Jump to content

Kurt Delikleri ve Zamanda Yolculuk


deniss85

Önerilen Mesajlar

KURT DELİKLERİ ve ZAMANDA YOLCULUK

 

 

Bildiğimiz gibi Evrende, Güneş boyutlarındaki bir yıldız beyaz cüceye, orta büyüklükteki bir yıldız da nötron yıldızına dönüşür. Güneşten çok daha büyük kütleye sahip olanlar ise, ömürlerini karadelik olarak noktalarlar. Bunlar evrenin doğal oluşumlarıdır. Fakat biz bir nesneye yeterince basınç uygulayabilseydik, o nesnenin maddesini bir proton büyüklüğüne kadar sıkıştırılabilir ve meydana gelecek kütlesel çekim kuvveti ile de atom çekirdeği boyutlarında bir karadelik oluşturabilirdik. Pratikte şu an için gerçekleştiremesek de, evrende böyle tür karadeliklerin olabileceği düşünülmektedir. Çünkü, Evren, başlangıcında kendini oluşturan tüm maddenin aynı anda ve aynı yerde olmasından dolayı çok yoğun idi. Böylece büyük patlamadan 10 üssü (-20) saniyelik zaman parçası içinde aşırı yoğun bölgelerin sıkıştırılmasıyla birlikte, böyle mini karadeliklerin oluşabileceği hesaplanarak, her ışık yılı küplük hacimde böyle yüzlerce yapının olacağı ortaya çıkmıştır.

Prof. Stephen W. Hawking, The Physics of Star Trek (Uzay Yolculugunun Fiziği) adlı bir kitaba yazdığı önsözde zamanda yolculuğun mümkün olabileceğini söyledi. Zamanın, iki ya da tek yönlü bir yolculuk olup olmadığı konusu, Aziz Augustin'in "zaman geçici bir şey midir, yoksa her zaman mevcut olmuş mudur?" sorusunu ortaya atmasından bu yana, 1500 yıldır insanların kafasını kurcalamayı sürdürüyor. Cambridge Üniversitesi'ndeki Isaac Newton kürsüsü profesörü Stephen Hawking, daha önce, eğer evrenin genişlemesi sona erer ve küçülmeye başlarsa, zamanın

geriye doğru işleyebileceği fikrini ortaya atmıştı.

 

Hawking'in California Institute of Tecnoloy'deki dostu Kip Thorne 1994'te yayınlanan Kara Delikler ve Zaman Boşlukları adlı kitabında, genel rölativiteye ilişkin öndeyimlerin, uzaydaki bir solucan deliğinden zamanda seyahat etmeyi mümkün kıldığını öne sürdü.

 

"Solucan Delikleri", Einstein'in varlığını öngördüğü, varsayımsal uzay boşluklarıdır. Eğer uzayda boşluklar varsa, zamanda da boşluklar olmalıydı. Ne var ki, bu boşluklar atomdan milyar kere daha küçük ve hayal edilemeyecek kadar kısa süre ile varoluyor. Başka bir bilim adamı, Princeton Üniversitesi'nden Richard Gott'a göre de, evrenin başlangıcı olan patlamadan, Big Bang'den arda kalan, sonsuz uzunlukta ve hayli gizemli şeyler olan "kozmik ipliklerden" ikisi alınıp, aynı hızla birbirlerinin yanından geçmeleri saglanırsa, teorik bir zaman makinesi yapmak mümkün olabilir.

Karadelik terimini ilk olarak kullanan, fizikçilerin fizikçisi John A.Wheleer de bu kuramı tekrar ele alarak, uzayın çok eğri olan bölgelerinde "Einstein-Rosen köprülerinin" ortaya çıktığını, bunun Kuantum düzeylerindeki köpüklere benzediğini, kabarcıkların uzay-zaman örgüsünde baştan başa "fincan kulpları"ya da "solucan delikleri" gibi, uzaydaki iki ayrı bölgeyi oyuk bir fincan kulbunun, fincanın içindeki farklı iki bölgeyi birleştirmesinden daha iyi birleştirdiğini belirtmiş; daha sonra da, bu konudaki görüşünü şöyle ifade etmiştir: "Uzay, üzerinde uçan pilota göre düz bir okyanusa benzer, fakat üzerine düşen talihsiz bir kelebek için çalkantılı bir karmaşadır. Daha yakından bakıldığında ise, tüm yapının her tarafının solucan delikleriyle dolmasıyla birlikte, daha karmaşık görülmeye başlar. Geometrodinamik yasa (geometri ve dinamiğin ortak yasası) bütün uzayı köpüğe benzer karakteriyle etkiler."

