde, ekonomik ve toplumsal çarpıklıkları, hukuk dışı uygulamaları gözönüne seren araştırmalar yaptı. Ayrıntı "Lozan ve Sevr" .

Şubat'ta Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. Bu röportajın NBC'de yayımlanmasını isteyen NBC yöneticilerine, hazırladığı röportajı o sırada kapalı olan gazetesi Cumhuriyet'ten başka bir yerde yayımlamayı düşünmediğini söyledi.

1984 Mart ayında, ülkedeki olumsuzlukların dile getirildiği, yazar Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan ancak, Kenan Evren'in imzalayanları "vatan hainliği" ile suçlayarak dava açtığı "Aydınlar dilekçesi"nin hazırlanmasına katıldı.

Sakıncasız adlı oyunu yazdı. Basındaki yozlaşmanın ve döneklerin sergilendiği, 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkencelerin anlatıldığı oyun, 3 Nisan - 7 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Hodri Meydan Kültür Merkezi'nde ve 10 - 27 Mayıs tarihleri arasında da Ankara Sanat Evi'nde sahnelendi.

Uzun ve yorucu bir araştırmanın ürünü olan Papa-Mafya-Ağca kitabı Haziran ayında yayımlandı.

1985 Haziran'da Liberal Çiftlik ve Devrimci ve Demokrat adlı kitapları yayımlandı.

Roma'ya gitti. Papa davasında uzman tanık olarak bilgisine başvuruldu.

1986 Mehmet Ali Aybar'la Türkiye İşçi Partisi (TİP) olgusu ve Marksizm üzerine yaptığı Aybar ile Söyleşi kitabı Temmuz ayında yayımlandı.

1987 Şubat'ta, yakın tarihimize ışık tutacağını düşünerek, 27 Mayısçılardan Osman Köksal'ın anı ve mektuplarına yer verdiği kitabı İnkılap Mektupları yayımlandı.

Milliyet Gazetesinden Örsan Öymen ile birlikte, Federal Almanya'da, eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan ile cemaati önünde görüştü. Bu görüşme, 10 Şubat'ta Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı.

 

Mayıs ayında araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve Kasım'da da 12 Eylül Adaleti adlı kitapları yayımlandı.

 

1988 Ağustos ayında Eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) Başkanı Behice Boran'la yaptığı söyleşiyi içeren Bir Uzun Yürüyüş yayımlandı. Yine Ağustos ayında, günümüzde de etkinliğini hiç yitirmediği görülen üçlü arasındaki ilişkileri belgeleriyle anlatan yazılarından derlediği Tarikat-Siyaset-Ticaret adlı kitabı yayımlandı.

1989 Özal hükümeti döneminde Milli Savunma Bakanlığına getirilen Ercan Vuralhan, Dışişleri Bakanlığı İdari ve Mali İşler Daire Başkan Yardımcısı iken, diplomatlar ve dış görevdeki personelin güvenliğini sağlamak için aldırılan zırhlı araçlar konusundaki yolsuzluklar üzerine yazılar yazdı.

1990 "Yakın tarihimizin pek aydınlanmayan bir bölümünü oluşturuyor.." diye düşündüğü 40'lı yılların siyasal çerçevesini çizmek ve koşullarını yansıtmak amacıyla yaptığı araştırma çalışmalarını 40'ların Cadı Kazanı adlı kitabında topladı. Ağustos'ta da diğer bir kitabı Kâzım Karabekir Anlatıyor yayımlandı.

1991 Temmuz ayında en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı.

6 Kasım'da onaylamadığı gelişmeler üzerine, 80 arkadaşı ile birlikte, Cumhuriyet Gazetesinden ayrıldı.

1992 1 Şubat - 3 Mayıs tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazdı. Buradaki yazılarında Kürt sorununu sıklıkla gündeme getirirken yurtdışındaki PKK yayınlarını yakından izledi. 3 Mayıs'ta Milliyet Gazetesindeki son yazısı "Gazeteci" ydi.

Şubat ayında, ilk kez yayımlanan belgelerin yer aldığı Gazi Paşa'ya Suikast adlı kitabı basıldı.

