Jump to content

Küçük bir randevu


Siber_Keşiş

Önerilen Mesajlar

Geçenlerde kafama esti bişeyler karalayayım dedim. ilk bölümünü size sunayım diye düşündüm. beğenirseniz diğer 2 bölümüde buraya koyarım.

 

Not: Tamamen Hayalidir :)

 

- Küçük Bir Randevu -

 

 

Bölüm 1

 

Minibüsler hep kalabalıktır. İstisnalar elbette kaideyi bozmaz ama Urfada minibüsler hep kalabalıktır. Yine kalabalık olan bir minibüse binmişti işte. Çok sinir olurdu, gelen geçen bütün Karaköprü, Esentepe, Yenişehir minibüsleri bomboş geçerdi. Ama iş Sırrına gelince tıklım tıklım olurdu. Emirgandan Sırrın yürüyerek en az 45 dakka sürerdi. Binmek zorundaydı. Her zamanki gibi…

Gelen yeşil renkteki minibüse bindi. Mavin başını kapıdan uzatmış bas bas bağırıyordu “Sırrın! Sırrın! Sırrın! Karayolları!”. Hâlbuki birkaç ay önce yasaklanmıştı bu yaptıkları. Ama kurallar çiğnenmek için değilmiydiki. Bir süre mavinin bağırışlarını seyretti. İş çıkışı herkes paf-küf ederek oturuyor yada ayakta duruyordu. Herkesin düşüncesi ve isteği aynıydı; Bir an önce şu durağa yetişsem…!

Tam önünde ayakta durduğu koltuktaki genç kendisinden küçüktü, önce biraz tereddüt etti ama daha sonra bişey söylemeden kalktı ve yerini ona verdi. Pek karşılaşmadığı bir şeydi. Oturdu. Koltuk arkadaşı muhtemelen bir inşaat işçisiydi. Giyiminden, daha doğrusu giydiği şeyin üzerindeki boya, çimento vb. lekelerden ve de kalıntılardan belliydi. Yeterince beklediklerinin farkına varmış olacak ki şoför gaza hafiften basmaya başladı. Minibüs de çalan müzik hep aynıydı. Ağır ağır devreden bir arabesk parçası. Hiç sevmediği bir müzik çeşidiydi bu. Gerçi bağışıklık kazanmıştı. Duyar duymaz tüyleri diken diken olmuyordu artık.

20 dakika önce bir arkadaşından aldığı notu cebinden yavaşça çıkardı. Bir süre elini notun üzerinde gezdirdi. Acaba izleyen biri var mı diye sanki dışarıya bakarmış gibi sağı solu kolaçan etti. Bakan yoktu. Yani rahatça açıp yazanları okuyabilirdi. Neden arkadaşından böyle bir şey istemiştiki? Normal, güzel ve mutlu bir hayatı vardı. Yani ona göre normal insanların yapmak istemeyeceği bir şeydi bu. Aklından şöyle geçirdi, sadece küçük bir söyleşi, ayrıca işe yarayacağı bile kesin değil. Tam bunları düşünüyordu ki Yanındaki işçi sanki biri ona seslenmiş gibi sağ tarafına döndü. Bakışları çok donuk ve de anlamsızdı. Muhtemelen gözlerinden biri görmüyordu. Bir süre etrafına bakındıktan sonra gözleri yanında oturan kişiye odaklandı. Göz rengi çok ilginçti. Biri yeşil diğeriyse çok çok açık maviydi. Bir süre bekledikten sonra işçi,

“Madem işe yarayacağına tam olarak inanmıyorsun neden aldın?” dedi. Ve ekledi,

“Mithat, bu işi yapmak istiyorsan belli bir amacın olmalı. Senle benle yapacağın bir sohbete benzemez bu.”

Mithat başta söylediğini umursamadı çünkü düşüncelere dalmıştı ama ismini söyleyince birden tüyleri ürperdi, yavaşça işçiye doğru başını çevirdi. Bir süre göz göze geldiler. Hayat boyu mucizelere inanmadı. Ona göre Tanrı bir zamanlar insanoğlunu seviyordu. Onlara mucizeleriyle hayatlarını süsleme imkanı veriyordu. Ama artık umursamıyordu. Ona göre Tanrı artık insanoğlundan sıkılmıştı…

Kendi kendine, saçma bir tesadüf, anlamsız bir şaka, diye düşündü. İşçi sanki Mithat düşüncelerini sesli söylemişte karşılık verirmiş gibi açık mavi olan gözünü azıcık kıstı,

“Tesadüf mü Mithat…? Gerçekten böylemi düşünüyorsun? Sana bir şey söyleyeyim mi, bu bir tesadüf değil. Ama emin ol ki bir mucizede değil.”