Solucan deliklerinin diğer bir ilginç özelliği de , delikler arasındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun, süper uzay vasıtasıyla, aynı anda bizim evren içinde olduğu gibi ayrı evrenler arasında da bağlantı kurmasına izin vermesidir. Dolayısıyla, bu görüş ışığında Wheleer, Richard Feyman ile birlikte, kurtdeliklerinin mikroplandan makroplana kadar bizim evrenin içinde olduğu gibi, ayrı evrenleri de birbirlerine bağlayarak, uzay-zaman yapısındaki tüm noktaları diğer tüm noktalar ile eşitlediğini belirtmiş ve evrenin sonsuz, sınırsız olduğunu, bunun da elektronların, aslında bir elektronun mevcut dört boyutlu uzay zaman içerisinde yer alan solucan deliklerinden geçerek, aynı zamanda ve hemen hemen her yerde ortaya çıkan tek bir elektrondan meydana geldiğini, bunun da "elektronların evrenin her yerinde neden aynı değere sahip oldukları" sorusuna karşılık olacağını ifade etmişlerdir.

Öyle ki tüm anti-elektronlar (tüm parçacıklar için de geçerlidir) dahi, bu Tek elektronun farklı bir görünümü şeklinde mevcutturlar. Kurt deliklerinin bir başka özelliği de, zamanda yolculuk yapabilme imkanı tanımasıdır. Çünkü, olay ufkuna doğru hareket eden cisim, zamanın hızlanmasıyla geleceğe sıçrama yaparken, tünelin içine girdiğinde de zamanın ters işlemesi sonucu, burada kalma nispetince geçmişe doğru hareket eder. Bunu daha somut bir örnekle açıklamaya çalışırsak; önce, iki ucu arasındaki uzaklığı bir uzay gemisinin bir saatte kat edebileceği bir solucan deliği oluşturalım. Gemimizi öğle saatinde yani 12:00'den itibaren bir saat boyunca, solucan deliğinin uçlarından birisi civarında bir saat boyunca hareket ettirelim. Cisim, ışık hızında hareket edip (ya da çekim etkisiyle) zamanı donacağından, dışarıda saat 13:00'ü gösterirken, gemide saat yine 12:00 olacaktır. Başka bir deyişle, geleceğe bir saat sıçrama yapmıştır (Diğer ucunda zaman yine 12:00, dışında ise 13:00'tür.) Dışarıdaki zaman 13: 00'ü gösterdiği sırada, gemiyi deliğin içine gönderdiğimizde de, bir anda tünel boyunca hızlanarak, saat 12:00'de diğer delikten dışarı çıkacaktır ve ilk deliğe doğru bir saat boyunca hareket ettikten sonra tünelin içine girmekte olan kendisiyle karşılaşacaktır.

Kurt delikleri "sonsuz ihtimali" temsil eder. Bizim bildiğimiz uzayın ötesidir. Sonsuz tünel burada üst üste labirent gibi yumak gibi dolanır. Onların içinde zaman yoktur. İmkansız ve zamansız bir bölgedir.

Bu atomaltı tüneller sayısız tanedir. Boyları uzar, kısalı, birbiri üzerine dolanan solucanlar gibi hep kıpır kıpırdır. Birbirlerine hiç dolaşmayan 10E-33 cm'lik hortumlardır. Ve her an heryerdedirler. Salınımlarıyla maddeye can verirler. Kurt Deliklerinde zaman olmadığı için, dün ve yarın, en uzak ve

en yakın, en büyük ve en küçük beraberdir. Zamanın ve mekanın ötesindedirler. Tünellerin kurgusu Geometrik-Dinamik denen iki yasayla yönetilir. Döner, sallanır, uzar, kısalır, zamansızdır, dinamiktir. Bu tüneller, zaten imkansızı temsil ettikleri için her türlü garabete neden olabilirler. Telepati'den rüyalara, ilhamdan ışınlanmaya kadar çözemediğimiz herşeyin sebebi olabilirler.

