Jump to content

Konuşmayan Tavus Kuşu Camio - Berrak Yurdakul


adEda

Önerilen Mesajlar

Konuşmayan Tavus Kuşu Camio

-Berrak Yurdakul

 

“Mama Nono, dünyaya gözlerini açtığı ilk andan itibaren Seraphim'in sonsuz olan öz varlığıyla iletişim kurdu ve Seraphim'in ruhunun yeryüzüne hangi tecrübeleri edinmeye geldiğini bildiği için, ona adım adım kılavuzluk etmeye çalıştı.

Seraphim, bebekliğinin büyük bir bölümünü tabiatla iç içe geçirdi. Mama Nono, ona doğada olan olayları, bitkileri ve hayvanları yalnızca parmağıyla işaret ederek gösterdi. Gördüğü şeylerin isimlerini öğretmeden, etiketler yapıştırıp sınıflandırmadan ve kavramlarla kafasını karıştırmadan önce, çocuğun doğayı kendi başına tecrübe edip algılamasına fırsat tanıdı.

Seraphim, oyunların kazanma veya kaybetme kaygısı olmadan, yalnızca oyun oynamanın zevkine varmak için oynandığını, dış görünüşlerin yanı sıra daima içsel olanı da görmeye çalışması gerektiğini, dünyayı tam olarak fark edip bu farkındalığının tadını çıkarmayı ve yaşamın ona kollarını açmasını beklemek yerine, kendisinin yaşamı kucaklaması gerektiğini çok küçük yaşta öğrendi.“ (Kitaptan)

 

 

On bir haftalık iken doğan Seraphim, tuhaf dadısı Mama Nono, Oscar Wilde'dan alıntılarla konuşan tavus kuşu Camio, herkesin göremediği kedi Ratziel, alnında sayılar beliren insanlar, sayısı kıçında çıkan adam, Bay 666, Bayan Hiç, iblisler ve krallar... Sizi fantastik, kaotik, felsefi ve müthiş bir maceranın içinde bekliyorlar. (Tanıtım Yazısı'ndan)

 

 

Okuyan Us yayınları

http://www.maxkitap.com/a/kitapresimleri/293/konusmayan-tavus-kusu-camio_avatar_orj.jpg

 

 

April Yayınları

 

http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000347250-1.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

" Sana acıyı hissetmemen için bir konsantrasyon yöntemi öğreteceğim" dedi Mama Nono. "Ancak hissettiğin acıların, sana her zaman yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hatırlatmaya çalıştığını hiç aklından çıkarma ve acıyı hemen göz ardı edip, dikkatsizce yok etmeye kalkışmadan önce, bu acının nedeni nedir diye düşün."

----

 

"Var olan her şey Tanrı'nın ta kendisidir Seraphim. Senin, benim, Camio'nun ve Ratziel'in içinde olduğu kadar sana bu taşı atan Perdurabo'nun ve başını kanatan taşın içinde de Tanrı'dan başka bir şey yoktur. Bizlerse, tıpkı ayna tutmadan kendi gözlerimizi göremediğimiz gibi, var olan her şeyin içinde Tanrı olduğunu da kolayca göremeyiz; çünkü Tanrı gizlenmeyi çok iyi bilir."

----

"Sana sormak istediğim bir soru var Mama Nono" dedi Seraphim. "aklımdan kötü düşünceler geçtiği veya yersiz korkulara kapıldığım zamanlarda, pozitif düşünceler üretmeye çalışmam mı gerekiyor?"

 

"Cesaret ve korkaklık birer alışkanlıktan ibarettir, Seraphim. Tüm alışkanlıklar gibi onlar da üzerinde çalışılarak değiştirilebilirler." dedi Mama Nono. " Pozitif düşüncelerin gücüne inanan ve zihinlerini buna göre şekillendirmeye çalışan insanlara hiç kulak asmamalısın. Düşünceler var oluşun temelini oluşturamayacak kadar basit şeylerdir. Pozitif düşünceler üretmek için uğraşarak vakit harcamak yerine, pozitif bir varoluş biçimini benimsemeye çalışmalısın."

