Jump to content

Önerilen Mesajlar

Yine uzun bir yazı ile karşınızdayım :D

 

Kaynakları ve sayfalarını konu bitince yazacağım o yüzden acele etmeyin ... Ayrıca konu sadece bununla da kalmayacak ; ikinci bölümde kendi bölümüm olan ritüellerin tiyatro ve görsel sanatlara etkilerini de örnekler ile aktaracağım ;

 

İnsanoğlu,en gelişmiş canlı türü olarak, tarih boyunca ilerlemiş,keşfetmiş, icat etmiş ve sosyalleşmiştir. Bu uzun yolculuktan günümüze ulaşıldığında görülüyor ki bilimsel ve sosyal anlamda çok yol kat edilmiştir. Ancak ince bir ağ gibi örülen bu sosyal yaşamın gerekleri insanı her geçen gün doğadan, doğal olandan uzaklaştırmaktadır. Yaşam tarzımızı sürdürmek adına çizdiğimiz kalın çerçevelerin içine hapsolmuş şekilde birbirimize ve özellikle de kendimize yalanlar söylemekteyiz. Özünü baskılayan insanoğlu her geçen gün artan içsel bir kaosa doğru sürüklenmekte ve yeni arayışlara girmektedir.

 

Çağlar boyunca, özellikle de modern toplumda; din, bilim, felsefe, sanat,edebiyat, politika, eğitim, tıp; kültürlerin, ırkların, doğal dünyanın, deneyimlerimizin, vicdanlarımızın, duygularımızın baskılanmasına, susturulmasına ve değerlerinin düşürülmesine sebep bulmakla görevli araçlar olmaya zorlanmışlardır.

 

İnsan, üstün teknoloji ile üretilen füzeler,uçaklar, bombalar yardımıyla toplu katliamlara, açlığa,sefalete sebep olurken, bir yandan da inşa ettiği şaşalı binalarda, boyalı, kokulu eserlerle ruhunu temizlemeye çalışmaktadır. Varoluşunu böylesine örseleyen ve örten insanoğlu acı çekmektedir. Doğa ile uyum yerini doğa ile mücadeleye bırakmış ve böylece yok olma başlamıştır.

 

Ancak özü ve ilkel (primitive) olanı görmek , doğalı hatırlamak ve savaş içinde değil akış içinde anlamaya çalışmak,farkındalığın ve değişimin başlangıcı olacaktır. Bu bağlamda ilkel olana yapılan yolculukta görülecektir ki ritüellerle gelen dizgeler insanın doğa ile ters düşmesine değil, gücü yadsımadan doğa ile bütünleşmesine işaret etmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ritüel sözcüğü Latince “rithus” kökünden gelmekte ve ayin, tören (ceremony) anlamı taşımaktadır. Antropolojide çoğu zaman belirli aralıklarla yinelenen, dinsel ya da büyüsel bir nedene göndermede bulunan ve birlikte gerçekleştirilen eylemler olarak tanımlanırken,psikanalizde,düzenli olarak gerçekleştirilen her biçimsel eylem, bir ritüel sayılabilir.

 

Doğanın bir parçası olan insanoğlu, hakimiyet kurma süreci içinde, tarih boyunca yeryüzündeki değişimin ve devinimin anlamını aramış ve bu süreçte yaşamını devam ettirebilmek için çeşitli çözüm yolları üretmiştir. İlkel toplumlarda doğanın henüz keşfedilememesi onu gizemli kılmış ve insanı bu güce inanmaya,uyum sağlamaya ve dolayısıyla da bazen tek başına, bazen de topluca bu çabayı göstermeye yöneltmiştir. Doğanın bilinmeyen yönleri ritüeller yardımıyla ifade edilirken, güneşin doğuşu,med cezir, ölüm gibi insan yaşamını doğrudan etkileyen bu olayların yarattığı duygulardan faydalanılarak doğaya uyumlanmaya çalışılmıştır. Bu tür törenlerdeki taklit, eylem ve toplu katılma doğadan insanoğluna karşı gelebilecek kötülük ve olumsuzluklara karşı büyüyle korunma çabasıdır.

 

Ritüeller,“kenosis” ve “plerosis” olarak ikiye ayrılmaktadır.

 

Kenosis boşalmaya , plerosis ise doldurmaya yönelik törenlerdir. Kenosis’in örnekleri arasında yaşamın sonu, yas, doğanın ölümü, güz ayları, perhiz gibi temaları konu alırken, Plerosis ise aksine doğanın sevincine, yeniden doğuşuna ortak olmak,yağmur yağması, çiftleşme, yaşam yaratma gibi durumlarda karşımıza çıkıyor.

