Jump to content

Ortaçağ'ın Dünyası Ve Cadı İnancının Gelişimi


nevermore

Önerilen Mesajlar

Ortaçağ'ın cadı kimliği, Hristiyanlığın ve feodal mitolojinin bir ürünüdür. Oluşum sürecinde Antikçağ'ın demon kültü, kötü ruhların varlığına olan inanç, Hristiyanlık öncesi putperest mitleri, kilise babaları ve düşünürlerin kutsal metinlere getirdiği yorumların belirleyici rolü olmuştur.

Hristiyanlık öğretisi, ruhun demonlar tarafından sürekli tehdit altında olduğuna ve inancı zayıf ruhların bir gün demonların emrine girebileceğine inandığı için Şeytan çıkarma ritüelini (egzorsizm) geliştirmiştir. Özellikle Ortaçağ'da ruhun demonlar (Şeytanlar) tarafından ele geçirilmesinde hokus-pokus ve hokkabazlık yöntemlerinin kullanıldığna, işin içinde şarlatanların olduğuna dair bir inancın ipuçlarına rastlanmaz. Herhangi bir toplumda ruhani dünya gerçeğe dönüştürülür , giderek gerçek dünyanın yerini almaya başlarsa düşmanlık ve huzursuzluk gerçek dünyaya hakim olur. Bu bağlamda 'cadılık' toplmsal huzursuzluğun dinsel bir kimlik içinde ifade edilmesidir.
Hristiyanlar için cadılar kafirlerden -Yahudiler ve Müslümanlar- daha tehlikelidir. Ortaçağ Hristiyanlığının belirgin özelliklerinden birisi de dinamizminin, buna bağlı olarak asimilasyon gücünün yüksek oluşudur.

İlk yüzyıllarda kutsal kültler ve dinsel törenler, büyük ölçüde kafir mitleri ve büyücülük ritüelleriyle paralellik göstermektedir. Hristiyanlığın bu etkilerden temizlenmesi geç bir döneme yani 14-15. yüzyıllara denk düşmektedir.


11. ve 12. yüzyıllarda yaşanan huzursuzluklar, 14. yüzyılda birbiri ardına gelen salgın hastalıklar ve açlık geniş toplum kesimleri arasında hoşnutsuzluklara neden olmuştur. 14. yüzyılın 'Felaketler Yüzyılı' olarak anılmasına neden olan unsrların başında 'Kara Ölüm' veba ilk sırayı almaktadır.

Bir taraftan kırsal kesimde ürün hasat edebilecek işgücünün kalmaması, kalanların da vebanın ulaşamadığı daha güvenli bölgelere göç etmeleri, tahıl üretimini önemli ölçüde düşürerek ürün fiyatlarının yükselmesine sebep olmuş, salgının etkisiyle azalan iş gücünün üretim kaybına neden olması, satın alma gücü zaten sınırlı olan kırsal kesim insanının açlıktan ölmesi sonucunu doğurmuştur. Veba salgınının etkili olduğu dönemlerde iklim koşullarında görülen aşırı dalgalanmalar, tarladaki ürünü yok eden, açlık ve sefaleti hazırlayan bir diğer etmen olmuştur. 

'Felaketler Yüzyılı' nda yaşanan olumsuzluklarla cadılık arasında kurulacak dolaylı ilişki, salgın hastalıklar ve kötü iklim koşulları cadı avlarında görülen artış şeklinde ifade edilebilir. Bu noktada Avrupa'nın bazı bölgelerinin, cadı inancının yeşermesine ve giderek gelişmesine diğerlerine göre daha elverişli olduğunu söyleyebiliriz. Cadılığın beslendiği kırsal kesim mitlerinin Ortaçağ başlarından itibaren var olduğu göz önünde bulundurulduğunda Hristiyanlığın etkisiyle 13.yüzyıldan itibaren belirginleşen modern cadı kimliğinin oluşum süreci daha kolay anlaşılır.

Cadılık, ne Kilise'nin inanç bütünlüğünün sağlanması gerçeğinden hareketle Hristiyanlıktan zararlı otların temizlenmesi çabalarıyla ne de kırsal kesim mitlerinin belirleyici etkisiyle açıklanabilr; cadılık, heretizmin varlık gösterdiği her yerde, kısa bir gecikmeyle de olsa, kendiliğinden yeşermiştir. Heretik grupların boy göstermediği bölgelerde cadılık (geleneksel büyücülük hariç) ya hiç var olmamış ya da yöresel, münferit olaylardan öteye geçmemiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Neden Cadıların Kadın Olduğu Düşünülür?

