Jump to content

Tanrı ' nın paradoksu


Moliere13

Önerilen Mesajlar

_Tanrının varolduğunu kabul ediyor musun?

 

_Evet.

 

_Onun gücünün sonsuz olduğunu kabul ediyor musun?

 

_Evet.

 

_Onun herseyi yaratabileceğini kabul ediyor musun?

 

_Evet.

 

_Soru:''Bu niteliklere sahip olduğunu kabul ettiğin Tanrı, kendisinin kaldıramayacağı kadar ağır bir kaya yaratabilir mi?

 

Yaratabilir: O istediği herşeyi yaratabilir.

 

Yaratamaz: Onun gücü herşeye yeter.

 

Ya bu şartlar altında böyle bir tanrı yoktur

 

Ya onun gücü sonsuz değildir

 

Ya da istediği herşeyi yaratamaz.

 

Bu üç olasılık da bütün semavi dinler ile çelişir. Birileri yalan söylüyor...

 

 

B.RUSSELL

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aslında paradox, Tanrı'nın varlığında değil, önermedeki ifadelerin yanlış kullanılmasında yatıyor. İlk önce önermeyi açalım;

 

a. Tanrı, herşeyi yaratabilir.

b. Tanrı'nın herşeye gücü yeter.

c. O halde Tanrı, kaldıramayacağı bir taşı yada bükemeyeği bir demiri de yaratabilir.

 

İlk bakışta mantıklı gibi görünen bu paradoxta, olumsuz bir sonuçtan olumlu bir sonuç doğurulmaya çalışılmıştır. Yani Tanrı, herşeye gücü yetiyorsa, kendi hakkında kusur oluşturacak yada Tanrılığını, kutsallığını olumsuzlayacak bir davranış yada yaratışta bulunması beklenmektedir. Bu, "herşeye gücü yeter" doğruluk önermesinin, bahsedilen "gücü" kısıtlayarak "yapamayacağı bir takım şeyler yaratmasına, yenemeyeceği başka Tanrılar yaratmasına, kendi kendini yok etmesine..." kadar giden, yeterli(!) bir güç gibi örnekleri çoğaltabileceğiniz olumsuz önermelerle saf dışı bırakılmasıdır. Dolayısıyla da "mantık salatası"dır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İnsan zihninin algılayabilmesi için Tanrı kavramının fizikselliğe dökülmesini her zaman yanlış bulmuşumdur.Bunu bir kenara bırakacak olursak,Tanrı için yazılmış olan ilk iki şık zaten mantıken,sonuncuyu egale etmektedir.Çünkü Tanrı bir şey yaratıyorsa,yarattığı şey ona aittir.Yani demiri büküyorsa aslında büktüğü şey kendisidir.Dolayısıyla bence oraya eklenmesi gereken Tanrının gücü sonsuz ise,varlığı da sonsuzdur önermesi olmalıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"Peki Tanrı, kendisini yok ederse ne olur?" Bu soruya şöyle bir yanıt vermem beklenilebilir: "Dünya kaosa döner, herşey altüst olur, herkes çıldırmış gibi birbirini boğazlar, bütün dengeler alt-üst olur vs." Hayır, bunların hiçbirini söylemeyeceğim. Çünkü bu soru, yukarıdaki paradoksla aynıdır.

 

Tanrı'nın başlıca özelliği, "kıdem" ve "bekâ" sıfatlarının kendinde mevcut bulunmasıdır. Kıdem, yani varlığının bir başlangıcı olmaması. Beka, yani varlığının bir sonu, nihayeti bulunmaması. Zaten bu sıfata sahip olmasaydı, Tanrı, "tanrılık" özelliğinden soyunmuş, herhangi bir "varlık" haline gelirdi. Varlık diyorum; çünkü, ezelî olmayan ve sonradan var olan herşey, "vücut bulması" ister kendi kendine olsun, ister başka sebeplerle olsun, sadece "varlık" yada bir "yaratık"tır.

