Jump to content

EZOTERiZM'DE "RUH" KAVRAMI


Münzevi Büyücü

Önerilen Mesajlar

Ruh nedir?

      Vurgulanması gereken bir gerçek var. O da, "Yaratıcı'nın Özü'nün hiçbir biçimde kavranamayacagı" idi Ancak bu gerçek, bizim Yaratıcı'yı hiçbir şekilde anlayamayacagımız ya da O'nu hiçbir şekilde idrak edemeyecegimiz anlamına gelmez. Bu ilk bakışta bir çelişki gibi görünebilir, ama degildir. Burada dikkat etmemiz gereken anahtar kavram "Öz" kavramıdır. Evet, Yaratıcı'nın Mutlak Öz'ü hiçbir şekilde idrak edilemez bu dogru. Ancak O'nun, Hayat Agacı'nı anlatırken de sözünü ettigirniz Nitelikleri, Sıfatları ya da bir başka deyişle Kendini Yaratılış'a yansıtma biçimleri idrak edilebilir. İşte bizim de burada, Yaratıcı'yı idrak edebilmekten kastımız budur. Yani içinde bulundugumuz fiziksel ve ruhsal boyutta Yaratıcının -Öz'ünün degil- Niteliklerinin idrak edilebilmesi. Dikkat ediniz! Biraz önce söyledigirniz bu amaç aynı zamanda tüm Yaratılış'ın da var oluş nedenidir. İçinde bulundugumuz fiziksel dünyaya beden olarakdogmaya da popüler deyişi ile enkarne olma nedenimizdir. İşte bu amaca yönelik çaba da bizi fiziksel beden kavramının yanı sıra ruh kavramına götürmektedir.

"Ruh vardır. Çünkü ben olduguna inanıyorum." tarzı yaklaşımların, bize bu varlıgın mevcudiyetini açıklamaya yetmeyeceği kesindir. Ezoterizm'in yolunu inceledigimize göre bu kavrama hem mantıksal, hem akılsal ve hem de inançsal bir neden göstermek durumundayız. "Falanca yerde yazıyor. O halde ruh vardır." ya da "Falanca kişi diyor ki: Ruh vardır" türü yaklaşımların da bu anlayışın uygulama biçimi olmadıgını belirtelim. Bu durumda bakalım olaya nasıl yaklaşacagız.

Şimdi. Hepimiz büyük bir kesinlikle ve hiçbir şüpheye yer olmadan "Beden vardır" diyebiliyoruz degil mi? Neden? Çünkü onu gözümüzle görüyoruz, ellerimizle dokunabiliyoruz vs. Yani onu beş duyumuz sayesinde algılayabiliyoruz. O halde ruhun varlıgını kanıtlamanın bir yolu benzer bir yaklaşımı ruh varlıgı için de söz konusu etmektir. Ancak burada işimiz çok daha zor. Çünkü fiziksel bedenimizin aksine ruhu fiziksel duyularınızla ne görebiliriz, ne duyabiliriz, ne de ona dokunabiliriz. Ama bu yine de onu algılamayız demek midir acaba? Bu zor sorunun yanıtını verebilmek için insan zihninin ve bilincinin yapısını, nasıl işledigini, dış ve iç alemleri nasıl algıladıgını incelemek gerekir. Bakalım maddesel olanı algılayabildigimiz gibi ruhsal olanı da algılayabiliyor muyuz. Eger algılayabiliyorsak o zaman bu "o vardır" anlamına gelir. Ya algılayamıyorsak? O zaman varlıgını başka türlü ortaya koymak gerekir. Biz de burada bunu yapacagız. Çünkü maalesef bire bir olarak, fiziksel olayları ve maddeleri algıladıgımız gibi ruhu da duyusal olarak algılayabilmek son derece zor ve bunu yapabilen kişilerin sayısı da son derece azdır. Yaşayan kişilerin ruhları ile temas kurabilmek ise bir o kadar daha zor hatta neredeyse olanaksızdır. Sadece son derece özel ruhsal yetenekleri olan kişiler gelişmiş duyuları ile bedensiz ruh varlıklarını hissedebilir, hatta onlarla temas kurabilirler. Ancak çok büyük bir çoğunlugumuz için bunun hiç bir önemi yoktur. Çünkü çoğumuz ruhu hissedemediğimiz gibi gözle görüp elimizle de dokunamadıgımız için bu tür bir temasın olabileceğine de asla inanmayız . (Elbette bunun için kimse bizi suçlayamaz.) Bu nedenle bu yolla ruhun varlıgına dair bir kanıt elde etmemiz mümkün degil. Bu yüzden burada, ruh varlıgının neden var olması gerektigi konusunda başka bir yol izleyecegiz. Yine de algılama konusuna ruhsal gelişim aşamalarını anlatırken tekrar dönecegiz. Bunun yerine şimdi ezoterik bakış açısı ile ruhun yapısını ve onun Yaratılış'ın mekanları (Hayat Agacı'nın seviyeleri) ile olan ilişkisini inceleyecegiz. Böylece tüm Yaratılış'ın nasıl yaşam dolu oldugunu görecek aynı zamanda nasıl bunca sınırsız sayıda varlık arasında yine de "her şeyin Bir oldugunu" anlayacagız. Bunun sizde ruhun varlıgı konusunda bir farkındalık yaratacagını umuyorum. Daha sonra yani ruhsal gelişimimizi incelerken de ruhun varlıgının algılanması konusunda daha aydınlatıcı şeyler söyleyecegiz. O halde şimdi ruhun yapısıyla başlayalım.

