Jump to content

Popçu Mirkelam'ın Babası İflah Olmaz Bir Polisiye Yazarı


Dolunay

Önerilen Mesajlar

1.aspx?picid=161610

 

Ezgi BAŞARAN

 

Onu telefonda ikna etmem zor oldu. Hayır, röportaj için değil. Nazım Bey, Hürriyet Gazetesi'nden aradığıma bir türlü inanamadı. Hürriyet'ten arıyorum dediğimde, ‘Kızım saat 8 buçuğa geliyor, bu saatte işyerleri kapalı, siz benimle dalga mı geçiyorsunuz' dedi.

 

Ama ciddi olduğumu anlayınca, beni Bahçelievler'deki evine davet etti. Nazım Mirkelam (76), pop şarkıcısı Mirkelam'ın babası. Ama bu onun en az ilgi çekici olan yanı. Nazım Bey, 1966 yılında 3 saatlik bir polisiye film çekmiş. Ud ve piyano çalıyor. 15 tane polisiye, 5 tane bilimkurgu romanı, 42 tane şiir yazmış. Ama ne yazık ki romanlarını ve şiirlerini basacak bir yayınevi bulamamış. ‘Araya ne adamlar soktum, olmadı' diyor. İkinci eşinden olma çocukları Sibel ve Taylan'la yaşıyor. Ayrıldığı eşinden olan şimdi meşhur olmuş oğlu Fergan Mirkelam'la ise pek sık görüşmüyor. Konuşurken ara ara önündeki dosyalarda duran, daktilodan çıkma romanlarına bakıp kendi kendine mırıldanıyor: ‘Bunları birileri bassa Türkiye'nin göğsü kabarır. Eşi benzeri olmayan romanlar bunlar.' Röportajı okuduğunuzda romanları kadar kendisinin de ‘eşsiz, benzersiz' biri olduğunu göreceksiniz.

 

Sizin asıl mesleğiniz nedir?

 

- Efendim ben avukatım. Tabii ailemin etkisiyle biraz sanat çalışmalarım oldu daha lise sıralarındayken. Bu arada Türk sanat müziğine gönül verdim. Ud öğrendim. Sonra askerlik araya girdi. Döndüğümde sinema yapmaya başladım. Aslında ben bir sinema adamıyım.

 

Avukatlık ne durumda bu arada?

 

- Efendim şimdi bende öyle çılgın bir sanat aşkı var ki. Hafta içi avukatlık yapıyordum, haftasonu kendimi sanata veriyordum. Amatörce yapıyorum. Sonra o dönemde halkevinde tiyatro yaptığım bir arkadaşım bir fikir ortaya attı sinema filmi çevirelim diye. Ben tiyatro arkadaşlarımı topladım, üç saatlik bir film yaptım. Sesli bir soygun filmi. O da şu dolapta duruyor, bakın. Adı Kara Çanta. 1966 yılıydı, sinema derneklerinde, birçok kulüplerde gösterdim hep.

 

Polisiye roman yazmaya ne zaman başladınız?

 

- Şimdi bu sinema dolgusu bende rahatsızlık yapmaya başladı. Sinemada daha başka ne yapabilirim diye sordum kendime. Senaryo yazarım dedim. Bir oturdum, 14 tane senaryo yazdım.

 

Bu nasıl bir üretkenliktir böyle?

 

- Şimdi sayın ropörtörüm, senaryo yazmak fikir olarak zor, yazı olarak çok kolaydır. Senaryoda ruh tahlili, karakter tahlili yoktur. Kapıdan girer, döner, çıkar... gibi çok ufak hareketler üstüne kurulmuştur. Ben mesela üç günde kuruyorum senaryoyu, 4 günde de daktiloya çekiyorum. 40 sayfalık bir senaryo oluveriyor hemen.

 

SENARYOLARIMI ROMANA ÇEVİRDİM

 

O senaryolar da duruyor mu?

