Jump to content

Arthur Schopenhauer/Hayatın Acıları Üzerine


KATA

Önerilen Mesajlar

Hayatın Acıları Üzerine

 

Hayatın birinci yarısı, mutluluğa karşı duyulan yorulmak bilmez bir özlem olduğu halde, ikinci bölümü acı dolu bir korku duygusuyla kaplıdır.

 

Çünkü, mutluluk denilen her şeyin kuruntu olduğu ve acıdan başka gerçeğin bulunmadığı fark edilmiştir artık.

Aklı başında insanların, yakıcı zevklerden çok acısız bir hayata yönelmeleri bundan ötürüdür. Gençliğimde, kapımın zilinin her çalınışında, gönlüm sevinçle doluyor ve

kendi kendime, "Oh ne iyi! İşte yeni bir olay!" diyordum.

 

 

 

Ama yıllar geçip de, olgunlaştığım zaman, her zil sesinden sonra şöyle düşündüm: "Yine ne var?"

İnsan yaşlandıkça, tutkuların ve isteklerin nesnesi farksızlaştıkça; bu isteklerin ve tutkuların bir bir ortadan kayboldukları, duyarlığın güdükleştiği, hayat gücünün

zayıfladığı, görüntülerin solduğu, izlenimlerin etki yapmadan gelip geçtiği, günlerin gittikçe daha hızlı aktığı, olayların önemlerini kaybettiği ve her şeyin renksizleştiği görülür. Günlerin yükü altında sallanarak yürür insan ya da bir köşeye çekilip dinlenir. Geçmiş varlığının gölgesi ya da hayaleti haline girer. Kendinden geçme, sonsuz uyku haline dönüşür bir gün.

 

(...)

 

Dante, dile getirdiği cehennemin örneğini ve konusunu, bizim gerçek dünyamızdan başka nerede arayabilirdi? Nitekim, bize çok eksiksiz bir cehennem görüntüsü sundu. Ama cenneti ve cennetin mutlu hayatını dile getirmesi gerektiği zaman, aşılması olanaksız bir güçlükle karşılaştı. Çünkü içinde yaşadığımız şu dünya ile cennet arasında, hiçbir benzerlik yoktu. Cennetteki mutlu hayatı anlatacağı yerde, atalarının, sevgilisi Beatrice'in ve çeşitli ermişlerin verdiği bilgileri iletti bize.

 

İçinde yaşadığımız dünyanın, ne biçim bir dünya olduğu, böylece açık bir şekilde anlaşılıyor, değil mi ?

 

(...)

 

Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek

ona şöyle bağırmak hakkımızdır: "Bunca mutsuzluğu ve boğuntuyu ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?"

 

(...)

 

İstemek, temeli bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir şey olmadığına göre, hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir.

 

İnsan ne kadar yüceyse, acısı da o ölçüde fazladır. İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.

 

ÖLÜM ÜZERİNE

 

İnsanların çoğunun hayatı öylesine sefil, öylesine önemsizdir ki, öldükleri zaman herhangi bir şey kaybettikleri söylenemez.

 

Bu çeşit kimselerde, değerli bir nitelik taşıyan biricik yan,yani insanlığın genel özellikleri ise, onlar ölseler bile,

öteki insanlarda var olmaya devam eder.

 

Devamlılık, bireylerin değil, insanlığın bir özelliğidir. İnsana sonsuz bir hayat verilmiş olsaydı, durmadan yaşayacağı için, en sonunda karakterinin değişmezliği ve sınırlı zekasından ötürü, öyle bir yeksenaklık duygusuna kapılacak ve öyle tiksinecekti ki, sonunda hiçliği tercih etmek zorunda kalacaktı.

 

 

 

Bireyin ruh ölümsüzlüğünü istemek, bir yanılgıyı sonsuz olarak tekrarlamayı istemekle birdir. Çünkü aslında her birey, özel bir yanılgı,zavallı bir şey ve varolmaması gereken bir varlıktır. Ve hayatın gerçek amacı, bizi bundan kurtarmaktır. Bunu açıkça gösteren şey, bir çok insanın, hatta bütün insanların, hayal ettikleri bir dünyada olsalar bile, mutluluğa ulaşamayacak bir biçimde yaratılmış olmasıdır.

 

Hayal ettikleri bu dünya, düşkünlük ve acıdan sıyrılmış olsa, can sıkıntısının avucuna düşecekler ve can sıkıntısından kaçabildikleri ölçüde de düşkünlüğe, acılara, sıkıntılara yeniden yöneleceklerdir. Demek ki, insanı daha iyi bir duruma ulaştırmak için, onu daha iyi bir dünyanın içine yerleştirmek yetmez; asıl yapılması gereken iş, onu tepeden tırnağa değiştirmek ve o ana kadar ne ise, artık öyle olmamasını sağlamaktır. Bütün hayat etkinliklerinin sona ermesi, bu etkinliği sürdüren gücün bir yük altında kurtuluşu gibi görünüyor. Ölülerin yüzlerinde görülen o yumuşak durulmuşluk, belki de bunu dile getirmektedir.

 

(...)

 

Köpeğinize bakın: ne kadar uysal, ne kadar uslu değil mi? Bu köpek, yeryüzüne gelene kadar, binlerce köpeğin ölüp gitmesi

gerekti. Ama bu binlerce köpeğin ölümü, köpek İdea'sına hiç dokunmadı bile. Bu İdea, onların ölümleri ile kararmadı.

Köpeğinizin, sanki bugün dünyaya gelmiş gibi canlı ve diri olması ve hiçbir zaman ölüp gitmeyecek gibi görünmesi bundan

ötürüdür. Onun gözlerinde, varlığında taşıdığı ölümsüz ilke yani archeus pırıldamaktadır.

 

Peki binlerce yıl içinde ölüm neyi ortadan kaldırdı? Ölüm köpeği ortadan kaldırmadı. Çünkü köpek, işte şurada gözlerinizin önünde

ve kılına bile dokunulmamış halde duruyor. Ölümün yok ettiği şey, bilincimizin güçsüzlüğünün, ancak zaman içinde algılayabildiği

biçimi ve gölgesidir onun.

 

(...)

 

Hayatın kısa rüyasına karşılık, sınırsız zamanın gecesi ne kadar uzun!

 

Arthur Schopenhauer

 

 

http://www.karakutu.com/News231/

--------------------

Varolmanın Acısı, Schopenhauer Felsefesine Giriş ılk fırsatta okuyacagım o zaman ben de eklerım bır seyler:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

.kitabını almak lazım:)

 

Yukarda ki konu Aşkın metafiziği adlı kitabın arka kısmına konmuş ek bir denemedir. Ayrıca 'Yaşam bilgeliği üzerine aforizmalar' Filozofun dikkate şayan bir eseridir... Baş yapıtı irade ve tasarım olarak evren ise henüz türkçeye çevrilmedi.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...