Ruhun yapısı

     Sınırsız Işıgın "başlangıçta" tek bir noktaya yoğunlaşarak daha sonra sınırsız bir açılmayla Yaratılış'ı (hem ruhsal ve hem de maddesel açıdan) oluşturdugunu daha önce ifade etmiştik. Alemleri oluştururken de başlangıçtaki muazzam şiddetini kademe kademe azalttıgını ve ruhsal, soyut bir aşamadan maddesel, somut bir aşamaya dogru tezahür ettigini de eklemiştik. Son olarak, bu yolla yaratılan her alemin yaratılış öncesinde var olan ve adına hiçlik dedigirniz bir aşama ile birlikte bir bütünün parçalarını oluşturdugunu açıkladık. Bu bütüne (elbetteki Öz'ü de dahil ederek) ise Yaratıcı adını verdik. Yaratıcı'nın Öz'ü hariç tüm Yaratılış'ı bir arada ortaya koyan en çarpıcı sembol olan Hayat Agacı örneginde ise bu Bir oluş son derece güzel bir biçimde ortaya konur. Bildigirniz gibi bir agaç, kökler, dallar, gövde, yapraklar, meyveler gibi birçok bölümden oluşur. Tüm bu kısımlar da, tek tek birbirilerinden farklı varlıklar olsalar bile bir arada agacı bir bütün olarak ortaya koyarlar. Baktıgımız zaman hiçbiri tek başına agaç değildir. Ama o bütünün bir parçası olarak bütüne dahildirler ve onun bazı özelliklerini içinde taşırlar. İşte benzer biçimde, Yaratıcı'nın suretinde yaratılmış olan insan da, O'ndan bir parça olması dolayısı ile O'nun bazı özelliklerini içinde barındırır. Ancak bazılarının talihsiz bir biçimde karıştırdıgı gibi buna bakarak asla "İnsan bir anlamda Tanrı'dır" diyemeyiz. Ama rahatlıkla bir yansıması olması nedeniyle "O'na benzer" diyebiliriz. Yaratıcı ve Yaratılan bir olduğuna göre bunu söyleyebiliriz. Zaten, "ruhsal gelişimin nedeni de budur" . Yani, kişinin yaratılışı ile birlikte sahip oldugu tanrısal özelliklerini keşfetmek sureti ile O'na benzemeye, yaklaşmaya çalışma çabası. Agaç örneginin ortaya koyduğu bu birliğe, bir başka güzel örnek olarak Güneş ve ondan yayılan ışınları verebilir. Agaç örneginde oldugu gibi Güneş'ten yayılan ışınlar da Güneşin kendisi değildir; ama onun sıcaklıgını ve görkemini bütün güçleriyle yansıtırlar. Yani onunla aynı özelliklere sahip olmaları dolayısıyla ondan bir parçadırlar. İşte benzer bir ilişki Yaratıcı ile ruh varlığı arasında da mevcuttur. Tıpkı Güneş ve ondan bize yansıyan ışınları gibi ruh varlığı da yaratılmış olan bu sonsuz ve sınırsız bütünün içinde. Yaratıcı'nın bir yansıması ve ışıması olarak bütün Yaratılış'a yansır ve alt (maddesel) alem ile üst (ruhsal) alemleri birbirine bağlayan bir köprü görevi yapar. Bir başka çok önemli deyişle, "Yaratılan'ı Yaratıcı'ya baglar." O, bilincimizin ya da zihnimizin üst alemler ile arasındaki bağlantıdır. Ancak bu tanıma bakıp da ruhun fiziksel varlığımızın dışında ya da üstünde var olan ayrı bir varlık olduğunu düşünmeyin sakın. O aynı zamanda bizim içimizdedir de. Tabii içimizdedir derken fiziksel bedenimizin içindedir anlamında söylemiyoruz. Bu konuya bir açıklık getirmek gerekirse (her ne kadar tam olarak yeterli bir tanım olmasa da) bunu "bilincimizin içindedir" ya da bir başka deyişle "algılamamızın dahilindedir" biçiminde ifade edebiliriz.