 

Bunlar dört ayrı özelliktedir; çile çekme, arınma, güçlendirme ve kutlama. Çile çekmeye doğanın uyuması, doğum gerçekleşene kadar ki uyuma, sancı hali,hamilelik örnek verilebilir. Arınmanın ise en bilinen örnekleri toplu yıkanma ve ateş üstünden atlamadır. Güçlendirme temsili,kavga, dövüşme, yarışma ve özellikle de çiftleşme biçiminde gerçekleşirken, kutlama ise halen toplu paylaşımların en önemlilerinden olma özelliğini korumaktadır ve doğanın sunduklarına bir çeşit teşekkürdür

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

RİTÜEL KAVRAMINA TEORİK YAKLAŞIM

Ritüel kavramı üzerinde ki en yaygın kabul, bu kavramın nasıl anlaşılması gerektiği konusundaki anlaşmazlıktır. Çünkü ritüel, toplumsal bir olgu olmanın yanında,ritüele katılanların duygu dünyalarıyla da ilgilidir.

 

Ritüel hem tekil bir etkinliğe hem de tüm bir türe işaret eden bir topluluk ismine karşılık gelecek şekilde kullanılmaktadır. Rit ise tekil manasında ritüel ile değiştirilebilir bir biçimi ifade eder. Ritüel kavramı ilk olarak on dokuzuncu yüzyılda Avrupa’da evrensel insan deneyimi olarak tanımlanmış ve incelenmeye başlanmıştır.

 

Bu incelemedeki amaç Avrupa kültürünü ve dini yaklaşımını,diğer kültür ve dinlerle karşılaştırmaktır. Daha sonra çeşitli dallardaki araştırmacıların yaklaşımlarıyla bu kavram çeşitlenmiş ve derinlik kazanmıştır. Bir çok mit ve ritüel teorisyeni “din” tanımını yapabilmek için ritüellere başvurmuştur. Onlara göre toplumsal varoluş içinde gelişen ritüeller dini fikirlerin temellerini oluşturmuştur.

 

Daha sonraları ise bu durumun tersine sosyologlar, toplulukları ve toplumsal olayların doğasını çözümleyebilmek için ritüel eğilimin keşfine yönelmişlerdir. Son dönemde ise antropologlara göre ritüeller, bir kültürün temelini oluşturan dinamiklerdir Daha iyi anlaşılması için Bu teorik yaklaşımları bazı alt başlıklara ayıralım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ritüel ve Mit

Mitler genellikle, okunan ya da duyulan hikaye formlarıdır. Bu hikayeler,dönem şartlarında, oluşan “neden?”, “nasıl?” sorularının yanıtlanması çabasıyla oluşmuş ve yayılmıştır. Ritüeller ise bu hikayelerin belli formlarla tekrarlanması halidir.

Mit-Ritüel Halk bilimi Kuramcısı Lord Ragan, “Mit ve Ritüel” adlı kitabında bu ilişkiye ışık tutuyor;

“...Mitler,yakın ritüellerle olan ilişkilerinden doğdukları için birbirlerine benzerler. Ritüel, çoğu zaman ve çoğu yerde dünyanın en önemli şeyiydi. Müzik, dans, resim ve heykel gibi güzel sanatlar ritüellerden kaynaklanıyordu. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda ritüellerin dinsel ve kutsal olduklarına inanmamamız için bir neden yoktur. Aynı süreç ve nedenlerin tamamı hikâye anlatımı için de geçerlidir”

 

A.M.Hocart’a göre ise yaşayan mite, inanılan mite dönüldüğünde,ritüelden ayrı bir varoluşunun olmadığını görürüz. Mitin yaşayabilmesi için ritüel içinde tekrarlanmasının gerekliliği bilinmelidir. Araştırmalara dayanarak söylenebilir ki, her ritüelin bir zamanlar ilişkide olduğu bir mit ve her mitin de yarattığı bir ritüel olduğu varsayılabilir.Birbirini doğuran bu iki tür için

Lord Raglan şöyle bir örnek veriyor:

“Saintyves,Perrault Masalları (Saintyves, 1923, s. 13) ile ilgili çalışmasında,Mavi-sakal, Külkedisi, Uyuyan Güzel ve Kırmızı Başlıklı Kız gibi çok bilinen masalların mevsimsel ritüellerle veya erginleme ritüelleriyle ilişkili olduğunu geçerli sebeplere dayandırıyor .Saintyves çalışmasına ‘Periler’ adlı hikâyeden başlıyor.‘Periler’, birçok ülkede eş metinleri bulunan, iki kız kardeşin öyküsüdür. Kız kardeşlerden bir tanesi kılık değiştirerek yaşlı bir kadına dönüşmüş bir periye su ve yemek vererek yardımcı olur; bunun karşılığında da ödül olarak her konuştuğunda ağzından bir mücevher düşer ve prensle evlenme hakkını elde eder. Diğer kız kardeş ise, yaşlı kadma kaba davranmıştır ve ona bir şeyler vermeyi reddetmiştir. Bunun karşılığında da ceza olarak, konuştuğu zaman ağzından kurbağalar çıkar ve ıstırap içinde ölür. Saintyves, bu hikâyenin Fransa’nın uzak bölgelerinde hâlâ uygulanan bir ritüeli örnekleyerek açıkladığını gösteriyor. Yeni yıl arifesinde evin kadını temiz masa örtüleri üzerine yanan mumlar,yiyecek ve içecek koyar. Pencere ve kapılar perilerin içeri girebilmesi için açık bırakılır. Bu işlemde özenli davrananlar, yıl boyunca bereketli olurlar ve eğer içlerinde evlenmemişler varsa başarılı evlilikler yaparlar. Özensiz davrananlarsa, yıl boyunca korkunç talihsizliklerle karşılaşırlar. ”