 

Şahsen ben, bu iki sıfattan yoksun bir Tanrı'nın varlığına iman etmezdim; çünkü bu akıldışılık olurdu. Birgün varlığı sona erebilir bir Tanrı'dan sonsuz hayat için yakarışta bulunmamın traji-komik bir olay olması bir yana, "bu korkunç boşluğun" içindeki bir hayat da tam bir trajedi'ye dönerdi.

 

Bu yanılgıya, tarihin bir çok dönemlerinde rastlamak mümkün. İnsanoğlu, doğduğu andan itibaren ruhundaki "Tanrı'yı daha doğrusu gerçeği arama" istidadıyla okült ve pagan inanışlara yönelmiş; kimisi ise İbrahim gibi, Tanrı'yı ay'da, güneş'te ve yıldızlarda arayıp bütün bu "erişilmez gibi görülen ve işte Tanrı budur dediği sırada gündüz ve gecenin çevrimiyle bir bir yok olan" nesnelerin kendisinden çıkıp o nesneleri (Ay'ı, Güneş'i, yıldızları ve bütün kainatı) yaratan Yüce bir Yaratıcı'nın varlığını idrak etmişlerdir.

 

Tanrı, insanı öyle sevmiş ve ona o kadar değer vermiş ki, yaratılma sebeplerini hatırlamaları için ta dünyanın yaratılışından beri binlerce uyarıcı resul ve nebiler göndermiş; ama insan, nefsine zulmedip yeryüzünde bozgunluk çıkarmış, sahte tanrılar edinmiş, Yaratıcı'nın güven verici o rahmetinden, ışığından mahrum kalmışlardır. Bugün bile huzuru doğunun mistik felsefelerinde aramıyor muyuz? Oysa Yaratıcı, bize verdiği değerden ötürü hepimiz için, kutuplardaki eskimodan tutun, Hintlisinden Avrupalısına, Fransızından Afrikalısına, Türkünden İngilizine kadar hepimize özel bir mektup yazmış ve şöyle demiştir: "Ey mutluluğu, sonsuz saadeti, huzuru arayan insan. Kalpler, ancak beni anmakla mutmain olur, huzura erişir. Eğer salih ameller işler ve nefsinize zulmetmezseniz, sizin için Allah katında nimetler vardır. Onlar, asla mahzun edilmez. Kim zerre kadar hayır işlerse onun mükafatını görür. Kim de zerre kadar kötülük ederse, onun da mükafatını görür." Peki bu -bize özel- mektubu açıp hiç okuduk mu? Yoksa içindeki mesajları almak yerine -bize uğur getirsin diye- duvara mı astık? Yoksa bu mektubu, sadece (bu Kitap, ölülere mi indirilmişti ki) mezarları ziyaret ederken okuyacağımız seranomilere, ritüellere mi dönüştürdük? Yoksa bu mektubu, bilmem hangi cini çağırmak, hangisini kovmak için tılsımlara mı dönüştürdük? Bir düşünün. Yaşadığınız (belki) on bin günün sadece bir gününü ayırarak bir düşünün...

 

Yine gerilere gidelim. Bu kez, İsa'dan da yıllar öncesine. Yaratıcı'nın İsrailoğullarını nimetlendirdiği, Mısırdan çıkardığı, onları Firavun'un zulmünden kurtardığı yıllara. Bütün bunlara karşılık onlar ne yapmıştı? Altından bir buzağı yapıp ona tapmamışlar mıydı? Diyor ya Zebur bölününde: "İnsan dediğin nedir ki. Hepsi hepsi bir kırçiçeği kadardır ömrü de, vefası da." Kendilerine verilen nimetlere karşın, Eski Yunan Felsefelerine, anayurtlarındaki inançlara ve en sonunda daha da ileri gidip inisiyuatik ve kabalistik felsefelerle Şeytan'ı kendilerine yol gösterici edindiler ve cilt cilt Talmud'lar kaleme aldılar.

