Jump to content

Soru / Woody Allen


KATA

Önerilen Mesajlar

Soru / Woody Allen

 

(Aşağıdaki bir perdelik oyun, Abraham Lincoln'un hayatındaki bir olay üzerine

temellendirilmiştir. Olay gerçek olabilir veya olmayabilir. Ben bunu yazarken

hayli yorgundum.)

 

 

I

 

(Lincoln çocuksu bir hevesle, basın sekreteri George Jennings'i odasına

çağırtır.)

 

Jennings: Bay Lincoln, beni mi çağırttınız?

Lincoln: Evet, Jennings. Gir, otur.

Jennings: Evet, Başkanım?

Lincoln: (Gülümsemesine engel olamaz) Seninle bir fikir üzerinde konuşmak

istiyorum.

Jennings: Elbette, efendim.

Lincoln: Bir dahaki sefere basın temsilcilerini çağırıp toplantı yaptığımızda...

Jennings: Evet efendim...

Lincoln: Sıra sorulara geldiğinde...

Jennings: Evet, Başkanım...

Lincoln: Sen elini kaldır ve bana bir soru sor. "Başkanım, bir insanın bacakları ne

kadar uzun olmalı sizce," diye sor.

Jennings: Anlayamadım?

Lincoln: Sen bana, bir adamın bacakları ne kadar uzun olmalı diye sor.

Jennings: Nedenini sorabilir miyim, efendim?

Lincoln: Neden mi? Çok iyi bir cevabım var da ondan.

Jennings: Öyle mi?

Lincoln: Yere değecek kadar uzun olmalı.

Jennings: Anlayamadım?

Lincoln: Yere değecek kadar uzun. Cevabım bu! anladın mı? Bir adamın bacakları ne

kadar uzun olmalı? Yere değecek kadar!

Jennings: Anlıyorum.

Lincoln: Komik bulmadın mı?

Jennings: Açık konuşabilir miyim, Başkanım?

Lincoln: (Canı sıkılarak) Eh, bugün çok kahkaha topladım bu sözle.

Jennings: Sahi mi?

Lincoln: Elbette. Kabineyle ve birtakım arkadaşlarla beraberdim, adamın biri bunu

sordu, ben de cevabı patlattım, bütün oda kırıldı.

Jennings: Sorabilir miyim, Bay Lincoln, bu soruyu hangi nedenle sordu size?

Lincoln: Efendim?

Jennings: Yani... anatomiden mi konuşuyordunuz? Adam cerrah mıydı, heykeltraş mıydı?

Lincoln: Şey.. ıı.. yo.. şey... sanmıyorum. Hayır. Basit bir çiftçiydi galiba.

Jennings: E, neden bilmek istedi bunu?

Lincoln: Onu bilmem. Tek bildiğim, benimle hemen görüşmek isteyen biri olduğu...

Jennings: (Kaygılı) Anlıyorum.

Lincoln: Ne oldu, Jennings, rengin soldu!

Jennings: Biraz garip bir soru da...

Lincoln: Evet ama ben kahkaha topladım o soruyla. Şipşak bir cevaptı.

Jennings: Onu inkar eden yok, Bay Lincoln.

Lincoln: Büyük kahkaha. Tüm kabineyi kırdım geçirdim.

Jennings: Sonra adam bir şey söyledi mi?

Lincoln: Teşekkür etti, çıkıp gitti.

Jennings: Neden bilmek istediğini sormadınız mı ona?

Lincoln: Doğrusunu istersen, o sıra kendi cevabıma pek keyiflenmiştim. Yere değecek

kadar uzun. Öyle çabuk geldi ki aklıma! Bir an kararsızlık göstermedim.

Jennings: Biliyorum, biliyorum... Yalnız... şey... bu olay beni biraz kaygılandırdı.

 

 

II

 

(Lincoln'la Mary Todd yatak odalarında. Gecenin yarısı. Mary yatağında,

Lincoln sinirli sinirli dolaşıyor.)

Mary: Gelip yatsana, Abe. Bir terslik mi var?

