Jump to content

Sümerlerin Din ve Yaratılış Anlayışı


nevermore

Önerilen Mesajlar

Sümer dininin en önemli özelliği, taşıdığı birçok unsurun verimlilik, bereket, büyü, nazar, kötülüklerden korunma ve tedavi gibi kültlerle, halk inanışlarıyla, mimari ve sanat alanlarıyla ve zihin tasavvurlarıyla günümüze kadar gelmiş olmasıdır. Öyle ki günümüzde etrafımızda gördüğümüz batıl inançların kaynağı Sümer inanışlarına kadar uzanmaktadır. Sümer dinini önemli kılan bir diğer özellik, ilahi kitaplarda Eski ve Yeni Ahit ile Kur’an-ı Kerim’de isimleri geçen birçok peygamberin bu bölgede ortaya çıkıp, hali hazırda bulunan inançlarla büyük mücadelelere girmiş olmalarıdır.

Sümerlerin bireysel ve toplumsal yaşantılarında din önemli bir yer tutmaktadır. Dini anlayış o kadar çok yoğundur ki, Sümerlere göre kurulan medeniyetin ve gelişimin tek kaynağı dini inançlardır. Bir Sümerli, ancak -dini anlayışın tam merkezinde bulunan- tanrıların ihtiyaçlarını giderip onlara hizmet ettiği ve Tanrıların bundan memnun kaldığı ölçüde değer bulur ve saygınlık kazanır. Kişinin ihtiyaçlarını sağlaması, Tanrılarının ihtiyaçlarını gidermesiyle mümkündür.

İşte bu yüzden insanın merkezde olduğu bütün davranışlarda dini ritüeller yoğun bir şekilde etkisini gösterir. Tarım, ticaret, seyahat, ustalık gerektirici işler, hukuk, doğum, evlilik, ölüm, cenaze merasimleri, yönetim, savaş,barış, sağlık, hastalık, bilim, astronomi, büyü, insan ilişkileri gibi birçok konu dini inanç ve uygulamalar etrafında şekillenir ve dini ritüellerin başlıca ana konularını oluşturur. Yaşanılan yerin siyasi ve askeri bakımdan güçlü olması, yaşayan insanların mutluluğu ve zenginliği ancak tanrıların iznine bağlıdır. O yüzden Sümer dini unsurları insanlar üzerinde korkutucu etkiler taşımaktadır ve onlara karşı yapılması gereken vazifeler eksiksiz bir şekilde tamamlanmalıdır. Sümer yazısı çözümlenip tabletler tercüme edilmeye başlandıktan sonra birey, toplum ve Sümer dini arasındaki yoğun ilişki de meydana çıkmıştır. Çünkü tabletlerin birçoğu dini ve mitolojik özellikler taşır ve bu tabletlerde barış-savaş, zafer-yenilgi, hastalık-şifa, bereket-verimsizlik gibi birçok durum dini nedenlere bağlanır.

Sümerlerin din anlayışıyla evren arasında yakın bir ilişki mevcuttu. Sümer dinini meydana getiren unsurların, gündelik yaşam tarzından beslendikleri görülür. Sümer tanrılarının kararlarını tanrılar panteonundan almaları, onların ihtiyaçları ve o ihtiyaçlara göre hazırlanan sunular, evrenin oluşumu ve yapısı, tanrıların çeşitliliği ve görev alanları, gündelik yaşamdaki dini uygulamalar, ölümden sonraki hayatın tasvirleri, mitolojik hikayeler, şiir ve yakılan ağıtlar Sümerlerin toplum yapısıyla ilgili bilgiler de vermektedir. Bu yüzden Sümer dini ve mitolojisi ile ilgili tabletlerin ve arkeolojik bulguların büyük çoğunluğu, o toplumun sosyal ve bireysel yaşayışları, yönetim biçimi, kültürel gelişimi gibi Mezopotamya ilkçağ tarihini ilgilendiren birçok konuya da kaynak özelliği taşımaktadır.