 

Tekrar zaman makinesine atlayıp milada geliyoruz bu kez. İsa'nın getirdiği bütün öğretilerin -Yahudilikteki deforme gibi- yerini yine Yunan felsefesi'nin hermetik öğeleri aldı. Dr. Morton Scott Enslin, "Christian Beginnigs" adlı kitabında şöyle diyor: "İsa Mesih'in şahsiyeti ile uğraşma, kim olduğunu araştırma ve herşeyi onun bu kişiliğiyle ilgi kurarak açıklama gayretleri, kendisi için uydurulan ve kendisinin hiçbir zaman söylemediği şeyleri O'na ithaf etmekle sonuçlandı. Böylece, bağlılarına vaaz ettiği öğretiler yerine şahsiyetinin (Bakire bir kızdan doğduğu için) açıklanıp anlaşılması gereken biri haline geldi." Bu temayül, İsa Mesih'in Logos= Kutsal Kitap kelimesi ile izah edilmesine, neticede de tanrılaşmasına neden oldu. Çünkü İskenderiyeli yahudi felsefeci Philo, bu konuda felsefî görüşler ileri sürmüştü.

 

Hıristiyanlığın bu yeni inancının temelleri, dönemin Roma İmparatorluğundaki putpereset cemaatlerin öğretilerine dayanıyordu. Bu öğretilerin, günümüzdeki hıristiyanlıkla hemen hemen aynı olması da ayrıca dikkat çekicidir. Mesela;

 

a. Hepsi de kurtarıcı bir tanrıya inanıyor ve onun ölümünü kendi günahları için bir kefaret ve ona inananlar için kurtuluş olarak kabul ediyorlardı.

 

b. Hepsinde de vaftiz gibi, o inanca girmek için sembolik bir ayin vardı.

 

c. Hepsinde de Tanrı ile ruhsal bir birleşme, bütünleşme (panteist yaklaşım) vardı. Bu bütünleşme, yine sembolik olarak o cemaatlerde Tanrı'nın etini yeme ve kanını içme ritüelleri olarak yerine getirilirdi. Aynı ritüeller, hıristiyanlığa evharisiya, yani ekmek ve şarap ayini olarak girdi.

 

Encylopedia Americana'da "sacrifice", yani "kurban" maddesinde şöyle der: "Eski Yunan'da gök tanrısı Olympus adına, thusiai ve sphagia denilen kurban ayinleri yapılırdı. Thusiai, gündüzleri çoğunlukla sabahları yapılırdı. Hayvan'ın belli kısımları, bomos denen taş üzerinde yakılır, geriye kalanları ise yüksek bir taşın çevresine toplanmış kimselerce yenirdi."

 

Edvard Canpenter, çeşitli kurtarıcı tanrı hikayeleri; örneğin Yunanlıların Dionysus'u, Romalıların Hercules'i, Perslerin Mithra'sı, Mısırlıların Amon-Ra, Osiris ve İsis'leri, Kuzey Sami'lerinin Baal'ı, Asur ve Babillilerin Tammuz'u ile İsa Mesih arasındaki benzerliğe dikkat çeker. Şöyle ki;

 

a. Hepsi de noel, yani 25 aralık'ta yada bu tarihe yakın bir günde doğmuştur.

 

b. Hepsi de bakire anneden doğmuştur. (Belki de Hıristiyanların, yani ilk dönem kilise babalarının yanılgısı İsa'nın bakire anneden doğmasını diğer benzer felsefelerle açıklamaya çalışmasından kaynaklanıyordu)

 

c. Hepsi de bir mağarada, bir ahırda ya da yeraltındaki bir mahzende doğmuştur.

 

d. Hepsi de insanlar için meşakkatlere katlanmışlardır.

 

e. Hepsi de nurlandırıcı, iyileştirici, kurtarıcı, bağışlayıcı gibi sıfatlarla anılmışlardır.