Bu nasıl olurdu? Çok anlamsız bir durumdu. Gerçi geçenlerde bir sitede bazı insanların beyin okuyabilme yeteneğinin olduğunu okumuştu. İnanmamıştı doğrusu okuduğunda ama acaba demeden de geçememişti. İşte tipik bir örnek tamda karşısında duruyordu. Son söylediklerinden sonra Mithat’ın yüzü biraz ekşidi. Kendini işçiden daha biraz uzaklaştırdı ve,

“Bunu yapmayı kes. Nasıl bir zevk alıyorsun? Bunu yapınca mutlu mu oluyorsun?” dedi.

Başını onaylamayan bir biçimde salladı ve yüzünü diğer yolculara doğru çevirdi. Varacağı yere zaten az kalmıştı. Yavaş yavaş toparlanayım diye düşündü. Çünkü önü kalabalıktı. Minibüs durana kadar anca kapıya ulaşırdı. Tam mavine seslenecekti ki tekrar işçinin sesini duydu,

“Kaptan! Sırrın da inecek var!”

İşçi bunu söyledikten sonra yavaşça arkasına yaslandı. Tekrar başını sağa doğru çevirdi. Gözleri yine Mithat’ı arıyordu ve nitekim buldu. Derin bir nefes aldı ve Mithatın kendisine bile bile bakmadığının farkında olmasına rağmen şunları söyledi,

“Bak Mithat... Eğer buna inanırsan elbette başarırsın... Önemli olan inanman.”

Bir süre durdu. Derin bir nefes daha aldı, başını bu sefer camdan olan tarafa çevirdi. Ve devam etti,

“Ben bir kahin değilim ama şunu söylemek istiyorum… O bu gece sana gelecek… Buna hazırlıklı ol… Ve yerinde olsam…” başını tekrar Mithat’tan yana çevirdi devam etti,

“Bunu yapacak mantıklı bir sebep aradım…”

Uzun süreden beri Mithat bir daha işçiye doğru döndü ve baktı.

“Tavsiyen için teşekkürler ama,” Biraz bekledi ve devam etti, “ben her şeyde mantık aramam…”

Sırrına gelmişlerdi. Yerinden kalktı yolcuları yara yara kapıyı buldu ve aşağı indi. Son bir kez döndü gözleri işçiyi aradı. Yoktu… sanki buhar olup uçmuştu. Minibüs tekrar hareket etti. Mithat bir süre minibüsün arkasından baktı. Ve şöyle düşündü, ‘al işte. Artık şizofrende olmaya başladım.’ Kendi kendine gülümsedi ve kaldırıma çıktı.

Evi durağa çok yakındı. Ayrıca iş yerinede. Binasının rengini sevmezdi sadece. Açık sarı. Çok uçuk gelirdi ona her zaman. Bina kapısından geçti ve posta kutularının olduğu raftan gelen faturayı aldı. Merdivenleri çıkarken bir yandan da faturayı açmakla uğraşıyordu. Elektrik faturasıydı. 113 YTL gelmişti. Az sayılmazdı. Ama Urfa’nın sıcağında sürekli klima çalıştıran birine göre çokta sayılmazdı. Yorum yapmadı. Sanki birileri düşüncesini okuyacakmış ta ondan çekiniyormuş gibi. Evinin kapısına geldiğinde her zamanki sürprizle karşılaştı. “Geç gelen bir Gazete…!” söylenerek gazeteyi yerden aldı koltuk altına sıkıştırdı ve kilidini aramak üzere elini cebine attı.

Kapıyı iki deneme sonrasında açtı. Eve girmek istemiyordu aslında. Ev ona hep sıkıcı gelmişti nedense. Tek başına yaşıyordu. 29 yaşındaydı ve hayatında kimsecikler yoktu. Kapıyı her açışında ve loş, ıssız evi onu her selamlayışında bunu düşünürdü. Ardından kaderine önce teşekkür eder ve elini yüzünü yıkarken ona sevgi dolu sözcükler(!) yollardı. Bu da düpedüz rutin bir gündü. Oturma odasına geçti ve gazeteyi gelişi güzel fırlattı. Ceketini çıkardı ve koltuğun kenarına astı. Bunu yaparken de gözü gazetede ki başlıklara ilişti. Bush bu seferde Pakistan’a tehtid yollamıştı. Çin’i yine korkunç bir kasırga vurmuştu. Büyük Millet Meclisi’nde bir görüşme sonucu yine küçük çaplı bir arbede çıkmıştı. Ve görebildiği son başlıkta da teröristler yine bir yerleri bombalamıştı, şehit cenazelerinde göz yaşları akmıştı.