7 Mayıs'ta Cumhuriyet Gazetesi'nde yapılan yönetim değişikliği üzerine yeniden Gazetesine döndü.

Hizbullah, PKK ve kontrgerilla konularını irdeleyen makaleler yazdı. "Hizbulkontra!.."

1993 13 Ocak'ta İstanbul'da Harp Akademilerinde gazetecilik üzerine bir konferans verdi. Konuşma metni için Gazetecilik .

Öldürülmeden önce, PKK ve Kürt sorunu üzerinde çalışmalar yapmaktaydı. Ayrıntı Kürt Dosyası

Son yazısı "Zeyilname" .

24 Ocak Pazar günü arabasına yerleştirilen bomba ile haince öldürüldü.

 

YouTube - Yitirdiğimiz Aydınlarımız - Uğurlar Olsun!

 

Vurulduk ey halkım, Unutma Bizi

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık,

Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.

Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken

bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı

kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,

yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.

Ecelsiz öldürüldük

Dövüldük, vurulduk, asıldık...

Vurulduk ey halkım, unutma bizi

Yoksullugun bükemedigi bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.

İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez,

İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.

Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.

Yazlık kışlık katlarimiz, arabalarımız olurdu.

Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.

Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.

Bizleri yok etmek istediler hep.

 

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.

Fidan gibi genç kızlardık; hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden.

Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında iskencecilerin acimasiz ellerine terkedildik.

Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.

Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,

taptaze inançlarimizi fırlattık boş birer eldiven gibi.

Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.

Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi.

Ölümcül hastaydık.

Bağırsaklarımız düğümlenmişti.

Hipokrat yemini etmis doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin

ütüsü bozulmamıştı daha.

Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.

Vicdan sustu.

Hukuk sustu.

İnsanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi.

 

Kanserdik; ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.

Uydurma davalarla kapattılar hücrelere.

Hastaydık.

Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.

Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.

Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attik

önlerine.

Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

 

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.

 

Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük.

Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük.

Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük.

İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin için öldük.

Adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi.

Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize.

Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.

Mezar taşlarımıza basa basa, devleri yönetenler gizli emellerle,

başlarımızı ezmek

kanlarımızı emmek istediler.

Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi.

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler.

Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze.

Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız

bayrağımızı daha da dik tutabilmekti çabamız.

Bir kez dinlemediler bizi.

Bir kez anlamak istemediler.

 

Vurulduk ey halkım, unutma bizi.

 

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.

Bir kadın eline değmemişti ellerimiz.

Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha

Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmus ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.

Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç.

Mezar toprağı gibi taptaze,

mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

 

Asıldık ey halkım, unutma bizi.

 

Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar,

ağabeyimiz, babamız yaşındaydılar.

Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı bütün olan bitenlere.

 

ÖFKELERİNİ BİR GÜN BİLE KARŞISINDAKİLERE

BAĞIRMAMIŞ İNSANLARIN GÖZLERİ ÖNÜNDE ÖLDÜRÜLDÜK.

 

Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına.

Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldürüldük ey halkım, unutma bizi.

Bir gün mezarlarımızda güller açacak

ey halkım, unutma bizi.

Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak

ey halkim unutma bizi.

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz

simdi hep birlikteyiz

 

ey halkım, unutma bizi.

 

UĞUR MUMCU

 

Devrim Şehitleri Anısına...

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

paylaşımınız ıcın elınize sağlık.guzel konulara değiniyorsunuz.tebrik edıyorum ve ayakta alkıslıyorum.dusuncelerınden oturu kaybedılen buyuk ınsan.mekanı cennet olsun.faili mechul kalan onca dusunce sahıbı ama gercekten dusunen insanlardan sadece bırı.ne kadar utanc verıcı bır durum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çocukluğumdan beri saygıyla andığım ve sadece haince bir suikaste uğramış gerçekçi , halkçı olarak bildiğim bir yazar idi UĞUR MUMCU onun yaşadığı döneme benim cocukluğumun denk olmasından açıkçası çokta bilgim yoktu ailemden ileri gelen bir saygıyla büyüdüm 'o na karşı .... inşallah şehit kabülü görmüştür ve onca rahmet bulmuştur

 

üstteki video da halk a hitabı na dikkat çekmek isterim

kağıda bağlı olmadan yapılan bir gerçekçi konuşma

ve dinleyenlerin yüzündeki ışıkta dahil olmak üzere ki

kimbilir oradakilerin kaçta kaçı faili meçhüldür şimdi....1 mayıs vs...

