Jump to content

Hikayelerim


DenizFeneri

Önerilen Mesajlar

buraya bir daha ne zaman yazarım bilmiyorum.Sadece performans için uzun bir zamandan sonra karaladığım ilk hikayemi sizinle paylaşmak istedim.İyi okumalar...

 

 

...............................

 

Yüzyıllar önce, Tanrının unuttuğu köylerden birinde bir çift yaşarmış. Adam demircilikle uğraşır, karısıysa evde çocuklarıyla ilgilenirmiş. Öylece yaşayıp giden,altı çocuğa sahip olan bu çift,bir tanesi hariç tüm evlatlarına eşit değer verirmiş.

 

Evlatlarından en son doğanı, gerek gösterdiği emareler, gerekse sürdüğü yaşamdan kurtulma isteği ve –o yaşta bir çocuk için olağanüstü ve bir o kadar da tehlikeli- hırsı yüzünden, onunla duygusal açıdan pek şahane bir bağları olduğu söylenemezdi.

Genç adam, yeniyetmelik çağından beri ailesinde-bilindiği kadarıyla-hiç Kam olmamasına karşın, büyü eğilimi gösteriyordu. Ailesinden kopuk ve yalnız yaşayan çocuk, su götürmez bir şekilde yetenek sahibi olduğu anlaşılınca işin erbabı bir büyücüye eğitim için verilmiş. Küçük yaşta oldukça ağır bir eğitime maruz kalmasına karşın, tüm bu engellerle olağanüstü bir biçimde göğüs germekle kalmamış, yaşının üstünde olduğu addedilen büyüleri bile yapabildiğini göstermiş.

Artık genç bir delikanlı olunca, yaşıtlarının üstünde bir bilgi birikimine sahip biriydi. Geriye sadece köyün Kamının yapacağı sınavı geçmek ve eğitiminin en son aşamasını gerçekleştirme kalıyordu: Bir Kam olmak.

Küçüklüğünden beri genç kendini sınırlandırılmış, olabileceğinden daha farklı bir konuma itilmiş gibi hissedermiş genç adam. Ailesi onun hızlıca gelişmekteki bu manasız isteğini anlayamıyordu. Anlamalarını da beklemiyordu zaten. Büyüye vakıf değildilermiş. Hırslı ve parlak olan genç adam olabildiğince ileriye gitmek istiyormuş.

Sınavı oldukça iyi geçmiş genç adamın, Kam’ın huzuruna çıktığı an hariç. Yaşlı adamın onun yolda ilerleyemeyeceğine karar vermesi sadece üç saniyesini almış sadece. Eğitim almaya hazır olmadığını söylemiş.

Hayal kırıklığına uğrayan genç, gecelerce düşünmüş. Ta ki bir gün sinirden patlayıp tek başına ıssız bir köşede yürüyen Kam’ın karşısına çıkana kadar.

“Bir şans daha istiyorum.” demiş genç adam, yüzü kıpkırmızı bir halde.

“Ruhun henüz yolculuğa hazır değil, yavrum.”demiş bilge Kam.

“Aldıklarının yarısından daha iyi büyü yaparım ben!” diye gürlemiş genç adam. Yüzünü otlara çevirip elini havaya kaldırmış, oldukça kuvvetli bir rüzgâr düzlüğü tozları kaldırarak boydan boya geçmiş.

“Onlar bunu yapabilir miydi?” diye bağırmış Kama.”Ya bunu?”Elini sallayıp belli belirsiz bir şeyler mırıldanmış, yerden kalkan efsunlu bir toz bulutu Kamı ve onu görebilecek gözlerden gizlemek için havaya yükselmiş. Çünkü böylesi bir hezeyan anında bile, genç adam için için korkuyormuş bir Kamı tehdit ederken görülebileceği için.

“Yanlış anladın beni.” demiş, hiçte korkmuş görünmeyen Kam.”Gücün olağanüstü, fakat ruhun henüz çok körpe.”

“Ne yani, öğreteceklerini kafam almaz mı sanıyorsunuz?”demiş, artık zıvanadan iyice çıkmış genç adam.

“Sana baktığımda,”demiş Kam.”yapabildiğim kadar yüreğinin içini gördüm. Orayı kuşatmış kuvvetli hırslarını, korkularını seyrettim sessizce. Bu hırs senin yoluna taş koyacaktı. Böyle bir durumda seni eğitime nasıl alabilirdim ki?”

O an, genç Kamın neyi kastettiğini anlamış. Kolu kanadı kırılmış, çaresiz bir kuş gibi kalakalmış öylece. Yoğun bir öfke içini kaplarken, kontrolden çıkıp Kama saldırmış. Saldıracağını öngören kam bir büyüyle kendini koruma altına almış fakat yere yığılmış.