Bir yanıyla bizde, bir yanıyla ise başka alemlerdedir. Üstelik de bu hem orada hem burada var oluşu aynı andadır. O aynı anda hem bizdedir hem başka bir yerde. Belki bu tanım size biraz karışık gelmiş olabilir. Ama tüm Yaratılış'ın bir bütün oldugunu ve mekanla (yani uzayla) birlikte zamanın da yaratılmış bir varlık olarak bu bütünün içinde olduğunu düşünürseniz, ruhun zamandan ve mekandan hem bagımsız ama hem de onlara bağımlı olduğunu anlayabilirsiniz. İşte ruha "köprü" sembolünü verirken tüm bunları kastediyorum. O gerçekten hem zamanda ve hem de mekanda bir köprü gibidir. Bu köprünün biraz önce bahsettiğimiz inanılmaz karmaşıklıktaki işlevini sürdürmesini sağlamak üzere de en alt maddesel alemden en üst ruhsal alemlere doğru giden çeşitli seviyeleri vardır. Ruh varlığı bu seviyelerin her birinde varlığını sürdürür. Çünkü başka türlü aynı anda farklı mekan ve zamanlarda olamaz. Bu kavramdan hareketle ezoterik anlayış ruh varlığının, "hepsi birlikte bir bütünü oluşturmak üzere" (ve bireysel anlamda insan ruhunu da içine alacak biçimde) dört ayrı seviyeden oluştuğunu ortaya koyar. Yanlızca Kabala' da diğerlerinden farklı olarak seviyelerin sayısı beştir. Şimdi burada biraz duralım. Fark ettiyseniz burada ruhun yapısıyla ilgili çok önemli bir şey söyledik. "Ruh varlıgının da tıpkı Yaratılış'ın mekanları gibi farklı seviyelerden oluştuğu" gerçegi ezoterik anlayışın tüm diğer anlayışlardan farklı olarak ortaya koyduğu çok önemli bir farktır. Şimdi öncelikle ruh varlığımızın yapısını ortaya koymak üzere bu seviyeleri en aşağıdan en yukarıya doğru önce kısaca adlandıralım. Bu yapıyı açıklarken onun, Yaratılış'ın yapısı yani Hayat Ağacı ve onun seviyeleri ile olan benzerliğine ve ilişkisine de dikkatinizi çekmek istiyorum. Ruhun tüm Yaratılış'ı dolduran ve ona yaşam veren varlığını böylece daha kolay anlayabileceksiniz. Yalnız dikkat edin! Yaratılış'ın mekanlarını (alemlerini) açıklarken en üstten en alta doğru inmiştik. Ancak ruhun varlığını ise en altan en üste dogru açıklayacağız. Bu sizi yanıltmasın! Bu sıra ruhsal gelişimin amacını bize yansıtması açısından daha doğru bir sıralamadır. Böylece ruhun kademe kademe nasıl gelişligini daha kolay görebileceğiz. Şimdi, yaratılmış olan alemleri dolduran ve bu sayede onlara yaşam veren olgu olan ruh varlığının yapısını en alt seviyeden en üste dogru kademeli bir biçimde inceleyecegiz. Elbetteki içinde bulunduğu mekan ile bir bütün halinde olan bu varlık, içinde olduğu seviyenin koşullarına göre farklı boyutlar ve şekiller alır. Ne demek istediğimizi biraz sonra ayrıntılı olarak açıklayacagız. Tekrar edeyim okurken ruhun seviyelerini mutlaka, içinde bulunduğu ya da işgal ettiği alem ya da mekan ile birlikte düşünmeye çalışın. Önce kısa bir giriş yapalım.