 

f. Hepsi de (görünüşte) karanlık güçler tarafından mağlup edilmişlerdir.

 

g. Hepsi de Cehennem'e yada arz küresinin diğer tarafına inmiştir.

 

h. Hepsi de, yeniden dirilmiş ve insanların Cennet'e gitmesine öncülük etmişlerdir.

 

i. Hepsi de insanlarla irtibat kuran aziz'ler seçmiş ve vaftiz ayini benzeri ayinlerle insanları cemaatlerine kabul etmiştir.

 

j. Hepsi de kurban yemekleri yenilerek anılmıştır.

 

Konu buraya nasıl geldi diyeceksiniz. Anlatmak istediğim, insanların tanrı'yı kendilerine yakın görme çabaları sonucu bir yarı insan-yarı tanrı modeli çıkmış, insanlardaki hemen hemen tüm özellikler tanrı'ya da atfedilmiştir. Oysa İslam, bize Yaratıcı'nın bütün bu benzerlikten münezzeh olduğunu, doğmadığını ve doğurmadığını, bir sonunun ve bir başlangıcının bulunmadığını, ol emriyle yeryüzünü yaratacak kudret ve azamette olduğunu, hiç kimseye ve aklımızın hayal edebileceği hiçbir şeye benzemediğini bildirmiştir. Evet, birgün yok olacak birisi asla Tanrı olamaz ve Tanrı olarak da tapılmaya layık değildir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

söle bır göz gezdırdım...tşk ler lucın

ama rımmon un sorusu tanrı nın kendısını yok edıp edemıycegı uzerıne degıl ...

negatıf yöntemle tanıya gıtmek gıbı bır nevi...

rımmonun sorusu altında tanrı nın (tanrı tanımı geregı herseye kadır olması dısında) neyi akışına bıraktıgı neye mudahale ettıgı kı bunun sınırlarını cızmek zor olan...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı, herşeye müdahale eder. Ondan izinsiz, bir yaprak parçası bile yerinden kıpırdamaz. Hıristiyanlık ve Yahudi'likteki Tanrı inancına göre, Tanrı olaylara müdahele etmez. O'nun benzetmek gerekirse ileri karakolları vardır ve sadece olması gereken yerde Tanrı ordadır. Ama İslam'daki Allah inancı, herşeyi gören, ilmiyle herşeyi kuşatan bir Tanrı'yı anlatıyor. Müdahale dediğimizde burda ister istemez konu kadere geliyor. İslamdaki kader, hıristiyanlık ve yahudilikteki vaat... İslam felsefesinin ilk doğuş yıllarındaki eşari bakış'ın kader konusundaki yürüttüğü fikirler, bugün çoğumuzun inandığı kader inancıyla hemen hemen aynıdır. Yani aslında rüzgarda savrulan bir yaprak parçasından hiç farkımız yoktur. Tanrı, bir alınyazısı yada herkes için ayrı bir kişisel senaryo yazmış, bizler de iradesizce rollerimizi paylaşmışız. Bu doğru değildir. Kader, Yaratıcının olmuş ve olacak herşeyi daha ezelden beri BİLMESİDİR. Az önceki kıdem ve beka sıfatlarının yerini şimdi de ilim sıfatı alıyor. Yani, gelecekteki olayları bilemeyen bir Tanrı, ilminde ve bilgisinde kusurlar taşıyan, aynı paradoksla kendisinin de bir kader yada bilinmezlik içinde olduğu bir Tanrı'yı gösterir ki, o bütün bu sıfatlardan uzaktır. Tevrat'ın Yaratılış bölümünde, Nuh tufanını anlatırken, "Tanrı, bunları gördü ve YÜREĞİ SIZLADI." ve "Tanrı, bir daha insanlara böyle bir tufan göndermemek için bir işaret koydu ve bu işarete bakıp tufanı HATIRLAYACAKTI" gibi Tanrı'yı kaderin ve bilinmezliğin içinde bırakan, yaptığı işin sonucunu düşünemeyen ve çoğu kez de yaptıklarından pişmanlık duyan, "7. gün dinlendi." sözüyle O'nu yorulan aciz bir varlık gibi betimleyen, daha da ötesi, yaptıklarını (ve yaptıklarının sonuçlarını) unutmamak için şuraya buraya işaretler koyan DALGIN bir Tanrı portresi çizer bize. Oysa Tanrı, her zaman hazır ve nazırdır. Geçmişi, şu anı ve geleceği bilir ve hayatımızın her anında hepimizi ayrı ayrı duyar ve dualarımızı işitir. Tanrı, hepimize seçim hakkı vermiştir. Yani bütün kainatı yöneten külli iradesi dışında, bizlere kendi hayatlarımızı yönetecek cüzi irademizi vermiştir. Cüzi irade diyorum; çünkü (insan,) kainatın işleyişini değiştiremez. Sadece kendi hayatının işleyişine yön verebilir.

