Guest mavi_boyss Oluşturma zamanı: Eylül 29, 2006 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 29, 2006 Bu gerçek hikaye de eşyanın, uzaklardan ve kendiliğinden aktarılması/taşınması olayıdır ki, olayımıza ayrıca kanıt katan bir mizansendir!.. Frank Edwards, Norfolk Müzesi’nin müdürüydü. Kasım ayının bir soğuk gecesinde, bu görevli bulunduğu müzenin bürosunda, hem arkadaşı ve hem de meslektaşı olan bir yakınıyla kahve yudumlayıp konuşuyorlardı. Biyoloji uzmanı olarak örnek toplamak için yaptıkları yolculuk ve deneylerden söz ediyorlardı… Zaman ilerlemiş, fakat sohbetleri sürmekteydi… Derken, kapının zili sabırsızca çalındı!.. Geceleri, zaman zaman bürosunda yaptığı çalışmalar sırasında tanık olduğu gibi bir zil çalışı değildi bu zil çalış!.. Çok kısa ve yavaştı!.. Kuşkuyla arkadaşı Roland Young’a baktı!.. Ne ola ki diye?!. Saat, gecenin yirmi üçünü geçeli çok olmuştu… Kapıyı açtı. Karşısındaki annesiydi! Ayakları dört karış kara gömülmüş; çevresinde uçuşan kar taneleri arasında çok ufalmış ve bitik bir görünümdeydi!.. Tuhaf olan bunlar değildi. Tuhaf olan, kendileri Amerika’da, Norfolk Müzesindeydiler… Annesiyse, bir başka kıtada, Avrupa’da; Amerika’dan kilometrelerce uzaktaki Paris’te, bir hastanede, kemik kanserinden yatmaktaydı!.. Böylesine ansızın ve gecenin ileri bir vaktinde, hasta annesini kapının önünde gören Frank Edwards aptallaşmasın da kim aptallaşsın!.. Annesini içeri buyur etti… Bu aptallaşma içinde, annesine o an neler söylediğinin farkında bile değildi… Annesinin yüzündeki garip, belki de mutluluk ifadesi; gözlerinin boş bakışı; yüzündeki gülümseyiş; gözlerinde yanıp sönen fosforlu ışıklar… Bu olay Edwards’ı, öylesine etkilemişti ki, bu etkiler altında, annesinin başka bir aleme göçtüğünü hemen anlamıştı!.. Annesi, henüz konuşmamıştı… Edwards, annesine: “Ne zaman öldün?!.” diyebildi!.. Annesi, utanarak gülümsedi ve, “Benim öldüğümü nereden biliyorsun?” diye oğluna sordu. Oğlu da, - Ne iyi etin de beni görmeye geldin, dedi annesine. Annesi de, - Sana, bir gün Amerika’ya döneceğimi söylememiş miydim? İşte Amerika’ya geldim, dedi. Bu arada, konuşulanları dinleyen arkadaşı Roland, birden atıldı: - Durun Allah aşkına! Bana ne yapmak istediğinizi bilmiyorum ama, bu saçmalıklara inanmayı kesinlikle reddederim, diye korkuyla haykırdı!.. Edwards, arkadaşını yanıtladı: - Fakat, karşındaki annem Roland!.. Nasıl inanmak istemezsin?.. Bu kez Roland, arkadaşına sordu: - Annen hasta ve Paris’te… Buraya kadar nasıl gelebilir!. diyerek isyan eder bir hale girdi!.. Edwards, aptallaşmışlıktan, şaşkınlaşmışlıktan biraz kurtulmuş olarak ilk kez düşündü ve yavaşça mırıldandı: “Annem öldü…” dedi!.. Roland susmuş, onları dinliyordu… Şaşkın şaşkın dinliyordu işte!.. Anne-oğul, o kadar eski günleri konuşmağa dalmışlardı ki, odadaki Roland’ın varlığını çoktan unutmuşlardı!.. Müzenin içi çok sessizdi!.. Tavanda asılı duran dondurulmuş martılar, sanki uçmak üzereydi!.. Dondurulmuş bulunan her cins hayvan, sanki her köşeden onlara bakıyorlardı!.. Daha sonraları annesi, oğluna, - Vakit geç oluyor, oğlum! Kentucky’deki kızkardeşine gideceğim. Yola çıkmam gerek, diyerek ayağa kalktı ve oğlunun eline bir şey tutuşturdu!.. Edwards, annesini kapıya kadar götürdü. Annesine, tam “Güle, güle!” demeğe hazırlanırken, annesinin birden kaybolmuş olduğunu fark etti!.. Roland’a doğru döndü Edward, bir-iki saniye önce, arkadaşının annesinin durduğu yere hayretle bakmaktaydı!.. Annesinin oğlunda yarattığı şaşkınlık, belli ki, onu da sarsmıştı!.. Arkadaşı Roland, birden sordu: - Sana annen ne verdi? deyince, şaşkınlıktan, sıkılı avucunu