Gidip perdeyi açtı. Sadece kendisi değil ki bütün dünya rutin bir seyirdeydi. Sürekli aynı şeyler, sürekli aynı siyasetler, aynı yüzler, aynı dolaplar. Sadece kendisi rutini oynamıyordu ki bu hayat denen filmde. Peki bu kısır döngüyü aşabilen var mıydı? Varsa neredeydi? Neden ortaya çıkıp o sihirli formülü söylemiyordu? Bir süre dışarıyı seyretti. Sokaktaki çocuklar, trafik, her şey rutini oynuyordu. Yavaşça elini perdeden çekti ve aynanın karşısına geçti. Saçı yine darmadağındı. Bir süre eliyle düzeltemeye çalıştı. Elinden geldiğince tekrar eski haline getirdi. Bunları yaparken birden yavaşladı. Gözü alnının sağındaki yaraya kaydı. Trafik canavarının ona güzel bir yılbaşı armağanıydı. Birden geçmiş aklına gelmeye başladı. Tam o sırada kendini frenledi. ‘Hayır hayır. Bugün günü değil. Bugün üzülmek istemiyorum.’ Aynanın başından ayrıldı. Kanepeye uzandı. Hava kararmıştı. Aklına arkadaşından aldığı o kağıt geldi. Çıkardı. Başta onu masaya fırlatmak istedi. Ama sonra durdu. ‘ne zararım olurki?’ diye düşündü. Orda yazanları bir bir okudu. Çok saçmaydı. Anlamadığı dilde bir şeyler mırıldanıyordu. Ve eğer şansı yaver giderse bir ruh onun bu davetine icabet edecekti. Bir süre sonra okumayı durdurdu. Derin bir nefes alıp tekrar ciğerlerinden çıkardı. Kağıdı masaya fırlata. Kafasını kanepeye tekrar koydu. Güzel bir uyku… Evet o an için tek istediği buydu… Derin ve güzel bir uyku…

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Teşekkürler :) Beğenmene sevindim. Tamam o zaman 2.bölümüde buraya koyayım. Yalnız orda yazanlar yüzünden kimse bana darılmasın, sonuçta ikiside birer hayal kahramanı benim için :thumbsup:

 

Devam...

 

 

Bölüm 2

 

Hep aynı rüyalar. Rüyalar bile rutindi artık. Yine uçurumdan düşüyordu. Bir süre uçuyor, uçmanın zevkine varıyor ve düşüyordu. Yalnız yere yaklaştıkça ters giden bir şey oldu. İlk defa bu kadar hızlanmıştı. Muazzam bir hızla yere doğru uçuyordu. Ve ilk defa düşeceği yerde farklı bir şey gördü. O kadar hızlı düşüyordu ki ne olduğunu seçemedi bile. Karaltı bişeydi. Siyah giyinmiş birileri gibi. Gözü netlik kazanmaya fırsat vermeden tamda o karanlık şeyin üzerine çakıldı. Çakılmasıyla yerinden sıçraması bir oldu. Bir süre yarı dik konumda nefes nefese bir eli kanepeye tutunmuş bir şekilde bekledi. Nefes alış verişi ve kalp atışları normale dönüyordu yavaş yavaş. Derin bir nefes alıp tekrar verdi. Tam başını tekrar kanepeye koyacaktı ki pencerenin yakınlarından bir ses geldi,

“Nihayet uyandın.” Başı hızlı bir şekilde pencereye doğru döndü. Rüyasında gördüğü şey orda duruyordu. Dışarıyı seyreden bir adam vardı pencerenin önünde. Siyah bir pardösü giymişti. Siyah bir kot, siyah bir penye ve siyah bir bot… Neydi bu? Bir tür şakamı? Yada hala rüyada mıydı? Adam hala dışarıyı seyrederek sanki soruları ona sormuş gibi cevap verdi,

“Şakaları sevmem. Sevmediğim bir şeyi de yapmam.” Bir süre bekledi ve devam etti,

“Rüyada da değilsin. Eğer çekmeseydim seni hala uçuyordun.” Bunları dedikten sonra yavaşça Mithat’a doğru döndü. Belini pencereye yasladı, ellerini göğsünde kavuşturdu ve ekledi,

“Davet ettin geldim. Ama seni uyuyor bir halde buldum. Vurdum duymaz bir ev sahibisin.”