 

Olayları akışına bırakmak şöyle dursun, irademizin yaptığı seçime bağlı olarak olayları yaratır. Parmağımızla yaptığımız ufacık bir hareket bile onun izni ve gücüyledir. Tüm kainatı yönetir; Ay'ı, Güneş'i, yıldızları. Daha varlığından bile haberdar olamadığımız galaksileri.

 

Hayır ve şerri yaratan da odur. Bu dünyayı imtihan dünyası olarak yaratmış, bizleri kimi zaman musibetlerle, kimi zaman malımızı azaltmakla, kimi zaman hastalıklarla denemiştir. Tıpkı bir simyacı gibi... Birçoğumuz, O'nu sadece başımıza bela geldiğinde anıyoruz. Başımızdan o musibet gidince de tekrar eski yaşantımıza dönüyor, O'na sırt çeviriyoruz. Ne kadar büyük bir nankörlük, öyle değil mi?

 

Kur'an, şöyle der: "Onlar ki, (kendilerine bir zarar eriştiğinde) insanların yaptıklarından ötürü Yaratıcı'yı suçladılar. Oysa başlarına gelenler, kendi kendilerinin zulmüydü." Evet. Çevrenize bir bakın. Savaşlar, ölümler, adaletsizlikler. Tanrı, bütün bunlara nasıl izin veriyor dediğinizi duyar gibiyim. Hayatınızdaki olumsuzluklara bakıp, "Kaderim böyleymiş, ne yapabilirim." dediğinizi de duyabiliyorum. Bu, yaptığımız edimlerin suçunu Tanrı'ya atıp kendimizi rahatlatmaktan başka birşey değildir. Çünkü irademizle yaptığımız herşeyin sorumlusu, Tanrı değil bizleriz. Tanrı, sadece irademize göre olayları yaratır. Seçimlerimizin sonucu olarak, olaylara yön verir. Sigara içmemiz bir seçimdir. Bunun sonucunda hastalanmamız, kader değil; seçimimizin getirdiği kötü sonuçtur. Savaşlarda masum, mini mini bebeklerin ölümü, onların kaderi değil, ülkeleri sömürmek için aç gözlü insanoğlunun işlediği vahşetlerden başka bir şey değil de ne, söylesene!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı, sadece irademize göre olayları yaratır. Seçimlerimizin sonucu olaylara yön verir. Sigara içmemiz bir seçimdir. Bunu sonucunda hastalanmamız, kader değil; seçimimizin getirdiği kötü sonuçtur

 

öyleyse tanrı kendını yok etse ya da ızne ayrılsa ..ıkısı de aynı sey...söyle bır manzara mı bızı beklıyor?

