Jump to content

Atatürk'çü fikir, düşünce ve paylaşım klubü.


Depressive

Önerilen Mesajlar

http://www.ikideli.com/images/ataturkgenclik.jpg

 

Atatürk: Devrimci Gençliğin Mücadele Bayrağı

 

Atatürk, Türk tarihinin 20. yüzyılda yetiştirdiği en büyük devrimci. Ancak onun ölümünden sonra iktidarı ele geçiren Batıcı, yeni Tanzimatçı ve sağcı güçler, 60 yıldır öyle bir Atatürk ve Atatürkçülük portresi çizdiler ki, bugün devrimci gençliğin Atatürkçü çıkışı karşısında deliye dönüyorlar. Çünkü biliyorlar ki, 60 yıllık tarihi ihanet çizgisi yolun sonuna geldi ve artık oyunları bozuluyor. Devrimci Atatürk, devrimci gençlerin ellerinde bir mücadele bayrağı haline geliyor.

 

Atatürk gibi Cumhuriyet’i gençlere emanet edecek kadar uzakgörüşlü devrimci bir lider için bu çok daha önemli. O, uzkgörüşlülüğü ve tarih bilinci ile sanırız olacakları önceden görerek, güvenilecek tek kesimin gençler olduğunu sezmişti. Ve yine O’ndan sonra iktidarı gaspeden Batıcı-sağcı güçler de bunu çok iyi bildiklerinden hep gençleri O’ndan ve O’nun fikirlerinden uzak tutmaya çabaladılar.

 

60’ların Atatürkçü Şahlanışı

 

Batıcı güçlerin buna büyük önem vermeleri hiç de boşuna değildi. 27 Mayıs öncesi gençlik Atatürkçü bir çıkış yaparak Ordu’yla birlikte iktidarı devirmişti. Ancak bu ilerici adımın devamı gelmeden törpülendi, yozlaştırılmaya çalışıldı. 27 Mayıs’tan sonra sağcılar daha da güçlenerek ve ‘akıllanarak’ iktidara yerleştiler.

 

60’lı yıllar, Türkiye’de Atatürkçülüğün gerçek kimliğiyle ve kitlelerin içinde canlandığı bir dönemdi. 27 Mayıs’ı devam ettirmek isteyen Ordu içindeki devrimci kadrolar, yeni yeni kurulan devrimci sendikalar, üniversitelerde öğretim üyeleri arasında oluşmaya başlayan birliktelik, Türkiye İşçi Partisi’nin kurulması, Doğan Avcıoğlu önderliğinde Yön dergisinin yayınlanması, köylerde toprak mücadelelerinin başlaması, üniversitelerde devrimci gençlik hareketinin kitleselleşmesi yurt çapında büyük bir devrimci canlanmanın habercisiydi.

 

İşte tam da bu tarihi dönemeçte CIA destekli Batıcı egemen güçler ilerici kuvvetlere büyük bir tuzak kurdular.

 

34.jpg

 

İlerici Güçlere Büyük Tuzak

 

Kitleselleşmeye başlayan gençlik hareketi Atatürkçü bir çizgide yürümekteydi. Deniz Gezmiş’lerin “Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü” gerçekleştirdikleri günlerdi o günler. Ve çok daha önemlisi, gençler halkla birlikte hareket etmekteydi. İşte bu aşamada gençleri halkla birleşmekten koparacak, Türkiye’nin aydın birikiminden uzaklaştıracak ve Ordu’yla çatıştıracak bir anlayışı gençliğin içine sokmaya çalıştılar.

 

60’ların sonuna gelindiğinde gençlik içinde tarihi köklerinden ve Atatürkçülükten uzaklaşma eğilimi oldukça güçlenmiş, Sovyetçi anlayışlar güç kazanmış ve ilk büyük bölünmeler yaşanmaya başlamıştı. Türk halkının gözbebeği devrimci gençliği kendi içinde birbirine düşürülmeye başlanırken halkın gözündeki itibarı da düşmekteydi.