 

özellikle alıntı yapmak istediğim kısım 'Din sömürüsü yapan siyaset herzaman yıkılmıştır'

(bügün de bu anlayışı benimsemiş bir dışardan seçili bir iktidar baştadır ki bu sözün birkez daha yaşanması isteğimle)

bir söz:

(dış görünüşte muhafazakar içinde kapital yalakalar)

 

konu , şiir ve video ile bana saygımın temelini anlamak ve tekrar hatırlamada yardımın için teşekkürlerimle

 

 

saygılar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bir keskin kalem bir kırık gözlük.onlarca faili meçhlden birisi. bugün tam 15 yıl oldu öleli ve nedense hiç bir gazetede hatırlanmıyor artık ölüm yıldönümü. artık çok daha önemli gündemlerimiz var konuşacak. ülke her gün biraz daha gömülürken karanlığa...sana uğurlar olsun güzel insan.

 

Bir pazar sabahıydı

Ankara kar altında

Zemheri ayazıydı

Yaz güneşi koynunda

Ucuz can pazarıydı

Kalemim düştü kana

Zalimler pusudaydı

Bedenim paramparça

Çevirdim anahtarı

Apansız bir ölüme

Şarapnel parçaları

Saplandı ciğerime

Ucuz can pazarıydı

Kan doldu gözlerime

İsimsiz korkularıKatmadım yüreğime

Bembeyaz doğruları

Yaşadım ölümüne

Uğur'lar olsun Uğur'lar olsun

Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun

Bir keskin kalem, bir kırık gözlük

Yürekli yiğitlere hatıran olsun

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Önceki gün Cumuriyet'te okumuşsunuzdur: Atatürk'ün emperyalizm ve kapitalizm konularındaki düşüncelerini Atatürk büstüne yazdıran kaymakam ve belediye başkanı haklarında kovuşturma açılmış... İçişleri Bakanı emir vermiş, Balıkesir Valisi de kovuşturma açmıştır.

Kovuşturma konusu sözler, Atatürk'ün, emperyalizm ve kapitalizme karşı çıkan düşünceleridir. Yani şu sözler:

 

- İstiklalimizi emin bulundurabilmek için, heyet-i umumiyemizce heyet-i milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi caiz gören bir mesleği takip eden insanlarız...

 

Balıkesir ilinin Balya ilçesi Kaymakamı Kemal Baykal ve Belediye Başkanı Ali Şuuri İnal, Atatürk'ün bu sözleri dolayısıyla sorguya çekilmiştir. Evet Damat Ferit örfi idaresinde değil, Türkiye Cumhuriyeti'nde, Kurtuluş Savaşımızın amaçları suç sayılmaktadır. Hem de bu savaştan yarım yüzyıl sonra.

 

Kurtuluş Savaşımızın "anti-emperyalist" niteliği çok partili düzenimizde suç konusu olmuştur artık. Atatürk'ün Bursa Nutku yargılandı, yetmedi. Sahte elyazılarıyla Atatürk'ün adına demeçler düzenlendi, bu da yetmedi... Şimdi de, Kurtuluş Savaşı'nın amacı suç sayılacaktır...

 

Son yıllarda, Atatürk adı, Atatürk düşmanlarının ellerine geçti. Uluslararası kapitalizmin sürüngenleri, tesbihli - takunyalı gericiler, tabancalı - bıçaklı saldırganlar, hep Atatürk'ün adını kullana kullana devleti işgal ettiler.

 

- Atatürkçü görüşle...

 

Bir zamanlar bu sözle başlamayan demeç ve konuşma duyamaz olmuştuk, ne yapılırsa, Atatürk ve Atatürkçülük adınanydı. Muhtıra ile hükümet devirirler, Atatürkçülük adına; hazırol emri ile hükümet kurarlar, Atatürkçülük adına; reform isterler, Atatürkçülük adına; Cumhurbaşkanlığına aday olurlar, Atatürkçülük adına; cunta kurarlar, Atatürkçülük adına...