Mithat gözlerini ovuşturdu. Eliyle yüzüne bir süre masaj yaptı. Sonra tekrar adama baktı.

“Tamam… Rüyada olmadığımı hissedebiliyorum.” Adamı biraz süzdü, “ama bu bana pek mantıklı gelmiyor.”

Adam bir süre ifadesiz kaldı, “Her zamanki gibisin. Doğru ya sende bir insansın. Ne söylediğini unutan bir mahlukat… Her şeyde mantık aramayan sen miydin yoksa o işçimi?”

Mithat gelenin gerçek bir varlık olduğunu nasıl olduğunu anlamadan kabullenmişti. Ayaklarını kanepeden dışarı salladı. Sırtını yasladı ve cevap verdi,

“Haklısın… seni ben davet ettim.”

Adam gözleriyle şöyle bir odayı süzdü,

“Evet haklıyım Mithat…” adam bunları söylerken çok bilmiş gözlerle bakıyordu. Mithat tekrar konuştu.

“Tamam. Adımı da biliyorsun. Yalnız ben senin kim olduğunu bilmiyorum.”

“Bi önemi varmı?”

“Hayır pek yok ama bilmemin bir sakıncası var mı peki?”

Adam başını önemsizce iki yana salladı.

“Hayır yok. Ben senin en büyük düşmanınım.”

Mithat uykudan yeni kalkmanın etkisiyle mahmur gözlerini adam dikti.

“Düşmanımsın ha… Çok hoş. Hayatımda hiç düşmanım olmamıştı. Bu ilk oldu… Rutinimi bozan yeni bir şey.”

Adam belini biraz büktü ve küçük bir kahkaha patlattı. Tekrar doğruldu ve yine gözlerini Mithat’a dikti. Ama bu sefer bakışlarında eskisi kadar alaylı bir tavır yoktu.

“Güzel. O kadim yalana inanmıyorsun anlaşılan… Şeytan ve İnsan! Dünyaya birbirinize düşman olarak inin!... Ne kadar acıklı.” Adam gözlerini Mithat’tan kaçırdı. Bir süre odayı süzdü,

“Güzel bi ev. Düşünebilmek için güzel ve tenha bir mekan.”

“Ne demezsin…” bir süre ikisinden de ses çıkmadı. Sonra Mithat devam etti.

“Demek kendini Şeytan olarak tanıtıyorsun. Bi ismin yokmu?”

“Var… Ama uzun süredir kullanılmıyor.”

“Nedir o? Belki duymaktan memnun kalırsın.” Adam Mithat’ı bir süre süzdü.

“Azazel.”

“Azazel… Güzel bi isim. Neden artık kullanılmıyor?”

“Bilmiyorum. Yasaklandı. Sebebini istersen senariste sor.”

“Senarist?”

“Evet senarist... Hadi ama o küçük aklını biraz çalıştır.”

“Anladım. Neden ona Tanrı demekten çekiniyorsun?”

“Çekinmiyorum.”

“Onu bir senarist olarak mı düşünüyorsun?”

“Sence?” Tekrar bir süre sessiz kaldılar. Mithat gözünü odada gezdirdi ve tekrar konuşmaya başladı.

“Bana vakit ayıracak kadar rahat bir mesleğin var anlaşılan.”

“Zengin bir işadamı gibi ha? Başta çok çalışır, ona para ve kazanç getirecek çarkları ve düzenekleri kurduktan sonra hayatın zevkini çıkarmaya başlar.”

“Güzel benzetme… Keşke benim mesleğimde seninki kadar kolay olsaydı.”

“Buraya iş konuşmaya gelmedim.”

“Tamam… aslında geleceğine inanmamıştım o yüzden belli bir soru hazırlamadım.”

“İnsanoğlu… hep böylesiniz. Geleceği görmekten aciz… ‘aslında hazırlanacaktım ama’ cılarsınız.”

“Biz mi yoksa sen mi geleceği görmekten aciz?”

“Elbette siz.”

“O yüzden mi isyan ettin? Tanrı’ya muhalif oldun. Ondan daha mı iyi geleceği gördün?”

“Ben geleceği görmedim. Ben sadece gözden düşmeye isyan ettim. Ben sadece… Nasıl desem ona darıldım bir bakıma, bu yüzden isyan ettim.”

“Gözden mi düştün?”