 

258.jpg

 

Ancak bu kadarla da kalmadı. Gençlik hareketi bölündükçe ve marjinalleştikçe, sağa sola saldırtıldı. Bu, artık gençliğin hem aydın kesimlerden ve devrimci büyüklerinden koptuğu hem de Ordu’yu karşısına aldığı bir aşamaydı.

 

Ondan sonrası bilindik kanlı bir tarih...

 

Kısacası tezgâh başarılı olmuştu.

 

Gençliğin hem halkla bağları koparılmış, hem aydınlar ve Ordu ile olan dayanışması yıkılmıştı. O günden bugüne kadar da bir daha o birliktelik kurulamadı. Oysa o birliktelik, gerek Bağımsızlık Savaşımızda gerekse 27 Mayıs’ta başarının temeliydi. Bu temeli çok iyi gören Batıcı güçler Türk devrim tarihinin bu temelini dinamitlediler.

 

Atatürk’ü Halktan Koparan Sahte Saflaşma

 

Bu temel, gücünü Atatürk devrimciliğinden almaktaydı. Gençlerin, aydınların, Ordu’nun ve tüm Türk halkının ortak paydası Atatürkçülüktü. Halkın birlikteliğinin yıkılması için de önce bu fikri temelin yıkılması gerekiyordu. Onun için Atatürkçülük üzerinde büyük bir oyun oynandı.

 

Oyun son derece basitti. İktidara çöreklenen Yeni Tanzimatçı kadro kendisini Atatürkçü olarak lanse etmekte ve böylece halkın Atatürk’ten uzaklaşmasına yol açmaktaydı. Gençlere ise Atatürk’ün yeterince devrimci olmadığı şeklindeki marjinal görüşleri pompalamaktaydılar.

 

Sonuçta halktan uzak ve ona karşı, devrimciliğe yabancı ama hep ‘devlet adamı’ ve böylece halkı ezen ‘sahte Atatürk’ portresi oluşturuldu. Bu ‘sahte Atatürk’ün gerçek Atatürk’le uzaktan yakından ilgisi yoktu ama olan olmuştu bir kere. Bu kritik dönemeçte hep uyarıcı olmaya çalışan Doğan Avcıoğlu, M. Ali Aybar gibi aydınların çabaları da sonuç vermedi ve bugünkü ‘sahte saflaşma’nın temelleri o gün atıldı: Bir yanda halk, diğer yanda ‘Atatürkçü’ devlet, öte yanda ise ‘anarşist’ gençlik. Ordu da bu tezgâhta büyük tasfiyelerle Atatürk’ün Ordusu değil Yeni Tanzimatçıların ordusu yapıldı.

 

Oysa daha birkaç yıl önce halk, gençlik ve Ordu, Atatürkçü güçler olarak Batıcı-sağ iktidarın karşısındaydı. Devlet-halk arasındaki karşıtlıkta, ‘Ordu-millet elele’ diyen, işçi, köylü, gençlik ve Ordu bir yanda, Batıcı-sağ iktidarlar diğer yanda bulunuyordu. Devlet sağcıların eline geçmişti ama Atatürkçüler bunu değiştirmek için mücadele ediyordu.

 

Oysa şimdi yaratılan bu sahte saflaşmada, halk Atatürk’ten tümden koparılmaktaydı. Atatürk ‘devletin’ Atatürk’ü olarak, statükocu, Batıcı, sağcı bir devlet adamıydı.