Lincoln: Bugünkü o adam. O sooru. KAfamdan atamıyorum. Jennings sanki bir kutu

açtı, içinden minik kurtlar döküldü.

Mary: Unut artık, Abe.

Lincoln: Unutmayı istiyorum, Mary. Tanrım, istemiyorum mu sanıyorsun? Ama o ısrarlı

gözler. Yakaran bakışlar. Neydi bunu yaratan? Bir içki içmem gerek.

Mary: Olmaz, Abe.

Lincoln: Olur.

Mary: Olmaz dedim. Son zamanlarda çok tedirginsin. Bu lanet olası iç savaştan.

Lincoln: Savaştan değil. O insana cevap vermedim. Çabucak kahkaha toplama

peşindeydim. Kabine üyelerimi güldürmek uğruna, karmaşık bir durumun

dikkatimden kaçmasına izin verdim. Kabinem nefret ediyordur benden.

Mary: Seni çok seviyorlar, Abe.

Lincoln: Kibirliyim. Ama yine de... o cevap çabucak geldi aklıma.

Mary: Aynı fikirdeyim. Zekice bir cevap. Bedenine değecek kadar.

Lincoln: YERE değecek kadar.

Mary: Hayır, öbür türlü söylemiştin.

Lincoln: Hayır. Onun neresi komik ki?

Mary: Bence o çok daha komik.

Lincoln: O mu komik?

Mary: tabii.

Lincoln: Mary, sen ne dediğini bilmiyorsun.

Mary: Bacakların bedene doğru yükselişi gözümün önüne gelince...

Lincoln: Unut artık! Unutalım, ha? Viski nerede?

Mary: (Şişeyi geri çekerek) Hayır, Abe. Bu gece içmeyeceksin! İzin vermiyorum!

Lincoln: Mary, ne oldu bize? Ne iyi vakit geçirirdik.

Mary: (Şefkatle) Gel buraya, Abe. Bu gece dolunay var. Tanıştığımız geceki gibi.

Lincoln: Hayır, Mary. Tanıştığımız gece ay dördündeydi.

Mary: Dolunaydı.

Lincoln: Son dördü.

Mary: Dolunay

Lincoln: Almanağı getireyim.

Mary: Ah, Tanrım... Abe, unut artık!

Lincoln: Özür dilerim.

Mary: O soru mu yine? Bacaklar mı? Hala o mu?

Lincoln: Ne demek istiyordu?

 

 

 

III

 

(Will Haines ile karısının kulübesi. Hainer uzun bir yolculuktan dönüp kapıdan

girer. Alice dikiş sepetini elinden bırakıp ona koşar.)

 

Alice: Eee, sordun mu ona? adnrew'u bağışlayacak mıymış?

Will: (Kendinde değilmiş gibi) Ah, Alice öyle budalaca bir şey yaptım ki!

Alice: (Acı bir sesle) Ne oldu? Oğlumuzu bağışlamayacak deme bana sakın!

Will: Sormadım ona.

Alice: Ne dedin? Sormadın mı?

Will: Bana ne oldu, bilemiyorum. Orada, karşımdaydı. Amerika Birleşik Devletleri

Başkanı. Çevresinde önemli insanlarda. Kabinesi, dostları. Derken biri, "Bay

Lincoln, bu adam sizinle konuşabilmek için bütün gün at sırtında yol tepmiş,

soracak bir sorusu var," dedi. Ben atla giderken soruyu kafamda hazırlamıştım.

"Bay Lincoln, oğlumuz Andrew bir hata yaptı. Nöbetteyken uyuyakalmak ciddi bir

suçtur, biliyorum. Ama bu kadar genç birini idam etmek de çok zalim bir şey

gibi geliyor. Sayın Başkan, cezasını bağışlayamaz mısınız?"

Alice: En doğru ifade edilişi bu.

Will: Ama nedense, onca göz bana bakarken, Başkan da, "Evet, sorun nedir?"

deyince, ben de, "Bay Lincoln, bir adamın bacakları ne kadar uzun olmalı?"

deyiverdim.

Alice: Ne?