Harrison ve Hooke içinse mit, ritüel kadar önemlidir. Bu görüşe Malinowski’nin de katıldığı söylenebilir.

Malinowski mitin hangi fenomeni doğrulamaya hizmet ettiğini şöyle açıklar

“Dini bir tören, bir seremoni veya toplumsal/ahlaki bir kuralın haklı gösterilmesi gerektiğinde, eskinin verili gerçekliğin ve kutsiyetin salahiyeti söz konusu olduğunda mit devreye girer. ”

 

Mitler,yaşadığımız dünyayı daha iyi göstermez, tek mümkün sonucun içinde bulunulan durum olduğunu vurgulayarak bir kabullenme eğilimi gösterir. Ritüeller, farklı bir işleyiş gösterseler de her ikisi de duygusal buhran anlarında acıyı hafifletmeye yararlar. Bu edimler ilkel insan kadar medeni insanın da zorlandığı, kahredici korkuyu, iç kemirici şüpheyi yenmeye yöneliktir.

 

Durkheim miti ritüelden daha önemsiz olarak değerlendirir. Onun düşüncesine göre dinin merkezinde tanrıya yönelik inanç değil, tanrıyı deneyimleme bulunur ve bu deneyim,toplumun bireyleri ritüeli gerçekleştirmek üzere bir araya geldiklerinde ortaya çıkar.

Durkheim’e göre:

“Esasen dini pratikleri gerçekleştiren herhangi biri çok iyi bilir ki haz,iç huzuru, sükunet, şevk gibi etkilere olanak tanıyan, ibadetin kendidir. Bu tür duygusal etkiler inanan kimse için inançlarının deneysel kanıtıdır. İbadeti, pratikte itaati ifade etme olanağı tanıyan sembollerden oluşmuş bir sistemden ibaret olarak nitelendirmek yanlış olur; çünkü ibadet, periyodik olarak bir yaratma süreci içinde bulunan yöntemlerin toplamıdır. ”

 

Durkheim’in görüşünden hareketle, bir sahne eserinin yaratım sürecinde bu pratiklere dönmenin, aynı özden hareket etmenin, grup halinde bu ritüelleri gerçekleştirerek üretmenin mümkün olduğu söylenebilir

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tarih ve günlük yaşantısı içerisinde insanı ele aldığımızda her ne sebepten başlarsa başlasın rütüellerin sonu insanlara hep acı getirmiştir. İnsan yaradılış itibari ile kendine sınır koymakta zorlanır. Masumane başladığı hoş davranışlar yavaş yavaş değiştirilemeyecek davranış bozuklukları halini alır.

İlk önceleri güneşe ya da aya duyulan sevgi ve minnet yavaş yavaş onları tanrılaştırmakla sonuçlanıp daha ilerdeki dönemlerde insan kurban etmeye kadar gitmiştir. Uğur getirdiğine inanılan bir kaç zararsız davranış bir anda günlük yapılan seanslarla kati kural halini alabilir. Bir ihtiyaç uğruna katlanılan, acı veren bir olay artık o yörenin cesaret sembolü olabilir. Zorla katlanılan, istemeyerek yapılan bir eylem artık yapmayanı yok etme halini alabilir.

Günümüzde bile bunu görebiliriz. Hoş gözükmek için yapılan makyajın oranı arttıkça artar. Aynı şekilde estetik amaliyatlar artık insanı maymuna çevirecek denli artar ama dur noktasına asla gelinmez. Vücut geliştirme, vücut dövmeleri vs yavaş yavaş başlayan ama sonunda insanın ruhunu ele geçiren kişisel rütüellerdir.

Dinler, insanların doğayla başedebilmesi için insanların kullandığı birer araçken şuanda tamamen amaç haline gelmişlerdir.

Bilim, doğayı anlamak için kullanılırken zamanla doğa bilime kurban edilir hale gelmiştir.

Eğitim ve öğretim insanları daha değerli kılmak için var iken günümüzde insanlar eğitilmek ve öğretilmek için tüm hayatlarını harcayabilmektedirler.