 

Gerçek Atatürkçülük Mücadelesini Yeniden Yükseltiyoruz

 

Bu sahte ‘Atatürkçülük’ anlayışını yıkmadan halkı yeniden birleştirmenin imkanı yoktu. Bunun için gerçek Atatürkçülüğün ortaya konması ve devletin çizdiği Atatürkçülüğün terkedilmesi gerekmekteydi. O yıllarda bunun mücadelesi de verildi. Doğan Avcıoğlu’nun deyimiyle ‘medrese Atatürkçülüğü’, İlhan Selçuk’un deyimiyle ‘Gardrop Atatürkçülüğü’, Attilâ İlhan’ın deyimiyle ‘İnönü Atatürkçülüğü’ne karşı gerçek Atatürkçülük mücadelesi başlatıldı. Ancak tezgâh daha ağır bastı ve Kenan Evren’in iktidarı ele geçirmesi, bir döneme artık son noktayı koymaktaytı.

 

http://www.kuvayimilliye.net/pic.php?id=368

 

Bugün Batıcı-sağ iktidarların Atatürk ve Atatürkçülük adına söyledikleri ne varsa büyük bir yalandan ibarettir ve bizler de bu yalanları ortaya koyuyoruz. Devrimci Atatürk’ü yeniden gerçek kimliği ile halkın karşısına çıkartıyoruz.

 

Ne Kurtuluşçu, Ne Aydınlanmacı, Atatürk Tam Bağımsızlıkçıydı

 

Onların çizmeye çalıştığı Atatürkçülük’te çağdaşlık vardır, Batılılık vardır, ılımlı ‘laiklik’ vardır ama bir şey yoktur ve o özenle gizlenmektedir: Tam Bağımsızlık!

 

Oysa Atatürk daha Bağımsızlık Savaşımızın başlangıcında ‘üzerimize aldığımız görevin özü tam bağımsızlıktır’ diyerek tam bağımsızlık anlayışını da ‘askeri, mali, kültürel, bütün alanlarda tam bağımsızlık’ olarak açıklamıştı.

 

Bu ne demektir?

 

Bu, emperyalizm çağının bir devrimci hareketi olarak Türk Devrimi’nin niteliğinin tam bağımsızlık devrimi olması demektir. O nedenle de Türkiye’de bir İstiklal Savaşı yani Bağımsızlık Savaşı verilmiştir. Bağımsızlık Savaşımızın adının Kurtuluş Savaşı olarak değiştirilmesi de, Atatürk’ün tam bağımsızlık devriminin Aydınlanma Devrimi olarak değiştirilmesi de 12 Eylül’ün eseridir.

 

Atatürk 12 Eylülcüler gibi Kurtuluşçu veya Aydınlanmacı değil, Tam Bağımsızlıkçıydı. Batının ajanı değil, Batılı emperyalizme başkaldıran bir asiydi.

 

İşte en önemli kavga noktası budur. Günümüzde de Atatürkçülüğü bir Batılı devrim modeline indirgemeye çalışan ‘ılımlı’ ve aşırı Batıcı görüşlerle, Atatürkçülüğü emperyalizme karşı bir Tam Bağımsızlık Devrimi olarak görenler arasında bir kavga vardır. Bir yanda 12 Eylülcüler diğer yanda tüm Türk halkının yer aldığı bir saflaşmadır bu.

 

12 Eylülcülerin çizdiği çerçevede yapılacak bir Atatürkçülüğe ve bunu yapacak Batı ajanlarına karşı en amansız mücadele verilecek ve Atatürk bu Batı ajanlarının, düzenin uslu çocuklarının elinden kurtarılacaktır.

 

http://www.kuvayimilliye.net/pic.php?id=355

 

Atatürkçü Saflara Fethullahçı Sızma

 

Bu noktada Batıcı-sağ güçlerin klasik bir numarası vardır, hemencecik ‘siz Atatürk’ü kullanıyorsunuz’ diyerek, Atatürk’ün ne kadar merkezde olduğunu anlatmaya koyulurlar. Böylelikle Atatürkçülerin Atatürkçülük yapmalarına da engel olmaya çalışırlar. Ancak bunların tümü nafile çabalardır çünkü Atatürk’ün dediği gibi ‘Mazlum uluslar zalimleri bir gün mahvedeceklerdir’. İşte mazlum uluslar, zalimlere yani emperyalistlere karşı mücadelelerinde yollarına çıkan bu yeni Tanzimatçı, sağcı, işbirlikçi, Batı ajanlarını da bir gün mahvedecektir.