“Evet. Gözden düştüm. Gözden düştüm ki senin Atan yaratıldı… Peki ne eksiğimi görmüştü? Neden beni benden daha aciz bir şeye secde etmeye zorladı?”

“Bunu bana değil dostum senariste sor...” Mithat bunları söyledikten sonra ikisi de bir süre gülüştü. Tebessüm ettiğinde adam baya yakışıklı biri olarak görünüyordu. Saçlarının bir kısmı ağarmıştı. Gözleri keskin ve de delici bir bakışa sahipti. Güzel bir mavi tonuydu irisleri. Azazel yüzündeki tebessüm daha silinmeden devam etti,

“Sana özel bir soru sorabilir miyim?”

“Elbette buyur.”

“Nereye gideceğini zannediyorsun?”

“Nereye mi?”

“Evet nereye? Cennet mi yoksa cehennem mi?”

“Güzel bir soru… Düşünecek fazla bir şey yok. Bugüne kadar yaptıklarım ortada. Bugünden sonra yapacaklarımda kesin sayılır… Sanırım beraber Cehennemi boyluyacaz… Kadim düşmanım…” İkisinin yüzünde de tebessüm hala duruyordu. Adam cevap verdi,

“Güzel. Anlaşılan sende bilinçli bir tüketicisin.”

“Bilinçli tüketici mi?”

“Evet. Bilinçli tüketici. Yaptığın ve de yapacağın şeylerin seni nereye götüreceğini bile bile devam ediyorsun.”

“Anladım… Güzel bir tanımlama.” Mithat sağ yanındaki yastığı aldı, kucağına koydu ve öne doğru eğilerek dirseklerini yasladı.

“Ama şunu bilmeni isterim. Eğer Tanrı bana kendini gösterseydi yada onu duyabilseydim, yani elimde somut bir şey olsaydı gerektiği gibi bir insan olurdum.”

Adamın yüzündeki tebessüm birden yok oluverdi. Yerinden hafifçe kımıldadı. Biraz ötesindeki sandalyeye doğru yürüdü. Sandalyeyi ters çevirip oturdu ve gözlerini tekrar Mithat’a dikti.

“Tanrı’nın somut bir şeyiyle karşılaşınca isyan edilemez mi demek istiyorsun?”

“Evet. Aynen.”

Adam kafasını hafifçe sağa sola sallayarak onaylamadığını belli etti. Yüzüne tekrar o alaycı ifade oturdu.

“Hayır dostum… Hayır… Ben onu gördüm. Ben onu duydum. Ben onun katına yükseldim. Ben onun gözdesi oldum!” son cümleyi biraz sert söylemişti.

“Ama ne oldu biliyor musun? Onu görmeme duymama rağmen ona isyan ettim…”

Mithat bunu duyunca gözlerini kıstı vede sanki unuttuğu bir şey aklına gelmiş gibi kafasını salladı.

“Doğru… Bunu hiç düşünmemiştim.”

Azazel bakışlarını tekrar pencereye çevirdi. Oturduğu yerden dışarıyı, gökyüzünü görebiliyordu. Ay bütün güzelliğiyle tekrar gök yüzündeydi. Yaydığı büyüleyici parıltı öylesine güzeldiki ne kadar süre bakakaldığını kendisi bile anlamadı. Hayat aslında neden var edilmişti? Kendiside sonuçta bir mahluktu ve her şeyin cevabını bilmesi imkansızdı. Neden o günah keçisi seçilmişti? Neden bu iki ayaklı yaratıkların mutluluğu için kendisi ateşlerde yanacaktı? Ezelden beri aklı sorularla doluydu… Baktığı şu güzel Ay’ın yerinde olmak isterdi. Ne sorumluluğu olsaydı, nede seçim şansı, ne kadarda güzel olurdu…

 

 

 

(devamını hala yazıyorum. pek bişeye benzemedi ama yazmak deşarj olmamı sağlıyo :) sizlerede öneririm)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hocam bu sene sınavlar belimi büktü diye pek bişey yapamadım. Ama en kısa zamanda devamını yazıcam. Muhtemelen bu 3. bölümde biraz daha söyleşiden sonra Azazel Mithatı zaman yolculuğuna çıkaracak, beynimin içerisinde kendine yer edinmiş düşüncelerin her biri Doğunun yada Batının birer düşünürleri olarak kişilik bulacak, onlarla görüşecek. Bide Sabbah, Hayyam felan bunlarlada belki görüşür zaman yolculuğunda :) yorumun için sağol bu arada baba ;)

 

Sevgiler

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...