Yaşam Gücü ya da Hayvansal Ruh-Nefs:

      İnsan ruhunun bu en alt ve maddesel seviyesi, insanın fiziksel davranışları, tüm arzuları ve içgüdüleri ile dogrudan ilişkili olan seviyedir. Ezoterik anlayışta Yaşam Gücü olarak da adlandırılır. Ruhun, Yaratılış'ın bizim de fiziksel bedenimizle içinde oldugumuz en alt seviyesine ait olan kısmıdır. Bilimsel açıdan baktıgımızda ise fiziksel bedeni canlı tutan ve onun biyolojik olarak yaşantısını sürdürmesini saglayan kısmıyla baglantılı olan seviye olarak da açıklanabilir. Bu özelligi ile pek çok inanışta kan ile ilişkilendirilen bu seviye çeşitli ögretilerde; Nephesch (Nefeş, Kabala), Nefs (Sufizm), Kha (Mısır), Animus (Neoplatonik), Id (Freud) vs. olarak adlandırılır.

Dış ya da Alt Ruh (İng. Soul):

      Ruhun, nefsimizin üzerine inşa edildigi seviyedir ve "duyguları" ile doğrudan ilişkili olan bir üst seviyedir. O, insanın kişiliği, bildiği ve içinde bilinçli olduğu, sürekli olarak değişen niteliğidir. Biz buna günlük yaşamda bildiğiniz deyimiyle "Ben" diyoruz. Ruhun bu seviyesi Hayat Ağacı'nda Arketipsel Ruh seviyesi ile sembolize edilir. Ruhum uzun, Yaratılış'ın Şekillenme Alemi adını verdigirniz mekanını dolduran seviyesidir. Çeşitli öğretilerde ona verilen bazı adlar arasında Ruach (Ruah, Ka bala), Ka/Ba (Mısır), Psyche (Neoplatonik), Ego (Freud) vs verilebilir.

                                                                                                           ScreenShot_20220613195222.thumb.jpeg.2862023e334cdf33e74d4ea3f83c9a22.jpeg   

İç ya da Üst Ruh (İng. Spirit):

     Ruhun, duyguların hakim olduğu Alt Ruh planının üzerinde yer alan ve akıl (zeka) özellikleri ile ilişkili olan daha yüksek bilinç seviyesidir. Hayvansal ve Alt Ruh seviyelerinin üzerindedir ve hepsini bir arada ve aynı anda kapsar ve kucaklar. Bu özelligi ile "gerçek Ego" ya da "gerçek Ben" adını da alır. Bu nitelik Hayat Ağacında Ruhsal Sevgi planı olan İdrak seviyesi ile ilişkilendirilir. Ruhun, Yaratılış Alemi adını verdigirniz ikinci mekanı dolduran seviyesidir. Bu seviyeye verilen bazı adlar arasında Neschamah (Kabala), Akh (Mısır), Pneuma (Neoplatonik), Superego (Freud) vs sayılabilir.