 

Ve o gün, bugündür.

 

Batı ajanları, ulusumuz içinde çok uzun yıllardır faaliyet yürütmektedirler. Bu ajanların öteden beri izledikleri metod, düzene kulluk etmek, uslu durmak, tüm karşı devrimcilerle işbirliği yapmak, Batıyı ürkütmemektir. Aslında bunlar Fethullahçıdırlar ve Atatürkçü saflara yine Fethullah taktikleriyle sızmışlardır.

 

259.jpg

 

Osmanlı’dan bugüne tüm sözde Islahat ve Tanzimat çabaları halka güvensizliğin yansımasıdır. Halkla birlikte değil, Batı ile birlikte yürümenin yoludur. Çünkü onlara göre yükselen Batı’nın yanında yer almak, gerekirse köpek olarak yer almak bile iyidir ve gelecek vaadeder.

 

Gerçek Atatürkçülük: Batı Gibi Değil, Kendi Gibi Olmak

 

Oysa Atatürk, Türk tarihinde bu anlamıyla bir kopuş çizgisinin adıdır. Düzen içi çözümleri reddeden devrimci bir çizgidir onunki. Ama daha da önemlisi Atatürk’ün başlangıç noktası Batı gibi olmak değil, kendi gibi olmaktır. Bu nedenle Atatürk, halkçı bir devrimcidir ve tüm Türk halkını etrafında toplayabilmesinin nedeni de halkın kendi enerjisini değerlendirmesidir. Türk halkı o nedenle Atatürk’le özdeşleşmiştir.

 

Hiçbir Islahatçı ve Tanzimatçı kafanın başaramadığı da budur. Onlar hep halka yabancı kalmışlardır. Atatürk ise hep halk olmuştur. Atatürk halkın içinde erir ve bir lider olarak parlarken, bu Islahatçı zevatın boyaları halkın içine girdikleri anda dökülüverir ve ajanlıkları hemencecik anlaşılıverir.

 

260.jpg

 

Bu kafa halka yabancıdır ve öyle kalmaya mahkum olduğu için de bunu çözümmüş gibi sunmaya çalışmaktadır. Yani halktan kopuk ve ona yabancı ama ‘iyi yetişmiş’, ‘seçkin’ kadrolardır ve bu kadrolar bir gün devleti ele geçireceklerdir. Bu kafa ‘iyi yetişen’lerin ancak memur olabildiğini, devlet yönetmek içinse biraz adam olmak gerektiğini bilmemektedir.

 

Halkla Birleşme, Düzenin Dışına Çıkma; Özüne Dönme Çizgisi

 

Atatürk’ün halkla birleşme ve düzenin dışına çıkma perspektifi kendi özüne dönme çabasının bir sonucudur ve kendi özüne dönen Türk toplumu Batıdan ve onun uygarlığından koparak bir şeyler başarmıştır. Cumhuriyet’in ilk ‘on yıl’ coşkusunun yansıttığı büyük devrimci atılım bu sayededir.

 

Bu, Batının yolu değil, ona karşı bir yoldur. Atatürk dönemi Türkiyesi mazlum dünyanın devrimci bir devleti olarak Batının karşısına dikilen bir devletti. Onun ekonomisini de, kültürünü de yurda sokmamıştı. Atatürk, Batı tarihine ve kültürüne değil, Türk tarih ve uygarlığına eğilmiş, onu diriltmeye çalışmıştı. Ekonomik sistem olarak da Batının kapitalizmine karşı halkçı-devletçi bir ekonomi modeli kurmuştu. Yani bütünüyle Batıya aykırı bir program.