Tayyı mekânda; bir mistik, bedenini bırakıp elektromanyetik (mikrodalga) yapılı bedeni ile yani Ruh olarak, herhangi bir yere giderek madde görüntüsü vermesiyle görünebilmektedir. Mistik kaynaklarda da belirtilen Hz. Hızır'da, maddesel boyuttaki biyolojik bedeninden "Berzah"denilen dalgasal boyutun ışınsal beden yaşamına geçmiş olmasına rağmen, istediği zaman bu ışınsal bedenini, yani Ruhunu biyolojik bedene dönüştürüp dünyamızda yer almaktadır.

Mısır Piramitlerinde Bulunmuş Bir Yazı :

 

"Ey Insanoğlu; bu parşomende yazılı olanları iyi oku. Oku; burada, varolmadığın günleri bulacaksın,

Eğer Tanrıların bahsettiği bilgeliğe sahipsen...Oku çocuğum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan

geçmiş ve geleceğin sırlarını oku... Insanoğlu ebediyetten bugüne kadar sadece burda yaşamadı.

BIRÇOK YERDE, ZAMANDA, DÜNYADA YAŞADI. Herbirinin arasinda karanlik perdesi var.

VE SIMDI KAPILAR AÇILACAK VE BASLANGIÇTAN BERI VAROLAN TÜM KARANLIK TÜNELLER AYDINLANIP; GÖRÜNECEKLER; Inancimiz bize SONSUZ YASAMI ÖGRETTI; simdi ebediyeti SONUN VE BASLANGICIN OLMADIGINI ANLADIK Bu bir SONSUZ DAIRE... Çember yasasina göre; eger bir sey dogruysa hersey dogrudur.

YARATICI çesitli sekillerle yüzünü gösterdi. ASLINDA O, BIRDIR. ISTEDI KI; TEK BIR TANRI olarak bilinsin. GÖRÜNMEYEN ZAMANLARIN KUDRETI RUHLARIN TÜMÜNÜ BAGLAYACAK DÜNYA ÖLDÜGÜNDE; SONA GELDIGINDE VE BU ARADA BÜTÜN AYRI

GEÇMISLER ONLARA AÇIKLANMIS olacak."

 

Peki buna ne diyeceksiniz? Mısırsir Tanrılarından Horus'a ait:

"Yıldızların kararıp, düştükleri dev kuyular gördüm"

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

benim kafam almıyor bu uzaydaki olayların zamanı nasıl etkilediğini.. discovery de bi belgesel izlemiştim onda da aynen burda yazılanlar anlatılıyordu.. çok ilginç, eğer ışık hızına çıkabilirsek zamanı yawaşlatabileceğimiz falan mesela...

 

ayrıca bu son mısır piramitinde yazılı olan metin bana stargate filmini hatırlattı sanırım burdan esinlenmişler :)

 

bugün çok iyi çalışmışsın deniss artık mod falan yaparlar seni heralde :happy:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bundan bir-iki yıl önce bir gazetede küçük bir haber çıkmıştı ve bir daha hiç bir yerde rastlayamadım.neyse ABD de bir adam borsaya çok küçük bir mevlayla girip milyon dolarlar kazanmış bu durumdan şüphelenen FBI adamı incelemeye alarak tutuklamış ve içeriden birilerinden tiyo alıp almadığını sorgulamaya başlamış ama adam hiç beklemedikleri bir cevap vermiş;ben zaman yolcusuyum bugün hangi hisselerin düşüp hangilerinin değer kazanacağını biliyordum demiş.ve isterseniz sizi zaman makinasının yanına götürebilirim demiş.İlginç olan konu ise yapılan araştırmalar sonucu adamı tanıyan hiç kimse bulunamamış ve verdiği kimlik bilgilerine dünyanın hiçbir yerinde rastlanmamış.hiçbir akrabasına ve tanıdığınada rastlanmamış.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"Hawking bu adamın beyninde mikroçipmi var anlayamıyorum.. Nasıl ulaşıyor bu bilgilere.. Nasıl bi işlemci var o kafada...Bilginin evrende yok olmadığını duymuştum ses gibi...Bilgiye ulaşıyor..."