 

İşte geldikleri nokta budur: Cumhuriyetimizin genç bir kaymakamı ve bir belediye başkanı Atatürk'ün sözlerini, Cumhuriyet alanındaki büste yazdırdıkları için suçlanıyorlar; dosyalar düzenleniyor, emirler veriliyor, kovuşturmalar açılıyor.

 

Bu da mı Atatürkçülük adına?..

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde "tam bağımsızlık" bilinci yatar. Kurtuluş Savaşı, tam bağımsız Türkiye'yi kurmayı amaçlamıştır. Onun içindir ki Mustafa Kemal:

 

- Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı savaşıyoruz... demiştir.

 

Bu suçsa, suç olmayan nedir acaba? İşkence yapmak mı? Gencecik çocukları birbirleri ardından vurup öldürmek mi? Devlet kasasını soymak mı? Nedir suç olmayan?..

 

Kaymakam ve belediye başkanı, bu sözler yerine, "komünizm her görüldüğü yerde ezilmeli" diye, uydurma sözleri büste kazısalardı, biri hemen vali yardımcısı, öteki de milletvekili adayı olmazlar mıydı?..

 

Atatürk'ün antiemperyalist ve devrimci yanı, egemen sınıfların bilinçli politikalarıyla, gizlenmek ve örtülmek isteniyor. Atatürkçülüğü, gericiliğin ve tutuculuğun bayrağı yapmak isteyenler, acıyla ifade edelim ki, bu amaçlarında adım adım başarı da sağlıyorlar.

 

Çağımız kurtuluş savaşları çağıdır. Türk Kurtuluş Savaşı, bütün "mazlum milletler" için örnek olmuştur. Bu savaşım, antiemperyalist niteliği ile Kurtuluş Savaşımızın, devrimci ve ilerici özü, uluslararası kapitalizmin ve çağdışı gericiliğin elinde bozuk para gibi harcanıyor.

 

Kurtuluş Savaşı'ndan yarım yüzyıl sonra, bu savaşın kutsal amacı suç sayılırsa, söyleyin, 23 Nisanları, 30 Ağustosları, 29 Ekimleri, ne adına ve kim için kutluyoruz?

 

Hortlayan Damat Ferit midir? Vahdettin midir? Anzavur mudur? Kimdir acaba?..

http://tbn0.google.com/images?q=tbn:4fUt54rxO5t8eM:http://homes.ieu.edu.tr/~uufuktepe/3sair961_files/image002.jpg

 

Kaynak : Uğur MUMCU - Cumhuriyet, 1 Eylül 1976 ( Uyan Gazi Kemal ! )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aslen, Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 yılında, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu. Annesi Nadire Hanım, babası, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey'di. İlk ve orta okulları Ankara’da okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. Bu hızlı yaşam Hukuk fakültesinde de devam etti. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat yargıtayca karar bozuldu ve serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra, Mumcu askerliğini, 1972-74 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. İlk yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 yılında uğradığı bombalı saldırı sonucu öldü.

 

 

Madem bu akşam esti böyle, bu başlık da yukarı çıksın istedim:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ölüm geldiğinde habersizdi uğur abi düşmanları gibi kahbece gelmişti ölüm bomba onu değil en çok sevenlerini öldürmüştü hayallerini fikirlerini öldürmeye hiç bir güç kadir değil sevenleri oldukça yaşıyor ve yaşayacak doğrular susturulamaz yaşasın haykırabilmek

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gerçekleri yazmaktan kokmayan kahraman bir neferdi.korkmadımı korktu elbette ama yılmadı gerçekleri söylemekten.biliyorduki kendisi ölse bile gerçekler çığ olup büyüyecek,bozacak oynanan oyunları..ama olmadı .tam toplanmaya başlamıştıkki kalbimize vurdular bir darbe .darmadağın oldu o büyüyecek çığ.saçıldı etrafa topak topak..kaç topak olduk etrafta sizce...

OYUN mu?reklamlardan sonra devam etti..bakalım ne zaman son bulacak...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...