Jump to content

??1-10 Eylül Rüyanameleri( Dünya Dışı Yaşam, UFO, Paranormal Deneyimler)??


Aksusarya

Önerilen Mesajlar

????Arkadaşlar birkaç senedir bu tarihsel(1-10 Eylül) aralıkta bir takım rüya ve yarı uyku deneyimleri yaşıyorum ve aynı şekilde deneyimleri olan başka arkadaşların da olduğunu biliyorum.

1436401627_images(12).jpeg.d731404bcf1de33340bb9fe967a858a8.jpegBu yüzden böyle bir bölüm açıp kendi deneyimlerimi not ederek evrensel veri tabanında kalıcı bir alan oluşturmayı hem de başkalarından gelen benzer deneyimler varsa, buraya onları da ekleyerek karşılaştırmalı bir konu yaratmayı düşündüm.

??Haydi hep beraber  bu tarih aralığında yaşadığımız ilginç rüya ve yarı uyku hali deneyimlerimizi paylaşarak  birbirimize bu konuda yardımcı olalım.??

images (14).jpeg

images (13).jpeg

Aksusarya tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Konu @Aksusarya ile ortak bir çalışmamızdır. Bir bakıma parapsikoloji deneyi sayabiliriz bunu.  Yaklaşık 1 senedir bu tarihin gelmesini bekliyoruz. Birbirimizden habersiz yaşadığımız, kendi bireysel deneyimlerimizin bu tarih aralığında yoğunlaştığını tespit ettik ve bekleyip yine aynı şeylerin olup olmayacağını gözlemlemek, deneyimlemek istedik . Bu tarihin, bilmediğimiz bir nedenle, bu tarz , özellikle de dünya dışı yaşam konularıyla ilgili deneyimler için  elverişli bir dönem olduğuna inanıyoruz.(Buna o kadar inandık ki , belki bir şey yaşayacağımız yoksa da psikolojik bir yanılsama marifetiyle böyle şeyler yaşayacağız bu gidişle ). Neyse ; )  O daha sonra çözümlenmesi gereken bir meseledir fikrimce.
 Gizemli , paranormal, sıra dışı konulara ilgisi olan tüm dostlarımızı bu tarih aralığında, sıra dışı rüyalarını vb. deneyimlerini not etmeye ve burada bizimle paylaşmaya çağırıyoruz. Süper kalın ; )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir iki örnek rüya verseniz iyiydi brolar... Mesela ben bir rüyamda uzaylı ordularıyla savaşmış ve kaybediyordum galiba. :D Generaller beni yakalamaya çalışıyordu sanırım tam tersi de olabilir. :D Atmosferi falan da fena değildi. Mağarası olan mavimsi kayaların olduğu bir kesimdi sanırım. Bir iki senelik bir rüya olduğu pek hatırlayamıyorum. :D Çözümleme fikriniz çok iyi olmuş. 

Ufak bir not: Konunun yedeğini kesinlikle kendi pclerinizde alın. Forumlara pek güven olmuyor. Her an gümleyebilir.Benim bir kaç konuluk canım yandıda...

Apotheous tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

3 hours ago, Apotheous said:

Bir iki örnek rüya verseniz iyiydi brolar... Mesela ben bir rüyamda uzaylı ordularıyla savaşmış ve kaybediyordum galiba. :D Generaller beni yakalamaya çalışıyordu sanırım tam tersi de olabilir. :D Atmosferi falan da fena değildi. Mağarası olan mavimsi kayaların olduğu bir kesimdi sanırım. Bir iki senelik bir rüya olduğu pek hatırlayamıyorum. :D Çözümleme fikriniz çok iyi olmuş. 

Ufak bir not: Konunun yedeğini kesinlikle kendi pclerinizde alın. Forumlara pek güven olmuyor. Her an gümleyebilir.Benim bir kaç konuluk canım yandıda...

Valla kanka muhtemelen Eylül ayında olduğunu düşünüyorum senin deneyimlerinin de.

Eylül ayı içersindeki yaşadığımız garip deneyim ve rüyaları tarih olarak  1-10 Eylül hatta 4-7 Eylül arasına kadar indirdik, hicbirsey de olmayabilir ama bu dönemde senden de ricam şu 10 gün gördüğün rüya veya yaşadığın garip bir deneyim olursa farkındalığını açık tutman , çünkü muhtemelen birşey yakaladık...