Genç adam titreyerek, birinin yaptığını anlaması korkusuyla hızla uzaklaşmış oradan. Gece başını yastığa koyarken yaptığının korkunçluğunu idrak edebilmiş. Herkes herkes öğrenecekti bunu. Yaşlı, masum bir adamı öldürdüğünü.

 

Gecenin bir vakti onu arayan öğrencileri tarafından ölü bedeni bulununca, Kamın öldüğü haberi köylülerin ve yakınlarının üstünde derin bir yas uyandırdığı bir gerçek fakat köyü çok daha büyük tehlikeler bekliyordu.

Kam, köyü bozkırın sert kışlarının getirdiği tehlikelerden korumak için yapabildiği en güçlü koruma büyülerini kullanmıştı. Fakat kullandığı bu kadim büyüler bile, azgın kıştan köyü zorlukla koruyordu. Kamın ölmesi, büyünün etkisini kaybetmesi demekti ve bu da, köyün kışın gazabıyla korunmasız bir biçimde karşı karşıya geldiği anlamına geliyordu.

Öğrencileri, Kamın yaptığına benzer büyülerle köyü iklimin etkisinden korumaya çalıştılar ama nafile. Köyde onun ustalığına yaklaşabilecek başka bir büyücü yoktu.

Kısa zamanda kış gelince köy çetin bir sınav vermeye başlamış. Kışın tüm gücüyle köylülere saldırmaya başlaması için Kamın ölümünün ardından birkaç gün yetmiş. Kamın öğrencilerinin yapabileceği tek şey, evlerin sağlamlıklarını arttıran büyüler olmuştu fakat bu yeterli değildi. Büyüler evlerin yıkılmasını önlese de soğuk bir şekilde içeri sızıyordu. Üstelik erzakları kışın sonunu getiremeyecek kadar azdı. Ve yemeklerin sayısını arttıran bir büyü yapabilen tek bir Tanrının kulu görülmemişti.

 

Genç adam neredeyse hiçbir şey yapmadı, sadece kendi evlerini sağlamlaştıracak büyüler yapmakla yetindi ve odasına çekildi. Henüz kimin yaptığını bilmiyorlardı. Fakat bu çok fazla zaman almayacaktı. Kış bitince hayatta kalabilen büyücülerin Kamın öldüğü yere gitmesi yeterliydi. İşaretleri okuyacaklar ve gerisi çorap söküğü gibi gelecekti.

Artık köy, mutluluğa değil oldukça acı olaylara sahne oluyordu. Son iki ay içinde gelişen tüm olaylar bir insanın benliğini yerle yeksan etmeye yeterde artardı doğrusu. Ölen çocuklar ve büyükler, hastalık, kıtlık ve sefalet… Gün geçmiyordu ki, bir ananın, kardeşin veya başka bir yakının, kaybedilen için yaktığı ağıtlar köyü inletmesin.

Genç adam iki ayın sonunda zihnini kuşatan düşüncelere dayanamıyordu. Hepsi onun suçuydu. Eğer Kam ölmeseydi bu kadar insan acı çekmeyecekti. Kafasının gerisinde hırslı ve bencil bir ses,”Ama “diyordu. Belki de onu yaptığın büyü öldürmedi. Belki yaptığın büyüye kalkanla karşılık verdiği için, ortaya çıkan çarpışma onu öldürürdü. Kontrolünü kaybettin. Yaptığın bilinçli bir şey değildi. Büyük olasılıkla birkaç metre öteye savrulacaktı. Kim bilir, belki kurtulabilirdi…”

Ama bu olasılık ona hiçte mantıklı gelmiyordu. Ara ara zihninin gerisindeki hırslı ses, bahaneler üreterek onu masum olduğuna inandırmaya çalışıyordu ama ne fayda.Nereden tutsan elinde kalan türden bir durumdu bu.

İki ay sonra genç adam kararını verdi. Yanına sıkı bir erzak almış, pelerinini kuşanmış ve acımasız kışın içinde yol almaya başlamış…

Buralarda kışın sert geçmesinin asıl sebebi, Türklerin elinde olan Yada Taşı’nın yok olmasıydı.Bu taş yumruk büyüklüğünde,çizgiliydi anlatılanlara göre.İklimi değiştirmeye muktedirdi..Fakat yıllar içinde kullanılan taşların büyüsü tükendi,kullanılamaz hale geldi.Eğer Kam’ın elinde bu taştan olsa değil köyün iklimini değiştirmek,bulundukları bölgenin iklimine tamamen hükmedebilirdi.Fakat taşsız yapabileceği büyü ancak köyü kıştan zorlukla korumaya yetiyordu.Üstelik ona yapacağı büyüde yardım edebilecek kendi kadar yetenekli bir Kam yoktu.