Sonuç olarak ben, tüm rütüelleri tehlikeli buluyorum. İyi niyetle başlayıp, kontrolsüz büyüyorlar. Ama insanı başı boş ve kendi doğal akışına bırakmakta insanın hayvanlaşmasına sebep olabiliyor.

Temizlik kurallarına uyulan, kadının ve çocukların ezilip, zarar görmediği bir toplumda; hiç bir zorunlu rütüellere bağlanmadan yaşayabilmek sanırım en büyük hayalimdir.

 

Maksadım kesinlikle yazıya muhalefet olmak değil. Ama gerçekten rütüellerin zaman içerisinde ne gibi yıkımlara yol açtığına epeyce kafa yordum. Artık sadece günlük hayatın gerektirdiği zorunluklar dışında hiç bir yaptırımım yok. Ve bu bana sadece huzur veriyor. İnsan, kaybetmekten korkmayınca hiç bir şeyin kölesi olmuyor artık.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Toplumda Ritüel

 

Emile Durkheim’in tanımına göre ritüeller toplumu şekillendiren ve aynı zamanda toplumun şekillendirdiği sosyal gerçeklerdir. Bu hareketler bütünü, inanç sisteminin kodlanmasında, kolektif bilincin yaratılmasında, ifade edilmesinde ve nesiller boyu aktarılmasında önemli rol oynamaktadır.

 

Ritüelin icrası esnasında katılan bireyler, bu paylaşımla hem mental, hemde duygusal anlamda kendilerini bir topluluğun parçası olarak görmektedirler. Randal Collins, ritüellerin katılan kişilere etkisini şu şekilde açıklar: -ki bu açıklama daha sonra teatral yaklaşımda yol gösterici olacaktır.-

...İki veya daha fazla kişinin aynı mekânda fiziksel varlıkları birbirini etkiler. Ritüele katılanlar arasında duygu paylaşımı yaşanırken, dışarıdakiler duygusal olarak dışlanırlar. Ritüele katılanlar, ortak nesneler, eylemler ve iletişim yoluyla birbirlerine odaklanırlar ve odaklandıkları ortak noktanın farkındadırlar. Katılımcılar böylece ortak ruh halini ya da duygusal tecrübeleri paylaşırlar. Ritüel katılımcılar için çıktı olarak, öncelikle, grup dayanışması ve grup üyeliği duygusunu ortaya koyabiliriz. Ritüele katılanlarda oluşan duygusal enerjiyle kendine güven, zevk, güç vb. duygusal hisler oluşur. Ritüelin gerçekleştirilmesi sırasında kullanılan semboller,kelimeler, jest ve mimikler yoluyla kolektif birleşim sağlanır.Diğer taraftan, grup üyeleri arasında, grubu bir arada tutan semboller yoluyla oluşan kutsal bağlılık duygusu ahlaki hisleride güçlendirir. ”

Kasım Karaman’ın ritüllerin toplumsal etkileri üzerine yapmış olduğu kapsamlı araştırmadan örneklemek gerekirse ortak belirlenmiş ve kalıplaşmış davranış biçimleri,eylemler ve olaylar, duygusal tetikleyicilerin de yardımıyla kolektif bir ruh hali ve ilgi odağı yaratmaktadır. Bu öğrenilmiş kalıplar bir yandan topluluğun geçmişle bağını güçlendirirken,diğer yandan da nesillere aktarılması yoluyla gelecek düzenini sağlamaktadır. Böylece birey boşluk hissinden ve kişisel yabancılaşmalardan uzak tutularak toplum düzeni ve refahı sağlanmış olur. Ayrıca ritüellerin bir diğer toplumsal etkisi ise bir topluluğu diğerlerinden ayırmak ve dışarılamaktır. Bu sayede topluluklar kendi sınırlarını çizmiş olur.

Topluluk ritüelleri yapılma amaçlarına ve dönemlerine göre ayrışırlar.Geçiş ritüelleri, takvimsel ritüeller ve bunalım ya da kriz ritüelleri kabul görmüş bir ayrımdır. Geçiş ritüelleri, herne kadar topluluk tarafından düzenlense de yapılış amacı bireyseldir. Doğum, evlilik, ölüm ya da üyeliğe kabul gibi statü değişiklikleri bu gruba örnektir.