Örnek vermek gerekirse bir kral mezarı ve sıradan bir Sümerlinin mezarlarında bulunan eşyalar, o toplumda ölümden sonraki hayatla ilgili bazı inanışları ortaya koymakla beraber, o döneme ait insanların gündelik hayatlarıyla ilgili bilgiler de vermektedir. Bütün bu eşyalar insanların mesleklerini, hangi eşyaları kullandığını, toplum hayatında ne gibi gelişmelerin kaydedildiğini, madencilik ve sanat alanında ki ilerlemeleri, ülkenin sahip olduğu zenginliği, Sümer toplum hayatını oluşturan sosyal tabakaları ve bunlar arasındaki ilişkileri ve farkları ortaya koymakta ve bütün bunlar hakkında fikir yürütebilecek kadar bulgular sağlamaktadır. Kısacası dinle ilgili uygulama, ritüel ve inançlar, toplum hayatıyla yakından ilgilidir. Sümer toplumunda bu iki dinamik birbirinden beslenir. Mesela, Tanrılar Panteonu’ndan yola çıkarak Sümer kent devletlerinin yönetimini oluşturan kral meclislerine de ulaşabiliriz.


Sümerlere göre evren iki temel öğeden oluşmaktadır. Gökyüzü ve yeryüzünden oluşan evren için Sümerler an-ki kelimesini kullanmaktaydı. Kelimenin sözcük anlamları da bu durumu doğrulamaktadır. Çünkü an kelimesi gök, ki kelimesi yer anlamına gelmektedir. Sümerler bu iki kelimeyi birleştirerek bunu evren ifadesinin karşılığında kullanmışlardır.

Sümerler, dünyayı disk gibi düz bir alan şeklinde düşünmüşlerdi. Bu disk üzerinde, gökyüzüne kadar uzanan lil adını verdikleri hava,rüzgar ve ruh adını verdikleri boşluk veya daha doğru bir tabirle öz bulunmaktadır. Gezegenler, yıldızlar, güneş ve ay da, lilden oluşmuş bunun yanısıra onlara tanrılar tarafından parlaklık özelliği verilmiştir. Hava tanrısı Enlil, göğü yükseltmiş ve yerle göğün arasını ayırmıştır. Bu ikisinin arasında yaşarken zifiri karanlıkta kaldığı için burada ışık ihtiyacı hissetmiş ve gezegenlere, aya, güneşe ve yıldızlara ışık vermiştir.

Lil kelimesinin günümüzdeki atmosfer sözcüğünün karşılığı olması da muhtemeldir. Çünkü onun en önemli özelliği hareketli olması ve genişleyen bir yapıya sahip bulunmasıdır. Lil’in üzerinde ise altı ve üstü metalden oluşan kubbemsi bir yapıya sahip gökyüzü bulunmaktaydı. Sümerlerin, kalay için gök metali kelimesini kullanmaları gökyüzünü çevreleyen metalin ne olduğuyla alakalı fikir belirtmemize olanak sağlamaktadır. Evreni oluşturan bütün bu katmanların çevresinde ise uzanıp giden sınırsız denizlerin olduğu ifade edilir.

Evrenin etrafının denizlerle çevrili olma düşüncesi herhalde evren yaratılmadan önce, zaman ve mekan kavramları henüz ortada yokken, her yerin denizlerle kaplı olduğu, ilk nedenin ve ilk hareket ettirici gücün denizler olduğu inancından ortaya çıkmıştır. Bu durum suyun Sümerler üzerindeki önemli tesiri sonucu düşünülmüş olabilir. Bunun dışında gökyüzünün üzerinde tanrıların yaşadığı yukarıdaki büyük, yeryüzünün altında ölüler diyarı ve ondan sorumlu tanrıların yaşadığı aşa' ıdaki büyük denilen katmanlar bulunmaktadır. Sümer kozmolojisinin temelini bunlar oluşturmaktadır. Gökyüzünde bulunan cisimlerin yaratılmasını, bitki, hayvan ve insanın yani o zamanki bir Sümerlinin etrafında görmüş olduğu cana ve harekete sahip unsurların yaratılması takip eder.