En azından farkındalığımizi yüksek tutarak tarihe bir not bırakalım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Edit: Rüya değil ama ilgili tarihlerde başımızdan geçen bir olay. 

7 Eylül 2012, Samsun

Fındık yeni dövülmüş, çuvallanmış. Ihlamur ağacının dibinde kuzenle mısırla patates közlüyoruz. Gökyüzü açık, yıldızlar harika, seyir halinde ki uçaklar avucunuza sığar. O arada kuzenin aklına nereden estiyse;

"Halam, çocukken ufo görmüş. Bizim traktör tekerliği kadarmış. Babamda anlattı, eve saklanıp kapı aralığından izlemişler. Avluda oynadıkları yerde 1-2 dakika tur atmış, inmeden havalanıp gitmiş."

İrkildim. Şimdi nereden aklına geldi bu. İki gündür ne zaman tarlaya gitsem tarlanın derinliklerinden belli belirsiz sesler geliyor. İnce bir tını. Makine desen değil, hayvan desen değil. Fındıklık komple. 

"Aynen. Annem her konusu açıldığında anlatır. Dayım, teyzemler hatta geçen sene ölen İsa Abi'de oradaymış."

"Sen İsa Abinin nasıl öldüğünü biliyon mu?"

"Kışın bizim tarla tarafında keklik avına çıkmış. Doktorların demesine göre kalp krizi geçirmiş ama dayım bulduğunda yerde ayak izi falan yokmuş. 'Sanki gökten indirmişler.' diyordu."

"O olay tam öyle değil. Babamlar bulduğunda İsa dayının etrafında kar yokmuş. Islak toprak varmış sadece. "

"Nasıl yani? Etrafında ki karlar erimiş mi?"

"Yok bildiğin iki fındık sırasının arası büyüklüğünde yuvarlak bir alanın ortasında İsa dayı sırt üstü yatıyormuş. Gece eve gelmeyince babama haber vermişler. Mustafa Amcamla beraber aramaya çıkmış bizimkiler. Bu sizin tarlanın Çakal Hüseyin'in tarlasından ayıran kanal var ya oraya yakın bulmuşlar. O gece kar yağışı yokmuş ama tarla içlerine doğru devam eden izler bir yerden sonra kesilmiş. Şu dedemin diktiği ağaca kadar ayak izleri devam etmiş sonra iz filan bulamamışlar."

Kuzen mısırı közün içinde çevirip sigaradan bir nefes daha alırken kışın bizim tarlanın nasıl göründüğünü canlandırmaya çalıştım. Fındık ağaçları kışın yapraklarını döker.  Çıplak ve sık odun paçaları göğe yükselir. Ardı ardına sıralanmış kahverengi ve beyaz... 

"Babam söylemedi de Mustafa Amcamdan duydum geçenlerde. Muhabbet esnasında konusu açıldı anlatıyordu. İkisi birden durmuş. Sanki yanlarında birisi mırıldanıyor gibiymiş. Biraz daha devam ettiklerinde İsa Abi'yi bulmuşlar zaten. Sonra jandarma falan olay büyümüş." 

"Şu mırıldanma. İki gündür tarla tarafından bende duyuyorum." 

"Nasıl yani? Makinedir o. Fındık dövme zamanı." 

"La patoz'un sesini biliyom. Bu onun gibi değil. Derinden geliyor. Daha önce duyduğum hiç bir şeye benzemiyor. Mırıldanma gibi desem değil." 

Bizimki bu konulara hevesli. Geceleri tarla sulamaya tek başına çıkar. Koca tarlanın sulamasını gecenin karanlığında değiştirir. Öyle Biber, Patlıcan tarlası değil. 2,5 metrelik mısırların arasında gece vakti çalışır. Yanında ben olunca, deme keyfine. Korktuğum başıma gelmese bari. 

"Kuzen, Mert ile Emre'yi de alalım. Gidip bakalım."

"Lan cin falan çıkar, gece gece uğraşmayalım. Bak ne güzel patates, tuz nerde?"

"Alo, Emre. Acilinden Mert'i de alıyorsun bizim buraya damlıyorsunuz. Motorla gel."