 

Takvimsel ritüeller ise doğa olaylarının gözlemlenmesi sonuçu ortaya çıkan, doğal, ekonomik ve sosyal etkileşimi anlatan ve grup tarafından düzenlenen ritüellerdir. Toplulukların bulundukları coğrafyaya ve ekonomik kaynaklarına göre şekillenir. Tarım toplumlarında bağ bozumu şenlikleri olarak karşımıza çıkarken,hayvancılık yapan topluluklarda üreme ya da sürüye katılma ritüelleri örnek verilebilir. Son olarak kriz ritüelleri, takvime bağlı tekrarı olmayan uygulamalardır. Benzer durumlarda benzer ritüeller gerçekleştirilir. Anadolu’da halen icra edilen yağmur duası bir çeşit kriz ritüelidir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

RİTÜEL KAVRAMINA PRATİK YAKLAŞIM

Batı toplumları ritüel fikrini günlük yaşamın pratiklerinden uzak,kutsal, geleneksel, dini aktiviteler bütünü olarak görme eğilimindedir Ancak bu kavramı böyle keskin çizgilerle ayırmak mümkün değildir. İlkel bir toplumda mevsim dönümlerinde yapılan kurban etme organizasyonu nasıl bir ritüelse, her pazar tüm aile bireylerinin toplanıp kahvaltı için yumurtalı ekmek yapması da bir o kadar ritüel sayılabilir. İlkel topluluklardan günümüze kadar ulaşan çeşitli ritüellerin uygulamasında bazı ortak özelliklere rastlanmıştır.

 

Ritüellerin Karakteristik Özellikleri

Bu özellikleri altı kategoride inceleyebiliriz; biçimsellik,gelenekselcilik, nitel değişmezlik, kurallı işleyiş, kutsal simgecilik ve performans.

 

Biçimsellik,ritüel söz konusu olduğunda en çok karşılaşılan karakteristik özelliktir. Günlük hareketlerin aksine, ritüel aktiviteler belli bir amaç için şekillenmektedir. Sınırlanmış ifadeler ve jestler anlamlı bir sıra oluşturacak şekilde düzenlenir.Davranışlar ve iletişim şekli, ayrıntılı veya açık göstergelerin (elaborated code) aksine daha gizil ve sınırlı şifreler (restricted code) içerir,

 

Örneğin konuşmalar kişiye özgü değil daha geleneksel ve basma kalıptır.Jestler, günlük ve kişisel eğilimlerden uzakta, kurallarla belirlenmiş, sade, ölçülüdür. Kişisel mücadeleden ziyade topluluk uyumu, akış gözetilir. Biçimsellik, katılımcıyı yada seyirciyi dağınıklığın, bozulmanın zor olduğu bir rolün içine sokar. Bu açıdan hiyerarşik ve otoriterdir. Topluluk düzeni ve işleyiş kontrol altında tutulmuş olur.

 

Ritüellerin gelenekselci özellik taşıması, esinlendiği mitin yaşaması,topluluğun kendini tanımlaması ve diğerlerinden ayrılması açısından önemlidir. Geçmişle bağlantıyı korumak için ritüellerde, çeşitli kostümler tercih edilebilir. Kullanılan dil değişime açık olan günlük dil yerine, eski tabirler ve unutulmuş deyimler içerir. Böylece aktivite, günlük akıştan farklılaşmış, ayrışmış olur. Bu haliyle de akılda kalıcılığını arttırır.

 

Çoğu insana göre, hiçbir gelenekle bağı olmayan ritüeller, özgün, otantik ve tatmin edici değildir.İngiliz yargıçlarının orta çağdan bu yana, eski geleneğe bağlı kalarak giydikleri beyaz peruklar ve görkemli cüppeler, güçlü ve adil devlet algısının bilinçaltına yerleşmesini ve korunmasını sağlamaktadır. Üniversite mezuniyetlerinde giyilen cüppe ve kepde buna benzer bir örnektir. Günlük yaşamın alışkanlığından uzak olan bu kıyafet, akademik olanla sıradan insanı ayırmaktadır

 

Bir diğer karakteristik özellik nitel değişmezliktir. Bazı teorisyenlere göre disipline edilmiş eylemlerin titizlikle tekrarlanması, ritüel davranış şeklinin en önemli özelliğidir.Bu vurgu, hareketlerin koreografisinde, aktörün oto kontrolünde veya orkestrasyonlu eylemlerde ritim tekrarında olabilir.Değişmezlik özelliği, daha çok, zamanın geçişini yok saymakla ilgilidir. Kişisel ve belirli anların önemini engelliyor gibi görünse de grubun zamansız otoritesinin, öğretilerinin ve pratiklerinin lehinedir. Hassasiyet ve kontrol içerir.

 

Freud’a göre ritüel hareketler, amaca yönelik tekrarlayıcı, stereotipik ve kuralcı eğilimlerinden dolayı obsesif kompulsif bozukluk özelliği taşırlar. ABD’deki Alcoholics Anonymmous’un (Adsız Alkolikler Derneği) haftalık toplantıları ritüelin değişmezlik özelliğine örnek gösterilebilir. Dakiklik, değişmez bir program, tekrarlı haftalık aktiviteler bağımlılara maksimum faydayı sağlamaktadır. Tekrarla oluşmuş bir bağımlılık yine aynı yolla yok edilmeye çalışılmaktadır. Bir başka örnek ise Zen Budist bir öğrencinin günlük aktivitesidir. Her sabah beşte uyanıp, ibadet kıyafetlerini giyerek meditasyon odasına (zendo)geçer, gün içinde defalarca tekrarlayacağı üzere odadaki özel yerine oturarak meditasyon seansına (zazen) başlar.