Will: Evet öyle. Sorum o oldu. Neden ağzımdan öyle çıktı diye sorma bana. "Bir

adamın bacakları ne kadar uzun olmalı?"

Alice: Bu nasıl soru böyle?

Will: Dedim ya, bilmiyorum.

Alice: Bacakları mı? Ne kadar mı uzun?

Will: Ah, Alice, bağışla beni.

Alice: Bir adamın bacakları ne kadar uzun olmalı? Ömrümde duyduğum en budalaca

soru.

Will: Biliyorum, biliyorum. Bana hatırlatıp durma.

Alice: Ama neden bacak uzunluğu? Yani... bacaklar seni pek de ilgilendiren bir

konu değil ki!

Will: Kafamda kelime arıyordum. İlk dileğimi unutmuştum. Saniyelerin geçtiğini

kulağımla duyar gibiydim. Dilimi yutmuş gibi görünmek istemedim.

Alice: Bay Lincoln bir şey dedi mi? Cevap verdi mi?

Will: Evet. "Yere değecek kadar uzun." dedi.

Alice: Yere değecek kadar uzun mu? O da ne demek öyle?

Will: Ne bileyim? Ama çok kahkaha topladı. Tabii o insanlar aşırı tepki

göstermeye eğilimliler hep.

Alice: (Birden dönerek) Belki de Andrew'nun bağışlanmasını aslında istemiyordun.

Will: Efendim?

Alice: Belki ta içinden, oğlumuzun cezasının bağışlanmasını istemiyordun. Belki

kıskanıyorsun onu.

Will: Delisin sen. Ben... ben... mi? Kıskanmak mı?

Alice: Neden olmasın? O daha kuvvetli. Baltada, çapada, orakta daha eli çabuk.

Toprağa karşı sezgileri tanıdığım her erkekten daha güçlü.

Will: Kes artık! Kes!

Alice: Gerçeği kabul edelim, William, sen berbat bir çiftçisin.

Will: (Panik içinde titreyerek) Evet, kabul ediyorum! Nefret ediyorum

çiftçilikten! Tohumlar gözüme hep birbirinin eşi gibi görünüyor! Toprak da

öyle! Tozdan toprağın farkını bilemiyorum! Sen doğu kıyısındansın! Lüks

okullardan! Bana gülüyorsun. Alay ediyorsun. Ben şalgam ekiyorum, mısır

bitiyor! Bunlar bir insanı incitmez mi sanıyorsun?

Alice: Tohum paketlerini bir değneğe taksan, ne ektiğini bilirdin!

Will: Ölmek istiyorum! Her şey kapkaranlık!

 

 

(Birden kapı vurulur, Alice açınca karşısında Abraham Lincoln'u görür. Lincoln

yorgun ve çökmüş, gözleri kıpkırmızıdır.)

Lincoln: Bay Haines?

Will: Başkan Lincoln...

Lincoln: O soru...

Will: Biliyorum, biliyorum... ne budalayım! Aklıma bir tek o geldi... o kadar

heyecanlıydım ki!

(Haines ağlayarak dizüstü çöker. Lincoln da ağlar.)

Lincoln: O halde haklıymışım. Bir başka şeyin yerine sormuşsun onu.

Will: Evet, evet... bağışlayın beni...

Lincoln: (Hiç utanmaksızın ağlayarak) Bağışladım, bağışladım. Kalk ayağa. Dik dur.

Oğlun bugün affediliyor. Hata yapan bütün çocuklar gibi.

(Haines ailesini kollarına alır)

Lincoln: O ahmakça sorun hayatımı yeniden değerlendirmeme yol açtı. Bunun için sana

teşekkür ediyor ve sizi sevdiğimi bilmenizi istiyorum.

Alice: Biz de biraz yeniden değerlendirme yaptık, Abe. Acaba size Abe diye...

Lincoln: Elbette, niye olmasın? Yiyecek bir şey var mı evinizde? İnsan bunca yolu

geldikten sonra, bari iki lokma bir şey ikram edin.

 

(Ekmeği, peyniri ortaya çıkarırlarken perde iner.)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...