 

"Geçen hafta okuduğum bir kitapta gerçeği bulmanın tek yolunun dünyevi meselelerden tamamen uzaklaşmak olduğu anlatılıyordu. Sence bu doğru mu, Mama Nono?"

 

"O kitapta, yağmurdan kaçmak için denize atlayan adamın hikayesi de anlatılmıyor muydu?" diye sordu Mama Nono, gülerek. "Dünyanın, kendini bize armağan etmek için bir gezegen olarak yeniden doğmayı seçen, son derece şefkatli ve zeki bir varlık olduğunu daha önce de söylemiştim, Seraphim. Bizleri gerçeği bulmaktan alı koyan şey Dünya değil, onu algılayış biçimimizdeki eksiklikler ve yanlışlıklar. Kendi duygularımızın ve düşünce sistemlerimizin zincirlerinden kurtulduğumuz zaman, dünyaya ait olan er şeyde, tanrısal olanın yansımalarını da görebilmeye başlarız."

----

 

"Düşes Gamori, bana biraz insanoğlunda bahsedin! Her şeyden çok değer verdikleri, uğruna yaşamlarını bile feda edebilecekleri bir şey var mıdır?"

 

Düşes bu soruya bir an bile duraksamadan cevap verdi. " Vardır efendimiz! Adem'in soyundan olanlar, sayılara ölümlü canlarından daha çok kıymet verirler. Yeryüzünde sahip oldukları malların sayısı, ceplerinde taşıdıkları kağıt parçalarının sayısı, dostlarının sayısı, düşmanlarının sayısı ve sayıca daha üstün oldukları insanoğullarının sayısı..."

---

Daha sonra düyadan uzaya aralıksız olarak sinyaller gönderilmeye başlandı. Bu sinyallerle şu mesaj iletilmeye çalışılıyordu:

 

'Sevgili griler, kozmosun medarıiftiharları!

Yolunu şaşırarak dünyamıza düşen talihsiz gri kardeşimiz amansız bir hastalığa tutuldu. Bu kardeşimizi iyileştirmek için her yöntemi denedik ama başaramıyoruz. Acilen gezegeninizden yardım bekliyoruz.

Dünyalı dostlarınız...'

 

Sinyallerimize önce pembelerden, sonra turunculardan, sonra mavilerden en son da ışık varlıklardan yanıt geldi.

 

 

Pembeler, dünyaya yolladıkları sinyallerde grilerin kendilerine sömürecek bir gezegen arayan parazit bir ırk olduğunu ve onlara kesinlikle güvenemememiz gerektiğini belirtiyorlardı.

 

Turuncular dünyaya yolladıkları sinyalde, pembelerin ve grilerin kendilerine sömürecek bir gezegen arayan parazit bir ırk olduğunu ve onlara kesinlikle güvenemememiz gerektiğini belirtiyorlardı.

 

Maviler, dünayaya yolladıkları sinyallerde, turuncuların, pembelerin ve grilerin kendilerine sömürecek bir gezegen arayan parazit bir ırk olduğunu ve onlara kesinlikle güvenemememiz gerektiğini belirtiyorlardı.

 

Işık varlıklar ise mesajlarını bir elçi yollayarak iletmeyi tercih ettiler. Işık elçi, insanoğlunun Tanrı'nın ilahi planı ile uyum içinde olmayan bir takım faaliyetler gösterdiğini bildiklerini, bizi bu konuda uyarmak için daha önce de elçiler göndermiş olduklarını, ancak bizim bu elçilerin çoğunu dinlemediğimizi, dinlediklerimizi anlamadığımızı, anladıklarımızı da yanlış anladığımızı söyledi.