**************************************

11.BOYUT

Evren neden var oldu? Araştırmacılar, bu sorunun yanıtını "Herşeyin Teorisi" adını verdikleri bir evren formülüyle yanıtlamayı umuyorlar. İngiliz astrofizik uzmanı Stephen Hawking, yeni bulgularıyla, içinde bulunduğu fantastik bir "hiper uzay" ın kapılarını açıyor. Biz diğer evrenleri göremiyoruz; ancak, Hawking teorisinde paralel evrenlerde olanların bizim korkularımızı, becerilerimizi ve özlemlerimizi etkileyebileceğini ileri sürüyor.

 

Paralel evrenlerle ilgili model, şu bilinmeyenleri çözebiliyor: Uzayda gözlemlenen kara delikler nelerden oluşuyor? Çekim kuvveti, diğer doğal kuvvetlere oranla neden zayıf? Işık, içinde bulunduğu evreni terk edemez, dolayısıyla komşu evrenin yaşayanları onu göremezler. Bununla beraber, gravitonlar hiper uzaya uçuyorlar.

 

Şu sıralarda, siz bu cümleleri okurken, paralele evrenlerdeki eşizleriniz de bu cümleleri okuyor olabilirler. Onlar da bu teoriyi okuyunca, büyük olasılıkla sizin gibi inanmayacak ve başlarını sallayacaklardır. İlk bakışta çılgınlık ya da bir bilimkurgu fantezisi gibi görünse de, bu teori tamamen matematiksel temellere dayanıyor. Stephen Hawking, "Sonsuz sayıda eşiz evrenler var" diyor. Hawking, Cambridge Üniversitesi'nin Matematik bilimleri merkez'nde profosör olarak görev yapıyor. "Amyotrafik lateral skleroz" adı verilen bir sinir hastalığı nedeniyle, ünlü fizikçinin vücut kasları her geçen gün biraz daha eriyor. 1986'da bir soluk borusu ameliyat ameliyatı sonucu sesini de kaybetti. O günden bu yana bilgisayar aracılığı ile iletişim kuruluyor. Şu anda tamamen felçli, ancak zihni, inanılmaz bir hareketliliğe sahip. 59 yaşındaki astrofizikçi, evrenin varoluşunu açıklamak amacıylayıllardır üstünde çalışılan "Her Şeyin Teorisi" nin (Theory of Everithing) formülünü oluşturmayı başardı ve "M-teorisi" adını verdi. Buradaki "M" (Magic, misterios, mother) büyülü, esrarengiz ya da her şeyin (Bütün teorilerin) anası olarak değerlendirilebilir.

 

Teori, uzayı, içlerinde bizim eşizlerimizin bulunduğu başka evrenlerden oluşan çok boyutlu bir labirent olarak görüyor. Hawking, bu "kobold evrenler"in yaşayanlarını "gölge insanlar" olarak nitelendiriyor. Yani, bizim evren olarak tanımladığımız belki de, gerçekte iç içe geçmiş, birbirini şekillendiren ve hatta belki birbirine paralel çok sayıda evrenlerin bulunduğu sonsuz bir uzayın minik bir kesiti. Bu sadece birçok esrarengiz olguya aniden bambaşka bir açıdan baktığı için değil, aynı zamanda sıradan yaşamımızın bu kadar basit olmadığını göstermesiyle de büyüleyici bir evren tasviri. Birçoğumuz, yaşadığımız olaylara hep daha fazla anlam yükleme eğilimindeyiz. "Yaşamımda, ne olduğunu bilmediğim bir değişiklik olacağını hissediyorum dediğimiz anları hepimiz yaşamışızdır. Korkular, hayaller, özlemler, fikirler... Ortada neden yokken, birden bire nasıl çıkıyorlar, nereden geliyorlar?

 

Stephen Hawking'in geliştirdiği evren teorisi, hesaplamalara dayalı yepyeni bir açıklama getiriyor. Hawking, mantıksal olarak beynimizde hiçbir şeyin bir bütünden bağımsız gerçekleşmediğini ileri sürüyor. Görülebilir evrenlerimiz dışında, iç içe geçmiş ve eşizlerimizin bulunduğu, görülemeyen daha çok sayıda evren var.