Korktuğumun başıma gelmesini bırak, bizim iki atraksiyon meraklısı uzak kuzenlerde devreye giriyor. Dedemin kardeşinin torunları, 'Gece ne yaparsak başımıza bir iş gelir?' sorusunun cevabını arayan iki manyak. Birisi geçenlerde zıpkınla sazan avlayacağım diye boğuluyormuş. Akıntıya kapılmış deli. Neyse, tarla meselesi. Gece gece... Başımıza bir iş gelmese bari.  

Kuzen, çocukları tembihlemiş yanlarında babadan kalma av tüfeği almışlar. Elime de büyükçe bir fener tutuşturdu. Yola koyulduk. Motosiklet ile 35 dakikalık yolculuğun ardından; büyük ihtimal 10 kilometre karelik bir alanda tek insanın biz olduğumuza emin olduğum tarlanın önüne geldik. 'Daha iki gün önce burada fındık topluyordum. Korkulacak bir şey yok!' diye kendimi rahatlamaya çalışırken: 

"Cemil Dayı bu gece yağmurlamayı değiştirecek miydi?" diye sordu Emre, Mert'e. 

"Yok. Bu günkü sondu. İkindide kaldırdı yağmurlamayı." 

"He iyi, ıslanmayacağız o zaman. Sigara versene." 

Çocuklarda olayı daha önceden bildiklerinden ve hikayenin merak edilen kısımlarını dinledikten sonra direk olaya dahil oldular. Önce İsa Dayının öldüğü yere gidilecek ardından bir ses vs işitilirse direk sese doğru hareket edilecekti. Elimizde 50metre ilerisini aydınlık yapan büyükçe bir el feneri vardı. Domuz falan gelirse direk yüzüne tutacağız bakalım. Tilki, çakal doldu burası allahtan kurt yok. 

Her neyse sağımda Emre, solumda Kuzen, Emre'nin arkasında Mert yürüyoruz. Önce tarla içi yoldan devam ettik. Etrafta ayak sesimizden ve kendi fısıltılarımızdan başka ses yok. Yaprak kımıldamıyor. Dedemin diktiği Ceviz Ağacı girdiğimiz tarafın sağ çaprazında yer alıyor. Tarlanın ortası denmese de zamanında çalışanlar için gölge olsun diye dikmiş ağacı. Önceden biberinden, patlıcanına, domatesinden fasulyesine onca şey. Hey gidi... 

Karanlık içinde masum düşüncelere dalmışken kuzenler olayın tekrar üstünden geçiyordu.  

"Bak ceviz ağacı orada. İzler oraya kadar devam etmiş." dedi kuzen.

Yönümüzü ceviz ağacına çevirip fındıklığın içine girdik. Kendimi rahatlatmak için adımlarımı sayarken sol tarafımızda dallar bir anda hareket etti. Derinlere doğru yaprakların hışırtısıyla birlikte derinlere ilerleyen bir şey vardı. Kalakaldık. Feneri çevirdim ama nafile hareket eden hiç bir şey göremedik. Sadece dalların ve yaprakların sallanması devam ediyordu. 

"Ses dinleyin." dedi kuzen. 

Fenerin güç ünitesinin çıkardığı sese karışan bir uğuldama vardı. Çocuklar fark ettiler mi bilmiyorum ama sesimi çıkarmadım. Tek istediğim bir an önce tarladan çıkıp motora atlamak ve son sürat köye doğru sürmekti. 

"Duyuyor musunuz?" dedi Emre. 

Dikkatlice dinlediğinizde metal bir levhanın genleşmesine benzer bir sesi duyabiliyordunuz. Korkudan feneri bir o tarafa bir bu tarafa çevirip sesin nereden geldiğini bulmaya çalışırken çocukları geri dönmek konusunda uyardım fakat dinlemediler. Tek başına geri de dönemezdim. İsa Abi'nin öldüğü yere doğru yürümeye devam ettik. Tarlanın derinliklerine, dalları hareket ettiren şeyin gittiği yöne doğru.

Üç harfliler miydi? Ufo mu? Gerçi ikisi de üç harfli idi. Kendimi rahatlatacak bir şeyler bulmalıydım. Kuzen fısıldayarak dua okuyor, bense ruhsal bir varlığın bana zarar veremeyeceği konusunda kendimi telkin ediyordum. Ya Ufo ise? Gerçi bu ufo'larında ruhsal varlıklar olduğuna dair söylentiler vardı. Yürürken aklımdan geçen onlarca düşüncenin hangisinin gerçek olabilme ihtimalini hesaplamaya çalışıyordum. Bilinen insanlık tarihi bir anlığına gözümün önünden geçti. Avcı ve toplayıcılar zamanında cin yok muydu? 