ölüm dıkkatsız kazaların eseri olucak dogumlar olmayacak..var olan kaynakları kendı ırademızle tuketıp en sonunda bırbırımızı yıyecegız vs gıbı?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hayır, söylemek istediğim de bu. Tanrı olmadığında bizler de olmayacağız. Çünkü senin şu anını yaratan, Tanrı. Bir nehirde iki kez yıkanılmaz diye bir söz vardır; duymuşsundur. Şu anki senle bir saniye sonraki sen, asla aynı değilsin. Her saniye yeniden yeniden yaratılıyoruz. Tanrı olmasa ya da 4. boyut olmasa sorusu birbirine eşittir. Çünkü Tanrı, zamanın ve mekanın dışında; ama zamanın an be an tek yöneticisi o ilahi kudretten başkası değildir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

neye dayanarak söyledın sımdı bunu anlayamadım?:confused:ya su an zaten yaptıgımız dıalog sıra ıle tanrı varsa ve tanrının tanımı en ıyı ıslam dınınde acıklanıyorsa dıye gıdıyor ama bu yolda gıderken bıle muphem olmamalı hıcbısey öyle degıl mı?

 

öyleyse cevap olarak fiziksel ve kımyasal bır acıklama getırebılecek olan var mı?

söyle soruyum atom ve tanecıklerının devinimi bi an durdurulursa varlık sürecı korunabılır mı?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bircok ateistin dayanak noktasinin bu paradoks oldugunu duymustum.. :confused:.. bi ucta yaratamaz demek var.. diger ucta kendinden yuce bir varligin olma durumu var..(sey dememek icin varlik kelimesini kullandim..)

 

gercekten kafa karistirici..

 

insansi ozellikler yuklememek lazim diyerek cikiyorum isin icinden kendi adima ama.. ikna edici cevaplar da bekliyorum bu basliktan acikcasi.. luciin e aciklamalari icin tesekkur ediyorum..

 

sanirim "baslanginin ve sonunun olmamasi" onermesinden ikna edici bir cevap cikabilir..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ınsan spermı sogutularak senelerce muhafaza edlebılıyor

 

a) yıne de atomlarda yavas da olsa bır devınım var..mutlak hareketsızlıkte parçalanır

b) daha da sogutulması mumkun olsa daha uzun surelı muhafaza saglanabılır

 

kımya ve fızıgı unuttum sayılır..ben cvp veremıorum:confused:

--------------------

bu arada yanlıs anlasılmasın ateızm ya da anti islam propagandası yapmıorum:)..sadece bu mantık yürütme olayı..konu farklı bır bölümde de acılabılırdı..ınanc bana göre bır noktadan sonra sorgulanamz...inanıyorum/ınanmıyorum kelımesı ıle söz noktalanır..ne kendını kanıtlama ne de karsıdakını curutme ıle altından kalkamzsın.:)..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şöyle diyeyim. Belki kaba bir benzetme olacak; rüyalarındaki varlık ve nesneleri kendi beynin, imgeleme gücünü kullanarak tekrar tekrar yaratıyor. Uyandığında ise o hayal, kaybolup gidiyor. Yani düşlerindeki bütün varlıkların devam etme sürecini belirleyen şey, senin uykuyla uyanıklık arasındaki geçirdiğin o zaman. Senin yaratmanla varlıklarını sürdürebiliyorlar.

 

Şu an baktığın şey ne? Bir monitör. Onlarca pikselden oluşuyor. Atomları ise binary sistem yani binlerce sıfır ve bir. Peki bu server göçerse ne olur? Tüm bu bilgiler, sadece bir resim olarak dona mı kalır?