 

Geleneksel olana uygun bir şekilde meditasyon sessizdir ve bacaklar çaprazdır. Daha sonra belirlenmiş jestlerle yemeğini alır, yavaşça yer ve ardından kasesini yıkayıp kurular. Hareketlerinde kusursuzluğa odaklanmıştır. Dikkat ve hassasiyetle gerçekleştirilen bu Zen eyleminde amaç, derin düşünceyi ve diğerleriyle kusursuz etkileşimi sağlamaktır. İlk örnekteki değişmezlik ve tekrar(haftalık buluşmalar)alkolden uzak durarak günlük zorluklarla yüzleşme konusunda cesaret verir, otokontrolü destekler. İkinci örnekteki tekrarlar da yine aynı şekilde nefsin, arzuların,isteklerin ve bağımlılıkların kontrolünü sağlar.

 

Ritüel eylemlerin kurallı işleyiş özelliği, karmaşık şifrelerin organizasyonuyla insan doğasındaki şiddeti ve kaotik eğilimi kontrol altında tutmaya yaramaktadır. Geleneksel düellolar, dövüş sanatları, kan davaları, boğa güreşi gibi kültürel eylemler,“Ritüel Mücadele”(ritualized combat) olarak tanımlanan ve seyircinin dikkatini cezbeden bazı kurallı aktivitelerdir.

 

Kontrollü bir intihar olan Hara-Kiri’de ya da düşman iki ordunun savaş alanında buluşması sırasında uygulanan eylemlerde,öldürme ve şiddet, kurallı işleyişinden dolayı rasyonelleşmiş olur. Bu doğal seleksiyonun ve agresyonun en meşrulaştığı alan ise spordur. Yarış ve mücadele belli kurallara bağlanmıştır.Ayrıca gelenekselciliğin de arzuladığı, takım çalışmasını ve kültürel değerleri güçlendirmeye yarar. İlgi çekici olan konu ise sporun, Maya-Aztek top oyunlarında ya da Yunan Olimpiyat Oyunlarında olduğu gibi, dini ritüellerden ortaya çıkması.Topluluğa kabul ve bazı statü ritüelleri güç gösterisini,rekabeti ve bazen de saldırıyı beraberinde getirmiş, bu kurallı ritüeller günümüze modern sporun son halini armağan etmiştir.Bu karakteristik özelliğe başka bir örnektir. Düşmanı arkadan vurmamak, tutsaklara ya da sivillere zarar vermemek, tecavüz etmemek gibi

ortak kurallar üzerinden soyluluk, erdem, erkeklik ve özgürlük gibi değerlerin tanımı yapılmakta ve öldürme eylemi meşrulaştırılmaktadır.

 

Ritüellerde ki kutsal simgecilik, inanışın somutlaşmasını, doğaüstü olanın gerçek olarak algılanmasını sağlar. Örneğin ulusların bayrakları bir topluluğun sınırlarını belirlerken, aynı zamanda ulusal fikirleri, tarihi olayları, gelenekleri, bağlılığı ve sadakati sembolize eden işaretler içerirler ve kutsaldırlar. Bu nesne, aidiyet hissinin somutlaştırılmasını sağlar. ABD mahkemelerinde tanıkların İncil’e ellerini koyup doğruyu söyleyecekleri üzerine ettikleri yemin de kutsal sembolizme örnek olarak gösterilebilir. Yalnızca nesnelere değil, mekanlara hatta insanlara bile kutsiyet atfında bulunulabilir.

 

Kutsal sembolizmin en iyi örneklerinden biri ise Ganj Nehridir. Bu nehir Hinduizm inancına göre kutsaldır. Hindular nehri Tanrıça Ganga'nın kişileştirilmiş formu olarak kabul ederler ve bu nedenle nehre taparlar. İnançlara göre belirli günlerde nehirde yıkanmak günahların affedilmesi ve tövbelerin kabul görmesini sağlar. Hinduzim’de ki ölü yakma geleneği nedeni ile bir çok insan Hindistan gibi büyük bir ülkede binlerce kilometre yol katederek yakınlarının küllerini bu nehre serperler.