"Geldik." dedi kuzen. 

Sonradan fark ettim ama ses kesilmişti. İki fındık arasını göstererek: 

"Şurası bulunduğu yer, ilerisi de kanal." dedi kuzen. 

Emre ile Mert, silahlarının emniyetlerini çoktan açmış, temkinli olarak kuzenin gösterdiği alana yaklaşıyorlardı. Bizden 20 adım uzaklaştılar ki geldiğimiz yönden büyük bir ışık bir anlığına tüm etrafı aydınlattı ve kayboldu. Belki 2 saniye sürdü ama çocuklarla birbirimizi bir süre boyunca duyamadığımızı net hatırlıyorum. Belki korkudan, oto refleksler ile hareket ettik ama mavi, beyaz karışımı ışık tüm alanı gündüze çevirmişti.
Korkudan kanal yolunu takip ederek tarlaların etrafını dolaştık. Neydi o ışık? Fener bir anda hepimizin gözüne mi gelmişti? Sanki bir anda 3 bin km yukarı çıkmış gibiydik. Ne zaman motorların başına geldik, ne kadar süre geçti, arada ne konuştuk hiç birisi net değil. Net olan tek bir şey Motorlardan indiğimiz ilk an kuzenin yere attığı sigaranın sönmemiş olmasıydı. 


Buradan sevgili kuzenlere selam. Sanırım tütün içmiştim o gece ama olay böyle.

Ivan tarafından düzenlendi
bilgilendirme
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

49 minutes ago, Ivan said:

Edit: Rüya değil ama ilgili tarihlerde başımızdan geçen bir olay. 

7 Eylül 2012, Samsun

Fındık yeni dövülmüş, çuvallanmış. Ihlamur ağacının dibinde kuzenle mısırla patates közlüyoruz. Gökyüzü açık, yıldızlar harika, seyir halinde ki uçaklar avucunuza sığar. O arada kuzenin aklına nereden estiyse;

"Halam, çocukken ufo görmüş. Bizim traktör tekerliği kadarmış. Babamda anlattı, eve saklanıp kapı aralığından izlemişler. Avluda oynadıkları yerde 1-2 dakika tur atmış, inmeden havalanıp gitmiş."

İrkildim. Şimdi nereden aklına geldi bu. İki gündür ne zaman tarlaya gitsem tarlanın derinliklerinden belli belirsiz sesler geliyor. İnce bir tını. Makine desen değil, hayvan desen değil. Fındıklık komple. 

"Aynen. Annem her konusu açıldığında anlatır. Dayım, teyzemler hatta geçen sene ölen İsa Abi'de oradaymış."

"Sen İsa Abinin nasıl öldüğünü biliyon mu?"

"Kışın bizim tarla tarafında keklik avına çıkmış. Doktorların demesine göre kalp krizi geçirmiş ama dayım bulduğunda yerde ayak izi falan yokmuş. 'Sanki gökten indirmişler.' diyordu."

"O olay tam öyle değil. Babamlar bulduğunda İsa dayının etrafında kar yokmuş. Islak toprak varmış sadece. "

"Nasıl yani? Etrafında ki karlar erimiş mi?"

"Yok bildiğin iki fındık sırasının arası büyüklüğünde yuvarlak bir alanın ortasında İsa dayı sırt üstü yatıyormuş. Gece eve gelmeyince babama haber vermişler. Mustafa Amcamla beraber aramaya çıkmış bizimkiler. Bu sizin tarlanın Çakal Hüseyin'in tarlasından ayıran kanal var ya oraya yakın bulmuşlar. O gece kar yağışı yokmuş ama tarla içlerine doğru devam eden izler bir yerden sonra kesilmiş. Şu dedemin diktiği ağaca kadar ayak izleri devam etmiş sonra iz filan bulamamışlar."

Kuzen mısırı közün içinde çevirip sigaradan bir nefes daha alırken kışın bizim tarlanın nasıl göründüğünü canlandırmaya çalıştım. Fındık ağaçları kışın yapraklarını döker.  Çıplak ve sık odun paçaları göğe yükselir. Ardı ardına sıralanmış kahverengi ve beyaz... 