 

Bizler bugün de aynı yola dönmekten yanayız. Atatürkçülüğü Batıcılık ve Batılılaşma olarak görmüyoruz. Atatürk hayatının hiçbir döneminde böyle bir amaç gütmedi. O, Türk ulusunun geleceğini yükselen Doğunun içinde buldu. Ancak ondan sonra gelen Batıcı kadro kendi Batıcı kafa yapılarına uygun bir Atatürk yaratmaya çalıştılar. Batılılaşma hikayesi işte ondan sonra piyasaya sürüldü. Yoksa Atatürk döneminde böyle bir söz dahi işitilemezdi.

 

http://www.cumok.org/assets/ataturk/Img008_ataturk_00010009.jpg

 

Zaten Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışı, O’nun Batı karşıtlığını da içermektedir. Ve dikkat edilirse Atatürk’ü Batıcı gösterme çabaları, emperyalizme teslim olmanın, onun güdümüne girmenin gerekçesi olarak sunulmaktadır. Bu türden Atatürk yorumlarının kendisine dayanak alabileceği Atatürk’e ait ne bir söz, ne de bir eylem bulunabilir. Bunu bulamadıkları halde Atatürkçülüğü saptırmaya çabalamaktadırlar.

 

Emperyalizme uşaklık edecek bir zihniyet, Batıcı bir Atatürk’e mecburdur, ancak ne var ki Atatürk Batıcı değildir. Dolayısıyla Atatürk, sadece devrimcilerin referansı olabilir, emperyalizmin uşakları ise kendilerine referansı ancak Islahatçılarda, Tanzimatçılarda bulabilirler. Yani mandacılarda bulabilirler.

 

Ancak bu mandacılar, şunu da yaşayarak göreceklerdir, mandacıların karşısına ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ diye dikilecek, Türk gençliği hâlâ ayaktadır. Türk gençliğinin dayanak noktası Atatürk’ün kendisidir. Sivas Kongresi’nde Tıbbiyeli Hikmet’e ‘Müsterih ol evlat’ diyen Mustafa Kemal’den almaktayız gücümüzü.

 

Atatürk Gençliği: Kapıkulu Değil, Devrimci!

 

Batıcı-sağ iktidarların Türk Devrimi’ne ihanet çizgisi, yukarıda açıklamaya çalıştığımız tezgâh sayesinde başarılı olabildi. Ancak Türk gençliği bugün olan biteni gayet iyi görebilmekte ve değerlendirebilmektedir.

 

Çözümü padişahta değil, Anadolu halkında gören bir anlayışla yola çıkan devrimci bir tarihin mirasçısıyız. Bu devrimci tarihi, düzenle barışık, statükocu göstermeye kimsenin gücü yetmez. Atatürk devrimciydi, bizler de devrimciyiz. Devrimci tarihimizden ödün vere vere ülkemizin ne hale geldiği de ortada.

 

Ancak düzenin kapıkulları devrimciliği öcü gibi göstermeye çalışarak, ‘aman uslu çocuklar olalım’ diyorlar. Öyle bir Atatürkçü gençlik yaratılmak isteniyor ki, emperyalizme boyun eğen, egemenlere boyun eğen, el öpen, önünü ilikleyen, kişiliksiz bir gençlik.

 

Ancak bu oyun da tutmayacak. Biz padişaha sığınmadan halka giden bir Anadolu İhtilali’nin gençleriyiz, yedi düvele başkaldırıp emperyalist orduları denize döken bir halkın evlatlarıyız. Bu tarihte, korkaklara, statükoculara, kapıkullarına yer yok. Bağımsızlık Savaşımızı da bu korkak tipler değil, Atatürk gibi devrimci insanlar verdi.

 

Atatürk gençliği, bugün de Anadolu İhtilali ruhuyla yaşamakta ve mücadele etmektedir. Kendine Atatürkçüyüm deyip de mücadeleden kaçanlar, Atatürkçülüğü devlet savunuculuğu olarak göstermeye çalışanlar bundan sonra bu oyunlarında başarılı olamayacaklar.

