Jump to content

imam

Önerilen Mesajlar

Geçen yüzyıllarda İspanya’da ve İngiltere’de, garip bir şekilde ortaya çıkan, tüm vücuttan yeşil renkte olan çocuklardan söz ediliyordu. Acaba bu olaylar gerçek mi, yoksa ortaçağın batıl inançlarından kaynaklanan bir safsata mı?

http://www.balimsohbet.com/wp-content/uploads/2014/06/Wolfpittes-%C3%87ocuklar%C4%B1-150x150.jpg

 

Wolfpittes Çocukları

 

Araştırmacı yazar Harold T. Wilkins, ” Flying Saucers Uncensored” (Sansüre Uğramamış Uçandaireler) adlı eserinde konuya ilişkin olarak şunları yazıyor:

“12. yüzyılda yaşamış olan keşiş Tilburyli Gervase, İngiltere’nin Suffolk yöresindeki kimi mağaralardan ya da çukurlardan ortaya çıkan yeşil çocuklardan söz eder. Söz konusu çocuklar öylesine tuhaf şartlar altında ortaya çıkmışlardır ki, insan bunların uzaydaki herhangi bir dün­yadan ya da dünyada yer alan herhangi bir yeraltı âleminden ışınlandıkları sonucuna vara­bilir. Aynı öyküye 3 manastır tarihçisinin kayıtlarında da rastlanır. Bunlar, Newburghlu William, Walsingham ve Giraidus Cambrensis‘tir.”

Harold T. Wilkins söz konusu kitabında yeşil çocuklarla ilgili olarak şunları söylüyor:

“İngiltere’de aziz kral ve şehit Edmund’un manastırında 6-7 kilometre ötede bir köy vardır. Bu köyün yakınında, adına İngilizcede ‘Wolfpittes’ denilen garip ve ilginç birtakım kalıntılara rastlanır. Yakındaki köy de bu kalıntıların adıyla anılır.”

Wilkins şöyle devam ediyor:

“Bir hasat zamanı köylüler tahıl dev sinyorlardı. Birden yakınlardaki bir çukurdan sürünerek çıkan 2 çocuğu fark ettiler. Biri kız diğeri erkek olan çocukların tüm vücutları yemyeşil bir renkteydi. Üzerlerindeki giysilerin kumaşları, köylülerin o zamana kadar hiç görmedikleri türden bir kumaştı. Kumaşın dokuması da köylüler tarafından bilinmeyen türdeydi. Çocuklar hasat yapan köylüler tarafından köye götürülünceye kadar, şaşkın bir halde hasat yerinde dolaşıp durdular. Köyde, bu ola­yın garipliği karşısında şaşkınlığa düşen birçok kişi çocukların başına üşüştü.”

 

“Birkaç gün süreyle çocuklar önlerine konulan bütün yiyeceklere, son derece aç olmalarına rağ­men ellerini bile sürmediler. Bir zaman sonra önlerine konulan fasulye yemeğine gözlerini diktiler. Yemeği nasıl yiyeceklerini bilmiyor­lardı. Sonunda köylülerden birinin yardımıyla yiyebildiler.”

 

Wilkins’in anlattığına göre çocuklar, son­raki günlerde, ekmek yemeyi öğreninceye kadar bu gıdayla beslendiler. Köylülerin anlat­tıklarına göre, çocukların derilerinin rengi, yiyeceklerin etkisiyle yavaş yavaş değişmeye başladı. Hatta İngilizce konuşmayı bile öğrendiler.

 

Aradan geçen zamanda köyün yaşlılarının uyarılarıyla vaftiz edildiler. Fakat yaşça daha küçük görünen erkek çocuğu, bundan sonra ancak kısa bir süre daha yaşadı. Kız çocuğuysa kuvvetlenerek gelişti ve yaşamaya devam etti. Öyle oldu ki, diğer kızlardan hiçbir farkı kalmadı. Bir söylentiye göre, sonradan Lynn’de bir adamla evlendi. Hâlâ orada yaşadığına ina­nanlar var. Hatta bir başka iddiaya göre de birkaç yıl öncesine kadar da hayattaydı.

 

Bu 2 garip çocuğa birçok kez, nereden geldikleri sorulmuş ve genellikle şu cevap alınmıştı:

 

“Bizler Aziz Martin’in ülkesindeniz. O, ülkemizdeki baş azizdir. Ülkemizin nerede oldu­ğunu bilmiyoruz. Sadece şunu hatırlıyoruz: Birgün her zamanki gibi tarlada babamızın sürüsünü otlatıyorduk. Birden büyük bir gürültü işittik. Tıpkı Aziz Edmund Günü’nde hep bir­likte çalan çanların sesine benzeyen bir gürültüydü. Birden ‘ruhumuzdan’ kavrandık ve kendimizi hasat yaptığınız tarlada bulduk…”

 

“Bizim orada Güneş hiç görünmezdi, Güneş ışığı yoktu. Sadece bu dünyada Güneş’in doğmasından ve batmasından önce meydana gelen alaca­karanlık gibi bir loşluk vardı. Yine de bizden çok uzakta olmayan; fakat çok geniş bir akarsuyla bizim ülkemizden ayrılmış bir ışık ülkesi görülürdü.”