"Babam söylemedi de Mustafa Amcamdan duydum geçenlerde. Muhabbet esnasında konusu açıldı anlatıyordu. İkisi birden durmuş. Sanki yanlarında birisi mırıldanıyor gibiymiş. Biraz daha devam ettiklerinde İsa Abi'yi bulmuşlar zaten. Sonra jandarma falan olay büyümüş." 

"Şu mırıldanma. İki gündür tarla tarafından bende duyuyorum." 

"Nasıl yani? Makinedir o. Fındık dövme zamanı." 

"La patoz'un sesini biliyom. Bu onun gibi değil. Derinden geliyor. Daha önce duyduğum hiç bir şeye benzemiyor. Mırıldanma gibi desem değil." 

Bizimki bu konulara hevesli. Geceleri tarla sulamaya tek başına çıkar. Koca tarlanın sulamasını gecenin karanlığında değiştirir. Öyle Biber, Patlıcan tarlası değil. 2,5 metrelik mısırların arasında gece vakti çalışır. Yanında ben olunca, deme keyfine. Korktuğum başıma gelmese bari. 

"Kuzen, Mert ile Emre'yi de alalım. Gidip bakalım."

"Lan cin falan çıkar, gece gece uğraşmayalım. Bak ne güzel patates, tuz nerde?"

"Alo, Emre. Acilinden Mert'i de alıyorsun bizim buraya damlıyorsunuz. Motorla gel."

Korktuğumun başıma gelmesini bırak, bizim iki atraksiyon meraklısı uzak kuzenlerde devreye giriyor. Dedemin kardeşinin torunları, 'Gece ne yaparsak başımıza bir iş gelir?' sorusunun cevabını arayan iki manyak. Birisi geçenlerde zıpkınla sazan avlayacağım diye boğuluyormuş. Akıntıya kapılmış deli. Neyse, tarla meselesi. Gece gece... Başımıza bir iş gelmese bari.  

Kuzen, çocukları tembihlemiş yanlarında babadan kalma av tüfeği almışlar. Elime de büyükçe bir fener tutuşturdu. Yola koyulduk. Motosiklet ile 35 dakikalık yolculuğun ardından; büyük ihtimal 10 kilometre karelik bir alanda tek insanın biz olduğumuza emin olduğum tarlanın önüne geldik. 'Daha iki gün önce burada fındık topluyordum. Korkulacak bir şey yok!' diye kendimi rahatlamaya çalışırken: 

"Cemil Dayı bu gece yağmurlamayı değiştirecek miydi?" diye sordu Emre, Mert'e. 

"Yok. Bu günkü sondu. İkindide kaldırdı yağmurlamayı." 

"He iyi, ıslanmayacağız o zaman. Sigara versene." 

Çocuklarda olayı daha önceden bildiklerinden ve hikayenin merak edilen kısımlarını dinledikten sonra direk olaya dahil oldular. Önce İsa Dayının öldüğü yere gidilecek ardından bir ses vs işitilirse direk sese doğru hareket edilecekti. Elimizde 50metre ilerisini aydınlık yapan büyükçe bir el feneri vardı. Domuz falan gelirse direk yüzüne tutacağız bakalım. Tilki, çakal doldu burası allahtan kurt yok. 

Her neyse sağımda Emre, solumda Kuzen, Emre'nin arkasında Mert yürüyoruz. Önce tarla içi yoldan devam ettik. Etrafta ayak sesimizden ve kendi fısıltılarımızdan başka ses yok. Yaprak kımıldamıyor. Dedemin diktiği Ceviz Ağacı girdiğimiz tarafın sağ çaprazında yer alıyor. Tarlanın ortası denmese de zamanında çalışanlar için gölge olsun diye dikmiş ağacı. Önceden biberinden, patlıcanına, domatesinden fasulyesine onca şey. Hey gidi... 

Karanlık içinde masum düşüncelere dalmışken kuzenler olayın tekrar üstünden geçiyordu.  

"Bak ceviz ağacı orada. İzler oraya kadar devam etmiş." dedi kuzen.