 

Eğer Hawking haklıysa daha pek çok olgu paralel evren teorisiyle açıklanabilecek. Hawkingin geliştirdiği formül, makroskobik dünyasını tanımlamakla kalmayacak, "Büyük patlama" ve onunla birlikte zaman ve uzay boyutlarının başlangıcını da hesaplanabilir hale getirecek. Böylece insan, evrenin en büyük gizemine, daha doğru bir yaklaşım gösterebilecek: Evrenin, var olmak için bir tanrıya ihtiyacı var mı? Yoksa varlığı, tamamen bilinen fiziksel yasalara mı dayanıyor?

 

Bilim Olimpiyatında Hawking, 1974'te keşfettiği ve kendi adını verdiği ışınım ile ön plana çıktı: Fizikçi, temel parçacık demetinin bir kara delik yakınında bulunduğunda, nasıl davranacağını hesapladı. Belirli kütleye sahip bir yıldız, ömrünün sonunda, kendi çekim kuvvetinin etkisiyle çöküyor ve uzay ile zamanın anlamını yitirdiği, yani kaybolduğu, sonsuz yoğunluğa sahip bir yapıya, yani kara deliğe dönüşüyor. Kara deliğin çekim alanı o kadar güçlü ki, ışında dahil hiçbirşey çekim alanından kurtulamıyor. Gizikçiler bu duruma "tekillik" adını veriyorlar. Hawking çevresindeki her şeyi yutan bu tuzakların tamamen karanlık olmadıklarını, ışın yaydıklarını gösterdi. İçinde yaşadığımız evrenin de, "tekillik" durumundayken, Büyük Patlama ile birlikte şekillenmeye başlaması, Hawking'in buluşunu daha da önemli kıldı. Bu sayede bir gün, belki de yaratılış hikayesinin sıfırıncı saniyesine ulaşılabilirdi. Hawking, "hiçlik" ile "varlık" arasındaki geçiş anının aydınlatılmasının, "Tanrı'nın planı"nı ortaya çıkarmak anlamına geldiğini düşünüyor.

 

Bilim adamları, bir "tekillik" durumunun olup olmadığını; bir büyük patlamanın yaşanıp yaşanmadığını; zaman ve uzay boyutlarının ortaya çıkıp çıkmadığını uzun süre tartıştılar. Çünkü, İngiliz fizikçi Isaac Newton'un 300 yıl önce kabul ettiği gibi, zamanın sonsuz bir geçmişten sonsuz bir geleceğe uzandığına inanıyorlardı.

 

Yoğunluk, Büyük Patlama sırasında kuşkusuz çok daha fazlaydı; ne de olsa, evrendeki bütün kütleler bir aradaydı. Patlama gerçekleşince, çevreye hayal edilmesi güç büyüklükte bir enerji yayıldı. Bu ilk enerji, temel parçacıklara ve maddenin kaderini belirleyen dört kuvvete dönüştü. Kozmologlar asıl sorunu, işte bu dört kuvvet konusunda yaşıyorlar. Bir evren formülü, bütün zamanlar ve evrendeki bütün olaylar için geçerli olmalı; yani son bir denklem, mikrokozmoz ve makrokozmozda etkili bütün kuvvetleri içermeliydi. Bugüne kadar yapılan matematiksel hesaplamalar, sadece üç kuvveti kapsıyordu:

 

1- Elektromanyetik Kuvvet (elektronları atom çekirdeğine bağlıyor)

2- Güçlü Kuvvet (atom çekirdeğini bir arada tutuyor)

3- Zayıf Kuvvet ( radyoaktif parçalanmayı sağlıyor)

4- Kütle çekimi

 

Buna karşılık, bütün çabalara rağmen, dördüncü kuvvet olan Kütle Çekimi, bir türlü "Herşeyin Teorisi"ne dahil edilemedi. Nedeni ise, çekim gücünün sadece maddelerde bulunması. Büyük Patlama sırasında kütle, maddesel olmayan bir noktada, "hiçlik"i ifade eden bir kuvantumda yoğunlaşmıştı. Araştırmacıların, "teklik" durumunu daha iyi anlayabilmeleri için her iki teoriyi "Kuvantum Çekim Kuvveti"nde birleştirmeleri, yani "Çekim Kuvvetinin Kuvantum Teorisi"ni geliştirmeleri gerekiyordu. Ancak, bunu bir türlü başarmıyorlardı.