Efsanelere göre, taşların sayısı azalmaya başlayınca elinde hiç kullanılmamış bir taş bulunduran bir Kam taşı köyün metrelerce ötesindeki aşılmaz olduğu söylenen dağa taşıyıp yapabildiği en güçlü sihirlerle koruma altına almıştı. Köylüler oraya “Kasvetli Dağ” derlerdi.

Genç adam günler haftalar boyu yürüdü, azığını dikkatlice harcadı. Gücünün yetmedi yerde büyüsüne başvurarak önüne çıkan engelleri aştı ve dağa ulaştı.

Oldukça çetin bir tırmanış olmuş bu onun için.İş öyle bir noktaya ulaşmış ki yaptığı büyüler yetersiz gelmeye başlamış.Ta ki bir mağaraya ulaşana dek.

Mağara içerisinde hızla ilerlemeye başlamış genç adam. Bir yerden sonraysa yanılmadığını anlamış. Bir süre sonra garip uğultular doldurmuş kulağını. Gücü elde etmek uğruna gelen, burada can veren yitik ruhların sesleriymiş duydukları.

“Ömrümüz sonunu burayı bulmaya adadık.”dedi ruhlardan biri.”En sonunda ayrıldık dünyadan… Sen kimsin de geçebileceğini düşünüyorsun buradan?”

Diğer öfkeli ruhların tiz çığlıkları doldurmuş mağarayı. Genç adam aldırmadan zıplamış, havada bir kuş gibi süzülerek karşıya, aşağıdaki ölen ruhları barındıran delikten kurtaran yola uçmuş…

Fakat ruhlar burada da bırakmamış peşini. Onu takip ederek tiz çığlıklarını atmaya devam etmişler. En sonunda genç adam etrafını saran sıcak, efsunlu bir mavi alev halkası oluşturmuş. Ona daha fazla yakalaşamamış ruhlar.

Bu seferse genç adam doğal olmayan bir karanlığın içine düşmüş. Hiç ses çıkmıyormuş. Yaktığı efsunlu alev sayesinde bu koyu karanlığı da geçmiş. Karşısına labirenti andıran, karmaşık tüneller çıkmış. Onları da aşmayı başarmış. En sonunda, karşısına ellerini uzatan bir kadın heykeli çıkmış.

Genç adam içgüdüsel olarak isteneni anlamış, heykelin soğuk elini tutmuş hemen. Ardından heykel gülümseyerek hareketlenmiş, arkasındaki büyüleyici güzellikteki Yada Taşı ortaya çıkmış. Onu oraya bırakan cadının duvara kazıdığı bir notla birlikte.”Taşı onunla yapacaklarını düşünen değil, onu bulmayı düşünen biri elde edebilir ancak.”

Geldiği yoldan gerisingeri dönen genç mağaranın dışına çıkmış. Bu sefer farklıymış her şey. Elinde tuttuğu taş sayesinde iklim onu etkileyemiyormuş artık. Bu sayede kısa sürede evine dönmüş ve taşı köylülere getirmiş.

 

Bundan sonrası malum, büyücüler hep birlikte köyün bulunduğu bölgenin iklimini kırarak burayı yıllar önce taşın sahip olanların yaptığı gibi yaşanılabilir bir yer haline getirmişler. Çok geçmeden herkes mutluluğa ermiş. Kimsenin aklına o hengâme sırasında Kamı öldüreni bulmak gelmemiş.

 

Fakat gencin kendini asla affedemediğini söylemeye gerek yoktur herhalde. Köyden uzakta kendine bir in kurarak inzivaya çekilmiş ve yıllar sonra uykusunda ölene dek, hırssız, erdemli kişiler olan öğrencileri ve ailesi dışında kimseyle görüşmemiş. İçten içe yaptığının cezasını çekmiş. Belki yakalanıp ceza görseydi bu kadar acı çekmezdi ama köylülerin ona olan hürmeti, tüm ömrü boyunca ağır bir yük olmuş onun için…

 

SON

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Görmüştüm hikayeni fakat okuma şansım olmamıştı, okudum şimdi.

Kurguyu sevdim DenizFeneri, emeğine sağlık. Yalnızca ara sıra di'li geçmiş zaman, miş'li geçmiş zaman arasında gidip gelmişsin ki o da dikkat edilince halledilecek bir şey.

Daha da yaz, okuyalım. : ))

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Görmüştüm hikayeni fakat okuma şansım olmamıştı, okudum şimdi.

Kurguyu sevdim DenizFeneri, emeğine sağlık. Yalnızca ara sıra di'li geçmiş zaman, miş'li geçmiş zaman arasında gidip gelmişsin ki o da dikkat edilince halledilecek bir şey.

Daha da yaz, okuyalım. : ))

Ödev aceleye geldi,sonu da felsefe taşından kopya :D:rofl:

 

Yorumun için teşekkürler,oldukça doğru noktalara değiniyorsun.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...