 

- Bir dostuma dedim ki ‘Bunlar ne olacak? Ben tamamen Amerikanvari senaryolar yazıyorum.' Bir de çok Fransız filmleri seyretmiştim. Zaten dünyada iki tane sinema tanıyorum Amerikan ve Fransız. Hep onların etkisinde kalarak yazdım 14 senaryoyu. Sonra o dostum bana dedi ki bunları romana çevir. Ben o zamana kadar hep şiir yazardım. 42 tane şiirim var. Şimdi birazdan size okuyacağım bir-iki tanesini. Çok enteresan şiirlerim var, öyle aşk maşk anlatmıyor. İstanbul'un sokaklarını tutuyorum karikatürize ediyorum.

 

Efendim senaryolar kitap olsun demişti arkadaşınız en son...

 

- Evet efendim. 3 ay içinde 2 tanesini alelacele kitaba çevirdim. Ve hemen bastırdım çünkü hafif bir coşku geldi bana. Baskı maliyetlerini tamamen kendim karşıladım. Ondan sonra kalan 13 tanesini kitaba çevirmeye devam ettim.

 

Romanlarınızda neler olup bitiyor?

 

- Başka mahallerde geçen konulara egzotik derler. Bendeki sinema aşkı, egzotik yerlerde geçen romanlar yazma fikrini verdi bana. Nerede yazacağız dedim. Afrika'da yazacağız dedi.

 

Kim dedi efendim?

 

- Kendi kendime konuşuyorum canım. Diyorum ki egzotik yerde geçen roman yaz! Nerede geçsin? Afrika'da. Nereye gidelim? Çöle gidelim. Öyle gittim Libya'ya. Libya'da bir bilimkurgu yazdım.

 

65 ORMAN FİLMİ 65 ÇÖL FİLMİ GÖRDÜM

 

Polisiyelerin dışında bir de bilimkurgu kitaplarınız mı var?

 

- Tabii efendim. 5 adet. Şimdi Türkiye'de vereceğim hikayeleri vermiştim. Öyle olunca dedim ki Türkiye'nin dışına çık. Kongo'ya gittim. Oradan geldim Cezayir'e gittim.

 

Niye özellikle Afrika?

 

- İşte egzotik olsun diye. Çöl çok güzel bir atmosfer. Romanımın bir tanesini Gabon'a götürdüm. Sonra Mozambik'te bir dirilen goril hayal ettim, onu Korsika'ya getirdim.

 

Siz bu Afrika ülkelerini gezmiş miydiniz önceden?

 

- Hayır ama filmlerden bu ülkelerle ilgili çok malumat edinmiştim. Ben belki 65 tane orman filmi, 65 tane çöl filmi gördüm. Mesela bir romanımda bir adam bir hastalığa duçar oluyor. Hastalığın ilacı olan sıvı da bir tek Afrika'da var. İki Türk Afrika'ya gidiyor o uranyumlu sıvıyı bulmaya. Orada Almanlarla birbirlerine giriyorlar filan.

 

Afrika'da Almanlar ne yapıyor?

 

- Onlar uranyum mühendisi. O sıvı onların ayaklarının altında. Sıvı adamları küçültme özelliğine sahip. Türkiye'deki adamın hastalığı da durmadan büyümek. Almanlar'ın orada 30 tane cüce görüyor bizim Türkler. Sonradan anlaşılıyor ki bu cüceler Fransız ve İngiliz. Ama daha genişini anlatmayayım ki romanımın gizemi kaçmasın.

 

YAYINEVLERİ POSTAYLA GERİ YOLLADILAR

 

Bu kadar roman yazmışsınız. Niçin dosyalarda duruyor bunlar?

 

- Şimdi ben bazı yayınevlerine dokümanlar gönderdim. Onlar ciddi olarak alakadar olmadı. Derler ki bazı mesleklerde dışarıdan insanları aralarına sokmazlar. Bu sanat çevresinde çok daha ağır oluyor. Ne kadar araya adam soktumsa da olmadı, beni o çevrede istemediler. Romanlarımı her seferinde postayla geri gönderdiler.