 

William de Newburgh, 12. yüzyılda “Historia Anglicana” adlı eserinde, İngiltere’nin Bury Aziz Edmunds yöresi yakınındaki Wolfpittes’te yerin içinden yeşil bedenli, olağandışı renk ve malzemeden oluşmuş elbiseler giyinmiş bir oğlanla bir kızın çıktığından bahseder. Çocuklar, Aziz Martin’in Ülkesi’nden geldiklerini söylüyorlardı. Anlaşıldığına göre, Güneş’in hiç aydınlatmadığı, alacakaranlık bir yeraltı dünyasından gelmişlerdi.

 

1154'te İngiltere’yi yöneten Kral Stephen. Onun döneminde ülke ekonomisi çökmüş, yoksulluk yaygınlaşmıştı. Bu ortamda birçok aile ekonomik zorluklardan ötürü çocuklarını terk ediyordu. Ya yeşil çocukları kim terk etmişti?

 

Bir 14. yüzyıl İngiliz şiiri dan Sir Gavvalne ve Yeşil Şövalyeden bir sahne: Gizemli Yeşil Şövalye, ölümle karşılaşıyor. Şövalyenin yeşil rengi ona büyülü bir güç veriyordu. Kimi insanlar Yeşil Şövalye şiiriyle yeşil çocuklar arasında İlişki olduğunu savunuyorlar:

 

" Toplanmış halk, gözlerini dikip uzun uzun ona baktılar.

Herkes şaşkın bir halde onun ne yapacağını bekliyordu.

O adam ve atının renkleri öyleydi ki, Taze çimenden çok daha yeşil, altından bile daha parlak.

Onu seyredenler iyice sokuldular görmek için.

Eşine rastlanmamış mûcizesini, birden cin­lerle kayboluşunu.

O güne kadar görmemişti kimse eşini, benzerini.”

 

Birgün 1887'nin Ağustos ayında , İspanya’nın Banjos köyü yakınlarındaki tarlada çalışan 2 köylü, birden ilerideki bir mağaradan çıkan 2 çocukla karşılaştılar. Köylüler şaşkınlık içerisindeydiler. Çünkü, biri erkek biri kız olan çocukların tenleri yemyeşildi. Üzerlerindeki elbiselerin kumaşlarıysa hiç bilinmeyen türden, garip bir kumaştı. En az köylüler kadar, yeşil çocuklar da şaşırdılar.

 

Sonraki 5 gün boyunca, çekik gözlü, yüz çizgileri biraz zencileri anımsatan yeşil çocuklar, önlerine konulan tüm yiyecekleri reddettiler. En sonunda taze fasulye yemeye razı oldular. Kısa bir zaman sonra erkek çocuk halsizlikten, belki de bakımsızlıktan öldü.

 

Kız çocuksa, yörenin yargıcı Ricardo da Calno’ya teslim edildi. Yargıç Calno, hurafelere pek inanmayan, gerçekçi bir insandı. Bu bakımdan kızın “yüzündeki boyayı” silebilmek için çok uğraştı. Tabii, çabaları boşunaydı… Bir sonuca yaramayınca da, kızın gerçekten de yeşil bir tene sahip olduğunu -zor da olsa- kabul etmek zorunda kaldı. Aradan 5 yıl geçti. Kız yeni yaşantısına alışmaya başlamıştı. Bu arada İspanyolcayı da öğrenmişti. Hatta tenindeki yeşillik de kaybolmak üzereydi. Fakat o sıralarda ölüverdi.

 

Yeşil kız, geldikleri ülkeyle ilgili olarak garip bir öykü anlatıyordu. Onun ifadelerine göre. Güneş’i tanımayan bir yerde oturuyorlardı. Kendi ülkelerinin karşısında bir geniş nehir görünüyordu. Bu nehrin ötesinde de Güneş’le aydınlanan bir başka ülke vardı. Günün birinde korkunç bir fırtına kopmuş, çılgın bir rüzgâr onu ve küçük kardeşini kapıp, bir mağaranın ortasına atmıştı. Bir süre el ele yürümüşler, böylece Banjoslu köylülerin hasatla uğraştıkları o tarlaya varmışlardı.

 

O günü hatırlayanlardan hâlâ yaşayanların olduğu söyleniyor. Bu kişiler, bu olayın canlı tanıklarıdırlar. Barcelona’dan bu olayı incele­mek için gelen bir din adamı, sonradan şunları yazdı:

 

“Dinlediklerime öylesine yürekten inandım ki, nedenini anlayamadığım ve akıl gücüyle bir açıklamada bulunmaya kalkışmadığım halde yeşil çocuklar olayının doğruluğunu kabul etmek zorundayım.”

