Jump to content

Hakas Şamanizmi


nevermore

Önerilen Mesajlar

Alman botanikçi ve coğrafyacı Johann Georg Gmelin 1743 yılında Güney Sibirya’da bulunduğu sırada karşılaştığı ve gözlemleme şansı bulduğu Türk halklarından bahsederken bu insanların herhangi bir dine mensup olmadıklarını ve dünya üzerindeki en büyük kâfirler olduklarını kaydetmiştir.

Gmelin, bu düşüncelerini notları arasına kaydederken Sibirya Türklerinin, kendisinin bildiği Hristiyanlık, İslam ya da Musevilik gibi dinlerden birini benimsememiş olduklarını kastetmiş olmalıdır. Aynı şekilde bölgeye seyahat eden başka pek çok araştırmacının, göçebelerin “dua edip etmedikleri”  sorusuna negatif yanıt vermeleri gibi Alman botanikçi Gmelin de Sayan-Altay Türklerinin özgün bir dinleri olduğu gerçeğini atlamıştır. Bu özgün dinin adının ne olduğu ve Şamanizm kelimesinin bu inanç için uygun bir ad olup olmadığı meselesi ise içinde bulunduğumuz XXI. yüzyılda dahi tartışılmaktadır.

Tunguz-Mançu dillerinde çıldırmış gibi görünen kişi anlamına gelen samaan  kelimesinin, ilk defa XVIII. yüzyılda Rus idaresinin Sibirya’ya yolladığı görevlilerin kayıtlarında bir tür din adamı olarak Şaman biçiminde kullanılmasının ardından, yerli halkların özgün dinlerini ifade eden Şamanizm adı da yayılmaya başlamış ve Çar I. Petro’nun Sibirya üzerinden Çin’e gönderdiği Rus büyükelçiliği heyetinde bulunan Adam Brandt ve İzbrand İdes tarafından Avrupa’ya taşınarak literatüre girmiştir .

Butanayev’e göre, Hakasçada da aynı kelimenin “şeytanî, huzursuz, lanet okuyan” anlamlarına gelen bir paralelinin bulunuşu göz önüne alınırsa, samaan teriminin Sibirya’da Sayan-Altay Türk dillerini de kapsayan geniş bir yayılım sahası olduğunu söylemek mümkündür .
Davletov, bu kelimenin kökünde bilmek anlamına gelen sa fiil kökünün bulunduğunu ve Tunguz-Mançu ve Moğol dilleri gibi Altay dil ailesine mensup olan Hakasçada da sağ, esen, kendinde olan anlamına gelen sah; düşünce anlamına gelen sağıs kelimesi ve yine aynı kökten türeyen özlemek, düşünmek anlamında bir de sağın- fiilinin bulunduğunu ifade etmektedir. Rusya’da yaşayan ve Türkler gibi Altaylı halklardan olan Negidallerin dilinden de örnek veren Davletov, Negidalcede de samaan kelimesinin Şaman anlamında kullanıldığını ve bu dildeki sa- kökünün de bilmek, anlamak, bir şeyin bilincinde olmak anlamlarını taşıdığını belirtmektedir.

Davletov bu sebeple Tunguz-Mançu dillerindeki bilge, Şaman anlamındaki samaan ve Türk dillerinde hâlâ yaşamakta olan sa- kökünden türemiş kelimeler arasında Prof. Dr. Süer Eker’in ifade ettiği gibi lengüistik DNA ilişkisinin mevcut olduğunu ileri sürmektedir .
Şamanizm günümüzde daha çok Sibirya ve İç Asya’ya özgü bir dinsel olguyu karşılasa da, günümüzde dünyanın çok farklı noktalarında Şamanizmin yaşatıldığını ileri sürmek mümkündür .

Bu nedenle söz konusu kelimenin dünyaya Altaylı halklar tarafından verildiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır. Nitekim Hakaslar da Şamanizmi Güney Sibirya’nın “asıl halkı”  olarak gördükleri Tatarlara, yani Yenisey Kırgızlarının mirasçıları olan Hakaslara ait olduğunu göstermek amacıyla bu dini kimi zaman da Tadar tersezi “Tatar dini” olarak adlandırmaktadırlar.


Türk dillerinde Şaman kelimesi dışında bu anlamda kullanılan bir kelime daha vardır: Kam. Rusların XVI. yüzyılda Sibirya Türkleri ile kurdukları bağlantıların ardından bu kelime kamlat “kamlama” (fflaMaHUTb) ve kamlanie “Şaman ayini” (I Ikmaı içki m ceaHC, oöpagoBoe gencTBue Ilkmana) biçimlerinde Türk dillerinden Rus diline geçmiştir  Nitekim modern Hakasların da kendi özgün dinlerini kimi zaman Ham kiregi “Kam işi” (IHaMaucKoe geno) olarak adlandırmakta oldukları belirtilmektedir.


Güney Sibirya’nın yerlisi olan Hakaslar için bu din, en az mitolojik geçmişteki yaratılış hikâyeleri kadar eskidir. Hakas Şamanizminde, dile Farsçadan girmiş olan Huday  kelimesi ile karşılanan yaratıcı tanrılardan biri olan Han- Huday ilk insanı yarattığında, alt dünyanın tanrısı olan İrlig Han yani Erlik Han da orta dünya yani yeryüzündeki ilk Şamanı yaratmıştır .

Yenisey bölgesinde bulunan petrogliflerde de Hakasların günümüze dek korudukları bu mitolojik bilgilerini destekleyen Şaman kostümü ve Hakasçada tüür denen Şaman davulunun net bir biçimde tespit edilebilmesi sebebiyle doğrudan Şaman tasviri olduğu ileri sürülen insan figürleri mevcuttur .