 

Kaç yayınevine başvurdunuz?

 

- 5-6 tane. Bir gün Balina Yayınevi'nin sahibi evime geldi. 4 sene evvel. Kendisine 5 tane roman seçtim verdim. 3 ayda bir aradım, okuyamadım Nazım Bey, dedi. 5 sene sonra, ver şu romanlarımı, ayıptır, dedim geri aldım hepsini. Bir de Kaktüs Kahvesi yarışma düzenledi 1-2 sene. Ona da başvurdum. O da olmadı. Ama zannediyorum orada bir danışıklı dövüş vardı. Bir yayınevinin sahibi yarışmanın jürisindeydi.

 

Şimdi bu dosyaları ne yapmayı düşünüyorsunuz?

 

- Ben sanat hastası bir adamım. Muhakkak bir şeyler yapmam lazım. Ama istediğim yere bir türlü varamadım. Belki fazla çekingen ve gururlu davrandım. 60 yaşına gelip, 30 yaşındaki bir adama, kitabımı bas, diye başımı eğmek ağır geldi. Prosedür olarak yakışmazdı.

 

Yayınevlerinin kayıtsızlığı sizi yıldırmamış ama...

 

- Şöyle yıldırdı, bir daha onlara müracaat etmedim. Elimde nereye ne kitabı verdiğime dair uzun bir liste var. Hürriyet'e bile geldim kitap verdim çok eskiden. Hürriyet'tekiler yine biraz haklıydı, 1985'te roman tekniğim daha yeni gelişiyordu. Ama şimdi çok iyi bir tekniğim vardır. Kimse benim gibi yazamaz Türkiye'de. Benim romanlarım at gibi koşar, hiç durmadan espri ve ruh tahlili. Ve redaksiyona gerek olmadan hatasız yazarım. 11 senedir çalışıyorum bu romanların üstünde. Ben eserlerimi yaptım, klişeleştim. Bunlar Türkiye'nin malı. Bugün Fransa'yı Fransa yapan Victor Hugo ve Alexander Dumas'dır. Ben diyorum ki ben size bir motivasyon, hareket getirdim. Bu kitaplarımı basın da Türkiye'nin göğsü kabarsın. Ancak böyle patlayabiliriz.

 

NAZIM MİRKELAM'IN SADECE 2 TANESİ YAYINLANAN 20 KİTABI

 

Polisiye Satılık Mezar (yayınlandı)

 

Cinnetin Çehresi (yayınlandı)

 

Sandalda Kan İzleri

 

Ecel Pazarlığı

 

Aşkım Cinayetimdir

 

Kırmızı Loca

 

Koridordaki İfrit

 

Köpeğin Dişleri

 

Ölü Ruhlar Sokağı - Yılan Islığı

 

Ölü Ruhlar Sokağı - İçimdeki Canavar

 

Kabustan Firar

 

Şeytani Plan

 

Mirva'nın Gazabı

 

Kızgın Sahra

 

Günah İstasyonu

 

Bilim-kurgu

 

Yedinci Cehennem

 

Zalim Belde

 

Zebani Adası

 

Çalınmış Yüzler

 

Devlerin Cüceleri

 

OĞLUM MİRKELAM BİRÇOĞUNU OKUDU AMA YORUM YAPMADI

 

Birçoğunu okudu. Ama bir yorum yapmadı. Fakat ben onun patlama yaptığı dönemde dedim ki Fergan senin şimdi bir otoriten var, bana kitaplarım konusunda yardımcı ol. Olmadı. Benimle annesiyle boşandıktan sonra pek ilgilenmedi. Yani benim evimde yaşamadı. Dolayısıyla benim müzik kabiliyetimden de etkilenmedi. Beni ziyarete geldiğinde yanında ud çalamadım, baba merhaba dedi, üç saat oturdu gitti. Ama işte kandan geçmiş müzisyenlik. Benden bir şey almamasına rağmen çok iyi bir bestekar oldu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...