 

"Her Şeyin Teorisi"ne giden yolda başka bir sorun da, atomun standart modelinde yaşanıyordu. Parçacıklar, bazı matematiksel işlemlere tabi tutulduklarında ortaya anlamsız ve sonsuz değerler çıkıyordu. Ayrıca standart model, ne parçacık kütlelerini ne de doğal kuvvetlerin şiddetini açıklıyordu. Bunlar formülde sabit değerler olarak yer alıyordu.

 

80 li yılların ortalarında, fizik uzmanları John Schwars ve Michael Green'in uğraşıları sonucu bir çözüm yolu bulundu. Onlara göre anlamsızlıklar, parçacıkların, denklemlerde sonsuz küçük noktacıklar olarak ele alınmasından kaynaklanıyordu. Peki ama, parçacıkların iplikçikler gibi esneme yetenekleri olsaydı ne olurdu? Yaklaşık 10 yıl önce geliştirilen, ancak daha sonra hesapları çıkmaza sokan "sicim teorisi", atom altı parçacıkları nokta şeklinde değil, iplik (sicim) şeklinde tanımlıyordu. Sicimler, bir kemanın telleri gibi salınan, 10-33 cm. uzunluğunda, minicik iplikçiklerdi. Sicimler şimdiye kadar gözlenemedi; ancak, büyüklüğü matematiksel olarak hesaplanabiliyor: Bir sicimin bir atomun büyüklüğüne olan oranı, bir atomun bütün Güneş Sistemi'ne olan oranına eşit. Ayrıca, belirli bazı sicimlerin, kütle çekimine sahip olduğu ve sicimlerin, aynı zamanda kuvantlar oldukları da bilinen arasında. Hawking, buradan yola çıkarak "kütle çekimin kuvantum teorisi"ni geliştirdi.

 

Stephen Hawking, sicimlerle ilgili çok sayıda hesaplama yaptıktan sonra şu sonuca ulaştı: Evreni üç veya dört boyutlu kabul ettiğimiz sürece geliştirilen "Kütle Çekiminin Kuvantum Teorisi" bizi tek bir evren formülüne götürmüyor. Dolayısıyla çözümü, çok boyutlu alanlarda aradı. Bu nedenle de sicimde takılıp kalmadı ve hesaplar yaparak, sicimlerden çok boyutlu kuvantlar elde etti. Bunlara "membran" adı veriliyor ve kısaltılmış şekli olan "bran" kullanılıyor. Bu bran'lar, birden fazla boyutta varlık gösteriyorlar. Hesaplamalarına devam ederek bir sınıra ulaştı: Evrende on bir boyut vardı.

 

Peki bütün o boyutları neden algılayamıyoruz? Hawking nedenini şöyle açıklıyor: Büyük Patlama'nın ardından, zaman boyutu ile üç tane uzaysal (uzunluk, genişlik, yükseklik) boyut açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü. Kalan yedi boyut, konumlarını değiştirmeden, yani sicim kadar bir alanı kaplayacak büyüklükte, bir gonca gibi sarılı olarak kaldılar. Bilim adamına göre, böyle yedi boyutlu bir yumak, evrenin her noktasında mevcut.

 

M-teorisine göre, evren iki boyutlu bran'larla kaplı. Bu branlar için üçüncü boyut, branların frizbi plakları gibi, içinde oradan oraya uçtukları ve hiç bir birilerine çarpmayacakları büyüklükte bir "hiper uzay". "Üç boyutlu kütlecikler" hiç fark edilmeden dört boyutlu bir uzaya, "dört boyutlu kütlecikler" beş boyutlu bir uzaya vb.. giriyorlar. Hawking, bu noktada kendi kendine şu soruyu sormuş: "Üstünde yaşadığımız Dünya nasıl yorumlanmalı?" Yanıtını ise şöyle vermiş: "Bizim gözlemleyebildiğimiz evren, belki de "hiper uzay"da süzülen üç boyutlu bir bran'dan öte birşey değil. Ve evrenimiz bu uzayın içinde yalnız değil. Çünkü, sürekli yeni evrenler, yeni branlar doğuyor. Fizikçiler, bu olaylara "kuvantum fluktuasyonu" adı veriyorlar. Hawking, böyle bir kuvant oluşumunu, kaynayan sudaki hava kabarcığı oluşuna benzetiyor. Bu kabarcıklardan bazıları patlıyor, bazıları da içinde bulunduğumuz evren gibi esneyerek genişliyor.