Cadılıkla suçlanan kadınların oranının erkeklere göre çok daha yüksek olmasının nedenleri nelerdir? Yapılan araşatırmalara göre, 14. yüzyılda cadılıkla suçlanan erkeklerin sayısı kadınlarınkine yaklaşırken, 15. yüzyılda kadın cadıların sayısı belirgin bir biçimde artmıştır. Kadın karşıtı söylemin kökenleri Aziz Augustinus'a kadar uzanmakla birlikte, 13. yüzyılda Aquinolu Tommaso kadınların cadılığa erkeklere göre daha yetenekli ve meyilli olduğunu savunmuştur.

15. yüzyılda kadın (cadı) karşıtı literatürde büyük bir patlamanın yaşandığı istisnai bir dönem olarak dikkat çeker. Ruhban sınıfından engizitörler ve rahipler, hekimler ve hukukçular ağırlıkta olduğu sivil kesimde verilen çok şayıda eser arasında Malleus Maleficarum ayrı bir önem taşır.

Malleus Maleficarum 'un yayımlandığı döneme kadar belirli kesimlerin ayrıcalıklı üyelerinin tekelinde olan cadılarrı takip, sorgulama, yargılama ve infaz süreci ilk kez herkesin, özellikle de basit taşra rahiplerinin anlayabileceği bir dille ifade edilmiştir. Malleus Maleficarum 'un cadı takiplerinin yaygın bir sürek avı haline getirilmesindeki katkısı, kuşkusuz literatüre getirdiği bazı yeni tanımlamalarla olmuştur; örneğin, kadınlar zihinsel ve ahlaki açıdan erkeklerden daha zayıf yaratıklardır.

15. yüzyıla ilişkin bu yargının sürekli olarak yinelenmesi, izleyen iki yüzyılda cadının cinsiyetinin kadın olduğu yönünde çok önemli bir kabulü beraberinde getirmiştir. Cadı kimliğinin kadınla özdeşleştirilmesinin önemli bir nedeni de, birçok kültürde büyü geleneğinin kadınların tekelinde olmasıdır. Avrupa'da cadı kimliğinin gelişmesinde heretik akımların etkili olması, yine heretik grupların dünya görüşlerinin geleneksel büyü tasarımlarından beslenmesi, cadılığın 'kadın işi' olduğu görüşünü desteklemiştir. Aşçılık, hastabakıcılık, ebelik ve ev işleri gibi geleneksel rol paylaşımı içinde tamamen kadınlara ait alanların olması, kadınlarla cadılık arasındaki ilişkiyi ortaya koyar niteliktedir.


Kadını 'yaratılıştan cadılığa yatkın zayıf bir yaratık' olarak tanımlayan Malleus Maleficarum  'un yazarı Heinrich Kramer tarafından dile getirilen bu nefret, Hristiyanlıkla yaşıt olan, belki de daha eskilere giden bir geleneğin grotesk bir yansımasıdır.

Paulus kölelerin efendilerine, kadınların kocalarına itaat etmelerini öğütler. Kadınla evin reisi erkek arasında kurulmak istenen bağ, inançlı Hristiyanlarla Kilise'nin hamisi Hazreti İsa arasında var olduğu peşinen kabul edilen ilişkiye benzetilebilir. Bu yaklaşım içindeki Ortaçağ teologları, kadının doğası itibarıyle zayıf olduğuna yeniden inanılır olmuşlardır. Kadınların cadılıkla suçlanma nedenlerini sadece cinsiyet faktörüne indirgemek veya bir dizi neden arasında sadece cinsiyet faktörünü bütünüyle öne çıkararak diğer nedenleri göz ardı etmek 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, hızla gelişen feminist hareketin düştüğü bir hatadır.

Yaklaşık 400 yıllık bir döneme yayılmış cadı avı tarihini tek bir nedenden yola çıkarak açıklama çabaların bir bölümünün kaynağı akademik çevreler olsa bile ciddiye alınması mümkün değildir. Tarihsel bir olgu plan cadı avının nedenlerinin araştırılması, sürecin kensdisini besleyen koşulların varlığı bir bütün olarak ortaya konulmadıkça anlaşılamaz. Sonuç olarak kadınların cadılığa 'katılımı' konusunun feminist araştırmacılara tarafından çokça abartıldığını söyleyebiliriz.

FEYZA BURHANLI

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...