 

Eğer iş birliği yapmayı kabul edersek bize tanrısal güçlerimizi ortaya çıkarmayı ve kullanmayı öğretebileceklerini, böylelikle dünyamızda yaşanan açlık, fakirlik, çevre kirliliği ve savaş gibi sorunların tamamen ortadan kalkacağını, hastalıkların sona ereceğini ve insanoğlunun ölümsüzlüğe kavuşacağını anlattı.

 

Bunların hepsi kulağa hoş gelen vaatlerdi ama ışık varlıklarla iş birliği yapmadık, çünkü dünyanın nükleer silahlardan arındırılması ve tüm silah üretimlerinin sonsuza dek durdurulması gibi akıl almaz taleplerde bulundular. Işık elçiye kibarca teşekkür edildikten sonra, gezegenine geri dönmesi ve bizi bir daha rahatsız etmemesi rica edildi.

 

Işık elçinin hemen ardından gelen gri elçilerin koşulları çok daha makul olduğu için grilerle kolayca anlaşma sağlanabildi. Bize üstün silahlar ve radarlarla görünmeyen savaş uçakları yapmayı öğretebileceklerini söylediler. Ayrıca, ayın karanlık yüzünde koloniler kurmamıza yardım edeceklerini, gezegenimizde bir nükleer savaş tehlikesi oluşursa dünyayı yöneten kişilerin ve onların ailelerinin aydaki kolonilerde refah içinde yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayabileceklerini belirttiler. Aktaracakları paha biçilemez bilgiler karşılığında istedikleri tek şey, dünyadan ayda on- on beş bin kadar insan kaçırıp üzerlerinde çeşitli deneyler yapmaları için izin vermemizdi. Tahmin edebileceğin gibi bu cazip teklifi hemen kabul ettik.

----

Sayısal dünyamız: On üç sayfalık bir kitaba başyapıtım demek biraz iddaalı olmuyor mu, Sayın Kepekuş?

 

Kepekuş: Aksine! Bir yazar olarak kısa kitaplar yazmanın uzun kitaplar yazmaktan daha zor olduğunu düşünüyorum.

Pascal bir arkadaşına gönderdiği uzun bir mektubun sonuna şu cümleyi not düşmütü:

'Bu mektup genellikle yazdıklarımdan daha uzun çünkü kısa bir mektup yazacak kadar çok vaktim yoktu.'

 

---

Kepekuş: ... Büyük çoğunluğumuz mutsuz, paranoyak, depresif ve vurdumduymaz kişilere dönüştük. Elimizin altında bu kadar bilgi varken bilgi açlığı içinde kıvranmamız ve mutlu olmak için bunca sebep varken yaşama sevincimizi yitirmiş olmamızın bence tek bir sebebi var: Zekamızı körelttik!

---

Kepekuş: ...Gerçeği bulmak çok eğlenceli bir uğraştır. Asıl eğlence ise, gerçeği bulduktan sonra başlar.

---

 

Kepekuş: ... Bizler doğduğumuz andan itibaren ailelerimiz, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz ve politikacılarımız tarafından programlanmış robotlarız. Maruz kaldığımız beyin yıkama işlemlerinin sonucunda, yetişkin olduğumuzda sahip olduğumuz hislerin, düşünce sistemimizin, ahlaki değerlerimizin, hareketlerimizin ve inançlarımızın aslında bizim tarafımızdan bilinçli olarak yapılan seçimler olmadığını bile fark edemeyecek kadar robotlaşmış bir duruma geliriz. Bunun üerine bir de bizleri yaşam boyu para kazanmak için çalışmaya ve tüketmeye hazırlamaktan başka hiç bir işe yaramayan bir eğitim süreci eklenir. Yaşadığımız ülkede uygulanan ekonomik modelin, adı ne olursa olsun, içimizdeki kıskançlık duygusuna ve sahip olma arzusuna hitap edecek şekilde düzenlendiğinden eminim. ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...