 

Bilim adamı, sürekli bir üst boyuta geçen branlarla ilgili, insanın başını döndüren bu varsayımı biraz daha somutlaştırabilmek için, hologram örneğini veriyor: Hologramlarda, doğru açıdan bakıldığında, iki boyutlu bir yüzeyde, üç boyutlu bir nesnenin görüntüsü fark ediliyor. Başka bir deyişle daha yüksek boyuttaki bilgiler, daha düşük boyuttaki bir oluşumun içine kodlanıyor. Öyleyse, üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, aslında daha yüksek boyutlu bir dünya tarafından ürtilmiş olabilir mi? Ya da bir paralel dünyanın sadece yansıması olabilir miyiz? Hawkin'e göre bu soruların yanıt evet! Yaşamımız, dünyalı olmayan yaratıklar tarafından oynanan bir bilgisayar oyunu, biz de bilgisayarlarla üretilmiş oyuncular olabiliriz. Belki de, sadece bakıp eğlendikleri hologramlarız.

 

Hawking'in teorisiyle, kehanet ve telepati gibi metafizik konular da belki daha doğru yorumlanabilir: Bir hologramda, üç boyutlu bilgiler, iki boyutlu yüzeyin her noktasında kodlanmış olarak bulunuyor. Hologram levhasını kırdığımız ve parçalardan birini ışık altında incelediğimiz zaman, içinde kodlanmış olan üç boyutlu nesnenin yine tamamını görürsünüz. Çünkü, nesneye ait üç boyutlu bilgilerin tamamı, yüzeyin her noktasında ayrı ayrı bulunuyor olmalı. Bu açıdan bakıldığında, bu matris bütününün bir parçası olan kişinin, normalde görülemeyen bilgileri bazen fark etmesi çok da olağanüstü sayılmaz. Belki de kahinler, böyle bilgileri algılayabilen ve okuyabilen insanlardır.

 

Hawking bu düşüncesinde yalnız değil. Bu varsayımı geliştirirken Hawking'e eşlik eden evrenbilimci Alexander Vilekin, "Uzayda, Al Gore'un ABD başkanı olduğu ya da Elvis Presley'nin hala yaşadığı paralel evrenler olabilir" diyor.

 

Hawking daha da ileri giderek paralel başka bir evrene geçmeyi hayal ediyor.

 

Sicimler ve branlar'dan oluşan bu fantastik bakış açısı gerçek olabilir mi? Hawking, evrenin varlığını tek bir formülle açıklayacak "Her Şeyin Teorisi" nin henüz tamamlanmadığını, bunun belki de ancak 21. yüzyılın sonuna doğru mümkün olacağını belirtiyor. Ancak formül tamamlandığında evrenin formülüne ulaşmış olacaklarını ve kaçınılmaz olarak bu noktanın da insan aklının nihai zaferi olacağını belirtiyor.

 

· Paralel evrenlerle ilgili model, şu bilinmeyenleri çözebilir. Uzayda gözlemlenen kara delikler nelerden oluşuyor? Çekim Kuvveti, diğer doğal kuvvetlere oranla neden daha zayıf? Işık, içinde bulunduğu evreni terk edemez, dolayısıyla komşu evrenin yaşayanları onu göremezler. Bununla beraber, gravitonlar hiper uzaya uçuyorlar.

 

· Son kozmolojik teorilere göre, içinde yaşadığımız evren, daha yüksek boyutlu başka bir evren içinde süzülen çok sayıda evrenlerden bir tanesi olabilir. Ancak, diğer evrenlere ulaşamıyoruz ve "hiper uzay"ı aşma ise olanaksız.

 

· Kara delikler, gökadalar gibi yoğun kütleli cisimler, gravitonları çekiyorlar. Gravitonların, yutan tuzakların çevresinde, halka biçimli bir bulut halinde toplanarak kara maddeyi oluşturduğu tahmin ediliyor.

 

· Komşu evrenlerdeki gökadalar da hiper uzayla birbirlerinden ayrılsalar bile, üst üste gelecek şekilde konumlanabilir ve "çekim kuvveti gölgeleri"nden oluşan bir dünya yaratabilirler.