 

Batıcı-sağ iktidarların gençliği Atatürk’ten uzak tutma, marjinalleştirme çabalarını bilen ve bu oyuna gelmeyecek bilinçte bir gençliğimiz var artık.

 

Türk Devrimi’nin temel dayanağını Atatürkçülükte bulan, Türk Devrimi’nin temel dinamiği olan halk-gençlik-aydın-ordu birlikteliğini sağlamak için çabalayan ve bu birlikteliği baltalamaya çalışan her türlü girişimi sonuçsuz bırakacak, kısacası artık oyuna gelmeyecek bir gençliğimiz var.

 

http://www.kanalb.com.tr/b/Ata/Ata_001.jpg

 

O nedenle başlattığımız ‘mücadeleci Atatürkçülük’ dönemi, toplumdaki sahte saflaşmayı gerçek saflaşmaya dönüştürecek: Batıcı-sağ güçler ve onların kapıkulu ‘Atatürkçüler’ bir yanda, halk-gençlik-aydın-ordu bir yanda.

 

Batıcı Rejimin Meşruiyeti Yok, Çözüm Kuvayı Milliye

 

Türkiye dönüp dolaşıp gerçek saflaşmaya doğru yol almaktadır. Batıcı siyaset, bugün halkı temsil etme niteliğini yitirmiştir. Sağıyla soluyla bu böyledir. Siyaset halktan tümüyle kopmuştur ancak halkın kendini ifade edebileceği bir siyasal zemin de bulunmamaktadır.

 

Bu, halkın Kuvayı Milliye örgütlenmesine girişmesinin nesnel bir zorunluluk haline gelmesi demektir. Batıcı siyasete karşı tüm halk, genci ve aydınıyla elele vererek Kuvayı Milliye’yi örgütlemeye girişmek görevi ile karşı karşıyadır. Batıcı siyaset içi arayışlar bir vakit kaybı olmanın ötesinde siyasetin meşruluğunu sağlamaktadır. Bu meşruiyeti sağlayabilecekleri hiçbir fırsatı onlara sunmamak gerekir.

 

Batıcı siyaset halktan kopuktur, onu yıkmanın tek yolu ise tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi halkı seferber etmektir. Gençler bugün bu işe soyunmuşlardır ve bunda başarılı da olacaklardır.

 

http://www.alaturka.info/uploads/pics/ataturk_18.jpg

 

Ancak Türk gençliğinin bu mücadelesinin tüm halk katmanlarının mücadelesi ile birleşmesi gerekmektedir. Bugün işçi, köylü, esnaf tüm halk içinde bir Kuvayı Milliye örgütlenmesine koyulmanın zamanı çoktan gelmiştir. İstanbul Meclisi’ne karşı Anadolu’yu mekan eyleyen Kuvayı Milliyeciler gibi bugün de Ankara’ya karşı tüm Anadolu’da Kuvayı Milliye örgütlenmesi başlamalıdır.

 

Bu halk kendi kendini yönetecek yeterlilik ve yetenektedir. Batıcı rejimlerce yönetilmeye reva değildir. Ve elbette kendi kaderine hükmetme hakkını da kullanacaktır.

 

Batıcı Güçlerin Oyununu Bozalım Atatürk’ü Halkla Buluşturalım

 

Türkiye’nin tüm Atatürkçü, ilerici, devrimci insanları artık bu gerçek saflaşmada yerlerini almak zorundadır. Bölünmenin değil birleşmenin, ayrılığın değil dayanışmanın zamanıdır. Türkiye için birşeyler yapmak isteyen herkes Atatürkçülüğü gerçek içeriği ile savunmak zorundadır.

 

Gardrop Atatürkçülüğüne karşı mücadeleci Atatürkçülük, Kuvayı Milliye hareketinin yol göstericisidir. Atatürk’e ve onun devrimci fikirlerine çok fazla ihtiyacımız olan bu dönemde, kurulacak tuzaklara karşı uyanık olmalıyız. Bugün en büyük tuzak, Batıcı bir Atatürkçülüğe saplanmaktır. Atatürkçülüğün halkın elinde bir güç haline gelmesini engelllemek isteyen Batıcı güçlerin bu yöndeki tüm çabalarını boşa çıkartmak ve Atatürkçülüğü halkla buluşturmak en önemli görevimizdir. O nedenle mücadeleci Atatürkçülük sıradan bir slogan değil, bir devrim programıdır.