 

Biz de bir düşün içindeyiz. Zahiri bir alemdeyiz. Duyularımıza göre var olduğumuzu sansak bile aslında hiçbirimiz yok. Hiçbir şey yok. Düşünüyorum o halde varım diyeceksin. Ama bütün duyular gibi düşünme bile yanıltıcı. Gördüğümüz bu alemin devamını sağlayansa Tanrı'nın varlığı. Tasavvufun birinci adımı, Allah'tan başka tanrı yoktur sözüdür. İkinci adımı ise, Allahtan başka mevcut olan hiçbir şey yoktur. Yani, La mevcûdu illallah... Öte alemle, yapısıyla yada işleyişiyle ilgili en ufak bir bilgimiz yok. İnsanlar uykudadırlar ve öldüklerinde ise uyanırlar diyor İslam. Düşlerin ne kadar gerçekse, bu kainat da ancak o kadar gerçek.

 

Peki biz aslında nerdeyiz? Matrix'teki gibi, elektronik makinalara bağlı yaşamıyoruz, orası gerçek. Ama bir düşün, gerçekten nerdeyiz? Şu an gerçekten de bu yazıyı mı okuyorsun yoksa beynin öyle mi algılatıyor sadece? Ben yoksam, hangi beynim işliyor, bedenim yoksa beyin de yok diyeceksin. Buna da cevap veremem...

 

Peki zamanın durması için gereken ne? Gerçekten bilmiyorum, ne? Hangi bilimsel deney, zaman durduğunda yada dördüncü boyut yok olduğunda şu anki var olan maddesel dünyanın devamına yada fotoğraf gibi kalıvermesine ilişkin bir sonuç sunabilir bize? Sorular, sorular... Felsefe, sadece nazariyeler üretir. Bu yüzden de bütün konuştuklarımız, fikir yürütmelerimiz; nazariyeden başka birşey değildir...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

tanrıyı bu evrenden,kendinizden ayrı bi varlık olarak görmeye devam ettikçe hiç bi sıoru tam olark çözülemeyecektir.bu yüzden inanç sorgulanmaz cümlesiyle her tartışmanın noktası koyulup konu rafa kaldırlıcakatır.

tanrı ağaçtan düşen yaprak,soruları soran katatonik,cevapları veren luciindir.tanrı tüm evrendir.ve eğer tanrı kendini yoketseydi haliyle evrende yokolurdu.

 

kata atomların devinim yaptıkları fikrine katılmıyorum."an" be "an" yeni bi evren varolmaktadır.atomun bi elktronu a konumundayken başka bi evren yaşanmaktadır.elktronun b konumunda varoluşu başka bi evren.bunlar tıpkı söylediğin gibi fotoğraf karelerine benzetilebilir.ardarda sıralanmış fotoğraf kareleri.bu yüzden Allah her an yaratma halindedir diyoruz.

--------------------

luciin tasavvuf hakkında söylediklerine kesinlikle katılıyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kata aslına bakarsan kuantum fiziği atomların hareketli olmadığını sürekli varolup yokolduklarını kanıtladı.ilk önce elektronların bu davranışı gösterdiğini farketmişler.daha sonra çekirdek dahil tüm parçacıkların.

 

bu konu ile ilgili "ne biliyoruz ki?" die bi belgesel var.harika.izlemeni tavsiye ederim.

--------------------

böyle olunca aslında çekim kuvveti itim kuvveti falan kalmadığı sonucu çıkıyor ortaya.yani tüm anlarda maddelerin birbirlerine göre konum değiştirmlerini bizim çekim kuvveti ile açıkladığımızı söyleyebilirim.çünkü aslında durağan olan anlar ardarda geldiklerinde süregeldiklerine,devam ettiklerine dair bi kandırmaca yaratıyorlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

öyleyse hepımız ve herşey bırer tanrıyız!...onla yok oluyorsak onun parcasıyız aynı zamanda...:D(kutsadım kendımı)

 

Çok yaklaştın. Richard Bach'ın "Mesih, sizsiniz." yada Hallac-ı Mansur'un "Ene'l Hak"; yani "Tanrı, benim." sözünün altında bu panteist yaklaşım var. Aslında kendilerini ilahlaştırmıyorlar. "Fenafillah" idrakiyle Tanrı'nın varlığı arasında yok oluşlarını anlatıyorlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...