Yaşayan Ruh (Göksel Olan):

     Ruhun çokluktan (bireysel ruhlar) birliğe eriştiği bu bir üst seviye Yaratılış'ta bilinçli kavrayışın ilk ışığı olarak nitelendirdigirniz Ruhsal İrade (Bilgelik) ile onun bilinçüstü kaynagı olan Ruhsal Öz (Taç) arasında var olan köprüdür. Yaratılış'ın, İlk Çıkış Alemi dediğimiz en yüce mekanını doldurur ve oluşturur. Ruh bu seviyede Yaratıcı'nın varlıgını, O'nun alemi her an ve sürekli bir biçimde yeniden yaratışı (rekreasyonu) biçiminde deneyimler. Bu seviye ruhun semavi dinlerde artık tanrısal bir isim alan seviyesidir. Örnegin Hristiyanlıkta var olan Kutsal Ruh (İng. Holy Spirit) seviyesi işte burasıdır. Bu seviyeye verilen bazı diğer adlar arasında Chiah (Hayah, Kabala), Sekhem (Mısır), Nous (Neoplatonik) vs verilebilir.

Tek ya da Eşsiz Ruh (Tanrısal Olan):

      Ruhun en üst seviyesi olan bu seviye Hayat Ağacı'nın ve dolayısıyla tüm Yaratılış'ın üzerinde yer alır. Yaratıcı'nın Öz'ünde var olan nihai ve en yüce birlige karşılık gelen bu aşama insan ruhunda, saf inanç, mutlak adayış ve kişinin yaşamını sürekli olarak Yaratıcı'ya adamaya hazır olması biçiminde tezahür eder. Ruhun bir fiziksel bedene bağlıyken deneyimlernesi olanaksız olan böyle bir seviyenin varlığı diger ezoterik ögretilerden farklı bir biçimde yalnızca Kabala'da söz konusu edilir ve Yechidah (Yehidah) adıyla anılır. İnsan ruhunun yukarıda saydıgımız bu farklı seviyeleri içindee bulundukları fiziksel ve ruhsal mekanlarla doğru orantılı olarak maddesel, somut ve bireysel (bireysel ruhlar) bir seviyeden başlayıp giderek ruhsal, soyut ve kollektif (tek ruh) seviyelere ve en sonunda da Yaratıcı'nın ruhuyla birliğe doğru gitmektedir. Birlik kavramı uyarınca ruhun yukarıda bahsettiğimiz tüm bu seviyeleri birbirinden tümüyle bağımsız seviyeler degillerdir. Tam aksine birbirlerine tıpkı bir zincir biçiminde bağlı ve iç içedirler. Böylece her bir seviye bir altında ve bir üstündeki seviye ile arada bir bağlantı görevi de yapar. Söz konusu beş farklı seviyeyi bazı öğretilerden örneklerle birlikte bir tabloda aşagıdaki biçimde toplayabiliriz.

                                                                                  ScreenShot_20220613201613.jpeg.9248d679702239713dbf2a7b8c03e350.jpeg

Şimdi insan ruhunun bu yukarıda kısaca bahsettigirniz seviyelerini en aşagıdan en yukarıya dogru biraz daha ayrıntılı bir biçimde tanımlayalım. Burada, ruhun seviyelerinin Yaratılış ya da Hayat Ağacı seviyeleri ile olan ilişkisine de dikkat edelim. Pek çok ezoterik ögretide sık sık adı geçen Makrokozmos (Evren) ve Mikrokozmos (İnsan) kavramları da buradan çıkmaktadır. Makrokozmos içinde bulundugumuz fiziksel ve ruhsal evrenlerdir. Mikrokozmos ise kolayca tahmin edebileceğiniz gibi ruhsal ve bedensel insandır. Ve ikisinin Bir oldugu gerçegi de sanırım şu ezoterik söyleyiş ile son derece çarpıcı bir biçimde vurgulamaktadır: "Her insan minyatür bir evrendir."

 

                                                                                                                                  Ezoterik Oğretiler

                                                                                                                                      Ahmet Akıncı

Münzevi Büyücü tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...