İnsanın yaratılışı Enki ve Ninhursag adlı mitte anlatılmaktadır. Bu hikayede tanrıların yiyeceklerini sağlarken karşılaştıkları güçlükler nedeniyle Enki ’nin annesinin onu uykusundan uyandırmasıyla ve diğer tanrıların sıkıntılarını anlatarak yardım istemesiyle başlar. Enki bunun üzerine kusursuz insanı yaratır ve bir şölen tertip eder. Bu şölende Enki ve Ninhursag içkiyi biraz fazla kaçırırlar. Ninhursag deniz diplerinden kil getirir ve biraz da Enki’ye meydan okurcasına altı tane farklı ve anormal kişi şekli oluşturur. Enki yazgılarını belirlediği bu yaratıklara yemeleri için ekmek verir ve bütün kusurlarına rağmen onlara uygun birer iş bulur. Bunu üzerine Enki kendisi için de bir tane bedensel açıdan da ruhsal açıdan da zayıf bir varlık yaratır ve Ninhursag’ın da bu varlığa uygun bir iş bulmasını ister. Ninhursag, hiçbir hareketine tepki veremeyen bu varlığa uygun bir iş bulamaz. Bunun üzerine Ninhursag Enki’nin üstünlüğünü ister istemez kabul eder ve böyle zayıf bir varlık yarattığı için Enki’ye lanet okur.

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sümer mitolojisinde insanın yaratılışıyla ilgili farklı öykülerde bulunmaktadır. Mesela mitolojik bir hikayede ilk insanların ot gibi yerden bittikleri anlatılır. Bazı farklı öykülerde ise insanın yaratıcısının tanrıça Aruru olduğundan bahsedilir. Farklı bir mitte ise insan, iki tanrının (Lagma’ların) öldürülmesiyle onların kanından yaratılmıştır.

Sümerli teologlar tanrıların, evrenin parçalarını ve kültür unsurlarını yaratmasıyla beraber kurulan düzenin sistemli bir şekilde işlevini ve varlığını devam ettirebilmesi için bir takım kural ve düzenlemeleri de yarattığı fikrini oluşturmuşlardır. Me ismiyle anılan bu kanunlar kozmik varlık ve kültürel unsurlardan oluşuyordu. Me’ler hakkında sahip olduğumuz bilgileri înanna ve Enki, Uygarlık Sanatlarının Eridu’dan Erek’e Aktarılması adlı mitten öğrenmekteyiz. Bu hikayeye göre her kültür unsurunun varlığını devam ettirebilmesi için bir Me gerekmekteydi. Çeşitli kurumlardan, dini görevlerden, ibadet araçlarından, inançlardan, duygusal ve düşsel unsurlardan ve bazı nesnelerden oluşan Me’ler varlığın ve kültürün kalıcılığını oluşturuyordu.

Herhalde Sümer toplumu, kültürel unsurların ve medeniyetin tanrılar tarafından oluşturulduğuna inandıkları için tanrılar aleminde bütün bunların birer karşılığını olduğunu düşünmekteydiler. Ya da mevcut nesne, duygu, kurum ve kültür unsurlarının, tanrılar alemindeki Me’lerin bir yansıması olduğunu bütün bu unsurların kaynağının Me’lerden oluştuğunu düşünmekteydiler.


Günümüzde özellikle ülkemizde yapılan Sümerlerle ilgili bazı çalışmalarda ilahi dinlerin içerisinde yer alan birtakım konuların aslında Sümer kaynaklı oldukları ve bu bilgilerin kökenlerinin aslında Sümer dininde yer aldığı ifade edilmektedir. Buradan yola çıkılarak yeryüzünde mevcut bulunan monoteist inançların aslında Sümer dininin tekamül yoluyla gelişmiş varyantları olduğu belirtilir. Sümerlerle ilgili birçok önemli meseleyi bizlere aktaran bu kaynakların değerlendirme kısmında böyle bir sonuca ulaşmaları, Dinler Tarihi’nin en önemli isimlerinden biri olan bilim adamı Mircea Eliade’nin ifadeleriyle “önyargıların bir ürününden ibarettir”. Ülkemizde Sümerlerle ilgili yapılan birçok çalışmada görülen bu yanılgı ve bilimsellikten uzak tavır, Avrupa’da XVIII. yüzyılda başlayan ve XIX. yüzyılda doruk noktasına çıkan dinin kökeni, monoteizm, animizm, politeizm, evrim, Katolik kilisesinin din ve din çalışmaları hakkındaki görüşleri etrafında dönen ve tamamen positivist, materyalist veya önkabülcü bir bakış açısıyla yapılan tartışmaları akla getirmektedir.