Araştırmacıların Şamanizmin yaşı hakkında sürdürdükleri tartışmalara ek olarak, Potapov bölgede keşfedilen söz konusu petrogliflerde yer alan; ancak günümüzde artık kullanılmayan oval olmayan, komple yuvarlak tüür örneklerinin bölge müzelerinde muhafaza edildiğini belirterek, Güney Sibirya Türklerinin ulusal dini olarak nitelenen Şamanizmin yaşını da daha eski tarihlere çekmektedir.

Bayat da Sayan-Altay ve Baykal bölgesi petrogliflerinde görülen tasvirlerin, Şamanizmin doğuşunu Paleolitik döneme götürdüğünü ileri sürmektedir .
Şamanizmin izleri, tespit edilen yazılı kaynaklar ışığında da sürülmüştür. Bu noktada, ilk olarak VI. yüzyılın ikinci yarısında Batı Köktürk kağanı Bumin’i ziyaret eden Doğu Roma elçisi Zemarkhos’un gözlemlerini aktaran tarihçi Menander’in (Menandros) kayıtlarına başvurulmaktadır. Elçi Zemarkhos’un, Şaman olduklarına dair birtakım spesifik faaliyetlerde bulunan Türklerle ilgili gözlemleri dikkat çekmektedir.

Batı Köktürkleri arasında kötülükleri ya da olası zararları önleyebilme gücüne sahip bazı kişiler, Zemarkhos’un yanında getirdiği hediyeleri arındırmak için bunları bir araya getirerek günümüzde Hakaslar tarafından hâlâ bu amaçla kullanılan ve kutsal kabul edilen ardıç dallarıyla yaktıkları ateşten geçirmişler ve bu eşyaların üzerinde davul çalmışlardır. Ayrıca Zemarkhos da aynı şekilde kutsal ateşten geçirilerek arındırılmıştır. Anlatılan bu olaylar, tipik bir Şaman ayinine işaret etmektedir.

Bu noktada özellikle belirtilmelidir ki günümüzde araştırmacıların sıklıkla eski Türk dini hakkında birincil kaynak olarak başvurduğu Köktürk Kağanlığı yazıtlarında bu kelime geçmese dahi Şamanist panteona ait “üç büyük tanrı”1 olan Tengri, Umay ve Yer-su’dan birden fazla kez bahsedilmektedir .


Hakasların ataları olan Yenisey Kırgızlarının arasında da Şamanlar bulunduğu ve bu kişilerin kam olarak adlandırıldıkları bilgisi Tang hanedanı (618-906) yıllıklarında da geçmektedir. Yenisey Kırgız Kağanlığı dönemine ışık tutan tarihî belgelerde Hyagas (Kırgız) ülkesinde tanrılara ve ruhlara kurbanlar sunulduğu ve gan yani kam denen özel bir kimseden bahsedildiği kaydedilmiştir 

Hakasların kadim sözlü geleneklerinin ürünü olan destanlarında da kamlardan bahsedilmesi, tarihî kaynakları desteklemektedir. Örneğin, Huban Arığ destanında yerin üstünde ve altında dokuz tüür’lü (Şaman davulu) Tolğay Kam’ın bilmediği bir şeyin bulunmadığı; kamlama yaparak, her şeyi gördüğü ve bildiği ifadeleri geçmektedir .
IX. yüzyılda kam kelimesinin tespit edilebildiği bir başka kaynak ise Türk runik alfabesiyle yazılmış bir fal kitabı olan Irk Bitig’dir. Metinde ava giden bir kişinin dağda ayin yaptığı ve “kamladığı” anlatılmaktadır .

Katanov’un 1890 yılında günümüzde Tofalar olarak da bilinen Karagaslar’a gerçekleştirdiği bir seyahatte, özellikle ava çıkmadan önce gerçekleştirilmesi gereken bir ritüel hakkında derlediği bilgiler de göz önünde bulundurulduğunda, Irk Bitig’de bahsi geçen uygulamanın bin yıl sonra dahi aynı şekilde devam ettirildiği ortaya çıkmaktadır. Katanov, Karagaslardan bir kişinin ava çıktığında tağ eezi (dağ iyesi) için kurban sunması gerektiğini; çünkü dağ iyesinin bunu yapan kişiye av vereceğine inanıldığını kaydetmiştir .
XI. yüzyıla gelindiğinde ise kam kelimesiyle bu kez Kaşgarlı Mahmut’un Türkler arasında derlediği bilgilerden oluşturduğu sözlüğünde yer alan şu ifadelerde karşılaşılmaktadır: Qamlar qamug arwaşdı “Kamlar beraber büyü yaptı, ayin yaptı”; qam ırqladı “kam ırka, fala baktı”.

Diğer İslam coğrafyacılarının çalışmalarında da kelime tespit edilebilmektedir. Örneğin, XIII. yüzyılda tarihçi Cüveyni, pagan Uygurların büyü bilimindeki uzmanlarına qam dediklerini ifade etmektedir .

XI. yüzyılda ise Gerdîzî, Zeyn el-Ahbar adlı eserinde Kırgız halkı arasında bir adamdan bahsetmektedir. Fagîtûn1 denen bu kişinin yanındaki “şarkıcılar” müzik aletlerini çalıp şarkılar söylediklerinde kendinden geçerek o yıla dair toprak, hasat ya da güvenlik meseleleriyle ilgili kehanetlerde bulunduğunu ve bunların sıklıkla doğru çıktığını söylerken esasında açıkça Kırgız Şamanlarını anlatmaktadır.

Görüldüğü üzere Şamanizm, Türk halkları arasında yüzyıllar boyunca çeşitli milletlerden araştırmacıların bıraktıkları farklı kaynaklar üzerinden izlenebilmektedir.

 

Nükhet OKUTAN DAVLETOV

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...