 

Son karakteristik özellik ise performanstır. Bu özellik diğer beş özelliği de kapsar. Edim hali ritüelin olmazsa olmazıdır.Dramatik merasimler, topluluk halinde uygulanan teatral performanslar, son yıllarda çokça araştırma konusu olmuştur.Performans, görsel imgeler, dramatik sesler, dokunma ya da koklama duyularına hitap eden unsurlar ya da tat alma duyusunu kışkırtan bazı aktiviteler içeren çoklu duyusal bir iletişim anlamına gelir. Anlatılamayan ya da gösterilemeyen yalnızca “yapılabilen”bir deneyimdir.

Kutsal sembolleri, gelenekleri ve kuralları gözeterek devinme hali, kişiyi günlük rutinin gerçeğinden uzaklaştırarak “bu edim, farklı,maksatlı ve önemli. Dikkat et!” demektedir. Örneğin sahnede Hamlet eserini seyrederken, her ne kadar canlandıran oyuncunun Danimarka Prensi olmadığını bilsek de bu teatral çerçeve,sahne, ışık, biletler, seyirci günlük rutinin dışında bir atmosfer oluşturmuş ve oyuncunun metnin evrensel gerçeklerini iletmedeki kabiliyetine bağlı olarak, seyreden ve oynayanların ortak ritüeli olmuştur. Toplu performanslar ise kültürel eğilim ve uyumu deneyimlemeyi sağlayan güçlü edimlerdir.

 

Tarihe damgasını vuran devlet adamlarından birisi olan Gandhi tarafından başlatılan tuz yürüyüşü toplu performansa örnek verilebilir. Bilindiği üzere Hindistan bağımsızlığına ancak 1948 yılında yani ikinci dünya savaşı sonrasında kavuşmuştur. Bundan önce İngilizlerin egemenliğinde bulunmakta idi. Gandhi 1762 yılında miras olarak ülkeye kalan yirmi beş milyon Pound’luk vergiye kaynaklık eden tuz yasasının kaldırılması için Britanya valisine istekte bulunmuş, kabul edilmeyince tarihe “Tuz Yürüyüşü” olarak geçecek olan şiddet içermeyen bir direniş başlamıştır. Gandhi, tuz yürüyüşüne 12 Mart 1930 yılında kendisi dahil 79 kişi ile Gujarat Eyaleti’nin başkenti olan Ahmetabad ‘tan başlamıştır.Yürüyüşe daha sonra binlerce kişi katılmıştır. Yaklaşık olarak 400 kilometreye yakın yolu 24 günde çıplak ayakla tamamlamıştır. Gandhi, 6 nisan sabahı denize girerek burada toprakla karışmış olan tuzu avuçlayarak suda yıkamıştır. Gandhi’nin isteği üzerine binlerce kişi bu tuz yasasını ihlal etmiş ve tuz çıkarmışlardır. Bu ihlal nedeniyle yaklaşık 60.000 kişi ceza evine atılmıştır. Bu olaylar neticesinde tuz yasası olarak bilinen bu yasa artık halklarca itibar edilmeyen ve işlemez bir yasa haline gelmiştir. Bu toplu performans sonucunda bir eğilim doğmuş ve paylaşılmıştır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ritüel Beden

Ritüel devinimlerin kendine özgü yapılanmalarında sosyal beden önemli bir rol oynar. Beden, hem insan zihninin fiziksel enstrümanıdır,hem de çok sayıda şifre içerir. Darwinci yaklaşıma göre bedensel ifadeler, özellikle de mimikler genetik olarak belirlenmiştir.

 

Durkheim, Mauss ve Robert Hertz’in erken dönem çalışmalarına bakılacak olursa, bu ifadeler öğrenilmiş ve toplumsaldır. Biyolojik ve sosyal araştırmaların ortak noktası ise sosyal bir yapı olan bedenin, hem toplumsal resmin bir parçası,hem de evreni oluşturan bir mikrokozmos olduğu gerçeğidir.

 

Ritüel beden ise bu edimde amaçlanan hisse bağlanmış bedendir. Kişinin hem kendi bedeni, hem de diğer sosyal bedenlerle etkileşimi yalıtılmış bir ritüel alan yaratılmasına sebep olacaktır. Bedensel etkileşimlerin bu sınırlanmış alanla ilişkisi kritik bir döngü oluşmasına sebep olacak, fiziksel akışla zaman ve alan yeniden tanımlanacaktır. Böylece birbirini doğuran unsurlar olacaklardır. Fark edebilmek her zaman çok kolay olmasa da bu hareketler dizisinin altında bir bilinç ve sesleniş vardır. Beden, her zaman özel bağlamda bir cevaplayıcı konumundadır.