 

İspanya’daki yeşil çocuklar olayıyla çok benzer özellikler taşıyan bir diğer yeşil çocuklar olayından daha söz ediliyor. Ortaçağda yaşamış İngiliz simyacı Guillaume de Nevvburgh, bir eserinde şöyle yazıyor:

 

“Vulfputes denilen yörede hasat toplayan köylüler, biri kız, diğeri erkek, tenleri yeşilimsi, elbiseleriyse bilinmeyen bir maddeden yapılmış 2 çocukla karşılaştılar. Çocuklar önceleri hiçbir yiyeceğe yaklaşmadılar. Sonra biraz ötede gördükleri baklalardan yediler. Geldikleri yer sorulunca, Aziz Martin’in ülkesinden geldiklerini söylediler. Bir yeraltı geçidinden geçtiklerini, bir ses tarafından çağrıldıklarını, ülkelerinde Güneş’in parlamadığını, oysa her yerin aydınlık olduğunu anlatıyorlardı.”

 

Öte yandan, İngiliz mitolojisinde adı geçen bir yeşil adam daha vardır. Bu yeşil adam insanüstü bir varlık olarak tasvir edilir. Hatta İngiliz halk şarkılarında bile sık sık geçer. Ayrıca bugün İngiltere’nin kimi kentlerindeki kafeteryalara ya da lokantalara da “Yeşil Adam” adının verildiği biliniyor.

1965 gibi yakın bir tarihte çevrelerince iyi tanınan 2 kişi. Finlandiya’ nın Luumaki yöresindeki bir ormanda küçük, yeşil renkte bir adam gördüler. “Insana benzer varlıklar”ın (“humanoids”), Yunanlılar ve Romalılar’ca Satirler (Satyrs) diye bilinen gizli bir yeşil ırka mensup olup olmadıkları düşüncesi gerçekten ilginçtir. Kimi inanışlarda doğanın gücünü, kimilerindeyse kötülüğü simgeleyen yeşil adam adı, İngiltere’deki birçok kafeteryanın adı olarak kullanılıyor. 1870′ lerde basılan bir kartpostalda eski bir İngiliz geleneği olan “Yeşilli Jack’ın Mayıs Günü’ndeki Dansı” anlatılıyor. Jack’ın yaprak yeşili giysileri, doğanın ilkbaharda yeniden doğuşunu simgeliyor.

 

Bu tür çocukların ortaya çıkışlarına ilişkin, çeşitli araştırmacılar tarafından çok farklı yorumlar yapılıyor. Sözgelimi Abbot Ralph’tan edinilen bilgiye göre, bu çocuklar, tama­mıyla yeşil insanların yaşadığı, Güneş ışığı almayan bir ülkeden geldiklerini söylüyorlardı. Bu çocuklar kendi ülkelerinden kaçarak bir mağaraya sığınmışlardı. Fakat neden kaçtıklarına ilişkin hiçbir şey söylemiyorlardı. Mağarada çok güzel bir ses duymuşlar ve bu sesi izleyerek mağaranın çıkışına kadar gelmişlerdi.

Mağaradan çıktıklarında Güneş’in aşın sıcağından ve aydınlığından son derece etkilenmişlerdi. Bu yüzden de oldukça uzun bir süre halsiz bir şekilde yatmışlardı. Daha sonra kendilerini görenlerden korkup kaçmaya çalışmışlardı. Onlar köylülere ne kadar garip görünüyorsa, köylüler de onlara o kadar garip görünüyordu. Bunun için kaçmak istemişlerdi. Fakat yollarını bulamamışlardı.

Anlaşıldığı kadarıyla bu 2 gizemli yabancı Woolpit yakınlarında köylüler tarafından bulundu. İnsanların bu şekilde birdenbire ortaya çıkmalarıyla ilgili olarak, tarih boyunca anlatılan çok sayıda olayın olduğu söyleniyor. Fakat burada söz konusu olayı ilginç kılan nokta, çocukların tenlerinin yeşil renkte olması ve geldikleri yere ilişkin olarak söyledikleridir. Öte yandan ortaçağın batıl inançlarının katkısıyla bu olay daha da ilgi uyandıran bir öyküye dönüşmüş olabilir. Harold T. Wilkins şöyle diyor:

“Bu kadar zaman geçtikten sonra, bu öykünün ne gibi gerçeklere dayanmış olabileceğini kestirmek çok güçtür. Muhakkak ki, bu öykünün içerisine belirli bir oranda Katolik menkıbeleri tarihi de katılmıştır.”

 

Yeşil rengin çeşitli kültürlerde ve inanç sistem­lerinde önemli bir yeri olduğu biliniyor. İngiliz inanışlarına göre yeşil, yaşamı ve bereketi simgeler. Ortaçağdaki inanışlara göre ise, “cinlerle ortaklığı” simgeleyen büyülü ve uğursuz bir renk sayılırdı.

http://www.oocities.org/area51/crater/5091/greenkidz.jpg

 

Kaynaklar

 

[1] Bilinmeyen, Sayı:53 (Tarama)

[2] K. Briggs, " A dictionary of British folklore" , Routledge and Kegan Paul, 1971.

[3] K. Briggs, " A dictionary oftairies" , Ailen Lane, 1976.

[4] E. Porter, " The folklore ot East Anglia" , Batsford, 1974

 

Alıntıdır

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...