Bir tarafta insanın bilim ve teknik alanındaki gelişmelerle din ve dini inançlarında paralel bir gelişme kaydettiğini, ilk insanların animist ve politeist inançlara sahip olduğunu, insanlığın ve uygarlığın geliştikçe dinin monoteist bir yapıya büründüğünü belirten görüş, diğer tarafta ise günümüzde bazı ilkel kabilelerde bulunan Yüce Varlık inancının monoteist bir inanç olduğunu, bu inancın tahrif edilerek politeizme geçildiğini savunan urmonotheismus teorisi etrafında şekillenen görüş. İdeolojik kaygı ve baştan kabullerle dolu olan görüş ve teorilerler -bilim açısından- makul ve muteber değildir. İlk insanların dini hakkında -dini öğretilerin haricinde- herhangi bir bilimsel kaynağa ulaşmanın imkansız olduğu gibi din konusunda yapılan basit köken ve kaynak tartışmaları da meseleyi hafife almaktır.

Bilindiği gibi Tevrat, Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim gibi monoteist olarak ifade edilen dinlere ait kutsal metinler, teolojik yapıları itibariyle sadece o günün şartları ve durumu hakkında bilgiler vermez, insanın ilk yaratılışına kadar -hatta daha da öncesi- geçmiş zamanlarla ilgili betimlemelerde de bulunur. Sümer tabletlerinde bulunan monoteist dinlerin kutsal metinlerinde yazılı bilgilerle uyumlu ifadeler üzerinden yapılan bir köken tartışması, aslında teolojik bakış açısıyla bakıldığı zaman sadece kutsal metinlerdeki bilgilerin ispatı halini alır. Nasıl ki Gılgamış’ın Sümer tarihinde bir kral olduğu belli ve daha sonraları Gılgamış’ın tanrılaştırıldığı ortadaysa, ilk önceleri teolojik açıdan belirtilen ifadelerin daha sonraları başkalaşım geçirmesi ve tahrif edilerek yazıya geçirilmesi bir o kadar gerçekçidir. Nitekim Wilhelm Schmidt’in dinin kökeni üzerinde yapmış olduğu çalışmalarda ki temel unsuru da budur.

Teolojik bakış açısıyla bu konu üzerinden şöyle bir teori de geliştirilebilir. Sümerler’in mantık örgüsü bakımından herhangi bir çelişki taşımayan fakat soyut unsurlar taşıyan inançları, insanın soyut olan varlıkları nesnesel bir halde algılama isteği ve somut olan unsurları soyut meselelere göre tercih etmedeki ısrarı nedeniyle daha sonra belli bir zaman süreci içerisinde değişikliğe uğramış olabilir. Bu aşamadan sonra ise soyut olan nesneler o zamanın insanları tarafından etraflarında görmüş oldukları nesnelerin, ihtiyaçların ve beklentilerin etkisiyle somutlaştırılmış fakat mantık örgüsü bakımından tutarsız ve birbiriyle çelişkili bir hal alması nedeniyle bu sürecin sonu getirilememiş olabilir.

Nitekim Tanrılar panteonu içerisinde her ne kadar zamana,içerisinde yaşanılan şehre, şehrin sahip olduğu güce, uygarlık alanındaki gelişmelere ve kurulan devletlere göre değişiklik gösterse de en büyük güce ve önemli özelliklere sahip, panteonun lideri konumunda bir tanrı tasavvurunun bulunması buna örnek olarak gösterilebilir. Yine benzer şekilde Gılgamış’ın ve diğer bazı kralların ölümlerinden çok sonra Sümerler tarafından ölüler diyarının tanrıları kabul edilmesi veya Naram-Sin’in daha sonraları ilk defa Tanrı-Kral unvanını kullanarak kendisine dini bir vasıf atfetmesini yine bu konu içerisine dahil edebiliriz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...