 

Ritüeller, kavramlara yapılan stratejik bir yön verme eylemidir ve yeniden üretme süreci içerip,kendilerini gerçeklerler. Örneğin diz çöküp selam verme ritüeli, hemen üstünlük kuran ve üstünlük kurulan algısı yaratabilir. Beden yardımıyla gerçek yaratılmış olur. Turner,ritüellerin bedensel dramatizasyonu vasıtasıyla sosyal çatışmaları meşrulaştırarak toplumsal bütünleşmenin devamlılığını sağlayan bu gücüne “sosyal drama” kavramıyla işaret etmektedir. Buna göre telafi edici bir mekanizma olan ritüel, ya bütünleşmeyi yeniden sağlanmakta ya da tamiri olanaksız çatışmaları meşrulaştrmak suretiyle sosyal yeniden tanıma ve onayı oluşturmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ritüel ve Müzik

 

 

Müzik,kolay icra edilebilirliği ve ulaşılabilirliği, yaygın ve kolay etkileme gücü ile ritüellerin kendilerini ifade etmek ve toplumsal bir karakter kazanmak üzere başvurdukları sanat türlerinin başında gelmektedir. Dramatizasyon ve duygusal yoğunlaşmayı sağlama gibi nitelikleri ile dini hayatın önemli bir parçasıdır.Kimi zaman sadece sözlerin melodik ve ritmik bir biçimde sıralandığı kimi zaman da sözlere çeşitli aletlerin eşlik ettiği müzik, toplumların sosyokültürel miraslarının sembolik göstergesi, ifade etmenin özel ve güçlü bir kanalı olan bir sanat türüdür.

 

Diğer sanat biçimlerinden farklı olarak birey ve sosyokültürel yaşam üzerinde yaygın ve güçlü etkileri meydana getiren müzik, insan ruhuna dokunan manevi ve sanatsal doğası sadece işitme ya da kelimeler arasında sunulmaya bağlı olarak değil, anlama ve yorumlamaya dayalı olarak açığa çıkmaktadır.

 

İnsanların fiziksel ve psikolojik özellikleri müziğin yaratılmasında ve tecrübe edilmesinde etkili ve belirleyici olsa da müzik yapmak ya da dinlemek fiziksel dünya ve yaşanılan sosyal çevreyle kurulan farklı ilişki biçimlerinden etkilenmektedir. Bu işlevi dolayısıyla da ritüelin amaçlarıyla örtüşmekte ve birlikte daha etkileyici bir bütün oluşturmaktadırlar. Müzik tıpkı ritüel gibi biçimsel, ardışık tekrarlanabilir niteliği ve yararcı hedefler üzerine inşa edilmeyen karakteri ile sosyokültürel bir eylemdir. Her ikisi de zamanlı ve geçici bir kaynaktan beslense de önceden belirlenmiş kurallara bağlı oluşları tekrarlana bilirliklerini beraberinde getirmektedir

 

Aynı şekilde pek çok yönden yararlı ve fonksiyonel olmalarına karşın derhal görülebilen somut bir sonucu üretme gayesindedirler. Biçimsellik, tekrarlanabilirlik, kalıplaşmışlık gibi özellikler, diğer sanat türlerinden farklı olarak müziğe ritüel bir karakter kazandırmakta aynı zamanda ritüeli de tasvir eden bu özellikleri ile müzik, ritüel bir yapıyı temsil etmektedir. Ritüel ve müzik sosyalizasyonu sağlamak suretiyle doğrudan sosyal bütünleşmeyi yaratabildiği gibi çatışmaları dramatize ederek de sosyal bütünleşmenin devamlılığını sağlamaktadır

RİTÜEL ve DİN

 

 

Ritüeller genellikle çağlar boyunca amaçların ve inançların sembolik yollarla ifade edilmesi olarak düşünüldü. Dini inanışlar ise ruh bilimsel açıklamalarla, geleneksel davranışların akılcı yorumlanmasıyla, kişi ya da topluluk ideolojileriyle veya katı,dogmatik kalıplarla anlaşılmaya çalışmıştır. İnanç sistemleri, kültürel dünya görüşü ile ardında doğruyu işaret eden kişiler olsa da olmasa da topluluk halinde inşa edilen ideolojik sistemlerdir.

 

Ritüeller,inancın bireysel boyutunun topluluklar halinde harekete dönüşmesiyle şekillenmiştir. Özellikle ilkel kabile dinlerinde toplanma, aynı,hayvanlarda sürü halinde yaşama eğilimi gibi, doğaya duyulan korkunun hafiflemesi ve teşekkür edilebilmesi açısından önemlidir. Semavi (göksel) dinlere baktığımızda topluluk bilinci kaybolmasa da, doğanın daha anlaşılır olması sebebiyle bireyselleşmeler görülür.

 

aslına bakarsanız ritüel denilen olgunun günlük hatatta ne kadar çok karşımıza çıktığını görürsünüz .. Bazı arkadaşlar ritüel kelimesini görüp beklentiyi biraz ileriye taşıdılar farkındayım :)

 

konunun bundan sonraki bölümü ritüellerin tiyatroya yansıma şekilleri olacak :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...