 

· Hawking'e göre, bizler üç boyutlu bir membran'da (aşağıda) yaşıyoruz. Yakınında, daha yüksek boyuta ait ikinci bir membran daha var. Her ikisi de çekim kuvveti etkisiyle birbirini etkiliyor. Evrenimizde bulunan çekim kuvveti, daha yüksek boyutlu evrenlere kadar ulaşabiliyor. Böylece, ortada gerçek bir kütle olmamakla birlikte, gezegenler, bir çekim kuvveti merkez çevresinde turlayabiliyorlar.

 

· Diğer boyutlar, yuvarlanmış küçük küreler şeklinde uzay-zamanın bütün noktalarında yer alıyor.

 

· Hawking, biz insanların, başka bir evrende yaşayan varlıkların ürettiği holografik yansımalar olabileceğimizi belirtiyor.

 

· Holografi yöntemiyle üç boyutlu nesneler, iki boyutlu zeminlere, yani hologramların içine kodlanabiliyor. Hawking, yüksek boyutttaki bilgilerin, düşük boyutlu ortamlara kodlanması ilkesini bütün evrene uyarlıyor ve diyor ki: "Dünyamız, dünya dışı yaratıklar tarafından oynanan bir bilgisayar oyunu olabilir."

 

· Stephen Hawking, kara deliklerin çevrelerinde, enerji yayan parçacıklar oluşabileceğine işaret edinceye kadar, bilim adamları buradaki çekim kuvvetinden ışığın bile kaçamayacağına inanıyorlardı.

 

· Newton'un teorisine göre zaman, geçmişte ve gelecekte sonsuzluğa kadar uzanan bir tren rayı gibi, uzaydan bağımsızdı. Einstein'in teorisine göre ise zaman ve uzay birbirine bağımlı. Zaman dahil edilmediği taktirde uzay bükülmez. Ayrıca Uzay-zamanın bükülmesiyle oluşan "solucan delikler"in zaman yolculuğunu mümkün kılabileceği düşünülüyor.

 

· Yalnız değiliz: Hiçlikten, sürekli yeni evrenler doğuyor. Bazıları kendi içinde çöküyor, diğerleri sürekli genişliyor. Daha başkaları, bu iki durumun arasında kritik bir konuma sahip. Bazı evrenlerin, zeki yaşam biçimlerini barındırabileceği tahmin ediliyor. Bizim evrenimiz genişleme evresinde.

 

Alıntı: http://www.humanizma.net/hawking1.php

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yaw alakasız biraz ama daha dün discovery channel da izledim aklıma geldi şimdi;Hani eski radyolarda bi kanaladan diğerine giderken arada boş olan yerlerde zzzzzzzzz tarzında cızırtılı bi ses oluyor ya bi de televizyonda kanal bulunamayınca karıncalı bi görüntü ve yine o zzzzz tarzı ses....Bu duyduğumuz sesin 100 de 10'u nun yarısı mı ne bigbang olduğu zaman oluşan radyasyonun bizzat sesiymiş:)Milyarlarca yıl öncesinden....Çok garip geldi bana burada paylaşmak istedim alakasız kalabilir kusura bakmayın:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Solucan delikleri denilen.... iki Uzayi birbirine baglayan, siyah materiden meydana gelmis Koridor lardir.....http://de.geocities.com/planetensyst/wurmloch.jpg

 

 

Karadelik.... elinize bos bir sayfa alin, tam ortasindan kalemle delin, kalemin ucunun delikten öbür tarafa ciktigini göreceksiniz, uzaydaki Kara deliklerden girenler, yani yutulanlar alt/arka/ön taraftan cikmiyorlar, onun icin PARALEL Uzaylarin varligindan bahsediliyor

 

57.jpg

 

"YILDIZLARIN YÜZDÜGÜ DENIZIN ARKASINDA BIR DENIZ DAHA VAR, onun ISMI YASAK DENIZ, INSANLARA ORAYI GÖRMEK, ORAYA GITMEK YASAKLANMISTIR, ALLAH YASAK DENIZDE SAYISI BELIRSIZ DAHA BIR COK CANLI VARLIK YARATMISTIR "...... Marifetname.... Ibrahim Hakki Hazretleri

 

http://www.kuffner.ac.at/site/de/fuehrungen/detail/bh/images/blackhole.jpg

 

 

zamanin yamulmasi, isik istikametinin deyismesine bir Örnek bir grafik.....

http://http://www.thp.uni-koeln.de/natter/physwelt/vorl6/slide0045_image141.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...