 

http://img409.imageshack.us/img409/3745/komwu7.jpg

 

Bugün mücadeleci Atatürkçülüğe karşı çıkan herkes en iyisinden Batıcı rejimin oyuncağıdır. Mücadeleci Atatürkçülük dalgası büyüyecektir. Türk halkı yüzyılın başında kullandığı kendi kaderine hükmetme hakkını bugün bir kez daha kullanacaktır.

 

Yeni Mandacılara Karşı Mücadeleci Atatürkçülük

 

Bu aşamada da ‘ılımlı’ sloganlar arkasına gizlenen sinsi mandacıların Atatürkçülüğü orasından burasından tahrif etme girişimleri olacaktır. O nedenle bu sinsi mandacılığa karşı uyanık olmalıyız. Atatürkçü safları bölerek bir kısmını Batıya angaje etme girişimlerine engel olmalıyız.

 

Mandacılar hep uslu çocuklar olmayı, hep boyun eğmeyi önerirler. Mandacılar hep düzenle uyumlu olmayı önerirler. Mandacılar hep güçlülere yanaşmayı, onların desteğini sağlamak için çalışmayı önerirler. Mandacılar hep halktan uzak durmayı, seçkinlere yönelmeyi önerirler. Mandacılar hep makul olmayı önerirler.

 

Kısacası mandacılar emperyalizmle uzlaşmayı önerirler. Onlar hep ‘çağın yeni gerçekleri’ diye emperyalizmi aklamaya çalışırlar. Onlar halktan değil, emperyalizmden öğrenirler. Çünkü onlar aslında bu halktan değildirler. Ruhuna ve ufacık beyinlerine emperyalizmin sömürgeci zihniyeti yerleşmiş Batı uşaklarıdırlar.

 

Atatürk’ü ondan bundan öğrenme devri kapanmıştır!

 

Tek kaynak Atatürk’ün kendi sözleri, kendi eylemi, kendi devrimidir!

 

Atatürk’ü kendi devriminden öğreneceğiz.

 

Ve Atatürk’ün devrimini sürdüreceğiz.

 

Bende Varım arkadaşlar:thumbsup:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Schezo pazartesi günü telgrafı göndermeyi planlıyor.. Pazartesi gününe kadar kendi cümlelerinizi bu başlık altında paylaşırsanız, telgrafa katkıda bulunmuş olacaksınız..

 

Teşekkürler MALCOM

 

bende tam "biraz yazmak için zaman tanıyın yaf..." dicektim bu iyi olmuş:) edebi yanım güçlüdür aslında...o güne kadar elimden geleni yapıcam bende:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

cumhuriyet laik bir rejimdir.laikliği kaldırmak isteyen halkta olsa gereken yapılmalıdır.yok etmeyle değil öldürmeyle değil mücadeleyle eğitimle.bu atatürk un ilkelerinden biridir..kurtuluş savaşı sonrası bu durumu yaşadık zaten..bu arada bende katılmak isterim...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşlar bir toplantı yapmayı düşünüyorum hafta sonu.. toplantı msn konferansı seklinde olacak ve bütün kullanıcılar tek tek söz hakkına sahip olacaktır.. bende msni bulunmayan üyelerin pm den bildirmeleri daha dogrusu katılmak isteyenlerin bildirmeleri saglıklı olcaktır.. toplantımızın konusuna gelince öncelikli olarak AHmet Nejdet SEZER e yollanacak telgrafın içerigi, kemalizm ve kemalist düşünceler (rimmon un içini rahatlatmak adına :) ) ve son gündemde olan olaylar..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...