açmayı ancak bu soru üzerine akıl etti ve avucunu açtı: Avucunun içinde bir kolye duruyordu! Bu küçük kolyeyi, çocukken alıp, annesine hediye etmişti!.. Üzerinde: “Annesine Roger’den sevgiler…” kazılmıştı!.. Bu, hemen tanıdığı küçük kolyeyi arkadaşı Roland’a gösterdi… Roland: “Bu kadarı bana fazla!.. Ben, körkütük sarhoş olmağa gidiyorum!..” diye bağırdı!.. Edwards, - Ama seninle gerçek ve doğa dışı şeylerden uzun uzun konuşmuştuk… Bu konuştuklarımız, her yanımızı sarmış gibidir… İlim, onun peşinden uzun zamandır koşmasına rağmen, yanına bile yaklaşamamıştır!.. diyerek, Roland’ın sözlerini tamamladı… Annesinin ölüm ilanını okuduğu günün ertesinde, Edwards, Paris’teki babasından şu mektubu aldı: “Sevgili Oğlum, Bildireceğim haberin sana ne kadar acı vereceğini biliyorum ama, çok metin olmalısın! Sevgili anneciğin, dün, 5 Kasım akşamı aramızdan ebediyen ayrıldı… Onun, son defa gözlerini hayata kapadığını görmek, beni kedere boğdu.. Emin ol ki, bu son, kendisi için çok hayırlıydı… Ölmeden önce çok acı çekti… Ölümü, beni, sonsuz acılara boğmasına rağmen, kurtulmasına sevindim. Çünkü hastalığının çaresi yoktu… En nihayet biliyorum ki, bundan sonra acı çekmeyecek… Allah, rahmet eylesin!.. Bütün kalbimle, annenin aramızdan ayrılışının verdiği kederi, olgunlukla kabul etmeni diler; benim de kendimde aynı kuvveti bulmamı Allah’tan dilerim!.. Seni Her Zaman Seven Baban.” Annesinin hayaletini, Edwards, bir hayli süre gördü!.. Amazon Ormanlarında Kamp kurduğu bir gece -1962 Ağustosunun bir gecesinde- çadırın dışında otururken, ansızın, pırıl pırıl bir duman halinde gözüktü annesi!.. Anlayamadığı bir şey için onu uyarmağa çalışıyordu!.. Edwards’tan uzakta, ayakta durmuş, fısıltı halinde konuşuyordu. Yani Edwards’a bir şeyler anlatmak istiyordu!.. Ertesi gün, nehirden yukarı doğru botlarla ilerlemeğe başladılar… Katil huylu bir rehber, onu tuzağa düşürdü… Yanındaki arkadaşları, vahşi Aucas Kabilesi’nin elinden, yaralanmadan kurtuldular. Fakat Edwards, bel kemiğine saplanan zehirli bir okla yaralanınca kendinden geçmişti… Gözlerini açtığı zaman, bir hastanedeydi. Oraya hemen getirilmiş ve bir haftadır, kendinden habersiz yatıyordu!.. Doktoru, daha sonra ona şöyle demişti: “Bizi, fena korkuttunuz!.. Yukarı’dan biri sizi gerçekten çok seviyormuş!.. Ümidimizi kesmiştik!..” Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dipp Yanıtlama zamanı: Eylül 29, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Eylül 29, 2006 ilginç bi paylaşım.. ellerine sağlık..teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
özge Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2006 yani bnce süper bi hikaye doğru olup olmadığını merak ettim açıkçası teşekkürler... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
mescalin Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2006 bende yeni gördüm bu hikayeyi, gerçekten ilginçmiş.. teşekkürler.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Guest demon Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2006 güzel çok güzel ama gerçekmi acaba Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
DoLoreSS Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2006 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 1, 2006 gerçek olup olmadığı tartışılır bi konu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
SeymanurOzgur Yanıtlama zamanı: Temmuz 17, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Temmuz 17, 2012 gercekten cok etkilendim ne diyecegimi bile bilmiyorum, boyle seylere inanirim cok ve inanicam da tuylerim urperdi.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.