Yönümüzü ceviz ağacına çevirip fındıklığın içine girdik. Kendimi rahatlatmak için adımlarımı sayarken sol tarafımızda dallar bir anda hareket etti. Derinlere doğru yaprakların hışırtısıyla birlikte derinlere ilerleyen bir şey vardı. Kalakaldık. Feneri çevirdim ama nafile hareket eden hiç bir şey göremedik. Sadece dalların ve yaprakların sallanması devam ediyordu. 

"Ses dinleyin." dedi kuzen. 

Fenerin güç ünitesinin çıkardığı sese karışan bir uğuldama vardı. Çocuklar fark ettiler mi bilmiyorum ama sesimi çıkarmadım. Tek istediğim bir an önce tarladan çıkıp motora atlamak ve son sürat köye doğru sürmekti. 

"Duyuyor musunuz?" dedi Emre. 

Dikkatlice dinlediğinizde metal bir levhanın genleşmesine benzer bir sesi duyabiliyordunuz. Korkudan feneri bir o tarafa bir bu tarafa çevirip sesin nereden geldiğini bulmaya çalışırken çocukları geri dönmek konusunda uyardım fakat dinlemediler. Tek başına geri de dönemezdim. İsa Abi'nin öldüğü yere doğru yürümeye devam ettik. Tarlanın derinliklerine, dalları hareket ettiren şeyin gittiği yöne doğru.

Üç harfliler miydi? Ufo mu? Gerçi ikisi de üç harfli idi. Kendimi rahatlatacak bir şeyler bulmalıydım. Kuzen fısıldayarak dua okuyor, bense ruhsal bir varlığın bana zarar veremeyeceği konusunda kendimi telkin ediyordum. Ya Ufo ise? Gerçi bu ufo'larında ruhsal varlıklar olduğuna dair söylentiler vardı. Yürürken aklımdan geçen onlarca düşüncenin hangisinin gerçek olabilme ihtimalini hesaplamaya çalışıyordum. Bilinen insanlık tarihi bir anlığına gözümün önünden geçti. Avcı ve toplayıcılar zamanında cin yok muydu? 

"Geldik." dedi kuzen. 

Sonradan fark ettim ama ses kesilmişti. İki fındık arasını göstererek: 

"Şurası bulunduğu yer, ilerisi de kanal." dedi kuzen. 

Emre ile Mert, silahlarının emniyetlerini çoktan açmış, temkinli olarak kuzenin gösterdiği alana yaklaşıyorlardı. Bizden 20 adım uzaklaştılar ki geldiğimiz yönden büyük bir ışık bir anlığına tüm etrafı aydınlattı ve kayboldu. Belki 2 saniye sürdü ama çocuklarla birbirimizi bir süre boyunca duyamadığımızı net hatırlıyorum. Belki korkudan, oto refleksler ile hareket ettik ama mavi, beyaz karışımı ışık tüm alanı gündüze çevirmişti.
Korkudan kanal yolunu takip ederek tarlaların etrafını dolaştık. Neydi o ışık? Fener bir anda hepimizin gözüne mi gelmişti? Sanki bir anda 3 bin km yukarı çıkmış gibiydik. Ne zaman motorların başına geldik, ne kadar süre geçti, arada ne konuştuk hiç birisi net değil. Net olan tek bir şey Motorlardan indiğimiz ilk an kuzenin yere attığı sigaranın sönmemiş olmasıydı. 


Buradan sevgili kuzenlere selam. Sanırım tütün içmiştim o gece ama olay böyle.

Aradığımız kriterlere uyan güzel bir deneyim. Bunu başarılı, öyküleyici anlatım tarzınızı kullanarak bizimle paylaştığınız için teşekkürler .@Ivan
Belki o sırada korkuyla ve panikle hareket edilmemiş olsa daha fazla bulgu elde edilebilirdi diye düşündüm okuyunca . Özellikle, daha evvel aynı yerde, belki de yine panik neticesinde bir kalp krizi vakası yaşanmış olması tesadüf olamaz. Tabi ki o an, duygudurum, düşünce ve güdülerinizin tamamen kontrolünüz altında kalamayabileceği ihtimalini de göz ardı edemeyiz. O bölgede belki de hala bir şeyler vardır. Hiçbir şey yoksa bile deliller vardır.  Daha sağ duyulu, olgun ve sakin bir kafayla aynı mekanın tekrar incelenmesi gerekir diye düşünüyorum.

  • Beğeni 1
  • Teşekkür 1
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...